sufiforum.com http://sufiforum.com/ |
|
Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=35&t=5639 |
1. sayfa (Toplam 4 sayfa) |
Yazar: | salik [ 06.04.11, 21:50 ] |
Mesaj Başlığı: | Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi Ethem Cebecioğlu tasavvufdergisi@yahoo.com Hz. Mevlânâ"yı alemşümûl yapan husus, onun Kur"ân-ı Kerim"i anlayıp hayatına geçirerek, Allah (c.c) önünde bir “KUL” olmasıdır. Nitekim “Kul oldum, kul oldum, kul oldum bende şudem” sözüyle, bizzat kendisi bu hususa açıklık getirmiştir. Kul olarak kendini Rabbisine sevdiren Hz. Mevlânâ, “Allah sevdiği kulunu, bütün meleklere ve insanlara sevdirir” fahvasınca, herkes tarafından sevilmiştir. Mevlânâ"yı ve şiirlerini anlatırken ağlayan Mevlânâ aşığı Yaman Dede, niçin ağladığını soranlara; “…Onu niçin sevmeyeyim ki, o benim manada elimden tuttu Hz. Peygamber (s.)"e götürdü” diyerek hidâyetini O"na borçlu olduğunu söyler ve onu çok severdi. Yine rahmetli İslâm Tarihi yazarı Mustafa Asım Köksal"ın mürşidi İbrahim Edhem-i İskilibî (ö. 1972) hazretleri de çocuk yaşlarda, çok istediği halde Mesnevî"yi anlamayınca çok üzülür ve ağlar. Çok geçmeden Pakistan"dan İskilib"e gelen bir mânâ eri tarafından Mevlânâ"nın Mesnevî"sini takririyle okur ve anlar. Pakistan"dan gelen bu zat, bizzat Hz. Mevlânâ tarafından “İskilib"e gidip falan isimli şu çocuğa Mesnevîmizi okut” talimatı alır ve 3000 km.lik yoldan, sırf İbrahim Edhem"e Mesnevî okutmak için İskilib"e gelir. 5-6 sene Mesnevî dersi okuduktan sonra İbrahim Edhem Efendi, çok genç sayılacak bir yaşta mana olgunluğunu elde eder. Gerçekten Hz. Mevlânâ, kendisinden sonra Mesnevî"sinin kıyamete kadar irşad görevini yapmaya devam edeceğini söylemişti. Yani Mesnevî “Mürşid kitap”dır. İbrahim Edhem Efendi Mevlânâ"dan daima sitâyişle bahseder. Manevî tasarrufunun ve hikmetinin âlî olduğunu bizzat gördüğünü söylerdi. Hz. Mevlânâ"yı çok severdi, onun bağrı yanık aşıklarındandı. İşte, tarih boyunca ona meftun olan kalbi yanık âşıklar kervanına katılanlardan biri de, Borlu Şeyh Kuddûsî Hazretleridir. Kuddûsî Hazretleri 1769"da Niğde-Bor"da aslen Kahramanmaraş"lı olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Anne karnında el-Kuddûs ism-i şerifine mazhariyet kazandığını söyleyen Kuddûsî Hazretlerinin babası, Nakşî meşayıhından, Mar"aşîzâde Seyyid İbrahim Efendi (ö. 1786)"dir. Zahirî ilimleri tasavvufî terbiyeyle birlikte tahsil eden Kuddûsî Hazretleri, daha çocuk yaşta iken mayasının ilâhî aşk ile yoğrulduğunu, kendi tercihi olmaksızın Hakk tarafından kendisine ilâhî letâfet şarâbının içirildiğini kaydeder. İlk eğitimini babasından alan Kuddûsî hazretleri daha sonra tahsilini tamamlamak üzere yola çıkar. Turhal"da Müceddîdî Nakşibendî meşayıhından ve şeyh Murâdî hulefasından Turhallı Mustafa Efendi (ö. 1794) nin manevî eğitiminden geçerek Nakşî icâzeti alır. Aynı zamanda mana âleminde Üveysî olarak Kadirî"dir. Kendisi cami"u"t-turuk"dur, yani çok sayıda tarîkattan icâzetlidir. Bir şiirinde bu hususu şöyle dile getirir: Yok ayrı gayrı evliyânın yolları Hak cümlesi Hem Halvetî, hem Celvetî hem Kâdîrî hem Nakşîyem. Resûlullah sevgisiyle yanıp tutuşan Kuddûsî Hazretleri Hira ve Uhud"da on yedi yıl halvet ve uzlet hayatı yaşar. Medine"de mücâvir olur, ruhâniyet-i Peygamberî"den istifade ederek mânevî kemalâtını tamamlar. Sonunda Bor"a dönen Kuddûsî, burada ham ervah, sevgisiz, bilgisiz insanların baskısıyla on üç yıl süreyle evinde uzlet hayatı yaşar. Bu ve başka sıkıntılar altında meşakkatli ömrünü 1849 senesinde tamamlar. Vasiyeti üzere cenâze namazı, Bor"un Paşa Camii"nde Sabah namazına katılan ihlaslı mü"minler tarafından kılınır. Kuddûsî Hazretleri, Hz. Mevlânâ aşığı bir Allah dostudur. Hz. Mevlânâ"ya derin bir saygıyla bağlıdır. Kuddûsî Hazretlerine göre, Mevlânâ öyle yüce bir ruha sâhiptir ki, Allah Mirâc Gecesi onun ruhunu sevgili Peygamber (s.)"ine göstermiştir. Ve bu gecede Hz. Mevlânâ, gökteki bütün meleklerin hayranlığını kazanmıştır. Yine Kuddûsî"ye göre Hz. Mevlânâ"nın üstün kişiliği, kendisine bağlanan hiçbir mürîdini yalnız bırakmaması ve onlara hesapsız maddî ve mânevî ikrâmda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ona göre, Hz. Mevlânâ"nın rûhâniyeti kendisini sevenlerin kalplerini dirilten ve onlara cân veren bir iksir gibidir. Kuddûsî coşkulu şiiriyle Hz. Mevlânâ"yı şöyle anlatır: Alıntı: Sabî iken semâya oldı çün seyrân-ı Mevlânâ Velîler üzre her vech ile var rûchan-ı Mevlânâ Bulur her demde rûhâniyyetinden mürîde dile cân İrişür çâresiz dertlilere dermân-ı Mevlânâ İder deryâda hem bedre olan muztarlara imdâd Hemân çağır olur lâ-büdd sana ihsân-ı Mevlânâ Kerâmâtı anın günden "ayan her ân zuhûr eyler Gürûh-ı "ârifan içre bülenddir şân-ı Mevlânâ Cihânda evliyânın her biri gösterdi bürhânlar Sekiz yaşında zâhir oldı bil bûrhân-ı Mevlânâ Giren anın tarîkına olur Mevlâyâ tîz vasıl Hudâm sevgülü dostları dervîşân-ı Mevlânâ Şeb-i mi"râcda gösterdi anı Yezdân Habîbine Melâik oldılar ol gice heb hayrân-ı Mevlânâ İder züvvârına ikrâm u in"âm ol kerem kânı Seni mahrûm komaz sen ol hemân mihmân-ı Mevlânâ O şâhin bende-i ednâsdır bî-çâre Kuddûsî Bu "âli câhı bahş itmiş ana Yezdân-ı Mevlânâ. (Dîvân,s. 15.) Kuddûsî, kendisine Pîr olarak kabul ettiği Hz. Mevlânâ"nın ruhâniyetinin ulvîliğini şöyle anlatır: “ Sekiz yaşında yaşıtlarıyla oynarken, arkadaşlarının “Damdan dama atlayalım!” sözüne Mevlânâ; “o iş kedi köpeklerin işidir, gelin biz göklere çıkalım” karşılığını verir. Kuddûsî yaptığı bir yorumda, ilâhî lutufla donanmamış bir ruhtan böylesi sözlerin çıkmasının mümkün olmadığını söyler. (Kuddûsî, Pendnâme, 241) Kuddûsî hazretleri Mevlânâ"ya olan aşırı muhabbetinden dolayı bir gün Konya"ya giderek türbesini ziyaret etmek ister. Fakat oraya vardığında türbe kapanmıştır. Kuddûsî"nin ısrârına rağmen türbedâr kapıyı açmaz. Bunun üzerine kapının önünde duran Kuddûsî, Hz. Mevlânâ"ya dilekçesini şiir olarak arzeder. Alıntı: Sensin velîler şâhı yâ hazret-i Mevlânâ Avf it şu ben gümrâhı yâ hazret-i mevlânâ Bed-kâr u âvâreyim pûr-zenb ü bî-çâreyim Âsî yüzü kâreyim yâ Hazret-i Mevlânâ Gâyet azîmdir câhım mahbûbîsın Allahın Dâru"l-emân dergâhın yâ Hazret-i Mevlânâ Sen şol ulu sultânın ki server-i merdânsın Hem ma"den-i "irfânın yâ Hazret-i Mevlânâ Çün tıfl iken ey sultân eflâkı itdin seyrân Oldı melâik hayrân yâ Hazret-i Mevlânâ Muhtâcınam in"âm it mihmânınam ikrâm it İhsânını itmâm it yâ Hazret-i Mevlânâ Kapunda çok muhtâcân irer murâda her ân Devrinde sürer devrân yâ Hazret-i Mevlânâ Bencileyin yok gümrâh lâkin didim eyvallah Geldim sana şey"li"l-lah yâ hazret-i Mevlânâ "Âriflerin sultânı dertlilerin dermânı Kuddûsînin cânânı yâ Hazret-i Mevlânâ (Kuddûsî, Dîvân, s. 15) Rivayete göre, bu şiiri okuduktan sonra türbenin kapısı ilâhî lutufla açılır ve Kuddûsî çok sevdiği Hazreti Mevlânâ"yı ziyâret eder. Bu hadise Kuddûsî Hazretlerinin de anlattığı gibi Hz. Mevlânâ"nın ruhâniyetinin büyüklüğünü gösterir. Bugün onun dilinden çıkan İslam"la bütün bir dünya etkilenmekte ve onun çekim alanına girerek, İslamlaşmaktadır. Yani Hz. Mevlânâ hâlâ diri, hâlâ etkili… Allah"ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun ey büyük veli. |
Yazar: | Kudsî [ 07.04.11, 00:24 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Mevlana sultan adamın aklını başından alır: gözlerini de fal taşı gibi açar: ◄ Aşk ve Mevlana ► deyince: Celaleddin-i Rumî sultanın hatıra gelmesi bir tahsîs-i Sübhani ve ata-i Mevlaîdir... raviyan-ı ahbar eytti: Alemlerin Fahr-i Ebedisi (s.a.v.) hazretleri bu zatı leyle-i Mi'racda bir vecd-i azîme ile Sema'-ı ruhani eylerken müşahede eyledi... Allah Allah!.. O mübarek gecede görüldüğü rivayet eylenen diğer zat hazret-i Veysel karani sultandır ki: O da bir pöstekiye sarmalanmış da Allah Resulünün mübarek ayakları altında yuvarlanıp duruyor, yuvarlanıp duruyor.... Allah aşkına agah oluna!.. Mevlana oku.. Onu okuduğun zaman: ruhun ferahnak olur, gönül agahistan olur, nihayette o gönül: "nazargah-ı celil-i ekberest" olur.. O sutur-i Mevlana sudur-i insana "Nakş" olduğu zaman: gönlün içinden bir çağıltı ve gümbürtü gelmeye başlar.. neden?.. çünkü Söz: "..biz sabahlara kadar coşup köpüren Sevda dalgalarıyız!.." buyurana aiddir.. soru: bu alemde müslüman olup da hazret-i Mevlana ile müste'nis olamayan kimse var mıdır?.. eğer var ise: onun müslümanlığının haritada ki yeri neresidir?.. acep onu nerelere atmışlardır?.. hatıra: bizim istanbullu bi asker arkadaşı vardı, [acemi birliğindeyiz..] izinden bir süre önce herkesin gideceği usta birlikleri belli oldu, bir baktım bu hüngür hüngür ağlayarak yanıma geliyor, noldu lan dedim hayırdır?.. dedi ki: "hay ben böyle ask....... beni öyle bir yere atmışlar ki haritada bile yeri yok yuuhh!!..." biz Mevlana deyince Müslümanlığın payitahtından bahsediyoruz.. Antartika nere Mekke nere?.. Maçin nere Medine nere?.. |
Yazar: | cogito [ 07.04.11, 09:07 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Kuran okumayan bir zihni bu tür yalanlara inandırmanız mümkündür. Yalanla beslenen bir ruh söylediklerinizi kolay hazmedecektir. Ancak doğruların peşinde olanlar asla. Mirac'ta Rasul'ün Rumi'yi gördüğü, hem de dans ederken gördüğü gibi bir haberi kim hangi temele dayalı olarak rivayet etmektedir? Hakkında ne bir ayet ne de bir hadis olmayan bir konuda, hem Allah'a hem de Rasul'üne iftira etme cür'etini kim göstermiştir? Ayrıca, Kudsi, eğer bu dini ve peygamberini sen göndermiş, kurallarını sen belirlemiş olsaydın, Müslümanlığımızı Rumi ile muste'nis olmaya kısıtlama yetkin olurdu. Ya da dinin haritasını sen çizmiş olsaydın, Rumiye ait toprakları da sen belirlerdin, vatandaşlarını da. Lakin biz Allah'ın dinine tabi olanlar olarak, bu tür çirkin bir nitelemeyi kabul edemeyiz. Bizi "müslimler" olarak isimlendirmiş olan İbrahim babamız bu tür yakışıksız ifadelerden dolayı da sizden davacı olacaktır, meğer ki tevbe edesiniz. "Bilin ki halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, "Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!" (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir, çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!" (39:3) Adem peygamberden bu yana Müslümanlar gelmiştir, ve onca rasul, nebi, sahabe Rumi'yi tanımadan - belki de tanımadıkları için - sapasağlam müslüman olmuşlardır. Aşk konusunda gelince, insan ile Allah arasındaki ilişki, bir rab - abd ilişkisidir. Kimse bunun aksini iddia edemez. Eder ama, kendine bir delil bulamaz. "De ki: "Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günahı(n her çeşidini), (başkasının elindekine) haksız yere göz dikmeyi, Allahtan başkasına hakkında hiçbir delil indirmediği halde tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allaha izafe etmenizi yasaklamıştır." (3:151) Şunu bilin: Allah bize, kendisini nasıl niteliyorsa o şekilde inanıp yaklaşmamızı öğütler; hakkında bir delil ve bilgi indirmediği şeylerle değil. Müslümanlığımızı Rumi mihengine vurmaktansa - Mesnevi'nin önsözünde Rumi'nin Mesnevi için yaptığı nitelemeleri okuduktan sonra - Rumi'nin Müslümanlığını Kuran mihengine vurursak "ruhumuz (çok daha) ferahnak, gönlümüz (acayip fazla) agahistan" olmaz mı? düşünelim... |
Yazar: | Ruhan [ 07.04.11, 17:57 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
cogito, İbnu Cevzi'yi muteber bulur musunuz? |
Yazar: | cogito [ 07.04.11, 19:09 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
"Ama hayır, Rabbine andolsun ki onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar." (4:65) |
Yazar: | cogito [ 07.04.11, 20:36 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Ruhan yazdı: cogito, İbnu Cevzi'yi muteber bulur musunuz? Allah'ın hakkında delil indirdiği kişi ve kitaplar dışında hiç kimse ne tamamen muteberdir, ne de tamamen muteber değildir. Bir kişi bir sözünde muteberken, diğerlerinde olmayabilir. Bahsettiğiniz kişi için de aynı şey geçerli: doğru söyledikleri şeyler için muteberdir, yanlışları için değildir. Öyle olmalı değil mi? |
Yazar: | Ruhan [ 08.04.11, 09:43 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
cogito yazdı: Allah'ın hakkında delil indirdiği kişi ve kitaplar dışında hiç kimse ne tamamen muteberdir, ne de tamamen muteber değildir. Bir kişi bir sözünde muteberken, diğerlerinde olmayabilir. Bahsettiğiniz kişi için de aynı şey geçerli: doğru söyledikleri şeyler için muteberdir, yanlışları için değildir. Öyle olmalı değil mi? Alimlerin doğruları ve yanlışlarının ölçüsü (mihengi) nedir? (Aslında konuya geleceğim ama önce muhatabımı anlamam lazım, mazur görünüz) |
Yazar: | cogito [ 08.04.11, 10:03 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Alimin doğruluğunun ölçüsü bildiği şeyin doğru olmasıdır. Bildiği şeyin doğru olup olmadığı ise, kesin doğru olarak iman ettiğimiz Vahiy mihengine vurularak anlaşılır. Bunu yaparken kullanılacak vasıta da akıldır, önyargısız, taassubsuz, insaflı akıl. |
Yazar: | hayy_ata [ 08.04.11, 10:14 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
cogito yazdı: Mirac'ta Rasul'ün Rumi'yi gördüğü, hem de dans ederken gördüğü gibi bir haberi kim hangi temele dayalı olarak rivayet etmektedir? "Sadece Kur'an" denildi mi "Mirac'ın Mescid-i Aksa ötesine ilişkin" rivayetlerini (dolayısıyle onlarca hadisi) külliyyen inkâr gerekir mi gerekmez mi? (Hafazanallah) |
Yazar: | cogito [ 08.04.11, 10:39 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi |
Hadisler Kuran bütünlüğü içerisinde tabi ki anlaşılır - gerekirse ayıklanır. Ancak Rumi'nin dansı ile ilgili bir rivayetin ciddiye alır bir tarafı bile olmadığı açık. Kuran ve hadisle, onun bunun sözlerini karıştırmamak lazım. |
1. sayfa (Toplam 4 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |