Tasavvuf : Sorular – Sorunlar
Küreselleşen Dünyada Bireyselleşen Tasavvuf
Dr. Hayati BİCEHaber10 sitesinde yayınlanan “Global Planlarda Tasavvuf” başlıklı yazım (1) ile olarak aldığım çok sayıda mesajla iletilen sorulara muhatap oldum. Bu arada 28 Ağustos 2009 (1430 Ramazan’ının sekizinci günü) konuk olduğum TV5 kanalının 2Doğu2Batı programında “Türk Tarihinde Tasavvufun Önemi” konusu etrafında program yapımcısı Yavuz Selim Kurt ile “tasavvufun bugünün dünyasındaki anlam ve işlevi”ni de ele aldık.
Gerek işaret ettiğim makalem vesilesi ile ve gerekse TV5 programı sonrası iletilen “tasavvuf ve günümüz” konusundaki soruları bir yazı ile toplu olarak yanıtlamayı düşünürken Peren Birsaygılı’nın “Ramazan programlarında tasavvuf etkisi mi?” (2) başlıklı yazısı Ramazan boyunca İstanbul ve Ankara’da gözlediğim “insan manzaraları” konunun iyiden iyiye güncelleştirilmesi gereğini ihtar etti.
Öncelikle karşılaştığım sorular şunlar oldu: Günümüz dünyasının insanı için tasavvuf ne anlam ifade ediyor? Bir müslüman için “deruni boyutu olan bir İslami hayat” yaşamak yolunda tasavvuf “illa ki” gerekli midir? Tasavvufi hassasiyeti olduğunu söyleyen -ve hatta tasavvufi bir cemaatin önde gelen- kişiliklerinde neden bir “sufi incelmesi” işleminin tahakkuku çoğu defa gözlenmiyor? Küreselleşen dünyanın bunalımlı insanları için tasavvufî geleneğin sunduğu pratik çözüm yolları var mı? Tasavvufî pratiği güncelleştirmek için sufi ekollerinde yeni içtihadlar söz konusu mu ?.. Daha pek çok; benzeri sorular…
Bir makale sınırları içinde hareket edeceğimiz için daha pek çok soru arasından sadece öne çıkan bu soruları önceleyerek ve konunun uzmanları olan akademisyenlerin lojistik desteği ve yıllar içerisinde oluşmuş gözlemlerim ile bu soruları yanıtlamak isterim.
Günümüz dünyasının insanı için tasavvuf ne anlam ifade ediyor? sorusu ile başlayalım. Tasavvufî hayatın köklerini Hz. Adem a.s.’a kadar indiren
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’a göre tasavvuf sadece günümüz insanı için değil Hz. Âdem -a.s.- ‘den bu yana tüm insanlar için yaşanan bir hayat tarzıdır. Bu bakış açısı ile ilk sufi olan Hz. Adem a.s. aynı zamanda “nefsini kınayan” ilk insandır ve bunun tasavvufî seyrdeki karşılığı nefs-i levvâme basamağıdır. Kılıç’a göre “Tasavvuf 'öz'e hitap eden bir bilim dalı olduğu için 'öz' Hz. Âdem'den bu yana aynı 'öz'dür ama form değişebilir. Hz. Âdem'deki yaklaşımla, Hz. İbrahim'deki yaklaşım, Hz. Musa'daki tasavvufi yaklaşım, Hz. Muhammed'teki tasavvuftaki yaklaşım farkı bu yüzdendir.” (3) Tüm tevhidi geleneklerde var olduğu müşahede edilen tasavvufî damarın kaynağı da budur. Dolayısıyle günümüz insanı da varlığının özünde taşıdığı bu damar nedeni ilke tasavvufa –ihtiyacının farkında olsun veya olmasın- muhtaçtır. Bu bütüncü anlayış gerçekten çok sarsıcıdır ve İslam tasavvufunun şu veya bu “din geleneği”nden ithal edildiğini iddia eden tasavvuf karşıtlarının tüm iddialarını bir anda sıfıra indirger. Adı ne konulmuş olursa olsun tasavvufi eğilim bütün insanların ruhani bir gereksinimi olarak kabul edilirse bu gereksinimin sahih ve nezih bir kanal ile tatmini de bir gerekliliktir. O halde özetleyeyim: Tasavvuf “ruh” diye tanımlanan manevi bir özü taşıyan günümüz insanı için de ruhani hayatın niteliğinin derinleştirilmesinde –veya manevi bir doyum arayan ruhları ihtiyacının tatminindeki- en önemli vasıtadır.
Bir müslüman için “deruni boyutu olan bir İslami hayat” yaşamak yolunda tasavvuf “illa ki” gerekli midir? Ya da tasavvuf her müslüman için –mutlaka- tarih içerisinde kurumlaşarak günümüze intikal eden geleneksel yapılar içerisinde (yaygın kullanımıyla tarikat yapılanmalarında) yaşanılması gerekli bir tecrübe midir? Yoksa bu tecrübeyi birey olarak deneyimlemek söz konusu olabilir mi? Birbiriyle iç içe bu soruların cevabı konusunda yine önemli bir tasavvuf akademisyeni olması yanında tasavvufî hayatın pratiği ile ilgili zengin bir birikime de sahip olan
Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’nun uzmanlığına baş vuralım. Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’na göre “cami cemaati” diye tanımlanan -ve toplumun geneline göre dini hassasiyetleri daha hissedilir olan- toplum kesimi nazara alınsa (hatta ben bunu Cuma namazı cemaati olarak daha özelleştiriyorum) bile tasavvufî eğilimi olan, “sufi gibi yaşama tarzına heves eden” insanların oranı %10’u geçmez. (4) Bu noktada Cebecioğlu çok önemli bir tesbitte daha bulunur: Tasavvufî bir hayat yaşamağa “heves eden” insanların da ancak %10 kadarlık bir kesimi tasavvufî tecrübeleri sırasında rahmanî varidâta nâil olurlar ve bihakkın “sufi” olarak anılmağa hak kazanırlar. Bunun biraz karışık görünen ifadeleri sadeleştirerek özetlersem, toplum içerisinde “dini hassasiyet sahibi görünen” insan topluluğu içinde tasavvufi geleneğin mirasına vâris olma potansiyeli olan insan topluluğu ancak ve ancak %1’dir. Muhataplarından gelebilecek itirazları ve popülist ithamları baştan önlemek için Cebecioğlu da konuyu taa, “bezm-i elest” gününe kadar götürerek bu ruhani taksimatın ilahi menşeli oluşuna işaret eder. Cebecioğlu’nun bu keskin tasnifi tasavvufun asla “popüler bir akım” olamayacağını da gösterir. Burada konuya dışarıdan bakanların yükselteceği itiraz seslerini izale etmek adına şunu ilave etmek isterim: Tasavvufi terminoloji ile “mürid” olarak seyr ü sülûk yapıp tasavvufi makamlardan hissedar olabilecek insan sayısı sınırlı olmakla beraber “muhib” olarak Allah’a aşk ile; muhabbet ile kulluk yapma ve ‘Allah dostları’ olarak bilinen evliyaullaha dost olma kapısı herkese ardına kadar açıktır.
“Tasavvufi hassasiyeti olduğunu söyleyen -ve hatta tasavvufi bir cemaatin önde gelen- kişiliklerinde neden bir “sufi incelmesi” işleminin tahakkuku çoğu defa gözlenmiyor?” sorusuna gelirsem; bunun yanıtı da bir aslında önceki paragrafta mevcuttur. Tasavvufi bir hayat yaşamağa heves eden “sufi taklidcisi” insanlara bakılarak böyle bir hüküm çıkartmak hiç de zor değildir. Yine Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’nun ifadeleri ile “yolda dökülme adayı” %90 oranındaki büyük çoğunluğu oluşturan insan grubu “Tasavvuf yoluna giriyorlar, bir süre sonra kaybolup gidiyorlar…” Burada günümüzde ortaya çıkan -ve tarihteki sufi yapılanmalara kıyas edilirse vahim olan- süreç “tasavvuf yolunda dökülen” insan grubu içerisinde kendilerine “mürşid-önder-lider” rolü biçilenlerin dahi var olduğunun acı bir gerçek olarak müşahede edilmekte olmasıdır. Popüler TV haber programlarının vazgeçilmez konukları olan “sahte şeyhleri ve hatta sahte peygamberleri” hatırlarsanız -ve hele de bunların hayatlarının bir kesitinde tasavvufi denilebilecek bazı bağlantılarından haberdar iseniz- konunun anlaşılması çok kolay olur. Bugün tasavvuf karşıtı “dini çevreler” ile tasavvuf da dahil dini görünümlerin tümünden rahatsız “ladinî çevreler”in bu “döküntü grub”un söylem ve eylemlerini genelleştirme ‘uyanıklığı’ ile tarihteki ve günümüzdeki tasavvufi kurum ve kişiliklerin tamamını hedefe oturtmalarının insaf ile telif edilir yanı yoktur.
“Küreselleşen dünyanın bunalımlı insanları için tasavvufî geleneğin sunduğu pratik çözüm yolları var mı?” sorusunun yanıtı bence bu yazımın en önemli kısmı olacaktır. Yıllardır Yesevilik kültürü ve Ahmed Yesevi konusu ile ilgilenen bir kişi olarak şu soru ile ne kadar çok karşılaştım : “Var mı şimdi Ahmed Yesevi gibi bir mürşid; ki gidip kapısına dervişi olayım…” Bu soru gerçekten de önemli idi ve gerçekten de “zamane mürşidleri” arasında Yesevi çizgisine yaklaşabilen ne kadar az ‘postnişin’ vardı ve ne kadar çok ‘post’a ‘çökmüş’ nâdân vardı. İşte bu yüzden bu sorunun yanıtını vermek çok zor oldu benim için; taa ki, Ahmed Yesevi’nin mürşidi olan
Yusuf Hemedani’nin şu satırlarını Rütbetul-Hayat adlı risalesinden okuyana kadar: “Bir pîrle sohbetten mahrum olan müridin her gün bu tâifenin sözlerinden sekiz varak (16 sayfa) okuması gerekir. Böyle yaptığı takdirde, bu sözler onun gönlünün dirilmesine sebep olur.” (5) Şimdi bana Ahmed Yesevi gibi bir mürşid aradığını söyleyenlere şunu rahatlıkla tavsiye ediyorum: “-Git al bir Divan-ı Hikmet; oku ve gör bakalım Ahmed Yesevi sana ne diyor?” (6) Son yıllarda ülkemizde tasavvuf literatürünün temel eserlerinin Türkçe basımlarına ve böylece bu eserlerin müellifi olan büyük tasavvuf adamlarının mesajlarına ulaşmak, tavsiyelerine muhatap olmak mümkün hale gelmiştir. Bugün ilgili bir okur; entelektüel bir idrak zafiyeti ile malul değilse “Mesnevi” (7) ile Mevlâna Celaleddin Rumi’nin; “Maarif” (8) ile oğlu Veled Çelebi’nin; hatta “Makalât” (9) ile mürşidi Şems-i Tebrizi’nin altın değerindeki sözlerinin muhatabı olabilecek durumdadır. Muhyiddin Arabi’nin “efsanevi” Fütûhâtü’l Mekkiyye”si (10) dahi bugün ilgilisi için bir “sır” olmaktan çıkmıştır. Bugün herhangi bir kitapçıdan kolayca alınıp incelenebilecek bu nadide eserleri temin edebilmek için insan uzak asırlarca binlerce kilometre yol katettiklerini hatırlayınca günümüz insanlarının ne kadar büyük bir kolaylık içerisinde oldukları görülebilir. Tasavvufî hayatın derûni boyutunun algılanmasında kılavuz olacak bu bilgi kaynaklarını azık edecek zamane sufisinin gündelik ibadet hayatında az bir gayret ile pek çok varidâtı elde etmesi hiç de zor olmayacaktır.
Globalleşen dünyanın sağladığı teknik altyapı “Tasavvufî pratiği güncelleştirmek için sufi ekollerinde yeni içtihadlar söz konusu mu ?..” sorusunun yanıtının da verilmesini sağlamıştır. Bugün ilgili bir insanın “online biat” (11) aldığı bir mürşidin “
sufilive” TV yayınındaki online sohbetini (12) dünyanın her köşesinden izlemesi ve sohbet metnini birkaç dilde inceleyebilmesi mümkün hale gelmiştir. Böyle bir online sohbeti izleyen Japonya’dan Arjantin’e; Londra’dan Ankara’ya dünyanın bambaşka köşelerindeki “online sufi”lerin yayınla birlikte açılan ‘chat-room’ (=sohbet odası) vasıtası ile kafalarına takılan sorulara yanıt alabilmesi interaktif bir etkileşimi de mümkün kılmaktadır. (13) Şahsen çok önemli bir sorumun cevabını internet vasıtası ile Pakistan kökenli bir sufi grubuna ait websitesinde bulduğumu somut bir örnek olarak verebilirim. Yine meselâ, Kanada’daki bir sufinin gördüğü rüyasının ne anlama geldiğini Türkiye’deki bir sufi kardeşinden öğrenmesi çok değil 20 yıl önce hayali bile mümkün olamayacak bir şeydi. Tasavvuf tarihinin büyük önderlerinden Ahmed er-Rufai’den nakledilen bir menkıbedeki semavâtın dördüncü katındaki müşahedenin NASA’nın evren hakkındaki animasyonları ile nasıl mutabık olduğunu youtube.com sitesindeki bir videodan izlemenin hazzı ve bu hazzı diğer sufiler ile paylaşmanın tartışılabilir mi? (14)
Bunlar globalleşmenin olumlu yönleri elbette. Nefsani ve şeytanî tuzakların da aynı mecralarda nasıl çoğaltıldığının da farkındayım elbette… Ancak dünyanın imtihan dünyası olması bununla birebir ilişkili değil mi? Sizce de?..
Sorulara yanıt çerçevesinde planlanan bir yazının sonunda başka sorularla noktalanması muammasına varacak bu mecraya en iyisi
Necip Fazıl’ın şu dizesiyle nokta koyalım:
“Her şey, akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir…”
-----------------------------
*Araştırmacı-Yazar
hayatibice@yahoo.comDİPNOTLAR:
1 Dr. Hayati Bice, Global Planlarda Tasavvuf.
http://www.haber10.com/makale/16375/2 Peren Birsaygılı, Ramazan programlarında tasavvuf etkisi mi?..
http://www.haber10.com/makale/16903/3 Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç: “Allah Müslümanların anlayışını geliştirsin” Kübra&Büşra İle İkide Bir -Röportaj-;
http://yenisafak.com.tr/Pazar/Default.a ... 4&i=2107154 Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu: “Tasavvuf, Nefsin Hastalıklarının Eczanesidir” -Röportaj-;
http://www.tasavvufalemi.com/sayfa.php?yaziNo=3755 Yusuf Hemedani, Hayat Nedir ? (Rutbetü’l-Hayât), s.91, Aktaran: Doç. Dr. Necdet Tosun; İnsan Yay. İstanbul-2004.
6 Ahmed Yesevi; Divân-ı Hikmet ; Yay. Haz. Dr. Hayati Bice; T. Diyanet Vakfı yay. 5. Baskı İstanbul-2009.
7 Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Mesenevi-i manevi kitabının son birkaç yıl içerisinde çok sayıda yeni baskısı yapıldı. Bunlar arasında Şefik Can çevirisi ( Ötüken Yay.) metindeki ayet ve hadislerin tahrici ile ; Hicabi Kırlangıç- Derya Örs çevirisi ( Ekim Yay. ) ise çeviri yönünden öne çıkıyor.
8 Sultan Veled ve Maarif'i ; Haz. Doç. Dr. Hülya Küçük; Yeni Zamanlar Dağıtım; İstanbul-2005.
9 Şems-i Tebrizî, Makalât, Ataç Yayınları; İstanbul-2009.
10 Muhyiddin İbn Arabi, Fütuhat- ı Mekkiyye, Litera Yayıncılık, İstanbul-2006.
11 Bir “online biat” örneği için bkz:
http://www.tasavvuf.info/biat_online.htm12 Online tasavvufi sohbet örnekleri ve önemli dünya dillerindeki çevirileri için bkz.
http://sufilive.com/13 Dünyanın tasavvufi irşad anlamında da “global bir köy”e veya bir “global bir dergâh”a dönüştüğünü şu dünya haritasından izlemek mümkündür: “Naqshbandi-Haqqani Dhikr Centers Across the World”
http://sufilive.com/centers/14 Pîr Ahmed er-Rufai'nin Evreni Keşfi : “Her Bir Tanesi Dünya Büyüklüğünde Kum Okyanusları”
viewtopic.php?f=107&t=2580