Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q-
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 15:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Hz. Pîr Şeyh Şaban-ı Veli

Menâkıbnâmede anlatılanlar ışığında genel olarak, Hz.Pîr’in hayatına baktığımızda, O’nun pek çok badireler geçirmiş olduğunu görüyoruz. Taşköprü’nün Çakırçayı köyünde dünyaya gelen (1497 ya da 1499) Şa’bân-ı Velî, küçük yaşlarda anne ve babasının ölümü ile yalnız ve kimsesiz kalmış, sonrasında ise kimliği ve yaşamı hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız bir kadın tarafından evlat edinilmiştir. Bu kadının, Şa’bân-ı Velî’nin eğitimi ile yakından ilgilendiğini görüyoruz. Mahalle mektebinde Kur’an eğitimi ile başlayan bu süreç Kastamonu ve İstanbul’da devam etmiştir.

İstanbul medreselerinde tefsir ve hadis ilmi konusunda eğitim gören Şa’bân-ı Velî, zamanla içinde bir boşluk hissetmiş, aldığı dini eğitimin kendisini tatmin etmediğini görmüştür. Sonunda ilahi sırlara da vasıl olmayı arzulayan ve ilm-i bâtını tahsil etmeye kararlı olan Hz.Pîr, kendisine bir mürşid-i kâmil aramış ve bu kapsamda İstanbul’daki bazı din büyüklerine hâlini arz etmiştir.

Hz.Pîr’in arayışlar içindeki bu döneminin, İstanbul’dan Kastamonu’ya dönerken Bolu’da karşılaştığı Hayrettin Tokâdî hazretleri ile son bulduğu görülmektedir. Bu karşılaşma ile Şaban-ı Velî’nin içindeki sıkıntılar ber-taraf olmaya, ruh dünyasını huzur ve sükun kaplamaya başlamıştır. Yaklaşık on iki yıl Hayrettin Tokâdî hazretlerinin yanında kalarak onun rahle-i tedrisinden geçen ve ona hizmet eden Hz.Pîr, bu süre içinde seyr u sülukunu tamamlayarak tasavvufta kemâle ermiştir. Bu aşamadan sonra bizzat H. Tokâdî hazretleri tarafından Kastamonu’ya hilafetle görevlendirilmiştir.

Kastamonu’ya geldiğinde önce Hisarardı’ndaki Seyyid Sünnetî mescidi (şimdiki Şeyh Şaban-ı Velî Câmii) yakınlarında münzevî bir hayat geçirmeye başlar. Bu sıralarda onu görenler, haline acıyarak yardım etmek isteseler de o kabul etmez. Hz.Pîr’in Seyyid Sünnetî mescidindeki erbainini tamamlaması ile hâli, halk nazarında açığa çıkmaya başlar. Onun yüce kişiliğini görenler ve onu anlamaya başlayanlar, yavaş yavaş onun sohbet halkasına katılırlar. Böylece Seyyid Sünnetî Efendiden sonra Halvetilik’in Kastamonu ve civarındaki gelişiminin Şeyh Şa’bân-ı Velî tarafından devam ettirildiği görülmektedir.

Ömer Fuâdî’nin menakıbnamede anlattığı bir rivayete göre, Seyyid Sünnetî zaman zaman Hızır (a.s.) ile görüşüp mütalaada bulunurmuş. Hayatının son baharında kendisinden sonra yerinin boş kalacağını hissedip hüzünlendiği bir gün, Hızır (a.s.) yanına gelerek, yerinin bir süre boş kalacağını, ancak ondan sonra büyük bir şeyh tarafından doldurulacağını müjdelemiştir. Gerçekten de Seyyid Sünnetî efendinin vefatından sonra, onun boşluğu Şeyh Şaban-ı Velî’ye kadar doldurulamamış ve Hızır (a.s.) ın müjdesi de böylece gerçekleşmiştir.

Şa’bân-ı Velî hazretleri, Seyyid Sünnetî mescidinde başladığı irşat hizmetini sonradan Honsâlar Camiinde sürdürmüş ve halkasına katılanlar günden güne artmıştır. Hz.Pîr’in zahiri ilimlerle devam ettiği camii sohbetleri, zamanla yerini batınî ilimlere bırakarak tasavvufî irşada yönelmiştir. Yaşamı boyunca pek çok kişinin yardımına koşan Şa’bân-ı Velî çeşitli kerametler de göstermişse de bunların anlatılmasını, konuşulmasını ve bilinmesini hiç istememiştir. Bu konuda zaman zaman anlatanları azarladığı ve inkâr ettiği görülmüştür.

Hayatının son dönemlerini halvete çekilerek geçiren Hz.Pîr’in, bazı rivayetlere göre yedi yıl inzivada, uzlette kaldığı ifade edilmektedir. Hak dostlarının sevgililerine kavuştukları gece olarak da ifade edilen, düğün gecesi de dediğimiz “şeb-i aruz” u hissettiğinde talebelerini yanına toplayarak onlara ayrı ayrı dua ve tavsiyelerde bulunan Şeyh Şaban-ı Velî 4 Mayıs 1569’da vuslata ermiştir.

Süleymâniye Câmii vâizlerinden Şeyh Muharrem Efendi’nin kıldırmış olduğu cenaze namazında büyük izdihamın meydana geldiği kaynaklarda ifade edilmektedir.

-İlyas Yazar-

***

Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi

ŞEYH ŞA'BAN-I VELİ Camiî, Türbe, Kütüphane ve Ahşap Konaklar ile tam bir külliyedir.
Camii'nin ilk inşa tarihi bilinmemektedir.
Kitabesinden: M 1580 yılında 3. Murad'ın Hocası Suca Efendi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Camii, aynı zamanda Halveti Dergahı oldıığundan, içerde arka tarafta Halvethaneler sıralanmaktadır. M. 1702 Yılında, Camii bitişiğindeki Derviş odaları, mutfak pencereler ve Halvetler onarım görmüştür. Külliye sırasıyla, 1748-1950 ve 1968 yıllarında da onarımdan geçirilmiştir. Camii'nin taban ve tavanı ahşaptır. Mihrap alçı süslüdür, mimber ve va'az kürsüsü ahşap üzeri sedef işlemelidir.

-Türbenin yapımına, M. 1575 yılında (Şeyh Şa'ban-ı Veli Hz.'nin ölümünden yedi sene sonra) başlamıştır. Sultan Ahmed’in Sadrazamı Murat Paşa'nın Kethüdası Ömer bey tarafından M. 1612 yılında, demirli pencerelerin üzerine kadar duvarları ördürülmüştür.İki yıl aradan sonra, Küre Kadısı Ulemadan (Ökkeş) Efendi ile Dergah-ı Ali Kapucabaşlarından Mehmet Ağanın, Ulemadan Derviş Ömer Fuadi'nin himmetleri ve Kastamonu Halkının yardımları ile tamamlanmıştır. (M. 1615)

Türbe içinde, Şa'ban Efendi ile yakınları-postinişleri olmak üzere onaltı Lahit vardır. Görkemli olan Şa'ban Efendinin sandukası dövme demirden parmaklıklı, kafesle çevrili olup, üzerindeki örtüde, Şekerzade Şeyh Mehmet Efendi tarafından hazırlattırılmıştır. Camii kıble duvarının önünde Seyyid sünetti Efendi'nin (Vefatı H. 864-M.1469) kabiri, dergah hazinesinde de; ulemadan ve Halktan olanların kabirleri bulunmaktadır. Külliyenin Kuzey tarafında yer alan iki büyük konak, güzel sivil yapı örneklerindendir. Türbe yanında incecik akan Asu Suyu, berrak ve hafif sudur. Zemzem suyu tadında olduğundan Kastamonu Halkı ve ziyaretçiler tarafından şifalı olduğu inancı hakimdir.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q-
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 15:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q- Menâkıbı



***

Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q-'un Hayreddin Tokadi'ye İntisabı

Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Şeyh Şaban-ı Veli’yi hayırsever bir kadın yanına alarak evlat edinmiş onun eğitimiyle ilgilenmiştir. Mahalle mektebinden sonra İstanbul’a eğitime giden Şeyh Şaban burada iyi bir medrese eğitimi görür. Buna rağmen büyük bir arayış içindedir ve bu arayış sırasında bir gün rüyasında “Sılaya dön, kurtuluş oradadır” diyen bir ses duyar.

Ertesi gün birkaç molla ile yola çıkan Şeyh Şaban Bolu’ya geldiklerinde övgüsünü çok duyduğu Hayrettin Tokadi’nin yanına gitmek ister. Gece Hayrettin Tokadi’nin dergahının yanında konaklarken, zikir sesleri işitirler. Diğer mollalar zikir yapılan yere gitmek isterler Şeyh Şaban zikirin zincir olduğunu, bağlayıcı olduğunu, bağlanabileceğini söyler. Mollalar ısrar edince zikir yapılan yere giderler. Zikir bitince diğer mollalar dergahtan ayrılırken Şeyh Şaban ayrılmaz geceyi orada geçirir.

Ertesi gün Hayrettin Tokadi’nin elini öperek dergaha girer ve 12 yıl dergahta hem eğitim görür hem hizmet eder. Şeyh Şaban’ın Halveti tarikatın bir üyesi olması sonradan kendi kolunu oluşturmasının
başlangıcı bu rivayet ile anlatılır.

***
Çınar Ağacı

-Şeyh Şaban-ı Veli -Q-'un Kastamonu’ya gelişi-

Şeyh Şaban-ı Veli, Hayreddin Tokadi Efendi’den icazet aldıktan sonra memleketi Kastamonu’ya döner. Memleketine gelince yaşlı bir çınar ağacının kovuğuna yerleşir. Kastamonu’da oturan İsa Dede Efendi bir türlü şehre gelmesini sağlayamaz. Yıllarca bu kovukta yaşadıktan sonra, ısrarlara dayanamayarak kovuktan çıkıp kente yönelir. Çınar da arkasından yürür. Bunun üzerine Şeyh Şaban “Oldu mu ya oldu mu ya? Ben k bunca zaman sürdürdüğüm manevi sefaya seni de ortak ettim. Yaşadığım güzellikleri seninle paylaştım. Sen de şimdi benim gizlerimi ele veriyorsun” diye ağaca sitem eder. Ağaç olduğu yerde kalır. Şeyh Şaban da Seyyid Sünnetî Mescidine yerleşir.

***

Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q-'un Hacc Sırrı

Anlatılan bir başka efsaneye göre, Şeyh Şaban bir yıl kendine ait bir odada halvete girerek günlerce dışarı çıkmamış. O sıralarda da Hac mevsimiymiş. Kastamonu’dan bir kişi de Hac görevini yerine getirmek için Kabe’ye gitmiş, görevini yerine getirip memleketine döneceğim zaman çok hastalanmış. Uzun zaman hasta yatmış, bir türlü iyileşip de memleketine dönememiş. Memleket hasretiyle yanıp tutuştuğu bir an, yanına biri gelerek hacının ağlama nedenini sormuş. Sıkıntıyı öğrenince, -Kabe’nin Hanifi mihrabının yanında beş vakit namaz kılıp kaybolan biri vardır. Oraya git ve onu bul. Bulunca da ellerine yapış derdini anlat. Kendisini gizlerse de sen ısrarla derdine çare olmasını iste- demiş. Hacı peki diyerek Hanefi mihrabının yanına gitmiş. Namaz kılarken dikkatle etrafını kontrol etmiş.

Bir ara memleketinden tanıdığı Şeyh Şaban’ı görmüş, namazdan sonra yanına giderim diyerek, hem namazını kılmış hem derdine derman olacak kişinin kim olduğunu anlamaya çalışmış. Namaz bittikten sonra Şeyh Şaban’a baktığında onun kaybolduğunu görmüş. O zaman, aradığı kişinin Şeyh Şaban olduğunu anlamış.

Bir sonraki namazda, yine aynı yerde Şeyh Şaban’ı görünce hemen yanına gidip derdini anlatmış çare olması için yalvarmış. Şeyh Şaban sırrının açığa çıkmasından korktuğunu dile getirince, hacı sır saklayacağına yemin etmiş. Şeyh Şaban namazdan sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde görüşerek hacının gözlerini kapatmasını söylemiş. O zat gözlerini açtığında kendisini Kastamonu’da evinin kapısında bulmuş.

***

Zemzem Suyu

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri’nin türbesinin bahçesinde akan suyun zemzem tadında olduğunu inanılmaktadır. Bunun için Hicaz’daki zemzem kuyusundan Kastamonu’ya, İstanbul’a, Bolu’ya, Bursa’ya, Buhara’ya, Semerkand’a, Endülüs’e ve Fas’a uzanan görünmeyen kanallar olduğuna inanılmaktadır. Zemzem olarak kabul edilen bu su, şifa olması niyetiyle konuşamayan çocuklara içirildiği gibi, yenidoğan çocuğun ağzına da ilk giren şeyin zemzem olması için ve ölmekte olan kişinin ağzına bu sudan damlatılmaktadır

***

Fakir

Şeyh Şaban Veli’nin yanına bir gün bir fakir gelir. Çok fakir olduğunu, bir eşeğinin olduğunu onun da öldüğünü söyler. Çocuklarının geçimini temin edecek hiçbir şeyin kalmadığını, namerde muhtaç olmak istemediğini söyler. Bunun üzerine Şeyh Şaban elini açarak Tanrı’ya bu fakirin dileğinin gerçekleşip, geçimini temin edecek yolun bulunması için dua eder. Duanın bitiminde dergahın kapısı açılır ve atın üzerinde bir adam yedeğinde bir katırla içeri girer. Şeyh Şaban’a yedeğinde katırı hediye etmek istediğini söyler. Şeyh Şaban da fakire dönerek. Tanrı ölen eşeğin yerine daha iyisini hediye etti. Bu katır senin der. Olayın ne olduğunu anlamayan adama fakirin durumu anlatılınca, adam aslında katırı yarın getireceğini, ama içinden bir sesin mutlaka bugün götürmesi gerektiğini söylediğini anlatır. Böylece fakir adam geçim kaynağı olacak bir katıra kavuşmuştur.

***

Uzlet

Şeyh Şaban Veli kalabalık arasına çıkmayı sevmezmiş. Daha çok uzlette yaşayan, vaktini ilimle, ibadetle ve öğretmekle geçirirmiş. Halvete girdiği dönemlerde bir dostu ona yemek getirirmiş. Birkaç gün dostu Şeyh Şaban’a yemek getirmeyi unutmuş. Aklına geldiğinde bin bir üzüntüyle Şeyhin yanına koşmuş yemek getirip özür dilemiş. Bu durumdan hiç şikayetçi olmayan Şeyh yemek gelmediği günlerde fare yiyeceklerinin artıklarıyla beslendiğini, onların da hepsini fareler de aç kalmasın diye yemediğini Allah’a hamd ederek anlatmış...

***

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Pîr Şaban-ı Veli -Q-
MesajGönderilme zamanı: 19.02.09, 19:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Şeyh Şaban-ı Veli’nin Güncel Bir Tasarrufu

Bu rivayet Şeyh Şaban-ı Veli’nin bir hayatı nasıl değiştirdiğini anlatmaktadır.

Rivayeti anlatan bizzat olayı yaşayan kişinin kendisidir.

Kastamonu merkezinde yaşayan bir çiftin otuz yıllık evlilikleri süresinde bir çocukları olmamış yıllarca çocuk özlemiş çekmiştir. Bir gece kadın bir rüya görür. Bu rüyada Şeyh Şaban-ı Veli kadının yanına gelmiş saçını okşamış “Kızım üzülme senin ocağını tüttürecek çocuk Taşköprü’nün ............ köyünde, ........anne ile .........babanın çocuğudur. Çocuğun ismi de şudur. Gidin onu alın evlat bilin, sizin evladınız olsun” demiştir.

Sabaha uyandığında kadın, hala rüyanın etkisindedir. Bunu kocasına anlatır.
Kocası "eğer Şeyh Şaban-ı Veli söylediyse öyle bir köy ve orada bizim çocuğumuz mutlaka vardır" der.

Aynı sabah Taşköprü’nün .........köyünden çocuklu bir kadın da pazara satmaya mal getirir. Fakir bir kadındır geçimini küçük bahçesinde yetiştirdiklerini satarak sağlamaktadır. O gün pazarda malını sattıktan sonra Şeyh Şaban-ı Veli’nin türbesine gelerek burada namazını kılar. Yorgunluktan namaz sonrası türbenin duvarını dayanmış dinlenirken içi geçer ve uyur. Kadın da rüyasında Şeyh Şaban-ı Veli’yi görür. Veli rüyasında kadına en küçük kızının evlatlık verilmesi gerektiğini yoksa bu dünyadaki kısmetinin bittiğini, üç gün içinde evlatlık verilip başka bir ocağın bacasını tüttürmezse öleceğini söyler. Kadın rüyada eğer ölecekse evlatlık vermeye razıyım der. Şeyh Şaban-ı Veli kadına rüyasında evlatlık vereceği konusunda kadına yemin ettirir. Tam kime evlatlık vereceğini söyleyeceği an türbede bir çocuk ağlar ve kadın uykudan uyanır. Böylece kime vereceğini öğrenemez. Gördüğü rüyayı nasıl yoracağını bilemeyen kadın, hemen müftüye gider rüyayı anlatır, ne yapması gerektiğini sorar.

Rüyayı baştan sona dinleyen müftü rüyada gördüğü Şeyh Şaban-ı Veli’nin görüntüsüne ve söylediklerine dair birkaç soru sorar ve rüyadaki kişinin Şeyh Şaban-ı Veli olduğuna kanaat getirir. Bunun üzerine kadına, çocuğunu evlatlık vermesi gerektiğini, bunun Şeyh Şaban-ı Veli’nin aracılığıyla Tanrı’nın isteği olduğunu söyler. Özellikle evlatlık verilmezse üç gün içinde öleceği düşüncesi kadını çok korkutmuş. Fakat kadın kime kızını götürüp evlatlık vermesi gerektiğini bilmediği için, kapı çalınıp da “Bu kızı evlatlık alın yoksa ölecek denmez” diye düşünmektedir. Bunun için ne yapacağını bilmemektedir. Müftü kadının evine gitmesini, çocuğun kısmetinin çocuğu bulacağını söylemiş. Eğer üç gün içinde bir aile gelip evlatlık almazsa, kadının kızı ile birlikte türbeye gelip, buradaki zemzem suyuyla yıkanıp tövbe etmesini, kısmeti bulamadığını Şeyh Şaban-ı Veli’ye söylemesi gerektiğini zaten bu durumu Şeyh Şaban-ı Veli’nin bileceği ve anlayacağı için kadına anlayış göstereceğini söylemiş.

Kadın endişe, şaşkınlık ve telaş içinde köyüne gitmiş. Üç gün sonra, çocukları olmayan aile rüyalarında kendilerine söylenen köye gelerek doğru muhtarın yanına gidip, .......isimli ailenin evi nerede diye sormuş. Muhtar bu çifti alarak çocuğun evine getirmiş. Kapı çalınıp da kadın kapıyı açtığında kapıda tanımadığı bir erkekle kadını gören anne çocuğunu evlat edinecek ailenin geldiğini anlamış. Çocukları olmayan aileden kadın gördüğü rüyayı, çocuğun annesi de kendi gördüğü rüyayı anlatmış. Çocuğun annesi hiçbirşey sormadan, nerelisiniz, kimsiniz demeden kızının eşyalarını bir bohça yapıp aileye vermiş kızının da elinden tutarak kadının kucağına götürmüş. Çocuğun annesi "eğer kadına ve erkeğe nerelisin kimsin" diye sorarsam Şeyh Şaban-ı Veli’yi gücendiririm. O benim "iyi ailedir" sözüme güvenmedin mi? diye düşüneceği endişesi bir de yeri ve ailenin kim olduğunu tam olarak bilirse evlat hasretiyle bir gün verdiğine pişman olup gidip alırım; o zaman da çocuğum ölür endişesiyle hiç bir şey sormamış.

Çocuğu olmayan aile kızı bir yaşında alıp Kastamonu’ya evlerine getirmişler ve öz evlatları olarak kabul edip yetiştirmişler. Nüfus kağıdı olmamasına rağmen okutmuşlar. Fakat çocuktan nasıl evlat edindikleri gerçeğini saklamamışlar. Kız on beş yaşına gelince aile kendilerinin artık iyice yaşlandığını, ölürlerse mallarını kızlarına veremeyecekleri için mahkeme kararıyla evlat edinmeleri gerektiğini bunun için nüfusun çıkması gerektiğini, ayrıca evlilik çağı gelip isteyenler de çok olduğu için evlilik için de nüfus cüzdanı gerektiğinden köye giderek kızın öz annesini bulup mahkemeye getirmişler ve mahkeme kararıyla evlat edinmişler. Kız sadece o gün görmüş öz annesini. Öz annesi mahkemeden kısa bir süre sonra ölmüş. Kız o gün kendinin yedi kardeşi daha olduğunu onların nerede yaşadıklarını öğrenmiş. O günden sonra kardeşleriyle görüşmeye başlamış.

On altı yaşında da kız evlenmiş bugün Muş’ta öğretmenlik yapan bir kızı ve teknisyen olarak fabrikada çalışan bir oğlu var.

Kız evlendiği günden bu güne kadar hemen her Cuma Şeyh Şaban-ı Veli’nin türbesine gelerek şükür namazı kılmaktadır. “Eğer Şeyh Şaban-ı Veli benim annelerimin rüyalarına girerek benim evlatlık verilmemi sağlamasaydı bugün ya ölmüştüm ya da köyde çok perişan yoksul biri olarak yaşayacaktım. Ha öz ailemdem 16 yaşında gelin çıkmışım ha 1 yaşında gelin çıkmışım. Ben bugünümü Şeyh Şaban-ı Veli’ye borçluyum” demektedir.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye