Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Latif ERDOĞAN: Fasıldan Fasıla / RÖPORTAJ - Yeni Akit
MesajGönderilme zamanı: 04.02.14, 12:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Latif ERDOĞAN: Fasıldan fasıla

http://www.habervaktim.com/yazar/63475/ ... asila.html

01 Şubat 2014 Cumartesi

Olanlar/olaylar gösteriyor ki, en büyük istidatlar, en büyük iyilik kadar en büyük kötülükleri de yapabilirler. Kötülük tahrip nevinden olduğu için de eğer kötülük yaparlarsa kötülükleri iyiliklerinden daha büyük olur.

Deneyimlerin dili diyor ki: Büyük insanları büyük yapan büyük işler yapmaları değil; ne kadar küçük olursa olsun lüzumlu olanı yapmalarıdır. İman hizmeti yapanlar için bu lüzum, kalp dairesiyle sınırlıdır. En küçük dairede en büyük; en büyük dairede ise en küçük vazife vardır. Himmet ali tutularak en büyük hizmete talip olunmalıdır. En büyük dairedeki, bizler için lüzumsuz ve malayani sayılacak meselelerle vakit zayi edilmemelidir.

Tarihi tekerrür bir daha açığa çıkardı ki, layık olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir. Bu sebeple de, Cenab-ı Hak’tan, nimetten önce nimete liyakat istenilmelidir.



Yeni Akit gazetesinin benimle yaptığı röportajın kimlerde nasıl intiba bıraktığını bilmiyorum. Hiçbir değerlendirme ve yorumu okumadım; baştan kararım öyleydi, şimdi de öyledir. Müspet ve olumlu yaklaşımların tümüne teşekkür ediyorum. Maksadı aşan söylemler varsa; tanıdık söz sahipleri hiç endişe duymasınlar. Eğer bir yerde yüz yüze gelirsek, utanıp yüzlerini kaçırmasınlar; çünkü ben onları bilmiyor olacağım.

Sabrımı test etmeye niyetlenenlere de bir anekdot aktarmadan geçmeyeyim: Hocaefendi ile güncel bazı sıkıntılar hakkında konuşuyorduk. Elbette sıkıntılar önce ve bütün şiddetiyle kendilerine tosluyordu. Biz ise onda yansıyan ıstırabı görebildiğimiz ölçüde, sıkıntıların şiddetini, musibetlerin baskı ve baskınını anlamaya çalışıyorduk. Söz arasında dedi ki: Bazen sıkıntılardan boğulacak hale geliyorum; o sıra aklıma sen geliyorsun. Senin çektiklerini düşününce sıkıntılarım hafifliyor, kendime, bak o nelere sabrediyor, diyorum. Hakikaten sende peygamber sabrı var..



Bugünlerde dost meclislerinde benden sorulan en öncelikli soru, “Cemaat CHP’ye oy verir mi, Hocaefendi, CHP’yi destekler mi?” sorusudur. Bu sorunun ilk bölümüne, söz konusu röportajda cevap verdim: Cemaatin sempatizanları, kesinlikle CHP’ye oy vermez ve vermeyecektir. Diğer kesim ise eğer Hocaefendiden bir emir gelirse, emre itaat doğrultusunda hareket eder; fakat bu kesimin oyları hiçbir seçimde ve hiçbir yerde sonuca tesir edecek güçte olmaz. Peki, Hocaefendi, CHP’yi destekleme hususunda tabilerine emir verir mi? Açıktan böyle bir emir vereceğine hiç ihtimal vermiyorum. Benim bildiğim, tanıdığım Hocaefendi bilge bir insandır. En hissi olduğu demlerde bile, karar verirken, mantıklı davranır, itidalini korur. Sonunda bütün harmanını yakacak böyle bir karara, bir başka zorlayıcı durum söz konusu değilse evet demez.

Diyelim ki, evet, dedi; ve CHP’nin desteklenmesini istedi. Bu durum karşısında, kendisine muhabbeti olanlar nasıl davranmalı?

Aziz dostlar, öncelikle şunu şeri bir ölçü olarak bilelim ki, Peygamberlerin dışında hiç kimse masum değildir. Dolayısıyla her insan hata yapabilir. Buradaki hata kelimesi, günah karşılığı kullanılmamaktadır. Günah insanın Allah’la kendi arasında bir durumdur. Tövbe ve istiğfar zaten onun için vardır; ilahi emirle de tövbe ve istiğfara bütün kullar teşvik edilmektedir. Peygamber Efendimiz de “Ben günde yetmişten fazla istiğfar ediyorum” buyurarak, bu yöndeki ilahi emirlere pratikte açıklık getirmektedir. Meseleye önce bu perspektiften bakılmalı ve hiç kimse “hatasız kul” formatına sokulup öyle değerlendirilmemelidir. Hele konu güncel ise, bu durum ihatayı engeller; ve kararlarda pek çok isabetsizlikler olabilir.

Yine size bir hatıra nakledeyim:
Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarıldığı, sığınacak ülke aradığı günlerdeydi. Ben, Zaman Gazetesindeki haftalık yazımda, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirileceğini iddia eden bir yazı yazmıştım. O günün akşamında Hocaefendiyle beraberdik. Kalabalık bir topluluk da vardı. Hoceefendi, her zaman olduğu gibi, mesafeyi koruyan, perdeyi yırtmayan fakat oldukça sert bir üslupla, bazıları Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirileceğini iddia etse de, hiçbir zaman böyle bir şey olmaz, böyle söyleyenler bazı şeyleri bilmiyorlar, bilmedikleri için de böyle söylüyorlar, dedi. Aradan geçen süreyi şimdi hatırlamıyorum, ancak kısa bir süreydi. Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye’ye getirildi..

Eğer, cevabımın bu kadarı yeterli değilse, sözümü sürdüreyim: İmam Gazali, bazen emir dinlememek edeptir, buyurur. Sonucun yanlışlığı apaçık ortada iken emre itaat etmek değil, etmemek edeptir. Sizler de böylesi bir edeple davranır; hem kendinizi hem de size emir vereni ömür boyu sürecek vicdan azabından kurtarmış olursunuz..



Hepimizin, kendimizi tenkit etme hakkımızı sonuna kadar kullanmamız gereken çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Yanlışta ısrar değil, yanlıştan dönmek erdemdir. Her insan, her zaman kendisine yeni bir mazi kurabilir; ve mutlu yarınlarını bu yeni mazi üzerine inşa edebilir. Ürkmeye, korkmaya, umutsuzluğa sebep yok..

http://www.habervaktim.com/yazar/63475/ ... asila.html


En son ankebut tarafından 04.02.14, 12:04 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Yeni Akit Gazetesi'nin Latif Erdoğan ile röportajı...
MesajGönderilme zamanı: 04.02.14, 12:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Yeni Akit Gazetesi'nin Latif Erdoğan ile röportajı...

Tarih: 22 Ocak, 2014


Fethullah Gülen’in yıllarca en yakınında bulunarak cemaatin beyin takımında yer almış, hatta Fethullah Gülen’den sonra Gülen’in yerine geçecek kişi olarak gösterilen gazetemiz yazarı Latif Erdoğan, Gülen Hareketi’ni Akit okurları için anlattı. Erdoğan, kendisinin dahi dinletildiğini söyledi.
***
Erdoğan, “Bana, ‘Hakkını helal et, seni yıllardır dinlettiriyorum, çünkü önde bir insansın, yapacağın bir yanlış hepimizi bağlar’ dedi. Ben de, ‘Allah razı olsun, şimdi kendimi daha güvenli hissediyorum’ dedim, gülüştük..” ifadelerini kullandı.


Erdoğan, Cemaatin bedduadan sonra çok ciddi yara aldığını belirterek, “Hocaefendi çok ciddi itibar kaybına uğratılmıştır” dedi.

Latif Erdoğan’ın, sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:

“DOST HATIRINA O YAZIYI YAZDIM, ERTESİ GÜN YATAĞA DÜŞTÜM”

-Risalelerin sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Söze, derin bir yarama dokunarak başladınız. Bilmem ki bu acıyla itidali koruyarak sözü sürdürebilecek miyim? Sanırım doksan yılıydı. Abiler, Abdullah Aymaz’ın yaptıklarından rahatsızlıklarını Hocaefendiye nakletmişler. O sıralarda Abdullah Aymaz, Risalelerden bazı bölümleri sadeleştirerek kendi imzasıyla kitaplaştırıyordu. Gerekçe de, ortaokul ve lise çağındaki gençlere bu hakikatlerin anlayacakları bir dille ulaştırılmasıydı.

Hocaefendi konuyu ilk bana açtı. Çok üzüntülüydü. Abdullah Aymaz’ı çok sevmeme rağmen yaptığını ben de tasvip etmiyor, fakat bir şey de söylemiyordum. Hocaefendiye: ‘Abdullah Abi de bu yaptığından vazgeçsin..’ dedim. Ben kendisinin de yapılandan rahatsız olduğunu zannetmiştim.. Birden celallendi. ‘Ne var bunda. Başka türlü o gençlere bu hakikatler nasıl ulaştırılacak, yüzlerce insanın imanının kurtulmasına vesile oluyor’ dedi.

Biraz sonra Abdullah Aymaz’ı da telefonla bulunduğumuz yere çağırdı. İstişare ettik. Abilere bir cevap yazmakta mutabakata varıldı. Yazı benim üzerime kaldı. Hayatımda belki ilk ve son, inanmadığım bir konuda, dost hatırına o yazıyı yazdım. Ertesi gün yatağa düştüm. Günlerce yüksek ateşli bir hastalık yaşadım. İlhan İşbilen, Zaman Gazetesi’nin genel müdürüydü. Beni aradı. Gazeteye yüzlerce mektup yağmıştı, ne yapacağımızı soruyordu. Hasta halde gazeteye gittim. Yüzlerce mektubu ondan alarak eve geldim. Bütün nur talebeleri tepkilerini dile getiriyor, ağır hakaretler ediyorlardı. Her eleştiri mektubu içimi sevinçle dolduruyor, demek ki Nur’un kahramanları dimdik nöbette, diye seviniyordum. Kimseye tek kelime cevap yazmadım, o talihsiz yazıyı da kitabıma almadım. Abiler bana çok ciddi bir yazıyla mukabele edip neşrettiler. Sonra o tür yazılar birleştirilerek kitaplaştırıldı, Rabbim şahit, bu tür cevaplara en çok sevinenlerden biri bendim.. Buna rağmen, o yazının vebalinin ağırlığını size şunları aktarırken dahi vicdanımda hissediyorum..

ONLARA SIMSIKI SARILDIM

Senelerce, Risaleleri yine eskisi gibi okumama rağmen feyzinden, bereketinden mahrum yaşadım. Gün güne Risalelerin sesinin benden uzaklaştığını hissediyor, fakat sebebini izah edemiyordum. Sonra bir Mürşid-i Kamil’in dergahında, Üstadımı ve Nurlar’ı tekrar buldum, onlara sımsıkı sarıldım, ölünceye kadar da böyle kalmaya azimliyim, kararlıyım.

“SADELEŞTİRİLEMEZ”

- Risaleler sizce sadeleştirilebilir mi?

- Risaleler sadeleştirilemez inancındayım. “Niçin”e vereceğim en kısa ve net cevap, imkansızlığı sebebiyle, şeklinde olacaktır. Çünkü Risale-i Nur’un yüzde doksanının içeriği kendi alanlarına ait kavramlarla ancak anlatılabilecek konulardan oluşur. Kavramlar ise sözlük anlamlarıyla değiştirilemez, sadece şerh ve izah edilir. Zaten Üstadımızın ruhsatı da bu yöndedir.

GÜNCELİ KONUŞALIM

- İzninizle, biraz daha güncel bir konuya geçmek istiyorum. Cemaat ve Hükümet arasında yaşanan olumsuzlukları nasıl yorumluyorsunuz?

- Yaşanan olumsuzlukları birer sonuç olarak değerlendiriyorum. Sebepler zincirinin ilk halkasını da Cemaatin dikey büyümesine ait yapıda boş bıraktığı alan olarak görüyorum. Bu alan kuşkusuz siyasi alandır. Eğer Cemaat, Ak Parti’den önce muhafazakar kitlenin büyük desteğini alacağı kesin böyle bir alanı doldurabilseydi; devletle olan ilişkileri legal bir sürece girerek devam edecekti. Halbuki bu yapılmadı veya yapılamadı. Dolayısıyla devletle olan ilişkiler, Ak Parti üzerinden yürütülme zorunluluğu hasıl oldu. Bu alanı, sempati de dahil çok yönlü olarak Ak Parti doldurdu ve her geçen gün gücü daha da ivme kazanıyor. Öyleyse yapılması gereken, geçmişteki aksamayı çeşitli siyasi atraksiyonlarla aşmaya çalışmak değil, fasl-ı müşterekler üzerinde mutabık hareket etmektir. Geçmişteki icraatıyla da Ak Parti’nin böylesi bir mutabakata açık hareket ettiği görülmektedir. Dolayısıyla bu mutabakatı sekteye uğratan her türlü düşünce ve aksiyon, yanlıştır, hatalıdır, bütün toplumun huzuruna yönelik saldırıya çanak tutan bir sorumsuzluk göstergesidir.

“İSTENMEYEN SONUÇLAR DEVŞİRİLMEKTEDİR”

İkinci halka, Cemaatin dış tesirlere oldukça fazla açık hale getirilmesidir. Diyalogların amaç noktasına çekilmesinin bu bağlamda oldukça tahripkar rolü olmuştur. Nitekim Hocaefendiye, daha işin başında, böylesi bir olumsuz neticeden endişe duyup duymadığını sorduğumda cevabı, “çok endişeliyim” şeklinde olmuştu. Şimdilerde yaşanan, bu endişenin isabetini doğrular mahiyettedir.

Üçüncü halka, birinci ve ikinci jenerasyonun çeşitli bahanelerle tasfiye edilerek aktif müdahaleden uzaklaştırılmasıdır. Çok yönlü deneyimlere sahip bu jenerasyonların devre dışı bırakılması elbette belli bir gayeye yönelik olarak ve sistemli yapılmıştır. Şimdi de istenmeyen sonuçlar devşirilmektedir..

SADELEŞTİRMEYE İHTİYAÇ YOK

- Risalelerin sadeleştirilmeye ihtiyacı var mı?

- Risalelerin sadeleştirilmesine yönelik yapılanlar eğer gaflettense, büyük bir günah irtikap ediliyor, demektir. Eğer belli bir kasıt söz konusuysa, bunun adı ihanettir. Sadeleştirme adı altında insanları Risalelerin özünden uzaklaştırmak, onun feyiz ve bereketinden istifadeyi sıfırlamak; ve Bediüzzaman gibi bir dahinin dahi kendisine mal etmekten tenzih ettiği Kur’an mallarının değerini elmastan cam parçasına indirmektir.

Hayır, asla ve kata. Risalelerin sadeleştirmeye hiçbir cihetle ihtiyacı yoktur. Okuyucusunun da, sadece onu okumaya, okumaya ve yine okumaya ihtiyacı vardır. Külliyat halinde okumaya, bir yerde mücmel bırakılan konunun bir başka yerde elvan elvan nasıl açıldığını görmeye ihtiyacı vardır.

NUR HAREKETİYLE İLGİSİ YOK

- Nur cemaati kimlerdir? Gülen grubu bu cemaate dahil midir?

- Risale-i Nurlarla imanını kurtarma, taklitten tahkike ulaştırma; İslam’ı ruhsatlar ölçeğinde değil de azimetler kıvamında yaşama azminde olan müminlerin oluşturduğu topluma bu isim verilmiştir. Bu aidiyete dahil kişilerin ikinci vazifeleri de, kendi yaşadıkları güzellikleri, doğruları başkalarıyla da paylaşma cehdi ve gayreti içinde bulunmaktır. İslami literatürde bu ikinci vazifeye, irşat, tebliğ, manevi cihad denilmektedir. Fakat burada üzerinde durulması gereken konu “cemaat”a yüklenen anlamdır. Bediüzzaman Hazretleri’nin bu kavramdan kastı bütün bir ümmettir. Dolayısıyla onu ümmetin küçük bir parçasına indirgemek, en azından eksik ve yanlıştır. Ayrıca, “cemaat” kavramına daha sonra yüklenen anlamlarla Nur hareketinin uzaktan yakından alakası yoktur.

‘HELALLİK DİLEMEK DE YETMEZ’

Mümin elinden, dilinden emin olunan kimsedir, diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Ancak hizmet ettiğini söyleyen bu grup hakkında toplu bir güvensizlik var. İnsanlar, acaba başıma bir iş açarlar mı, acaba bana da tuzak kurarlar mı, acaba benimle ilgili de bir kaset yayınlarlar mı, endişesini taşıyor. Bu endişeler sizce yersiz mi? Gülen Grubundan, Müslümanlar tıpkı hadiste olduğu gibi emin olabilirler mi?

- Bu konuda cemaatin en çok mağdur ettikleri bir kişi sıfatıyla, aynen Başbakanımız gibi düşünüyorum: Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz..

Bir gün, en yetkiliyle baş başa oturuyorduk. Bana, “Hakkını helal et, seni yıllardır dinlettiriyorum, çünkü önde bir insansın, yapacağın bir yanlış hepimizi bağlar” dedi. Ben de “Allah razı olsun, şimdi kendimi daha güvenli hissediyorum” dedim, gülüştük..

Daha sonra Hanefi Avcı da, mahkemede, Cemaat kendi ağabeylerini de dinletiyordu, ifadesini kullandı. Hakim, mesela kimi, deyince de benim adımı verdi. Cumhuriyet gazetesi bu ifadeleri birinci sayfadan duyurdu. Yine gülüp geçtim..

BİREYLERİN HUKUKU SÖZ KONUSU

Bireysel bazda düşünüldüğünde, belki çok önemli olmayan böylesi bir davranış, kolektif travmaya yol açacak seviyeye gelmişse elbette üzerinde önemle durulması gerekir. Böylesi bir tecessüsün devlet imkanlarını kullanarak yapılması düşündürücü bir durumdur. Özellikle, teknolojik gelişmelerin mahrem alan bırakmadığı günümüzde, bu tür psikolojik yaptırımların yol açacağı vahamet çok daha korkunç olur kanaatini taşıyorum. Bu vebal, helallik dilemekle altından kalkılabilecek bir vebal de değildir. Çünkü, kişiyle beraber aile bireylerinin de hukuku söz konusudur; çünkü yüzlerce, binlerce masumların hakları söz konusudur.

Tabii, bu durumun Cemaate dönük yanı da çok önemlidir. Sizin için başkasına kötülük yapanın, yarın bir başkası için de size kötülük yapabileceği her türü izahtan vareste bir gerçektir.. Nitekim, töhmet levsiyatıyla ortalık vıcık vıcık.. Bizim örfümüzde, düşene vurulmaz. Onun için ben yine “Men dakka dukka” demeyeceğim..

HOCAEFENDİ İTİBAR KAYBETTİ

- Hocaefendi bir sohbetinde beddua etti. Onun bu tavrı toplumda büyük tepkilere yol açtı. Sonra bunun beddua olmadığı şeklinde yorumlar yapıldı. Yapılan bedduayı doğru buluyor musunuz, mümin mümine beddua eder mi?

- Beddua kelimesinin anlam açılımı içinde sorunuzun cevabı gayet açıktır. Bed, kötü demektir. Bir mümine hiçbir kötülük yakışmadığı gibi duanın kötüsü de yakışmaz. Lakin bedduanın alenileştirilerek yayımlanması, bence duanın kendisinden daha bed olmuştur. Bu da Hocaefendinin çevresini oluşturanların hazin tablosunu ele vermektedir. Osman Şimşek, bu duayı, bu haliyle yayınlamayacak kadar ferasetli bir arkadaştır. Belki onu da aşan dayatmalar söz konusudur. Sebep ne olursa olsun, sonucun kötü hali ortadadır. Cemaat bu bedduadan sonra çok ciddi yara almıştır. Hocaefendi çok ciddi itibar kaybına uğratılmıştır. Toplumdan özür dilenmeli ve lüzumsuz tekellüflü tevillere yol vurularak vakit zayi edilmemelidir. Nitekim daha önce yaptığı bir konuşmanın yanlış algılanması sebebiyle Hocaefendi özür dilemiş ve toplumdaki gerginlik giderilmişti. Şunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim: Beddua hadisesi, Cemaat sempatizanları da dahil bütün müminleri çok derinden yaralamıştır.

http://www.gasteci.tv/haber/2718-yeni_a ... rtaji.html

Yeni AKİT


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye