Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Sofi Huri: “Ken’an Rifâî ve 20. Asrın Işığında Müslümanlık”
MesajGönderilme zamanı: 02.12.12, 22:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 13.09.10, 19:32
Mesajlar: 90
SOFİ HURİ’NİN MİSTİK YOLCULUĞU

Mehmet Nuri Yardım

Cumhuriyet dönemi Türk fikir, kültür, sanat ve edebiyat hayatında ismi az duyulmuş ama eserleri ve hizmetleri olan bazı değerli şahsiyetler vardır. Tenhalardaki bu kıymetli yazarlardan biri de Sofi Huri’dir. Uzun zamandan beri Sâmiha Ayverdi ve hocasının halkasında bulunmuş ve “Ken’an Rifâî ve 20. Asrın Işığında Müslümanlık” isimli eserde çaplı bir tetkiki bulunan Sofi Huri hakkında bir yazı yazmam gerektiğini düşünüyordum. Ama ne yazık ki, bakabildiğim hiçbir yazarlar sözlüğünde veya ansiklopedide ona dair ne bir bilgiye erişebildim, ne de bir kayda ulaşabildim. Sonunda adıgeçen eserde yazarın hayat hikâyesinden ve çaplı makalesinden yola çıkarak kısa bir biyografi denemesinde bulunmak istedim. Tabii oldukça sınırlı bilgiler ve muhtasar malumat ile kaleme alınan bu yazıyı daha sonra geniş araştırmalar tâkip edecektir, etmelidir. Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık isimli eserde, dört hanım talebesi1950′de vefat eden Ken’an Rifâî’yi anlatmaktadırlar. Aklı ve îman arayışı arasında kalmış günümüz insanına ilâhi dostluğun kapılarını açan bu kitap, 20. yüzyılın büyük bir mutasavvıfı olan Ken’an Rifâî’nin hayatını, çeşitli konulardaki görüşlerini ortaya koyan ve huzurunda tutulmuş sohbet notlarından örnekler yer alıyor. 1951′de yayınlandığında ilim, fikir ve edebiyat câmiasında büyük ses getiren eserin dört hanım yazarı, ortak bir toplantı düzenleyerek bu eseri kaleme alış sebeplerini anlatmışlardır. Bilindiği gibi bu dört hanım yazardan biri de Sofi Huri’dir. Diğer müellifler Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol ve Nezihe Araz.
Hıristiyan ve Arap bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ancak bir müslüman olarak vefat eden Sofi Huri 1897’de Halep’te doğdu. Gaziantep Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra, İngiltere’de Cambridge’e gitti. Yurda dönüşünde İstanbul Amerikan Bord Neşriyat Dâiresi’nde 1923 yılında işe başladı ve aynı müessesede 1970 yılına kadar çalıştı. Kitaplarının çoğu bu yayınevinden çıktı. 47 senelik çalışma hayâtında Redhouse Sözlüğü’nün editörlüğü ile pek çok telif ve tercüme eseri yayınlandı. Hepsi mükemmel seviyede olmak kaydı ile Türkçe, Arapça, Ermenice, Yunanca, Latince, Fransızca ve İngilizce dillerine hâkimdi. Yunanlı eşi ile kısa süren evliliğinden bir oğlu ve bir kızı oldu. 1983 senesinde Atina’da kızının ve oğlunun yanında tam bir müslüman olarak vefât etti. Bu çocuklarından torunları da bulunuyor.
Sofi Huri, “Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık” eserindeki makalesinin başında doğup büyüdüğü ailesinden ve çevresinden kısaca da olsa şöyle bahseder:
“Mütedeyyin Arap hıristiyan bir âilenin, fâzıl ve müttakî bir reis-i rûhânînin kızı olarak dünyâya gelmiş olmam, şarkın mistik rûhiyle garp kültürünün yoğurduğu benliğimin zübdesindeki mânâ ve rûhânîyet aşkına belki bir esas teşkil eder. Bilâhare meslek hayâtımda çeyrek asrı geçen yıllar boyunca vaktimi tasavvuf ve felsefe eserlerinin mütâlaa ve tercümesiyle geçirmiş olmam, böylece de mistiklerin hayatlarına gücüm yettiği kadar dalmış olmaklığım, içimdeki bu aşkın derinleşmesine hizmet etmiştir. Bir Sokrat’ın, bir Saint Augustine’in, bir Baron Von Hügel’in dizi dibinde oturup, onların benliğinden feyzyâb olmayı ne kadar isterdim.” 1
Çok genç yaşında yeryüzünde ömür sürmüş olan müstesnâ şahsiyetlerden birinin, bir azîzin, dizinin dibinde kendisini bulduğunu belirten Sofi Huri bu ilk manevi rehberini şöyle bahseder:
“Benim için baba, mürebbî, mürşit, dost olan bu zat Doktor Frederic MacCallum’dir. Müstesnâ hayâtıyla, nûrânî şahsiyetiyle, irfânıyla, nihâyetsiz îmânıyla, tevâzu ve şefkatiyle rûhumu işleyen, mânâ hayâtıma -kendi babamdan sonra- ilk istikāmet veren odur. Evet, on beş seneyi mütecâviz bir müddet, benliğimin mîmârı olan bu mübârek zattan feyz aldım. Nur içinde yatsın.” 2
Yazar ve mütercim Huri, 1932 yılını İngiltere’de, Birmingham civârındaki Woodbrook grup kolejlerinin birinde ilâhiyat ve felsefe incelemeleriyle geçirir. Burada ömrü boyunca unutamayacağı dünya çapında bir lideri, bir fiozofu tanır: Doğunun efsanevî lideri Gandi… Herkesin tanıdığı barış adamı Gandi, o kış Londra’da bulunmaktadır. Bundan sonrasını yazarımızdan dinleyelim:
“Mensup olduğum ve on iki ayrı kolejden ibâret olan grup kolejlerin idâre heyetinin iştirâkiyle oranın ileri gelenleri bir konferans vermek üzere Gandi’yi dâvet etmişlerdi. Konferans salonu ancak beş altı yüz kişi alıyordu. Bunun için dinleyici kitlesine, kolejlerin her birinden talebeden ancak iki kişi katılabilecekti. Böyle bir imtiyâza nâil olacağımı aklımdan bile geçirmiyordum, fakat heyecanlı idim. Hintli bir arkadaşla konuşurken, kolejimizin reisi yanımıza geldi ve elindeki iki dâvetiyenin birini ona, birini de bana verdiği zaman yüzümdeki sevinç ifâdesi, o çok vakur zâtı bile güldürdü.
Bir buçuk saat süren konferans müddetince gözümü zekâ ateşi saçan o gözlerden ayıramadım. O zaman uğrunda çalıştığı dâvâyı anlatırken, sonra da bir sual yağmuruna târihî ve hukūkî müeyyidelerle cevap verirken, o kudretli şahsiyetin tesîrine kendimi bırakmış, sanki kelimelerini birer birer benliğimde temessül ettiriyordum. Şimdi aradan otuz üç sene geçtiği halde hâlâ o günün hâtırası çok canlı bir tablo gibi gözümün önündedir.” 3
Sofi Huri’nin feyz aldığı ikinci kişi ise ilahiyatçı ve müsteşrik Dr. Randel Harris’tir. James Randel Harris, 1852′te doğmuş ve 1938′te ölmüş Cambridge mezunlarından bir İngiliz âlim. Başta Kitab-ı Mukaddes ve diğer Kitab-ı Mukaddese hakkında geniş araştırmaları ve eserleri yayınlandı. Huri’nin ikinci hocası hakkındaki intibaları da oldukça olumlu:
“O zaman seksen yaşında beyaz sakallı, nûrânî yüzlü bir pîr-i muhteremdi. Çok az misâfir kabul ediyordu. Çok sevdiği şarkın evlâdı olduğumu kendisine söylediğim zaman gözlerinde yanan ışığı unutmak kābil değildir. Kendisini defaatla ziyâret etmeme müsâade etti ve ben dizinin dibinde saatlerle oturup gözlerinden ve bütün benliğinden intişar eden şuâların güneşi içinde ısındım ve rûhundan rûhuma damla damla akan ilâhî aşkta kuvvet buldum. Klasik, modern yirmiye yakın lisânı parmağında oynatan o koca insana, kaç dil bildiğini sorduğum zaman, ‘bırak sen de’ derecesine bir el işâreti yaparak: ‘Bir, hiç! Çünkü bir dili hakkıyla bilmek için bir ömür yetmez,’ dedi. Bu çapta insanların büyüklüğünün sırrı herhalde bilhassa tevâzularında olsa gerek.” 4
ŞARK MİSTİKLERİYLE ÜNSİYET
Doğuya açılan kapıdan giren ve artık İslam düşünürlerini, mistiklerini merak edip okumaya ve anlamaya çalışan Sofi Huri, dünyayı etkilemiş büyük Şark mütefekkirleri ve şahsiyetleriyle ruhi bir tanışıklığa girer. Bu buluşmanın sağladığı derin bir haz, yüce bir zevk, ulvi bir tad vardır. İşte çıkılan kutlu bir yolculuğun ilk adımlarından bize aksedenler:
“Şark mistikleriyle, İslâmiyet ulularıyla ünsiyetim o târihlerden sonra başlar. Hazret-i Mevlânâ, koca Yûnus, Mısrî Niyâzî, Molla Câmî ile alış verişim, önümde yalnız geniş bir mânâ âlemini açmakla kalmadı, görüş ufkumu da büyük ölçüde genişletti. Gönlüm onların aşk terâneleriyle doldu, rûhum onların nağmeleriyle coşup coşup taştı. Aşk terennüm eden Fuzûlîler, Şeyh Gālipler’le de haşir neşir oldum. Leylâ’nın odu gönlümde yer buldu, Mecnun ile dağ tepe dolaştım, ateşine yandım. Hüsn ü Aşk ummânında bir nice gün seyran eyledim, âmâkıma vardım.
Kitaba, hesâba, kayda sığmayan rûhum, ezelden olduğu gibi, Mevlâ’sını tek bir yerde görmeye kanamadan, onun tecellîlerini göreceği makamlara doğru hep o Mevlâ’nın eliyle itildi.” 5
Huri’yi bir gün Ken’an Rifâî’nin meclisine çeken, yazarın büyük insanlara karşı duyduğu tecessüs, araştırma meyli, sevgi ve alâkadır. Işığa hasret kalan ruh, her yerde nur aradığı gibi Sofi Huri de sorularına cevap verecek bir mürşit arayışına girmiştir. Yazar, ömürboyu bağlanacağı mürşidiyle tanışmasını, üstünde bıraktığı intibaı ve müşahedelerini dile getirirken eriştiği manevi mertebeyi de sırlar:
“Bir hıristiyan sıfatıyla onun meclisine adım attığım zaman, kendimi Ahd-i Atik peygamberlerinin heybetini andıran şahsiyetinin tesîri altında buldum. Benliğimi saran o huşû hissi içinde sanki nâtıka kābiliyetim beni terketmiş gibi idi. Meclisinde sık sık bulunmak mazhariyetine nâil olduğum müteâkip on dört ay içinde, hiçbir zaman bu huşû hissi beni terketmedi. Şu kadar var ki çok geçmeden o mehâbetli şahsiyetin içinde bir uluya yakışır müsâmaha ve anlayışı gördüm. Nâfiz nazarlarında en küçük yanlışı gören, insan rûhunu okuyan heybetle berâber aynı mecrâdan fışkıran ikiz kaynaklar gibi durmadan akan mü-sâmaha ve şefkat şelâlesi vardı. O huzurda heybetin kuşattığı sonsuz bir mahviyet, nihâyetsiz tevâzu buldum. Onun muhîtinde edep, saygı ve sevgi hüküm sürüyordu. Havasında insanı saran bir sükûn ve huzur bilhassa dikkate şâyandı. Hâlinde, sîmâsında, beşerî dâvâlarını tasfiye etmiş, her nevi beşerî mücâdeleleri yenmiş bir insanın sükûn ve sekîneti görülür. Etrâfına telkin ettiği Allah aşkı, insan aşkı, tekmil mahlûkāta karşı aşk, onun şahsiyetinden intişar eder. O, insanın bir noksanını tashîhe çalışırken bile gözü, sözü, sesi şefkat ve sevgi nakleder. Onun, muhâtabının rûhunu öyle bir okuyuşu, zamîrine öyle bir nüfuz edişi ve insanı şaşırtıcı bir sür’at ve zarâfetle derdini teşhis edip derman buluşu vardır ki, insan bu hal karşısında mahcûbiyet duyacak vakit bulmaz, sâdece ferahlık ve sükûna kavuşur.” 6
PAPAZ BABANIN MEVLEVİ DOSTLARI
Sofi Huri, şuuraltında kuvvetli bir şekilde yer eden çocukluk yıllarına döndüğü zaman babasının Mevlevî dostlarını hatırlar. Özellikle papaz olan babası ile Mevlevi Şeyhi’nin karşılıklı ziyaretleşmeleri sırasında yaşanan müsamahanın güzelliğini ömrü boyunca unutamaz. Sofi Huri’nin seneler sonra İslâm’ı seçişinde bu engin hoşgörünün payı yok mudur dersiniz? Çocukluk hâtıraları hep güzel ve sevimli olur. Sofi Huri’ninkinde ayrıca, farklı dünya görüşleri arasındaki büyük ahengi de görürüz:
“Çocukluğumda babamın birçok ahbapları meyânında Mevlânâ mensûbu dostları da vardı. Hafta geçmezdi ki papaz olan babamla ‘Mevlevî Şeyhi’ karşı-lıklı ziyâretlerde bulunmasınlar. Çok enerjik ve dinamik karakter sâhibi olan babam, bu muayyen ziyâret günlerinde bilhassa canlı ve neşeli olurdu. Sohbetleri bozulmasın diye misâfire kahve götürüleceği ânı kendisi haber verirdi, fakat bâzan bu merâsim de unutulur, misâfirin gittiğini gören annem ise yüzü alev alev ‘Eyvah misâfire kahve gitmedi’ diye çırpınır dururdu, çünkü kocasının cevval zekâsının en ufak bir dalgınlığı hoş görmediğini, hele misâfir ağırlamasında kusûra göz yummadığını da bilirdi. Babamın bu dostlarıyla ülfetinin sırrını, onların sohbetinde ne bulduğunu, Mevlevî kavuklarıyla papaz başlığının koklaşır gibi birbirine sokulup o ehl-i hâlin uzun sohbetlere neden daldığını ve babamın bu adamlarla niçin bu kadar anlaşıp seviştiğini yıllarca sonra İslâm tasavvufunu ve bu tasavvuf ahlâkının Îseviyet düsturlarıyla esasta el ele gittiğini anlamaya başladığım zaman idrak edecektim.” 7
Bir mürşit olarak Ken’an Rifâî’nin müsamahakârlığına dikkat çeken Sofi Huri’ye göre hocası, “Herkesi kendi hâlinde mâzur görmeyi, kimseyi ayıplamamayı, hele hiçbir zaman mahkûm etmemeyi öğretir. Onun meclisinde dedikodu asla yer bulmaz; şikâyet, gıpta veya hoşnutsuzluk tezâhürüne de yer verilmez.” 8
Ken’an Rifâî’nin kemâlinin, büyük tevâzuunda görüldüğüne dikkat çeken Sofi Huri, hocasının kâinatı çevirenin ümit, iman ve sevgi olduğuna işaret ettiğini belirttikten sonra, “Ken’an Rifâî de eslâfı gibi sevgi bezletmiş, aşka merkez olmuştur.” der.
Aşkla kuşanan ve kuşatılan hocası, âdeta kendi benliğini bırakıp başka hayatlara kendisini adamıştır. Sofi Hanım’ın keskin dikkati tasavvufî neşvenin aslını-esasını bulur ve çıkarıp ortaya koyar:
“Ken’an Rifâî’nin benliğini saran öyle bir aşk vardı ki o aşk yüzünden başkalarının hayatlarına kıymet vermiş, yüksek bir ideal ışığı altında onlara hizmet etmiş, kendi benliğini onlarla aynîleştirmiş; aşk, hayâtının özü, enerjisinin en yüksek faâliyeti ve en yapıcı kudreti olmuştur. Aşk üzerinde durmak, her şeyi aşkta bulmak, bu onun umdesi ve hayâtının nişangâhı olmuştur.” 9
Hocası’nı son demlerinde ve rahatsızlığı zamanında tanıma fırsatı bulabildiğini belirten Sofi Huri, hayırlı bir ömrün son vakitlerine de ayna tutar:
“Ken’an Rifâî hayâtının son senelerindeki rahatsızlıklarına rağmen dâima insanlık âlemini irşat etmiş ve şahsında sabrın, kemâlin ve Allah aşkının numûnesini göstermiştir. Ömrünün son saatlerinde bile etrâfında bulunanları tesellî etmiş, onlara ümit, sevgi ve teslîmiyet dersleri öğretmiştir.” 10
Ve işte, hocasını kaybettikten sonra Sofi Huri’nin teessürlerini yüklenen satırlardan birkaçı:
“Bu dünyâyı bir zaman için ziyâret ettikten sonra yine aslına avdet eden büyük kıymetler elbette ki ölümsüzdürler. Onlar gönüllerde ve asırların bağrında ebediyen yaşarlar. Ebediyete intikalleri, güneşin batması kabîlindendir ve gönüllerde bıraktıkları hicrânın içinde yine doğarlar ve sanki bize daha çok yaklaşmış, benliğimize daha yakından karışmış olurlar. Aydınlatıcı yakınlıkları asla bizden ayrılmaz.” 11
BEŞLİ MESNEVİ TOPLANTILARI
Sofi Huri’nin katıldığı önemli toplantılar vardır. Bu toplantılarda daha çok tasavvuf konuları anlatılmakta ve ünlü mutasavvıfların örnek hayatları dinlenmektedir. Bir Sadakatin Hikâyesi isimli kitabında Maçka Palas’ı etraflıca dile getiren Ali Göksoy, beşli grubun her hafta Maçka’da bir araya geldiklerini ve Mevlâna’nın meşhur Mesnevi’sini tercüme ettiklerini söyler. Safiye Erol’un Maçka Palas’ta dairesi vardır. Bu dairede “Salı seansları” yapılmaktadır. Ve Nihad Sâmi Banarlı, Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Sofi Huri ve Nezihe Araz her Salı günü bir araya gelir ve Mesnevi’yi tercüme ederler. İki yıl devam eden bu toplantılarda Mevlânâ’nın eserinin birinci cildi tercüme edilmiş olur. 12
Sâmiha Ayverdi’nin çevresinde bulunmuş olan yüksek mimar mühendis Özcan Ergiydiren, yukarıda zikredilen toplantıların sadece Safiye Erol’un evinde değil, dönüşümlü olarak Nihad Sâmi Bey’in, Sâmiha Hanım’ın, Safiye Erol’un, Sofi Huri’nin ve Nezihe Araz’ın evlerinde gerçekleştiğini belirtiyor. Bu toplantıların akşam 5′ten sonra yapıldığını belirten Ergiydiren, “Toplantılarda Ken’an Rifâî’nin Mesnevi şerhleri düzenlenerek yazılıyordu. Çok kültürlü olan Sofi Hanım da Arapça, Farsça, İngilizce bilirdi.” diyor.
1954′ten 1963′e yılına kadar Sofi Huri’yi tanıdığını ve zaman zaman ziyaret ettiğini belirten Ergiydiren, yazarın Gedikpaşa’da eski bir apartmanda oturduğunu ifade ediyor. Özcan Bey, “Aynı apartmanda Mevlâna soyundan Mesnevihân Münir Çelebi de vardı. Sofi Huri, yalnız yaşardı. Atina’da oturan bir kızı vardı. Ömrünün son yıllarını da zaten kızının yanında geçirdi.”
Özcan Ergiydiren ile yaptığımız görüşmede Sofi Huri’nin Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Fatih’teki konağında 1956-60 yılları arasında düzenlenen aylık toplantılara katıldığını öğreniyoruz. 13
VELUT VE BEREKETLİ BİR KALEM
Sofi Huri’nin bilinen birkaç eseri var zannediliyordu. Geniş bir araştırmaya girdiğimizde 60′ya yakın eserin müellifi, editörü veya mütercimi olduğunu gördük. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü değerli kültür adamı Şerafettin Kocaman’ın himmetiyle ulaşabildiğimiz ve çoğu tercüme çocuk, roman, ilmî ve tasavvufî ile yardımcı ders kitabı hüviyetindeki eserler şöyle:
1- Kırmızı İskarpin- (Tercüme) Maj Lindman
2- Florence Nightingale – (Tercüme) İnez N. Mc. Fee
3- Kalp Huzûru – (Tercüme) Dr. Joshua Loth Liebman
4- Mağlûpların Zaferi – (Tercüme) Suzan Glaspell
5- Herkesin Aradığı – (Tercüme) Rebecca Beard
6- Gandhi, Kılıçsız Mücâhit – (Tercüme) Jeanette Eaton
7- İslâmda Dînî Tefekkürün Yeniden Teşekkülü (M. İkbal’den tercüme)
8- Hz. Mevlânâ ve Yakınları – (Editör) Ayten Lermioğlu
9- Sind Halk Şiirinde Hallâc-ı Mansur – (Tercüme-editör) Prof. Dr. A.Schimmel
10- Râbiat-ü’l-Adeviye (Telif- Editör)
11- Kebir’den Seçmeler – (Tercüme- Editör) Rabindranath Tagore
12- Eğitimin Gāyeleri – (Tercüme) Alfred North Whitehea
13- Sinan Okulda (Kathsyn veByron Jackson)
14- Mızmız Tavşan (Hlen ve Alf Evers)
15- Maskara Maymun (Helen ve Alf Evers)
16- Snipp,Snopp, Snurr e Kırmızı İskarpin
17- Hazret-i İsa’nın Hayatı
18- Küçük Tavşan
19- Geveze Ördek
20- Elma Bahçesi
21- Ayhan’ın Sordukları (Dorthy W. Andrew)
22- Yiğitlik Buna Derler (Armstrong Sperry)
23- Allah Hakkında (Florence Mary Fitch)
24- Kuzunun Şapkası (Mary G. Phıllıps)
25- Kısa Hikâyeler (Jane Werner)
26- Futbolcu Fil
27- O Bir Müneccim (Henry Van Dyke)
28- Okulda Dirlik Evde Birlik
29- Faydalı Oyun
30- Kitab-ı Mukaddesten Hikâyeler
31- Florence Nıghtıngale
32- Esat Dayının Kurabiyeleri
33- İman Kurtuluş Yolu
34- Uykcu Sâmi
35- Şu Yanan Hercai Menekşeler
36- Yeni Kardeş
37- Ana Babalara Mahsus Terbiyevi Dersler
38- Aferin Özcan’a
39- Eğitimin Gayeleri
40- Nerde Sevgi Orda Allah (Leo Tolstoy)
41- İnsan Ne ile Yaşar (Leo Tolstoy)
42- Allah Hakkında (Florence Mary Fıtcb)
43- Sonsuz Fedakârlık- Florence Nightingale’in Hayat Hikâyesi (Cecıl Woodham Smıth)
44- Elma Bahçeleri (Emily Taft Douglas)
45- Mehmet ile Meral – Her İşte Allah
46- Şengiller Neden Şen
47- Fen Çocuğu (Augusta Stevenson)
48- Bir Köyün Uyanışı (Necme Necefi- Helen Hınckley)
49- Duayı Öğrenme Yolunda (Mary Alıce Jones)
50- Allahı Tanıma Yolunda (Mary Alıc Jones)
51- Akıllı Keyt (Dorıs Gates)
52- T. Tembarom (Francis Hodgson Burnett)
53- Yiğit Genç Kız (Augusta Stevenson)
54- Luiza Kahraman Kız (Cornelıa Meıgs)
55- Kalb Huzuru (Joshua Loth Lıebman)
56- Vahşetin Çağırışı (Jack London)
57- Herkesin Aradığı (Rebecca Beard)
58- İbrahim Bin Edhem (Telif)
59 – Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık (Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol ve Nezihe Araz ile birlikte, ilk baskı 1953, 5. bs. Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 2003.)
Sofi Huri imzasını taşıyan bu kitapların dışında benim ulaşamadığım eserleri de bulunabilir. Kesin liste bütün kütüphanelerin taranmasıyla elde edilecek bilgilerden sonra netleşebilir.
Tespit edebildiğimiz bu kitapların çoğu 1940′lı yıllardan itibaren basılmış. Bir kısmı 1950′lerde, bir bölümü ise 1960′lı yıllarda yayınlanmış. Farklı yayınevleri de var ama büyük bir bölüğü Amerikan Bord Neşriyatı Dairesi tarafından basılmış. Sofi Huri’nin tercüme ettiği kitaplara ve yazarlarına dikkat ettiğimizde bunların rastgele seçilmiş kitap ve yazarlar olmadıkları görürüz. İnançlı olan yazarların eserleri dâima ön plânda. Mistik duygu ve düşünceleri benimseyen edebiyatçıların eserlerini, Sofi Huri’nin kaleminden okuyoruz. Ancak mütercimimiz bunları birebir Türkçe’ye aktarmaz. Edebî roman ve ilmî eserlerin dışındaki çocuk kitaplarını büyük ölçüde adapte eder. Bazı kitaplarda bu da belirtiliyor. “Tercüme” yerine “Adapte: Sofi Huri” deniliyor. Türkiye’de daha rahat anlaşılabilecek isimler kullanılıyor. Kahramanların ismi bile değiştiriliyor, hatta kapakta Türk isimler kullanılıyor. Sofi Hanım’ın Türkçe’yi büyük bir titizlik ve hassasiyetle kullandığı gözden kaçmıyor. Yazarımızın bazı tercümelerinde de ön söz yazarak sözkonusu kitap ve müellifi hakkında özlü bilgiler verdiği ve okuyucuyu aydınlatmak istediği görülür. Bunlardan biri de Rebecca Beard’ın “Herkesin Aradığı” isimli eserine yazdığı ön söz’dür. S. H. imzasıyla kaleme alından bu metinde şu satırları okuyoruz:
“Eserin muharriri Rebecca Beard, yirmi yıllık tecrübe sahibi bir hekimdir ve bilhassa mânevi sahanın araştırıcılarından olmuştur. Rebecca Beard, realiteyi aramağa başladı. Bu onu vicdanî kanaata götürdü. O, bugün tabii ilmin, dinin her zaman öğretmiş olduğu keyfiyetlere gittikçe daha çok yaklaştığını dünyaya göstermek suretiyle cidden müstesna bir hizmette bulunmuştur.
Müellif bir çok mühim hekimlerin kabul ettikleri bugünün psychosomatic (haleti ruhiyenin doğurduğu vücut ârızaları kabîlinden) keşiflerin, tabiî ilim sahası ile ruh tedavisi âlemi arasında bir köprü teşkil ettiğine inanmaktadır.
O, hayat yollarında yürürken, Manevi kuvvetin, kadim peygamberler zamanında olduğu gibi, bugün de ıztıraplarımızı gidermeğe ve hayra tebdil etmeğe büyük kudreti olduğu kanaatine büyük bir imanla varmıştır.” 14
Sofi Huri’nin yaptığı önemli tercümeler arasında Pakistan’ın yetiştirdiği büyük şair ve mütefekkir Muhammed İkbal’in “İslâm’da Dinî Tefekkürünün Yeniden Teşekkülü” isimli eser de bulunuyor. Huri, kitaba yazdığı önsözün başında “Pakistan şairi Muhammed İkbal, Garbın ve Şarkın iyi tanıdığı bir yüce şahsiyettir” dedikten sonra “büyük emel”inin memleketimizde tanınan ve sevilen bu büyük mutasavvıf şairin hayatı ve eserlerini yakın gelecekte ayrı bir kitap halinde hazırlamak olduğunu belirtir. İkbal’in “Pakistan’ın mânevi kurucusu ve eserleri Garplı münevvverleri en fazla alâkadar eden muasır mütefekkir” olarak tanındığını hatırlatan Sofi Huri, ön sözün devamında İkbal ve Âkif dostluğuna dikkat çeker. Daha sonra yazarın tercüme sırasında yardımlarını gördüğü Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz ve Fâhir İz’e yaptığı bir teşekkür vardır. Bu şükran faslı, ârif insanlar arasındaki mânidâr dayanışmanın ipuçlarını veriyor:
“Bu tercümenin çok büyük bir emeğin ve ciddi mesainin mahsulü olduğunu okuyuculara arzetmek isterim. Kıymetli fikir ve mütalâalarından çok istifade ettiğim ve cesaret bulduğum dostlarıma ne dil ne de kalemle ifade edilemeyecek derecede minnettarım. Kıymetli mutasavvıf, mütefekkir ve edibimiz Sâmiha Ayverdi, muttasıf bulunduğu müstesna itina ve dikkatle tercümeyi baştan başa okumuş ve değerli mütalâalarını serdederek beni tenvir etmiştir. Felsefi ve dini eserleriyle tanınmış güzide muharririmiz Nezihe Araz, tercümeyi baştan başa okuyup mütalaaalarını beyan etmiştir. İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden muhterem Fahir İz muazzam meşgalelerine rağmen vakit ve emeğini esirgememiş ve tercümeyi baştan başa okuyarak kıymetli fikirleriyle beni lütuflara garketmiştir.” 15
Sofi Huri, Cumhuriyet dönemi Türk fikir ve inanç hayatımızın mümtaz simâlarındandır. Ayrıca Türkçe’ye ve yabancı dillere hâkim, tercümenin hakkını ziyadesiyle veren titiz ve mükemmel bir mütercimdir. İlk okuma zevkini çocuklara ve gençlere aşılayan Batı klasiklerini kültürümüze uyarlayarak yayına hazırlayan bir edebiyatçıdır. Bütün bunların dışında Türk edebiyatının seçkin simâları Nihad Sâmi Banarlı, Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol ve Nezihe Araz gibi isimlerin de yakın dostudur. Bu yönleriyle Sofi Huri’nin hayatı, fikirleri ve eserleri önemlidir ve araştırılmaya incelenmeye değer. Bu çalışmanın bu yolda bir ilk olması, ardından daha derinlemesine inceleme ve araştırılmaların gelmesini beklemek hakkımız.
1) Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, Kubbealtı Neşr., 5. bs. İstanbul 2003, s.326.
2) a.g.e. s. 326-327.
3) a.g.e. s. 327.
4) a.g.e. s. 328.
5) a.g.e.s. 328.
6) a.g.e. s. 330.
7) a.g.e., s. 332.
8) a.g.e.,s. 332
9) a.g.e., s. 341.
10) a.g.e., s. 343.
11) a.g.e., s. 344.
12) Bir Sadakatin Hikâyesi, Ali Esat Göksoy, İstanbul 1999.
13) Özcan Ergiydiren’le yaptığımız görüşmeden notlar.
14) Herkesin Aradığı, Yazan: Rebecca Beard, Tercüme eden: Sofi Huri, Amerikan Bord Neşriyat Dairesi, İstanbul.
15) İslâm’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, Muhammed İkbal, Çeviri: Sofi Huri, Kırkambar Yayınları, İstanbul 1999, s.9.
(Kitap Haber dergisinin Eylül-Ekim 2004 tarihli sayısından alınmıştır.)

KAYNAK: http://mehmetnuriyardim.com/?p=514


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye