“DİVAN-I HİKMET”İN İSTANBULDAKİ BİR NÜSHASI HAKKINDA
Nadirhan HASAN** Öğr. Gör. Dr., Fatih Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
nkhasanov@fatih.edu.trÖzet
Hoca Ahmet Yesevi hikmetlerinin yer aldığı “Divan-ı Hikmet”in çeşitli yazma ve matbu nüshaları,
dünyanın birçok kütüphanesinde bulunmaktadır. Bu makalemizde, henüz bilim dünyasına tanıtılmamış olan,
İstanbul Atatürk kitaplığında bulunan “Divan-ı Hikmet” nüshasıyla ilgili bazı düşüncelerimizi paylaşacağız.
“Divan-ı Hikmet”in bulunan bu yeni nüshası, Yesevilik araştırmalarında yeni ufuklar açacağını ümit ediyoruz.
Anahtar Kelimeler: Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, yeni nüsha.
GİRİŞ
“Divan-ı Hikmet”, Türk dünyasında çok okunan muteber eserlerden biridir. Pir-i Türkistan Hoca Ahmet
Yesevi ve muakkiplerinin hikmetlerinden oluşan bu eserin çeşitli yazma ve matbu nüshalarına, dünyanın farklı
yerlerindeki çeşitli kitaplıklar ve özel kütüphanelerde rastlamak mümkündür.
Bilindiği üzere Türkiye’de de “Divan-ı Hikmet”in birçok yazma ve matbu nüshası bulunmaktadır.
Bunlardan biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk kitaplığında bulunan bir “Divan-ı Hikmet” nüshasıdır1.
“Hikmet-i Hoca Ahmet Yesevi” diye başlayan bu yazma nüsha, h. 1305 (m. 1887) yılında istinsah edilmiş olup,
tamamı 168 varaktır. Hikmetler iki sütunda, on satıra yerleştirilmiş olup, metin siyahla renklendirilmiş; her bir
hikmetin başında yer alan “hikmet” yazısı da kırmızı renkle gösterilmiştir. Her sayfanın ayakları var, yazısı ince
nestaliktir. Yazma iyi korunmuş, baş ve son kısmı tamdır.
Bu yazma, diğer nüshalardan birkaç özelliğiyle ayrılmıştır. Burada dikkatimizi çeken husus şu olmuştur:
Yazmanın 144b varağındaki “temmet” (kitap bitti) yazısına kadar sadece Ahmet Yesevi hikmetlerine yer
verilmiş; “temmet”ten sonra özellikle Yesevi muakkiplerine ait dörtlükler konmuştur. Buna göre, yazmanın iki
bölümden oluştuğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte, nüshadaki hikmetler rediflere göre sırayla yerleştirilmiştir.
Örneğin, “mana”, “bolğay”, “bolmas”, “ermiş”, “yok”, “... mümkün” gibi redifli hikmetler sırayla gelmektedir.
Yazmanın bir başka özelliği, diğer nüshalara göre daha çok hikmeti bir arada bulundurmasıdır. Bununla
birlikte, onların çoğunu Ahmet Yesevi hikmetleri teşkil etmektedir. Ahmet Yesevi mahlasıyla yazılan
hikmetlerde “Kul Hoca Ahmed”, “Kul Ahmed”, “Hoca Ahmed”, “Miskin Ahmet Yesevi”, “Miskin Hoca
Ahmed”, “Ahmed”, “Ahmed Miskin”, “Yesevi Ahmed”, “Yesevi” gibi mahlaslar kullanılmıştır. Nüshada yer
alan 193 hikmetin 174’ü Ahmet Yesevi’ye, geri kalanları ise Şems Özgendi, Halis, Nimetullah, Hâkim Ata Kul
Süleyman, Kul Şeref, Zengi Kul, Bahauddin, Yusuf Beyzavi, Sâyil, Kul Garip gibi Yesevi muakkiplerine aittir.
Bilindiği üzere, mevcut “Divan-ı Hikmet” yazmaları esasen hikmetlerle başlamaktadır. Ama son
yüzyıllarda (19–20 yy.) yayımlanan bazı matbu nüshalarda, mukaddimeye “Fakr-nâme” risalesi ilave edilmiştir.
Çalıştığımız bu nüshanın başında ise Ahmet Yesevi’nin hayatına ve hikmetlerine dair önemli bilgiler içeren,
mensur bir mukaddime vardır. Bu mukaddimede, Ahmet Yesevi hikmetlerinin esasları, Kuran ayetleri ve Hz.
Peygamber’in hadislerine dayandığı belirtilmekte; tarikat büyüklerinin ve arif zatların, sohbet ve nasihatleriyle
zenginleştirilmiş olan bu hikmetlerin, halk üzerinde çok etkili olduğu beyan edilmektedir. Yine mukaddime
musannifinin yazdığına göre, herkes Yesevi hikmetlerini ihlâsla sabah akşam okuyup; zihninde tutar ve yanında
taşırsa, sevabını da Ahmet Yesevi’nin mübarek ruhuna ithaf edip, ondan istimdatla Hak’tan muradını dilerse,
elbette maksadı gerçekleşecektir. Çünkü Ahmet Yesevi, hikmetlerinde bundan söz etmiştir. Bundan sonra da
“Münacat eyledi Miskin Hoca Ahmed” mısrasıyla başlayan, uzun münacat takdim edilmektedir.
Bir başka konuya değinecek olursak; Ahmet Yesevi’nin altmış üç yaşında yeraltındaki çilehaneye
girdikten sonraki hayatıyla ilgili bilgi, Mevlana Safiyüddin Koylaki ve Ahmed bin Mahmud Hazini’nin
eserlerinde yer almaktadır2. Ancak bunların dışındaki kaynaklarda, bu konuyla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır.
Söz konusu mukaddimede ise, Ahmet Yesevi’nin çilehaneye indikten sonra yine altmış üç yıl yaşadığı; taliplerin seyr-i sülûku ile meşgul olduğu belirtilmektedir.
Mukaddimede, ayrıca Yesevi muakkiplerinden Hoca Nimetullah3 tarafından beyan edilen, Ahmet
Yesevi’nin vefatıyla ilgili bir menkıbe nakledilir. Bu rivayetin manzum şekli ise hikmetlerin sonunda yer
almaktadır4. Orada nakledildiğine göre; Ahmet Yesevi Hazretleri bir gün sabah namazından sonra dostlarına:
“İmdi menga hayat eyyâmidin âhiri fursatdur. Sizler musibetim üçün nevhâ ve zâri kılmanglar!” dediler.
Bundan sonra Abdulhalik’a5: “Siz yuvung!”, Sufi (Muhammed) Danişmend’e6 ise: “Siz suv kuyung!”, diye
hitap eder7. Sonra Ahmet Yesevi, zikirle meşgul olurken, geri kalan ashaba; bir küp getirmeyi, ona su
doldurmayı, sonra da küpü kırmayı emretti. Ashab, hocanın dediklerini aynen yaptılar; küpe su doldurduktan
sonra onu kırdılar. Birden gördüler ki küp içindeki su, şişe gibi olmuş. Onlar bu şişeye bakarken Ahmet
Yesevi’nin temiz ruhu gökyüzü cennetine pervaz eder (7 b).
Bununla birlikte, mukaddimede muhlis ve muhipler, Sultan’ul-Arifin’in Türkistan’daki mübarek
türbesine gidip; tozlarını gözlerine sürme gibi sürdükleri, samimiyet ve muhabbetle ifade edilmiştir.
Nüshanın bir başka özelliği daha var. O da nüshayı istinsah eden kâtibin, kültür ve bilgi düzeyinin diğer
müstensihlerinkinden farklı olmasıdır. Kanaatimize göre, bu nüsha özel bir istek üzerine istinsah edilmiştir.
Mensur mukaddime, kâtibin notları ve nüshada daha çok Ahmet Yesevi hikmetlerine yer verilmesi bu
kanaatimizi destekliyor.
Hemen hemen tüm “Divan-ı Hikmet” nüshalarında, “Münacat eyledi Miskin Hoca Ahmed” mısrasıyla
başlayan, Ahmet Yesevi münacatı yer almıştır. Bu nüshalarda münacatların sayısı birbirinden farklıdır. En azı 62
beyittir, en çok olanı ise 91 beyti geçmez. İstanbul nüshasında ise münacat 111 beyitten oluşmaktadır. Ahmet
Yesevi münacatının diğer nüshalara nazaran hacimli olması da bu nüshanın değerini ortaya koyan özelliklerden
biridir.
Bilindiği üzere, Ahmet Yesevi’den sonra onun hikmet geleneği, birçok muakkibi tarafından devam
ettirilmiştir. Onlar arasından Hakîm Ata Kul Süleyman, birçok telifiyle dinî-tasavvufi edebiyatımızda ayrı bir
yere sahiptir8. İstanbul nüshasında “Nefsim eytür bu beş kunlik tiriklikda” diye başlayan hikmette, Ahmet
Yesevi mahlası kullanılmıştır. Ancak bu hikmet “Bakırgan Kitabı”nda “Kul Süleyman”a nisbet edilmiştir9.
Bununla birlikte, metni tam sayılan Kazan (1886) baskısında Ahmed Yesevî’ye ait gösterilen “Bizdin durud-i
bisyar ya Mustafa Muhammed” na’tı bu nüshada “Şems” mahlasıyla yer almaktadır. Buna benzer örnekleri
çoğaltmak mümkündür. Bu da gösteriyor ki, “Divan-ı Hikmet” nüshalarında aynı zamanda hem Ahmet
Yesevi’ye, hem de muakkiplerine ait aynı hikmetler mevcuttur. Bu yüzden onları mukayese yöntemiyle tetkik
ederek; onların müelliflerini tespit etmek gerekir.
İstanbul nüshasının bir başka özelliği ise, onda henüz yayımlanmamış olan bazı hikmetlerin de
bulunmasıdır10. Şimdiye kadar yayımlanmayan bir hikmeti (düzeltmelerle) makalenin sonuna eklemeyi uygun
bulduk.
Kısacası, “Divan-ı Hikmet”in hem Türkiye’deki hem Özbekistan’daki hem de yurt dışındaki tüm
nüshaları karşılaştırmalı olarak incelenmelidir.
İstanbul Atatürk Kitaplığındaki nüshada yer alan bazı yeni hikmetlerden örnekler:
Karanğuluk şahristandin tağlar aşub,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Muhabbatning deryasidek kaynab taşıb,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Şeriat(ning) şarabidin toya içib,
Tarikatda tayran kilib özdin keçib,
Hakikatda Hu Hu teyü özdin ötib,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Dünya üçün bu dünyağa kelgenim yok,
Ukbâ üçün tarikatga kirgenim yok,
Hakdin özge sevdalarni bilgenim yok,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Şeriatning ahkamiga amel kılıb,
Tarikatning terki üçün cedel kılıb,
Hakikatda olmaklıknı vacib bilib,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Karanlık ülkesinden dağlar aşarak,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Sevginin nehri gibi kaynayıp taşarak,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Şeriatın şarabından doya doya içip,
Tarikatta uçup kendinden geçip,
Hakikatta Hu diye kendimden sıyrılıp,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Dünya için bu dünyaya gelmedim,
Ukba için tarikata girmedim.
Haktan başka sevda bilmedim,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Şeriatın ahkamına uyarak,
Tarikatın terki için kavga ederek.
Hakikatta ölmeyi vacip bilerek,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Mücahede makamıda can kıynaban,
Muhabbatning meydanida baş oynaban,
Gariblikda zehir-zakkum kob çaynaban,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Hak Teala rozi kılsa cemalini,
Kulluı içre körüb Hakni kemalini,
Haram koyub alıb hakni helalini,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Işk sevdasi başka tüşti hayran boldum,
Bu sevdadin kuymay-yanmay biryan boldum,
Biryan bolub Hak aldida sultan boldum,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Ottuz üç ming şeriatda seyran bolub,
Ottuz üç ming tarikatda teyran bolub,
Ottuz üç ming hakikatda hayran bolub,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Muhabbatning deryasidin çomub kirib,
Bîhud bolub ul deryadin güher terib,
Muradinça aşıklarğa andın berib,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Muhabbatning derdi tegdi, eda boldum,
Deva izleb eşiklarda geda boldum,
Geda bolub fena içre fena boldum,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Kul Hoca Ahmed kul boluban giryan boldum,
İkki alem metaıdın üryan boldum,
Kulluğ içra kulluk kılıb sultan boldum,
Bu dünyağa diydar üçün keldim, dostlar.
Mücahede makamında canıma kıyarak,
Sevginin meydanında baş oynatarak,
Gariplikte çok zehir zakkum çiğneyerek,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Hak teala cemalini görmeyi nasib ederse,
Hakka hizmet sonucunda onun kemalini görüp,
Haramı bırakıp hakkı ve helali alarak,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Aşk sevdası başa düştü hayran oldum,
Bu tutku yüzünden yanmadan kebap oldum.
Kebap olup Hak nezdinde sultan oldum,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Şeriatın otuz üç bin makamında seyr ederek,
Tarikatın otuz üç bin makamında uçarak.
Hakikatın otuz üç bin makamında hayran olup,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Sevgi nehrine yüzerek daldım,
Kendimden geçip, o nehirden inci topladım.
Muradınca aşıklara onlardan verdim,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Aşk derdi dokundu, öldüm, bittim,
İlaç arayıp kapılarda dilencilik ettim.
Dilenci olup yokluk içre fani oldum,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
Kul Hoca Ahmed kul olup çok ağladım,
İki âlem metaından kurtularak çıplak oldum,
Kulluk içre hizmet ederek sultan oldum,
Bu dünyaya didâr için geldim dostlar.
1 İstanbul Büyük:ehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, No: K-598.
2 Koylaki ve Hazini eserleri için bkz: Mevlana Safiyuddin, Neseb-nâme Tercümesi, (Haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1996;
Seyfeddin Seyfullah, Nadirhan Hasan, “Hazini'nin “Cami el-mürşidin” Eseri Hakkında”, Tasavvuf, C. 12, Aralık 2004, s.
159–166.
3 “Divan-ı Hikmet” nüshalarında, özellikle mezkûr nüshada da Nimetullah’ın bir kaç hikmeti bulunmaktadır.
4 Bu rivayetin manzum varyantı yazmanın 163b varağında Nimetullah mahlası kullanılan “Barmukin Şeriatlığ Hilvathane”
diye başlayan hikmette yer almıştır.
5 Demek ki Ahmet Yesevi’nin “Abdulhâlık” isimli bir müridi de varmış. Şimdilik onunla ilgili bilgi mevcut değildir.
6 Sufi Muhammed Danişmend hakkında bkz: Necdet Tosun, “Yeseviliğin İlk Dönemine Ait Bir Risâle: Mir’atu’l-kulub”,
İLAM Araştırma Dergisi, S. 2. 1997, s. 41-85; “Mirat ul-kulup” ve onun müellifi hakkında bkz. Hoca Ahmet Yesevi.
“Divan-ı Hikmet” (Yeni Bulunan Hikmetler), (Haz. N.Hasan) Taşkent 2004. s. 140-146.
7 Çağatayca’daki bu metnin Türkiye Türkçesindeki açıklaması şöyledir: “...Ahmet Yesevi: “Ben şu anda hayatımın son
günlerini yaşıyorum. Sizler benim ölümümden dolayı gürültü yaparak ağlamayın” dedi. Sonra Abdulhalık’a: “Siz benim
cesedimi yıkayın”, Sufi Muhammed Danişmend’e ise: “Siz de su dökün” dedi”.
8 Hakim Ata Süleyman Bakırgan hakkında bkz. Münevver Tekcan, Hakîm Ata Kitabı, İstanbul 2007; Abdurrahman Güzel,
Süleyman Hakim Ata'nın Bakırgan Kitabı Üzerine Bir İnceleme, Ankara, 2008.
9 Süleyman Bakırganî, Bakırgan Kitabı. (Haz. İbrahim Hakkul, Seyfeddin Refiüddin), Taşkent 1991, s. 26-27.
10 Bunlardan bazıları tarafımızdan yayımlanmıştır (bkz. Hoca Ahmet Yesevi, “Divan-ı Hikmet” (Yeni Bulunan
Hikmetler). (Haz. N.Hasan) Taşkent 2004.
KAYNAKÇA
Güzel, Abdurrahman, Süleyman Hakim Ata'nın Bakırgan Kitabı Üzerine Bir nceleme,
Ankara 2008.
Hikmet-i Hoca Ahmet Yesevi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı , No: K-598.
Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet (Yeni Bulunan Hikmetler), (Haz. N. Hasan) Taşkent
2004.
Mevlana Safiyuddin, Neseb-nâme Tercümesi, (Haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1996.
Seyfeddin Seyfullah, Nadirhan Hasan, Hazini'nin “Cami el-mürşidin” Eseri Hakkında”,
Tasavvuf, C. 12, Aralık 2004, s. 159-166.
Süleyman Bakırganî, Bakırgan Kitabı, (Haz. İbrahim Hakkul, Seyfeddin Refiüddin), Taşkent 1991.
Tekcan, Münevver, Hakîm Ata Kitabı, İstanbul 2007.
Tosun, Necdet, “Yeseviliğin İlk Dönemine Ait Bir Risâle: Mir’atu’l-kulub”, İLAM Araştırma
Dergisi, S. 2. 1997, s. 41-85.
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Yıl : 2 Sayı : 2 ; Haziran 2009 ; s. 79-82ABOUT A NEW COPY OF DIVAN-I HIKMAT IN ISTANBUL
Abstract
Different manuscripts and lithographic list of «Divan-i Hikmat», in which are the holy sayings of Hodja
Ahmad Yassavi, exists in many libraries in the world. In this article we will share some of our views about this
not yet studied copy, which is kept in Istanbul. We hope that this new found copy of «Divan-i Hikmat» will open
up new horizons in Yassavi studies.
Key Words: Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, new copy.
http://sbe.adiyaman.edu.tr/sbedergi2.pdf