Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Tasavvuf Risalesi/ Sadık Yalsızuçanlar
MesajGönderilme zamanı: 04.01.10, 13:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 20.05.09, 11:50
Mesajlar: 69
Sadık Yalsızuçanlar:

Tasavvuf Risalesi/Bediüzzaman Said Nursi


Resim

Alıntı:
88 yıllık uzun ve bereketli ömrüyle tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden birisi olan Bediüzzaman’ın günümüzde tam olarak anlaşıldığını söylemek zor. O’nun çileli ve bir o kadar da bereketli ömrüne sığdırdığı “İman ve Kur’an” mücadelesi, marifetli sözleri ve ortaya koyduğu eserleri bütün dünyada hale hale yayılarak insanlığın istifadesine sunulmuştur.

Günümüzde fikri cereyanların insanı fıtratından uzaklaştırıcı özellikler taşıdığını, ruhi ve akli yönden yıpratıcı olduğunu hepimiz görmekteyiz. İnsanların evlerinde, işyerlerinde, çevre ve içtimai hayatlarında mutlu olamadıkları bir vakıadır. İntihar, stres, ahlaki yozlaşma, bunalım, haset, kin gibi ne kadar kötülük varsa, aslî değerlerimizden uzaklaştığımız için pençesine almıştır bizi. İşte Bediüzzaman’ın ömrünü adadığı iman hakikatleri olan Risaleleri, günümüzün bu hastalıklarıyla mücadele etmek için son derece mühimdir.

Bediüzzaman’ı anlamak için, onun yaşam öyküsü çok iyi irdelenmelidir. Yetişme tarzını, mizacını, mücadele metodunu, ilmî ve dünya görüşünü, eserlerini ve modern dünyayı etkileme biçimini iyi incelemek gerekir. Çağımızın en büyük hastalıklarının başında gelen inkâr ve küfür karşısında rahatsız olan her vicdan sahibi insanın imdadına bir can simidi gibi yetişen Bediüzzaman, bu hastalıklarla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini gözler önüne sermiştir. Bütün ömrünce öğrendiği şeyin “muhabbete en layık şey muhabbettir ve husumete en layık şey husumettir” diyerek sürekli uyanık bir iman, derin bir muhakeme gücü, onur ve mücadele azmini temsil eden ulu bir çınar olarak kalbimizdeki yerini almıştır.

Bediüzzaman’ın bir başka özelliği de eserlerinde derin bir tasavvufi/irfani dünya görüşüne sahip oluşudur. Mücadele dönemlerinde etkin olan materyalist ve pozitivist düşüncelere karşı geliştirdiği argümanların belirli bir kalıp çerçevesinde ele alınması, o’nun çok yönlü kişiliğinin sınırlandırılması anlamına gelir. İşte Bediüzzaman’ın bu çok yönlü kişiliğinin temelini teşkil eden tasavvufi anlayışı kıymetli yazar Sadık Yalsızuçan’ın titiz bir çalışmasıyla okuyucunun istifadesine sunuldu. Bediüzzaman’ın Risalelerinde tasavvufi/irfani fikirleri tasnif ederek, tasavvufi/irfani geleneğin öncüleriyle takipçilerinin bu konudaki fikirlerini karşılaştırmaktadır. Kitabın yüz on beş sayfalık giriş kısmı, Bediüzzaman’ın tasavvufi/irfani görüşünün incelendiği kıymetli bilgiler içermektedir.

“Tasavvuf Seması ve Yıldızlar” başlığıyla ele alının giriş yazısı şu temel konu başlıklarıyla devam etmektedir:“Tasavvuf İrfanının Tedvini. Marifetin Nihai Düzeyine Doğru. Gazali’nin Tasavvuf Mirasına Katkısı. İrfan Semasının En Parlak Yıldızı: Şeyhü’l Ekber. İbn Arabi ve Bediüzzaman. İrfani Geleneğe Mensup Bir Külliyat olarak Risale-i Nur. Bediüzzaman’ın Seyr-i Sülûkü. Bediüzzaman’ın Şeyh-i Ekber’e ve Diğer Sufilere ilişkin Görüşleri. Risale-i Nur’da Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şuhud. Bir Tasavvuf Risalesi: Telvihat-ı Tis’a.”

Tasavvuf Risalesi/Bediüzzaman Said Nursi adlı bu kitabı önemli kılan asıl şey Sadık Yalsızuçan’ın çok haklı olarak vurguladığı Bediüzzaman’ın “Zaman tarikat zamanı değildir” meşhur sözü ve yorumlanış biçimidir. Üstad’ın bu meşhur sözünden hareketle izleyicilerinin tasavvufi/irfani geleneğe mesafeli durmaları, Bediüzzaman’ın bu engin okyanustaki yerini gözlerden kaçırmak anlamına gelir. Böyle sakıncalı bir yorumlanışın varlığından olacak ki, Yalsızuçan bu konuda şu önemli tespiti yapar: “Zaman tarikat zamanı değildir” sözü, “Hiçbir zaman tarikat zamanı değildir” biçiminde okunmuştur çünkü. Bu yanlış okuma, “bir zamanlar tarikat zamanıydı’yı içerir biçimde doğru gerçekleşmiş olsaydı, Risale-i Nur’la ilişki kurmuş insanların, tasavvuf irfanına bakarken hem bir zemine sahip olmalarını gerekli kılardı, hem de doğru bir yerden bakılmasını sağlardı” (sh. 108).

Yazarımız bu çok haklı tespiti yaptıktan sonra, Bediüzzaman’ın tarikat nedir? sorusuna verdiği cevabı nakleder: “Tarikatın gayesi, marifet ve iman hakikatlerinin inkişafıdır. Hz. Peygamber’in (asm) miracının gölgesinde, kalp ayağıyla bir ruhani seyr-i süluk neticesinde, zevkî halî ve bir derece şuhudî iman ve Kur’an hakikatlerine mazhariyettir. Tarikat, bu maksadı takip eden, ulvi bir sırr-ı insani ve beşeri bir kemaldir.” (sh. 109).

Üç yüz yetmiş altı sayfalık Tasavvuf Risalesi/Bediüzzaman Said Nursi kitabı, Bediüzzaman’ın tasavvuf hakkındaki görüşlerini bir arada toplayarak modern zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz metinlerin okunmasına imkân sunmaktadır.

Risale-i Nur okuyucuları için büyük bir ihtiyacı karşılayan bu kıymetli çalışma için değerli insan Sadık Yalsızuçan’ları tebrik etmek istiyorum.

Allah’ın halifesi olan insanın yeryüzündeki yolculuğunda hikmetin peşine düşmüş bir salik olan Sadık Yalsızuçan diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de modern insanın kalbine rahmet ışıltılarıyla sesleniyor…

Vedat Aydın


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Tasavvuf Risalesi/ Sadık Yalsızuçanlar
MesajGönderilme zamanı: 04.01.10, 14:08 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Sadık Yalsızuçanlar'dan Said-i Nursi Hz.nin Hayatı hakkında:

Alıntı:
Bediüzzaman’ın yaşamında manevi aşamalar bakımından üç ana safha görülür: Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said.

Kendi ifadelendirmesiyle, Bediüzzaman, Eski Said döneminde, siyasal ve toplumsal sorunlarla uğraşan, felsefi okumalar yapan ve daha dışa dönük bir yapıya sahip bir kimsedir. Pozitivist düşüncelerin yaygınlaştığı, Allah’a imanın güçsüzleştiği ve seküler bir zihniyetin resmi ideolojiye kaynaklık ettiği yeni toplumsal durum, Bediüzzaman’ı köktenci bir karar almaya yöneltir. Kendisine önerilen milletvekilliği ve Doğu Anadolu genel vaizliği görevini kabul etmez, Van’a, Erek dağına çekilir. Orada küçük bir menzilde, murakabe ve tefekkürle meşgul olmaya başlar. Bu, O’nun, manevi macerasında önemli bir adımdır. Lakin bu uzun sürmez, birkaç yıl sonra, Şeyh Said kıyamı bahane edilerek, buradan alınır ve Batı Anadolu’nun izbe bir kasabasına sürgün olarak gönderilir.

Yeni Said sürecinde, Bediüzzaman’ın özellikle siyasal ve dünyevi sorunlara karşı ilgisini tümüyle yitirdiği görülür. Çabalarını daha çok, iman esasları üzerinde yoğunlaştırır. Daha deruni bir yaşam tarzı başlar. Bu dönüşümde İmam-ı Rabbani ve Abdulkadir Geylani gibi irfan ve tasavvuf ehlinin etkisini anmamız yerinde olacaktır. Bediüzzaman, manevi bir silsile ile bağlı olduğu için, Yeni Said’e geçişinde, onların eserlerine başvurur.

Şah-ı Geylani’nin Fütuhu’l-Gayb’ı O’nun manevi tarihi bakımından çok önem taşır. Bu süreci şöyle anlatır: ‘Yaklaşık otuz yıl önceydi. Yolun ilk çeyreği bitmişti. Gerçi ecel gizliydi, ne kadar ömrüm vardı bilmiyordum ama, o ortalama denilen ömrün ilk çeyreğini aşmış, yarısına doğru hızla yol alıyordum. İşte bu günlerde, başımda nasıl bir gaflet uykusu olduğunu, okuduğum ayet bana bildirdi: ‘Ölüm gerçektir.’ Başıma inen dehşetli tokatla ayıldım. Ve kendimi bataklıkta buldum. Bir yardım istedim, bir kurtarıcı araştırdım. Gördüm ki birbirinden farklı yüzlerce yol var, tereddütte kaldım. Şah-ı Geylani’nin, Fütuhu’l-Gayb kitabını, kendi yaralarıma niyetlenerek açtım: ‘Sen, daru’l-hikmettesin, önce kalbini iyileştirecek bir tabip ara’
dizesi çıktı. Şeyh, bana, ‘hastasın’ diyordu, ‘bir doktor bul kendine.’ O’na yöneldim, ‘sen’ dedim, ‘tabibim olur musun?’ Fütuhu’l-Gayb’ı, sanki benim için yazmış gibi okudum. Kitap çok şiddetliydi, gururumu paramparça ediyordu, nefsimde adeta cerrahi bir ameliyat yapıyordu. Dayanamadım, ancak yarısına değin okuyabildim. Bitiremeden, kitaplığa kaldırdım. Bir zaman sonra, o manevi ameliyatın ağrıları dindi, sızıları çekildi, lezzet gelmeye başladı. Kitabı kaldığım yerden okumaya başladım. Sonuna değin, yakarış ve sürekli okuduğu virdini de sanki kendiminmiş gibi okuyarak bitirdim.

Sonra, İmam-ı Rabbani’nin Mektubat adlı kitabını gördüm.
Onu, kendime niyetlenerek açtım. Hayretler içinde kaldım. İki yerde, ‘Bediüzzaman’ kelimesi geçiyordu. Mirza Bediüzzaman’a mektup vardı bir yerde. Babamın adı Mirza idi. Mektubu kendime yazılmış gibi okudum. Gerçi hicretin üçüncü yüzyılında yaşamış bir Bediüzzaman Hemedani vardı. Ama İmam, kendi çağındaki başka bir Bediüzzaman’a yazmış olmalıydı bu mektubu. Ne var ki, onu, kendime yazılmış gibi okudum. İnsanlar değişiyor ama farklı insanlar aynı hastalığa uğrayabiliyordu. Demek ki yazdığı kimsenin derdi de aynıydı. İmam, mektubunda, ısrarla, ‘kıbleni birleştir’ diyordu, ‘yolunu doğrult.’ Bu değerli önerisi, benim yeteneğime ve manevi hastalığıma uygun gelmiyordu. Bir zaman yol aradım, şunun arkasından mı gitsem, bunun arkasından mı... diye şaşkındım. Nereye, kime baksam, çekici bir yan buluyordum. Biriyle yetinemiyordum. Bu haldeyken Allah’ın rahmetiyle kalbime bir uyarı geldi: Bütün bu yolların ve kanalların kaynağı, bu gezegenlerin güneşi Hikmet kitabıdır, Kur’ân’dır. Yönünü birleştirmek onunla olur. En büyük yol gösterici ve en kutlu üstad odur. O’nun eteğine yapıştım. Halim berbattı, yeteneğim sınırlıydı, kavrayışım eksikti, bu yüzden, o bereketli kaynaktan tam manasıyla içemiyordum. O’nun feyzinden tam yararlanamıyordum. Lakin artık yönümü, yolumu bulmuş, üstadımı ve şeyhimi tanımıştım. Salt hikmet olan Kur’ân’ın ardına takıldım, artık yolumu doğrultabilmem için kılavuza kavuşmuştum.’

Bu dönem, O’nun yaşamında hem çileli hem de manevi açıdan feyizli ve bereketli bir sürece işaret eder. Artık eski ilgilerini terketmiş, tüm mesaisini iman ve Kuran üzerine yoğunlaştırmıştır. Nefsinin arınması yönünde, eski arif ve sufilerin izlediği muhasebe ve tezkiye yöntemlerini kullanacaktır. Sürekli Kutsal Kitap’la meşgul olacak, Cevşenü’l-Kebir ve diğer virdlerini her gün düzenli biçimde okuyacak, akşamdan sonra, tümüyle halvette kalarak, ertesi güne değin, geceleri zikir ve tefekkür dolu saatler geçirecektir.

Üçüncü Said dönemi, Bediüzzaman’ın, otuzsekiz yıl süren ve en şiddetli baskı ve zulümlere maruz kaldığı, defalarca öldürülme kastıyla zehirlendiği Afyon hapsinden tahliyesiyle birlikte başlar. Bu yeni ve manevi yaşamının üçüncü ve son evresinde, Bediüzzaman, Ayetü’l- Kübra gibi magnum opus sayılabilecek bir esere imza atar. Manevi miracının öyküsü ve meyvesi olan bu risale ile, artık Bediüzzaman, seyr-i sülukunu tamamlamış ve kamil bir mürşid haline gelmiştir. Marifetin en yüksek düzeyi olarak nitelediği tevhide dair risaleler kaleme almaya başlamıştır.


Tasavvuf Risalesi,(29.no.lu dipnot), s. 47-49.

KAYNAK: Sadık Yalsızuçanlar: Tasavvuf Risalesi/Bediüzzaman Said Nursi, SUFÎ Yayınları.


***
Alıntı:
Bediüzzaman'la kendimi iyi hissediyorum
04 Ocak 2010

Yazar Sadık Yalsızuçanlar, "Bediüzzaman hazretlerini anlatırken kendimi iyi hissediyorum" dedi
Risale Haber

Yazar Sadık Yalsızuçanlar, "Bediüzzaman hazretlerini anlatırken kendimi iyi hissediyorum" dedi. Gökekin sitesinden Arzu Ayan'a konuşan Yalsızuçanlar'la yapılan röportajdan ilgili bölüm:

Sevdiğiniz yazar ve şairlere dair’’ benim kitaplarım’’da Zaman’da söylediklerinize ek olarak en çok okuduğunuz şiirleri rica etsek… Belki izlemekten en keyif aldığınız filmleri de eklersiniz…

Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Zarifoğlu, Lale Müldür, Ahmet Güntan, Cafer Turaç sevdiğim şairler arasında. Zaman zaman okuyorum. Bendeniz daha çok Bediüzzaman ve İbn Arabi okuyorum.

Yalnızlık dediğimizde aklınıza ne geliyor?

Yalnızlık Allah’tan gaflet anında beliren bir şey.

Hz. Pir bizler hepimiz aynı bahçenin aynı ağacın meyveleriz diyor. Bizler aynı baharın açmış çiçekleriysek idrak ne zaman gerçekleşecek? Umutsuzluk semtine uğramadan aydınlıkları görebiliyor musunuz?

Umut esastır. Umutsuzluk için pek çok neden varmış gibi görünüyor. Ama bizim Sahibimiz var. Kainatın Sahibi var. Umut için çok büyük nedenlerimiz var.

Yayınlanmış olan Dem'de anlattığınız Üstad ve paralel hayat hikayeleri atlara binip giden güzel insanların özlemini ve sıcaklığını hatırlatır mı yeniden? Ya da şöyle sormalıyım sanatla edebiyatla yaptığınız yapmak istediğiniz unuttuklarımız hatırlatmak mı? Neden her Yalsızuçanlar kitabında kendimizi yalnızlıklarımızı acılarımızı buluyoruz? Bu hikayeler neden kesişiyor?

Dem, benim son romanım. Çocukluğum, ilkgençlik yıllarım, Risale-i Nur eserleriyle tanışmam ve Bediüzzaman hazretlerinin yaşamından izler var.

Bediüzzaman hazretlerini anlatırken kendimi iyi hissediyorum.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Tasavvuf Risalesi/ Sadık Yalsızuçanlar
MesajGönderilme zamanı: 29.01.10, 17:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Sadık Yalsızuçanlar, bu kitabı yaınlanmadan önce fakire gönderip fikrimi sormuştu.

Menzil örneğinde tasavvufi pratiğe de tanık olan ve Muhyiddin Arabi hakkında bir de roman (GEZGİN) yazan Sadık Yalsızuçanlar'ın son zamanki tartışmaları kenardan seyrettiği izleniyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Tasavvuf Risalesi/ Sadık Yalsızuçanlar
MesajGönderilme zamanı: 01.04.10, 01:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
Sâdık yalsızuçanlar Ekberî hikmete aşina birisi değildir.Yazılarından da,ifadelerinden de bu bellidir.O yazdığı Tasavvuf Risalesini de,Gezgini de mütaala ettim.

Şeyh Muhyiddîn-i Arabî (k.s) esrâr ilminin zirvelerinden birisiyken,ve mahza işin ehillerine hitap etmekteyken gidip o mübareğin sözlerini avamm-ı nassa aşina etmek caiz değildir!

Bir de utanmazcasına Şeyh-i Ekber hz.leri hakkında,sanki asker arkadaşıymış gibi k.s ya da hz. demede ibn arabi demesi dehşet verici!

Sadece Sadık değil,Ekrem demirli,Mahmut Erol Kılıç gibi adamlarda Şeyh Hazretlerinin havass hitaplarını avamm katına indirmekteler ve onların itikatları sarsmaktalar.Allah akıl fikir versin.

Zira bu havass ifadeler her akla göre değildir yanlış anlaşılma ihtimali %100 dür.Hristiyanların ruhbanileri Hz.İsa (a.s) Allâhın kelamıdır o halde o da Allahtır demişlerken,nasıl olurda cahil halk Muhyiddin-i ArabÎ (h.z) lerinin ifadelerini okuyupta,Allâh alemde zahirdir sözünü yanlış anlayıp ben de Allah'ım demez?

Yazık!Yazık!Eski ulema Hz.Şeyh'in sözlerini kapalı kapılar ardında okurken bu herifler onu reklam etmekte,Fususu'l-Hikem ve Fütühat-ı Mekkiyye gibi ehli için hayır ehli olmayan için şerr olacak eserleri günümüz türkçesiyle çevirip satışa sunmaktalar...

Aman Ya Rabbi!Aman ya Rabbi!

Bu kadar söz idrak ehline kafidir.

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye