Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: HOCA AHMED YESEVÎ TÜRBESİ / N.-B. NURMUHAMMEDOV
MesajGönderilme zamanı: 13.10.10, 09:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
HOCA AHMED YESEVÎ TÜRBESİ

Naim - Bek NURMUHAMMEDOĞLU

(N.-B. NURMUHAMMEDOV)

Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Sanatçısı

(Türkiye Türkçesi Metin, Tercüme: Dr. Hayati BİCE)

TÜRKİYE BASIMINA ÖNSÖZ
Türk kültür coğrafyasının en önemli işaret taşlarından birisi olan ünlü mutasavvıf ve mütefekkir Hoca Ahmed Yesevî, Türkiye'de geniş ölçüde tanınmakla beraber, hayatı hakkında Prof Dr. Fuad Köprülü tarafından yazdan "Türk Edebiyatı'nda İlk Mutasavvıflar" adlı değerli eserde verilen bilgilerin ötesinde pek az şey bilinmektedir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ne bağlı, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nca yayınlanan ve Kazak Türkleri'nden Sanat Tarihçisi Naim-bek Nurmuhammedoğlu'nun hazırladığı bu eser de, Ahmed Yesevî'nin hayatından çok Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin mimarî özelliklerinin açıklanmasına yöneliktir. Ancak eserin giriş bölümündeki metinde yer alan bazı bilgiler, Hoca Ahmed Yesevî'nin menkıbevî hayatına ışık tutacak bazı bilgileri de vermektedir.

Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti Alma - Ata'da 1980 yılında 20.000 tirajla ve üç dilde (Kazak Türkçesi, Rusça, İngilizce) yayınlanan bu eser, Türk Sanat Tarihi yönünden büyük öneme sahiptir. Eseri Türkiye Türkçesi'ne aktarırken - tarihi mecburiyetler sebebiyle oluştuğunu bildiğimiz - tashihe muhtaç bazı kısımlarla karşılaştığımızı, ancak yazarın metnine sadık kalma arzusu ile bunlar üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmadığımızı belirtmek istiyorum.

Bu değerli eserin Türkiye Türkçesi'ne aktarılmasının mümkün olan en iyi şekilde olması için İngilizce metni, Kazak Türkçesi ile yazılmış metin ile karşılaştırarak tercüme ettik. Dileyen okuyucunun yararlanabilmesi için de Türkiye Türkçesi, İngilizce ve Rusça metinlerin yanında Kazak Türkçesi'yle yazılmış metni hem orijinalindeki Kiril alfabesinde hem de Lâtin alfabesinde transkripsiyonu yapılmak suretiyle verdik. Kazak Türkçesi için kaynak olabilecek bu metnin yayını ile Türk Dili yönünden de yararlı bir hizmeti yerine getirdiğimize inanıyoruz.
Büyük velî Hoca Ahmed Yesevî'nin Türkiye'de daha iyi tanınmasına katkıda bulunabilirse kendimi mutlu sayacağım bu eserin, en iyi şekilde yayınlanmasında bizimle aynı heyecanı paylaşan T. C. Kültür Bakanlığı'na teşekkürü bir borç bilirim.

Ankara, Nisan 1990
Dr. Hayati BİCE


***
HOCA AHMED YESEVÎ TÜRBESİ

Kazakistan kadim bir medeniyet ülkesidir. Günümüzdeki Kazakların atası olan ülke sakinleri, eski zamanlardan beri hayvan yetiştiriciliği ve çiftçilik ile meşgul olmuşlar ve orijinal bir kültür meydana getirmişlerdir. Bu kültürel hayatın bazı uzun ömürlü ve göze çarparı örnekleri türbe tarzında kabristanlar, tarihî yerleşim birimleri, kaleler, türbeler ve bütünüyle şehirler olarak varlığını sürdürmektedir. Bunlar arasındaki eşsiz bir eser, ortaçağ mimarisinin aşılamamış şaheseri olan Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin bulunduğu külliyedir. Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Çimkent bölgesindeki Türkistan şehrinde 14. asır sonlarında inşâ edilmiş olan türbe, önceki devirlerin bir çok mimarî oluşumunun bir arada uygulandığı muazzam bir yapıdır. Kazakistan bölgesinde erken neolitik ve bronz çağlarda çeşitli yapı inşaatında farklı yapı malzemelerinin kullanımını ve sentez metodlarını belirli bazı düşünceler şekillendirmiştir. Sovyet âlimlerinin bronz çağı yerleşim yerleri ve kurganlar ile ilgili çalışmaları, bölge sakinleri tarafından destek yapılarının gerçekleştirilmesinde taş ve ağacın kullanımı ile eski büyük binaların yapımında kilden faydalanılması hususunda ilgi çekici materyalleri ortaya çıkarmıştır. Aynı dönemde daha sonraları taş bloklarının üst üste bindirilmesiyle yarım kubbelerin oluşturulması metodlarının gelişimi de gözlenmiştir. Bronz çağının en fazla iz bırakan yapılan anıt şeklinde yapılmış binalardır.
Yarım kubbe yapımının esaslarının belirlenmesi ve bir inşaat malzemesi olarak kerpicin kullanılmağa başlanması ile geç bronz çağında mimari teknikler yoğun olarak gelişti ve pahsa ortaya çıktı.
Eski Grek yazarlar Sirderya havzasında giderek genişleyen kasabalara ve bunların bölgenin Saka kabilelerinin' etkinliği altında birleşmelerine atıfta bulunmaktadır. Bu devir mimarîsinin eserleri olan Jeti Asar, Balandı, Şirik Rabat ve Babiş Molla Türbesi anıtlarından birinin incelenmesi ile devrin mimarî görüşleri kavranılabilir. Yerleşik ve göçebe kabileler arasındaki kültürel tesire kapalı alanda milâttan önce 4. - 2. yüzyıllarda inşâ edilmiş olan Balandı —2 mezar anıtına işaret eden tanınmış Sovyet âlimi S. P. Tolstov yarım kubbenin keşfinde Sirderya Sakaları'nın belirgin rolünü kaydeder: "Harezm'in kuzeydoğusundaki göçebe bozkır kabilelerinin mimarî yapılarında— daha önceki devirlerde bilinmeyen bir kubbe kapama tekniği ile gerçekleştirilen - kubbenin oluşturulması çok önemli bir olgudur.2"
Daire veya dikdörtgen şeklinde yer planlarına sahip olan Aşağı Sirderya'nın mimarî yapılarının kaim ve kubbe ile taçlandırılmış duvarları kerpiçten yapılmıştır. Bu devir yapılarında uygulanan pek çok plânlar ve şehir plancılığı kuralları ile devrin mimarî yapı metodları bütün Orta Asya, Kazakistan, Yakın Doğu ve Avrupa'da yapı sanatına tesir etmiştir.
Ortaçağ'da Moğol istilasından önce feodal ilişkilerin müesseseleşmesi, ticaret ve el sanatlarının birbirleriyle ilişkili olarak gelişmesi ve en mühimi göçebelikten yerleşik hayata geçiş sosyal hayatın belirleyicisi olmuştur. Bu süreç, kasabaların büyümesi ve buna uygun olarak binaların artması ile sonuçlanmıştır.
Bütün insanlığın ortak ürünü olan ve tarih boyunca pek çok insanın gayretiyle meydana getirilen maddî ve manevî değerlerden oluşan sonsuz kültür evrenine tedricî olarak Orta Asya ve Kazakistan da dâhil olmuştur. Bilimle ilgili bütün çalışmalar Müslüman Doğu'nun yaygın dili olan Arapça ile yazılmıştır. Bölgenin hemen her yerinde benzer niteliklere sahip dinî ve din dışı kullanımlar için yapılar inşâ edilmiştir.
Bugün Sovyet Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kazakistan'da yerleşik bulunan toplumlar, Ortaçağ kültürünün gelişiminde önemli bir rol oynamışlardır. 9. - 11. yüzyıllarda bazı muhteşem âlimlerin isimleri yaygın olarak bilinmekteydi: Büyük filozof, matematikçi ve müzisyen El Farabî, ünlü hekim ve filozof İbn-i Sina ile seçkin âlim ve hoca Ebu Reyhanü'l Birûnî, Karahanlılar devri filoloji sahasında yeni ve mühim başarılan getirmiştir. Karahanlı Türk bilgin ve filolog Kaşgarlı Mahmud, Türk Dili çalışmaları için paha biçilemez bir kaynak olan Türk Lehçeleri Sözlüğü "Dîvânü Lügati't-Türk" 'ü derlemiştir. Bu devirde ilk büyük Türkçe çalışma, Balasagun'lu Yusuf un Kutadgu Bilig adlı manzum eseriydi.. 12. yüzyılda yine Türkçe yazılmış sûfî şair Ahmed Yesevî'nin bir şiirler koleksiyonu olan eseri "Dîvân-ı Hikmet" günümüze kadar ulaşmıştır.
Orta ve yakın Doğu ülkelerinde kültür ve eğitimin en önemli ve seçkin eserleri 9. ve 10. yüzyıllarda özel aritmetik ve geometrik formüllerin keşfedilmesi ve bu formüllerin mimarîye tatbiki ile ortaya çıkmıştır. El Farabî, "İlimlerin Tasnifi" adlı risalesinde bu konuda şunları yazar: "Birçok ustalıkta geometrik hüner vardır. İnşaat yapım sanatı da onlar arasındadır.3"
Orta ve yakın Doğu'da yapı sanatının temellerinin oluşturulmasını müteakiben mimarî formların gerçekleştirilmesinde kullanılacak aritmetik ve geometrik esaslar El Farabî'nin matematik çalışmalarında dikkatle hazırlanmıştır. El Farabî'nin tezlerinin çoğu sonraki Doğu bilginleri tarafından kullanılmıştır. Meselâ, "Geometrik Şekillerin İnceliğinin Tabiî Sırları ve Ruhî Beceri Ustalığı" kitabı, Ebu'l Vefa el Buzcanî'nin "Geometrik Yapıların Sanat Temelleri Hakkındaki Kitab" adlı risalesinde tamamıyle yer almıştır. Aynı şekilde mimarî formların yapımı için gerekli plânlar üzerinde hayli dikkat sarf eden ve "Aritmetik Anahtarı"nı hazırlayan Gıyaseddin el-Kâşî4 (14-15. yüzyıllar) El Farabî'den büyük ölçüde ilham almıştır. Ortaçağ mimarîsinde yaygın olarak bilinen bu matematik çalışmaları, mimarî formların düzenlenmesi ve yapımı için pratik metodlar olarak işe yaramışlardır. Mimarî sanatlarda matematiğin büyük rolünü gösteren kaynaklar Doğu'nun büyük düşünürleri olan İbn-i Sina, El Birûnî ve El Harezmî'nin eserlerinde bulunabilmiştir.
Timur devrinin büyük mimarî yapılarının analizi, 9.-13. yüzyıllarda geliştirilen ve kullanılan mimarî formların 14.-15. yüzyıl mimarîsinde yapı metodları olarak kullanılmasına devam edildiğini gösterir ve bu durum herhangi bir kayıtlama olmaksızın Hoca Ahmed Yesevî Türbesi için de tatbik edilebilir.
Moğol öncesi devrin en seçkin eserleri mimarî teori ve tatbikî sanatların gelişimini yansıtır. Sırlanmış çok renkli boyalı seramiklerin üretimi bu devirde geliştirilirken kerpicin yanı sıra ve pahsa kullanımının pahalılığı yüzünden fırınlanmış tuğlaların kullanımına başlanmıştır. Fırınlanmış tuğla aynı zamanda dekoratif ayrıntılarda da kullanılmıştır, ancak yüzeylerin dekorasyonunda en büyük kullanım payı pişirilmiş kilden yapılan ve sırlanmış çinilere aitti. Çatıların yükseltilme tekniği de daha ilerlemişti ve değişik kubbeleme şekilleri ve çıkıntılı kemerlerin versiyonları ortaya çıkmıştır. Kubbe yapım teknikleri de ilerlemişti. Moğol öncesi devrin en güzel anıtları Buhara'daki İsmail Sâmânî Türbesi, Cambul yakınında Ayşe Bibi ve Babaca Hatun Türbeleri, Buhara-Semerkand yolu üzerindeki Rabat Melik Kervansarayı, Buhara ve Bab-kent'teki Minareler ve Merv'deki kubbeli Sultan Sencer Türbesi'dir. Şehir hayatım dumura uğratan Moğol istilâsına rağmen Orta Asya ve Kazakistan'ın kültürel hayatı sona ermemiştir. 13.-14. yüzyılların merkezî devletleri daha çok tamamlayıcı güzel sanatların gelişimini sağlamak suretiyle mimarî şaheserlerin yapımını gerçekleştirmişlerdir. Kazakistan bölgesinde gelişimini sürdüren portalli ve kubbeli türbelerin dikkate değer örnekleri Ayak Hamir, Cuci Han, Sırlı Tam, Kök Kesene Türbeleri'dir. Bu devrin mimarîsi yapının şekline ve dekorasyon inceliklerine göre tasnif edilmiştir. Mimarlar fırınlanmış tuğlarım inşaatta kullanımım arttırmak için uğraşmışlardır ve bu devirde büyük bölümleri kapsayan kompleks sistemler geliştirilmiştir.
Bütün Orta Asya ülkelerini birleştiren Timur'un yaptırdığı önemli yapılar, hakanı yüceltmeyi ve kurduğu askerî - feodal devletin büyüklüğünü yansıtmayı hedefleyen şahane tezhibleri, sağlam bir şekilde inşâ edilen portalleri, yüksek kubbeleri ve çini mozaiklerle bezenen zengin dekorasyonu ile muhteşem bir anıt-yapı stilinin ortaya çıkışma öncülük etmişlerdir.
Hoca Ahmed Yesevî, dinî aktivitesinin merkezi olan Yesi şehri (16. yüzyılda Türkistan olarak yeniden adlandırılmıştır.)'nde hayatının büyük, bir kısmını geçirmiş ve burada defnedilmiştir.
Halen elde bulunan yazılı kaynaklardan eski Yesi'de şimdiki türbenin yerinde, bir velî olarak hayranlık duyulan, Pîr Hoca Ahmed Yesevî'nin kabri üzerinde küçük bir türbe olduğunu öğreniyoruz. Bizim için en önemli Türk şairlerinden biri olarak da ilginç olan Hoca Ahmed ("Yesevî" daha sonraları O'nun tebliğini yaptığı yerin adını belirtmek için eklenmiştir) kendi devrinde geniş ölçüde bilinen ve günümüzde ise daha çok araştırmacılar tarafından tanınan 'Hikmet' isimli eserleri kaleme almıştır. O, devrinin yazma geleneğinde Arapça veya Farsça'dan birinde yazmak önde geldiği halde Türk boylarının Oğuz-Kıpçak lehçelerini kullanarak Çağatay Türkçesi ile yazdı.
Hoca Ahmed Yesevî, Çimkent yakınındaki Sayram kasabasında 1103'te dünyaya geldi. Babası İftihar oğlu Mahmud'un oğlu İbrahim ve anası Karasaç Ana Sayram kasabasında defnedilmiştir.
Ahmed'in mürşidi ve öğreticisi meşhur Şeyh Arslan Bâb5 idi. O'nun ölümünden sonra Buhara'ya giden Hoca Ahmed Yesevî, orada ünlü Şeyh Hoca Yusuf Hemedanî'nin yanında "gerçeği kavrama - anlama yolu"nu dosdoğru öğrenmek üzere çok karmaşık olan "sûfîlik bilgisi"nin eğitimini aldı. Bir süre için Buhara sûfîlerinin öncüsü olan Hoca Ahmed Yesevî, çok geçmeden bu şerefli makamı terkederek Türkistan şehrine döndü. Telkinlerine burada devam eden Hoca Ahmed, vaazlarında halkı iyiliğe teşvik ederken hırs ve açgözlülüğün kötülüğü üzerinde düşündürürdü. O'nun şiirlerini toplayan Dîvân-ı Hikmet, sûfîlik bilgisinin temellerini şerheder, her devir için geçerli öğütler verir, servetin gelip geçici niteliğini tartışır, doğruluk ve adaletin savunmasını yapar.

"Ehl-i dünya halkımızda sehâvet yok
Padişahlarda, vezirlerde adalet yok
Dervişlerin duâsında icabet yok
Türlü belâ üstüne yağdı dostlar.

Âhir zaman âlimleri zâlim oldu
'Hoşgeldin' diyebilenler âlim oldu
Hakk'ı söyleyen dervişlere düşman oldu
Aceb şöyle zamanlar oldu dostlar.6"

Halk kitleleri tarafından hoşlanılarak dinlenen ve büyük yaygınlık kazanan Hoca Ahmed Yesevî'nin şiirleri kalbden öğrenildi ve Kıpçak bozkırları sınırlarının ötelerinde makamla okundu. Nâmı yıldan yıla artan şair Hoca Ahmed menkıbeye göre eğiticisi olarak saydığı Muhammed Peygamber'in öldüğü yaş olan 63 yaşma ulaştığında, Peygamber'in ölümüne duyduğu üzüntünün bir sembolü olarak mescidinin yanındaki bir yeraltı hücresine taşındı ve ömrünün geri kalan kısmını orada telkinlerine devam ederek geçirdi. Hücresinin yanında ailesinin fertlerinin yanı sıra şeyhlerinin nasihatlerini dinlemeğe gelmiş olan pek çok mürid yaşadı.
1166-1167'de ölümünden sonra büyük bir törenle defnedildiği küçük türbesi, sonradan halkın ziyaret ve Müslümanların ibadet yerlerinden biri oldu. Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin bir kutsal ziyaret yeri olarak şöhretinin artması, Moğol istilâsının harab ettiği geniş Sirderya bölgesinin kültürel merkezleri ve Sirderya şehirlerinin - özellikle Türkistan şehrinin - 1330'lar-da hayatiyetine yeniden kavuşması olgusu ile açıklanmıştır. Burada en önemli sebep Türkistan şehrinin ünlü Otrar şehrine yakın komşu olması görünmektedir (İki şehir arasındaki mesafe 50 kilometredir.) Otrar sakinleri Moğol kuşatmasına 7 ay süreyle direnerek büyük bir kahramanlık örneği göstermişlerdi.
Türkistan şehrinde Hoca Ahmed Yesevî'nin kızı Gevher Hatun ile damadı Fakih Hoca'nın Türbeleri, Baba Arab Mescidi ve diğer birçok tarihî eser de vardı. O devirde şehir halkının büyük çoğunluğunu derviş, tüccar ve sanatkârların oluşturduğu belirtilmiştir. Hiç şüphesiz Hoca Ahmed Yesevî'nin kabri bölge sakinleri ve uzaklardan gelen ziyaretçiler için adak adama ve adakların gerçekleşmesi halinde şükür mahalli ve böylece de dünyadaki ziyaret yerleri arasında en zenginlerinden biri oldu. Altınorda Hanlarından Toktamış'ın Türkistan şehrine sık sık saldırdığı ve beklendiği şekilde Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'ni yağmaladığı bilinmektedir.
Timur 1389, 1391, 1394 ve 1395 yıllarındaki birçok kanlı muharebede Altınorda kuvvetlerini imha etti ve Altınorda'nın başkenti olan Saray-Berke şehrini de ateşe verdi. Timur bu büyük zaferinin şerefine Hoca Ahmed Yesevî'nin belli bir ölçüde yıkık-dökük hale gelmiş olan eski türbesinin yerinde yeni ve muazzam bir külliyenin inşâsına karar verdi. Bu kararma şüphesiz sadece dinî düşüncelerin yol göstermediği belli olan Timur, böylece hem otoritesini güçlendiriyor, hem de gücünün yenilmezliği fikrini doğruluyor ve bunların yanı sıra bozkırlarda-ki nüfus alanının güvenliğini de sağlamış oluyordu.
Yine bu sıralarda Emir Timur, Moğolistan Ham Hazır Hoca Han'ın kızı Tükel Hanım'ı eşi olarak seçmişti ve nikâh için hazırlıklar yapıyordu. Gelinin karşılanması için Semerkant'ta 'Dilgûş' (= Gönül Hoşnutluğu) adını verdiği bir büyük park kurulmasını emreden Timur, geline karşı yola çıktı. Yolda Çınas yerleşkesi yakınında Ahangeran'da duran Emir Timur, oradan geçtiği Yesi şehrinde Hoca Ahmed Yesevî'nin türbesini ziyaret edip dua etti ve türbenin türbedârı ile dergâhta yaşayan Yesevî dervişlerine birçok hediyeler verdi.7
Belgelerden öğrendiğimize göre 12. yüzyılda inşâ edilen eski türbeyi gözden geçiren Emir Timur, eski türbenin yıkılarak aynı yerde yeni bir türbenin yapılmasını emretti. Timur çok kesin olarak büyütülecek türbenin başlıca ölçülerini tespit etmiştir: Cemaat yeri olarak kullanılan 'bakır kazanlı oda'nın kubbesinin ebadı 41 giaz, çevresi 130 giazdı; türbenin esas yüzünde her bir yanında iki minare ile yüksek bir portal vardı. Giriş cephesinin eni, minarelere kadar 60 giaz ve girişteki kemerin açıklığı 30 giazdı; girişten hemen sonra gelen kubbeli ve kare şeklindeki cemaat yerinin birbirine eşit kenarları 30 giazdı. Cemaat yerinde yedi metalin karışımından8 dökülmüş bir kazan bulunuyordu ve bu bölüme bu sebeple 'bakır kazanlı oda' denmiştir. Daha sonra gelen ve Hoca Ahmed Yesevî'nin sandukasının bulunduğu türbe odası kenarları 12 giaz olan bir kare şeklindedir ve dört niş ihtiva eden duvarları iki kubbe ile kapatılmıştır. Bu bölümün zemini Tebriz mermeri ile kaplanmıştır. Türbe odasının sağ ve solunda 16.5 X 13.5 giaz ölçülerinde iki büyükçe oda ve ilave olarak daha birçok başka odalar da mevcuttur. Türbenin kubbeleri ve duvarları her halde çimlerle bezenmişti sanduka ise taştan oyulmuştu.9
Timur, türbe inşaatının denetimini divanının hayır işleriyle ilgili üyesi Mevlana Ubeydullah Sadr'a tevdi etti. Derhal başlanan türbe inşaatı hızla ilerledi. Yapı ustaları ana ve tâli bölümler inşâ edilirken mimarî çizimlerden yararlandılar ve yapının bir maketini kullandılar; bu bize mimarî ünitelerin ve ince detaylarının şaşkınlık verici bir kesinlikle gerçekleştirilmesini açıklamaktadır.
Çeşitli yazılı kaynakların bildirdiğine göre Emir Timur bizzat yapılacak türbenin projesinin düzenlenmesine katıldığı gibi mimar ve yapı ustalarına talimatlar vererek de katkıda bulunmuştur.
Projenin hesap işlemlerinde yarım ve çeyrek modüller vasıtasıyla bir modül kullanımı ortaya konmuştur.10 Modüler sistem, mimarî birimlerin boyutlarının belirlenmesinde, iç ve dış bölümlerin orantılı olarak gerçekleştirilmesinde, kapı, pencere açıklıkları ve dehliz girişlerinin orantılı şekilde belirlenmesinde ve kemer, niş, kubbe ve çıkıntılı kısımların inşaatında kullanılmıştır. Yer plânında ve uzay içinde inşaat bölümlerinin orantısı, kare şeklindeki kenarların uyumluluğu ve ana bölümün eksen alınmasıyla belirlenmiştir.
Modüler sistem, Hoca Ahmed Yesevî Türbesi yapımında geniş ölçüde kullanılmıştır. Türbenin yer planındaki ölçüm verilerine göre modülde 60.6 santimetrelik bir birim 1 gjaz olarak uygun şekilde küçültülmüştü.
Emir Timur, bütün hayatı boyunca en büyük isteği olan Çin'e karşı olan seferini gerçekleştiremeden Otrar'da 1405 Şubat'ında öldü. O'nun ölümüyle de Hoca Ahmed Yesevî Türbesi yapımına ara verildi.
Portalleri ve kubbeleri ile Hoca Ahmed Yesevî Külliyesi yer plânında 46.5 X 65 metre ölçülerinde muazzam bir dikdörtgen yapıdır. Yaklaşık 50 metre eninde olan ve kemer açıklığı 18.2 metreye ulaşan büyük bir portali ve birkaç kubbesi olan Külliye'de merkezi bölümün çevresinde çeşitli kullanım maksatları için yapılmış 35'ten fazla başka bölmeler yer alır.
Merkezî bölüm olan "Bakır Kazanlı Oda" (Kara bir bakır kazan burada durduğundan böyle adlandırılmıştır) üzerindeki kubbenin yerden en yüksek noktası binanın yüksekliğini verir ve 37.5 metredir. Ana bolüme giriş muhteşem portal kemerleri arasındandır. Türbenin dış duvarlarının kalınlığı 1,8-2 metre arasındadır, merkezî bölümün duvarlarında kalınlık 3 metreyi bulur.
Bu devâsâ kompleksin yer plânı, sekiz oda grubundan ibaret simetrik kütleler ve onların asimetrik detaylarını ihtiva eder. Bina giriş yüzü güneydoğuya ve buna uygun olarak yan yüzleri güneybatı ve kuzeydoğuya yönelik olarak11 inşâ edilmiştir. Ziyaretçi, merkezî bölüme doğru ana giriş ön kapısının kemerleri arasından geçerek 18,2 metrelik çapı ile halen Orta Asya ve Kazakistan'da mevcut en büyük tuğladan yapılma kubbeyi taşıyan "Bakır Kazanlı Oda"'ya girer; derinleştirilerek bir hücre biçimine getirilmiş niş şeklindeki bölmeden ve oyma bir tahta kapıdan geçerek Hoca Ahmed Yesevî'nin kabir odasına geçer.
Kabir odası veya "Gorhane", bir çift kubbeye sahiptir ve Muhammed Hanefi Portali olarak bilinen kuzeydoğu tarafından süslü bir girişi vardır. Bakır kazanlı odadan iki katlı sekiz koridor yoluyla kabir odası hariç bütün bölümlere geçilebilir. Bu koridorlar, yapıyı her biri muhtelif maksatlar için tasarlanmış odalara sahip sekiz bölüme ayırır. Külliyenin güneybatı bölümünde bir mescid vardır. Güneydoğu bölümünde alt katında çıkmaz nişlerle sonlanan uzun geçitler ve üst katında galerilerden oluşan ve geleneğin yemeklerinin hazırlandığı "halım-hane "yer alır.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi, hacimce Semerkant'taki Bibi Hanım Külliyesi, Aksaray Sarayı ve Şehrisebz'deki Darüssaadet Türbesi ile denktir. Türbenin mimarî plân yönünden bir
merkezî bölüm çevresinde muhtelif maksatlar için gruplandırılmış odalar şeklindeki en yakın prototipleri Cambul bölgesindeki yarım kalmış muazzam saray ve kale inşaatı olan ve 7-8. yüzyıllardan kalan Akır-Taş (Taşakır)12 ve Tirmiz yakınlarında bulunan 9. yüzyıla ait Kırkkız Külliyesi'dir. Dikdörtgen plân üzere yapılan ve hem kubbe hem de portal şeklinde giriş ihtiva eden başka bazı anıt yapılar da bilinmektedir; bunların günümüze kadar gelen örnekleri Eski Ürgenç'teki 14. yüzyıldan kalan Şeyh Necmüddin Kübrâ Türbesi ve yine 14. yüzyıl eseri olan Buhara'daki Beyankuli Han Türbesi'dir. Ancak artık birer klâsik tarz haline gelen bu mimarî ürünler bir bütün olarak ve birbirini tamamlar şekilde Hoca Ahmed Yesevî Külliyesi'nde bira-raya getirilmişlerdir. Zamanında Orta Asya ve Kazakistan mimarîsinde geliştirilmiş bütün ileri metodların kullanıldığı bu muhteşem yapının mimarî tasannu kaybolmayıp yeni katkılar ile gelişimine devam etmiştir. Kadızâde-i Rûmi, 15. yüzyıl ürünü Abd-i Derûn ve Ali Hoca Ata Türbeleri'nde bu mimarî tasarınım yansımalarını buluruz.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi kusursuz ve iyi dengelenmiş bir yer plânına sahiptir. Külliyenin kuzeydoğu bölümünde su bulunan bir oda "kudukhane" (kuyuhane), Kuzeybatı kısmında ise iki uzun geçitte yerleşmiş Büyük Aksaray vardır. Güneybatı ve kuzeydoğu kısımlarında tasarımdakinden farksız olarak Küçük Aksaray, "kitabhane" ve iki katlı hücrelerin yer aldığı iki katlı bölüm yer alır. Külliyede mevcut olan bütün bölümler ayrı ayrı tasarlanmıştır.
Binanın altısı birbirine bağlanan sekiz koridoru da iki katlı olup külliyenin tamamım bağımsız bölümlere ayırmaktadır. Bu çok zekice tasarımın değeri, külliyenin araştırmalarını sürdürenlerce hemen fark edilememiştir. Taş yapılar alanında önde gelen bir uzman olan Profesör A. A. Şişkin bu muazzam külliyeyi inşâ eden yapımcıların dikkate değer nüfuz edebilme kabiliyetine, binanın sismik aktiviteler (depremler)e karşı dirençli şekilde kuruluşuna ve heterojen, karmaşık yapılanmasına ilk kez açıklıkla işaret etmiştir. Külliyeye uzun ömür kazandıran ve üstelik kuruyarak bir kum yatağı haline geldiği bilinen coğrafik oluşumların aşın nemlendirmesine rağmen kompleksin stabilitesini sağlayan uzay plânında bağımsız birimlerden teşekküldeki sadelik ve bunun yapı plânlamasındaki isabeti araştırmalar sonunda ortaya konmuştur.13
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin sadece bir kabir odası olmayıp aynı zamanda bir mescid, medrese ve başka işler için kullanılan bir külliye olduğu hatırlanmalıdır. Daha önceleri muhtelif maksatlar için düşünülen binalar ayrı ayrı olarak inşâ edildikleri için külliyenin böyle ayrı hizmetleri aynı çatı altında vermesi şüphesiz ki devrinde bir ilerlemeyi gösteriyordu.
Kitabhane ve Aksaray bölümleri transvers kemer ve yarı kemerler ile örtülmüştür ki bu örtme tekniği küre ve koni şeklinde çatılar ile kemerli türbe ve eyvanların kuruluşunu sağlamıştır. Bu bölümlerdeki tavanlarda kemerleri destekleyen bölmeler arası elemanlar daha önceleri Orta Asya ve Kazakistan mimarisinde bilinmeyen son derecede geliştirilmiş yeniliklerdir. Kubbe altındaki alanın çapraz biçimi, duvarlardaki nişlerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi ile elde edilen ananevi bir tarzdır.
Ana bölümler olan Bakır Kazanlı Oda, Kabir Odası ve Mescid'de iki katlı kemer altı alanlar yoktur; bu bölümlerin herbirinde duvar merkezlerinde yer alan dörder niş vardır. Kubbenin iç yüzleri ardıç ağacından desteklere tutturulmuş garip şekilli sarkıtlarla dekore edilmiştir. Kubbe zeminini içten maskeleyen bu sarkıtlar kubbenin bakiyesi olan ayaklar üzerine yayılır. Harikulade kemerler ve at nah şeklindeki trigonal kirişler, ana kapı yanındaki toplantı salonunun yanlarındaki kare şeklindeki hücreleri örten altıgen şeklindeki küçük ve düz çatılan da destekler. Küçük Aksaray ve Kitabhane bölümleri de atnalı biçiminde kirişler desteğinde çatılmıştır.
Türbenin dış duvarları boydan boya üç bölüme ayrılmıştır: Duvarın orta kısmında büyük bir geometrik motif (= girih) ve bazı işlemeli yazılar; üst bölümde epigrafik bir tezyinat ve en alt kısımda ise kaideyi oluşturan 1.85 metre yükseklikte bir taş panel vardır. Duvar kaidesi ortasına çini yerleştirilmiş san kireç taşından -inşâ olunmuş ve çini levhalar ile şekillendirilmiş bir "girih" ile dekore edilmiştir. Türbenin üç cephesinde üst kenarı takip eden epigrafik tezyinat Kur'an'dan ayetler ihtiva eder. (Sûre: 6, "En’am", ayet: 58) Yazı fırınlanmış tuğla rengi bir zemin üzerinde sırlanmış küçük çinilerden şekillendirilmiştir. Tezyinat bölgesi parlak çiniden iki kenar ile sınırlanmıştır. Bu tezyinat alanının yüksekliği kenarlar katılmadan 2.37 metre ve kenarlarla beraber 2.62 metredir. Yazılar, soluk mavi çinilerden işlenmiş ve mor renkte sırlanmış tuğla ile çevrelenmiştir. Binanın her iki arka köşesi, taş kaide ve epigrafik tezyinat bölgesi arasında yerleştirilmiş silindir şeklindeki sütunların dörtte üçünü barındırır. Bu sütunlar da kûfî yazılı kitabelere sahiptir. Taş kaide ve epigrafik tezyinat arasındaki duvarların oluşturduğu pürüzsüz alan, fırınlanmış tuğlalardan yapılmış ve koyu mavi "girih" ile donatılmıştır. Orta bölüm bazı zikir ve dualardan ibaret olan açık mavi kûfî yazılarla donatılmıştır: "Allah, Muhammed, Elhamdülillah, Allâhüekber, Lâilâheillâllah vb."
Duvarların yapımında bütün renklendirilmiş çiniler düşey plânda yer alırken, sırlanmamış olan tuğlalar yatay olarak duvarın cephesini oluşturmak üzere yerleştirilmişlerdir. Bu işlemeli cepheler, bütün bina etrafında aynı seviyede olmak üzere taş destekleyici kaidenin bir bandı tarafından desteklenmiştir. Parlak renkli çiniler, bütün pencere boşluklarını, İlyas Han Nişi olarak bilinen kuzeydoğu cephesindeki niş kemerini, Muhammed Hanefi Portali olarak bilinen kuzeydoğudaki giriş kemerini ve Bakır Kazanlı Oda'nın bütün cephelerindeki kemerlerin etrafını çevreler. Türbenin kuzeydoğu cephesinde İlyas Han Nişi üstünde epigrafik tezyinatın sonlandığı yerde bulunan koyu mavi çiniler üzerinde Hoca Ahmet Yesevî Türbesi'nin üç cephesinin tamamım çinilerle bezeyen usta olan "Şiraz'lı Hoca Hasan" ibaresi ve Hicri 800 (Miladî 1397) tarihi bulunmaktadır. Kabir odasının üzerinde çatılı kubbe kasnağının üst kenarındaki bir altıgen çini üzerinde de kubbeyi kaplayan çinilerin döşenmesinden sorumlu olduğu anlaşılan mozaik sanatkârı Şiraz'dan Şems Abdulvahab'ın adının kaydedildiği bir kûfî yazı yer almaktadır.
Ana portalde, her iki yandan minareler tarafından kuşatılmış sağlam bir kemer vardır. Girişteki bu kemerin genişliği 50 metre, açıklığı 18,2 metre ve yüksekliği 37.5 metredir. Kemer burçları portalin tamamlanmamış yan kanatlarını örten bir üçgen gibidir. Kemerin üst bölümü çinilerle kaplanmamıştır ve portal inşaatı bir bütün olarak bitirilememiştir. Timur devrinde tamamlanamayan ana girişin inşaatı, Hicrî 1000 yıllarında (Milâdî 1583-1598) Buhara Emiri Abdullah Han tarafından devam ettirildi. Bu sırada kemer tamamlanırken inşâ edilen iç duvar da üst kısmındaki olağanüstü niş ve galerisiyle beraber ortaya çıkmıştı.
Abdullah Han zamanında kurulan iskeleden kalan tahta destekler günümüze kadar ulaşmıştır. Giriş kemerinin kilit taşının altında eğer türbe hasara uğrarsa tamir bedelini karşılayacak değerde bir küre şeklinde mahfazanın asılı bulunduğu rivayet edilir.
19. yüzyılda, Türkistan'a hükmettiği zamanlar Hokand Hanı'nın emriyle minareler ve ana giriş bölümü üzerine savunma maksatları için kaba kuleler yapıldı ve bitişiğindeki araziyle beraber kerpiçten bir duvarla tahkim edilen Külliye, bir kale haline getirildi.
Merkezî bölümdeki Bakır Kazardı Oda, kare şeklinde olup tek bir kubbe ile örtülmüştür. Bir sekizgen üzerindeki kubbe ayaklan, aşağıda sarkıtlar tarafından gizlenmiş durumdaki ve bir kare üzerine oturan payandalarla desteklenmiştir. Buradaki kubbenin çapının iç ölçümü 18.2 metre iken dış yüzeyden çapı 20.5 metreye ulaşmaktadır.
Bakır Kazanlı Oda, Kabir Odası ve Mescid duvarları alt kısmında 1.5 metre yüksekliğinde açık mavi altıgen çinilerden oluşan parlak bir çini tabaka ile kaplanmış ve ilâve edilen mozaik madalyonlarla bezenmiştir. Zemine yakın seviyede kolay oyulabilen bir taştan yaprak şeklinde nakışlar oyulmuş bir kuşak bulunuyordu.
Kabir Odası'nın nişindeki orijinal mozaik panel ve yine bu bölümdeki parlak renkli çini sütunların dörtte üçü günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Bakır Kazanlı Oda, Kabir Odası ve Mescid'de duvarları mozaik panelden itibaren dekore eden duvar süslemeleri, Külliye'nin 1884-1886 yıllarındaki tamir çalışmaları sırasında badanalanarak- kapatılmıştır. Bakır Kazanlı Oda'nın ortasında duran, iki ton ağırlığında, ağız kısmında çapı 2.45 metre olan ve 60 kova su alabilen dökme kara bakır kazanda hafif olarak tatlılandırılmış su bulunurdu. Dervişlerin tedavi edici olduğunu söyledikleri, şifalı olduğuna inanılan bu su, Cuma namazı sonrasında inananlara dağıtılırdı. Kara bakır kazan, Türkistan şehrinin 25 kilometre kuzeyindeki Karnak nahiyesinde Tebrizli Servereddin'in oğlu Abdulaziz Usta tarafından dökülmüştü.
Bir zamanlar bakır kazan, bazılarının uçlarında hilâl ve âyet yazılı küçük levhalar olarak dökülen âlemler ve tepelerinde at kuyruğundan püsküller bulunan on mızrak (=tuğ) tarafından çevrelenmişti. Türbedeki dervişler isteyenlere uğur tılsımları verirdi; sonraları bunlara 18. yüzyılda Hoca Han Usta tarafından yapılan ve merkezinde "Hazret Sultan Hoca Ahmed" ibaresi oyulmuş bir yuvarlak mühürün bağlandığı bilinmektedir.
Şiraz'dan Taceddin'in oğlu kakmacı İzzeddin Hoca'nın imzasını taşıyan altın ve gümüş kaplamalı, bronz kabartmalı kapı tokmaklan ve halkaya benzer şekildeki şamdanlar tatbikî sanatların güzel örnekleridir.
Kabir Odası'nın iç kapılarındaki dökme halkalardan birisi yapıldığı tarih olan Hicrî 797 tarihini taşır. Bronz şamdanlar üzerindeki yazılar da yapıldıkları tarih olan Hicrî 20 Ramazan 799 tarihini gösterir. Bütün külliyenin odak noktası Pîr'in, Kabir Odası'dır. Yer plânında 7.15 metrelik kenarları ile bir kare şeklinde olan bu odadaki duvarlarda bulunan sığ nişler sarkıtlarla süslenmiştir. Kabir Odası'nı taçlandıran ikili kubbeden içte olan kubbe yapışım oluştururken, dıştaki kubbe sadece dekoratiftir. Kabir Odası kubbesinin ayaklan, köşelerdeki dört yayılmış destek üzerinde ve bir kasnak şeklinde yükseltilmiştir. Odanın kubbesinin kirişlerinin sathı, palmiye yaprağı şeklinde mozaik ve bitki elemanları şeklinde madalyonlarla bezenmiştir. Kubbenin silindiri ve çatısının destek bölümleri ilgi çekici süsleme ve yazılarla bezeli renkli çinilerle kaplanmıştır. En dışta, çapı 19 metre olan çatılmış kubbenin dış yüzünde 52 dilim vardır. Dilimlenmiş kubbenin tam yüksekliği 21 metredir. Kubbenin kasnağı üzerinde koyu mavi sırlanmış tuğladan yapılmış, büyük bir kûfî kitabe vardır.
Sathı, müstesna bir şekilde fevkalade güzel olan kuzey portalinin sütunlarının dörtte üçü altıgen çinilerle kaplanmıştır ve çeng şeklindeki sütun başları maviye boyanmıştır. Direkler, kemer altlan ve iç duvar mozaiklerle zarif bir şekilde bezenmişlerdir.
Kabir Odası'nın merkezinde Şeyh'in Sandukası vardır. Açık yeşil yeşime benzer bir taştan yapılmış olan sandukanın çıkıntılı köşeleri zarif bir şekilde" oyulmuş ve köşe sütunları bükülmüştür. Sandukanın boyutları 3.25 x 1.2 x 2 metredir.
Bakır Kazanlı Oda ve Kabir Odası'nın Sefer Usta'nın bir çalışması olan tahta oyma kapılan, güzellikleri yönünden gerçekten eşsizdir. Orta Asya ve Kazakistan'da çok erken çağlardan beri var olan ağaç oymacılığı cami tezyinatında destek sütunları üzerinde ve evlerde kapı eşikleri ve pencere kafeslerinde uygulanmıştır. Ağaç oymacılığının en eski şekilleri, muhtemelen keçe çadırlar (=yurtlar)ın ağaçtan kapılan, sandıklar ve kepçe, kâse, tas, tabak gibi gündelik ev âletleri yapımında kullanılmıştır.
Kabir Odası'nın oyma kapısı zarif fildişi kaplamalarla bezenmiştir. Kapının demirden çerçevesi altın yazılarla kaplanmıştır. Kapının üzerinde Türbe'nin, Emir Timur'un arzusu ile inşâ edildiğine işaret eden bir kitabenin yer aldığı bir taş plâka vardır. Önceki devirlerde ileri makamlardaki kişiler (vecd derecesindeki müridler)in kuzeydoğu portalinin oyma kapısından Kabir Odası'na girişine müsaade edilmişti. Sadece Bakır Kazanlı Oda'ya girmesine izin verilen 10 halkın geri kalanı türbeyi Kabir Odası'nın kapısından müşahede ile yetinmiş olmalıydılar.

Son derecede ilginç bir mimari anıt olan külliyenin mescidi, duvarlarındaki dört niş sayesinde genişletilmiş bir bölümdür. İlâve duvar kemerlerinin yardımıyla kare haline getirilen mescid, kasnağında onaltı pencerenin yer aldığı iki küçük kubbeye sahiptir. Yer plânında çok köşeli çapraz bir bölme olarak görülen mescidin kapısı Bakır Kazanlı Oda'ya ulaşan bir koridora açılır. Plânda -altı köşeli yıldıza benzeyen mescidin köşelerinde yer alan garip şekilli sarkıtlar, destekleyici kemerlerin alt bölümüne asılmıştır. Mescidin duvarları, altıgen şeklinde açık mavi sırlanmış çiniler ile kaplanmıştır. Mescidin güney tarafında yer alan Mekke'deki Kabe'ye yönelik olarak yapılan 3.5 X 2.5 metre ölçülerindeki eşsiz mihrab Mescide spesifik bir ihtişam katar. Yüzeyi mozaik ve bitki desenli renkli çinilerle bezeli olan mihrab sivri kemeri ile bir niş yapısında olup açık ve koyu mavi renkte mozaik zemin üzerinde beyaz harflerle Kur'ân'dan âyetlerin yer aldığı dikdörtgen şeklinde dekoratif bir çerçeve ile çevrelenmiştir. İşlemelerinde altın kullanıldığına dair izler bulunan dikdörtgen çerçevenin bütün yüzeyi zengin bir şekilde bitki desenleriyle süslenmiştir. Bu Mescidde cumaları yapılan ibadetler günümüze kadar devam etmiştir: Cuma namazı bittikten sonra, öğle vakti keçe ve kamış hasırlar, haklar üzerinde mihraba yönelik halkada sıkışık olarak sıralanılarak oturulur, mahallî Nakşibendî tarikatı dervişleri yüksek ama belirli bir tonda seslenerek "zikir töreni”ni başlatırlardı: "Hüvel Hayy'ül Kayyum” ve dervişlerin arka tarafında ayakta duran müridler Hoca Ahmed'in Hikmetleri'nden bölümleri makamla bir ağızdan koro halinde okurlardı. Bu büyük koronun sesi türbe duvarlarının çok ötelerinden işitilebilirdi.
Kitabhane bölümü çok sayıda kitap ihtiva ederdi. Külliyede Büyük ve Küçük Aksarayların yanı sıra daha bir çok hücreler de mevcuttur.
Türbenin güneydoğusunda kırk gün oruç tutmak ve adakların kabulü için dua etmek isteyenler için yeraltı hücreleri bulunmaktadır. Kitabe bu yeraltı hücrelerinin ilk olarak Hoca Ahmed Yesevî'nin yaşadığı sıralarda göründüğünü ve sonraları yeniden yapıldığını bildirmektedir.
16. yüzyılda, batı tarafında mescide bitişik olarak bir taharethane (abdest alınması için) ve kuzeydoğu tarafında da 11.-12. yüzyıllardan kalan Büyük Aksaray'ın bitişiğinde payandalar üzerine bindirilmiş kirişleriyle bir kemer, külliyeye yardıma binalar olarak eklenmiştir. 16. yüzyıldan itibaren külliyenin çeşitli bölümleri yüksek mertebedeki kişiler için kabristan olarak kullanılmağa başlanmıştır. Semerkant tahtının korunmasında Timur'un torunlarından Ebu Sa-id'e askerî yardımda bulunan Abdulhayr Han da burada defnedilmiştir. Yardımına karşılık şükran nişanesi olarak Emir Ebu Said, Abdulhayr Han'a, Uluğ Beğ'in kızı ve Emir Timur'un en büyük kız torunu olan Rabiga Sultan'ı karısı olmak üzere vermişti.
16-19. yüzyıllar arasında Türkistan şehri, Kazak Hanları'nın taht şehri idi.
1864'de General Chernyayev kumandasındaki Çarlık Rusyası orduları tarafından Türkistan şehri ele geçirilince14 Albay Veryovkin bir sığmak haline geldiği için kuşatılan Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'ni ateşe verdi. Onbir koridor terk edilirken türbede birkaç el ateş ediliyordu.
1898'de yıkılan Rabiga Sultan Türbesi'nin tuğlaları resmî inşaatlarda kullanıldı.
Doğu'daki mimari anıtların incelenmesini başlatan ilk topluluk, tarihçi, arkeolog, mimar ve oryentalistlerden oluşan gelişmekte olan Rus aydınlarından bir gruptur.
1871-1872'de A. Kun yedi kopya olarak fotoğraflarla Türkistan Albümü'nü derledi. Bu tam bir başlangıç olmuştur. Bu devirde dünyada gelişen akımların etkisinde kalan Çarlık Rusyası'nın otoriteleri de Türbe'ye belirli bir ilgi gösterdiler. 1872'de türbe bölgesi çöp ve süprüntülerden, geçmiş asırlarda birikmiş taş-tuğla parçacıklarından temizlendi. 1884'de Çar idaresi, türbenin tamiri için o günün şartlarında muazzam bir meblağ olan 15000 Ruble'lik bir tahsisatı kabul etti. Ancak bu tahsisat konuyla hiçbir yakınlığı olmayan kişilerin eline geçtiği için gerçekleştirilebilen tamirat bu eşsiz tarihî anıtın korunmasını bile sağlayamadığı gibi tamirat esnasında orijinal tabiî kök boyalarla yapılan işlemeler badana ile sıvandı; Bakır Kazanlı Oda'nın mozaik panelindeki sırlanmış çinilerin pek çoğu yerlerinden söküldü...
1886-1887'de binanın kuzeybatı köşesini daha fazla gömülmeden korumak için dış tarafına dört büyük payanda eklenmiştir. Özellikle tamir çalışmaları esnasında mimar ve mühendisler çeşitli mimarî ayrıntıların inceliklerinin çizimini ve külliyenin plânının tespitini gerçekleştirmişlerdir. Daha sonra tarihçiler, kitabeler üzerinde çalışmalara başladı. 1894'de Taşkentli Kadı Lütfullah Hoca Ata Kadıev tarafından alınmış olan kopyalar temel alınarak mesciddeki yazıların tamamı P.N. Akhmerov tarafından tercüme edildi. Kazan Üniversitesi Arkeoloji, Tarih ve Etnografı Cemiyeti'ne gönderilen bu tercümeler ne yazık ki son derecede yanlıştı.
1906'da N.I.Veselovsky başkanlığındaki Rus Orta Asya Çalışmaları Komitesi bina plânlarını derlemek ve uygun taslakları yapmak maksadıyla Türkistan'a ilmî bir gezi düzenledi.
1907'de Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin tamiri için müslüman halkın gönüllü yardımım sağlamak üzere yapılan teşebbüs, önemli bir miktarda maddî kaynak biriktirilmesine rağmen, başarılı olamadı.
1910'da mahallî Rus yönetiminin denetiminde Türkistan'da kurulan bir komite, Türbe'nin tamiri için gerekli kaynaklan sağlamak için göreve başlatıldı. Şeyhler tarafından toplanması sağlanan 12000 Rublelik bir meblağ duvar bölümleri ve çatırım küçük tamiratlarının yapımında kullanıldı.
Kazakistan'da Sovyet Hükûmeti'nin kuruluşunun ilk günlerinden itibaren Türbe'nin restorasyon ve tamiri için büyük ilgi gösterildi. 1922'de yetkili bir komisyon türbeyi inceleyerek bir rapor hazırlamak üzere görevlendirildi. 1923'te Bütün Rusya Merkezi İcra Komitesi ve Türkistan Cumhuriyeti Halk Meclisi, Türkistan'ın tarihî anıtlarının korunması, incelenmesi ve restorasyonu için gerekli görülen bir teklifi kabul ettiler. 1925'te külliye mimar M.M. Logvinov ve Profesör B.P. Denike tarafından ölçüldü, fotoğraflandı ve incelendi.
1928'de M.E. Masson ve T. Mirdiazov tarafından Türkistan'ın arkeolojik ve topografik incelemeleri tamamlandı. Türbenin birkaç bölümünün duvarlarının alt kısımlarında geniş tamiratlar yapıldı ve giriş bölümünde bir çatı oluşturuldu.
1938'de Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Meclisi'nin kararma uygun şekilde danışman olarak atanan B. N. Zasypkin'in idaresinde restorasyon çalışmasını ve bazı tamiratları gerçekleştiren bir çalışma grubu kuruldu.
1938'de Bütün Rusya Sanatlar Akademisi'nin Profesör A. Baklanov başkanlığındaki Mimarî Bölümü öğrencileri, kubbenin iç kısmındaki sarkıt işlemeleri ölçtüler, taslaklarını hazırladılar ve yapının profil çizimini yaptılar.
1945'de Sovyet Hükûmeti'nin onayını takiben Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bölgesindeki mimarî anıtların incelenmesi, restorasyonu ve korunması Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'nun, Mimari Konular Komisyonu'na tevdi edildi. Bu komisyonun tâlimatları ile başlanan önemli restorasyon çalışması, yapılan bir sözleşmeye göre Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Gosstroi inşaat kuruluşunun bir çalışma atelyesi tarafından uygulandı.
Türbe ile ilgili bütün araştırma çalışmaları, 1951-1954 yıllan arasında B.N. Zapsykin ve 1955'den 1957'ye kadar da bir uzmanlar çalışma komitesi tarafından yönetildi. Bu sürede mimarlar; V. Filiminov, I. Pletnev ve T. Karumidze tarafından tasarlandığı şekilde binanın cephelerinin çimento temellerle kuvvetlendirilmesine devam edildi. Bakır Kazanlı Oda'nın kubbe-sindeki sekizgen ve dörtgen kaplamalar mimar T. Karumidze tarafından gözden geçirildi. 1954'te külliyenin çevresindeki toprak seviyesi başlangıçtaki seviyesine indirildi. Bu sırada tarihî kültürel yapının bazı yerlerde 2 veya 2,5 metre kadar toprağın derinliğine gömüldüğü tespit 12 edildi.

Orijinal taş panelin kırılan parçaları yeniden yerleştirilerek yeniden eski haline kavuşturuldu. Bu sırada küçük kubbeler de restore edildi. 1953'te alt ve üst katlar ile çatının plânları M. Abdullayev, V., Zheleznyakov, A. Hüseyinov ve E. Osipov adlı mimarlar tarafından tespit edilmiştir. 1956-1958 yıllan arasında mimarlar ve teknik ressamlar I. Osmanhocaev, S. Neumyvakin, V. Lovkachev ve L. Mankovskaya, külliyenin bütün bölümlerinde dikkatli ölçümler yapmışlar ve binanın kesitlerini maket haline getirmişlerdir.
1958'de Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Gosstroi Restorasyon Atelyesi ile yapılan sözleşme bozuldu ve restorasyon çalışmaları, 1960 yılından sonra Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Gosstroi tarafından devam ettirildi.
1966'da Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir kararı ile Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak restorasyon çalışmasını günümüze kadar sürdüren bir çalışma grubu oluşturuldu. 15.
İlk kez 1928'de başlatılan temel çalışmalarında mescid istinad duvarları B.N. Zapsykin'in gözetimi altında alttan bir karışımı ile desteklenmiş, daha sonra temellerin sağlamlaştırılmasında daha higroskopik bir materyal olan çimento kullanılmıştır. Ancak bütün bu işlemlerin binanın sağlamlaştırılmasına katkısının tartışılır olduğu ortaya çıktı; dahası çalışmaların koordinatörü olan B.N. Zapsykin de uygulamalarından dolayı pişman olduğunu açıkladı 16.
Önceki restorasyon çalışmalarının tamamının zamanında oluşuna ve önemine karşılık, konunun tarihî ve kültürel noktalardan hiç de iyi planlanmadığı kaydedilmelidir. Gerçek bir tarihî atmosferde meydana getirilen birçok ilgi çekici ahşap yapının ve türbenin gelişmiş tabiî çevresinin, bu çalışmalar esnasında tahrip edilmiş ve çok kötü şekilde hasara uğratılmış olduğunu söylememiz yeterlidir. Hoca Ahmed Yesevî Türbesi ile mukayese edildiğinde nisbeten küçük kalan türbeler ve dinî yapılara ve geleneğin özelliklerini taşıyan özel binalara -ki bu binaların hepsi ikinci derecede önemde anıtlar olarak anılmaktadır - gösterilen ilgi eksikliği, külliyenin bütünleyici kısımlarında dikkate değer kayıplarla sonuçlanmıştır; bu sebeple Türbe bugün, yakınında muazzam ölçülerini vurgulama imkânı verecek hiç bir şey bulunmaksızın yapayalnız ve tesadüfen orada duran bir bina gibi görünmektedir.
Çoğunun telâfisi artık mümkün olmayan bu türden yanlışlar, halihazırdaki Hoca Ahmed Yesevî Türbesi çevresindeki tarihî-mimari kompleksin A. Ordabayev yönetimindeki yeniden inşâ çalışmasında göz önünde bulundurulmuştur. Bu özenin gösterilmesinde, Külliye'nin restorasyonu meselesi hakkındaki Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'nun 1972 tarihli karan önemli bir rol oynamıştır.
Türbe kompleksinin tamamının orijinal görünümünün yeniden oluşturulması için önemli fonlar tahsis edilmiştir. Külliyenin restorasyon çalışmasında ilk defa, tarihî, mimarî ve arkeolojik meselelerin tamamına yönelik olarak koruma bölgesinin düzenlenmesi ile, problemin çözümü mümkün olabilmiş ve bu girift çalışma Kazakistan'ın arkeolog ve mimar restoratörleri tarafından Külliye civarında bir şantiye kurularak ve Kazak restorasyon uzmanlarının istihdamı ile başarıyla sürdürülmüştür.
Geçtiğimiz yıllarda keşfedilen koruma bölgesinde yer alan bazı mimari eserler, tarihî Türkistan şehrinin merkezindeki büyük anıtlar örnek alınarak restore edilecektir. Bunlar arasında Rabiga Sultan Begim Türbesi, Kazak Hanları Esim Han ve Abılay Han'ın Türbeleri, ortaçağ hamamları, yarı yarıya yeraltında bulunan ilgi çekici halvet hücreleri (dervişlerin riyazet hücreleri), klâsik bir ortaçağ ikametgâhı olan Şeyhü'l İslâm Evi, 11.-14. yüzyıllardan kalan birçok ev ve atelyelerin kalıntıları ve daha birçok ilgi çekici eserler yer almaktadır.
Ortaçağdaki Türkistan şehrini, eski Költepe ve Yesi yerleşim bölgelerini içine alan ve 65 hektarlık bir alanı kaplayan Külliye'nin koruma mıntıkasının genel plânı düzenlenerek 1975'te uygun görülmüştür. Bu restorasyon programının odak noktası ve anıt kompleksinin hiç şüphesiz en güzel eseri olan Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'nin restorasyon çalışması tamamlanmak üzeredir.

N.-B NURMUHAMMEDOV
Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Sanatçısı

1 Saka'lar: Eski çağlarda Kazakistan bölgesinde yerleşmiş olan bugünkü Kazakların ataları.
2 S. P. Tolstov, Along the Ancient Deltas of the Oxus and Yaxartes (Eski Amuderya ve Sirderya Havzaları Boyunca), Moskova, 1962, Sh: 174.
3 El Farabî, Matematik Risaleleri, Alma-Ata, 1972, Sn: 34.
4 Cemşid Gıyaseddin el Kâşi, Aritmetik Anahtarı: Çember Risalesi, Moskova, 1956.
5 Rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed, 63 yaşında iken öleceği zaman sahabelerini çağırdı ve "Ben ölüyorum. Kim İslâm'ın sembolü olan 'emanet'imi (bir hurma çekirdeğinden başka bir şey değildi-N-B.N.) alacak ve benim tebliğimi devam ettirecek?" diye sordu. Kalabalıktan otuzüç ayrı dinle tanıştığı halde sadece İslâm’ı kabul etmiş olan ve 300 yaşlarındaki Arslan Bab (Selman-i Farisî)'m kararlı sesi geldi. Arslan Bab'ın rızasını alan Hz. Muhammed, Allah'ın izniyle 'emaneti Arslan Bab'a teslim etti. 500 yıl sonra Arslan Bab Türkistan bozkırlarım dolaşırken kendisine şu kelimelerle hitap eden 11 yaşında bir çocukla karşılaştı: "Aksakal, 'emanetimi verin..." Bu çocuk Ahmed idi. Hoca Ahmed Yesevî, Hz. Muhammed'den bu yana gelmiş geçmiş ikinci büyük evliya ve O'nun dergâhının bulunduğu Türkistan şehri de halk arasında 'Küçük Mekke' olarak kabul edilmiştir.
6 Dünya Edebiyatı Külliyatı, 1. seri, Cild: 55, 4-18. yüzyıl S.S.C.B. Halk Şiiri, Ahmed Yesevî, Moskova, 1972, Sh: 147. Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet" Kazan, 1901. 5
7 M. E. Masson, The Mausoleum of Hodja Ahmed Yasevi (Hoca Ahmed Yesevî Türbesi), Taşkent, 1930.
8 Rivayete göre bu dev kazanın, altı şamdanın ve iki kapı halkasının dökümünde demir, çinko, kurşun, kalay, bakır, gümüş ve altın olmak üzere yedi metalden bir alaşım kullanılmıştır. İlmî kaynaklarda bu alaşım bronz olarak gösterilir.
9 Timur'un emri üzerine gelirleri Hoca Ahmed Yesevî Türbesi'ne gidecek şekilde Yesi şehri yakınlarındaki sulama kanallarını ve arazileri sıralayan bir senet (= vakıfnâme) tanzim edilmiştir. Bu vakıf senedi görevlilerin listesiyle onların geçimleri ve türbedeki tamir çalışmalarının gerçekleştirilmesi için öngörülen harcamaları da ihtiva ediyordu. Ahmed Yesevî'nin kardeşinin torunlarından olan Mir Ali Hoca Şeyh, ilk mütevelli olarak atanmıştı. Hazret Derviş Ali'nin görevlendirildiği 'hatib' makamına Han için dua ve niyazda bulunma sorumluluğu da tevdî edilmişti.
10 Modül biriminin ölçüleri mahallî geleneğe göre değişir.
11 Esas noktalara göre cephelerin yönlendirilmesi daha kesin olarak 1974'de gerçekleştirilmiştir.
12 T.K. Basenov, "Tas-Akir", Bulletin of the Academy of Sciences of the Kazakh SSR. No. 80, Issue II, 1950.
13 The Kucherenko Central Research Institute of Building Construction. "Conclusion on the State of the Structures of the Complex of Hodja Ahmed Yasevi in the Town of Turkestan", 1975, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Arşivi.
14 Mir Salih Bekçurin, "A Description of the Azret Mosque" (Hazret Cami'inin Bir Tanımı), Voenny sbornık G. IX., No. 8, St. Petersburg, 1866.
15 Külliye ile ilgili bütün çalışmalar 1972'den beri Kazak S.S.C. Kültür Bakanlığı’nın bir kararına göre kurulan Özel Türkistan Restorasyon Atelyesi tarafından yürütülmektedir.
16 Kazak S.S.C. Kültür Bakanlığı Restorasyon Çalınmaları Arşivi. B.N. Zapsykin, "Foundations and Pits of the Architectural Complex in the Town of Turkestan". Kayıt Numarası 967. N.M. Bachinsky, "On the Ouestion of Anti-scismic Operations of Central Asian Architects of the I5lh-17th centuries". Problems of the History of Pre-capitalist Society, 1934, No. 5, Sh: 104-109.

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: HOCA AHMED YESEVÎ TÜRBESİ / N.-B. NURMUHAMMEDOV
MesajGönderilme zamanı: 31.05.11, 11:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi'nin restorasyonunda 2 milyon dolar civarında yolsuzluk iddiası...

150 milyarlık soygun

M.Ali Eren

Akisyon
Sayı: 77 / Tarih : 25-05-1996

Kazakistan'da bulunan Hoca Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi'nin restorasyonunda 2 milyon dolar civarında yolsuz ödeme yapıldığı belirtiliyor.
Başbakanlık Teftiş Kuruluinca hazırlanan rapor, yolsuzluğu gözler önüne seriyor. Türk dünyası için en önemli dini merkez olan Yesevi Türbesi'nin onarımının bir türlü bitirilememesi ve yolsuzluk şaibelerinin çıkması itibarımızı zedeliyor

Türkiye için son derece önem arzeden Ortaasya'da prestij eseri olacak Hoca Ahmet Yesevi Türbesi'nin restorasyon işine şaibe karıştı. İstanbul'daki Ayasofya Camii büyüklüğünde bir alanı kaplayan, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası saydığı Yesevi Türbe ve Kül1iyesi'nin restorasyonu, yolsuzluk iddialarıyüzünden sürüncemede kaldı.

Kazakistan'ın Türkistan şehrinde bulunan Yesevi Türbesi ve Kül1iyesi'nin onarım ve restorasyonu, Türkiye ve Kazakistan Kültür Bakanları arasında 5 Aralık 1990 tarihinde imzalanan Kültür İşbirliği Sözleşmesi sonrasında, 1992 yılında başlatıldı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu'na göre bu çalışmalarda usulsüzlük yapıldı. 15.6 milyon dolarlık keşfin yüksek ve hayali olması, yapım sisteminin istismar edilmesi, kaynak israfına sebebiyet verilmesi Başbakanlığı harekete geçirdi. 30.9.1994 tarihinde bitirilmesi öngörülen proje, aradan yaklaşık 20 ay geçmesine rağmen bir türlü tamamlanamamıştı.

Projenin işveren konumunda, Devlet Bakanlığı'nca görevlendirilen Dışişleri Bakanlığı TİKA Başkanlığı bulunuyordu. Denetim ve Koordinasyon Birimi, Başbakanlık Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Başdanışmanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'ydü. Yapım işini ise Vakıf İnşaat PIf, üstlenmişti. Sözkonusu kurumların görevlerini yerine getirmediklerine dair 5.7.1995 tarihli rapor Başbakanlığa sunuldu.

Türbe restorasyonu Vakıf İnşaat AŞ.'ye 15 milyon 631 bin 703 dolar keşif bedelle verilmişti. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın raporunda ise, işin gerçek maliyetinin azami 8,5 milyon dolar olduğu kaydedildi. Raporda Vakıf İnşaat AŞ.'nin belirtilen zamanda projeleri tamamlamadığı ve harcamaların yüzde 80'inin personel, seyahat ve genel giderlere verildiği görüşüne yer verildi. Gerekmediği halde kule vinci alındığı ve bu alırnda da 60 bin mark zarar edildiği belirtildi. Raporda ayrıca; Vakıf İnşaat'ın çalışma döneminin kapalı olduğu kış mevsimi'nde bile 25-50 arasında değişen Türk işçisini inşaat mahallinde bulundurması ve vasıflı personel seçmemesi de eleştirildi.

Raporda şu tekliflere yer verildi ı. 1 S milyon 631 bin 703 dolar olarak belirtilen onarım ve restorasyon keşfi için 8,5 milyon dolardan fazla ödeme yapılmamalı.

2. Temel Takviyesi ve Zemin ıslahı Taşeron ihalesi'nde, birim fiyatlarında Kazakistan şartlarına göre 2 kat yüksek (2.2 milyon dolar) fiyat oluşmasına ve teklif fiyatlarına göre asgari 475 bin dolar zarara neden oldu. Taşeron STFA Temel Araştırma A.Ş.'nin haksız kazancına ortam hazırlayan Başbakanlık Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Başdanışmanlığı, TİKA ve Vakıf İnşaat A.Ş. yetkilileri hakkında cezai ve hukuki işlemler başlatılmalıdır.

3. Konuya ilgisiz kalan TİKA temsilcisinin durumu ayrıca değerlendirilmelidir.

İnceleme neticesinde Vakıf İnşaat A.Ş.'ce usulsüz olarak hakedişiere konulan (personel giderleri, makina, cihaz, vs. harcamalar hariç) fazla ödemeye sebebiyet verilen işlemlerin toplamının 1 milyon 977 bin 914 dolar 19 sent olduğu ve dolayısıyla projenin istismar edildiği sonucuna varılıyor.

'İŞ YAPILAN YERDE OLUR BÖYLE ŞEYLER'

Raporda görevden alınması istenen kişiler arasında sayılan onarım ve restorasyon inşaatının şantiye şefi Yaşar Topçu, raporun politik olduğu görüşünde. Yurtdışındaki koşulların Türkiye'ye benzemediğini belirten Topçu, iki sene orada kaldığını, Devlet Bakanı Necmeddin Cevheri'yi karşıladıklarını, Bakü'ye uçak kaldırdıklarını, Kazakistan'da bazı küçük hediyeler dağıttıklarını ancak bunların Türkiye'de büyütüldüğünü ve yanlışdeğerlendirildiğini savunuyor. Teşekkür ederken görevine son verildiğini şaşkınlıkla öğrenen Yaşar Topçu, türbe restorasyonunu Özbekler'in S, Kazaklar'ın da 25 senede yaptıklarını, işin ciddiyetinin kavranmadığından yakınıyor ve 'İş yapılan her yerde böyle söylentiler çıkıyor' diyor.

Vakıfİnşaat Yönetim Kurulu eski Başkanı Vehbi Koçu ise sözkonusu suiistimal ve yolsuzlukların kendisinin göreve geldiği 93 Kasım'ından önce meydana çıktığınısöylüyor. Koçu, 30 Ekim 1995 tarihinde görevden ayrılmadan önce sözkonusu olaylarla ilgili ön rapordan haberdar olduklarını ve görevi boyunca ve yetkileri içinde raporun gerektirdiği uygulamaları yaptığını vurguluyor. Vehbi Koçu, yetkileri da- ,. hilinde bu raporda ismi geçen kişileri görevden aldığını ancak bazıları için hiçbir şey yapamadıklarını da itiraf ediyor.

Başbakanlık Teftiş Raporu'nda görevden el çektirilmesi ya da emekliye sevk edilmesi gereken isimler şöyle sıralanıyor; Başbakanlık Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Başdanışmanı Turgut Yücel ve aynı birimde görevli Bekir Apaydın'ın emekli edilmesi, Vakıf İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi, İcra Komitesi Başkanı Sadullah Karadenizli, İcra Komitesi ve Yönetim Kurulu üyeleri Abdullah Rençber, Ekrem Önal, İlhan Karaefe, Necati Cebecioğlu, genel müdürler Ahmet Sarp ve Süreyya Polat'ın tekrar seçilmemeleri ve istifa etmeleri, Restorasyon Müdürü Refik Yüksel'in iş aktinin feshedilmesi, Kazakistan Şantiye Şefi Yaşar Topçu ve topograf Hakkı Egemen'in görevlerinden alınmaları isteniyordu.

YENI ANLAYIŞ

Projenin başlatıcısı olan DYP İstanbul Milletvekili Namık Kemal Zeybek, onarım ve restorasyon işinin zamanında bitirilememesinin Türkiye'ye çok şeyler kaybettirdiğine inanıyor:

"Türkiye bu külliyeyi onararak büyük prestij kazanıyordu. TV'lerde, gazetelerde sürekli haber olarak yer alıyordu. Burada birinci problem; temeli su almış olmasıydı. Türkistan kanalından su sızmış. Temeli su çekiyor, bu da bina için tehdit teşkil ediyordu. Temel suyunu halletmek için STFA proje yaptı ve bitirdi. İkinci problem ise restorasyon. Hazırlık yapıldı. Ancak Vakıf İnşaat'ta olaylar çıktı. Genel müdür değişti. Yeni kadro geldi. Geçmişle ilgili suçlamalar ortaya atıldı. İncelenmesi gerekir. Restorasyon işinde aksamalar var. Hızla proje yürütülürse bu yılın sonuna yetiştirilebilir. "

Yesevi Türbe ve Külliyesi onarımının gecikmesi ve hakkında ciddi yolsuzluk iddialarının çıkması herkesi rahatsız etti. Zamanın başbakanı Tansu Çiller, raporu, 18.7.1995 tarihinde gereğinin yapılması için imzalamıştı. Konuyla ilgilenen Cumhurbaşkanlığı'na da aynı rapor sunuldu. Ayrıca Vakıf İnşaat AŞ.'nin yeni yönetimi cumhurbaşkanına restorasyon işinin seyri ile İ1gili özel rapor hazırladı.

Yeni hükümet ile birlikte Vakıf İnşaat'ın yönetimi de değişti. Yeni Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Ramazan Coşkun yeni bir anlayışla ve titizlikle projeyi devam ettirmek istediklerini söylüyor. Coşkun, geçmişte yapılan birtakım sorumsuz uygulamaların işi zora soktuğunu ancak bunun kendi önlerini kapamaması için uğraştıklarını ifade ediyor. Restorasyon işinin Türkiye'nin itibar meselesi haline geldiğini anlatan Coşkun, yeni dönemde bütçe konusunda kendilerine zorluk çıkartılmazsa restorasyonu Vakıf İnşaat A.Ş. olarak 'kar almadan' tamamlayacaklarını söylüyor.

Yesevi Külliyesi'nin birinci kısmının onarımını yapan STF A Temel Araştırma AŞ. keşif bedelini yüksek göstermekle itham ediliyor raporda. Şirket Genel Müdür Yardımcısı Unver Engür bu iddialara karşılık olarak; keşif bedelinin izafi hesaplar olduğunu, kabaca belirlendiğini belirtiyor. Türbede işlerini tamamlarnalarına rağmen hiilii paralarını alamadıklannı da ifade eden Engür, raporun kendileri ile ilgili olmayıp bir iç hesaplaşma olduğunu kaydediyor. STFA ve Vakıf İnşaat yetkilileri, yapılan işleri gözden geçirmek ve teknik ölçümleri yapmak için yakında Türkistan'a gidecekler.

Teftiş raporundan: "Vakıf inşaat özelleştirilsin"

Tarihi eserlerimizin onarım ve restorasyonunun gerçekleştirilmesi yüksek amacı ile kurulmuş olan ancak, bugün sorumluluğuna verilen görevi ve taahhütlerini yerine getirmekten uzaklaşmış bulunan, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün aracı konumuna getirilen yüklenimindeki işlerin tamamı taşeronlara devredilmesine karşılık, kontrolörluk hizmetini dahi veremeyen Vakıf İnşaat AŞ'nin; çeşitli olumsuz müdahalelerden ve baskılardan anndınlması, piyasa kuralları içerisinde bağımsız çalışma ortamına kavuşturulması, otokontrolun sağlanması, şirket üzerinde usulsüzlük gölgesinin kaldınlması için kamu ve özel mülkü niteliğindeki sermaye terkibinin değiştirilerek, asgari yüzde 49 hissesinin özel sektöre satılması hususunun Devlet Bakanlığı'nca değerlendirilmesi ve piyasa şartlarına uyum sağlanması için yeni iç düzenlemeler yapılmasının uygun olacağınetice ve kanaatine varılmıştır."

TİKA Başkanı Büyükelçi Umut ARIK: "Mukaveleleri değiştiriyoruz"

Vakıf İnşaat kontrolötü, TİKA Başkanı Umut Arık, hakkındaki suçlamaları şöyle cevaplıyor;

"Hoca Ahmet Yesevi Türbesi'nin restorasyonu işini taahhüt etmiş bulunan Vakıfİnşaat şirketinin, istihkak taleplerinin teknik açıdan incelenmesi, Dışişleri Bakanlığı Ekonomik, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı (EKETİB)'nın ihtisas alanına giren bir konu olmamak itibariyle, mukavele ile ilgili Başbakanlık birimine ve genel müdürlüğe bırakılmış, onların yazılı teyidleri belge üzerinden kontrol edilerek ödeme yapılmıştır. Bu hizmetin, ayrıca teşkilolunacak yetkili teknik bir birim tarafından yerine getirilmesi ilgili denetleme birimince tavsiye olununca gereken teknik değerlendirme birimi EKETİB bünyesinde esasen kurulmuştur. Her halükatda, şimdiye kadar, mevcut mukavele çerçevesinde şirkete istihkak ödemeleri yapılırken, istihkak belgelerinin, mukavele hükümlerine ve keşif esaslarına uygunluğunun, bu hususlardan sorumlu Başbakanlık danışmanlığı ve ilgili genel müdürlük (vakıflar) tarafından hem belge üzerinde hem de mahalli kontrol yoluyla tesbit edildiği EKETİB'e resmen bildirilmiş, EKETİB bundan sonra gereken hesap tedkikini yapmış ve ödemeler bu şekilde gerçekleşmiştir.

Bundan böyle, teşkilat bünyesinde kurulmuş bulunan teknik birimin, teknik incelemeye de katılması için gereken mukavele değişikliğinin yapılması amacıyla girişimde de esasen bulunulmuştur."

Kadir Ramazan COŞKUN (Vakıf İnş. Yön. Kurulu Bşk.): Şaibeleri ve onarımı bitireceğiz

"21.3.1996 tarihinde göreve gelen yeni yonetimimiz, Hoca Ahmet Yesevi Türbesi onarımına çok hassas bakmaktadır. Yanlış yönetim ve uygulamalar neticesinde onarım işinin yapılması zora sokulmuş, birtakım tartışma ve tenkitleri ortaya çıkarmıştır. Sayın bakanımız Cemil Çiçek'in de gayretleri ile 2.3.96 tarihinde TİKA ile bir protokol imzalanmış yeni bir anlayış ve titizlikle bu işin yapılması planlanmıştır. Ancak bütçe konusundaki tıkanıklıkların aşılması gerekiyor. Bu işin başarılamaması devletimiz ile Kazakistan Cumhuriyeti arasındaki ilişkilere gölge düşürecektir."

25.05.1996

http://aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-155 ... oygun.html

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye