Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Tengri dağlarında gördüğüm / Naci Bostancı
MesajGönderilme zamanı: 06.10.10, 19:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 28.09.10, 13:01
Mesajlar: 166
Tengri dağlarında gördüğüm...

Naci Bostancı


Eylülün sonlarına doğru Kazakistan Yazarlar Birliği'nin 75. yıldönümü kutlamaları için bir heyet olarak Almatı'ya gittik. Uçak İstanbul'dan havalanıp yönünü doğuya çevirdiğinde akşam oluyordu. Işığın yükseldiği doğu şimdi karanlığın koynuna çekiliyordu.

Yolculuklar hayalleri, kurmacaları çağırır. Ben de asırlar öncesinden atlarla geçilen yolların şimdi uçakla birkaç saatte alınması üzerine düşündüm. O klasik fizik kuralı geçerliyse ve var olan hiçbir şey yok olmuyorsa, nal sesleri de bu sonsuz gökyüzünde dağılmış olmalıydı. Sadece nal sesleri mi? Tolgaların, kılıçların, zırhların şakırtısı, tek heceli o keskin komutlar, tuğların rüzgâra karışan hışırtısı... Atsız'ın Bozkurtlar romanının girişi de öyle değil midir? Günümüzden başlar, anlatıcının etrafında toplanmış öğrenciler o konuşurken yavaş yavaş değişirler ve birden Sarı Irmak'ın kıyısında sele kapılmış bir ordunun neferlerine dönüşürler. Aradan zaman perdesi çekilince her şey aynı düzlemde yan yana gelir. Orada o romanda ya da burada uçağın içinde, Kazak yolcularla birlikte sessiz bakışlarda paylaşıldığını varsaydığımız bir kardeşlikte...

Daha önce de Orta Asya'ya çeşitli ziyaretlerim olmuştu. Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Azerbaycan... Her yeni sefer bu coğrafyanın gerçekliğine ilişkin müktesebata bir katman daha ekliyor. Bir yanı her türlü duyarlılığı kapı dışarı eden hayatın o katı yüzüne dair bir gerçeklik, diğer yanı geçmişin rüyalarından imbiklenmiş yeni düşler, hayaller... A. Vambery yüz altmış yıl önce bir sahte derviş olarak Orta Asya'da dolaşırken buraları kabilelerden müteşekkil, her biri diğeriyle çatışan, yağma ve talanın kol gezdiği bir coğrafya olarak anlatır. Kişisel tanıklıkların kaçınılmaz sübjektif paylarını düşsek bile anlatılardan Türkçülerin Turan hayallerini yeryüzüne indirecek ipuçları bulmak kolay değil. Enver Paşa'nın trajedisi de tam olarak bu değil miydi? Kafasındaki Türk dünyası ile gerçeği arasındaki uçurum kaderinin Çegan tepesinde noktalanmasını doğurdu. A.H. Müftüoğlu Çağlayanlar'daki "Turan nasıl çıldırdı" hikâyesinde tam da böyle bir arada kalmışlığın durumunu anlatır. Sovyetlerin dağılıp Orta Asya'nın özgürlüğüne kavuştuğu dönemde ise Turanlardan çıldıran olmadı; kimileri Türkiye'de gördükleri rüyayı çabucak unuttular ve "gerçekliğe" hızla adapte oldular. Büyük laflarla geldiler, arkalarında kötü bir miras bırakarak buharlaşıp kayboldular. Büyük laflar etmeyenler, meseleyi rüyalar üzerinden görmeyenler, oradaki insan gerçekliğine odaklananlar, kucaklamayı belli bir kimlikten insanlığa kaydıranlar ise başarılı oldular. Çünkü kimlik temelli her hamle çatışmayı, gerginliği, güvensizliği getirirken evrensel normlar esasında tüm insanlara barış ve esenlik içinde bir coğrafya çağrısı refahı, saygıyı ve karşılıklı güveni artırıyor. Orta Asya'da insanların ihtiyacı barış ve istikrar. Bunun sağlandığı bir zemin, bugün çatışma potansiyeli içindeki kimliklere yarın barış içinde yan yana yaşama şansını verebilir.

Vambery'den beri gelen yüz elli yılın içinde yetmiş yıllık bir Sovyet tecrübesi var. Benim anladığım Sovyet yöneticiler iki önemli iş yapmışlar: Birincisi, farklı milletten insanları bir arada tutmak için onları mümkün olduğunda küçük birliklere çevirmeye çalışmışlar, kabile ritüellerini güçlendirerek aralarındaki ortaklık bağlarını unutmaya bırakmışlar. İkincisi ise, insanları modernlikle, şehirle tanıştırmışlar. Muhalifleri tarafından yerden yere vurulsa da her yönetimin hedef kitlesi nezdinde kendisini meşrulaştıracak, onların gözünde haklılaştıracak makul ve uygun işler yapması eşyanın tabiatı icabı. Sovyet şehirciliği tüm görünümüyle ortada, sağladığı sosyal imkânlar ise hâlâ insanların hafızalarında. Şüphesiz bu "Sovyet" imgesi sevimli değil. Gri renkli kişiliksiz binalar, estetik değerden yoksun planlamalar, kaba ve hantal bir yapılanma. Yine de bütün bunlarda, insanlar için bir eşitlik arayışı, insanca hayat şartlarını tesise yönelik "insani" bir duyarlılık mevcut. Belki bu insani duyarlılığı yapılardan, meydanlardan, binalardan çok eski komünistlerin şimdiki zamana hüzünle bakan gözlerinden okumak mümkün.

Bizim akraba topluluklarının üzerinde de Sovyetlere ait bir aurayı hissetmemek elde değil. Yetmiş yıllık katı bürokrasi belki en çok insanların hal ve hareketlerine, jestlerine, duruşlarına sinmiş.

Kazakistan'da bulunduğumuz dört günün içinde Yazarlar Birliği'nin yetmiş beşinci kutlama törenlerine katıldık. Kazak işadamlarıyla bir araya geldik. Sanata ve sanatçıya önem verme Sovyetlerden kalma bir gelenek olarak sürdürülüyor. Yazarlar Birliği'nin yedi yüz üyesi var ve büyük saygı görüyorlar. Onlar kültürün, sanatın, fikrin mihmandarları, halkın terbiye edicileri olarak kabul ediliyorlar. Adları ziyalılar. Bildik bir kelime, münevver ve aydınla aynı anlama vurgu yapıyor. Konuşmalarda sık sık Kazak–Türk dostluğu ve kardeşliği dile getirildi. Başkan Nurlan Beyefendi'nin Türk heyetindeki Harun Tokak için söylediği, "Birbirimizle kucaklaşıyoruz, o Türkçe konuşuyor ben ise Kazakça, belki birbirimizi tam anlayamıyoruz ama bu, bir kardeş sıcaklığı içinde birbirimizi kucaklamamıza engel olmuyor, gönül diliyle anlaşıyoruz." demesi, bu durumu özetliyor.

Kazak işadamları, küreselleşmeyi, onun iktisadi olarak nasıl bir dünyayı çağırdığını, Kazakistan'ın küreselleşmedeki rolünü merak ediyorlar. Burada da hayatın temel gerçekliklerinden birisi küreselleşmenin tehditleri, imkânları, potansiyelleri. Biraz endişe biraz umut yan yana. Kazakistan zengin bir ülke. Küreselleşen dünyada küresel pazarların gerçekliğine nüfuz etmiş müteşebbisler önemli. Onlar da nihayetinde gökten inmiyorlar, hayatın duvarlarına, engellerine, zorluklarına kafalarını vura vura yetişiyorlar. Genç işadamlarıyla küresel pazarları konuşurken onların cüretkâr müteşebbisler olmaya aday olduklarını fark ettim. Bu durum Kazakistan'ın geleceğini parlak kılıyor. Türklere ait üniversiteye gittiğimizde ise orada filolojiden, iktisattan elli kadar öğrenciyle konuştuk. Onların da en çok merak ettikleri konuların başında küreselleşme ve onun Kazak kimliği, kültürü üzerindeki etkileri geliyor. Bir yanları küreselleşmenin çekiciliğinde, diğer yanları kimliğin ruhani çağrısında. Bu gerilim üretici hamleler için gerekli şartı hazırlıyor, yeterliliği ise oradaki insanlar dünyayı kucaklayan okumalarla yapacaklar.

Orta Asya'daki ülkeler, Sovyetlerin dağılmasından sonra milli devlet ve kültür mecrasında kendilerini yeniden kurmaya çalışıyorlar. Burada kimliğe abartılı vurgu Vambery dönemi coğrafyasının yeniden üretilme tehlikesini getirir, kimlikleri unutmak ise insanların o hayati "kim ve ne oldukları" sorusunu cevapsız bırakarak onları her tür rüzgâra açık halde bırakır. Kimlikler konusunda fanatizme düşmeden, rüya görmeden, bu coğrafyayı herkes için bir barış ve esenlik dünyasına çevirmek en uygun gelecek projeksiyonu olarak Orta Asya halklarının önündedir.

Yetmişli yıllarda bir isim olarak bildiğim Tengri dağlarını Almatı'da bir gerçeklik olarak buldum. Asfalt yoldan bir Alman arabasıyla eteklerine kadar çıkmak şaşırtıcıydı. Burada kış olimpiyatları için hummalı bir faaliyet vardı. Tengri dağlarının hemen dibindeki inşaatta çalışan ve görüntüleri itibariyle bir dünya mozaiğine benzeyen insanlar bu kutsal dağların sadece rüyasını gören çocuklarına değil herkese bağrında yer verdiğinin işaretiydi. Oradaki resim adeta Asya'nın geleceğine ilişkin en sağlam projeksiyondu. Yeşille beyazın birbirine karıştığı bu haşmetli dağa bir de bu gözle bakmak benim için öğreticiydi, belki başkaları için de ilham verici olabilir.

ZAMAN


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye