Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 11 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 18.01.09, 18:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
’Nakşibendi kardeşliği’nin zorlu sınavı

Soner YALÇIN


04.11.2007

Hürriyet


http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ ... id=7620002

Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı Sünni Müslüman bir Kürt politikacı. PKK ise Marksist kökenden gelen milliyetçi/Kürtçü bir terör örgütü. Peki, Barzani nasıl oluyor da, iktidarında Nakşibendilerin olduğu, büyük çoğunluğu Sünni Müslüman Türkiye’nin değil de PKK’nın yanında duruyor? Barzani’nin safı belli, duruşu net; peki Türkiye’deki Nakşibendilerin tavrı nedir?

ÖNCE tespitlerimizi sıralayalım:

1) Şehit Mehmetçikleri anma ve terörü lanetleme yürüyüşlerinde, tarikatların "resmi kıyafeti" türbanlı-pardösülü kadın sayısının azlığı medyada tartışma konusu oldu. Çoğu kişi gibi ben de "absürt bir tartışma" deyip üzerinde durmadım.

2) Şehit yürüyüşlerini/cenazelerini tüm gazeteler birinci sayfalarından verdi. Bir İslami gazete ise yayın politikasına hiç uymayacak şekilde, bu haberleri verirken ana sayfasında görsel malzeme olarak hep kocaman başı açık kadın fotoğrafları kullandı. Şaşırdım.

3) Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi’nde Mesut Barzani’ye bir çağrıda bulundu: Ya komşumuz ol, ya hedefimiz! Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan CHP Lideri Deniz Baykal’a kadar birçok çevre, bu tepkinin haklılığından bahsederken, bazı İslamcı köşe yazarları Gazeteci Özkök’e ağır eleştiriler yöneltti. "Ya komşumuz ol, ya hedefimiz" uyarısının tepki almasına anlam veremedim.

4) Türkiye tek vücut olmuş Mehmetçik operasyonlarını eli yüreğinde beklerken, bazı dinci gazeteler, "Asker ’Allah Allah’ sesleriyle savaşıyor; Genelkurmay onların türbanıyla uğraşıyor" gibi döneme hiç uygun olmayan, insanı hayretler içinde bulunduran yorumlar yazmaya başladı. "Ne oluyor" demeye başladım.

5) Ve sonunda bu gazetelerin bazı köşe yazarları, sanki aynı kalemden çıkmış gibi benzer yorumlarda bulundu: Bunlara göre, Mehmetçik yürüyüşleri ile Cumhuriyet mitingleri benzerdi ve bunun nedeni Mehmetçik mitinglerini ulusalcıların organize etmeleriydi! Amaçları ise Türk Ordusu’nu Kuzey Irak’a sokarak AKP iktidarını zayıflatmaktı! Önce böyle bir komplo teorisi olamaz dedim. Sonra diğer olguları da alt alta sıralayınca "manzarayı" net görmeye başladım.

Bunların derdi başkaydı...

Bunlar Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a operasyon yapmasını istemiyordu!

Meselenin AKP Hükümeti’nin yıpratılmasıyla filan pek ilgisi yoktu: Bunlar Barzani’yi koruyorlardı!

Peki, ama neden?

Nedeni tarihin derinliklerindeydi...

TARİHİN DERİNLİKLERİ

Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt isyanlarının başlangıç tarihi 19. yüzyıldır.

Osmanlı Devleti’nin zayıflığını fark eder hale gelen tebaa halklar, birer birer isyan ettiler.

Ancak Osmanlı yüzlerce yıllık askeri ve siyasi geleneğe sahip bir miras üzerinde oturuyordu. Kendisini imparator yapan özelliklerini/ faziletlerini tamamen kaybetmemişti.

Tanzimat ile önce sivil-askeri reformları gerçekleştirdi.

Ardından, giderek güvenilmez olan ve çıkardığı isyanlarla tehlike oluşturan, yarı-otonom Kürt derebeylerinin (ayan) ortadan kaldırılmasına karar verdi.

Kuzey Irak’taki, Soran Emirliği’ni (1834), Bahdinan Emirliği’ni (1839), Botan Emirliği’ni (1847) ve Baban Emirliği’ni (1850) sindirdi.

Osmanlı, yarı-otonom Kürt beyliklerini dağıtıp bölgenin siyasi yapısını değiştirirken, aynı dönemde bölgede dinsel açıdan bir başka değişim daha yaşandı.

Bu değişimin öncüsü bir din adamıydı: Şeyh Halid-i Bağdadi.

HALİD-İ BAĞDADİ

Şeyh Halid-i Bağdadi, 1779’da Kuzey Irak-Süleymaniye’de doğdu. Babası Pir Mikail bölgenin en büyük Kürt aşireti Caf’a mensuptu. Bağdadi’nin soyunun baba tarafından Hz. Osman’a ulaştığı rivayet ediliyordu.

(İlginçtir; bölgedeki Kürt şeyhler "kutsal soy aristokrasisine" girebilmek için soylarını hep Hz. Muhammed’in ailesi Ehl-i Beyit’e dayandırmaya çalışırlar. Ama diğer yandan Kürt olduklarına da vurgu yaparlar! Neyse.)

Şeyh Halid, Kuzey Irak’ın en güçlü alim ailelerinden, Kadiri Berzenci Ailesi’nden dersler aldı. Daha sonra Bağdat’a gitti. Hocası Şeyh Abdülkerim Berzenci’nin vefat etmesi üzerine, onun Süleymaniye’deki medresesinin sorumluluğunu aldı.

1809’da Süleymaniye’yi ziyaret eden Mirza Rahimullah Azimabadi adındaki Hindistanlı bir derviş hayatını değiştirdi. Onun önerisiyle, Hindistan’a gidip Nakşibendi Şeyhi Abdullahi Dehlevi’den el aldı. Süleymaniye’ye Dehlevi’nin halifesi olarak döndü. Yani artık Kadiri değil, Nakşibendi’ydi.

Ancak başta Kadiriler olmak üzere (Örneğin, Talabani aşireti tarafından) istenmeyen adam ilan edildi.

Hatta Kadiri Şeyhi Maruf Berzenci, Bağdadi’yi, "sahtekár, sapık, yogi" olmakla suçladı! Valiye bile şikáyet edildi. Tersine Bağdat Valisi Said’in koruması altına girdi. Süleymaniye’de ilk Halidiye Tekkesi’ni kurdu.

Sonraki yıllar, başta Kuzey Irak olmak üzere kurduğu tüm dergáhlarda, medreselerde Kürtçe’yi eğitim dili olarak kullandı.

Bu süreçte, Osmanlı, Kadiri Kürt beyliği Berzenciler’e karşı hep Bağdadi’nin yanında oldu. Ve Osmanlı’nın da desteğiyle Bağdadi, Kuzey Irak’ta Kadiri tarikatının etkisini epey azalttı.

1826 yılında hac dönüşü Şam’da koleradan ölümüne kadar binlerce müride sahip oldu. Halifeleri, şeyhlerinin ölümünden sonra da irşat çalışmalarına devam ettiler.

Şanslıydılar; Osmanlı, Yeniçerileri ve Bektaşileri ezerken Nakşibendiliği "resmi tarikat" olarak benimsedi.

Osmanlı, Horasan’dan Yesevilik’ten gelen Bektaşiliğin karşısına aynı koldan gelen Nakşibendiliği çıkarmıştı!

Keza, Kürt derebeylerinin de tarikatı Kadiri’ydi. Bu tarikatın yerini de, her fırsatta devlete bağımlılığını vurgulayan Nakşibendiliğin alması şaşırtıcı değildi.

Bugün Kuzey Irak ve Türkiye’de en güçlü tarikat "Nakşibendiyye Halidiye" olmasının altında bu tür tarihsel olaylar vardı. Türkiye bölümüne geleceğiz; ama önce Kuzey Irak’taki "Nakşibendiyye Halidiye" tarikatına bağlı bir aşiretten bahsetmeliyiz: Barzaniler!

BARZANİLER...

Osmanlı, merkezi idaresini güçlendirmek amacıyla "Kürt prenslikleri"ni bertaraf edince, bölgedeki küçük aşiretlere fırsat doğdu; Kürt beyliklere ait toprakları yağmaladılar.

Kürt beyliklerinden boşalan iktidar koltuklarına, garip ve bilinmeyen şeyh figürleri sahip çıkmaya başladı.

Bu küçük aşiretlerden biri de Barzaniler’di.

Barzaniler önce Baban Emirliği’ne ait Zibar yurduna el koydular.

Aşirete "soyluluk" katmak için bölgenin tanınmış beyliklerinden Bahdinan ve Zibar gibi ailelerle bir dizi evlilik yaptılar. Örneğin, Mesut Barzani’nin annesi Zibar Aşireti’ndendi. (Türkiye’deki büyük Kürt beylikleriyle de akraba olmak için -örneğin Cemilpaşazadeler’le- kız alıp verdiler.)

Barzani aşireti bölgedeki dinsel dönüşümden de yararlandı; Bağdadi’nin halifesi Barzani Şeyh Taceddin sayesinde Nakşibendiyye Halidiye koluna mensup oldu.

Ancak Nakşibendilik en ortodoks tarikat olmasına rağmen Barzani aşiretinde İslami olmayan pek çok töre ve uygulama vardı.

Dinsel bağnazlıkları o kadar ileri götürdüler ki, Barzani şeyhi Abdüsselam kendini "mehdi" ilan etti!

Tek dini sapkınlığı olan Barzani o değildi.

Barzani Şeyh Ahmet ise kendini "Tanrı" mertebesine çıkardı!

Şeyh Ahmet’in Molla Juj adındaki ateşli bir taraftarı, tüm Barzan bölgesini dolaşarak Şeyh Ahmet’in "Tanrı", kendisinin de onun "peygamberi" olduğunu iddia etti.

Müritlerinin Barzani şeyhlerine körü körüne bağlılıkları o kadar güçlüydü ki, bu müritlere "divana" ya da "deli" ismi verilmişti!

Sonuçta: Uygarlığın doğduğu bölge, kültürlü "Kürt prensleri"nin ikametgáhından çıkıp, politik maceralar peşinde koşan fanatik, hırslı küçük aşiret şeyhlerinin eline kalmıştı.

Barzani aşireti her fırsatta Osmanlı’ya isyan etti.

Türkiye ile ilişkileri ise inişli çıkışlı oldu.

Ancak Nakşibendi Barzaniler, başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’deki Nakşibendiler ile hep iyi ilişkiler içinde oldu.

TÜRKİYE’DEKİ NAKŞİLER

"Mevlana" mahlasını kullanan Halid-i Bağdadi’ye bağlı Türkiye’de dört büyük Nakşibendi tekkesi vardır:

1) Gümüşhanevi Tekkesi: Kurucusu Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi’ydi. Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recai Kutan, Ömer Dinçer, Bülent Arınç, Kemal Unakıtan, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül gibi onlarca siyasi isim bu tekkeye bağlıydı.

2) İsmet Efendi Tekkesi: Kurucusu Yanya Mahkeme-i Şeriyesi Kátibi Mustafa İsmet Garibullah Yanyevi’ydi. Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa gibi Osmanlı devlet adamları ve bürokratları bu tekkenin müridiydi.

3) Kelami Dergáhı: Önceleri Kadiri olan tekke, Muhammed Esad Erbili’den sonra Nakşibendi-Halidiye ekolüne dahil oldu. Menemen Olayları davası sırasında ölünce dergáhın başına Osman Nuri Topbaş geçti. MSP’li Tahir Büyükkörükçü gibi siyasiler ile bazı ünlü işadamları da bu dergáha bağlıydı.

4) Kaşgari Tekkesi: Kurucusu Şeyh Şefik Arvasi’ydi. Tekkeyi büyüten İstanbul Sultanahmet Camii imamı Abdülhakim Arvasi’ydi. Tekkenin son şeyhi Ahmet Mekki Arvasi’nin, İhlas Holding sahibi Enver Ören’in kayınpederi Hüseyin Hilmi Işık’a irşad müsaadesi verip vermediği halen tartışılmaktadır. Şeyh Şefik Arvasi’nin torunu Didar Hanım, Yusuf Bozkurt Özal’ın oğluyla evlidir.

Said-i Kürdi (Nursi) Van’da Nakşibendi Arvasi tekkesinde eğitim almıştı.

Bu ana dört kol dışında, Erzincan’daki Abdurrahim Reyhani’den, Adıyaman’daki Mehmet Raşit Erol’a kadar onlarca şeyhin kurduğu Halidiye tekkeleri vardır.

Tamam artık uzatmayalım, soralım:

Türkiye’deki Nakşibendi Halidiye koluna mensup Türkler, Nakşibendi Barzani’nin Türkiye karşıtı tavırlarına tepkili midir?

Yazının başlangıcındaki tespitlere rastlantı diyebilir miyiz?

Kendi adıma yanılmayı çok isterim.

Bu nedenle bazı İslami yayın organlarını dikkatli okumayı sürdüreceğim...

Bırakın yoksul Kürtleri, aydın Kürtlerin bile, dar kafalı şeyhleri, aşiret reislerini, ağaları "kurtarıcı", "saygın", "lider" olarak görmeleri çok acıdır. Bunun nedeni, Kürt aydınlarının siyasal geçmişlerini ancak 19. yüzyıla kadar, yani bölgenin en karanlık dönemine kadar götürebilmelerinden kaynaklanmaktadır. Orada da bula bula Barzani gibi, Şeyh Said gibi isimleri bulabilmektedirler.

Türk-Kürt Nakşibendi farkı var mıdır?

KÜRT aydınlarımızdan Naci Kutlay, "Kürtler" kitabında şu soruyu yöneltiyor: "Kürt başkaldırı önderlerinin çoğunlukla Nakşibendi olmaları ilginç ve incelenmesi gereken bir noktadır." (s 135)

Bırakın Osmanlı’yı, Şeyh Said’den, Menemen’deki ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Şeyh Esad Erbili’ye kadar Cumhuriyet Türkiyesi’nde de isyana kalkışanlar hep Nakşibendi Halidiye Kürt şeyhleriydi!

Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi gerek "dini" gerekse "milli" nedenlerle Nakşibendi Kürt şeyhler ayaklanmalara önderlik yapıyordu.

Peki biz de şunu soralım:

Nakşibendi Kürtler, Osmanlı ve Türkiye merkezi hükümetine karşı isyan ederken, Türk Nakşibendiler neden hiç ayaklanmadılar?

"Türk Nakşibendiler’in siyasetle ilgileri yoktu" diyebilir miyiz?

Hayır. Kürt Nakşibendi gibi Türk Nakşibendi de nüfuz ve siyasal iktidar istiyordu.

Bu "hipotezi" güçlendirmek için önce akademik dünyaya hákim olan bir anlayışı yıkmalıyız:

Sanılanın aksine Nakşibendi tarikatı, kendi dünyalarına dönük/hayattan kopuk, gönül ve ruh haliyle ilgili mistik tarikat filan değildi. Ya da en azından 200 yıldır öyle değildir.

Size günümüzden bir örnek vereyim:

Irak’ta ABD’ye karşı mücadele veren dini gruplardan birinin adı ne biliyor musunuz: Nakşibendi Tarikatı Bağlıları Ordusu.

Neyse, bize dönelim:

Sadece Kürt değil Türk Nakşibendiler (ve hatta Kafkas Kartalı Şeyh Şamil) sanılanın aksine hep siyasetin içinde oldular.

Yazdım; II. Mahmud’un yeniçerileri yok eden ve Bektaşileri sindiren kanlı hareketinin destekçisi Nakşibendiler değil miydi?

Nakşibendilik hep iktidarı istedi. Bu nedenle de İttihatçılarla ters düştüğü dönem bile oldu.

Uzatmayalım: Türk Nakşibendiler ya iktidarı kontrol eden bir güç olarak kalmak ya da tamamen iktidara sahip olmak istediler.

Osmanlı döneminde Nakşibendi İsmet Efendi Dergáhı’na Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa gibi üst düzey paşaların gitmesi rastlantı mı?

Osmanlı’daki iktidar hevesi, Cumhuriyet’te de devam etti.

Gümüşhaneli Dergáhı’nın, iki cumhurbaşkanı, Turgut Özal ve Abdullah Gül; iki başbakan, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan ve onlarca bakan, bürokrat yetiştirmesi tesadüf mü?

Aynı dergáhın parti kurmasının (Milli Nizam Partisi vd.) ya da ne bileyim şirketler (Gümüş Motor vb.) kurmasının bir açıklaması olmalı değil mi?

Sanki sufi bir tekke değil de, siyasal tarihimize damgasını vurmuş güçlü politik bir merkezden bahsediyoruz! Nakşibendilik zaman içinde siyasal bir harekete dönüşmüştür.

Benzer örnekleri diğer Halidiye dergáhları için de verebiliriz.

Yani: Kürt Nakşibendiler gibi Türk Nakşibendiler de iktidar istiyordu. Sadece "yöntemleri" farklıydı!

Gelelim bu yukarıda yazdıklarımın özüne:

İktidara gelme araçları farklı olsa da, ikisi de iktidarda olan, Kuzey Irak’taki Kürt ve Türkiye’deki Türk Nakşibendiler, PKK terörünü bitirmek için neden işbirliği yapmıyor?

"Nakşibendi kardeşliği"nin bu zorlu sınavı nasıl vereceğine dair bir ipucu vereyim; Türkiye’deki Nakşibendiler hemen yanıbaşımızda bir Kürt Nakşibendi devletin olmasına nasıl bakarlar?

Hálá bana sınır ötesi operasyon olacak mı diye sormayın lütfen...


http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ ... id=7620002

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 18.01.09, 18:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Bu yazıdaki çarpıtmalara Halidiye com cevap vermişti. Arşivimden aramam lazım. Bulursam yazayım.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 18.01.09, 21:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Allah bu garezkar [bile bile göz göre göre gavurluk eden] güruhu kahretsin..! bunlar barzani'ye pir dese apo piçini de silsileden bir halka olarak gösterse: beklenir/şaşılmaz..!

bir insanın dıdısının dıdısı ile bir silsile-i tarikat arasında malum ve mevsuk olmayan bağlantılar kurup bugünün gündemi anlatılabilir mi..? bu gibi dedikoduları en karanlık mevzuların önüne ve arasına serpiştirmek suretiyle millet aydınlatılabilir mi..?.. bunlar ifşaat değil -resmen- service edilmiş; tahrik fitne iftira ve töhmet yazılarıdır..

ecevit'in dedesi alim imiş..
m.ali erbil'in dedesi şeyh imiş..
.....
.....
vs.. vs..

ee na'palım yani..?!

Osmanlının torunları 'fransız' olmuş..
Mevlana torunları 'sosyete' olmuş..
.....
.....
vs.. vs..

mevzuya bakın ya.. :!:

dedegan-ı Nakşi'lerin torunları 'marksist pkk' hamisi olmuş..
dedegan-ı Kadiri'lerin torunları 'komünist pkk' işbirlikçisi olmuş..


geçmiş geçmişte kaldı cancağızım; dün dündür bugün bugün..
dede dededir torun da torun.. fefhem cidden.. :!:


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 14:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
bu yazıyı hazırlayan meşhur ve de zındık beşik şeyhinden esinlenmiş biraz galiba

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 16:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
bu kara cahilleri adam sananlara kitaplarını okuyup da inananlara ne demeli.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 16:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Prof. Dr. H. Kamil YILMAZ Hüdayi ile ilgili iddiaları cevaplandırdı...

Altınoluk: Saygıdeğer hocam! Son günlerde basına da yansıyan Soner Yalçın’ın Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı kitabını okudunuz mu? Bu kitap, sizin hem başkanı olduğunuz vakıfla, hem de akademik çalışmanızla yakından alakalı.

- Evet okudum. Haberim olduğunda aldırdım inceledim. Özellikle Altıncı bölüm, sizin de işaret ettiğiniz gibi, başkanı bulunduğum Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı üzerinde ilmi çalışmalar yaptığım Hüdayi Dergahı ile ilgili değerlendirmeler ihtiva ediyor. Ayrıca bizzat Aziz Mahmud Hüdâyî’den bahseden bölümler de var. Ancak bizim çalışmamıza atıflar yok. Bilgi olarak istifade edilmiş gibi görünüyor. Ama her nedense gerek dipnotlarda gerekse bibliyografyada atıfta bulunulmamış. Sadece bizim çalışmamıza değil, bizden önce ve sonra yapılmış Ziver Tezeren’in, Fevziye Abdullah Tansel’in ve Kemaleddin Şenocak’ın çalışmalarına da atıfta bulunulmamış.

Altınoluk: Öncelikle Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin kendisi ile ilgili yapılan değerlendirmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Efendim isterseniz önce bu bölümdeki bir başlıktan başlayalım. Sabetayistlerin Kontrolündeki Dergâh başlığından... Kitabın sorunlu yapısını bu başlıktan anlamak mümkün. Çünkü bölümü baştan sona okuduğunuz zaman bunu destekleyecek bir malzeme bulamıyorsunuz. Yazar, sadece Ilgaz Zorlu’nun eserinde bahsedilen bu konuyu başlığa çıkarmış. Buna bağlı olarak Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri, vakfı ve vakfa bağlı şahıslarla alakalı bir takım isnadlarda bulunmuş.

Altınoluk: Anlaşıldığı kadarıyla Ilgaz Zorlu, birçok yazarın Sabetayistlerle ilgili yapmış olduğu çalışmaya kaynaklık teşkil ediyor. Kendisiyle hiç görüştünüz mü?

- Kendisiyle iki defa görüştüm. Görüşmelerimizde çalışmalarım sebebiyle Hüdâyî dergâhı ile Sabetayistlerin ilgisine dair bir bilgi, belge ve vesikaya rastlayıp rastlamadığımı sordu. Ben de bu konuda böyle bir şeye rastlamadığımı söyledim. Kendisi duyumlarından bahsetti. Ben sordugumda somut bir örnek veremedi. Hüdâyî türbesinin girişinde bulunan Ehl-i Cennet Mehmed Efendi’nin mezarı avlusundaki Mührü Süleyman gibi bazı çıkarımlarının kaynağı gibi gözüküyor.

Altınoluk: O zaman bu şahıs duyumlarını ve çıkarımlarını ortaya koyuyor.

- Evet, söyledikleri ve yazdıkları sadece kavlî mücerredden ibaret.


Altınoluk: Kitaba geri dönersek, Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleriyle Sabetayistlerin ilişkisi iddiası, Ilgaz Zorlu’nun söyledikleri ile Bülbülderesi Mezarlığı meselesine dayanmaktadır. Bu Bülbülderesi Mezarlığı nedir hocam?

- Bülbülderesiyle ilgili mesele, 1628 yılında Hüdâyî hazretleriyle aynı yılda vefat etmiş olan asâdarı Osman Dede’nin kabrinin orada bulunmasına dayandırılıyor. Söz konusu mezarın Bülbülderesinde bulunması bazılarında burasının bir Celvetî veya Hüdâyî mezarlığı olduğu intibâını uyandırmıştır. Nitekim bu kitapta da buna atıfta bulunularak “Orası bir Hüdâyî veya Celveti mezarlığıydı. Burada gömülmek için mutlaka Hüdâyî dergâhından izin alınmak gerekiyordu,” deniliyor. Ardından da 1900’lü yılların başında oraya gömülmeye başlayan Sabetayistlerle bir irtibat kurulmak isteniyor. Halbuki tarih olarak bakarsak Asâdar Osman Efendi’nin ölümü 1628, Sabetayizmin kurucusu olan Sabetay Sevi’nin doğum tarihi 1626. Yani; Sabetay Sevi iki yaşındayken Asadâr Osman Dede ölmüş. Bunların tarihî süreçte yakınlıkları fiilen ve fizîken mümkün değil. Öbür taraftan Asâdar Osman Dede’nin bulunduğu bu yere Sabetayistlerin gömülmüş olması sebebiyle Sabetayistlerle ilişkilendirilmesi yanlış bir çıkarımdır. Çünkü Üsküdar’ın her muhitinde ve her semtinde Hüdâyî hazretlerinin doğrudan halîfesi ya da dergâhında şeyhlik yapmış kimselerin gömülmüş olduğunu görüyoruz.

Ayrıca Bülbülderesinde Asâdar Osman Dede’den başka pek çok insan medfun bulunuyor. Tarihî süreç içinde pek çok insan buraya gömülmüş. 1900’lü yılların başından itibaren Sabetayistler de buraya gömülmeye başlanmış. Bülbülderesi mezarlığı önceden beri var olan bir mezarlık. Orasının Celvetî mezarlığı olması söz konusu değil. Böyle bir Celvetî mezarlığı aranıyorsa o da, türbenin yanındaki hazîrede olmalıdır. Nitekim orada yatanların çoğu Hüdâyî ve Celvetî mensubudur. Hüdâyî hazretlerinin eşi, çocukları ve torunları orada bulunmaktadır. Bülbülderesinde değil.

Bildiğim kadarıyla Bülbülderesi Mezarlığı da üç dört adadan oluşmaktadır. Sabetayistlerinki ise sadece birisidir. Bu civarda Osman Dede’nin kabri de vardır. Bülbülderesinin Üsküdar’a yakın kısmında Şeyh Camii var. Şeyh Camii avlusunda Devâtî Mehmed ve Devâtî Mustafa Efendi gibi Celvetî mensupları medfun bulunmaktadır. Celvetî büyüklerinden Selâmi Ali Efendi Kısıklı’ya, Ali Fenâyi Efendi Pazarbaşı’na, Ehl-i Cennet Mehmed Efendi Hüdâyî külliyesi civarına, Halil Paşa yine külliyenin kıble istikametine defnedilmişlerdir. Hüdâyî mensuplarının mezarlarını hemen hemen Üsküdar’ın her tarafında görmek mümkündür. Üsküdar’da 10’un üzerinde Celvetî dergâhı bulunmaktadır. Dolayısıyla asadar Osman Dede’nin kabrinin burada bulunması sabetayistlik iddiasını destekleyecek bir malzeme değildir.

Altınoluk: Hocam Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri hakkında araştırma yapan biri olarak Bülbülderesi mezarlığının, Celvetî veya Hüdâyî mezarlığı olmadığını kesinlikle söyleyebilir misiniz?

- Kesinlikle evet. Ayrıca şunu da söylüyorum: O mezarlık sadece Sabetayistlerin mezarlığı da değildir.


Altınoluk: Yazar, bu iddiasını kuvvetlendirmek için Haşim Baba’dan bahsetmektedir. O’nun cenazesinin Hüdâyî dergâhına kabul edilmediğini, bununla da dergâhın kendisine göre bir cenaze kabul etme uygulamasının olduğunu söylüyor.

- Oradaki olay çok farklı. Haşim Baba Hüdâyî dergâhına defnedilmek için değil cenazesi kılınmak için getirilmiştir. Haşim Baba, Celvetî mensubu olmakla birlikte sonradan Mısır’a giderek orada Kaygusuz Abdal Bektâşî Tekkesine intisab etti ve Bektâşîliği benimsedi. Hüdâyî Şeyhi Büyük Rûşen Efendi onun cenazesinin dergâhta kılınmasına, inanç ve düşüncelerini onaylamak anlamına geleceği için rızâ göstermemiştir. Haşim Baba’nın cenaze namazı bu yüzden Ehl-i Cennet Mehmed Efendi hazîresi önünde kılındı ve kendi dergâhı olan Karacaahmet mezarlığındaki Bandırmalı Tekkesine gömülmüştür.


Altınoluk: Kitapta Bursalı İsmail Hakkı hazretlerinden tutun birçok dergâh takipçilerinin isimleri geçiyor, bağlantılar kuruluyor. En son olarak da “Mehmed Esad Düzgünman” adında bir şahsiyetten bahsediyor. Mehmed Esad Düzgünman ile Aydın Bolak arasında bağlantı kuruluyor. Kitapta genel manada Türkiye’de şöhretli bazı projelere imza atmış insanlarla bağlantı kurulup bırakılıyor. Kitabın genel eğilimi bu şekilde. Burada konu Mehmed Esad Düzgünman’ın Aydın Bolak ile bağlantısı, Aydın Bolak’ın da Türk Petrol Vakfı, Türk Polis Vakfı gibi vakıflarla ilişkisine getirilip orada bırakılıyor. Sanki burada üstü örtülü olarak hâkim unsurlarla irtibat fikri savunuluyor. Mehmed Esad Düzgünman hakkında bilgi verebilir misiniz?

- Kitapda “Hüdâyî dergâhında son postnişin” olarak takdim edilen Sayın Düzgünman, adından sıfatına kadar yanlış ifadelerle tanıtılmaktadır. Düzgünman’ın adı Mustafa’dır. Eserde ise Mehmed Esad olarak verilmektedir. Görevi türbedarlıktır, postnişin değildir. Kendisi Celvetî mensubu da değildir. Son postnişin Abdulgafûr Âbid Efendi’dir. Onun vefatı 1946’dır. Ondan sonra dergâhta postnişinlik diye bir görev yapılmamıştır. Abdulgafûr Âbid Efendi de 1925 yılında Mehmed Gülşen Efendi’nin vefatı üzerine şeyhlikle görevlendirilmiş; henüz tekke ve zaviyeler kapatılmadığı için son postnişin kabul edilmiştir. Kanun çıktıktan sonra hitabet görevini sürdürmüş, ama şeyhlik vazifesi sona ermiştir. Bu bakımdan biz çok kısa da olsa resmen postnişin olduğu için son postnişin olarak Abdulgafûr Âbid Efendi’yi görüyoruz.

Altınoluk: Hocam, kitabın ilerleyen sayfalarında Aziz Mahmûd Hüdâyî dergâhına sahip çıkıp, Aziz Mahmûd Hüdâyî adıyla burada vakıf kuran bir aileden; Topbaş ailesinden bahsediliyor. Bunların Hüdâyî dergâhı ile alakası nedir?

- Hüdâyî Dergâhı, 1925 yılında çıkan 677 sayılı tekke ve zaviyeler kanunu ile tekke fonksiyonunu kaybetmiştir. Hatta kütüphanesi de oradan alınmış Hacı Selim Ağa Kütüphanesine taşınmıştır. Artık orada tekke-dergah yoktur, sadece cami vardır. Dolayısıyla 1985 yılında kurulan ve 1986 yılı başında tescil edilen Aziz Mahmud Hüdâyî vakfının kadîm Hüdâyî Mahmud Efendi vakfı ve dergâhı ile hukuki ve organik bir bağlantısı yoktur. Kurucular arasında Celvetî meşreb kimseler de yoktur. 1925 yılında imaretin tüten ocağı tütmez olmuş, camiin etrafı mezbelelik haline gelmiş 1985 yılına kadar diğer sosyal hizmetler yapılamamıştır. Benim doktora tezim 1983’te tamamlandı. Aynı yıllarda Üsküdar’da oturan bir grup işadamı ve akademisyen ile burada bir vakıf kurmaya karar verdik. Amacımız Aziz Mahmûd Hüdâyî’nin 300 küsur sene önceki sosyal hizmetlerini devam ettirecek bir sivil toplum kuruluşu kurmaktı. 20 kişilik kurucular kurulu oluşturuldu. Vakıflar Genel Müdürlüğünden Aziz Mahmud Hüdâyî vakfiyeleri alındı ve onların sosyal perspektifleri ışığında yeni vakıf senedi oluşturuldu.

Altınoluk: Siz ilgilenmeye başladığınızda oranın görüntüsü nasıldı?

- Biz çalışmalarımıza başladığımızda orası çok metruk bir haldeydi. Yani gerek hazîrenin (Hazretin Kabrinin) olduğu yerler, gerek şadırvan, gerek cami ve diğer kısımlar harabe haldeydi. Pislik içindeydi. Çer çöp içindeydi. Tabi ki imâret de çalışmıyordu.

Altınoluk: Yani Sabetayist desteği almış bir ortam var mıydı?

- Bu ironik suali sormakta haksız sayılmazsınız. Sabetayistlerle ilgisi olsa burayı böyle harabe halde bırakmazlardı değil mi? Bakın şimdi: Ben 1977 de tez çalışmasına başladım. Cami bile çok harap bir haldeydi. Restorasyon için Vakıflar Genel Müdürlüğünden izin ve destek alındı. Hünkar Mahfeli harap haldeydi. Yani Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri gibi sultanlara önderlik yapmış birinin medfun bulunduğu yerin harap bir halde olması Üsküdar’da oturan insanları üzüyordu. Biz Hüdâyî Hazretlerinin bu çevreye şefkat dağıtan hüviyetini nasıl canlandırabiliriz diyerek ilk olarak imâret işine başladık. Orada sıcak bir aş pişsin ve fakirlere dağıtılsın diye yola çıktık. Hamdolsun bu idealimiz kısa zamanda gerçekleşti.


Altınoluk: Yani sonradan devr alındı.

- Evet 1985’te vakfı kuran ekibin 1920’lerde bulunduğu öne sürülen ekip ile hiçbir bağlantısı yoktur. Zaten 1920’lerde orada kimlerin bulunduğunu ne Sayın Soner Yalçın ne de Sayın Ilgaz Zorlu söyleyemiyorlar.

Altınoluk: Muhabbetiniz var mı Hüdâyî Hazretlerine?

- Elbette. Ben Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri ile ilgili tez hazırlamış ve onu yakından tanımış bir insanım. Bu yakından tanıma bir sevgi ve hayranlık uyandırıyor. Ayrıca Hüdâyî hazretleri bu ülkenin insanlarının gönül dünyasını imarda, sultanların, devlet ricâlinin Hak ile buluşmasında rehberlik etmiş bir mürşiddir. Şiirleriyle, ilâhileriyle, hizmetleriyle son derece müessir olmuştur. Yunus tarzında söylediği şiirleri bize ilâhi aşkı anlatıyor. Bizim için Mevlânâ gibi Yûnus gibi Hacı Bektaş Velî gibi mana sultanıdır Hüdâyî hazretleri.

Altınoluk: O zaman 1985 yılında Üsküdar’da bir grup işadamı ve gönül insanıyla oluşturulan bu birliktelik Hüdâyî hazretlerinin sevgisi sonucu oluşmuş.

- Evet, kesinlikle.

Altınoluk: Sizin okuduğunuz nüshayı inceleme fırsatım oldu. Birçok yeri çizmişsiniz ve çarpı koymuşsunuz. Bunlar bilgi yanlışlarını mı gösteriyor? Bir örnek verebilir misiniz?

- Meselâ Hüdâyî âsitânesinde postnişin olmuş olan silsilede yer alan insanların isimleri bellidir. Ancak yazar her nedense merkez tekkedeki silsileyi bırakarak Balkanlarda gelişen bir silsileyi Hüdâyî silsilesi olarak öne çıkarmaktadır. Çünkü bu silsilede Bursalı İsmail Hakkı Hazretleri vardır ve o da Aydos doğumludur; yani Rumelilidir. Daha önemlisi İbn Arabî ekolüne yakın bir çizgi izlemiştir. Yazar buradan kalkarak İbn Arabî’ye oradan vahdet-i vücûda, oradan Kabalizm’e, oradan Sabetayizm’e geçmeğe çalışmaktadır. Bu iddiaların ilmi bir mesnedi yoktur.

Altınoluk: Bütün bunlarda planlanan hedef nedir sizce?


- Niyet okuyuculuk yapmayalım ama Hüdâyî dergâhı ve vakfı etrafında Sabetayizm ve Yahudilikle alakalı çağrışımlar uyandırılmak isteniyor. Ama açıkça ifade edeyim ki bu baştan aşağıya abesle iştigaldir.

Altınoluk: Hüdâyî vakfını kurmak için yola çıkarken sizinle beraber bazı yol arkadaşlarınız var. Kitapta bu kişilerden uzunca bahsediliyor. Daha açık söyleyeceğim Topbaş’lar ve Musa Topbaş’tan bahsediliyor.

- Evet, deyim yerindeyse “Gri propaganda”dan herkes nasibini alıyor. Yazar imalarla herkese bir şey kondurmaya çalışıyor. Ama bunlar yanlış şeyler. Topbaşlar Hüdayi Vakfında var, ama diğer bütün hayır hizmetleri işinde de var.

Altınoluk: Size son olarak çok direkt bir soru sarayım izin verirseniz: Vakfın Başkanı olarak Sabetayistlerin vakıf içerisinde bir etkisi, bir gücü var mı?

- Ben de size çok direkt biçimde söyleyeyim. Böyle bir şey asla olmadı, olamaz. Hadi biraz da ironi olsun: Bildiğim kadarıyla vakfa gelen ilk Sabetayist ziyaretçi Sayın Ilgaz Zorlu’dur. O da akademik çalışmalarımız sebebiyle bizden bilgi almak maksadıyla gelmiştir. Ancak Hüdâyî külliyesi bir dergâhtır, Hak kapısıdır her türlü insan oraya gelebilir. Tarih boyunca da gelmiştir. Gizli din taşıyan insanlar da oraya gelir mi, gelmiş midir, bunu hiç kimse bilemez. Bizim gizli inanç ölçer bir aletimiz yok. Burada böyle bir grubun müessiriyetini ve dergâhı kontrol ettiğini söylemek ya bilgi eksikliğinden ya da başka niyetlerden dolayıdır diye düşünüyorum.

Altınoluk: Hocam, çok teşekkür ediyoruz.

- Ben teşekkür ederim.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 17:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Değerli Prof. Dr. H. Kamil YILMAZ'ın açıklamaları Soner YALÇIN'ın "bir kitabının bir kısmı" hakkında.
(Kitap hakkındaki değerlendirmem mahfuz... İnşaallah bir ara fırsat olursa yazarım.)

Buraya alıntılanan yazı ise gazete için hazırlanmış ve Barzani'nin Türkiye'deki lobi faaaliyetleri nedeni ile gündemi kovalamak için yazılmış müstakil bir yazı...

Barzani ailesinin bazı eski/yeni kuşaklarından bazı kişilerin Nakşi olması ABD'de ölen Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesud Barzani'nin ne "yahudi kökenli kürt"lüğünü iptal eder; ne de Amerikan-İsrail stratejilerine uşaklıklarını. Ne de onulmaz Türk düşmanlıklarına deva olur.

Konuları karıştırmayalım lütfen.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 19:33 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
konuları karıştıranlar soner yalçın gibi adiler işte.
yalancı adam


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 20:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Alıntı:
öyle anlaşılıyor ki Sn. Soner Yalçın:

* Klasik ve arkaik bilgileri ve artık önemini ve özelliğini yitirmiş gelişmeleri gündeme taşıyıp, asıl stratejik gerçekleri saklamaya, tehlikeli ve sinsi-siyonist girişimleri dikkatlerden kaçırmaya çalışmış... Yani:

* Bazı doğru araçları, yanlış ve yanıltıcı amaçlar için kullanmak ve
* Bir batman reçeteye bir gram zehir katmak için bu kitapları hazırlamış...
* Bu yaklaşım ve ifşaatlar:

a) "İsmen ve resmen olmasa da, fikren ve fiilen bütün İslami tarikatler ve tasavvufi hareketler Kabalist Yahudilerin yolunda ve kontrolü altındadır."

b) Hatta Osmanlıdan beri siyasetten ticarete, kültürden müziğe, askeriyeden bürokrasiye her şey kabalist ve sabataist cuntanın güdümünde ve gözetiminde bulunmaktadır."

c) Bunlar artık halkın sosyal, ekonomik ve siyasal bünyesinden sökülmez, fark edilmez gizli bir güçtür ve bunlara teslim olmaktan başka çare yoktur ve boşunadır." Kanaatini aşılamaktadır.


Halbuki:

Samimi dönmelere ve Milletimizin sadık bir ferdi gibi hayat sürenlere zaten söylenecek hiçbir söz yoktur.

Ve zaten Osmanlı'da "Dönmelik" serbestti ve ayıp değildi.

Kötü niyetli, hıyanet fikirli ve dış güçlerle işbirlikçi örgütlü sabataistleri ise artık gücünü ve güvencesini yitirmiş çaresizlik içinde kıvranmaktadır.

Yok Bediüzzaman cifir ve ebced ilmiyle uğraşmış da, kabalist Yahudiler de bu tür meşguliyetler varmış ta...

Yok Mevlana Halidi Bağdadi Kuzey Irak'lı Kürtlerdenmiş ve bu bölgede Kürtleşmiş Yahudiler de yaşamaktaymış ta...

Yok, Kuran'ı tersten okursan İbranice olurmuş ta..

Yok, Esat Erbilli, Kürt olduğu için Kürtleri Türklere ve Cumhuriyete karşı kışkırtmış ta... (314 395)

Yoksa, Masonların Son Eri böylesi safsata ve saptırmalarla beyinleri zehirlemeye çalışırken ve gerçekleri çarpıtırken, kendisi çarpılıp iyice zırvalıyor mu?

Böylece, Soner Yalçın, kendisini ele veriyor:


konuşan katır soner yalçın


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Mesud Barzani, Nakşibendi tarikatına bağlı..."
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 20:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Alıntı:
HÜRHABER/ÖZEL- Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü"nden Y. Hakan Erdem"in Doğan Yayınları arasından çıkan "Tarih-Lenk" adlı kitabı şimdiye kadar doğru bildiğini sandığımız tarihi gerçekleri altüst ediyor. İlber Ortaylı, Ahmet Akgündüz, Yılmaz Öztuna ve İsmet Bozdağ gibi tanınmış kişilerin yaptıkları "affedilmez" ve "tarihi" hataları okurun dikkatine sunan Hakan Erdem"in "külyutmaz" tarihçiliğinden "Efendi' kitabıyla gündeme gelen Soner Yalçın da nasibini alıyor.

KİMDİ BU RUS İBRAHİM PAŞA?

Soner Yalçın"ın Adnan Menderes"in ünlü Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu ailesinin konu edindiği "Efendi" kitabının 120. sayfasında aynen şu ifadeler geçiyor:

Rus İbrahim Paşa (Soner Yalçın, Fatih Rüştü Zorlu"nun dedesini kastediyor HÜRHABER), XIX. Yüzyılın başında Petersburg limanından ayrıldığı kruvazörüyle Artvin"e sığınmıştı. İbrahim Paşa"nın neden Rusya"dan kaçıp Osmanlı"ya sığındığı konusunda ailenin hiçbir bilgisi yok. Paşa"nın, Rus adını bile bilmiyorlar. Kimdi bu Rus İbrahim Paşa? Sanırım Rusya tarihine bakarak bu sorunun cevabını bulabiliriz.

PETERSBURG NİRE ARTVİN NİRE?

Kendisine anlatılanları hiçbir süzgeçten geçirmeden olduğu gibi aktaran Soner Yalçın, Rusya"nın Limanı olan Petersburg"u Baltık sahilinde bir şehir olduğunu unutarak Karadeniz"de bir kent olduğu yanılgısına düşüyor.

Şimdi söz "Tarih-Lenk"in yazarında. Hakan Erdem, bakın Soner Yalçın"ın bu hatasını nasıl bir ironiyle dile getiriyor:

Geriye ehemmiyetsiz bir mesele daha kaldı; izlenen güzergâh. Baltık"taki Petersburg"dan kalkan geminin “Artvin”e ulaşması için iki ihtimal var. Birincisi aklı başında her geminin geleceği gibi Cebelitarık Boğazı"nı geçerek gelmesidir. Eh, o zamanlar Osmanlı"ya sığınabilecek ilk liman Cezayir, diyelim ki Rus denizcilerin gözü Cezayir dayısını tutmadı, Girit, İzmir, İstanbul. Say sayabildiğin kadar. Osmanlı"ya sığınmak isteyen birilerinin başkenti sıyırıp İstanbul Boğazı"nı ve tüm Karadeniz"i geçmeleri ne akla hizmettir? Hımm, ikinci ihtimale bakalım. Kaçgun Rus denizciler ülkelerinin içinde bulunduğu karmaşadan yararlanarak gemiyi sırtlandılar, bazen Viking atalarının yaptığı gibi nehirleri kullandılar, Azak Denizi"ne ve sonra Karadeniz"e indiler. Evet, evet bu ikincisi olacak. İndiler ve “Artvin limanı neredesin?” diye aradılar, aradılar. Bulamadılar! Tanrı"nın cezası haritaları yanlıştı. Koca Karadeniz kıyısı boyunca Artvin diye bir yer yoktu! “Dönme olmaya niyet etmiş Rus denizcisi yolundan dönebilmez, Sebatayist mahfillerden gemiyi Artvin"de teslim etme emri aldık, edeceğiz” dediler. Sordular soruşturdular, sonunda buldular. Gemiyi son kez sırtlandıkları gibi “Ver elini Artvin” dediler. Orada teslim ettiler. İnanmayan gitsin sorsun, bütün Artvinlilerin bildiği hikayedir.

SONER YALÇIN"I FECİ İŞLETMİŞLER!

Anlaşılan Sayın Soner Yalçın ya “kruvazör” sözcüğünün anlamını bilmiyor, Petersburg limanından alınıp cebe sokulacak katlanabilir çakı fasilesinden bir şey sanıyor, ya da aileden biri onu feci işletmiş! Artık yalnızca “tarih cehaleti” filan değildir sözkonusu olan. Türkiye, Baron Munchausen"e biraz gecikmiş de olsa sağlam bir rakip çıkararak rövanşı almıştır.


cinci aydın soner yalçın


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 11 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye