Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ebubekir Sifil : Bazı cemaatler ve metotlar üzerine
MesajGönderilme zamanı: 22.12.08, 16:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Bazı cemaatler ve metotlar üzerine (1)

Ebubekir Sifil
mail@ebubekirsifil.com

Milli Gazete
2008-11-30

Soru: 1. Hizmetler ne kadar büyük olursa olsun fikirde bizi hak çizgiden ayıran yaklaşımlara karşı tavrımız ne olmalı hocam? Hizmete destek mi verelim, fikirleri eleştirip o kardeşleri uyarmaya mı çalışalım, bir doktorun hastaya sen hastasın demesi gibi?

2. Said Nursi eserlerinde cifiri çokca kullanıyor ve Kur’an’ın tamamının cifir yoluyla bir tefsirinin yapılmasını istiyor. Cifirlede kendi ismine kadar Kur’an’da 40-50 işaret buluyor eserlerine ve kendisine. Hatta kıyametin zamanını bile söyleme cesareti gösteriyor. Bu Kur’an ve hadislerde açıkça reddedilmiyor mu? Cifir yöntemi şiada olan bir yol değil mi? Ehl-i sünnet bunu reddetmiyor mu? Cevşen duasını vahy olarak tevatürle nakledilmiş diyor. Ehli sünnet o zaman neden nakletmemiş? Neden sahih zikirler varken şia kaynaklı bir rivayeti esas almış olabilir? Bir de okuduğum bir yazıda Abdulhamid han döneminde bazı kürt aşiretlerinde mehdilik iddia eden birisinin çıktığı yazıyor. Bu hareketlerin Said Nursi’nin şuur altını bilemeyiz ama düşüncelerine kendisinin de o beklenen zat olduğu ve buna Kur’an’dan destek aramaya kalktığını düşünebilir miyiz?

4. Buhari’de cifire dair bir rivayet var deniyor doğru mu?

5. Mustafa İslamoğlu isimli hemşerimin de fikirlerinin modern mutezile olduğunu tesbit ettim. Bu konuda sizin görüşlerinizi öğrenebilir miyim?

Cevap

Ülkemizde cemaat yapılarından ve şahısların fikirlerinden isim vererek bahsetmek pek rastlanılır bir şey olmadığı halde, bu soruyu burada açıklıkla zikretmekte ve açık yüreklilikle cevaplandırmakta bir beis görmüyorum. Daha önce de benzeri meselelerin bu köşede gündelik olduğunu okuyanlar biliyor. Günlük hayatın içinde herkesin konuştuğu, homojen (!) sohbet ortamlarında açık seçik dile getirilip tartışılan bu meselelerin buraya taşınmasında –meşru ölçülere riayet edildiği sürece– bir sakınca teşkil etmeyeceğini, hatta dürüstlük gereği bunların birer “deklarasyon” olarak açıkça ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Soruların cevaplarına –aynı sırayla– gelecek olursak;

1. İnsanımızın kafasını kurcalayan en önemli meselelerden birisidir bu. Dünya üzerinde şu kadar ülkede okul açmak, uluslar arası faaliyetlere imza atmak, şu kadar insana hitap etmek… Bütün bunlar, hareketin ve istikametin “meşruiyet”ine, hatta yapılan işlere destek vermenin “farziyet”ine gerekçe kılınıyor. “Yapılan işler yanlış olsaydı bu kadar büyük başarılar elde edilebilir miydi” diye düşünülüyor.

Oysa maddi planda başarı ya da başarısızlık diye görülen şeyler, hiçbir zaman “meşruiyet”e gösterge olamaz, olmamıştır. Aslolan tamamen maddi araçlarla ölçülebilen “başarı” değil, maddi araçlarla değil, rıza-i İlahi’ye uygunluk ile ölçülen “muvaffakiyet”tir. Bunların arasındaki en büyük fark, “muvaffakiyet”in, Allah Teala’nın rızasına uygun, hayır ve taat anlamına gelen işleri/amelleri yapabilmeyi ifade ederken, diğerinde bu anlamların söz konusu olmamasıdır. (1) Arapça’da şerli/gayrı meşru bir iş yapıp sonuç alan kimse hakkında “muvaffakiyet/tevfik” kelimesi kullanılmaz.

Şu halde küresel dünyanın değer yargıları ve değerlendirme kriterleriyle örtüşen ve bu sebeple küresel güçlerden teşvik gören “büyük” ve “başarılı” faaliyetlerin “muvaffakiyet” olarak takdim ve ifade edilmesi doğru değildir. Cemaatin, çağdaş küresel değer yargıları ve değerlendirme kriterleriyle örtüşmeyen İslam ahkâmını “yenileme/değiştirme” yolunda emin adımlarla ilerlemekte olduğu artık herkesin malumudur. Dolayısıyla yapılması gereken, “madem ki büyük işler yapıyorlar, öyleyse doğru yapıyorlar ve her yaptıklarında desteklenmeliler” demek değil, yapılan işlerin son tahlilde kimin işine yaradığına, İslam’a ve Müslümanlara ne getirip ne götürdüğüne dikkat etmektir.

Cemaatin, fakir doyurmak, kimsesize el uzatmak, gençlerin süfli hayat içinde kaybolup gitmesine mani olan çalışmalar yapmak gibi faydalı hizmetlerin altına imza attığı inkâr edilmemeli, ancak bu hizmetlerin, Dinlerarası diyalog gibi, ahkâm-ı İslamiye’nin tebdil-tağyir edilmesi gibi zararlı faaliyetlerin meşrulaştırılması sonucuna götürmemesi gerektiğine de dikkat çekilmelidir.

Devam edecek.

1) Bkz. ez-Zemahşerî, Esâsu’l-Belâğa, 684, İbn Sîde, el-Muhkem, VI, 362.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Ebubekir Sifil : Bazı cemaatler ve metotlar üzerine
MesajGönderilme zamanı: 22.12.08, 17:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ebubekir Sifil

Bazı cemaatler ve metotlar üzerine-2

2. “Said Nursi eserlerinde cifiri çokca kullanıyor ve Kur’an’ın tamamının cifir yoluyla bir tefsirinin yapılmasını istiyor. Cifirle de kendi ismine kadar Kur’an’da 40-50 işaret buluyor eserlerine ve kendisine. Hatta kıyametin zamanını bile söyleme cesareti gösteriyor. Bu Kur’an ve hadislerde açıkça reddedilmiyor mu? Cifir yöntemi şiada olan bir yol değil mi? Ehl-i sünnet bunu reddetmiyor mu? Cevşen duasını vahy olarak tevatürle nakledilmiş diyor. Ehli sünnet o zaman neden nakletmemiş? Neden sahih zikirler varken şia kaynaklı bir rivayeti esas almış olabilir?”

Bediüzzaman’ın cifir ve ebced hesabını çokça kullandığı doğrudur. Ancak onun, cifri, Kur’an’ın tamamının tefsiri için kullanılacak bir araç olarak gördüğünü ya da cifre böyle bir ehemmiyet atfettiğini gösteren bir ifadesini bilmiyorum.

Cifir hakkında 9. Lem’a’da şöyle demiştir:

“İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul ediyor. Hattâ, kaç defadır esrâr-ı Kur’âniyeye karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu; kemâl-i iştiyak ve zevk ile müteveccih olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum:

“Birisi, “Gaybı Allah’tan başkası bilmez” yasağına karşı hilâf-ı edepte bulunmak ihtimâli var. “İkincisi, hakâik-ı esâsiye-i imâniye ve Kur’âniyenin berâhîn-i kat’iye ile ümmete ders vermek hizmeti ise ilm-i cifir gibi ulûm-u hafiyenin yüz derece daha fevkinde bir meziyet ve kıymeti vardır. O vazife-i kudsiyede kat’î hüccetler ve muhkem deliller sûiistimâle meydan vermiyorlar. Fakat cifir gibi, muhkem kaidelere merbut olmayan ulûm-u hafiyede sûiistimâl girip şarlatanların istifade etmeleri ihtimâlidir. Zaten hakikatlerin hizmetine ne vakit ihtiyaç görülse, ihtiyâca göre bir nebze ihsân edilir. (…)

“Ezcümle, tevâfuk birkaç cihette birşeyi gösterse, delâlet derecesinde bir işarettir. Bazan bir tek tevâfuk, bazı karâinle delâlet hükmüne geçer…”

Ancak Birinci Şua’da Risale-i Nur’a cifir hesabıyla işaret ettiğini söylediği ayetler üzerinde dururken bu temkinli yaklaşımının, yerini daha bir sarih ve kuvvetli bir kanaate bıraktığını görüyoruz. (Yer tutmaması için iktibas etmiyorum. Aslından okunmalıdır.)

Cifir ve ebced hesabının meşru olup olmadığı meselesine gelince, Bediüzzaman merhumun bu babda sıklıkla zikrettiği bir rivayet vardır. Buna göre Yahudiler, bazı surelerin başında bulunan “huruf-u mukataa”nın ebced hesabıyla değeri üzerinden Ümmet-i Muhammed’e ömür biçmeye kalkmıştır. Sayısal değeri 71 olan Elif-Lâm-Mîm”i öne sürerek, “Ümmetinin ömrü 71 seneden ibaret olan bu peygamberin dinine mi gireceksiniz?” demişler, sonra Efendimiz (s.a.v)’e dönerek “Daha var mı?” diye sormuşlar, O (s.a.v), “Elif-Lâm-Mîm-Sâd var” buyurmuş; bu defa onun sayısal değerini hesaplamışlar, 131 etmiş… Bu minval üzere devam eden rivayetin sonunda huruf-u mukataalar devam ettikçe sayısal değer de yükselmiş ve Yahudiler “Bu iş içinden çıkılmaz bir hal aldı” diyerek huruf-u mukattaa’nın sayısal değerleri üzerinden Ümmet-i Muhammed’in ömrünü tayin davasından vaz geçmişler.1

Ancak Bediüzzaman merhum, görebildiğim kadarıyla Resale-i Nur’da birkaç yerde bu rivayetin sadece baş kısmını zikretmekle yetinmiş, sonunu vermemiştir. Zikrettiği kısım şöyledir: “ Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı, huzur-u Peygamberîde, sûrelerin başlarındaki “Elif-Lâm-Mîm”, “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd” gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler:

“Ya Muhammed, senin ümmetinin müddeti azdır.”

Onlara mukabil dedi: “Az değil.” Sâir sûrelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: “Daha var.” Onlar sustular...”

Bu rivayeti, Kur’an ayetlerinden cifir hesabıyla farklı delalet boyutları elde etmenin meşruiyetine mesnet kılan Bediüzzaman merhum, rivayetin sıhhati konusunda herhangi bir şey söylememektedir. Oysa bu rivayetin senedinde yalancılığıyla meşhur Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî isimli zat vardır. Bu zat hakkında Hadis tenkitçilerinin kullandığı ve yer tutmaması için buraya almadığım ağır ifadeler için Cer-Ta’dil kitaplarına bakılmalıdır. Dolayısıyla söz konusu rivayet cifrin bir bilgi elde etme yöntemi olarak kullanılmasının meşruiyetine delil kılınması uygun değildir.

Cevşen’e gelince, Bediüzzaman merhumun bu duanın tevatüren nakledildiğini söylediğine rastlamadım. Evet o bu duayı bir vird gibi hem kendisi okumuş, hem de okunmasını tavsiye etmiştir. Ancak tevatür iddiasına –dediğim gibi– muttali değilim. Bu duanın özellikle Ahmed Ziyauddîn Gümüşhânevî hazretleri tarafından Mecmû’atu’l-Ahzâb isimli evrad ve ezkâr mecmuasına alınmasından sonra ülkemizde yaygınlık mkazandığını söyleyebiliriz. Sadece Ehl-i Sünnet’e ait Hadis kaynaklarında değil, Şia’nın rivayet konusundaki temel kaynağı olan Kütüb-i Erba’a’da da zikrine rastlanmaması, Cevşe’in mevsukiyetini ciddi biçimde tartışmalı kılmaktadır.

Bediüzzaman merhumun Cevşen’e atfettiği önem, sadece rivayet tarikinden mevsukiyetine itimat ettiğinden değil, aynı zamanda muhtevasının güzelliğinden, ifadelerinin çarpıcılığından da kaynaklanmış olmalıdır. Onu Efendimiz (s.a.v)’den sabit bir rivayet olarak değil, sadece “güzel bir dua” olarak okumakta herhangi bir mahzur yoktur.


1- Bkz. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 61.

(Devam edecek.)

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Ebubekir Sifil : Bazı cemaatler ve metotlar üzerine
MesajGönderilme zamanı: 22.12.08, 17:02 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ebubekir Sifil

Bazı cemaatler ve metotlar üzerine (3)


Bir de okuduğum bir yazıda Abdulhamid han döneminde bazı kürt aşiretlerinde mehdilik iddia eden birisinin çıktığı yazıyor. Bu hareketlerin Said Nursinin şuur altını bilemeyiz ama düşüncelerine kendisinin de o beklenen zat olduğu ve buna Kur’an’dan destek aramaya kalktığını düşünebilir miyiz?

Bediüzzaman merhumun, henüz hayattayken mehdilik davası güttüğü –gerek bazı muarızları, gerekse bizzat kimi nur talebeleri tarafından– iddia edilmiştir. Ancak Risale-i Nur’un birçok yerinde kendisi bu iddiayı açık biçimde reddetmiş, böyle bir davasının bulunmadığını alabildiğine açık ifadelerle vurgulamıştır. Aşağıya örnek olarak Risale-i Nur’dan konuyla ilgili birkaç nakil alıyorum:

“Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise, mânen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici mânâsının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevi Mehdî telâkki ediyorlar. O şahs-ı mânevînin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîde bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes’ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemâl-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hattâ eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur’u aynı o âhir zamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lâzımdır.” (1)

Burada ona bizzat bazı Nur talebelerinin mehdilik izafe ettiği açıkça anlaşılmaktadır.

“Bazı emarelerle bildim ki, gizli düşmanlarımız, Nurların kıymetini düşürmek fikriyle, siyaset mânâsını hatırlatan Mehdilik dâvâsını tevehhüm ile, güya Nurlar buna bir âlettir diye, çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben, o gizli zâlim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere derim: Hâşâ, sümme hâşâ! Hiçbir vakit böyle haddimden tecavüz edip iman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şan ü şeref kazandırmaya âlet etmediğime bu yetmiş beş, hususan otuz senelik hayatım ve yüz otuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler.”(2)

Bu alıntı da ona düşmanları tarafından isnad edilen Mehdilik davasını reddettiğinin açık belgesidir. Konuyla ilgili diğer ifadeleri için dipnotta belirttiğim yerlere bakılabilir.(3)

4. “Buhari’de cifire dair bir rivayet var deniyor doğru mu?”

Böyle bir rivayet bilmiyorum.

5. “Mustafa İslamoğlu isimli hemşerimin de fikirlerinin modern mutezile olduğunu tesbit ettim. Bu konuda sizin görüşlerinizi öğrenebilir miyim?”

Şu kadarını söyleyeyim: Mu’tezile’nin Usul-i Din’de ve Usul-i Fıkıh’ta izlediği metot/sistem bellidir. Özellikle geçtiğimiz yüzyılda Mu’tezile’nin bu alanlarda ortaya koyduğu çalışmalardan, görüşlerini bizzat kendi kaynaklarından öğrenme imkânı sağlayacak bir yekün neşredildi. Bu alanlarda Mu’tezilî alimler tarafından tesbit ve sistematize edilmiş bulunan ilkeler/hükümler iyi bilinirse, adı geçenin “Mu’tezilî” olarak tavsif edilmesinin Mu’tezile’ye mi, ona mı haksızlık olacağını ortaya koymak kolay olacaktır.

1) Bu husustaki açık ifadeleri için bkz. Emirdağ Lâhikası, (1), Mektup No: 207, s. 1794.

2) Tarihçe-i Hayat, Afyon Hayatı, 2196.

3) On Dördüncü Şua, 1110, 1040, 1041, 1064.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ebubekir Sifil : Bazı cemaatler ve metotlar üzerine
MesajGönderilme zamanı: 30.12.08, 00:33 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
vesika: Cüneyd-i Bağdadi efendimizin (ks.) sohbetlerinde mütemadiyen on veya on beş kişi bulunmaktaydı; cemaat bundan ziyade arttığı zaman cenab-ı Cüneyd meclisden kalkarlardı.. görüldüğü gibi hazret gayet derece muhtefi..

ders: 'kalabalıklık' kemal emaresi değildir kemmiyet ölçüsü ile keyfiyet ölçülmez..

nükte: okur yazar herkesin malumu olan bir terim vardır ehl-i sünnet ve'l-cemaat milleti içün sevad-ı azam derler.. nedir sevad-ı azam ? büyük karaltı.. yani ümmet-i Muhammedin amel ve itikadda mezahib-i erbaa üzre temeşşi eden kahir ekseriyetini ifade eder..

şerh: sevad-ı azam alemde ekallel-kalil bile kalsa canib-i hak ve sırat-ı müstakim tarafıdır; kelle kemmiyet kalabalık ve izdiham tarafı değil.. imdi, amel ve akidede ehl-i sünnete bağlı on azizle de sevad-ı azam hasıl olabilir.. isterse cümle alem şiada toplansın isterse kamu alem vehhabi olsun modernist olsun ya da her neyse..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye