Yusuf Hakiki Baba Divanı yayımlandı
Turan Karataş Çeşitli kaynaklarda Baba Yusuf, Yusuf Hakiki Baba, Baba Yusuf Hakiki, Şeyh Yusuf, Hakiki Yusuf gibi isimlerle adı kayıtlara geçen bir güzel insanın söz sermayesinin bir bölüğü, çevriyazılı metin olarak yayımlandı. Bu kitap elime geçmeden önce, birazcık edebiyat tarihinden haberdar olduğumu sanmama rağmen, böyle bir zatın varlığından haberdar değildim. Buradan şunu da çıkaralım; geçmiş zaman içinde nice isimler ve eserler var daha gün yüzüne çıkacak.
Hacı Bayram-ı Veli'nin şeyhi olan ve halk arasında Somuncu Baba diye maruf Şeyh Hâmid-i Veli'nin oğlu Yusuf Hakiki. Babasının ilminden, feyzinden nasiplenmiş olsa da asıl Hacı Bayram-ı Veli tarafından yetiştirilmiş; âlim, fazıl, veli bir zat... Hakiki Yusuf, Bayramiye tarikatının Aksaray'daki öncüsü olmuş. Sevenleri ona Hakiki Baba, Güzel Baba sıfatlarını münasip görmüş, halk arasında da daha çok Gül Baba diye anılırmış. (En çok ismine hayran oldum, bir insan için ne güzel sıfatlar böyle.) Muhabbetnâme adlı önemli bir eseri daha var Yusuf Hakiki Baba'nın.
Ülkemizde kültüre, edebiyata gereği üzre değer veren yöneticilerimiz az değil. Bunlar aynı zamanda iyi birer okuyucu. Edebiyata muhabbetle bağlananlar da var içlerinde. Aksaray Valisi Orhan Âlimoğlu gibi. Hakiki Baba Divanı'nın kitap zarfına girip okuyucuyla buluşması Âlimoğlu'nun himmetiyle olmuş. Elbette, eseri bugünkü yazıya aktaran Prof. Dr. Erdoğan Boz'un emeğini de unutwmamak gerekir. Elimizdeki eser, her ne kadar tevhit ve münacatla başlamış olsa da, klasik divan tertibinde değil. Bir mesnevi olmadığı için, bazı kaynaklarda görüldüğü gibi, bu esere "Hakikinâme" demek doğru olmaz; mürettep olmasa da bir divandır. Farklı nazım şekilleriyle (kaside, gazel, terci-i bend, terkib-i bend, müstezat) söylenmiş olan manzumeler, bilinen/ alışıldık divan düzenine göre değil de, karışık olarak yer almış eserde.
Manzumeleri önemli kılan, tasavvufi bir heyecanla söylenmiş olmaları. Daha çok nasihat tarzında olan manzumelerden tasavvuf yolunda seyr ü sefer eyleyenlerin alacağı çok ders var. Bendeniz gibi düz insanların nasibine düşecekler de az değil. "Ne meyl kaldı salâha ne kimse ıslaha" gibi sesi yüksek, düzgün söylenmiş mısralar, eserin edebi kıymetini yükseltiyor.
Bî-hayâlıg u şimdi masharalık Halk içindedir ehl-i irfanlık
Duydunuz mu? Hakiki Baba yaklaşık 600 yıl öncesinden böyle feryat ediyor. Hayâsızlığın ve soytarılığın hayatı kuşattığından, kararttığından yakınıyor. Bugünleri görmüş olsaydı, aceb ne derdi Güzel Baba...
Yusuf Hakiki, imana ermiş bir adam heyecanını, manzum çerçevede söze aktarmış. Dünyanın faniliği, tûl-ı emelin faydasızlığı, zamanın vefasızlığı gibi konulara ilişkin bilgece nasihatler söylemiş. Hak yolunun âşıklarından olan Gül Baba'nın sözleri, elbette şeyhi Hacı Bayram-ı Veli'ninki gibi derinlikli değil. Daha düz, ama samimi. Yer yer coşkulu. Tasavvuf neşvesi ve cezbesi hâkim unsur olarak görülüyor. Asrın neredeyse bütününe yayılan 86 yıllık bir ömrün usaresi; tecrübe, bilgi, irfan, gözlem, sorumluluk duygusu; evet, bütün bunlar manzumelere dökülmüş. 15. asır Anadolu'sunun tam ortasında bir kanaat önderi. Bu topraklarda boy veren uygarlığın, kültürün, inanışın öncülerinden biri.
Asır başında başlayan o dehşetli karmaşaya, Osmanlı'nın yaşadığı fetrete rağmen, ümitvar bir gönül ereni. Sislere gömülen umudu sözleriyle diriltmeye/ diri tutmaya kendisini memur gören bir Hakiki Baba. Şu da hemen söylenmeli ki, Yusuf Hakiki Divanı'nda, dönemin sosyal olaylarını, siyasi karışıklıklarını dile getiren ürünler de var. Bu manzumeler dikkatle tahlil edilirse, devrin toplumsal yaşayışına dair pek çok bilgi elde edilebilir.
Bu divandaki manzumelerin edebî ve estetik kıymetini belirlerken, onları asrın seçkin eserlerinin yanı başına koyarsak, yanlış yapmış oluruz. Yusuf Hakiki'de ne Ahmet Paşa gibi ilham genişliği ve söyleyiş kudreti, ne bir Necati gibi söz ustalığı var; o, ne de Şeyhî gibi üst düzey şiir bilgisine sahip. O bir nâzım. Nasihatlerini nazmedip söz ipliğine dizen bir nâzım. İlahî aşkı, sırr-ı vahdeti, izanı, insafı dile getiren bir eren kişi.
Degüldür her göz ol didara lâyık Kaçan her şahs olısar yâra lâyık
türünden parıltılı dizelere rastlıyoruz sayfalarda gezdikçe.
Bir küçük kanaatimi söylemeden bitirmeyeyim. Bana sorarsanız, genel okuyucuya ulaşması düşünülen bu tür eserler, çevriyazı (transkripsiyon) ile değil de, normal imlâ ile yayımlanmalıdır. Çünkü çevriyazı, genel okuyucu için yer yer okumayı ve anlamayı zorlaştırıyor. Söz gelimi "'ışkıla" yazmak yerine "aşk ile" yazılsa ne olur!
Hâsılı, bir geçmiş zaman ereni, berrak ve samimi sözleriyle gafletten gözünü pek açamayan günümüz insanını âgâh olmaya çağırıyor. Nasiplenmek size kalmış! ZAMAN
|