Semnun-i Muhib hz. (ks.) bir beytinde şöyle buyurdu:
"Ey nefis! ger dilersen üns u huzur u selvet; Uzlet edip kamûdan, kıl ihtiyâr-ı halvet..."
Allahu Teâla zatında el-Ehad ve sıfatında el-Vahid olan Yar'dır.. kim ehadiyyet ve vahidiyyet iklimi ile müste'nis olmak dilerse ona halk ve kesretten uzlet kılmak vacib olur.. zira halkın ihtilatı ve gayrın teşvişiyle gönlün çıfıt çarşısına döndüğü yerde üns ve vahdet gülü goncayiş bulmaz..
'yalnızlık' yüzünden çekilen 'keder' ve 'can sıkıntısı'nın sebebi dahi budur; yani halk ile -hududsuz- ihtilat.. kişi halk ile -sınırsız- ihtilat yüzünden kabza mübtela olur, vahdet-i Hakk’ı tanımak istemez, halvetten korkar, hatta uzlet fikrinden bile vahşet duyar.. işte bu ibtila ve sıkıntı; cehil ve gafletin neticesidir..
bu belki peşin bir cehennem ve cezadır ki: şu dünyada Allah ile üns ve huzurdan mahrumiyettir.. ve "Vallahu basîrun bil-ibâd.." olan Hakk'ın basarını basiretten (idrakten) körlüktür.. ve “..fe-innî Karîb..” müjdesinden bu’d ve kati’attır.. ve "fe-eynema tüvellû fe-semme Vechullah.." sırrı zevkinden bi-mezâk olup kalmaktır..
huzûr-meallah vakti bir an-ı gayrı münkasim’dir ki o vaktin sakinleri buhran ve melankoli nedir bilmezler.. sebeb şu ki bunların yirmi dört saatleri o bir tek an (huzur-meallah) içinde ‘mütevassılen’ güzar etmektedir..
Allahu Tealâ ki zeman ve zeminden berîdir.. Allah ile beraber olan dahi (kayd-ı) eşyadan berîdir.. zira “Ka’be Kavseyn” vakti ile handân u şâdan olanın eşyaya aid ezvak ve efkarı munkatıa olur.. gönlü cenab-ı Fettah ile ünsiyet edip O’nun feyzi ile sekinet bulan bir kula sıkıntı gelir mi?
meşayıh-ı sufiyyeden Abdullah-ı Kazûrî hz. (ks.) Muhammed b. Nefise hz. ni bir mahalde halvete koydu ve onu orada unutup gitti.. bir hafta sonra dönüp kendisinden özür dilenen Muhammed b. Nefise hz. (ks.) şöyle diyecektir: “ Üzülme, Hakk Teala dostlarından yalnızlık sıkıntısını gidermiştir..”
|