Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ahir zaman mehdisi mi?
MesajGönderilme zamanı: 13.01.14, 09:13 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Ahir zaman mehdisi mi?

Ahmet Demirhan

ademirhan@yahoo.com

Tabii olmayan, ‘kesret’e dahil olmaya yanaşmamaları, diğer ‘cemaat’lere bir yandan “önümde durma” derken, öte yandan “önümde durmazsan hamin olurum, durursan sen de hedefim olursun” mesajı vermeleri. Peki bizden istenen bu ‘teslimiyet’in kaynağı ne olabilir? ‘Ahir zaman’da olduğumuzdan şimdi ya da yakın bir zamanda ilan edilecek bir mehdilik iddiası mı?
***
Ahir zaman mehdisi mi?

Ahmet Demirhan

Gülen ve çevresindekilerin, dershanelerin dönüştürülmesi ile başlayan, ancak anlaşılan o ki 7 Şubat krizi diye anılan MİT Başkanı’na yönelik operasyona kadar da uzatılabilecek olan hamlelerinden sonra, ‘siyasal ilahiyat’ın çeşitli vesilelerle gündeme geldiğine şahit olduk. Bunda elbette kendisini ‘sivil’ bir yapı olarak tanımlayan, ancak hayatın neredeyse her alanında faaliyet gösterdiğinden ‘sivil’liğini kavrayabileceğimiz bir zemini bulamadığımızdan nasıl adlandırılacağı konusunda bizi (ve elbette kendilerini de) kafa karışıklığı içine sürükleyen bir bünyenin beslendiği ‘dil’in dini kavramlara yaslanan bir yönünün bulunmasının etkisi var. Bu anlamda, Açık Görüş’te yayınlanan “Gülen Cemaati ve Sünni Kodların Kaybı” yazısında, Burhanettin Duran’ın, daha evvelden, Orta Doğu’da mezhepçi bir çizgi izleyen ülkelerin siyasi hatlarını belirlemek için kullandığı ‘teo-politik’ ifadesini, Gülen ve çevresindekilerin Sünni kodlardan ayrıştığını ve grup asabiyesi çerçevesinde hareket ederek kendilerine mahsus ‘dini-siyasal’ bir kavram seti oluşturduğunu göstermek için kullanması, burada sözkonusu edilen ‘dil’in anlaşılması noktasında önemli bir adımı işaret ediyor. Lakin hem bu tür bir çözümlemeyi derinleştirmek ve hem de içinde yaşadığımız krizin mahiyetini belirleyebilmek adına, bu adımı ikinci bir adımla daha desteklemek gerek.

Cemaat asabiyesi

Elbette bu ‘dil’, geleneğin kavramlarını kullanıyor; lakin, onları ciddi bir kırılmaya, dahası kendilerini ‘merkez’e alan bir kırılmaya uğratıyor. Bu durumun Said Nursi’yle belirli bir ilişkisi var elbette; ancak Said Nursi’yi aşan yönü, bu ilişkinin kendisinden daha bariz. Bir örnek vermek gerekirse; “bir gün gelecek bugünkü hadiselerdeki farklılığımızın çerçevesini bütün boyutları ile herkes anlayacak” cümlesini ve bu cümlenin sarfedildiği konuşmanın genelindeki ifadeleri çözümleme konusu edebiliriz.

Ahmet Kurucan’ın 14 Aralık 2013’te Zaman’da yayınlanan “Ben değil, biz de değil sadece o (cc)” başlıklı yazısında Gülen’den aktarılan bu cümle, iki şeyi birden, aynı anda söylüyor: hem kendilerinin haklı olduğunu, dolayısıyla kendilerinin işlerinde de, anlayışlarında da ‘herkes’ten farklı olduğunu, hem de bunun ileride ‘herkes’ tarafından anlaşılacağını.

Eğer ortada herhangi bir ‘cemaat’ varsa kendilerine dair bir farklılık algısının olması gayet tabiidir; dili ister şöyle ya da böyle olsun. Tabii olmayan, kendilerine dair kendi algılarının ‘herkes’ tarafından da teslim edilmesinde direngen olmaları, ‘kesret’e dahil olmaya yanaşmamaları, diğer ‘cemaat’lere de bir yandan “önümde durma” derken, öte yandan da “önümde durmazsan hamin olurum, durursan sen de hedefim olursun” mesajı vermeleri. Peki bizden istenen bu ‘teslimiyet’in kaynağı ne olabilir? ‘Ahir zaman’da olduğumuzdan şimdi ya da yakın bir zamanda ilan edilecek bir mehdilik iddiası mı?

Müjdeli haber ne?

Kurucan’ın sanki ‘müjdeli bir haber’ (İngilizce konuşuyor olsaydık, buna ‘evanjelik’ derdik) gibi sunduğu cümlelerine bakılırsa -lütfen sözkonusu yazısıyı bir kez okuyun, sonunda sizi tövbe etmeye sürükleyecek olsa da-, kendisinin sanki ilk defa duymuş gibi davrandığı bir bahis gelir: ‘Hû’ (‘hüve’) bahsi. Farklılığı yaratan husus, buradadır ve buraya dayanarak bizden kendilerine ‘teslimiyet’göstermemiz beklenmektedir. Kendilerinden ‘biz’ diye bahisle: “İlla biz denilecekse, Hüve’ye bağlı bir izafi biz’den söz edilebilir... Küçümsemeyin bu yaklaşımları. Allah izzet ve azameti dest-i kudretine perde yaptığı gibi tevfikini de vifak ve ittifakımıza bağlamışsa küçümseyemezsiniz. Bununla beraber asıl olan O’dur.”

Gelenekten bir kopuş vardır burada, çünkü bu ‘biz’in (veya gelenekte yeri olmayan ‘yeni’ bir tabirle, bir ferde değil bir topluluğa atfen söylenen ‘şahsi manevi’nin) ‘izafi’ bir ‘Hüve’ olduğundan bahsedilmesini, gelenekle izah etmenin hiçbir yolu yoktur. Çünkü ‘tevfik’ istenebilir, ‘vifak ve ittifak’a ümit bağlanabilir, ama ‘Hû’nun kendi limanlarına demir attığını iddia etmek, ‘tevfik’in kendi ‘vifak ve ittifak’larında olduğunu söylemek başka bir şeydir. Örneğin Niyazi Mısri, yarım sayfacık bir izahatında, öyle ‘izafiyet’e filan mahal bırakmayacak bir şekilde ‘Hû’yu, “şol sırr-ı gaybîden ki, aslâ şuhûdu mümkün olmaya” diye anlatır. Hazret’e göre, ‘Hû’, “Kendi cümleye iç olmuşdur, görünmez. Sıfâtı kendisine taşra olmuşdur ki, hep görünen Odur” diye de söylenir. Zaten Arapça gramerlerinde bir zamir olarak ‘hüve’den bahsedilirlen “Tahtında müstetir Hüve” denilir. Dolayısıyla sözkonusu edilen konuşmada görebildiğimiz ‘izafi Hû’luk’ iddiasını ya da ‘illa’ demeyi bile kendi ‘izafilik’lerine hamleden (‘herkes ileride haklı olduğumuzu anlayacak, çünkü biz...’ gibi) bir anlayışın ortaya çıkışını veya ‘Hû’nun örtüsünün açıldığı zehabının verilmesini, aynı konuşmada sözü edilen ‘yol yorgunluğu’na mı bağlamalı, bilemeyiz.

Hu, Huda Hüve...

“Hayır biz onu kastetmedik; ne yani, bütün o paralellik iddialarına bir de ‘manevi paralellik’ iddiası mı ekliyorsun?” diye itiraz edenler olacaktır elbette. İslam tarihinde ‘enel hak’ dediği için dar’a çekilen Hallac-ı Mansur gibi hazretler çıkmıştır, ancak nihayetinde ‘illa’ dese de ‘nahnül Hû’ iddiasıyla ilk defa karşılaşılıyor. ‘Hak’ta bir ferdiyet meselesi olduğundan dolayı, en fazla susulabilir Mansur’un dar’a çekilmesi karşısında. Ama ‘Hû’, bir topluluk adına iddia edilen ‘şahsi’liğe nasıl bağlanabilir?

“Ben O’yum, ama bunu ben söylemeyeyim de benim adıma siz söyleyin” demek değil midir bu?”

Dolayısıyla söz konusu itirazda bulunanlar için basit soru şu olacaktır: Hû’da, herkesin ileride anlayacağı bir farklılık, izafi bir ‘biz’ eliyle de olsa, nasıl ortaya çıkabilir?

Kurucan söz konusu yazısını şöyle bitiriyor: “Farklılık Hû’da karar kılıp, sadece O’nun (cc) limanına demir atmaya bağlı. Bilmem arz edebildim mi?” Hayır arzedemedin, istersen bir kez daha dene, bakalım arzedebilecek misin? Bu liman tapusuyla mı devrediliyor, işgal edilerek mi ele geçiriliyor? Nasıl oluyor?

Batıni bir dil

Hele ki bir tabib olmasına, insanı tababet teknikleriyle tahlil etmesine, insanın ‘doğum’unun ancak biyolojik olabileceğine inanmasına rağmen, Freud bile ‘o’yu (Hüve’) ‘herkes’e bahşederken, izafilik çehresi altında bir ‘Hû’dan bahsetmek ne anlama geliyor?

Demek ki sadece Sunni kodlardan bir ayrışma yok karşımızda, ‘bâtıni’ bir de dil var. Bu dil grup asabiyetini ‘devlet’ ekseninden de öteye yaydığı için aslında onun, daha çok ‘simgesel otorite’nin tesisiyle ilgili olan ‘siyasal ilahiyat’la alakası yoktur; dahası, böyle bir tesisin önüne engel olarak çıkmaktadır ki bu durumun, sadece Osmanlı tarihinde bile örneği boldur.

[Meraklısı için uzunca bir not: Freud’un algısına göre ‘ben’ (ene), insanoğlunun doğumunda onu biyolojik olarak oluşturan ‘içsel kuvvetler’in dış dünyayla etkileşime girerek ayrışmasıyla oluşur. Bu ‘içsel kuvvetler’ nihayette bilinemez (gayb) ve bilinçsiz (laşuur) olduklarından, doğrudan analize muhatap olamaz. Ancak bir ağacın etrafını saran ‘kabuk’ gibi o ‘iç kuvvetler’in etrafını saran ve dünyayla ilişki geliştikçe gittikçe büyüyen ‘ben’in analize gelen taraflarıyla ona dair ancak bir izlenime sahip olabiliriz. ‘Ben’, bir kısmıyla içine uzandığı bu ‘içsel kuvvetler’den tamamıyla ayrılmaz; alt kısmıyla ona kaynaşık olarak gelişir.

Freud bu ‘ben’in içine uzandığı ve alt kısmıyla kendisiyle kaynaşık olarak bulunan şeye, Almancasıyla ‘das Es’ adını verir. Freud’un diğer Avrupa dillerine çevrilmesi esnasında Almancada ‘o’ (‘hüve’) anlamına gelen bu ifade, Latincedeki karşılığıyla ‘id’ diye çevrilir ve Türkçe dahil literatürde de ‘o’ (‘hüve’) şeklinde değil, ‘id’ şeklinde yer alır.

Şurası da ilginçtir: Freud bu yatağa ‘o’ adını verirken, bilimsel nedenlerle uğraşmayan bir yazarın, ‘ben’ denilen şeyin esasen edilgen davrandığını ve ‘ben’in, bilinmeyen ve kontrol edilmeyen güçler tarafından ‘yaşandığını’ iddia etmesinden ilhan alır. Söz konusu yazar, bu güçlere ‘o’ demektedir.

Dahası, belki daha öncelere de götürülebilir, ama Schopenhauer’un istemde bulunan, ancak bilmeyen ‘irade’sinden yola çıkan Nietzsche’de de bir ‘o’ (das Es) tanımına rastlanır. Nietzsche de Freud’a benzer bir biçimde ‘o’yu psişenin içgüdüsel bilinçsiz güçleri olarak tanımlar.

Varlığın yurdu olarak ‘O’

Aynı şekilde, bu çizgiden farklı olarak ortaya çıksa da ve mesela Meister Eckharts’ın ‘Gelassenheit’ı gibi eski dönemlere kadar uzatılabilse de, Heideggeryen fenomenolojide de bir ‘o’ vardır: ‘Es gibt’ şeklindeki bu ‘o’, varlığın yurdu olarak düşünülen dilin yapısında kendisini gösterir ve Levinas’tan Derrida’ya, eleştirilse de, aynı mihval üzerinde yorumlanır.

Burada dilin ‘performatif’ tarafı ortaya çıkar ve sanki artık hangi adla anılmasını gerektirdiğini karıştırdığımız bünye de ona oynuyormuş gibi gelir, ama bu çok, ama uzun bir meseledir.

Yine de mesela, bize Roma İmparatorluğu’nu “azamî takva, azamî zühd, azamî vilâyetle, sevgi, şefkat, merhamet ve muhteşem bir sebat, sabır ve fedakârlıkla” yıktığı söylenen ve havari olmamasına rağmen sonradan ‘performatif’ bir güçle havari sınıfına dahil ediliveren, ama Freud tarafından bile ‘Amon rahibi’ diye adlandırılan Pavlus’ta, ‘o’ yoktur. Mana ilmini öğrenmekle havaslık yapılamayacağının en büyük örneği de kendileridir.

İslam geleneğinde ‘Hû’nun yerine gelince, Niyazi Mısri sözü zaten söylemişti.]


http://haber.stargazete.com/acikgorus/a ... ber-828291


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye