Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kûfe Halkının İlk Muallimi: Abdullah İbn Mesud (r.a.)
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 09:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:16
Mesajlar: 58
Kûfe Halkının İlk Muallimi: Abdullah İbn Mesud (r.a.)

Doç. Dr Mesut ERDAL


Dicle Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi

Efendiler Efendisi'nin (s.a.s.)ilk tilmizlerinden ve rahle-i tedrisine oturup feyiz alan sahabîlerden İbn Mesud, pek çok Nebevî beyanın ve Kur'ân tefsirinin bize ulaştırılmasına vesile olan seçkin bir sahabîdir. İsmi Abdullah, künyesi de Abdurrahman'dır. İbn Ümmi Abd adıyla da anılırdı.

Müslümanlıkla Tanışması

Abdullah İbn Mesud (r.a.) Resûl-i Ekrem ile ilk defa karşılaşmasını şöyle anlatır: "Ukbe b. Ebi Muayt'ın koyunlarını güdüyordum. Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.)ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) yanımdan geçiyorlardı. Resûlullah bana süt olup olmadığını sordu. Ben de ona "Ben bir çobanım ve bu koyunlar da bana emânettir." dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: "Pekala, yavrulamamış ve süt vermeyen bir koyunun varsa, bana getirir misin?" dedi. Ben de ona hiç yavrulamamış ve sütü olmayan bir koyunu getirdim. Efendimiz koyunun memesini tuttu ve sağmaya başladı. Hakikaten yavrulamamış ve sütü olmayan bu koyundan süt sağdı ve arkadaşı Ebu Bekir'e verdi. Ebu Bekir içti, içti; sonra kabı Allah Resûlü aldı, o da içti ve koyunu bıraktı."1 Bu hâdise üzerine Müslüman olan İbn Mesud, Resûl-i Ekrem'in yanından hiç ayrılmadı. İslâm ile şereflenenlerin altıncısı oldu. O Müslüman olduğunda Peygamberimiz (s.a.s.), tebliğini henüz açıktan yapmaya başlamamış ve İbn Erkam'ın evine de henüz taşınmamıştı.

Mekke'deki Sıkıntılı Günleri

İbn Mesud Müslüman olduğu sıralarda Hak dine giren mü'minler Allah Resûlü ile birlikte açıktan ibâdet edemiyor, içlerinden gele gele yüksek sesle Kur'ân-ı Kerîm dahi okuyamıyorlardı. Zira Müslümanlar böyle bir davranış içine girselerdi, müşrikleri tahrik eder ve onları Müslümanlara karşı saldırmaya sevk etmiş olurlardı. Bu sebeple ilk Müslümanlar, bu gibi hareketlerden kaçınırlardı. İşte bu zor demlerde İbn Mesud, bir gün büyük bir coşku ile Kâbe'de gürül gürül Kur'ân tilavet etmek istedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve yanındaki ashâbı ona bunun sakıncalı bir davranış olduğunu, hususiyle Mekke'de onu himaye edecek güçlü bir aşiretinin bulunmadığını, müşriklerin ona rahatlıkla işkence edeceklerini söyledilerse de, kalbindeki imanın coşkunluğuna kendisini saldı ve: "Allah beni, onların şerrinden korur!" diyerek kalktı ve Kâbe'ye gitti.

O sırada Kureyş putperestlerinin ileri gelenleri toplantı hâlinde, Harem'de bir konuyu görüşüyorlardı. Onlar görüşmesini sürdürürken, yüksek ve güzel bir sada ile besmele çekti ve Kur'ân-ı Kerîm'den Rahman sûresini okumaya başladı. Herkes hayret etti ve bu yürekli adamın kim olduğunu öğrenmek üzere ona yöneldiler ve gördüler ki güçlü bir kabileye mensup olmayan İbn Mesud. Kureyşliler küplere bindi, bu harekete en şiddetli cezayı vermek istediler. Onu kızgın kumlara yatırdılar, İslâm'ı terk etmesini istediler. Ama İbn Mesud, bu işkencelere aldırış etmedi. En sonunda müşrikler de işkencelerinin bir fayda vermeyeceğini anlayınca onu serbest bıraktılar. Abdullah İbn Mesud (r.a.) Kureyşlilerin bu işkencelerinden sonra hastalandı. Ancak kalbindeki iman nuru zayıflamadı ve mânevî olarak sarsılmadı. İbn Mesud, ilk fırsatta aynı hareketini tekrarladı. Yine Kureyş müşriklerinin toplandıkları yerlerde Allah kelâmını en yüksek sesle okudu. Böylece o, Peygamber Efendimiz'den sonra ilk kez Kâbe'de Kur'ân okuyan ve müşriklere İslâm'ı açıktan tebliğ eden kişi oldu.2

Hicretleri ve Katıldığı Savaşlar

Abdullah ibn Mesud'daki bu iman ve cesaret müşriklerin ona şiddetle düşman kesilmesine sebep oldu. Kureyş müşriklerinin bu tutumu karşısında İbn Mesud (r.a.) en sonunda çar naçar Mekke'den Habeşistan'a hicret etti.3 Daha sonra Habeşistan'dan Medine'ye hicret etti ve Muaz b. Cebel'e misâfir oldu. Bir süre sonra da Resûl-i Ekrem, ona bir yer gösterdi ve Medine'ye yerleşmesini sağladı.

İbn Mesud, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve Hayber gibi büyük savaşların hepsine Allah Resûlü ile iştirak etti ve tamamında ciddi fedâkârlıklar ortaya koydu. Bedir'de, harp devam ettiği sırada, Ensâr'dan iki genç, İbn Mesud'a geldi, kendilerine Ebu Cehil'i göstermesini istedi. Bunun üzerine, sonra o iki genç küfür ordusunun başı olan cehaletin babasını temizlediler. Huneyn Savaşı esnasında Müslümanlar muvakkat bir bozgun hâli yaşadıklarında, İbn Mesud, Allah Resûlü'nün yanından hiç ayrılmadı. Çünkü Abdullah İbn Mesud, çıktığı her savaşta, Allah yolunda şehîd olmak arzu ve gayretiyle savaşan bir havari gibiydi. Gönlündeki iman kuvveti, onu dâima daha ileriye sevk ediyor; Müslümanlar ne zaman zafere ulaştıysa, o zaman sükûnete eriyordu.

İbn Mesud, Nebiler Nebisi'nin vefatının hemen akabinde kısa bir süre kendi köşesine çekildiyse de, Hz. Ömer yeni fetihlere başladığı zaman tekrar şevklendi ve cihad için Suriye cephesine koştu. Akabinde Hazreti Ömer, onu, Kûfe kadılığına tayin etti. Kadılık görevinin yanı sıra Hazine mallarının korunup gözetilmesiyle de ilgilenecekti. Ayrıca halkın dinî bakımdan eğitimi de onun uhdesine verildi. Hz. Ömer bununla ilgili olarak Kûfe halkına gönderdiği mektupta şöyle diyordu: "Size Ammâr b. Yâsir'i emir/komutan, İbn Mesud'u da muallim olarak gönderiyorum. Ayrıca hazinenize de İbn Mesud'u görevlendirdim. Her ikisi de Bedir'e katılanlardandır. Onların sözünü dinleyin ve itaat edin. Aslında İbn Mesud'u yanımda bulundurmak istiyordum; ama ben yine de sizi kendime tercih ettim."4

Mushaf-ı Şerif'in Çoğaltılması Hakkındaki Tutumu

İbn Mesud'un vefatından önce, kendisine Kur'ân'ın istinsahı (çoğaltılması) esnasında görev verilmediğinden dolayı dargın olduğu yolundaki iddialara Allâme Zâhidü'l-Kevserî şöyle cevap verir: "Evet, İbn Mesud kendisine görev verilmeyince az gönül koymuşsa da, cemaatin bu önemli meselede aldığı karara da olumlu yaklaşmıştır. Şöyle demişti: "Bu Kur'ân sizin Nebinize yedi kapıdan ve yedi harf üzere nazil olmuştur." Kur'ân'ı çoğaltma görevi, Hz. Osman devrinde, başında Zeyd ibn Sabit'in bulunduğu bir heyete verildi. Zaten Hz. Ebu Bekr de Kur'ân'ı cemetme işini Zeyd'e tevdi etmişti. Binaenaleyh İbn Mesud, istinsah işinin kendisine değil de Zeyd ibn Sabit'e verilmesine kızgınlığı söz konusu olamaz. Diğer taraftan hiçbir sahabî İbn Mesud'un kıdemini ve Kur'ân ilimlerine olan vukûfiyetini inkâr etmemiştir! Bu sebeple Sahabe İbn Mesud'u kızdıracak bir gerekçe görmediler. Diğer taraftan İbn Mesud, o sırada Kûfe'de muazzam bir eğitim faaliyeti yürütüyor, Kûfe halkına İslâm'ı ve Kur'ân'ı öğretiyordu. Onun Kûfe'de Kur'ân kıraatini öğrettiği insan adedinin dört bine bâliğ olduğu ifade edilmektedir.5

Birlik ve Beraberliğe Verdiği Önem

Abdullah İbn Mesud(radıyallahu anh) şöyle demiştir: "Ey insanlar! Başınızdaki idarecinize itaat ediniz, cemaatten ayrılmayınız; zîrâ cemaat Allah'ın ipidir. Allah, o ipe tutunmanızı emretmiştir. Şunu iyi bilin ki, cemaat içinde hoşunuza gitmeyen şeyler, tefrika hâlinde iken beğendiklerinizden daha iyidir.6

Vazifedeki Titizliği

Abdullah İbn Mesud, gönül hayatı bakımından zühd ve takva ehli idi. Dünyanın hiçbir zevki onu kendisine celbedemedi. Bundan dolayıdır ki o, uhdesine emanet edilen bütün görevleri ciddiyetle ve sadakatle yerine getirdi, beytülmâle ait olan her şeyi hassasiyetle korudu. Bu hususta o kadar titizdi ki, bir gün Irak fatihi Sa'd b. Ebî Vakkas ile arasında bir ihtilâf çıktı. Konu ise şuydu: İbn Ebî Vakkas, beytülmâlden bir miktar borç para almış, ödeme zamanı geldiğinde ise borcunu hemen ödeyememişti. Bundan dolayı İbn Mesud, ona ağır sözler söylemiş ve hattâ bu meseleden dolayı onun kalbini kırmıştı.7

Burada üzerinde düşünmeye değer olan nokta, İbn Mesud'un, hazineden aldığı borcu zamanında verememesi üzerine Irak fatihi koskoca Sa'd ibn Ebî Vakkas'la tartışması, devletin malını korurken, şahıslara özel tutum içine girmemesidir. Madalyonun diğer yüzü ise büyük kumandan Sa'd ibn Ebî Vakkas'ın hazineden borç alacak kadar fakir düşmesiydi. İbn Mesud'un hassasiyeti biraz da Kûfe'nin stratejik konumundan ileri geliyor olmalıydı. Zira Kûfe, Horasan tarafındaki mücahitleri maddi manevî himmetleriyle destekleyen bir merkezdi. Nitekim Hz. Ömer dönemindeki fetihleri en çok destekleyen yer Kûfe olmuştur.

Allah Resûlü'ne Yakınlığı

İbn Mesud, Resûlullah'ın ehlinden denilecek kadar yakınlarındandı. O, Resûlullah'a hizmetle iftihar ederdi. Resûlullah'ın misvakını taşır, istediği vakitte ona takdim ederdi. Bazen asâsını taşırdı. Buna benzer birçok özel hizmetlerini yapardı. Ayrıca o, Resûlullah'ın sır verdiği sahabîlerdendi. Resûlullah'a o kadar yakındı ki, toplantılarına izinsiz girebilir, onunla konuşur, emirlerini dinler, yerine getirirdi.

İbn Mesud, sünnet-i seniyye'ye uygun bir ahlâk sahibiydi. O, ahlâk ve yaşayış tarzını bizzat Resûlullah'dan öğrenmişti. Çünkü o, Resûlullah'ın en yakınlarından biriydi. Her zaman Resûlullah'ın yanına girer, hizmetlerini görür, ayakkabılarını çevirir, önünde yürür, yıkanacağı zaman perde tutar, önünde siper olurdu. Resûlullah ona, kayıtsız şartsız bir müsaade vermişti. İbn Mesud'a: "Her zaman yanıma girebilirsin, ancak benim mâni olacağım zamanlar hâriç" derdi.8

Kur'ân'a Vukûfu ve Kur'ân Tilâvetinin Güzelliği

İbn Mesud Müslüman olduktan sonra hep Kur'ân-ı Kerîm ezberlemiştir. Kendi ifâdesiyle hıfzettiği yetmiş sûreyi Peygamberimiz'in (s.a.s.) huzurunda okumuştur. Sahabîler arasında hiç kimse bu konuda kendisiyle rekabete girişememiş, daha sonra Kur'ân'ın tamamını ezberlemiştir.

Evet, İbn Mesud, Kur'ân vahyini ve âyetlerini, bizzat vahye mazhar olan Allah Resûlü'nden öğrenmiştir. Bu sebeple o, Kur'ân'ı en iyi bilen ve en mükemmel hıfzedenler arasında yer aldı. Müslümanlar da onun bu bilgisini ve kabiliyetini takdirle karşılar ve onun Kur'ân'a olan vukûfiyetini teslim ederlerdi.

Abdullah b. Amr b. As'ın meclisine ve sohbetine devam eden Mesruk der ki: Abdullah b. Amr'ı ziyaret eder, konuşurduk. Bir gün Abdullah İbn Mesud'dan bahis açıldı. Abdullah dedi ki: ‘Öyle bir adamdan bahsediyorsunuz ki, ben onu çok seviyorum, seveceğim de. Çünkü Resûlullah onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Kur'ân'ı dört kişiden öğreniniz: İbn Mesud ve Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Sâlim, Muaz b. Cebel ve Übey b. Ka'b." Resûlullah bu sözünde en başta İbn Mesud'u zikretmişti." (Buhârî, Fezâilü ashâbi'n- Nebi 27)

İbn Mesud, Kur'ân-ı Kerîm'i bizzat Resûlullah'tan öğrenen sahabîlerdendi. Onun için tilâvetinde farklı bir güzellik vardı. Resûlullah onun okuyuşundan bahseder ve onu methederdi. Bir gün mescitte İbn Mesud, güzel sesiyle Nisâ sûresini okuyordu. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu huşû ile dinledikten sonra şöyle demişti "İbn Mesud! Ne dilersen dile, nâil olursun!" Hemen Ebu Bekir koşmuş ve müjdeli haberi İbn Mesud'a ulaştırmış, ardından Hz. Ömer gelmiş ve Resûlullah'tan İbn Mesud'a müjde vermek istemişti. İbn Mesud da ona: "Ya Ömer, Ebu Bekir (müjdeyi ulaştırma konusunda) seni geçti" demişti. Hz. Ömer de: "Allah Ebu Bekir'den razı olsun, onun daha önce sana geldiğinden haberim yoktu." cevabını verdi.9

İbn Mesud diyor ki: "Bir gün Resûlullah'ın huzurunda Nisâ sûresinden bir bölüm okuyordum. "Ey Resûlüm! Her ümmetten haklarında tanıklık edecek bir şahit (peygamber) celbettiğimizde ve seni de bütün onlara (ümmetine) şahit olarak getirdiğimizde, bakalım onların hâli nice olacak?" (Nisâ sûresi, 4/41) âyetine geldiğim zaman, "yeter" dedi, baktım ki gözlerinden yaşlar akıyordu." (Buharî, Fezâilü'l- Kur'ân 35)

İbn Mesud'a Göre Kur'ân Ehli Kimdir?

İbn Mesud Kur'ân ehlini de şöyle tarif eder: "Kur'ân ehli olan birinin, gece insanlar uyurken uyanık olması; gündüz halk yiyip içerken oruç tutması; onlar gülüp eğlenirlerken vakarlı olması; başkaları kibirlenirken tevazu sahibi olması gerekir. Kur'ân ehli, hüzünlü ve gözü yaşlı olmalıdır. İlim, hikmet ve hilm sahibi olmalı ve az konuşmalıdır. Kaba saba, gafil, bağırıp çağıran ve çabucak sinirlenen biri olmamalıdır."10

İlim Aşkı ve İlmi Nakletmedeki Hassasiyeti

İbn Mesud, İslâm'a girdiği günlerden itibaren ilme merakıyla kendini gösterdi. Resûlullah (s.a.s.)ondaki bu ilim aşkını ve şevkini sezmiş ve onu ilk gördüğünde: "Sen, muallim olacak istidada sahip bir delikanlısın."11 buyurmuştu. Gerçekten de İbn Mesud İslâm'a girdiğinden itibaren ömrünün her gününü ilim tahsil etmeye çalışmıştı. Her gününü Hz. Peygamber'in (s.a.s.) ilminden faydalanmak için ganimet bilmişti.

İbn Mesud, Resûlullah'a yakınlığı dolayısıyla son derece geniş ve derin bir ilme sahipti. Bununla birlikte o, Allah Resûlü ile alâkalı rivâyetleri aktarmada son derece ihtiyatlı davranırdı. Amr b. Meymun şöyle der: "Abdullah ile tam bir yıl kaldım. Bu müddet içinde onun ‘Resûlullah buyurdu' dediğini duymadım. Bir hadîs rivayet etmeye başladığında da bütün vücudu ürperir ve alnı boncuk boncuk terlerdi."12 Onun talebelerine olan en önemli nasihati ve vasiyeti; Resûlullah'ın hadîslerini rivâyet ederken son derece dikkatli olmaktı. O, talebelerine şöyle derdi: "Resûlullah'dan bir söz nakletmek istediğinizde, o sözü nübüvvet ve risâletin şânına uygun olarak aktarmaya ve ümmetin hidâyetine faydalı ve takvâya en münasip olmasına dikkat ve özen gösteriniz." (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1/385)

Hadîs İlmine Hizmeti

Son derece ihtiyatlı davranmasına ve talebelerine de hadîs rivâyeti konusunda uyarılarda bulunmasına rağmen, Allah Resûlü ile uzun süre birlikteliği ve ilme merakı sebebiyle olsa gerek, İbn Mesud'dan çok sayıda hadîs rivâyet edilmiştir. O en çok hadîs rivâyet eden on Sahâbî'den biridir. Ancak İbn Mesud'un rivâyetleri çoğunlukla Allah Resûlü'nden öğrendiği farzları beyan eden hususlara dâirdir veya bunların anlaşılmasına yardımcı olan bilgilerdir. Sahih hadîs kitapları ve Müsned'lerde ondan rivâyet edilen hadîslerin toplamı 848 kadardır. Bunların 64'ünü Buhârî ve Müslim ortak rivâyet ederler. Yalnızca Buharî 21, Müslim de 35 hadîs nakletmiştir. Böylece Buhârî, İbn Mesud'dan toplam 85, Müslim de 99 hadîse kitabında vermişlerdir. İslâm fukahâsı, ahkâma dâir konularda, ondan gelen rivayetleri referans almışlardır.

İbn Mesud'un Fıkhı

İbn Mesud, aynı zamanda fıkıh ilminin temelini atan fakîh sahabîlerdendir. Onun şu ifadeleri Kur'ân'dan çıkarılan hükümlerdeki mertebesini yeterince izah eder: "Yemin ederim ki, Allah'ın kitabında nerede nâzil olduğunu bilmediğim bir sûre ve kim hakkında indiğini bilmediğim bir ayet yoktur. Bununla beraber, Allah'ın kitabını benden daha iyi bilen ve kendisine ulaşabileceğim mesafede birinin olduğunu bilsem, kalkıp ayağına kadar giderim." (Buharî, Fedâilü'l-Kur'ân 8)

Abdullah İbn Mesud, kıyas ile muasırlarının birçok problemlerini çözmüş, bu kaidenin yerleşmesinde son derece büyük hizmetlerde bulunmuş ve böylece Usul-i Fıkıh ilminin ortaya çıkmasına, istinbat melekesinin kuvvetlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur. İbn Mesud, bu suretle "kıyas"ın en önemli esaslarını tespit etmiştir. İbn Mesud'un bu önemli fıkhî görüş ve içtihadları Mısırlı âlim Muhammed Ravvâs Kal'acî tarafından "Mevsû'atu Fıkh-i Abdullah İbn Mesud" adıyla toplanmış ve ilim hayatına kazandırılmıştır. Kaynaklarda belirtildiğine göre, İbn Mesud dışında, görüş ve fetvaları talebeleri tarafından yazıya geçirilmiş başka bir sahabî olmadığı söylenebilir.

İbn Mesud, "Birinize bir soru sorulur da, sizden hüküm vermeniz istenirse, Allah'ın kitabına göre hüküm veriniz. Eğer sorunun cevabı Kur'ân'da bulunmuyorsa, Allah Resûlü'nün sünnetine göre hüküm verin. Hem Kur'ân'da hem de sünnette bulunmayan bir mesele ise, o vakit salih zâtların görüşlerine başvurun. Sualin cevabı bu kaynakların hiçbirinde bulunmuyorsa, o zaman da kendi içtihadınıza göre hüküm verin; bundan çekinmeyin." derdi.13

Onun, âyet ve hadîs bulunmayan bir konuda kendi ictihadını ve fikrini ifade ettikten sonra "Şâyet doğru ise Allah'tandır; yanlış ise benden ve Şeytan'dandır." sözü meşhurdur. Aslında bu mülâhazasıyla o, "Sana gelen iyilik ve güzellikler Allah'tan, fenalık ve kötülükler de nefsindendir" (Nisâ sûresi, 4/79) mealindeki âyete dayanmış olmalıdır.

Sünnet-i Seniyyeye Bağlılığı

Hz. Huzeyfe'ye (r.a.) Allah Resûlü'ne hayat tarzı olarak en çok benzeyenin kim olduğu sorulduğu zaman, "Ona ahlâk olarak İbn Ümmü Abd'den (İbn Mesud) daha çok benzeyen birini tanımadım." (Buharî, Fezâilü ashâbi'n- Nebi, 27) diyecektir.

İbn Mesud, perşembe günleri cemaate hitap eder ve şöyle derdi: "Hayatta önemli olan iki husus vardır: Biri hidayet, diğeri ise söz. En doğru söz, Allah kelâmı olan Kur'ân'dır. En güzel hidayet ve yol ise, Allah Resûlü'nün gittiği yoldur. En fena şey, sonradan uydurulup dine sokulan şeydir. Her bidat dinden sapmadır. Dünyaya çok dalarsanız kalbiniz katılaşır. Bir de, sizi ebediyen bu dünyada kalma hissi (tûl-i emel) aldatmasın...."14

Bir başka zaman da, İbn Mesud şöyle demiştir: "Sizler birilerini örnek alacaksanız, Allah Resûlü'nün ashâbını örnek alınız. Zira, onlar bu ümmet içinde en ihlâslı olanlardır ve en derin ilim de, onların nezdindedir. Onlar, tekellüften uzak ve son derece fıtrî insanlardır. En doğru yolda olan, en güzel hâle sahip olanlar da yine onlardır. Ve onlar, dinini ikame etmek ve Peygamberine arkadaşlık etmek için Allah'ın seçtiği özel şahsiyetlerdir. Bu gibi üstün yanlarıyla sahabeyi iyi tanıyın ve peşlerinden gidin. Zira, onlar dosdoğru yoldadırlar."15

İbn Mesud'un Talebeleri

İbn Mesud'a, Alkame b. Kays, Esved b. Yezid, Abîde es-Selmâni, Mesruk b. Ecda', Amr b. Şurahbil ve Haris b. Kays doğrudan talebelik yapan şahsiyetlerdir. Ebu Hanife'ye gelen hocalar silsilesinde ilk halkayı Alkame b. Kays teşkil eder. Arkasından da talebeleri İbrahim en-Nahàî ve Şa'bî gelir. Bunların da en meşhur talebesi olan Hammad b. Ebî Süleyman, Ebu Hanife'ye bilfiil hocalık yapmıştır. Bu mektepte, Ebu Hanife'den başka, Süfyan-ı Sevri, İbn Ebî Leylâ ve İbn Şübrüme gibi varisleri de zikretmek gerekir.16

Talebelerinden Mesruk'un Gözüyle İbn Mesud

Talebelerinden Mesruk der ki: "Allah Resûlü'nün Ashâb'ı ile oturup kalktım, onlarla sohbet ettim. Onların, gerçekten birer umman gibi derin olduklarını müşahede ettim. Onlardan bazısı vardı ki, bir kişinin bütün ilmî açlığını giderecek kadar geniş ilme sahipti. Bazısı, iki kişiyi; bazısı on kişiyi; bazısı yüz kişiyi; hattâ bazıları da bütün yeryüzü insanlarını ilimde ihya edecek ölçüde ilme sahipti. İşte; Abdullah b. Mesud da bunlardan biriydi."17

Talebelerine Vasiyeti

Abdullah İbn Mesud'un kendi öğrencilerine şöyle dediği anlatılır: "İlim pınarları olun; hidayetin kandilleri hâline gelin; belirli evleriniz olsun; kandiller gibi ışık saçın çevrenize. Elbiseleriniz eski olabilir; bu hiç önemli değil. Önemli olan, kalblerinizin her gün terütaze, yepyeni olmasıdır. Yeryüzündekiler sizi tanımasalar da sema ehli tarafından çok iyi bilinirsiniz ve değeriniz mutlaka takdir edilir."18

Âhirete İrtihâli

Kûfe'deki görevi sona erdirildikten sonra Medine'ye dönen İbn Mesud, Medine'de bir süre kaldıktan sonra hastalandı ve altmış yaşını geçmiş olarak vefat etti. Cenaze namazı Hz. Osman veya Hz. Ammar (r.anhüma) tarafından kıldırıldı ve naaşı Bakî kabristanına defnedildi.19

Allah şefaatlerine nâil eylesin.

Âmîn.


Kaynaklar
1. Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1-8, Müessesetü Kurtuba, Mısır, tsz.
2. Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ ve Tabakâtü'l-esfiyâ, Beyrut, 1405 h.
3. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 1-10, Beyrut, 1407.
4. İbn Haldun, Mukaddime, 1-3, Mısır, 1401.
5. İbn Kayyim, İ'lâmi'l-muvakkiîn, Kahire, 1374.
6. İbn Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihâye, Dâru'l-meârif, Beyrut, tsz.
7. İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-kübrâ, 1-8, Dâru Sadr, Beyrut, tsz.
8. İbnu'l-Cevzî, Sıfatu's-Safve, Dâru'l-marife, Beyrut, 1979.
9. İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe fî ma'rifeti's-sahâbe, Beyrut, 1970.
10. İsmail Cerrahoğlu, DİA, Abdullah İbn Mesud md., İstanbul, 1988.
11. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Makâlâtü'l-Kevserî, Dâru'l-Ahnâf, Beyrut, 1993.
12. Safedî, Selahaddin Halil, el-Vâfî bi'l-Vefeyât, Kahire, 1962.
13. Taberî, Tarihu'l-ümemi ve'l-mülûk, (Târihu't-Taberî), Beyrut, 1407.

-------------------
Dipnotlar
1. İbn Sa'd, Tabakat, 3/150-151; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 7/162
2. İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, 3/256-257; Tarihu't-Taberî, 1/549; Siretü İbn İshak, 1/166
3. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/69.
4. Safedî, el-Vâfî bi'l- Vefeyât, s. 2502.
5. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Makâlât, s. 41-45.
6. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 7/634
7. İbn Haldun, Mukaddime, 2/571
8. İbn Sa'd, Tabakat, 3/153-154.
9. Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1/454; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/129
10. Ebû Nuaym, Hilye, 1/130
11. İbn Sa'd, Tabakât, 3/156
12.el-Vâfî bi'l-Vefeyât: I, 2501
13. İbn Kayyim, İ'lâmi'l-muvakkiîn, 1/63
14. İbnu'l-Cevzî, Sıfatu's-Safve, 1/409
15. Ebû Nuaym, Hilye, 1/305
16. Cerrahoğlu, DİA, 1/117
17. İbn Sa'd, et-Tabakâtu'l-Kübrâ, 4/159
18. Ebû Nuaym, Hilye, 1/77
19. İbn Kesîr, el-Bidaye, 7/163


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye