Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ahmed-i Yesevi'nin Tarihi Hizmetleri / Dr. Nâdirhan HASAN
MesajGönderilme zamanı: 16.09.10, 13:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641
Orta Asya'da İslam’ın Gelişmesi ve Hoca Ahmed-i Yesevi'nin Bu Gelişmedeki Tarihi Hizmetleri

Dr. Nâdirhan HASAN*


* Dr., Özbekistan Cumhuriyeti Fenler Akademisi, Alisir Nevai Dil ve Edebiyat Enstitüsü
(nodirhon@bcc.com.uz; nodirhon_hasan@list.ru)

Tarihen malum ki, İslamiyet Orta Asya topraklarına miladi VII. y.y.den itibaren Arap fatihleri vasıtasında girmiştir. Elbette ki mıntaka halkları fatihlerin davetlerini kolay-kolay kabul etmiş değiller. Arada kanlı çarpışmalar da olduğu tarihi kaynaklarda kayıtlıdır1. Ama buna rağmen bazen kılıç, bazen ise akl ve marifet yoluyla Orta Asya halkları arasında İslamiyet yayılmaya başladı. İtiraf etmek gerekir ki, IX-X y.y.lere gelip henüz tüm Orta Asya mıntıkasında İslam dini tam manada yayılmış değildi. Din esaslarını guç-kuvvetle yaymak ise her vakit beklenen neticeyi vermiyordu. Dolayısıyla İslam tebliğinde medeni, maarifi usullere zaruret vardı. Maverâünnehr’in Buhara, Semerkant, Fergana gibi merkezlerinde faaliyet yürüten Korkut Ata, Çopan Ata, Bab Fergani gibi sufilerin hareketleriyle tasavvufi düşünceler halk arasında yayılmaya başladı. XI-XII y.y.e gelip ise Hoca Yusuf Hemedânî, Hoca Ahmed Yesevi, Hoca Abdulhâlık Gicduvani, Necmeddin Kübra gibi şeriat ve tarikat ileri gelenleri kendi faal hareketleriyle Hacegan, Yeseviyye, Hacegan-Nakşibendiyye, Kübreviyye gibi İslam tarikatlarını kurdular. Onların faaliyetleri neticesinde bir taraftan Orta Asya halklarının henüz İslam’dan habersiz olan kısmı İslam’la müşerref oldular, ikinci taraftan da müslüman olan kısmı Tasavvuf hakikatları ile çok yakınen tanıştılar. İlim adamlarının meşhur şeyhlere mürid olmaları, hükümdarların tekke ve dergahlar yaptırmaları, din ve tasavvufu terğib ve teşvik etmeleri neticesinde bir çok yerlerde mutasavvıflar yetişerek, kendine göre manevi, medeni muhit teşekkül etmiştir.
İslamiyeti ilmi, maarifi ve kültürel açılardan yaymak için bir taraftan İmam Buhari, İmam Tirmizi, Burhaneddin Merginani, İmam Matrudi, Kaffal Şaşi, Zemahşeri gibi bir çok ilim adamları “Sahih-i Buhari”, “Sahih-i Tirmizi”, “Hidaye”, “Keşşaf”, “Akide”, “Kitab et-Tevhid”, “Kitab te’vilat el-Kur’an” gibi bir çok muteber kaynaklar yazarak, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, akaid ekolleri teşkil etmiş olsalar, ikinci taraftan da halk edebiyatı ve yazma edebiyatta değerli eserler yazıldı. Onlarda dini-tasavvufi gayeler geniş ölçüde kok atmaya başladı. “Kutadgu bilig” ve ona benzer eserler ahalinin aydın kesimi arasında mutaala edilmiş olsa, halk kitlesi daha çok halk şairlerinin sade ve basit şiir, Türkü ve destanlarını severek okuyordu. Sadece edebiyat değil, içtimai-manevi alanın tüm yönlerinde milli inanç, örf-adetlerde de İslami mahiyet kok atmaya başladı. İslam esasları milli an’aneler, milli görüşler zamirine sinerek, müşterek nitelik kesbetmesi neticesinde özellikle bu dönem edebiyatında dini-ahlaki, irfani istikamet güçlendi. “Divan-ı Lugat-it Türk”, “Kutadgu bilig”, “Atabat ul-hakayık” gibi eserler yanında Ahmed-i Yesevi’nin dini-tasavvufi, ahlaki-irfani nitelikteki “Divan-ı Hikmet ” eseri ortaya çıktı.
Ahmed-i Yesevi’nin İslami yaymak için ilk bağımsız Türk tarikatı kurarak, Kur’an ve Hadise dayanan fikirleriyle Türk milletlerinin müslümanlaşmasında çok güçlü bir te’sir gosterdi2.
XI y.y.de Sayram’da doğmuş olan Ahmed-i Yesevi ilk eğitimi babası Şeyh İbrahim’den aldı, onun vefatından sonra Arslanbab’dan ders alır. Hızır a. s. ıse Ahmed-i Yesevi’ye zikir telkin eder. Genç Ahmed Arslanbab’ın tavsiyesi üzere ilm-u irfanını yükseltmek için Buhara’ya yol alır. Donemin mühim ilim ve medeniyyet merkezı olan Buhara-i şerifte zamanesinin meşhur şeriat alimi ve fakih ve muhaddis, mutasavvıf ve


mürşid-i kamil Hoca Yusuf-ı Hemedânî öncülük yapan bilim dergahına mensub oldu. Büyük allameden şeriat ve tasavvuf ilimleri öğrendi.
Şeyh üş-şüyüh Yusuf Hemedânî (h.440-535/h. 1048-1141) hadis, usul-ı fıkıh, hilaf ve nazar ilimlerinde yüksek bilim sahibi, Bağdad, Merv, Hirat, Buhara, Semerkant gibi ilim merkezlerinde tahsil gören ve öğreten, ömrünü İslam propagandasına feda eden sîma idi. Hoca Abdulhalık Gicduvani “Makamat-ı Yusuf Hemedânî” eserinde ulu şeyhi mütevazi, hoş ahlak, helal, takva sahibi, sünnete riayet eden, ilahi feyze dolu, Hak aşkına ğark olan, ilm-u irfanda kamil, insanlara şefkatli, tüm hayatının İslam davetine adayan bir münevver zat olarak tarif eder3. Alişir Nevai ise “Nesayim ul-muhabbet”te onu imam, alim, arif-ı rabbani, güzel hal ve ihsana eren, yüksek keramet ve makamat sahibi olan kamil insan olarak hürmetle tanımlıyor4.
Yusuf Hemedânî Orta Asya maneviyatında kendine has dinî dünya görüşü ve tasavvuf sistemini oluşturan ve geliştiren bır şahıs idi. O hacegan tarikatının başlayıcısı ve tekamülleştiren faali olmakla beraber hem geniş tefekkür sahibi olan mahir edip idi. O “Rütbet ül-hayat”, “Risale fi ennel kevna musahharun lil-insan ”, “Risale der adab-ı tarikat”, “Keşf”, “Risale der ahlak ve münacat” gibi derin ilmi, dini-felsefi, irfani eserler müellifidir. Şeyh Hemedânî diğer alim ve mürşidlerden farklı olarak, insanlar arasında gezerek onları irşad etmek, talebeler eğitimiyle uğraşmak yolunu seçmişti. Dokuz bin putperest onun samimi sohbetleri te’sirinde müslüman olmuşlar. Muhlisler onun sohbetine müştak idiler. Onun için Hemedânî tekkesi o donemde “Hurasan Ka’besi” diye şereflenmişti.
Yusuf Hemedânî’nin Orta Asya İslam tarihindeki hizmetleri çok mühimdir. Onun faaliyeti mıntıka ahalisinin iman ve İslam’la şeref bulmasına, ülkede ehl-i sünnet itikadının geniş alanda yayılmasına sebep oldu, o kendi çalışmalarıyla şeriat ve tarikatı uygunlaştırmayı başardı. Yusuf Hemedânî gibi mükemmel bir İslam davetçisi ve şeriat alimi huzurunda islami ve irfani bilgileri oğrenen Ahmed Yesevi ulu şeyhın uçuncu halifesi olma şerefine müyesser olur. Hocasının vefatından sonra Hoca Hasan Andaki, Hoca Abdullah Barraki’leri takiben irşad makamına erer, bir müddet Buhara’da mürşidlik edince, talebeleri dördüncü halife Hoca Abdulhalık Gicduvani’ye teslim edip, Yesi şehrine döner.
1157 senesinde Sultan Sencerin vefatından sonra Harezmşahlar ülkede İslami bir devlet kurdular. Aynı donemde Ahmed Yesevi dini faaliyetiyle Taşkent, Sirderya taraflarında, Seyhun deryasının kuzeyinde yaşayan göçebe Türkler arasında geniş nüfuz kazanır. Mahalli halkla beraber bozkırda yaşayan Türkler kavimler onun davetiyle müslüman oldular. Pir-i Türkistan bu saf ve samimi insanlara şeriat ve tarikat esasları ve Yesevilik adab-u erkanından ta’lim verir. Neticede Türk halkları tarihinde ilk olarak müstakil tarikat - Yesevilik ortaya çikmiştir5. Söylemek gerekir ki, Türk tarikatı kurma ihtiyacı - İslamiyeti Türkler arasında yaymak ihtiyacından doğmuştur. Onun için Yeseviliğin esası Kur’an-ı kerim ve hadis-ı şeriflere dayanır. Esas gayesi kamil müslüman eğitmek olan bu tarikatta saliklerden yüksek ahlak faziletleri, ruhi temizlik, tefekkür genişliği ve müşahede derinliği taleb edilir.
Ma’lumdur ki, Kur’an-ı kerimdeki bir çok ayetlerde Allah Teala kendisini çok-çok zikretmemizi emretmiştir. Buna göre diğer tarikatlarda olduğu gibi, Yesevilikte de zikir kesin bir kaide olmuştur. Ahmed Yesevi kendi tarikatında zikrin cehri-açık, sesli (zikr-i erre) şeklini seçmiştir6. Ahmed Yesevi niçin hafi-gizli zikir yerine aynen sesli zikir türünü seçti? Evvela, o yaşayan muhit, o hitab eden halk sınfının kabul derecesi sesli zikri talep etmiştir. Cehri zikir neticesinde insanda aşk-u cezbe, vecd meydana gelir. Zaten Ahmed Yesevi’nin etrafındaki kavimler cezbeye mayil, coşkun tabiatlı idiler. Tasavvuf tarihinden da belli ki, mürşidler zikri insanların tabiatlarına göre telkin etmişlerdir. Saniyen, cehri zikri Ahmed Yesevi’ye Hızır aleyhisselam öğretmiştir. Zira, Hızır - şeyhlerin manevi hocası ve önderi olduğunu kaynaklardaki kayıtlardan biliriz. Üçüncüden, Ahmed Yesevi’nin nesebi hazret-ı Ali’ye mensuptur. Hazret-ı Ali de sesli zikr etmeyi ilk olarak başlayanlardandır. Velhasıl, cehri zikir tarzı o donemde halkı vecde getirme, heyecanlandırma neticesinde İslam ve tasavvufa sevgi uyandırmak için kolay bir vasıta idi.

Hoca Ahmed Yesevi insanlara din ve tasavvuftan talim verirken, onlar anlayacağı şekilde sade ve basit dörtlükler şeklindeki şiirler söyler. Sultanu’l-arifin bu dörtlüklerinde insanları Allah’tan ve ahiret azabından korkmaya, şeriat amellerini yerine getirip, hayırlı işler yapmaya, cennetten ümidvar olup, salih-u mühlis kullardan olmaya davet eder. Zamanla onun hikmetleri müridleri tarafından toplanarak divan haline getirilir.
Ahmed Yesevi İslam ve tasavvufu propaganda etmek işinde niçin sade ve basit dörtlükler (hikmetler) söyleme yolunu seçti? Evvela, Ahmed Yesevi döneminde Türkistan ve civarındaki ülkelerde din ve tasavvuf pek geniş şekilde karar bulmuş değildi. Bu mıntıka ahalisini İslamiyetle tanıştırmak için onların ortamına uygun gelen usule ihtiyaç vardı. Yesevi hikmetleri bu ihtiyacı giderdi. İkinciden, Yesevi’nin dini-tasavvufi dörtlükleri -gayevi menbası Kur’an-ı kerim ve hadis-ı şeriflere dayanan hikmetler idi. Hikmet sözü luğatlerde çeşitli yönlerden izah edilmiş. Mesela: Hikmet - tatbikle gerçekleşen doğru bilim; Hakka muvafık söz; herşeyin en mükemmeli; hikmet - bilgelik, gizli sır, akl-u hakikata, ahlaka uygun faydalı kısa söz; eşyanın zahiri ve batini keyfiyyetinden bahs eden ilim; Allaha itaat, akıl, söz ve hareketteki uygunluk7; hikmet Allah’ın askeri olup, onun vasıtasında Allah evliyanın kalbine kuvvet verir; tasavvufi şiirlere de hikmet denir. Hikmet hakkında Allah Teala Kur’an-ı kerim’de “O (Allah) istediği kişilere hikmet verir. Birisine bir hikmet verilmişse, çok büyük hayır verilmiş demektir” (Bakara-2/269) diyor. Demek ki, hikmet söylemek selahiyeti herkese verilmez. F. Köprülü X. y.y.den başlayıp dini-tasavvufi şiirlere hikmet denildiğini yazıyor8.
Ahmed Yesevi evvela ehl-i sünnet itikadına mensup olup, onun teşvik ettiği akide ve mefkûre Kur’an ve Sünnete dayanır. Bunu “Divan-ı Hikmet”te kendisi de söylüyor:
Özbekçesi:
Meni hikmetlerim ferman-ı Subhan,
Okub çıksang hama manıyı Kur’an.
Meni hikmetlerim kan-ı hadisdur,
Kişi boy eltmese bilgil habisdur.
Hudayım sozünden çıkkan bu hikmet,
İşitseng mağzı Kur ’an, mağzı sünnet.

Türkçesi:
Benim hikmetlerim ferman-ı Sübhândır,
Eğer okursan tümü Kur’ân’ın meâlidir.
Benim hikmetlerim hadis kaynağıdır,
Eğer kim ona uymazsa bil ki o necistir.
Rabbim’in sözünden çıkmıştır bu hikmet,
Eğer işitirsen Kur’an ve sünnetin özüdür.

Yesevi hikmetlerinde bazen Kur’an ayetlerini doğrudan doğruya getirir, onları şiiri olarak şerheder. Bazen de ayetlerin anlamını şiiri mısralarda anlatır. Mesela:
Bende niçe yaş yaşasa ölmeği var, Körer köze bür kün tofrak tolmağı var. Bu dünyada sefer kılğan kelmağı var, Ahiratga sefer kılğan kelmas ermiş.
Yesevi hikmetlerinde hakim ruh – öğüt-nasihat ruhudur. Zira, Peygamber Efendimiz: “Din nasihattır,.. Nasihat – müslümanlara din-u iman yolunu öğretmektir”, demişler.
Ahmed Yesevi hikmetlerinde kamil insan numunesi olarak Peygamber Efendimizi, onun sahabelerini tavsif eder. Onları kendi şiirlerinde tek-tek medheder:
Aytgan sözüne yetgan, nefs-u hevadın ketgan, Hak Rasuldin berkitgan Ebu Bekir Siddikdur... Şeriatni pes tutgan, tarikatnı rast tutkan,
Hakikatnı hub bilgen adalatlığ Ömerdur...
Bununla birlikte hikmetlerde Bayezid Bistami, İbrahim Edhem, Mansur Hallac, Satuk Buğra Han, Arslan Bab gibi din ve tasavvuf kahramanlarını da Yesevi idealindeki kamil insanlar olarak görmek mümkündür. Onların mübarek isimleri dile getirilen mısralar vasıtasında Ahmed Yesevi hayatta, ibadette, ahlakta onlardan örnek almaya teşvik eder:
Aşik bolsang Bayeziddek safa bolgil,
Pir eşiğin yastanıban eda bolgil.
İbrahimdek tahttin keçip geda bolgil,
Rozı kılsa bendelerge devletı var.

Aşık olsan Bayezid gibi saf ol,
Pir eşiğinde iltica ederek edâ ol.
İbrahim gibi tahttan geçip gedâ ol,
Nasib etse kullarına devletler verir.
Ahmed Yesevi Peygamber Efendimizin hadis-ı şeriflerindeki adalet, temizlik, doğruluk gayelerini hikmetler tarzında ifade ediyor. “Mutu kable en-temutu”, “Al-haya-u min el-iman”, “Al-fakr-u fahri”, “El-kanaat-u kenz -il la yafni”, “As-sabr-u kenzum min kunuzi-l cenneti”, “Hubb ul-fukara-i min el-iman ve buğz el-fukara-i min el-kufri” v.s. hadisleri hikmetlerin kaynağı olarak telkin ediyor.
Müminlik faziletleri, peygamberler, din ve tasavvuf büyüklerine dair irfani ve ahlaki-eğitimsel hikayetler, dünya ve ahiretle ilgili mülahazalar, ruhi duygular, kâmil insan mertebesine ermek yolları-Yesevi hikmetlerinin genel konularıdır.
Bununla birlikte, Yesevîlik tarikat ve şiir ekolünün kaynağı ilâhî aşk, kâmil şahıs-insan, yüksek ahlak, nefis terbiyesi ve ruh tasfiyesinden ibârettir. Ahmed-i Yesevi hz. Peygamber a.s.ın “Ben mekârim-ı ahlakı mükemmelleştirmek için gönderildim” anlamındaki hadis-şerifine uygun şekilde hikmetlerinde güzel âdâb-ahlaka erişmek yolunu göstermiştir. Dolayısıyla Ahmed-i Yesevi hikmetleri merkezinde mânevî-ahlakî kâmil insan sîmâsı açık ve net bulunmaktadır.
Ahmed-i Yesevi hikmetlerinde Hak yolcularını bir taraftan taat-ibadet, zikr-tesbihatla tam manadaki müslüman olmağa, Allah’a kurbet ve velâyet hâsıl etmeye davet ediyorsa, ikinci taraftan da ilâhî tevhid hakikatlerinden, nebevî risâlet mâhiyetinden bahseder, tâlipleri şeriat, tarikat ve hakikatin derin mânâlarıyla yakinen tanıştırmaktadır.
Ahmed-i Yesevi hikmetlerinin mâhiyetinden millî ruh ve gâyenin derin yer aldığı anlaşılmaktadır. Prof. Tâhir Şâkir Çağatay, Ahmed-i Yesevi ideolojisinin uzak yıllar sürecinde devlet siyaseti derecesine yükseldiğini yazmaktadır. Nitekim, XVI yy.de Şibâni Han ve Übeydullah Han’ların hükümranlığı döneminde sürdürülen millî ve medenî siyaset bunun açık numunesidir. Dolayısıyla millî kültür için mücadele ederken ve bu mücadelenin tarihî özü ve kökünü millî edebiyatımızdan ararken, Türk dili ve kültürünün muhafazası için ilk olarak çığır açan Ahmed-i Yesevi ve onun kurduğu millî tasavvuf ekolüne dayanmamız gerekmektedir9.
Demek, Yesevi tarikatı ve eserlerini okumak, öğrenmek, incelemek ve değerlendirmek geçmiş zamanlar için millî mefkûre, siyaset, edebî faaliyet ve şahıs kemâlatı cihetinden ne kadar ehemiyyete hâiz olmuşsa, bugün için de o kadar mühimdir.
Ahmed-i Yesevi’nin dini-maarifi görüşleri yer alan “Divân-ı Hikmet” Türk milletleri arasında dini ve milli gelenekleri ifade eden eser olarak yüz yıllardır okunan dini-tasavvufi, ahlaki-terbiyevî bir kitaptır.
İslamiyetin esasları, temiz inanç, ilâhî aşk, güzel ahlak konuları gayet tesirli ve halk dilinde ifade edilen hikmetlerin ömrü bâkidir.
Ahmed-i Yesevi’nin fikir-görüşleri ondan sonra bir çok muakkipleri tarafından devam ettirildi. Ahmed-i Yesevi’nin kurmuş olduğu tarikat daha çok Yesevîlik ruhunda telif edilen eserler şeklinde üç istikamette kendi devamını bulmuştur. Birincisi, Yesevi hikmet ekolü muakkiplerinin bir kısmı (Kul Süleyman Hakim Ata, Baba Maçın, Tac Hoca, Zengi Ata, Kul Umuri, Kul Şuhudi, Derviş Ali, Şeyh Hudaydad, Kemal İkânî, Şems Üzgendî,

Kul Ubeydî, Kul Şerif, Azim Hace v.s) ulu pirin hikmetlerine nazire olarak dini-tasavvufî konuda kıssa ve şiirler yazarak, Yesevilikteki hikmet geleneğini zenginleştirdiler. İkinci doğrultu temsilcileri (Yunus Emre, Aşik Veysel, Mahtumkulu, Nesimi, Mevla Kulu, Şibâni, Yusuf Seryami, Zalıli, Hâlis, Hüveydâ gibi şâirler) Yesevîlikten etkilenmiş halde eserler yazdılar. Üçüncü yön vekilleri ise (Sufi Muhammed Dânişmend, Mevlana Orung Koylaki, Hüsâmeddin Sığnâkî, Hacı Bektaş-ı Veli, Sadr Ata, İshak Ata, Sultan Ahmed Hazînî, Âlim Şeyh gibi âlimler) Ahmed-i Yesevi’nin dini-tasavvufi fikir-görüşlerine kendi eserlerinde geniş yer ayırmışlardır. Yesevi ve muakkiplerinin dini-tasavvufi halk şiirleri ve menkabeler medrese eğitimine mukabil şekilde asırlarca Türklerin maârifî tekamülünde iyi neticeler verdi. Onların faaliyetleri ve eserleri etkisinde sadece Orta Asya değil, diğer Türk ülkelerinde de İslamî-Türk kültür, edebiyat ve Yesevîlik geleneği gelişti.
Yesevîliğin dağılım coğrafyası azami derecede geniştir. Bilim adamlarının son yıllardaki çalışmaları gösteriyor ki, Ahmed-i Yesevi tarikatı kuzeyde Moskova, güneyde Hindistan, batıda Balkanlar ve doğuda Çine kadar ulaşmıştır10.
Ahmed-i Yesevi’nin ileri gelen devamcılarından Sultan Ahmed Hazînî’nin “Cevâhirul-ebrâr” eseri yardımında Maverâünnehr’de Nakşibendilik, Kübrevilik, Kadirilikle beraber Yesevîliğin de yaygın olduğunu, aynı zamanda Ahmed-i Yesevi tarikatının sadece Orta Asya değil, Şam, Irak, Yemen, Kurdistan ve Anadolu ülkelerine kadar ulaştığı malum oldu.
Hazînî’nin bir müddet Osmanlı devletinde yaşayıp Yesevîlik propagandasıyla meşgul olduğu, sultan III-Murat Han’ın (1546-1595) ve Osmanlı ulemâsının teşvikiyle Yesevîlik âdâbına dair eserler te’lif ettiği de işbu fikri tasdik ediyor11.
Ahmed-i Yesevi’nin mühim tarihi hizmetlerinden yine biri, onun ve muakkiplerinin faaliyetleriyle Orta Asya halkları batıl ve sapık mezhep ve bozguncu grupların etkisinden kurtulup, ehl-i sünnet itikadına dayanan İslâmî ahkâmı kabul etmişlerdir. Çünkü, Ahmed-i Yesevi Yusuf-ı Hemedânî Hazînî gibi ilm-u fazilette, zühd ü takvada örnek, ehl-i sünnet itikadı ve şeriat kâidelerine riayet eden bir mürşid-i kâmil’in huzurunda eğitim görmüş ve kendini yetiştirmişti. Hocasının izinden yürüyerek Ahmed-i Yesevi de ehl-i sünnet akidesine uygun, şeriat esaslarına ve sünnet-i seniyyeye muvafık İslâm-Tasavvuf ekolü kurdu. Onun hikmetlerine dikkat edildiğinde, tâlibleri ve tüm insanları dâima İslam esaslarına tabi olmaya, ehl-i sünnet çizgisinden çıkmamaya davet ettiği anlaşılır.
Neticede Yesevîlik dergâhından feyz alan binlerce tâliplerin irşâdî çalışmalarıyla İslamiyet’i tanıyan Türk halkları bugüne kadar mezkur akidelere sımsıkı bağlı kalmışlardır.
Ahmed-i Yesevi hikmetleri ve fikir-görüşleriyle Türk dilli milletlerin İslam kültürü ve marifetinden nasibdâr olmalarına mühim katkıda bulundu. Onun bu husustaki tarihi hizmetlerini bir kaç yönden değerlendirmek mümkündür. Birinciden, Ahmed-i Yesevi İslamiyetin olgun bilgini, şeriat ahkâmlarının propaganda edicisidir. Zirâ, o kendi şiirleri vasıtasında Türkleri müslümanlığa çağırmayı gaye edinmiş, bu işde sadece Orta Asya ile yetinmemiş, tüm Türk dünyasını İslam marifetine sahip çıkmasında eşsiz katkıda bulunmuş.
İkinciden, Ahmed-i Yesevi Yesevîlik adıyla Türkler arasında ilk defa yeni tarikat kuran büyük şeyhtir. Onun tarikatının istikameti - Türk-İslam tasavvuf yoludur.
Üçüncüden, Ahmed-i Yesevi Türk edebiyatında dini-tasavvufi şiir geleneğini başlıyan ilk mutasavvıfdır. Yesevi hikmetleri halkcıl, sade, akıcı ve ezberlenmesi kolay dörtlükler olup, yüz yıllardır Türklerin İslamî ahlakının gelişmesinde mühim yer tuttuğu şüphesizdir. Bu cihetle Prof. Dr. F.Köprülü “Divân-ı Hikmet”i halk edebiyatıyla tasavvufî ruhu birleştirerek, kaynaştırarak ifade eden ilk Türkçe eser hem de dini-tasavvufi edebiyatın en eski ve en mühim âbidesi olduğunu itiraf etmiştir12.
Dördüncüden, Ahmed-i Yesevi’den sonraki dönemlerde de onun kurmuş olduğu hikmet şiir ekolü yakın günlere kadar devam etmiştir. “Divân-ı Hikmet”in çeşitli dönemlerde istinsah edilen nüshalarında ve matbu neşirlerinde hikmetlere uyarak şiirler kaleme alan Kul Süleyman Hakim Ata, Baba Maçın, Tac Hoca, Zengi Ata,

Kul Umuri, Kul Şuhudi, Derviş Ali, Şeyh Hudaydad, Kemal İkânî, Şems Üzgendî, Kul Übeydî, Kul Şerif, Nimetullah, Kul Neziri, Azim Hace gibi din ve tasavvuf uluları Yesevîlik ekolünün ileri gelen muakkipleridir.
Beşinciden, Ahmed-i Yesevi kendi fikir-görüşlerini Türkçede ifade ettiği için Türk dili tasavvuf dili haline geldi. Yesevi döneminde Orta Asya’daki Türk-İslam bilim adamları eserlerini devrin ilmî dili olmuş Arapçada yazıyorlardı. Ahmed-i Yesevi ise onlardan farklı olarak Türkçede icad etti. Hocası Yusuf Hemedânî hz.leri farsizeban olduğu ve o dönemde Hurasan ve Mâverâünnehr’in merkezlerinde git-gide nüfuzu artan Hacegân tarikatı dilinin farsça olmasına rağmen, Yesevî irşâd ve tebliğ için ana dilini - Türkçeyi tercih etmişti.
Altıncı olarak, Ahmed-i Yesevi’den sonra Mevlana Orung Koylaki’nın “Nesebnâme”, İmam Hüseyin Sığnâkî’nin “Risale der terceme-i Ahmed-i Yesevi” (Ahmed-i Yesevi menkabesi), Sufi Muhammed Dânişmend’in “Mir’at ul-kulup”, Hace İshak Ata’nın “Hadikat ul-arifin”, Sultan Ahmed Hazînî’nin “Menba ul-ebhar fi riyaz il-ebhar”, “Huccet ul-ebrar der esami-i evliya-i kibâr”, “Câmi el-mürşidin”, “Cevâhirul-ebrâr min emvac il-bihar”, Âlim Şeyh’in “Lemehat min nefehat il-kuds”, Muhammed Şerif Hüseyin el-Buhari’nin “Huccet uz-zakirin”, Şeyh Zinde Ali’nin “Semerat ul-meşayih” gibi bir çok dini-tasavvufî eserlerde onun hayatı, eserleri, tarikatı hem de irfânî fikirlerine yer verilmiştir. Bu kaynakların müellifleri ise Ahmed-i Yesevi Yesevîlik doktrininin devamcıları olup, kendi dönemlerinde ve muhitlerinde din ve tasavvuf bilginleri olmuşlardır.
Velhasıl, Ahmed-i Yesevi’nin doktrini, eğitimi ve hikmetleri Türk milletinin edebiyatı, kültürü, umumen, manevî hayatına derin etkilemiştir. Onun için bu zat-ı muhterem yüz yılların geçmesine rağmen bugün bile “Pir-ı Türkistan”^5, “Sultan ul-ârifin”, “Hazret-ı Sultan” gibi ünvanlarla hayırla yad edilmektedir.
Yaşadığı dönemi ve mıntıkasının manevi gelişmesinde önemli hizmetleri olan, Türkî tasavvuf cereyanı (süreçi)nı başlayan, Türk tasavvuf nazmı (şiiri)nın temelini kuran, Türk meşayıhları silsilesi serhalkası14 olan Hoca Ahmed-i Yesevi’nin Merkezi Asya’da İslamiyetin gelişmesinde tuttuğu mevkiyi geniş kapsamda araştırmak bugünkü ilim-fende ehemiyyetli işlerdendir. Zirâ, Ahmed-i Yesevi’nin Türk halkları tarihindeki önemli rolü sadece hikmetler müellifi olduğu ile değil, İslamiyetin Orta Asya bozkırlarında geniş yayılan bir zamanda ilk olarak tasavvuf ve tarikat yolunu açmış olduğu, halkın ruhâniyetine asırlardır eşsiz etkilediği ve onları manen birleştiren Büyük Şahıs olduğu cihetleriyle ile de belirtilir.

1 Mevlana Safiyuddin. Neseb-name tercumesi, haz. Prof. Dr. Eraslan K. İstanbul, 1996; Bartold V.V. Moğol istilası dönemine kadar Türkistan/Sochineniya, C.I. Moskova, 1963.
2 Prof. Köprülü M.F. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara, 1991, S. 12-19; Yesevilik Bilgisi. Haz. Prof. Dr. Kurnaz C., Yrd. Doç. Dr. Tatcı M. Ankara, 2000. S. 43-72.
3 Abdulhâlık Gicduvânî, Makamat-ı Yusuf Hemedânî, Özbekistan Fenler Akademisi, Biruni Şarkiyyat Enst. Ktp. yazma, no:
2533, v.20-37.
4 Alişir Nevâî, Nesayim ul-muhabbet/Mukemmel Eserler Külliyatı, C.17, Taşkent, 2001, S.253.
5 Köprülü M.F. a.g.e. S. 74-75.
6 Hazînî, Cevâhirul-ebrâr min emvac il-bihâr, İst. Üniv. Ktp. TY Bölümü, no: 3893, v. 12 a-13b, 27b-28b, 37a-b, 116a.
7 Nevâi Eserleri Luğatı, Taşkent, 1973, S. 772; Prof.Dr. S.Uludağ. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İst. 1995, S.242; Osmanlıca-
Türkçe Ansiklopedik Büyük Luğat. İstanbul, 1995, S.366.
8 Köprülü F. a.g.e. S. 101.
9 Tahir Chag’atay. Türkistan Türk Millî Mefküresi ve Alişer Nevâî. Berlin, 1939.
10 Hoca Ahmed-i Yesevi: hayatı, eserleri, tesirleri, Taşkent, 2001, S.46-47,167-168,178-182,249-256,304;
11 Dr. Akar M. Osmanlılarda Yesevilik//Bir, İst., 1994, sy. 1, S.11-14; Prof. Barkan O.L. Kolonizatör Türk dervişleri. İstanbul, senesiz.
12 Hazînî, a.g.e. v.3 b, 14 a, 26 a, 113 b, 116 b. Köprülü F. a.g.e. S. 120.
13 Feridüddin Attar, Mantık ut-tayr, Tahran, h. 1374. S. 242.
14 Fahreddin Ali Safi, Reşehat ayn el-hayat, Özb. Fen. Akad. Biruni Şarkiyyat Enst. Ktp. yazma, no: 12202, v. 5b.

T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi
ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASININ İSLAMİYETE KATKILARI SEMPOZYUMU KİTABI;
s. 65-70

http://www.sdu.edu.tr/sablon/fakulteler ... 0salon.pdf

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye