sufiforum.com http://sufiforum.com/ |
|
Doç. Dr. S. Seyfullah: Şeyh Zinde Ali ve «Semerâtul meşayih» http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=170&t=4968 |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) |
Yazar: | yesevihan [ 01.11.10, 16:53 ] |
Mesaj Başlığı: | Doç. Dr. S. Seyfullah: Şeyh Zinde Ali ve «Semerâtul meşayih» |
Şeyh Zinde Ali’nin «Semerâtul meşayih» eserinde Hoca Ahmed Yesevi ve onun devamçıları hakkında Doç. Dr. Seyfeddin Seyfullah Özbekistan Fenler Akademisi Ebu Reyhan Biruni Şarkiyyat Enstitüsünün yazmalar hazinesinde (no 1336) Şeyh Zinde Ali’nin «Semeret ul meşayıh» («Meşayihlerin meyveleri») eseri bulunmaktadır. Bu eserde Nakşibendiye, Kübreviye ve Aşkiyye Şeyhleriyle beraber Hoca Ahmed Yesevi ve Yeseviye Şeyhlerinin hayati, faaliyetleri de geniş bir şekilde açiklanmiştir. 293 sayfadan ibaret olan ve nestalik yazısındaki yazma iyi korunmuştur. Onu katip Haci Muhammed Kacdumagi hicri 1277 (miladi 1862) yilinda istinsah etmiştir. Eser müellifi kendi adını Seyyid Zinde Ali al-mufti bin ul hadim lil-fukarai Azizan Hoca Mir al-Husayni al-Kasimi tarzinda kayd ediyor. Babasinin evladi İmam Hüseyne (r.a), annesinin evladi ise İsmail Samaniye bağlanacağini söyler. Kendisinin Nakşibendi olduğunu söylese de, daha sonra Yeseviye ve Kübreviyye tarikatlari ile de içli-dışlı olduğunu vurguluyor. Eserin yazılma nedenini müellif şöyle beyan eder: «Mevlana Kemaliddin al-Kutbi Faganzavi (k.s) vefat olduğu hicri 1063 yillarda Mevaraunnehirde durum çok zordu. Bu devirde Subhan Kuluhan padişahti. O sufilere ilgi gostermek hakkında ferman çikarir. Tasavvuf ehli bu fermandan çok sevinirler. Ondan sonra Nakşibendiye tarikatina mensup birçok zatlar Seyyid Zinde Ali’den geçmiş meşayihlerin halleri ve silsileleri hakkinda bir kitap yazmasini rica ederler. Bunun sonucunda «Semeret ul meşayıh» eseri 1094 hicri (miladi 1682) yilinda yazilir. Eser müellifi hakkinda Nasiriddin Hanefi al-Hasani al-Buhari «Tuhfatuz zairin» eserinde şöyle diyor: “Seyyid Zinde Ali, al-mufti bin Hazrati Azizan Hoca Amir al-Hasan Kasimi Hasan Hoca’nın dostlaridandir. «Semeret ul meşayıh» kitabi onun eseridir. Silsile-i aliyei Nakşibendiye’de de vazifedar olmuştu). Şeyh Zinde Ali kitabinda hamd-u naat’tan sonra peygamberler ve evliyalarin vasiflari, mucize ve kerametin farki ve dereceleri hakkinda soz eder. Bu eser uç maksadi gozleyerek yazilmiştir. Birincisi, Hacegan hakkinda; ikincisi, Turk mesayihi dogrultusunda; uçuncusu, Kubreviyye uluları hakkında bilgi vermektir. Bunlarin yaninda, eserde Aşkiyye şeyhleri hakkinda da bilgi verilir. Muellif onlari munferit bir fasilda zikretmedigini vurguluyor. Yesevilik sülükü Nakşibendiyye, Kübreviyye ve Aşkiyye tarikatlari ile manevi bağli olduğu için diğer tezkirelerde de onlar bir-birine ilgili tarikatlar olarak dile getirilir. XVI yuzyilda yasayan Sultan Ahmad Mahmud Hazini «Camiul mursidin» eserinde dort buyuk suluk: hocagon, Yeseviyye, Kübreviyye ve Aşkiyye tarikatlari ve pir-i kamilleri hakkinda bilgi verir. Eserin 15-varağından 117-varağa kadar Yeseviyye devamcilari hakkındaki bolum olup, müellif bu faslı «Der beyani ahvali meşayihi aliyyayi saniyyayi cehriyeyi fakriyeyi sultaniye» gibi tariflerle başliyor. Müellif Yeseviye bölümünü başlarken, geleneksel olarak tarifi Hoca Yusuf Hemedani ve onun dört halifesi Hoca Abdullah Barraki, Hoca Hasan Andaki, Hoca Ahmed Yesevi ve Hoca Abdulhalik Gicduvani’lerden başliyor. Bu dört halifenin hayatı ve çalışmalarıyla ilgili geniş bilgi verir. Örneğin, onun yazdiğine gore, asli Harezmli olan Hoca Abdullah Barraki’nin mezari Buhara’dadır. Seyyid Celali Buhari’nin kütüphanesinde Barraki’nın şeriatla ilgili «Mutaful fetava» adlı kitabını gördüğünü yazıyor. Ayrıca müellif «Hayret ul-fukaha» kitabından naklen Hoca Abdullah Barrakinin mubarek agzina Peygamber aleyhisselamin sakal tanesi koyulduğunu soyler. Tarihten belli ki, Yeseviye tarikatinin silsilesi Hakim Ata, Zengi Ata, Usullu Uzun Hasan Ata, Seyyid Ata, Bedr Ata, Sadr Ata, Elmin Baba, Şeyh Ali, Mevdud Şeyh, Şeyh Kemal İkâni, Şeyh Hadim, Şeyhzade Katip gibi sufiler vasıtasıyla devam etmiştir. Ayrıca Ahmed Yesevi’nin Mansur Ata, Said Ata, Sufi Muhammed Danişmend, Hakim Ata Suleyman Bakirgani, Baba Maçin, İmam Mergazi gibi halifelerinden bahseder. Ahmed Yesevi ve talebeleri arasında geçen meraklı hadiseler üzerinde durur. Kitabta topluca yuzden fazla Yeseviyye Şeyhlerinin adlari ve onlarla ilgili ilginç hikayeler rivayet edilmiştir. Mesela, kübreviyye’nin kurucusu Necmeddin Kübra, Zengi Ata’ya asa ve seccade gonderir. Zengi Ata ise asayi ikiye parçalar, siğirlarından birinin boynuzuna bağlar. Seccadeyi ise yirtar ve ineğin başina giydirir. Tabii ki, Zengi Ata’nın bu yaptiklari tasavvufi anlama sahiptir, yani bu onun fena makamina erdiştiğinin işaretiydi. Zinde Ali Yesevi Şeyhlerinin Turkler arasinda sadece tasavvufi faaliyetiyle değil, şiir ve hikmetlerle de kültür hizmeti verdiklerini ayrica vurguluyor. Örneğin, Zengi Ata’nin hikmetlerinden numuneler getirir. Eserden öğrendiğimize gore, Zengi Ata hem Farsça hemde Turkçe hikmetler yazmiş. Onun aşagidaki rubaisi dikkate değer: Zenciri dari sarayi şahi moim, Sanduki cevahiri ilahi moim, Ez mah girifta tu ba mahi moim, Ba in hama nur dar siyahi moim. Anlami: Şahlik sarayi kapisinin zinciri bizleriz, ilahi cevherler sandiği biziz, Ay’dan baliğa (yer altina) kadar orten biziz, bu kadar nur ile de siyah olan biziz. Kitapta yazildigina göre, «Firariyyun» (yani, kaçanlar) adı verilen sufiler tabakasi bir yerde kirk gunden fazla oturamamişlar. İbrahim Havvas isimli zat bu tabakadan olmuştur. Onlarin hareketleriyle İsa aleyhisselamı takip ederler ve bu yüzden onlar kiyamette İsa aleyhisselamla birlikte olurlar. Muellif Hoca Ahmed Yesevi ve onun devamcilari hakkinda soz ederken, Fahriddin Ali Safi’nin «Reşehatu aynel hayat», Âlim Şeyh’in «Lemehat» ve Muhammed Şerif Buhari’nin «Huccetuz zakirin» kitaplarindaki bilgilerden de istifade eder. Kitapta soylendiğine göre, Ahmed Yesevi, Peygamber aleyhisselamın ruhundan feyz almiş, tarikattaki hocası Hizir aleyhisselamdir, tasavvuf piri ise Hoca Yusuf Hemedani’dir. Bununla birlikte, ulu meşayihtan hazreti Arslan Bab, Peygamber aleyhisselamin işaretiyle Ahmed Yesevi’yi terbiye etmiştir. «Hoca Ahmed Yesevi’nin ahvali, kerametleri ve mukaddes nefesleri beyani» hakkındakı fasılda yazildiğine göre, binlerce kişi Hoca Ahmed Yesevi’nin himmeti, sohbeti, iltifati sebebiyle manevi kemalata ermişlerdir. Ahmed Yesevi talebelerini yetiştirmek amacıyla yaptığı zikirlerde zikr-i ilahi cezbesinden zakirlerden akan terler mağara altindaki ağzi açık küpe dökülür ve şerbete dönüşürdü. Sâlikler mezkur şerbetten içer ve şevke kapılırlardı. Bu küp Ahmed Yesevi hikmetlerinde hum-ı aşk olarak geçmektedir. Kitapta Hoca Ahmed Yesevi’nin aşağıdaki uzun soy kütüğü şoyle getirilir: Hoca Ahmed Yesevi, Ibrahim Şeyh, Mahmud Şeyh, Iftihar Şeyh, Ömer Şeyh, Osman Şeyh, Hasan Şeyh, İsmail Şeyh, Musa Şeyh, Yunus Şeyh, Harun Şeyh, Ishak Bab, Abdurrahman Bab, Abdulfattah Bab, Imam Muhammad Hanefi, Hazrati Ali. Bilindiği üzere, Yeseviler, Nakşibendiler v.s. tarikatlarının aslı-esası aynıdır. Ona göre, yazar eserinde Nakşibendiler ve diger tasavvuf erbabının arasındaki samimi ilişkileri beyan eder. Meselâ, Hoca Übeydullah Ahrar’ın Yesevi Şeyhlerine çok saygi gösterdiğini birçok yerde zikretmektedir. Hoca Ahrar’ın Yesevilerin zikri erresinden etkilenerek vecde kapılır ve: «Bas kunedki, az Arş ta Fars bi-suht» der, yani «Yeter, Arştan Farşa kadar her taraf yandı» diyor. Hoca Ahrar bazen bazen Yesevi tarikatındaki dostlarına zikri erre yaptırır ve: «Bu zikir gonlumuzu dertle doldurdu. Eğer biri Yeseviliği inkar ederse, ona şöyle derim: Murğoni çaman ba har sabohi, Xonand turo ba istilohi. Yani: Gulistan kuşlari her sabah senin adini kendi lisan-ı hâliyle zikir eder». Yani şair bu beytte her kimin ve her şeyin Allahi kendi diliyle zikir ettiğini söylemek istiyor. Bu eser yardimiyla biz XV-XVII yuzyillarda Orta Asya’daki tarihi, sosyal, politik, dini-tasavvufi hayat hakkindaki bilgilere sahip oluruz. Meselâ, Buhara halkının İsmailşah kizilbaşlarıyla savaştığı bunların bir örneği olabilir. Ayrıca eserdeki olaylar hem Buhara’da hem Semerkand hem de Taşkent’in çeşitli illerinde geçmektedir. Kitapta sâliklerin manevi derecesiyle ilgili hal ve makamlar hakkinda geniş bilgi verilmiştir. Özellikle, kalbin yedi çeşit durumu: tavr-i kalp, tavr-i nefs, tavr-i dil, tavr-i sır, tavr-i ruh, tavr-i hafi, tavr-i zat ve saliklarin dört çeşit seyri: Seyri ilallah, seyri maallah, seyri billah ve seyri fillah hakkinda geniş bir şekilde bilgi verilmiştir.Onun fikrine göre, sâlik hal üzerinde araliksiz ve devamli çalişirsa, onun hali makama dönecektir. Müellif hal ve makamlar hakkinda söz ederken, kendi tecrübesiyle eriştiği hallerden de bahs eder. Bununla birlikte, müellif kitapta cehri zikrin esaslari ve faziletlerinden söz etmektedir. Cehri zikir hakkinda söylerken, onu reddetmek Kuran ayetleri ve Peygamber aleyhisselam hadislerini reddetmektir diyor. Zira, cehri zikir Kitap ve Sunnete uygundur, hatta cehri zikri reddedenin imaninda tehlike vardır, diye yazmaktadır yazar. Konuyla ilgili olarak Hoca Yusuf Hemedani’nin cehri zikir ettigini hatirlatir. Bunlarin yaninda kitapta zikr ve zakirlik, seyr-u suluk dereceleri, temkin, telvin, tecrid, fena, renksizlik, sifatsizlik, murakabe, bekâ gibi tasavvufi düşünce ve istilahlar hakkinda da genişçe bilgi verilmiştir. Tasavvufi hal, makam, uzlet ve istilahlar konusunda söz ederken, bazı sufilerin Mansur Hallac’ın makamına takılıp kalmamaları, aksine ondan daha da ulvi makamlara yükselmek gerektiğini ileri sürmektedir. Manevi derecelere ulaşmakta Mevlana Mesnevisini okumayı da tavsiye etmektedir ve eserde ismi geçen sufilerin Mesnevi okuduklarını hatırlatmaktadır. Eserin kaynakları üzerinde söz edecek olursak, kitapta birçok ilmi, tarihi, dini, tasavvufi eserlerin adı geçmektedir. Bu ise yazarın «Riyaz ul aşikin», «Keşf ul esrar», «Şerhi Âmali» (Aliyyul-Kari), «Misbah» (Şeyh Reşid), «Şerhi hayakil» (İbn Sina), «Mecma ul fezail» (Mirak Zinde Ali bin Azizan Hoca), «Kenz ul ibad», «Lemehat» (Alim Şeyh), «Huccetuz zakirin» (Muhammed Şerif Buhari), «Tefsir-i kebir» (Fahriddin Razi) gibi muteber kaynaklardan geniş çapta istifade ettiğini göstermektedir. Ayrıca kitapta müellif kendi fikirlerini delillendirme amacıyla zaman-zaman Kuran ayetleri ve hadis-ı şeriflere de başvurmaktadır. Bununla birlikte Feridüddin Attar, Mevlana Rumi gibi mutasavvıf şairlerin eserlerinden manzum parçalardan misal getirmektedir. Mesela, velilik fazileti hakkinda soz ederken, Mevlana’nin «İnsanlar Allah’ın sevdiği veli zatlar sayesinde güzel hayat geçirirler» gibi anlamlı sozlerini nakleder. Konuyu devam ederek yazar velayet mertebesinin hazreti Peygamber aleyhisselamdan başlandiği, velilik dereceleri ve onlarin sayisi hakkinda da malumat verir. Onun yazdigina gore, evliya tabakasi 356 ceşittir. Bunların 300’ü abdal, 40’ı ebdal, 7’sı seyyah, 5’ı evtad, 3’ü kutb ul evtad, 1’ı kutb ul aktab ve gavs). Yeryuzunde erenlerin sayisi hiç bir zaman 356’dan eksik olmayacaktır. Veli – daima ibarette kaim, masiyetten uzak, günahlardan korunmuş olan insandir. Ayrıca muellif kendi kalemine mensup «Kenz ul erbain» adli eserinden bahs etmekte ve ondaki velayetle ilgili bölümden geniş bir şekilde bilgi vermektedir. Velhasil, Şeyh Zinde Ali’nin «Semerat ul meşayıh» eseri sadece Hoca Ahmed Yesevi ve Yeseviye Şeyhleri hakkında değil, Nakşibendiye, Kübreviye ve Aşkiyye meşayıhına dair bilgi vermesi açısından da değerli kaynaktır. Onu karşılaştırmalı tetkik etmek ve geniş kapsamda incelemek Yesevilik araştırmaları için mühim bir katkı olacaktır. |
Yazar: | yesevihan [ 01.11.10, 17:15 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Doç. Dr. S. Seyfullah: Şeyh Zinde Ali ve «Semerâtul meşayih» |
Önemli Notlar: Seyfeddin Seyfullah, Şeyh Zinde Ali’nin “Semerâtu’l-meşâyih” Eseri Alıntı: (Seyfeddin Seyfullah, Şeyh Zinde Ali’nin “Semerâtu’l-meşâyih” eserinde Hoca Ahmed Yesevi ve O’nun devamcıları hakkında, ) 1094 hicri (miladi 1682) yilinda yazilir. 293 sayfadan ibaret olan ve nestalik yazısındaki yazma iyi korunmuştur. Onu katip Haci Muhammed Kacdumagi hicri 1277 (miladi 1862) yilinda istinsah etmiştir. Eserin 15-varağından 117-varağa kadar Yeseviyye devamcilari hakkındaki bolum olup, müellif bu faslı «Der beyani ahvali meşayihi aliyyayi saniyyayi cehriyeyi fakriyeyi sultaniye» gibi tariflerle başliyor. Müellif Yeseviye bölümünü başlarken, geleneksel olarak tarifi Hoca Yusuf Hemedani ve onun dört halifesi Hoca Abdullah Barraki, Hoca Hasan Andaki, Hoca Ahmed Yesevi ve Hoca Abdulhalik Gicduvani’lerden başliyor. Bu dört halifenin hayatı ve çalışmalarıyla ilgili geniş bilgi verir. Örneğin, onun yazdiğine gore, asli Harezmli olan Hoca Abdullah Barraki’nin mezari Buhara’dadır. Seyyid Celali Buhari’nin kütüphanesinde Barraki’nın şeriatla ilgili «Mutaful fetava» adlı kitabını gördüğünü yazıyor. Ayrıca müellif «Hayret ul-fukaha» kitabından naklen Hoca Abdullah Barrakinin mubarek agzina Peygamber aleyhisselamin sakal tanesi koyulduğunu soyler. Yesevî sûfîlerinden Şeyh Zinde Ali tarafından 1682 tarihinde kaleme alınan “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında Hoca Abdullah Barrakî’nin aslen Harezmli olan Hoca Abdullah Barraki’nin mezari Buhara’dadır. Seyyid Celali Buhari’nin kütüphanesinde Barraki’nın şeriatla ilgili «Mutaful fetava» adlı kitabını gördüğünü yazıyor. Ayrıca müellif «Hayret ul-fukaha» kitabından naklen Hoca Abdullah Barrakinin mubarek agzina Peygamber aleyhisselamin sakal tanesi koyulduğunu soyler. Şeyh Zinde Ali “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında yüzden fazla Yesevî şeyhinin adları ve birbirinden ilginç menkıbeleri kaydedilmiştir. Kitabta topluca yuzden fazla Yeseviyye Şeyhlerinin adlari ve onlarla ilgili ilginç hikayeler rivayet edilmiştir. Şeyh Zinde Ali “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında Kübreviyye’nin kurucusu Necmeddin Kübra’nın, Zengi Ata’ya asa ve seccade gönderdiği rivayet edilir. Zengi Ata ise asayı ikiye parçaya ayırıp, sığırlarından birisinin boynuzuna bağlar; seccadeyi ise yırtarak bir ineğin başına giydirir. Tabii ki, Zengi Ata’nın bu yaptıkları tasavvufi anlama sahiptir, yani bu onun fena makamına eriştiğinin işaretiydi. Mesela, kübreviyye’nin kurucusu Necmeddin Kübra, Zengi Ata’ya asa ve seccade gonderir. Zengi Ata ise asayi ikiye parçalar, siğirlarından birinin boynuzuna bağlar. Seccadeyi ise yirtar ve ineğin başina giydirir. Tabii ki, Zengi Ata’nın bu yaptiklari tasavvufi anlama sahiptir, yani bu onun fena makamina erdiştiğinin işaretiydi. Zinde Ali, “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında Yesevi şeyhlerinin Türkler arasında sadece tasavvufi faaliyetlerle değil, yazdıkları şiir ve hikmetlerle de kültür hizmeti verdiklerini özellikle vurgular. Örneğin, Zengi Ata’nın hikmetlerinden numuneler getirir. Eserden öğrendiğimize göre, Zengi Ata hem Farsça hem de Türkçe hikmetler yazmış. Zengi Ata’nın aşağıdaki rubaisi dikkate değer: Zincir-i dar-ı saray-ı şahi mâim, Sanduk-ı cevahir-i ilahi mâim, Ez mah girifta tu ba mahi mâim, Ba in hama nur dar siyahi mâim. Anlamı: Şahlık sarayı kapısının zinciri biziz, İlahi cevherler sandığı biziz, Ay’dan balığa (yer altına) kadar örten biziz, Bu kadar nur ile de siyah olan biziz. Kitapta yazıldığına göre, «Firariyyun» (yani, kaçanlar) adı verilen sufiler tabakası bir yerde kırk günden fazla oturamamışlar. İbrahim Havvas isimli zat bu tabakadan olmuştur. Onların hareketleriyle İsa aleyhisselamı takip ederler ve bu yüzden onlar kıyamette İsa aleyhisselamla birlikte olurlar. Muellif Hoca Ahmed Yesevi ve onun devamcilari hakkinda söz ederken, Fahriddin Ali Safi’nin «Reşehatu aynel hayat», Âlim Şeyh’in «Lemehat» ve Muhammed Şerif Buhari’nin «Huccetuz zakirin» kitaplarındaki bilgilerden de istifade eder. Kitapta söylendiğine göre, Ahmed Yesevi, Peygamber aleyhisselamın ruhundan feyz almış, tarikattaki hocası Hızır aleyhisselamdir, tasavvuf piri ise Hoca Yusuf Hemedani’dir. Bununla birlikte, ulu meşayihtan hazreti Arslan Bab, Peygamber aleyhisselamin işaretiyle Ahmed Yesevi’yi terbiye etmiştir. «Hoca Ahmed Yesevi’nin ahvali, kerametleri ve mukaddes nefesleri beyanı» hakkındaki fasılda yazıldığına göre, binlerce kişi Hoca Ahmed Yesevi’nin himmeti, sohbeti, iltifati sebebiyle manevi kemalata ermişlerdir. Ahmed Yesevi talebelerini yetiştirmek amacıyla yaptığı zikirlerde zikr-i ilahi cezbesinden zakirlerden akan terler mağara altındaki ağzı açık küpe dökülür ve şerbete dönüşürdü. Sâlikler mezkur şerbetten içer ve şevke kapılırlardı. Bu küp Ahmed Yesevi hikmetlerinde hum-ı aşk olarak geçmektedir. Hoca Ahrar’ın Yesevilerin zikri erresinden etkilenerek vecde kapılır ve: “Bes kuned ki, az Arş ta Fars bi-suht” der, yani “Yeter, Arştan Ferşa kadar her taraf yandı” der. Hoca Ahrar bazen bazen Yesevi tarikatındaki dostlarına zikri erre yaptırır ve: “Bu zikir gönlümüzü dertle doldurdu. Eğer biri Yeseviliği inkâr ederse, ona şöyle derim: Murğanı çaman ba her sabahi, Xanend tura ba istilahi. Yani: Gülistan kuşları her sabah senin adini kendi lisan-ı hâliyle zikir eder”. Yani şair bu beytte her kimin ve her şeyin Allah’ı kendi diliyle zikir ettiğini söylemek istiyor. Kitapta sâliklerin manevi derecesiyle ilgili hal ve makamlar hakkında geniş bilgi verilmiştir. Özellikle, kalbin yedi çeşit durumu: tavr-i kalp, tavr-i nefs, tavr-i dil, tavr-i sır, tavr-i ruh, tavr-i hafi, tavr-i zat ve saliklerin dört çeşit seyri: Seyri ilallah, seyri maallah, seyri billah ve seyri fillah hakkında geniş bir şekilde bilgi verilmiştir. Onun fikrine göre, sâlik hal üzerinde araliksiz ve devamlı çalışırsa, onun hali makama dönecektir. Müellif hal ve makamlar hakkında söz ederken, kendi tecrübesiyle eriştiği hallerden de bahs eder. Bununla birlikte, müellif kitapta cehri zikrin esaslari ve faziletlerinden söz etmektedir. Cehri zikir hakkında söylerken, onu reddetmek Kuran ayetleri ve Peygamber aleyhisselam hadislerini reddetmektir diyor. Zira, cehri zikir Kitap ve Sunnete uygundur, hatta cehri zikri reddedenin imanında tehlike vardır, diye yazmaktadır yazar. Konuyla ilgili olarak Hoca Yusuf Hemedani’nin cehri zikir ettiğini hatırlatır. Bunların yanında kitapta zikr ve zakirlik, seyr-u suluk dereceleri, temkin, telvin, tecrid, fena, renksizlik, sıfatsızlık, murakabe, bekâ gibi tasavvufi düşünce ve ıstılahlar hakkında da genişçe bilgi verilmiştir. Tasavvufi hal, makam, uzlet ve ıstılahlar konusunda söz ederken, bazı sufilerin Mansur Hallac’ın makamına takılıp kalmamaları, aksine ondan daha da ulvi makamlara yükselmek gerektiğini ileri sürmektedir. Manevi derecelere ulaşmakta Mevlana Mesnevisini okumayı da tavsiye etmektedir ve eserde ismi geçen sufilerin Mesnevi okuduklarını hatırlatmaktadır. Eserin kaynakları üzerinde söz edecek olursak, kitapta birçok ilmi, tarihi, dini, tasavvufi eserlerin adı geçmektedir. Bu ise yazarın «Riyaz ul aşikin», «Keşf ul esrar», «Şerhi Âmali» (Aliyyul-Kari), «Misbah» (Şeyh Reşid), «Şerhi hayakil» (İbn Sina), «Mecma ul fezail» (Mirak Zinde Ali bin Azizan Hoca), «Kenz ul ibad», «Lemehat» (Alim Şeyh), «Huccetuz zakirin» (Muhammed Şerif Buhari), «Tefsir-i kebir» (Fahriddin Razi) gibi muteber kaynaklardan geniş çapta istifade ettiğini göstermektedir. Feridüddin Attar, Mevlana Rumi gibi mutasavvıf şairlerin eserlerinden manzum parçalardan misal getirmektedir. Mesela, velilik fazileti hakkinda söz ederken, Mevlana’nın “İnsanlar Allah’ın sevdiği veli zatlar sayesinde güzel hayat geçirirler” gibi anlamlı sözlerini nakleder. Konuyu devam ederek yazar velayet mertebesinin hazreti Peygamber aleyhisselamdan başlandığı, velilik dereceleri ve onların sayısı hakkinda da malumat verir. Onun yazdığına göre, evliya tabakası 356 ceşittir. Bunların 300’ü abdal, 40’ı ebdal, 7’sı seyyah, 5’ı evtad, 3’ü kutb ul evtad, 1’ı kutb ul aktab ve gavs). Yeryüzünde erenlerin sayısı hiç bir zaman 356’dan eksik olmayacaktır. Veli – daima ibarette kaim, masiyetten uzak, günahlardan korunmuş olan insandır. Ayrıca müellif kendi kalemine mensup «Kenz ul erbain» adli eserinden bahs etmekte ve ondaki velayetle ilgili bölümden geniş bir şekilde bilgi vermektedir. Yesevî sûfîlerinden Şeyh Zinde Ali tarafından 1682 tarihinde kaleme alınan “Semerâtu’l-meşâyih” kitabında Zengî Ata’nın hem Türkçe hem de Farsça hikmetler söylediği kaydedilmiştir. |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |