Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: “TV ve internet yüzde 100 gençlik düşmanı”
MesajGönderilme zamanı: 25.05.09, 10:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
“TV ve internet yüzde 100 gençlik düşmanı”

EĞITIMCI-YAZAR KUL SADI YÜKSEL:Ahlak ve maneviyat olarak toplumdan uzaklaşan gençliğin ne durumda olduğu ve bu konuda neler yapılması gerektiği hakkında 30 eseri bulunan eğitimci-yazar Kul Sadi Yüksel, “Çocuk ailede, İslam üzere olmaya gayret etmekte... Anne ve babanın çabası, gayreti ve çalışmaları bu yönde fakat aile içinde bile TV, internet kültürü, o gencin bozulmasına yüzde yüz katkıda bulunuyor” dedi.


Hüseyin KULAOĞLU'nun röportajı...

Ahlak ve maneviyat olarak toplumdan uzaklaşan gençliğin ne durumda olduğu ve bu konuda neler yapılması gerektiği hakkında yayınlanmış 30 eseri bulunan eğitimci-yazar Kul Sadi Yüksel ile görüştük. Ailelerin ahlak ve maneviyattan uzaklaşan gençlik için neler yapması, bu soruna ne şekilde yaklaşması gerektiğini konuştuğumuz Kul Sadi Yüksel, radyonun, televizyonun, internetin, eğitim sisteminin İslam'la özdeşleşmeyen bir eğitim ortaya koyduğunu ifade etti. Kul Sadi Yüksel ile gençliği konuştuk...

GENÇLIK DE BU TOPLUMUN BIR PARÇASIDIR

- Türkiye'deki gençlik şu anda ne durumda size göre?
- Gençliği tek başına ele almak uygun düşmez. Çünkü gençlik de bu toplumun bir parçasıdır. Toplumun, ailenin, eğitimin, siyasî düzenin parçasıdır. Bunların hepsinin bir araya gelmesiyle gençlik oluşur ya da toplumun değişik birimleri gündeme gelir. Bundan dolayı sadece toplum içinde gençliği ele almak ve diğerlerini saf dışı bırakmak gençlik problemine ciddi bir çözüm getirmez. Malum olduğu üzere yegane önderimiz Rasulullah (s.a.s.); “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Daha sonra annesi ve babası Yahudî ise, o çocuğu Yahudî yaparlar. Hıristiyan ise Hıristiyan yaparlar. Mecusî ise Mecusî yaparlar. Eğer anne ve baba Müslüman'sa o çocuk fıtrat üzere yaşamaya, büyümeye, gelişmeye, yani İslam üzere olmaya devam eder.”
Demek ki insan, fıtrat üzere doğar. İslam nezdinde insanın oluşu tertemizdir, herhangi bir günah söz konusu değildir. Hıristiyanlıkta malum olduğu üzere insan günahkar doğar. Onu, papa veya papaz kilisede vaftizleyerek doğuştan getirmiş olduğu günahtan kurtarır.
İslam ise, kesinlikle bunun doğru olmadığını, doğan çocuğun kesinlikle tertemiz olduğunu ortaya koyar. Bundan sonra insanlar akîl-baliğ olunca gerek nefsinde, gerek şeytanın onun üzerindeki oyunlarından, tuzaklarından, gerekse toplumsal vakalardan hareketle kişi kirlenir. Onu da tevbe suyuyla tekrar yıkanarak temizlemeye gayret edilir. Demek ki, gençlik dediğimiz vakit, gençliği tam temelden ele almak lazım. Gençliği anneyle, babayla, yakın çevreyle, sokak kültürüyle, mevcud düzenin eğitim sistemiyle ve yine mevcud düzenin siyasî anlayışıyla beraber ele almak lazım.

“INSAN, FITRATINA UYGUN OLAN BIR ORTAMDA GELIŞIRSE ŞAHSIYETI GELIŞIR”

- Neden?
- Çünkü, “gençlik dediğimiz vakit” bunların bütünüyle bir araya gelmesiyle oluşan bir kitledir. Toplum içinde eğer ki anne, baba, yakın çevre, sokak, eğitim sistemi ve siyasi sistem fıtrata uygunsa, o genç tertemiz olarak yetişir. Eğer ki fıtrata ters ise -ki malum olduğu üzere fıtrat İslam'dır- bu meseleler veya unsurlar o gençliğin elbette ki bunalımlarla karşı karşıya gelmesine sebep olacaktır. Çünkü insan, fıtratına uygun olan bir ortamda gelişirse ancak şahsiyeti gelişir, olgunlaşır. İnsan olma konusunda herhangi bir rahatsızlığı gündeme getirmeden, kişilik çatışması ortaya çıkmadan, maddî ve manevî bunalımlara düşmeden hayatını idame ettirir. Ve gördüğümüz odur ki aileler, yakın çevre, sokak kültürü, mevcut eğitim sistemi veya mevcud siyasal sistem, fıtratın aleyhine harekete devam etmektedir. Yıllardır, hatta onlarca yıldır ki, bu topraklarda insanlar bu şekilde eğitildiler.

“LAIK SISTEM, FITRATIN ALEYHINEDIR”

Ailedeyken genç, fıtratına uygun bir hal içindeyse, yani aile Müslüman bir aile, İslam üzere şartlarını oluşturan bir aileyse, sokağa çıktığı vakit, fıtratının aleyhine olan bir ortamla karşı karşıya kalır. Eğitim sistemi, malum olduğu üzere laik ve demokratik bir sistemdir. Laik ve demokratik sistem, fıtratın aleyhinedir. Çünkü, Zariyat Sûresi'nin 56. ayet-i kerimesinde Allah Azze ve Celle “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım” buyurur. İşte fıtratın temelinde bu var. Ayrıca Kehf Sûresi'nin 110. ayet-i kerimesinde ise, asıl olarak, ibadette Rablerine şirk koşmamak meselesini beyan ediyor. Gençliği eğer böyle ele alabileceksek ancak meselelerini çözebiliriz. Toplumun içinde ayrı bir bölüm olarak gündeme getirdiğimiz takdirde yanlış olur. Onun için mesele ciddî bir meseledir. Sosyoloji, psikoloji, siyasî ve eğitim konusudur. Bunların hepsini tek tek ele almak lazım ki, gençlik problemi bu ülkede, bu toplumda ciddî bir şekilde çözülmüş olsun.

“AILELER ÇOCUKLARINA SAHIP ÇIKMALI”

- Bu durumda ailelerin üzerine düşen görevler nelerdir?
- Biz, İslam ailesini ele alacağız. Toplum içindeki mevcut aileyi değil. Çünkü malumunuz ki şu andaki toplum, İslam toplumu değil. Bugünkü Türkiye toplumu, laik, demokratik, gayr-i İslamî bir sistemin oluşturduğu toplumdur. İçinde her dinden, her anlayıştan, her akîdeden insanlar var. Çoğunluğu kendisini Müslüman addeden bir toplumdur.
Müslüman addedilen kesim de zaman zaman İslam'ın ana yapısına uymayan birçok rahatsızlıklar ortaya koyuyor. Gerek akîde, gerek amel konusunda... Aileler çocuklarına sahip çıkmalı, diyoruz. Sahip çıkmalı diyoruz, ama sadece demekle kalıyoruz.

TV, INTERNET KÜLTÜRÜ, GENCIN BOZULMASINA KATKIDA BULUNUYOR

- İslamı yaşayan bir aile çocuğuna nasıl sahip çıkmalı?
- Radyo, televizyon, internet, eğitim sistemi, İslam'ın aleyhine ve Müslüman ailenin aleyhine bir eğitim ortaya koyuyor. Çocuk ailede, İslam üzere olmaya gayret etmekte... Anne ve babanın çabası, gayreti ve çalışmaları bu yönde fakat aile içinde bile TV, internet kültürü, o gencin bozulmasına yüzde yüz katkıda bulunuyor. Ayrıca okula gittiğinde veya topluma karıştığı vakit, ailedeki almış olduğu eğitim, terbiye veya kendisine yapılan nasihatler dış kapıdan ayrıldıktan sonra aile içinde kalıyor. Çünkü toplum ile aile yani evin içiyle, evin dışı birbirlerine tamamen zıtlar. Yani evin içinde İslam varsa, dışında yok. Dıştaki olan hayat, içteki olan hayata alabildiğine baskı yapıyor. Şimdi toplum ile aile birlikteliği olmayınca kişilik çatışması gündeme geliyor. Delikanlı evde iken annesinin, babasının yanındayken aile içinde elinden geldiği kadarıyla annesiyle, babasıyla veya yakın akrabalarıyla İslam üzere olmaya gayret ediyor. Fakat sokağa çıkar çıkmaz gayr-i İslamî olan bir ortamla karşı karşıya kalıyor.

Ailedekini topluma taşırsa mümkün değil, çünkü toplumun genel kabulü, ailesinden almış olduğu akîdeye, kültüre aykırı. O zaman büyük bir kavga gündeme geliyor. Bunu taşımayınca, bu sefer ailede başka bir kişilik, dışarıda başka bir kişilik oluşturmakla karşı karşıya kalıyor ve toplumsal bir şizofren gündeme geliyor.

İkili, üçlü, dörtlü kişilikler ortaya çıkıyor. Okula gittiği vakit başka bir kişilik gündeme geliyor. Ayrıca toplumun diğer katmanlarına karıştığı vakit. Bakıyorsunuz başka bir kişilik gündeme geliyor. Onun için şu anda gördüğünüz bu toplumda onlarca yıldır sadece gençler değil, çocuklar da, orta yaşlılar da hatta yaşlılar da ciddî bir bunalımın içindedirler.

ALLAH (CC), INSANI FITRAT ÜZERE YARATTI

- Bu tür sonuçların meydana gelmemesi için lazım olan nedir?
- Bunun için ciddî bir tedavi lazımdır. Tedavisi de kişilerin özlerine, fıtratlarına dönüşleriyle gerçekleşir. Çünkü Allah (cc), insanı yaratırken fıtrat üzere yarattı. O fıtratla oynayacak bir düzen gündeme geldiğinde, o fıtratı bozacak bir durum sözkonusu olduğunda hastalık ortaya çıkar.
Bugünkü gençliğin bunalım hastalığı fıtratlarına müdahale edişlerinden ileri gidiyor.
Balığın fıtratı deniz içinde olmasıdır, suda bulunmasıdır. Onun fıtratı, tabiatı bu! Balığı sudan çıkarıp da Ağustos sıcağında kumsala attığınız vakit, “hadi yüz” diyebiliyorsanız ve balıktan yüzmeyi, denizin içindeki o canlılığı bekliyorsanız elbette ki, büyük bir yanılgı, büyük bir ifsadın içine düşmüş olursunuz.
Çünkü tabiatını değiştirdiniz, fıtratını bozdunuz. Bundan dolayı toplumdaki insanlar eğer Müslüman olduklarını beyan ediyorlarsa fıtratlarına dönmelidirler. Ama bu sadece kişinin, ailenin değil, toplumun bütünüyle bir fıtrata dönüşü olursa, kurtuluş sözkonusu olur. Eğer değilse, bu çatışmalar alabildiğine devam eder, gider.

GENÇLER, AKÎL BALIĞ VE RÜŞD SAHIBI OLUNCA MUTLAKA ONLARIN EVLENDIRILMELERI LAZIM

- Gençler, nefsi arzularını nasıl dizginleyebilirler?
- Malum olduğu üzere gerek erkek olsun, gerek kadın olsun tabiatları icabı elbette ki ihtiyaç sahibidirler. Allah'ın yaratmış olduğu üzere birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Belli bir yaşlara geldikten sonra, akîl baliğ ve rüşd sahibi olunca mutlaka onların evlendirilmeleri lazım.

Evlendirilmeleri gerekir, iş edinmeleri gerekir. Topluma baktığımızda bu konuda ciddî bir önlem alınmış değil, yani yaşı geldiği vakit erkeğin ve kızın evlendirilme hadisesi çok önemsenen şeyler değil. Bakıyorsunuz ki rüşd çağına gelmiş genç, 10 yıl sonra, bazen 15 yıl sonra evlenme imkanı buluyor.

Gerek toplumsal zorlamalar, baskılar, gerekse maddî imkansızlıklar, işsizlik meselesinden dolayı evlenmeleri çok ileri yaşlarda gündeme geliyor. Akîl-baliğ olduktan sonra artık kendisi bir ihtiyaç sahibidir.

Bu ihtiyaçlarını, o zaman gayri meşru yollardan gidermeye çalışacaktır. Ayrıca onları önleyecek toplum içinde bir mercii de yok. Mesela; şehvetlerine hitap eden ve şehvetlerini haram yollardan giderecek her türlü kapı kendilerine açıktır ve bu açık olan kapıların bütünü mevcud anayasal düzen içinde kamulaşmıştır.
Yani bir tarafta genelevler, randevu evleri, barlar, pavyonlar, gençlerin çok rahat buluşacağı yerler... Ayrıca onların bu hareketlerini önleyecek veya toplumda açılan bu çirkef kapıları örtebilecek bir güç de yoktur.

KÖTÜLÜK KAPILARININ KAPANABILMESI SÖZ KONUSU DEĞIL

Muvahhid olan mü'minler, mutlaka herhangi bir kötülük gördükleri vakit, Allah'a karşı bir isyanı gördüğü vakit, toplumda bir ifsadı, bir bozulmayı gördükleri vakit, Rasulullah'ın (s.a.v.), beyanı ile “Elleriyle, dilleriyle, kalpleriyle mutlaka karşı koymaları lazımdır.”
Mevcut sistem, gayr-i İslamî bir düzen olduğu için bu kötülük kapılarının kapanabilmesi söz konusu değil. Çünkü bizzat devlet, hükümet ve belediyeleriyle el ele vererek bu meseleleri öyle bir duruma getirmişler ki, bunlar, artık toplumda bu sistemin genel kabulü haline gelmiştir ve her biri birer ticarethane olmuştur.

“DEVLET NEZDINDE MÜSLÜMAN VARLIĞI ORTADA DEĞIL”

- Peki bu ortam nasıl düzelecek?
- Düzelme hadisesinde birileri, bazı şeyleri zorlayacaktır. Mevcud sistemle bu meseleyi oturup görüşecekler ve kendilerini kabul ettirecekler. Bu toplumda gördüğümüz o ki, gerek devlet gerek hükümet nezdinde, yani yönetim nezdinde toplumun içinde Müslüman varlık kabul edilmiş değil. Yönetim nezdinde yasaların nezdinde bu topraklarda Müslüman yoktur.
Yani kanunlar yapılırken her ne kadar eşitlik meselesi gündeme gelirse de Müslüman varlığı ortada değil. Öyle olunca da Müslümanlar bu toplum içinde özellikle muvahhid müminler çok zor durumdalar. Bir tarafta Allah'ın emri var. Bir tarafta mevcut kanunlar var. Allah'ın emrini, Rasulullah (s.a.s.)'ın sünnetini gündeme getirdiğinde mevcut kanunlar bunu engelliyor. Mevcut kanunların isteği gündeme geldiğinde bu Allah'ın hükümlerine ters düşer. Müslüman varlık böyle garip bir ortamda çelişkilerle dolu ve ne yapacağını bildiği halde, ne yapacağına karar verecek bir durumda değildir. Allah'ı mı tercih etsin -ki tercihi o olmalıdır- yoksa Allah'ın rızası geri plana mı itilsin? Ve topluma dikkat ettiğimiz kadarıyla, artık toplumsal ahlak ve “ayıp değil mi?”, “utanmıyor musunuz” sözleri duyulmaz oldu. Gerçekten de bu toplumun tarihi ahlakına ters düşen birçok vakalar gündemde olduğu halde insanlar kendi kendilerini yalanlıyorlar.

RASULULLAH'I (SAV) ÖRNEK ALMAMIZ LAZIM

- Tavsiyeleriniz nelerdir?
- İman, tevhid ayrıca ahlak eğitiminin gündeme gelmesi lazım. Toplumda mutlaka bu yanlış gidişe “dur” diyecek bir kesim ortaya çıkması lazım. Gençler de kendilerine ciddî örnekler edinsinler.
Rasulullah (s.a.s.), Mekke'de Rabbimîz kendisine vazifeli kıldığında, Mekke'nin de ortamı, üç aşağı, beş yukarı bugünkülerin bir benzeriydi. Yani ahlaksızlık, içki, kumar, öldürülme, zulmetme, bir başkasını ezme, başkasının hakkını gasp etme alabildiğine fazlaydı. O gün Mekke'de Rasulullah (s.a.s.) nasıl davrandıysa, bugünkü Müslüman'ın toplumda bu şekilde davranması lazım. Çünkü örnek, Rasulullah (s.a.s.)'dir... Hatırlarsanız Ahzab Sûresi'nin 21. ayet-i kerimesi veya Al-i İmran Sûresi'nin 31. ayeti kerimesi, Rasulullah'ı (s.a.s.) örnek edinmeyi ve O'na tabi olmayı emreder... O halde hangi konumda / konuda olursa olsun Rasulullah bizim için örnektir. Mekke'de bir iman eden kitle vardı. Onlar, Mekke'nin çirkinliğine karşı direniyorlar. Gerek en büyük zulüm olan şirkine ve küfrüne karşı direniyorlar, gerekse ahlaksızlığına karşı direniyorlar. Yani bugünkü Müslüman ile dünkü Müslüman arasında bir fark yok. İman, amel, akîde, ahlak, ekonomi, helal ve haram sınırlarını koruma konusunda dünkü Müslüman'a emredilen, bugünkü Müslüman'a da emredilmiştir. Dünkü Müslüman nasıl hareket ettiyse ve o kirletilmiş toplumdan nasıl kurtulmuşsa, bugünkü Müslüman da aynı şekilde hareket etmekle mükelleftir. Çünkü İslam'ın metodunda bir değişme yoktur. Ama “Ben Müslüman'ım” diyenler İslam'ın metodunu bir tarafa bırakır, Kitab ve Sünnet'le amel etmeyi bir tarafa bırakır da, kendi havalarından yeni teoriler ortaya koyacak olurlarsa, elbette ki, büyük bir bunalımın içine düşerler... Bugün olduğu gibi...

“İSLÂM'IN BAŞKA HIÇBIR VASFA IHTIYACI YOKTUR”

İslam bir tanedir. Bir tarafta Kur'an İslam'ı gündeme geldi, bir tarafta geleneksel İslam gündeme geldi. Bir taraftan ılımlı İslam, bir taraftan liberal İslam gündeme geldi. Halbuki İslam, İslam'dır. İslam'ın başka hiçbir vasfa ihtiyacı yoktur.

Bugün birisi liberal İslam derse, yarın birisi çıkar komünist İslam diyebilir... Öbürü kapitalist İslam diyebilir. Hayır, bunların hepsi batıl... Hac Sûresi'nin 78. ayetinde Rabbimiz Azze ve Celle'nin atamız İbrahim (a.s.)'a buyurduğu gibi, bize İslam'ı nasip kıldı. Din olarak İslam'ı verdi ve ismimizi de Müslümanlar koydu. İslam'ın yanına herhangi bir vasıf asla eklenemez, çünkü İslam'ın buna ihtiyacı yok.

Şimdi dikkat edersek piyasada bir sürü Müslüman çeşidi var. İfade etmeye ihtiyaç yok. Kesinlikle Müslüman Müslümandır, mümin mümindir, muvahhid muvahhiddir.
Bunun dışında beşeri / tağuti ideolojileri olan vasıfları o Müslüman vasfının yanında eklemeye kimsenin hakkı yoktur.

“BIZ, KESINLIKLE GENÇLERLE BERABERIZ”

- Hocam siz gençliğin neresindesiniz?
- İnşaallah içindeyiz. Gençlik dediğimiz vakit eğer ki ruhen dinamikliği gündeme getirmek istiyorsanız veya gönlünün genç olması, şu yaştan itibaren gençtirler, şu yaştan itibaren ihtiyardırlar meselesini gündeme getirmiyorsanız, biz, kesinlikle gençlerle beraberiz. Gençlerle beraber olmak istiyoruz. Onlar bizim bir parçamız. Kesinlikle onlardan ayrı değiliz. Bunlar ihtiyardır, bizim halimizi anlamıyorlar diyorlarsa, bu, büyük bir yanlışlıktır. Çünkü her ihtiyar, dünün genciydi ve bugünün her genci de yarının ihtiyarıdır!..

EDEPSIZLIĞE KARŞI GELINCE, KAVGALAR ÇIKIYOR

- Yalanlamalarına ne sebep oluyor? İnsan kendi gerçeğini nasıl inkar eder?
- Gördükleri halde, baktıkları halde görmek istemiyorlar. Mesul olmak istemiyorlar. Çünkü gördüğü vakit müdahale edecek. Bundan 30-40 yıl önce özellikle de yaşlı kesimde bir ahlaksızlık gördükleri vakit “utanmıyor musunuz”, “Allah'tan korkun” deyip, gerekirse üzerlerine varıyorlardı. Ama şimdi üzerlerine varıldığı takdirde başım belaya girer düşüncesiyle -ki sonuçta onu görüyoruz- kimse ilgilenmiyor. Bir kavga gündeme geldiğinde, ahlaksızlığa karşı çıkıldığında, mevcud düzenin yasaları ortaya gelir. Hatta “sana ne”, “sana mı kaldı” meseleleri de gayet rahat ortaya atılıverir. Onun için şu anda toplumda bulunan şahsiyetli kesimin tekrar fıtratlarına dönmesi, erdemli toplum oluşması için mutlaka birilerinin harekete geçmesi lazım. Artık bu oluşur mu, oluşamaz mı, gelecek günler ne gösterir bilemeyiz.

- Hocam verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Allah razı olsun.
- Ben de teşekkür ederim…

VAKİT

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye