İran’ın kuzey doğusunda Şahrud vilayetine bağlı Bistam Kasabası’nda doğan, doğuş dönemi tasavvuf hareketinin en büyük temsilcisi olan Bayezid-i Bistami (ö. 234/ 848) hazretlerinin üstatlarından birisi de Ebu Ali Sindi’dir. Bayezid, onun bulunduğu asrın "kutub"u olduğunu söylemekte ve başlangıçta onca veli varken ümmi bir demircinin bu mertebede bulunmasına hayret ettiğini söylemektedir. Fakat aralarındaki şu diyalogdan sonra bu şaşkınlığı gitmiştir. Bayezid sorar:
- Derdin nedir? Bir çare arayalım. Cevap verir Ebu Ali Sindî:
- Acaba kıyamet gününde bunca insanın hali ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok ki... (der ve hüngür hüngür ağlamaya başlar. Bayezid de ağlar.)
Bu konuşmadan sonra Bayezid şöyle düşünür: "Bunlar nefsim nefsim diyen hodbinlerden değildir. bunlar ümmetim ümmetim diyenlerdendir. Hemen içimdeki hayret silindi, kutupluk makamının bu demirciye niçin verildiğini sezer gibi oldum." (Kısakürek, Necip Fazıl, Başbuğ Velilerden 33, İstanbul, 1981, s. 31) Bayezid-i Bistami hazretlerinin Ebu Ali Sindi ile ilgili olarak şöyle ilginç bir sözü vardır: "Üstadım Ebu Ali Sindi’ye Ihlas ve Fatiha sûrelerini öğrettim o da bana ıhlası, tevhidi ve saf hakikatleri öğretti." Bazı kaynaklarda ise Sindi hakkında, namazda okunması gereken farz miktarın dışında sûre veya ayet bilmiyordu, denilmektedir. (Bkz. Uludağ, Süleyman, İslam Düşüncesinin Yapısı, İstanbul, 1999, s. 151)
|