Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Dr. Muhammed Rahim CAR-MUHAMMEDULI: Yesevî Hakkında Şecere
MesajGönderilme zamanı: 14.10.10, 14:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
HOCA AHMED YESEVİ'NİN HAYATI HAKKINDA YENİ DELİLLER VE O'NUN BİLİNMEYEN "RİSALE" ADLI ESERİNİN İLMİ DEĞERİ*

Doç. Dr. Muhammedrahim CARMUHAMMED-ULI

(Kazakistan)


* Makale Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim Üyesi Prof. Dr. Talat TEKİN tarafından Türkiye Türkçesi'ne aktarılmıştır.

Dünya kültür ve medeniyetine "Divan-ı Hikmet" gibi ünlü eseriyle büyük bir katkıda bulunan Hoca Ahmed Yesevî hakkında elde edilen her yeni bilgi, başta "Yesevî Şinaslar" olmak üzere, bütün İslâm ülkeleri için son derece önemli bir olaydır. "Nasabnâme" ve "Risala" adlı eserleri bugüne değin geniş halk kitleleri tarafından bilinmeden gelen değerli mirasın öncüleri olarak niteleyebiliriz. Hoca Ahmet Yesevî'nin hayatını ve dünya görüşünü yeni bir bakış açısıyla yorumlayıp tanıtan bu iki miras, Kazakistan Cumhuriyeti'nde Halk Kütüphanesinin Nadir Kitaplar ve Elyazmaları Bölümü'nde sayım no. 3990-47 ve 1622=386 kayıtlıdır. Sözkonusu "Nasabnâme' ve "Risala" adlı kitaplar. Cumhuriyetin gazete ve dergileriyle radyo-televizyon programlarında etraflıca tartışılarak kamuoyunun bilgisine sunuldu.

Uzun yıllar tozlu raflar arasında fark edilmeden bugüne kadar ulaşan bu değerli mirasımızı halk, derin bir heyecanla karşıladı.

"Nasabnâme'nin sonunda hicri "1099 yılı" kayıtlı bir yazı vardır. Bu. yeni tarihe göre 1687/88 yıllarına karşılık gelir. Aynı yerde: "Nazar Sali Nurni Fidtarih Sana al-Hakır Namrat Molla Tanriberdi Yar-muhammad Hacı" şeklinde bir bilgi mevcuttur. Bize göre, mezkûr ibare, bu şecereyi en son istinsah edene ait olmalıdır. Şimdi, müellifin kim olduğu sorununa gelince, eserin, Hoca Ahmed Yesevî'nin öz babası İbrahim Ata’ya ait olduğu ortaya çıkıyor. Buna, kitaptaki "Men Hasan Hoca babnın oğlu İbrahim Ata" şeklindeki yazı, açık bir delildir. Bir başka ilgi çekici husus ise: Şecerede Hoca Ahmed Yesevî'nin çocukları ve nesebinin yerine İbrahim Ata'nın bir başka çocuğu olan İsmail Ata’nın çocuklarının ve nesebinin sıralanmasıdır.

"Nasabnâme" parlak sarı kağıda siyah mürekkeple, eski Arap harfleri kullanılarak hüsn-i hatla istinsah edilmiştir. Kâğıdın uzunluğu 95 cm. eni 17 cm.'dir. Zamanla, kâğıt solmuş, yer yer yırtılmıştır. Bunun sonucunda yazının başındaki iki küçük mührün yalnızca yansı kalmıştır. Onun sırasında bulunan diğer dört mührün ise biri okunmakta diğeri okunamamaktadır. Bu şecerenin en sonundaki iki mühür, baş taraftaki mühürlerin aynısıdır. Şecerenin müteakip sayfasındaki büyük yaprakta, yalnız, mühür vardır; mührün de tam ortasında “Sultan Ahmad Yasawi” yazısı vardır. Bu yazı çevresinde hepsi de Ahmed’den başlayan on öğrencinin adları damgalanmıştır. Kazak halkının ulu aydını Şokan Waliyhanov yazmalarının içinde bulunan kağıttaki mührün aynısıdır. Bu büyük mühürdeki Hoca Ahmed Yesevî'nin öğrencilerinin adları alt alta sıralanmış olup okunabilmektedir: "Şeyh Ahmed Hasan, Şeyh Ahmed Harb, Şeyh Ahmed Kebir, Şeyh Ahmed Cami, Şeyh Ahmed Rawanda, Şeyh Ahmed Gabbas, Şeyh Ahmed İshak, Şeyh Ahmed Arham" diğer iki ikinin adı okunamamaktadır. Eserin baş tarafındaki mühürlerin okunuşu ise şöyledir:" Şeyh Hoca Çağa, Şeyh İbn” "Horasan Bab", “Said Hoca”.

Şecereye gelince onun içeriği aşağıdaki gibidir:
Hazret Gali Rızaallahu Ğanhu wa Hazret Gali Rızaallahu Ğanhunun oğlı imam Muhammad Hanifa. İmam Muhammad Hanifanın oğlı İmam Muhammad Baki, İmam Muhammad Bakinin oğlı İmam Gali Musa Rıza, İmam Gali Musa Rızanın oğlı imam Hazret, İmam Hazretnin oğlı Sadır bab. Sadır babnın oğlı Ishak bab, Ğabdul Calil bab, Ishak babnın oğlı Gabdur Rahim bab. Ğabdur Rahim babnın oğlı Ğabdul bab, Ğabdul babnın oğlı İsenhanca bab. İsenhanca babnın oğlı Karga bab, Karga babnın oğlı Maçin bab. Maçin babnın oğlı Horasan bab, Horasan babnın oğlı Hasan Hoca bab. Lakabı Kabac ata, Oranğayda bir kem otuz yıl şeyhlık kılıb tururlar. Bir arık suları bar kim Ğata baba şeyhnın awlatlarının yetim yaki turur. her kim şul suwğa dahil kılsalar düniya ahireti mağmur bolmağay. Ruz, kıyamat, dağwaker şular turur. Men Hasan Hoca babnın oğlı İbrahim ata. İbrahim atanın oğlı Hazret Hoca Ahmad Yasawi. Rahmatullahi Ğala-ihim ecmagin..."
devam ederek İsmail atanın nesebi ilave ediliyor.
(Mezkûr Şecereyi Arap damgasıyla Kazakça'ya aktaran M. Safiyğov'tur.)

Böylece "Nasabnâme"deki bilgilere dayanarak, Hoca Ahmed Yesevî’nin ecdadının ünlü Hazret-i Ali'den başlatıldığını anlıyoruz. Bunu ilk önce ifade eden Şarafuddin Gali Yazdi, olmuştur. O. Hicri 828 yılında -yeni tarihe göre 1424/25 yılı- yazmış olduğu kitabında, Aksak Temir’in "Yassı" köyüne gidip Hoca Ahmed Yesevî'nin mezarını ziyaret ederek döndüğünü, mezarı başında büyük bir anıt yapılması hususunda emir verdiğini söyleyerek şöyle diyor:
“Temir Seyhunnan ötip, Ahangaran, sınaz töniregine toktap, sonda kıstap şıguw üşin askerine meken salgızdı. Sodan keyin Yasawi cerlengen “Yassı” awılına ziyarat yetüwge jürip ketti. Yasawidin Mukammed Hanifağa ( Hazret Ğalidin bel balası-MJ) tuwıstığı bar yedi. (19) Bundan sonra bu iddiayı kuvvetlendiren, Türk İlim adamı, Prof. Dr. M. Fuat Köprülü (1890 1966) olmuştur. Köprülü 'Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar" adlı kitabında. Ahmed'in babasının ' Sayram'daki Hazret-i Ali'nin evladı İbrahim adlı bir şeyh olduğunu söylüyor. (2) Bu fikri Rus araştırmacı M. Ye. Masson da savunmakla birlikte, Hoca Ahmed'in Türk soyundan olduğunu ifade ediyor. Bu sözlerin yanlış olduğunu kabul etmememizin sebebi: İlk dönemlerde İslâm dinini yaymaya gelen Araplar'ın, Kazaklarla kız alıp verip bu halkla beraber yaşadığının bilinmesidir. Bugün Kazak ülkesindeki peygamber neslinden gelenler, kendilerinin "Kazak" olduğunu söylüyorlar. Bundan dolayı Hoca Ahmed Yesevî'yi Kazak Türklerinin atası kabul etmekle hata etmiş olmayız.

Hoca Ahmed Yesevî'nin kaç yıl yaşadığı, bizde, bugüne kadar kesin olarak ortaya konulamamıştır. Yesevî'nin ölüm tarihi hususunda araştırmacıların hepsi 1166/67 -yeni takvime göre- tarihine mutabıktır; ancak, Ahmed Yesevî'nin hangi yıl doğduğu ve kaç yıl yaşadığı sorusuna çok çeşitli cevaplar verilmektedir. Araştırmacıların bir bölümünün Yesevî'nin yer altına girdiği 63 yaşını esas almasına karşılık araştırmacıların bir bölümü 73 bir başka bölümü de 85 yaşına kadar yaşadığını kabul ediyor. Bunların arasında, Türk ilim adamı M. Fuat Köprülü'nün, Yesevî'nin tam 120 yaşında vefat ettiğini söylemesine karşılık V. A. Gordulevski şairin 125 yıl yaşadığını ileri sürüyor. (4) Tanınmış Kazak yazarı J. Aymawıtov halk rivayetlerini esas alarak. Yesevî'nin 125 yıl yaşadığını ifade ediyor. (5) "Hakikatin altındı hakikat yatar" sözünün doğruluğuna istinaden, şairin 125 yıl yaşadığı bizzat kendi şiirleri yoluyla da ortaya çıkarılabilir. Hoca Ahmed’in yaşını açıkladığı şiirleri meşhur "Divan-ı Hikmet'in içinde mevcuttur. (6) Bu mısralar bugüne kadar hiç kimsenin dikkatini çekmemiş, bu yüzden böyle bir mesele şu ana kadar halledilememiştir, ilgili kitabın 22 numaralı hikmetinin 1107-1114. mısralarında (Hikmeti ve mısra sayısını belirleyen-M. J.) şöyle bir şiiri vardır:


MIIIIAMMI DIMIIİMCAUMUIIAMMI l
Yeı üstida ölmas bırun ürik oldun
Altmış uçta sunnat dedi iştib bildim
Yer astida canım bila kullık kıldım
İştib ukıb yerğa kirdi Kul Koca Ahmad

Yaranlardın fayz wa fatuh alalmadım
Yüz yigirma bişka kirdim bilalmadım
Hak tağala tağatların kılalmadım
İştib ukıb yerğa kirdi Kul Koca Ahmad

Bu mısralardan, Hazret-i Sultan'ın dünyada kaç yıl yaşadıysa yer altında da o kadar ömür sürdüğünü anlıyoruz. Bu nedenle onun pek çok hikmetinin daha sonra öğrencileri tarafından yazıldığı düşüncesini tekrar gözden geçirmek doğru olacaktır; ancak, burada, biz, "Divan-ı Hikmet'te hiçbir karışma yoktur düşüncesinde de değiliz. Örneğin, incelediğimiz İstanbul nüshasının 40. hikmetinde:

Yad etalik Kul Koca Ahmad awliyanı
Müridlan Baba Maçin ol Sultanı
Kullağay mu Ğasi Yusub Bidawanı
Nazım ayladım bu hikayat bilin dostlar

şeklinde bir manzume karşımıza çıkıyor. Hoca Ahmed'in, burada: “Yad etalik Kul Koca Ahmad awliyanı” diye kendi kendine konuşmadığı açıktır. Esere, bu mısraları, daha sonra, müritlerinin karıştırdığı hiçbir şüphe götürmez.

Böylece. Hoca Ahmed Yesevî'nin yukarıda ifade edilen şiirlerindeki “Yüz igirmabişka kirdim bilalmadım" mısraını esas aldığımızda, Yesevî’nin ölüm tarihi 1166/67 yılları olarak kabul edilirse, milâdî takvimle 1041 yılının da doğum tarihi olduğu ortaya çıkar.
“Nasabname” konusundaki düşüncemizi özetlemek gerekirse, bu meseleleri gündeme getirmenin doğru olacağı ifade edilebilir. Mezkûr şecere Hoca Ahmed Yesevî'nin hayatını yeniden değerlendirmeye imkân verebilecek önemli bir eserdir. Özellikle, eserin, büyük şairin öz babası İbrahim Ata taralından telif edilmesi de çok önemlidir. Bu nedenle onun ataları hakkında bundan dahi değerli bilgiler elde etmek mümkündür.

Diğer önemli bir husus da şairin "Divan-ı Hikmetinde, başından geçen hayat hikayelerini, doğduğu günden 63 yaşına kadar ele almasına karşılık, ataları hususunda hiçbir şey söylememiş olmasıdır. Yalnızca kırkıncı hikmette, sadece "Nasabnâme"de bahsedilen "Maçin Bab" konulu ilgi çekici hikaye aktarılıyor. Buna göre, Horasan'da dörtyüz yıl yaşayan Maçin Bab, Türkistan'daki Şeyh Ahmed'i arayıp bulduktan sonra "Halkı yoldan çıkaran şeyh sen misin?" sorusu Ol "Evet o 'kamrahın' benim" diye cevap verir. Hakîm Hoca Süleyman’a verilen emirle Baba Maçin'e beşyüz kamçı vurulur; ancak. Baba Maçin cinlerin yardımıyla sağ kalmakla birlikte son vurulan kamçı Hoca Ahmed'in babasına çok ağır gelir. Bu olay "Divan-ı Hikmet”te:
"Atanı erliğini anda bildi
Riyadat tartkızuban yol körsattı
Ata birla üç martaba hilwat kirdi
Murad maksad hardin irmiş bilin dostlar"
diye anlatılır.

Buradaki Baba Maçin'in Hoca Ahmed'e onikinci ata olduğunu biliyoruz. İshak Baba ise, onun yedinci atasıdır. İslâm dinini yaymaya çok emek sarfeden, bizim Babata şehrini geliştirmede, güzelleştirmede önemli bir payı olan İshak Ata, Sozak şehrinde defnedilmiş olup, mezarı başında gösterişli bir türbesi vardır. Bunu ifade etmemin sebebi tarihi yeniden gözden geçirerek ihtiyaç duyulan bilgileri elde etmenin gerekliliğidir.

Şimdiki konumuz olan "Risala" adlı çalışma. Hoca Ahmed'in kendi eseri olup, bugüne kadar ilim alemince bilinmeyen değerli bir mirastır. Parlak kâğıda kara mürekkeple, eski yazıyla, hüsn-i hatla yazılmıştır. Dili, Eski Türkçe Çağatayca'dır. Kitaptaki önemli fikirlerin altı kırmızı mürekkeple çizilmiştir. Elyazmasının hacmi seksensekiz sayfa, yüzyetmişbeş varaktan ibarettir. Tahminen bu, elyazmasının ilk kitabı gibidir. Böyle söylememizin sebebi, en son, seksekizinci sayfanın bitimindeki "alha” sözü müteakip sayfanın ilk sözü olmalıdır: çünkü, bütün elyazması bu sistemle yazılmıştır. Bu nedenle ikinci elyazmasının varlığına, bu açık bir delildir. Diğer elyazması şimdilik elimizde bulunmamakla beraber, mevcutla yetiniyoruz. Eserin başında veya sonunda yazıldığı veya istinsah edildiği yıla, ya da müstensihe dair bir kayıt yoktur.

"Risala'da, mütefekkir şairin dünya görüşünü ve İslâm dininin kurallarını, kanunlarını ele alarak tahlil etmeyi amaçladığını görüyoruz. Şair, çalışmasında bu dünya ile öteki dünyanın farkını yorumlayarak, insanlar arasındaki ilişkiler hususuna özel bir önem veriyor. Mezkûr çalışmadaki diğer önemli meseleler olan şeriat, tarikat, hakikat, marifet gibi İslâm dininin zor sorularına delilli cevaplar vermeye çalışır. Bu dört mesele "Divan-ı Hikmet'te sistemli şekilde ele alınır. Örneğin şu mısralarda:

Utı ğumırım şariğatka yetalmadım
Şarigatsız tariğatka ötalmadım
Hakikatsız şariğatka batalmadım
Katıg yullar pirsiz niçük ötar dostlar

Burada ifade edilen düşünceden, şairin bu dört ilkeyi birbirinden ayırmadan, bir ortak mesele olarak ele alıp değerlendirdiğini fark ediyoruz. Bu yolda şair, insancıllık, sevgi, inançlı olma hususlarındaki bilgiyi halka yayarak, din ulularına önemli bir görev yükler. Söz konusu "Risala"nın ilk sayfalarından itibaren bu fikir boy gösterip, etraflıca hikâye ediliyor. Yesevî, hoca ve öğrenci arasındaki ilişkileri anlatıyor ve aldıkları yardımı, sadakayı, yetimlere, yoksullara vermeden yedikleri takdirde amellerini Allah tealânın kabul etmeyip, cehenneme göndererek vereceğini ifade ediyor. Buna karşılık o, “ey Şeyh, talib, ağar haknı talab kılsan, andag pirga kul bergil. Kim şariğatda ğarip bolsa wa tarihatda wakıb (layık) bolsa hakikatda kamil bolsa, magrifet gavharı wağız bolsa. ğılım birlan asan kılgan" diyerek müridlik yolunun zorluğundan bahseder. O. şöyle der: Herkim yernin dağwasın kılar bolsa, kırk yılta bir hizmatta turmağunça, mürid bolmak rawa irmiş... har kim şariğatdan bir kadam şıksa, murtad turur. Wa ağar tawba kılmay duniyadan barsa tamukta içra türli ğazabka kiribdâr bolgay" Bunlardan başka insanların düşüncelerinin bozulmasını da gözden uzak tutmaz. "Ğanilarda sahawat yok. Fakirlarda kanagat yok. Müridlarda hizmat yok. Supılarda riyadat yok. Şeyhlerde yerhaz yok... Kıyamat kün hallarımız niçük bolgay?" der.

Dervişlik ve sûfilik konusu da kelim-i şeriat, kelim-i tarikat, kelim-i marifet, kelim-i hakikat yoluyla yakından ilişkilidir. Bunları bilmeden gerçek sufi olmak mümkün değildir. İslâm'ın şartları da bununla yakından ilişkilidir. Hoca Ahmed Yesevî şöyle söylüyor: "Darwiş, maşayıh hawa wa hüsni terk kılıb. Huday ta’alanın emirini beca keltirsa müslim bolur. Yok ersa yaglançı. Darwişlik dagwasın kılsa, kıyamat künida kara yüzlik bolub şarmanda bolgay!"

Böylece, dervişliğin kurallarını, gereklerini, Hazret-i Ali'nin sözlerine dayanarak, onun kırk makamının olduğunu belirtiyor. Bütün bunların şeriatta, tarikatta, m'arifette, hakikatda bulunduğunu söylüyor ve bu hususları teker teker tahlil ediyor:

On makam şariğatda turur. Awal iman keltirmak Alla ta’alanın birliğina. İkinci ukımak, üçinçi, ruza tutmak, türtinçi zekat bermak. Beşinci Mekkağa tawab kılmak, altıncı, mülayim sözlamak, yetinçi Hazrat Rasul Sallalahü Ğalayhi wa sallamnin sunnatlarını beca kılmak, sakizinçi, amir mağrup (dâret aluw) kılmak. Tukızınçi, nahyi Munkardin ırak bolmak, unınçi maşayıhlarnın sulikıda yürmak.

On makam tarikatta turur. Awal tawba birla yolğa kadam koymak. İkinci, pirga mürid bolıb keça=kündüz hizmatda bolmak, Üçinçi, Kaharidin korkıb, rahmatıdın ümidi bar bolmak. Türtinçi, ewradini beca keltirmak. Beşinci Lazzatni tark kılmak. Altıncı, pir hizmatıda bolmak. Yetinçi, pir icazatı (ruhsatı) birle yürmak. Sekizinci, nasihat eşitmak. Tokızınçi, tacrid almak. Unınçi, tafrid bolmak.

On makam mağrifatta turur. Awal fahir=fenâ bolmak. Ekinci, darwişlikni kabul kılmak. Üçünçi, tahlil kılmak cafalarga. Türtinçi, rızık=halal talab kılmak. Beşinci, magripat kılmak (bilim aluw). Altınçı, şariğatnı, tarikatnı bi'ga tutmak. Yetinçi, terki düniya kılmak. Sekizinçi, üz vücudıda makamnı bilmak. Tukuzunçi, hakikat esrarını (sırlarını) bilmek, fakirlikka sabır kılmak. Unınçi, Rasul Ğalayhi salam aytıb turlar: "İn sabr miftahil farki awal"

On makam hakikatdadur. Awal hak rah bolmak. Wa yahşi, yamannı tanımak, her hayirğa kanagat kılmak. Darvişni azarlamaktan tawba kılmak. Wa şariğat, wa tarihat, wa hakikat makamını bilmek. Wa saccdakı olturüb şeyhlık kılgan kişi maşayıh silukığa gamal kılmak"

Bu son on makam öncekiler gibi ayrılıp sıralanmamış, herhalde aceleyle yazılmış olmalıdır. Söz konusu elyazmasında bundan başka Muhammed Peygamber ve Hazret-i Ali'nin imanlılık, fakirlik makamları hakkında sözleri ve çeşitli olaylar verilmiş. Buna ilaveten onun geçmiş peygamberler ve evliyaların tuttukları yol ve usul erkânı hakkındaki düşüncelerine de önem verilmiş gibidir. O, bu konuda: 'Tawba kıluw Adam payğambardan kaldı, ‘ıbadat kıluvv İdiristen, zikir Dawutten kaldı, zikir=risa Musadan kaldı, zikir=sabır Ayubtan kaldı, zikir=zahidtik (aşık aytuw) ‘Iysadan kaldı, zikir=ğariptik, Muhammed Payğambardan kaldı, civanmardtık Haziret Galiden kaldı, sıpayılık Haziret Süleymennen kaldı" diyor./Mezkûr kitap=elyazmada 22. sayfa.

"Risala" adlı elyazmasının içi tarafında bir başka önemli yazı var.

Bu kitabın mazmunu, izah edenin adı olsa gerektir. Orada: "Mirat'ül Kulub" diye aktarılan, yani, bunu okuyan kişi "gönül aynasında" kendisini seyretsin, kendisinin işi ile görünüşü tanısın" şeklinde bir düşüncede gibidir.

Böylelikle, "Risala" yani "Mirat'ül Kulub" adlı elyazması, bilim çevrelerinde etraflıca tanınmadan bugüne ulaşan oldukça değerli bir eserdir. Bu eserden Hoca Ahmed Yesevî'nin İslâm dininin temel kuralları ve sufilik, dervişlik, meşayihler hakkındaki görüş ve düşüncelerini öğreniyoruz. Burada Muhammed Peygamberimizin ve Hazret-i Ali'nin hadislerini ve vasiyetleriyle birlikte, şeriat, tarikat, hakikat, mağrifet konusundaki düşüncelerini de okuyoruz. Bunların İslâm dininin mânâsını ortaya koyup açıklamada büyük bir öneminin olduğu tartışmasız gerçektir. Bu nedenle, sözkonusu elyazmaları inceleyerek kamuoyunun bilgisine sunmayı daha fazla geciktirilmeyecek bir ödev olarak değerlendirdik.

1. Ş. Ğ. Yezdi, "Zafername". Taşkent. 1972. s. 294.
2. M. Fuat Köprülü. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara. 1966, s.20.
3. Aynı eser
4. V. A. Cordlevski. Hodca Ahmed Yesevî. V. kn. lzbrannie Soçinenia. 3.c. Moskova, 1962, s. 362
5. J. Aymawıtow. Aziret Sultan. "Jana Adebiyet" Dergisi, no: 1. 192.
6. Ayna Hikmat, Hazret Sultan al Ğarifin Hoca Ahmad bin İbrahim bin Mahmud bin İftihar Yasawi. Bağa wa ihtimam hacı Sıdik Hoca Hacandı tacdir kitab. Dur matbağ nami Karami Garib afandi Wakıf. İslambol. 1807.

Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1992, s. 13-20.

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye