Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Emir Timur’un Gözbebeği: Semerkand
MesajGönderilme zamanı: 01.06.11, 09:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Emir Timur’un Gözbebeği: Semerkand

Dr. Hayati Bice


Ünlü tarih romancısı Harold Lamb geçtiğimiz günlerde yeniden yayınlanan Emir Timur adlı romanın son kısmında Timur’u, 18 Şubat 1405 günkü ölümünden önceki son seferi olan Çin seferine çıkarken Semerkand’ı görebileceği son tepeden ellerinde şekillenen Semerkand’a son kez vedalaşır gibi bakarken tasvir eder. Son derece dokunaklı bir tasvirdir bu… Mısır sınırlarından Hindistan’a İzmir’den Moskova önlerine neredeyse tüm Asya’yı atları ile çiğneyen altmışsekiz yaşını tamamlamış mağrur hükümdarın gözlerindeki buğulanma bu satırlarda okunmasa bile hissedilmektedir.

ALMILA için Türkistan şehirleri hakkında yazmam istendiğinde başlangıçta hiç değilse Semerkand ile Buhara ile bir süreliğine de olsa yaşadığım Yesi, Hive gibi birkaç Türkistan şehrinden bahseden bir yazı yazmak niyetinde idim. Ancak sadece Semerkand ile ilgili verileri bir araya getirip yazmağa başlayınca bu niyetimin tahakkuku için birkaç dergi sayfasının yetmeyeceğini anladım. Bu nedenle mecburen yazımı sadece bir Türkistan şehri ile sınırlamam gerekti. Bu defa da acaba Semerkand’ı mı yazmalıyım yoksa Buhara’yı mı? sorusuna takıldım. Sonuçta okurun Türkistan coğrafyasını ve tarihini tanıması açısından Emir Timur’un gözbebeği; taht şehri Semerkand’ı yazmamın daha faydalı olacağı kanaatine vardır. Bu kanaatimde Semerkand’ı anlatırken Türkiye’de pek tanınmayan daha da vahimi adını bilenlerin de pek iyi bilmediği Emir Timur’u anlatma niyetim büyük rol oynadı.

Gerçekten de "Semerkand Emir Timur’dur; Emir Timur Semerkand’dır" denilse, yeridir. Bu nedenledir ki Semerkand’ı anlattığım bu yazıda bir başka açıdan da olsa bu çok sevdiği şehirde bedeni ebedi uykusuna yatırılmış olan Emir Timur’u da yazmak zorundayım. Emir Timur’un ruhunu soracak olursanız şunu diyebilirim ki, Emir’in aziz ruhu bugün yine çok sevdiği Semerkand’ın tepelerinde; bağlarında, meydanlarında; planlarını bizzat çizdiği ve hatta bazılarını birkaç kez yıktırıp yeniden daha büyük ölçülerde yaptırttığı mescidlerde; medreselerde ve külliyelerde dolaşmaktadır.

Üstün manevî niteliklere sahib olan Emir Timur, Türk ve hatta dünya tarihinin ender devlet adamlarından birisidir. Emir Timur’un babası Türk Barlas boyu büyüklerinden Emir Taragay, annesi Tigin Hatun’dur. 1336 senesinde Mâverâünnehir’de Semerkand’la Belh arasında Keş kasabasında doğdu. Bilim adamı ve Allah dostlarını çok seven babası Emir Taragay, oğlu Timur’a aklî ve naklî ilimleri ile askerlik bilgilerini ehil bilginler eliyle öğretti. İlim ve tasavvuf ehline büyük saygı gösteren ve destek veren Emir Timur, hakim olduğu hemen her şehirde bir çok sayıda mescid, medrese ve kütüphane yaptırmakla birlikte, taht şehri Semerkand'ı özellikle imar ve ihya etti. Emir Timur, egemen olduğu dönemde Budizm putperestliği, Hinduizm ve İranî Zerdüşti akımlarının ve hatta Hrıstiyan misyonerlerinin Türkistan’a girme ve yerleşme gayretlerine karşı mücadele ederek, çok sevdiği ve şahsen tanıştığı Zeynuddin Hafi, Şah-ı Nakşbend gibi büyük evliyaullahın temsil ettiği ve Maturidi-Hanefi gelenekten beslenen İslam’ın Türkistan’da sarsılmaz bir şekilde yerleşmesine ortam sağladı. Aynı geleneği sürdüren oğlu Şahruh Mirza ve Uluğ Bek gibi oğul ve torunları da Yakub-ı Çerhi, Ubeydullah Ahrâr-ı Veli ve Abdurrahman Câmi gibi sufiler ile bu temelleri sağlamlaştırdılar.

‘Semerkand Emir Timur’dur; Emir Timur Semerkand’dır’

Emir Timur öncesinde Türkistan Türklüğü geneli itibarıyla göçebe bir toplum halindeydi. Timur, Maveraunnehr’i Türk obalarını iskan ederek Türkistan’ı şehirleştirdi. Emir Timur, manevi alandaki hizmetleri yanında göçebe Türk oymaklarını yerleşik hale getirerek Türkistan’daki Türk varlığını kent merkezli olarak yeniden şekillendirdi. Meydana gelen büyük şehirleri ticaret yollarıyla birbirine bağladı. Su kanalları inşâ ettirerek avcılık ile geçinen toplulukları tarım toplumuna dönüştürdü.
Rivayete göre Türkistan’a egemenliğini pekiştiren Timur kendisine payitaht yapacağı kenti belirlemek üzere bir deney yapar. Başta 08 Nisan 1330 tarihinde doğduğu Şehr-i Sebz olmak üzere hakimiyeti altındaki ve payitaht adayı olmağa aday tüm kentlerde uygun birer noktaya birer tane koyunu derileri yüzülmüş ve içleri boşaltılmış olarak astırır. Emir Timur, görevlendirdiği bir heyete her bir koyunun etinin bozulup bozulmadığını hergün kontrol ettirir. Bu deneyim sonunda ortaya çıkan sonuç şudur: Koyun etinin en uzun süre ile bozulmadan kaldığı şehir Semerkand’dır ve böylece Semerkand, Emir’in ‘taht şehri’ olmayı hak etmiştir.

Rivayet bir yana Emir Timur’un tahtını koyduğu Semerkand’ın havası gerçekten de son derece sağlıklıdır. Maveraunnehr’de Zer-Efşan olarak adlandırılan vadinin orta kesiminde konumlanmış olan Semerkand şehrinin iklimi ılıman ve denizden yüksekliği ideal denecek ölçülerdedir. Deniz seviyesinden irtifaı ortalama 695 metredir. İklimi kuru, karasal Ocak ayı ortalama ısısı -2o C derece; Temmuz ayı ortalama ısısı 26o C derecedir. Kuzeyinde Türkistan dağları serisinden 2169 m. lik Nurata ve 2003 m. lik Ahtav zirveleri yer alır, güneyinde ise Zer-Efşan dağ silsilesinin 2204 m. lik zirvesi ile çevrilidir. Semerkand vilayetinde 215 km. devam eden Zerefşan nehri Kara-derya ve Ak-derya adlı iki ırmak kolundan oluşur.

Tüzükat-i Timur adı verilen yasalar çıkaran Emir Timur, yaşadıklarını günü gününe yanındaki vakanüvislere kaydettirerek kendi şahsi günlüğünü oluşturmanın ötesinde Türkistan tarihini de belgeli olarak bugünlere ulaştırdı. Türk soyundan oluşunu, "Ben ki, Mülûk-ı Turan, Emir-i Türkistan’ım; milletlerin en köklüsü ve en ulusu Türk’ün başbuğuyum." "Biz ki Türk oğlu Türk’üz" ifadeleriyle kayda geçirten Emir Timur, devletin varoluş gerekçesini ise "İncelemelerim bana gösterdi ki, dinî kurallar ve köklü yasalar üzerine kurulmayan bir devlet, uzun süre yaşayamaz. Böyle bir devlet, çırılçıplak olup, kendisini gören herkese karşı gözlerini yere indirmek zorunda olan ve halkın nazarında saygı ve değerini yitirmiş bir adama benzer. Bu durumda böyle bir devlet, tavanı, kapısı, avlu duvarları olmayan ve her önüne gelenin içerisine daldığı bir eve benzetilebilir. Bunun içindir ki, ben devletimin çatısını İslam üzere kurdum. Devletimi idare için ise yasalar düzenledim. Bu yasalar uygulandığı sürece kendim de onlara aykırı hareket etmekten sakındım.” diye şerh etmektedir.

Fethettiği beldelerdeki bilgin, sufi ve sanatkarları kendilerine büyük ayrıcalıklara tanıyarak başta Semerkand olmak üzere Türkistan kentlerine topladı. İlim adamlarına saygı gösteren, onları koruyan Emir Timur, Taftazanî gibi âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi. İlmiyle amil dervişlere büyük bir saygı göstermiştir. Buhara yakınındaki Kasr-ı ârifandan geçerken ulu Pir-i Nakşbendiyye, Muhammed Bahauddin Buharî hankâhının silkelenen halılardan çıkan tozlarla karşılaştı. Buna sinirleneceğini düşünen muhafızlarının Nakşbendi dervişlerini engellemeğe çalıştığını öğrenince, sufilere olan muhabbet ve hürmetinin fazlalığından orada kafilesini bir süre durdurup, silkelenen tozların üzerlerine gelmesini talep ederek bu hürmetini sergilediği kayıtlara girmiştir. İmam-ı Rabbani Ahmed Sihrindi’nin ünlü Mektubat kitabındaki 405. mektub bu konuya işaret eder: İmam-ı Rabbani sözkonusu 405.mektubda Emir Timur hakkında şunları yazmıştır: “Duyduğuma göre, bir gün merhum Emir Timur, Buhara sokaklarının birinden geçiyormuş. Hace Nakşbend hankâhı dervişleri Hace hankâhının kilimlerini silkeliyorlarmış. Emir Timur, İslâmî neş'esinin güzelliğinden olacak; orada durup Hankâhtan gelen tozları kendisi için anber bilmiştir. Ta ki: Dervişlerin feyz bereketlerine nail ola.. İhtimal ki o: Bu tevazu ve bu inkisar ile son nefesini iyi bitirmiştir. Nitekim, Hace Nakşbend Hz. nin şöyle dediği nakledilmiştir: “Timur imân sahibi olarak öldü.”

Devrinde yaşayan İslâm bilginlerinin yanı sıra , kendisinden daha önceleri yaşamış olan evliyaullaha karşı da hürmette kusur etmezdi. Özel muhabbet duyduğu rivayet edilen Ahmed Yesevî’nin Emir Timur tarafından yapılan türbe ve külliyesi tüm İslam alemindeki en görkemli dini yapılardan birisidir.
Emir Timur devrinde Fadlullah-ı Hurûfî tarafından kurulan ve “Hurûfîlik” adı verilen sapkın fırka mensuplarının fitneye yol açan fikirleri Horasan’dan Türkistan’a yayılmaya başladı. Emir Timur, o bölgelere hakim olan oğlu Miranşah’a emir vererek Hurufiliğin öncüsü Fadlullah’ı yakalatarak dini otoritelere yargılattı ve verilen hüküm gereği 1393’te idam ettirdi. Hurufi merkezlerini ve müntesiblerini takibat altına alarak bu fitnenin İslam dünyasına yayılmasını engelledi.

Alıntı:
Emir Timur’un Rehberi Olan Oniki Düstur:
Yirmi yedi ülkenin hükümranı olan Emir Timur, başarısının oniki maddede topladığı sırlarını oğullarının da uyması vasiyetiyle kayda geçirtip sıralamıştır:

1. Allah’ın dînini ve Rasulü Muhammed’in şerîatini dünyaya yaymayı esas edindim.
2. Etrâfımda olan adamları oniki taifeye ayırdım. Gerek ülkelerin fethi ve gerekse fethettiğim ülkeleri idârede bunların bana bazısı kolları, bazıları akılları ile yardım ettiler.
3. Düşman ordularını mağlup ve ülkeleri feth etmekte bilgin ve emirler ile istişâre ettim. Devlet idaresinde yumuşaklık, insaniyet ve sabır ile hareket ettim. Hiç meşgul olmuyor gibi görünürken bile her şeyi gözetim altında tuttum.
4. Devlet idaresinde yasalara riâyet ve düzen o derecede yerleşmişti ki emirler, vezirler, askerler ve halk bir üst sınıfa çıkmak için can atmazdı. Her biri bulunduğu yerde hoşnudluk ile görevini yapardı.
5. Subay ve askerime cesâret vermek için altın ve para sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum. Böyle değerli bazûların ve cengaverlerin yardımıyla yirmi yedi ülkenin hükümdârı oldum.
6. Adâlet ve tarafsızlıkla hep Allah kullarının iyiliğini istedim ve teveccühlerini kazandım.
7. Seyyidlere, ulemaya, fukahaya ve târihçilere ayrıcalıklarını hissettirerek muamele ettim. Allah’ın sevdiği kullar olan sağlam karakterli ve cesur adamları dost bildim. Ulema ile sıkı bir işbirliği içerisinde bulunarak istişare ettim. Onların hayır duâları bana zaferler temin etti. Derviş ve fakihleri himâye ettim. Bunlara zerre kadar fenâlık etmemeye uğraştım ve hiçbir taleplerini reddetmedim. Başkaları aleyhinde konuşan gammazları sarayımdan derhal kovdum ve hiçbir söz ve iftiralarına önem vermedim.
8. Her teşebbüsümü başarmakta sebatkâr idim. Bir projeyi bir kere kabul ettim mi artık bütün zihnim onunla meşgul olurdu. Onu muvaffakiyetle başarmadıkça asla terk etmedim. Hiçbir vakit halim (davranışım), kâlime (sözlerime) aykırı olmadı.
9. Halkın hâlinden haberdar olmağa çalıştım. Kendimden büyüklere kardeşlerim, küçüklere çocuklarım gibi muâmele ettim. Her eyâlet ve her şehrin ahâlisinin durumuna ve seciyesine göre davranış sergiledim.
10. Bir kabîle veya bir Arap, bir Acem göçebesi bayrağım altına girmeği dileyince beylerini şerefle, diğer adamlarını mevkilerine göre itibar vererek kabul ettim. İyilere iyilikle muâmele ettim ve kötülere fenâlıklarını iâde eyledim.
11. Oğul, torun, dost, müttefik benimle bağlantısı olan herkes iyiliğimden nasibdâr oldu. İkbal ve devletimin parlaklığı ve yüceliği hiç kimseyi unutmama neden olmadı.
12. Gerek lehimde, gerekse aleyhimde hareket etsinler, her zaman cihâda koşan ve hayatlarını feda etmeyi göze alan askerime hürmet ettim. Sürekli bir devleti, çabucak kayboluverenden üstün tutanlara teşekkür etmek borçtur.


Semerkand’ın Tarihi: Türklerin Semerkand’ı

Semerkand 2500 yılı bilinen bir tarihe sahib olmakla sadece Türkistan’ın değil dünyanın da en eski yerleşim merkezlerindendir. Tarihi kalıntıları hala mevcud olan Efrasiyab harabeleri dikkate alınarak başlatılır. Semerkand’ın yetiştirdiği bilinen ilk ünlü hükümdar İran ve Çin kaynaklarında Efrasiyab olarak kayda girmiş olan ve Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacib’in eserlerinde Alp Er Tunga adını taşıdığı belirtilen “Türkistan Başbuğu”dur. Alp Er Tunga’nın kahramanlıkları ünlü İranlı şair Firdevsi’nin “Şehname”sinde Efrasiyab Destanı olarak anlatılır. Bu destana göre Alp Er Tunga ‘Turan Başbuğu’ olarak İran’a karşı savaşmıştır.

Semerkand miladdan önce 4. asırdan miladdan sonraki, 6.asra kadar devam eden bin yıllık tarihinde Merakende adı ile Soğd Devleti idare merkezi olmuştur. Miladdan önceki 329 yılında Makedonyalı İskender’in ordularınca yakılıp yıkılan Semerkand’ı çevreleyen surların çevresi tarihi kayıtlara göre miladi 1. yüzyılda 10,5 km. idi ki bu da şehrin o zamanlarda da önemli bir nüfusun yaşadığı bir yerleşkeye malik olduğuna işaret eder.

Miladın 6. asrından itibaren bugüne kadar bir Türk şehri olarak yaşayan Semerkand 712 yılında Arab fatihi Kuteybe tarafından İslam ile tanıştırılmıştır. M.S. 770-780 yıllarında Semerkand’a hakim olan Mukanna adlı Türk lider döneminden başlamak üzere iki asır süresince yönetiminde yine Türk hanedanları egemen olmuştur. Maveraunnehr’de Semerkand merkezli olarak 820 yılından itibaren tarih sahnesine çıkan Samanoğulları Devleti 889 yılında yönetim merkezlerini Buhara’ya nakledince bir süreliğine de olsa ikinci plana düşer.

11. yüzyılda Semerkand Maveraunnehr’e egemen olan Karahanlı Türk Devleti merkezi haline gelir. 1089-1130 yıllarında bu defa Semerkand sahnesine Selçuklu Türkleri çıkar. 12.yüzyılda bölgede Karahıtaylar egemen olurlar. 1210 yılında Muhammed Harzemşah’ın eline geçen Semerkand’da 1212 yılında başlayan ayaklanma ile bağımsızlık kazanan Semerkand Türkleri; kısa süre sonra 1220’de Cengizhan önderliğindeki Moğol ordularının istilasına uğrar; yakılıp yıkılır ve Çağatay ulusunun ekonomik merkezi haline gelir ve yeniden imar edilmeğe başlanır. 14. asır ortalarında tekrar ayaklanan Semerkand halkı egemenliğini Moğollardan kurtarır. 14 asır sonlarından itibaren başlamak üzere 15. yüzyılda Emir Timur Hanedanı’nın siyasi, iktisadi ve medeni merkezi haline gelen Semerkand’ın bugünkü imar durumu da Emir Timur döneminde şekillenmiştir. Emir Timur 1401-1402’de Suriye’yi, 1402 Ankara Savaşı sonunda bazı Osmanlı topraklarını aldı. Böylece Çin ve Hind’e kadar bütün Asya’yı, Irak ve Suriye’yi ve İzmir’e kadar Anadolu’yu egemenlik alanına kattı. İkiyüzbin kişilik ordusunun başında Çin’e sefere giderken vefât etti.

Emir Timur’un vefatından sonra tahta oturan bilge ve fazıl torunu Uluğbek’in saltanat döneminde Semerkand Türkistan’ın siyasi ve ekonomik merkez olmanın ötesine giderek tüm dünyanın en ileri medeniyet merkezi haline geldi. Bölge 1497 yılından sonra ise Timur oğullarından Muhammed Zahiruddin Babür (Babur Şah)’ın egemenliğindedir. 1500 yılında ise Şeybani Han’ın hükümran olduğu Semerkand 1576 yılına kadar bu hanedanın elinde kaldı. 17. asrın başlarında Yalantuş Bahadır’ın eline geçen Semerkand 17. asrın ilk yarısında Eşterhaniler elinde kaldı. 1740-1747 yıllarında da şehre Nadir Şah egemen oldu. 1758-1868 yılları arasında ise Semerkand; Buhara emirlerine tabi oldu.

Semerkand ilk kez 2 Mayıs 1868’de bütün Türkistan’ı istila eden Rus ordularının esaretine düştü.

Semerkand’ın Yıldızları

Emir Timur’un Çağatay Türkçesi ile yazdırdığı kitaplar Farsça ve Avrupa dillerine de tercüme edilmiştir. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan îtibâren hakkında pek çok eser neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğunda Emir Timur'dan iyi kalpli ve büyük hükümdar olarak bahsedilmektedir.

Semerkand şehri siyasi tarihteki önemi kadar yetiştirdiği Rudaki, Nevai, Molla Cami, Hoca Ahrar Veli, Uluğbek, Babür, Ahmed Daniş gibi bilgin, yazar ve mütefekkirler ile medeniyet tarihinde de yerini aldı.
16-17 asırlarda ise Miram Çelebi, Molla Abdulali, Nazımuddin ibn Muhammed Hüseyin Birucendi, Emir Ekber Semerkandi, Bakicerrah Semerkandi, Devai Semerkandi, Muhammed Derviş Semerkandi, Dost Semerkandi, Yarmuhammed ibn Hudaydâd Muhammed Semerkandi, Kaşifi Semerkandi, Mevlana Mir Kelan Semerkandi, Mir Cemalledin Harezmi, Muhammed ibn Abdullah Hüseyin Semerkandi, Aşık Mevlana Abdulhayr Semerkandi, Mevlana Sadullah Sağardin Semerkandi, Siracuddin Muhammed Semerkandi, Şah Hoca Emirekan Semerkandi gibi isimler ilim ve tefekkür dünyasının yıldızları oldular.

Emir Timur’un torunu Uluğbek’in 15. yüzyılda kurduğu ve o günden itibaren dünya astronomisinin en saygın merkezlerinden birisi olan rasathane günümüze kadar varlığını koruyabilmiştir. Uluğbek astronomi ekolünün bilinen isimleri arasında Gıyaseddin Cemşid, Muiniddin, Kadızade Rûmi, Ali Kuşçu yer almaktadır.

Semerkand’ın ‘Mağrur’ İnsanları

Her dönemde Emir Timur’un başkenti ünvanı ile biraz mağrur olmayı hak ettiğine inanmış insanların yurdu olan Semerkand’da bugün dahi bu havayı hissetmek mümkündür. Kent; tarihi mimari mirası kadar bugün sahip olduğu eğitim kurumları, kütübhaneleri, kültür merkezleri, sinemaları; tiyatroları ve hatta sağlık kuruluşları ile Özbekistan kentleri arasında özel bir yere sahiptir. Semerkand vilayetindeki 898 umumi kütübhanede 8.734.200 kitab vardır. Bağımsızlık yıllarına girildiği dönem verilerine göre Semerkand vilayetinde 148 hastanede 21500 yatak, 8200 doktor, 23000 hemşire, ebe, hastabakıcı görev yapmaktaydı.
Semerkand kent merkezinde 1993 yılında 368 bin kişi yaşıyordu. Semerkand’ın kayda alınmış ve belirlenmiş ilk nüfus kaydına göre 1865 yılında ilde 26 bin kişi yaşamaktaydı. 1993 yılında Semerkand vilayetindeki 10 şehir, 16 ilçe ve 125 köyde toplam 2.322 bin kişi yaşıyordu.

1925-1930 yılları arasında Özbekistan’ın başkenti olarak belirlenen Semerkand 1938 yılında statü kaybederek vilayet merkezi olarak tanımlandı.

Demografik verilerin de gösterdiği üzere Semerkand dün de bugün de bir Türk kentidir. Sovyet döneminde dahi Semerkand’ın Türk niteliği değiştirilememiştir. Son nüfus verilerine göre Semerkand’daki Slav unsurlarının toplam nüfus içerisindeki oranı % 10’u bulmaz. Nüfusu milyonu geçen eski Sovyet Cumhuriyetleri kentleri içerisinde bu derecede düşük bir Slav nüfusu olması inanılmaz bir şeydir. 1993 yılı verilerine göre etnik temelde Semerkand nüfusunun kompozisyonu şu şekilde idi: Özbek %76 Rus: %5,3 Tacik %9,7 Kazak: %0,3 Tatar: % 3,3 Kureyşi: % 0,4 Türkata: % 0,8 Kırgız: % 0,1 Uygur: % 0,3 Ukran: % 0,7 Nemis: % 0,1 Yahudi. % 0,3 oranını teşkil ederler.


Semerkand’daki Bugüne Kadar Ulaşan Mimari Miras

a-Registan Anıt Külliyesi:
Uluğbek Medresesi: (1417-1420) İki katlıdır, dikdörtgen planlıdır. Uluğbek’in kurdurduğu bu medresede 50 talebe hücresi vardır ki 100’den fazla öğrenciyi barındırırdı.
Şirdar Medresesi: (1619-1636) Mirza Uluğbek Hankahı yerine Yalantuş Bahadır tarafından kurulmuştur. Mimari özellikleri Uluğbek medresesine benzerdir. Giriş portalinde kurucusu Yalantuş Bahadır’ı öven mısralardan ibaret bir şiir kaydedilmiştir.
Tillakâri Medresesi: (1647-1660) Uluğbek devrinde kurulmuştur. Mirza Uluğbek kervansarayı yerine Yalantuş Bahadır fermanı ile medrese, cami ve mescid maksadıyla inşa edilmiştir. İç bezeme süslemelerinde saf altın kullanıldığı için Tillakâri olarak adlandırılmıştır.

b- Şah-ı Zinde Kabristan Külliyesi: Efrasiyab kalıntılarının bulunduğu tepenin güneyindeki en eskisi Kusenm ibn Abbas’a ait olan kabrin yer aldığı büyük kabristandır. Tarih içerisinde Rasulullah’ın amcası Abbas’ın soyundan olan Kusem 676 yılında İslam’ı yaymak için geldiği Semerkand’da şehid olunca defnedildiği kabrin etrafında muteber kişilerin defnedilmesi ile büyüyerek teşekkül etmiştir. Külliyenin esas mekanları olan türbeler 14-15. asırların mimari mirasını günümüze taşımaktadır.

c- Emir Timur Türbe ve Külliyesi: “Gur-i Emir”: Semerkand’daki 14. asır sonları 15. asır başları mimarisinden günümüze ulaşmış olan bir anıt mezardır. Emir Timur’un çok sevdiği torunlarından Muhammed Sultan’ın 1403 yılında üzücü bir şekilde vefatı sonrasında O’nun anısını yaşatmak üzere verilen ferman ile Muhammed Sultan Hankâhı yakınında kurulmuştur. İç planı dikdörtgen olan bina dışarıdan bakıldığında sekiz yönlü bir prizma teşkil eder. Prizma üzerine çok güzel görünümlü bir soğan şeklinde bir kubbe yerleştirilerek örtülmüştür. Türbe duvarları turkuaz, beyaz ve bordo sırlı tuğlalar ile şekil verilen kufi yazılı desenlerle ile tezyin edilmiştir. Türbede Emir Timur ve iki torunu olan Uluğbek ve Muhammed Sultan ile iki oğlu Şahruh ve Miranşah ile hanedanın bazı üyelerinin mermer lahidler halindeki kabir taşları yerleştirilmiştir.

d- Bibihanım Medrese ve Külliyesi: Emir Timur’un büyük hatunu Saray MülkHanım’ın (saraydaki ünvanı Bibihanım idi.) 14. asır sonları 15. asır başlarında kurdurduğu büyük ve azametli külliyedir. Bugün bu külliyeden Bibihanım mescidinin ortasındaki küçük türbesi kalmıştır. Türbeye özel bir kapıdan girilir. Türbe içerisindeki taş tabutta (lahidde) 60-70 yaşlarında bir kadının mumyalanmış cesedinin varlığı Bibihanım’ın burada defnedildiğinin kanıtıdır.
Bibihanım Mescidi: Türkistan mimarisinin klasik bir örneği olan bu mescid Emir Timur’un Hindistan’ı fethi şerefine 1399-1404 yıllarında inşa edilmiştir. Yaptığı bütün savaşları kazanan Emir Timur, 1399’da Kuzey Hindistan’ı fethetmişti. Cuma mescidi olarak da bilinen Bibihanım Mescidi’nin ebadı 63,8 x 76 m.’dir. Dört tarafta revak ve piştak denilen giriş portalleri ile şekillendirilmiştir. Bibihanım Mescidi’nin genel ölçüsü ise 167 x 109 m. olan külliyenin köşelerinde yükselen minareleri depremlerin etkisi ile yıkılarak viran olmuştur. Sadece kuzeybatı minaresinin 18,2 m.lik bir kısmı yıkılmadan kalabilmiştir. Bugün Bibihanım Külliyesi biribiri ile irtibatı depremlerin tahribatı ile kopmuş 6 ayrı kalıntıdan ibaret haldedir.

e- Uluğbek Rasathanesi: Semerkand’daki 15 asır mimari mirasının nadide bir örneği olan Uluğbek Rasathanesi aynı zamanda dünya bilim tarihi mirasının özgün bir parçasıdır. 1428-1429 yıllarında Uluğbek’in fermanı ile Semerkand’ın Çolpanata (Kûh-ak) tepesinde Ab-ı Rahmet deresi kenarında inşa edilmiştir. Rasathane silindir şeklinde ve 30,4 metre yüksekliğinde üç katlı bir yapı olarak tasarlanmıştır. Binanın asli kısmında silindirin çevresi 40,2 m. gibi muazzam bir genişliktedir. Yıldızlar ve ayın hareketlerinin gözlendiği rasathane sadece Doğu astronomisinin önemli bir merkezi olmakla kalmamış; dünya astronomisinin de eşsiz bir öncüsü olan “Zîc-i Güraganî” adlı eser de burada kaleme alınmıştır. Uluğbek’in 1449’da öldürülmesinden sonra rasathane de -maalesef- bir çöküş sürecine girmiştir. Bugün Uluğbek Rasathanesi’nin restore edilerek açığa çıkarılmış olan kısmında gözlem işlemlerinin sürdürüldüğü -kısmen yer altına giren- hilal şeklindeki gözlem yerinin uzunluğu 11 metreyi bulmaktadır.

Yazımın girişinde ‘Semerkand Emir Timur’dur; Emir Timur Semerkand’dır’ demiştim. Bu hükmüm -yazdıklarımdan anlaşılacağı üzere- doğrudur doğru olmasına da; biliyorum ki kısmen eksiktir. Çünkü Semerkand Emir Timur olduğu kadar; Melike-i mübarekesi Tükel Hanım’dır aynı zamanda; devrinin kutb’ül-aktâbı Ubeydullah Ahrâr’dır hem de…

Gerek Tükel Hanım gerekse Hace Ahrâr-ı Veli’yi ve onların Semerkand’larını yazmağa yer bulamadım. Kim bilir başkaca yazılar için onlara da yer bulunur günü gelince… O zamana kadar sabredin… Zaten başka çareniz de yok!

25 Kasım 2006

Kaynaklar:
1. Emir Timur, Harold Lamb; Çeviri: A. Göke Bozkurt; İlgi Yayınları, İstanbul, 2006.
2. Özbekistan Vilayetleri ve Karakalpakistan, Muradcan Eminov, Abdulkayyum Abdurrahimov (Kontrol: Prof. Dr. Nurislam Tohlıev), Taşkent, 1995.

MOSTAR Dergisi'nden...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye