Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İBN-i ABBAS'IN HARİCİLERLE MÜNAKAŞASI
MesajGönderilme zamanı: 21.03.09, 23:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.03.09, 22:54
Mesajlar: 35
İBN-i ABBAS'IN HARİCİLERLE MÜNAKAŞASI, DERSLER VE İBRETLER
Ma'n Abdulkadir

------------------------------------------------------------------------------
Bu yazi Ingiltere'de çikan Arapça El-Beyan dergisinin 12 no lu Haziran 1988 sayisindan Muaz Özyigit tarafindan tercüme edilmistir.


--------------------------------------------------------------------------------

Islam ümmeti, son zamanlarda, en kiymetli seyinde, Allah azze ve celle tarafindan Rasulullah (s.a.v) ile gelen ve sahabenin de onun üzerinde yürüdügü akidesinde musibete ugramistir. O sahabeyi ayni akide üzerinde öncekilerden bir cemaat ve sonrakilerden de birazi takip etmistir. Halen de Rasulullah'in haber verdigi gibi ümmetten bir taife o akide üzerindedir.

Bu musibetin kökleri ilk asirlara kadar uzanir. Rasid halife Ömer b. el-Hattab (r.a.) in kinci bir mecusi tarafindan öldürülmesi ile baslamistir. Sonra da Osman zinnureyn (r.a.) alçakça katledildi. Sonra da kaderin nefyi görüsü ortaya çikti. Müslümanlar arasinda fitne atesi tutusturuldu. Aralarinda savaslar oldu. Hariciler çirkin bir görüsle ortaya çiktilar. Siilik meydana geldi ve taraftarlari dinden uzakliga ve asiriliga düstüler. Rafizilik Islam aleminin çesitli yerlerine yayildi. Her defasinda bu sapmalar karsilarinda, ilim ve ameli, Allah yolunda cihadi sahsinda toplamis nadide insanlari buldu. Bu insanlar, Islam'in saf atmosferinde her türlü sapmadan ve etkilenmeden uzak yasadilar.

Asagidaki satirlardaki "eser"[1] ümmette ortaya çikan tehlikeli bir sapmayi ve en büyük insanlarin yetistigi Rasulullah (s.a.v) medresesinden çikan bir zatin nasil bu sapmaya karsi koydugunu anlatmaktadir.

Bu eserde bir çok incelikler vardir ki hepsinin ortaya konulmasi gayesi güdülmemis, bilakis bu aziz okuyucuya birakilmistir. Burada ancak bazilarina dikkat çekilecektir.

Bu eserin takdiminde tutulan yol, bütün rastladigim rivayetlerinin ortaya konmasi, sonra diger rivayetlerdeki ziyadelerin asil ifadeye katilmasi seklindedir. Bazi yerlerde asil metindekinden biraz farklisini veriyorsam (baska rivayetten - Çeviren) lafizdaki ziyadede fayda oldugundandir. Asil rivayetin metni musannef sahibi hadis ehlinin kullandiklari ilk rivayettendir.

Eserin metni söyle:

Ibn-i Abbas (r.a.) dan, dedi ki: Haruriyye (Hariciler-Çev.) düsmanlik üzere bir yerde toplandilar ve Ali b. Ebi Talib (r.a.) ve onunla beraber olan peygamberin (s.a.v) ashabina karsi çikmaya karar verdiler. Dedi ki: Bir adam gelip ey emirül mü'minin bu topluluk sana karsi gelecek demeye basladi. Hz. Ali, bana karsi çikana kadar birak onlari. Bana karsi savasa girisene kadar onlarla savasmayacagim. Gerçi öyle de yapacaklardir dedi. Bir gün Ali'ye dedim ki: Ey emirül mü'minin biraz namazi geciktir ki kaçirmayayim ve bu arada o topluluga gidip konusayim. Sana bir sey yaparlar diye korkuyorum dedi. Dedim ki: Hayir insaallah bir sey yapmazlar. Ben güzel davranip kimseye eziyet vermeyen biriyim. Ibn-i Abbas dedi ki: Bu yemaniyyeden (bir tür kumas-Çev.) en güzelini giydim. (Ebu Zemil dedi ki: Ibn-i Abbas güzel, yakisikli biri idi) Ibn-i Abbas dedi ki: Yanlarina geldim. Ögle istirahatinde idiler. Ibadette onlardan daha siddetli gayret gösterenini görmedim. Elleri deve dizi gibi idi. (Çok ibadetten iz yapmisti-Çev.) Yüzlerinde secde eseri görülüyordu. Üzerlerinde yikanmis gömlekler vardi. Yüzleri uykusuzluktan zayiflamisti. Yanlarina gelince dediler ki:

- Bu üzerindeki elbise de ne?

Ibn-i Abbas:
- Beni bununla mi ayipliyorsunuz? Ben Rasulullah'in (s.a.v) üzerinde bundan daha güzelini görmüstüm ve su ayet inmisti: "de ki: Allah'in kullari için yarattigi ziynet ve temiz riziklari haram kilan kimdir?"[2]

- Niye buraya geldin?

- Size Rasulullah'in ashabindan, onun yaninda olup da vahyin üzerlerine indigi insanlardan bahsetmeye geldim ki aranizda onlardan hiç biri yok!

Bazilari dedi ki:
- Kureysle münakasa etmeyin. Allah teala buyuruyor ki: "Onlar süphesiz kavgaci bir millettir."[3]

Iki üç kisi keske onlarla konussan dediler. Ibn-i Abbas dedi ki:
- Söyleyin bana Rasulullah'in amca oglu ve damadi olup, ona ilk iman eden, ashabinin birlikte oldugu kisiden alip veremediginiz nedir?

Dediler ki:
- Biz ona üç konuda muhalefet ediyoruz.

- Nedir onlar?

- Birincisi, o Allah'in dininde insanlari hakem kildi. Halbuki Allah buyurdu ki: "Hüküm ancak Allah'indir"[4] Allah'in bu sözünden sonra insanlarin hükümde ne isi olabilir?

- Baska?

- Ali insanlarla savasti ama ne köle aldi ne ganimet. Eger savastiklari kafir idiyseler mallarinin Ali'ye helal olmasi gerekirdi. Eger mümin idiyseler müminlerin kanini dökmek haramdir.

- Baska?

- Kendisi için emirül mü'minin sifatindan vazgeçti. Eger emirül mü'minin degilse emirül kafirin demektir.

- Baska bir itiraziniz var mi?

- Bu kadari bize yeter dediler.

Ibn-i Abbas:
- Eger size Allah'in muhkem kitabindan ve nebisinin sünnetinden fikirlerinize karsi delil getirirsem dönecek misiniz?

- Evet dediler.

- Allah'in dininde insanlarin hüküm vermesi hakkindaki görüsünüze gelince, Allah teala buyuruyor ki: "Ey inananlar ihramli iken av öldürmeyin.." den itibaren "içinizden adil birisi ona hükmetsin"[5] Kadin ve kocasi hakkinda ise söyle buyuruyor: "Eger kari kocanin arasinin açilmasindan endiselenirseniz erkegin ailesinden bir hakem ve kadinin ailesinden bir hakem gönderin."[6] Simdi Allah'a yemin verdirerek soruyorum size: insanlari birbirlerinin kanina girmekten alikoymak için, aralarini bulmak için hüküm vermek mi daha evladir, yoksa degeri çeyrek dirhem olan tavsan ve bir kaç kadin hakkinda hüküm vermek mi daha evladir? Üstelik biliyorsunuz ki Allah dileseydi hükmü verir, insanlara birakmazdi.

- Vallahi birbirlerinin kanina girmekten alikoymak ve aralarini düzeltmek daha evladir, dediler.

- Ali savasti ama köle ve ganimet almadi sözünüze gelince, söyleyin anneniz Aise'ye sövüyor musunuz yoksa baska kadinlarda helal olani onda da helal kiliyor musunuz? Eger böyle diyorsaniz küfre düstünüz demektir. Yok eger onun müminlerin annesi olmadigini söylüyorsaniz yine kafir oldunuz ve Islam'dan çiktiniz demektir. Allah teala buyuruyor ki: "Nebi müminlere kendi canlarindan daha evladir ve zevceleri de (müminlerin) anneleridir"[7] Görülüyor ki siz iki sapiklik arasinda bocaliyorsunuz, hangisini seçerseniz seçin. Simdi bu görüslerinizden vazgeçtiniz mi?

Birbirlerine baktilar ve dediler ki:
- Vallahi evet!

- Ali'nin kendisi için emirül mü'minin sifatindan vazgeçtigi görüsünüze gelince size bu konuda razi olacaginiz sözü söyleyecegim:

Hudeybiye günü Rasulullah (s.a.v) Kureys'i aralarinda anlasma yazmak için davet etti. Suheyl b. Amr ve Ebu Süfyan ile yazisacaklardi. Peygamber dedi ki: ya Ali yaz: Bu Allah'in rasulü Muhammed'in hükmüdür. Dediler ki: Vallahi senin Allah'in rasulü oldugunu bilseydik seni Ka'be'den alikoymazdik, sana karsi savasmazdik. Onun yerine Muhammed b. Abdullah yaz. Peygamber dedi ki: Vallahi beni yalanlasaniz da ben gerçekten Allah'in rasulüyüm. Yaz ya Ali: Muhammed b. Abdullah. Peygamber Ali'den üstünken kendisinin nebi olarak zikredilmemesine razi olduysa bu onu peygamberlikten çikarmiyor. Simdi bu görüsünüzden de vazgeçtiniz mi?

Dediler ki:
- Vallahi evet.

Bunun üzerine iki bini geri döndü. Dört bin kisi ise sapik olarak öldürüldüler. (Sonraki savaslarda. Çev.) Bu hadisi Abdurrazzak, Ebu Nuaym ve Beyhaki ve digerleri tahric ettiler.[8]

BU ESERDEN ISTIFADE EDILECEK NOKTALAR VE DERSLER:
Hariciler ser'i naslari hastalikli bir sekilde anlayarak sapikliga düstüler. Bunun en önemli sebepleri sunlardir:
a) Aceleci, yüzeysel ve basit bir sekilde, nasslari, maksadlarini dikkatle ve derinlemesine degerlendirmeksizin yorumlamak. Bu yüzden nasslari bozuk bir mana ile yorumlama hatasina düstüler.
b) Delillerin yalnizca bir kismini gözönüne almalari. Tek bir nassi alip ser'i diger nasslari düsünmeksizin, onunla anlayislarina göre bir meselede hükme variyorlar. (Bu sebeple Ibn-i Abbas (r.a.) ayni konuda diger delilleri getirip onlari susturdu. Verecek cevap bulamadilar.) Haricilerin sapiklik sebepleri müslümanlardan bir çok taifenin de sapiklik sebebidir. Satibi rahimehullah El-I'tisam 2/182 de söyle der: "Bu sapikligin asil sebebi makasidi seriayi bilmemek, manalarda isbatsiz bir zanla yanilmak ya da ilk beliren zanna göre hareket etmektir. Böyleleri ilimde derinlesemezler."

Müslümanlarin birligine ve cemaat halinde saflarinin vahdetine gayret gösterme. Bu, Hz. Ali'nin tavrinda gayet açiktir. Insanlar ey emirül mü'minin bir topluluk size karsi gelmeye hazirlaniyor dendiginde söyle demisti: "Bana karsi çikana kadar birak onlari. Bana karsi savasa girisene kadar onlarla savasmayacagim. Gerçi öyle de yapacaklardir." Çünkü Ali (r.a.) müslümanlarin arasinda ayriliga sebep olacak, güçlerini zayiflatacak bir çatismaya girmemek hususunda --onlar saldirmadikça veya bid'atleriyle müslümanlara eziyet etmedikçe-- çok dikkatliydi. Ayni tavir Ibn Abbas (r.a.)'da da onlara gidip anlasmaya, süphelerini giderip hakka döndürmeye çalismada belirgindir. Iste böylece, müslümanlar da kuvvetlerini zayiflatmaktan kaçinmali, saflarin birligi, sözlerin bir araya getirilmesi için gayret sarfetmelidir. Süphesiz bu kaide diger bir kaideye yol açiyor ki o da sudur:
Belki de müslümanlarin siddetle ihtiyaç duydugu kaidelerin en önemlisi ve en büyügü birlikte ve saflarin birlestirilmesinde tutulacak yoldur. Müslümanlarin birligi her müslümanin, her cemaatin agzindaki söz olmustur. Herkes ona çagiriyor, o yolda çalistigini iddia ediyor. Peki bu birligin gerçeklestirilmesinin yolu nedir? Iste burasi ihtilafin oldugu, ayaklarin kaydigi, anlayislarin saptigi, kalemlerin inhiraf ettigi yerdir. Madem ki müslümanlarin birligi ser'i bir arzudur ve büyük bir amaçtir öyleyse ona giden yol da ser'i olmalidir. Müslümanlarin birligi Allah'a bir ibadettir. Ibadet ise ancak seriatin gösterdigi sekilde yapilir. Hangi amel seriata göre degilse o Rasul (a.s) in bildirdigi gibi merduddur. Müslümanlarin birligi sahih ve ser'i manada hepsinin Allah'in kitabina ve rasulünün sünnetine dogru bir anlayisla, salih selefin anlayisi ile dönmeleri demektir. Birlesmemiz ancak ve ancak böyle mümkündür. Bu, saflarin birlestirilmesi için yegane yoldur. Iste bu, Hz. Ali'nin ikrar edip Ibn-i Abbas'in tuttugu yoldu (r.anhuma).
Ibn-i Abbas (r.a.) Islam safina döndürmek için haricilere gittiginde onlarla münakasa etmeden önce dogru metodu onlara açikladi. Dedi ki: "Eger size Allah'in muhkem kitabindan ve nebisinin sünnetinden fikirlerinize karsi delil getirirsem..." Demek ki kitab ve sünnete rücu etmek... Bundan önce de anlayista ayriliga düsersek müracaat edecegimiz anlayisi onlara açikladi: "Size Rasulullah'in ashabindan ve onun yanindaki, üzerlerine vahyin indigi kimselerden geldim ki onlar Kur'an'in tevilini en iyi bilenlerdir." Allahuekber! Ne halis bir metod! Ne berrak bir açiklik! Salih selefin anlayisi üzere kitab ve sünnete basvurmak..

Metodu belirledikten sonra delillerini çürütmeye, süphelerini gidermeye ve yollarinin bozuklugunu izah etmeye basladi. Onlardan kim görüs ve inancindan vazgeçerse, müslümanlarin cemaatinin itikadi üzere olursa saffa dönmüs demektir. Kim de kaçinir ve kendi itikadinda israr ederse safdan çikmis olur ve onunla birlik artik mümkün degildir. Bilakis haricilerin geri kalanlari ayaklandigi zaman, Ali (r.a.) onlarla savasti ve israrda devam etmedi.

Müslümanlarin birligine giden yol kitab ve sünnette sabit olmus asillar üzerinde ittihad etmekle olur. Seriatin ikrar etmedigi bütün diger yollar -ki biz Allah'in kullari olup isimizi ona teslim etmisizdir- amaca vesile olsun diye gayri ser'i yollar bizim için caiz olamaz. Esaslarda ihtilafli olan guruplarin birlesmesinden dogan birlik ve farkli akidelerin üzerine kurulu "bir" isimlendirmesi ser'i degildir ve bundan dogan saf saglam olmaz. Allah azze ve cellenin su kelamini düsünelim: "Toptan Allah'in ipine sarilin" sonra da söyle buyuruyor: "ve ayrilmayin"[9] Satibi rahimehullah El-I'tisam 2/192 de bu ayetle ilgili olarak söyle diyor: "Açiktir ki bulusma ancak ayni mana ile iliskili olarak meydana gelir. Eger her gurup yekdigerinden baska bir ipe sarilirsa ayrilik kaçinilmazdir. Bu da Allah teala'nin su kelaminin manasidir: "Iste bu benim dosdogru yolum ona uyun. (Baska) yollara uymayin ki onun yolundan ayrilmayasiniz."[10]

Öyleyse birlik olsun diye temel esaslardan vazgeçmeye razi olmak ser'i olmayan bir yoldur. Hatta ondan da öte aklin da onaylamadigi bir ameldir. Söyle ki: Müslümanlar arasinda süphe yok ki ayrilik mevcuttur. Allah'in kelami haktir: "Fakat Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayriliktadirlar. Esasen onlari bunun için yaratmistir"[11]. Rasulullah'in su sözü de haktir: "Bu ümmet 73 firkaya ayrilacaktir."[12] ve "Rabbimden birbirlerine düsmemelerini istedim, beni ondan menetti"[13] Öyleyse gerçekte ayriligin tamamen kaldirilmasi imkansizdir. Bu nasslara inanan her müslüman Allah'in takdir buyurdugu bu konuda gereksiz bir ümide kapilmayacaktir. Fakat bir taife daima hak üzere olacaktir. Hal böyleyken eger prensiplerimizde haddi asarsak --ki bunda ikaba ugrariz-- imkansizin pesinde kosarsak bu akla uyar mi? Her ihlasli, dogru müslüman müslümanlarin haline üzülse, kederlense bile Sari'nin gerçeklesmeyecegini kararlastirdigi bir isin gerçeklesmesi için temel prensipleri zorlamak bir çözüm degildir. Nasil olsun ki Allah asiri gidip zulme sapan müslümanlarla savasmamizi emretmistir. Savas tefrika olmadan meydana gelir mi? Hatta bundan da agiri sudur ki: "Allah bilir, siz bilmezsiniz"[14]


Insanlar hakkinda deger vermede ölçü: Haricilerin çok ve agir ibadet ettikleri kimseye gizli degildi. Rasul (s.a.v) söyle buyurmustu: "Onlarin namazini görünce kendi namazinizi, oruçlarini görünce kendi oruçlarinizi küçümseyeceksiniz..."[15] Yine geçtigimiz olayda Ibn-i Abbas (r.a.) onlari söyle vasfetmisti: "Ibadette onlardan daha siddetli gayret gösterenini görmedim. Elleri deve dizi gibi idi..." Bütün bunlara ragmen tehlikeli bir bid'ata düstüler. Müslümanlar arasina ayrilik tohumlari attilar. Selim akideli her müslüman onlari zemmetmektedir. Hiç bir alim de kitabinda, onlarin ibadetlerinden etkilenmeksizin, itikadlarinin bozuklugunu açiklamak ve bid'atlerine karsi uyarmak disinda onlardan bahsetmez.
Islam'in metodu açiktir. Bu metod bize, insanlari önce akideleri açisindan degerlendirmemizi gösterir. Bütün diger meziyetler sonra gelir, önce degil. Eger haricileri ibadetlerindeki çoklukla degerlendirseydik, yüceltmemiz, saygi duymamiz, hatta derecelerini sahabelerin üstüne çikarmamiz gerekirdi. Rasul (s.a.v) hariciler hakkinda ashabina ne demisti: "Namazlarini görünce namazlarinizi, oruçlarini görünce oruçlarinizi küçümseyeceksiniz"

Fakat mesele hiç de öyle degil. Inançlari açisindan degerlendirdigimizde dogru ölçü beliriyor ve görülüyor ki onlar Allah'in dininde çok tehlikeli bir bid'at çikardilar, ayrilik ve fitne tohumlari attilar. Dogru itikadi salih amel takip eder. Iste ehl-i sünnet vel-cemaate mensup olan gerçek müslümani ayirici vasif budur. Müslümanin bid'at ve dalalet ehli ile ortak olan diger her türlü iyi özellik esas bir ölçü olamaz.

Bu temelden sapmanin bir neticesi olarak çogu Islamcilari asiri bir sekilde Cemaleddin al-Afgani'yi, Muhammed Abduh'u ve baskalarini överken görüyoruz. Zanlarinca onlarin Islam'i yaymada, savunmada takdire deger çabalari olmasi göz önüne alinmis, asil ölçü ihmal edilmistir. Halbuki bu sahislardan ilki bir siidir ve bazi Arap ülkelerinde localar açmis bir masondur. Ikincisi ise Islam'i savunmadaki samimiyetine ragmen, mucizeleri tevil etmis, akli naklin önüne almistir ve müstesriklerle süpheli iliskileri vardir.

Insanlarin gözde büyütülüp kutsallastirilmasi bunlardan daha az önemli konularda da yapilmaktadir. Davet yolunda kidemi, elinde Islam'a gelenlerin çoklugu veya tagutlardan gördügü iskencenin siddeti, ya da zindanlarinda kalma süresinin uzunlugu gibi. Bu sözlerimizle bu tür amellerin hiç kiymeti olmadigini kesinlikle kasdetmiyoruz. Eger temel kaideye uygunluk varsa bu amellerin fazileti büyüktür. Temel kaideye uyulmasa bile gerçegi itiraf ederiz ve her fazilet sahibinin hakkini teslim ederiz. Fakat burada mahzurlu olan, sadece sempati hisleri ile bazi kimseleri asiri büyütmemiz, kahramanlastirmamiz ve dogruluklarina, adilliklerine, pürüzsüzlüklerine sahadet etmemizdir. Hatta bu gibi sebeplerle onlarin cennetlik oldugunu söyleyenleri bile duymaktayiz.


Haricilerin baslangiçtaki durumu, görüs hatasi, ayirdedememe gibi sebeplerle ortaya çiktigi için, süpheleri hemen giderilebilmistir. Münazaranin baslamasindan bir kaç dakika sonra delilleri çürütülmüstür. Eger bir kisim hariciler, dogru yol kendilerine belli olunca uzatmadan, münakasaya dalmadan hemen hakka döndükleri için takdire layik iseler de ayni sekilde ilk basta yanlisi arastirmadan hemen kabul ettiklerinden dolayi tenkide müstehakdirlar. Derinlemesine incelemeden, arastirmadan, sahih ser'i delilleri göz önüne almadan bir fikre sarilanlar sik sik fikir degistirirler.
Çagdas davet içten ve distan büyük düsmanliklarla ve çesitli problemlerle karsi karsiyadir. Davetçilerin Islami gayretkeslikleri olsa da fikirlerinde kuvvetli ve seriate uygun olmadikça oradan oraya gezen kararsizlar onlara inanmayacaklardir. Gerçekten de çogu davetçilerin zihinlerinin her asil fikirden bos, davetlerinin tarihi ve büyüklerinin hayati ile dolu oldugunu, hatta bütün yol aziklarinin ve aksiyon saiklerinin bunlardan ibaret oldugunu esefle görüyoruz.

Her samimi müslümana tavsiyemiz odur ki, kendisinin temel konularda saglamlasmasi, ser'i delilleri aramasi, onlari dogru metodla anlamasi, onlari inandigi ve davet ettigi fikirlerden bagimsiz olarak incelemesi, asil midir yoksa bir tesirden, ragbetten ötürü müdür bakmasi gerekir. Çünkü müessir yok olursa tesir de kalmaz. Celil sahabi Ka'b b. Malik'den ders alalim: Tebük seferine gitmeyen üç kisiden biri idi. Rasul (s.a.v) onlari toplumdan ayirmis, müslümanlar da onlarla selami kesmislerdi. Kendisini taziz eden, iltifat eden mektub Gassan melikinden gelince o mektubu siddetli imani ile atese atti. Yine davetçi kardeslerimize hatirlatalim ki muayyen ve arizi sebepler üzerine hizla fikir insa edenler, yine baska sebeplerle o fikirleri ayni süratle terkederler.


Ibn-i Abbas'in haricilere olan tam muhalefeti onu sözünde adil olmakdan alikoymadi. Susmasi mümkündü. Ama ondaki adillik -övgü özelligi tasisa bile- karsitlarini vasfetmesine yol açti. Söyle demisti: "Yanlarina geldim. Ibadette onlardan daha siddetli gayret gösterenini görmedim..." Allah'a davet yolunda aksiyon yapanlarin karsitlarini adilane vasfetmeleri, iyi yönlerinden bahsetmekten kaçinmamalari, bilakis o yönlerden yararlanmalari gerekir.

Bir baska konu da aslinda çok açik olup, delile gerek göstermiyorsa da Islam yolunda amel edenlerin bir çogunda önemli bir eksiklik haline gelen cemaatle namazdir. Bir çok isittigimiz durumlarda, ilim talebi bahanesiyle, önemli bir arastirma sebebiyle veya müslümanlarin önemli bir isi ile ugrasiyoruz diyerek cemaatle namazi ihmal etmektedirler. Böylelerinin Ibn-i Abbas'in durumunu ibretle düsünmeleri gerekir. Ibn-i Abbas'in (r.a.) müslümanlarin yararina olacak bir ise giristiginde süphe yoktu. Buna ragmen cemaatle namaza verdigi siddetli önemden dolayi Ali'ye (r.a.) "ben gidip onlarla konusup dönene kadar namazi geciktir ki kaçirmayayim" demisti.
Bu durumu anlayabiliyor muyuz? Biliyoruz ki dinin bütün hükümlerine riayet etmek her ferde vaciptir. Hatta bu, müslümanlarin en bariz alametlerinden biridir. Allah'in haramlarina tazim demektir. Öyleyse niye Allah'in emirlerine uymakta gevseklik gösteriyoruz?


Allah azze ve cellenin yoluna davet edenlerin, dogru metodun ehli olanlarin, sapmis taifelerin hakka dönmelerinden ümidi kesmemeleri gerekir. Iste siddetli bid'atlerine ragmen hariciler (o siddetle ki, onlardan biri olan Abdurrahman b. Mülcem, Allah'a yaklasmak etme amaciyla Hz. Ali'yi katletmisti!) kendilerine hak beyan edilince bir çogu geri döndü. Öyleyse haktan sapanlarin dönmesinden ümidimizi kesemeyiz. Bilhassa büyükleri, tabi olduklari liderleri kendi müntesiplerini ihlasli insanlari dinlemekten, ayrilmalari veya makamlarinin sarsilmasi endisesi ile, sakindirirlar. Böylece gerçek, bu tür tabilerin çoguna aralarinda bir mukayese yapilana kadar, ulasmaz. Davetçiler, baskalarina, onlarin liderlerinden, ileri gelenlerinden uzak olarak yaklasmaya çalismalidir.
Bu hadisede daha bir çok büyük dersler vardir. Bid'at ehli ile cedel ve münazara üslubu gibi ki belki baska bir makalede bunun üstünde dururuz. Bu yaziyi bitirirken her ne kadar burasi tafsilata girmeye elvermiyorsa da, diger bir kaç önemli derse isaret edelim ki bu da akil sahipleri için yeterli olacaktir:

Bir ise ehil olanin kendisini o ise gönüllü kilmasi, yalnizca ihlasin amelin sihhatine yetmemesi, davetçinin insanlarin bulundugu yerlere gitmesi, sahsi tenkid edilince sert karsilik vermemesi, bir ise kalkisacaginda kendi emirinden izin almasi gibi..

Allah'dan bildigimizle bizi faydalandirmasini dileriz. Süphesiz ki O, isitendir, dualari kabul edendir...


--------------------------------------------------------------------------------
[1]Eser: Sahabeye ait söz, fiil, haber manasinda (Çev.)
[2] A'raf 32
[3]Zuhruf 58
[4]Yusuf 40
[5] Maide 95
[6]Nisa 35
[7] Ahzab 6
[8] Burada yazar hadisin çesitli kaynaklari ve sihhati hakkindaki görüsleri siraliyor. Yaziyi kisaltmak için bu kisim tercüme edilmedi. Genelde hadisin ricalinin sahih oldugu belirtilmis.(Çev.)
[9] Al-i Imran 103
[10] En'am 153
[11] Hud 118
[12] Bu hadisi elimdeki kaynaklarda bulamadim. (Çev.)
[13] Tirmizi, Fiten 14 (Ayni manada. Çev.)
[14] Bakara 216
[15] Buhari, menakib 25 (Ayni manada, Çev.)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye