Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 29 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 18:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan yazdı:
tanhu yazdı:
Ruhan kardeşim cevabım şudur:

evet resmi tahsili 3 aydır,(kaldı ki bir çoğumuz ve bir çoklar prof. ünvanına çıkmasına rağmen bu dereceye gelememişlerdir) ancak bir ömrü zaten tahsil derecinde geçmiştir.


Mübarek kardeşim, bir önceki iletimizi okur iseniz; Nursi merhum önceden verdiği biyografisinde sizin "Resmi Tahsil" dediğiniz süreyi senelerle ifade ediyor. Önceki biyografi, sonradan yazılan Risalede geçen 3 Ay "Resmi tahsil" ifadesiyle çelişkilidir. Bunu fark etmeniz lazım idi. ;)


mübarek adam :)
lütfen okuyunuz, ne denilmek istediğini de anlayınız,

"Bediüzzaman'ın hocaları - Şeyh Mehmed Celalî Hazretleri
Birkaç gün sonra Vastan Kasabasına gitti ise de, orada tebdil-i hava için ancak bir ay kadar kaldı. Bilahare Molla Mehmed isminde bir zatın refakatinde Erzurum vilayetine tabî Bayezid'e hareket etti. Hakîki tahsiline işte bu tarihte başlar. Bu zamana kadar hep "sarf' ve "nahiv" mebadileriyle meşgul olmuştu ve "izhar"a kadar okumuştu. Bayezid'de Şeyh Mehmed Celalî Hazretlerinin nezdinde yaptığı bu hakîki ve ciddî tahsili üç ay kadar devam etmiştir. Fakat pek gariptir. Zîra Şarkî Anadolu usûl-ü tedrisiyle, Molla Cami'den, nihayete kadar ikmal-i nüsah etti. Buna da, her kitaptan bir veya iki ders, nihayet on ders tederrüs etmekle muvaffak oldu ve mütebakisini terk eyledi. Hocası Şeyh Mehmed Celalî Hazretleri ne için böyle yaptığını sual edince, Molla Said cevâben, "Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak, bu kitablar bir mücevherat kutusudur; anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım. Yani, bu kitabların neden bahsettiklerini anlayayım da, bilahare tab'ıma muvafık olanlara çalışırım," demiştir.

Maksadı ise, esasen kendisinde fıtraten mevcud bulunan îcad ve teceddüd fikrini medrese usûllerinde göstermek ve bir teceddüd vücuda getirmek Haşiye ve bir sürü haşiye ve şerhlerle vakit zayi etmemekti. Bu sûretle, ale'l-usûl yirmi sene tahsili lazım gelen ulûm ve fünûnun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.

Bunun üzerine, hocalarının hangi ilim tab'ına muvafık olduğu sualine cevaben, "Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum; ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum" der.

Herhangi bir kitabı eline alırsa, anlardı. Yirmi dört saat zarfında Cem'ü'l-Cevami, Şerhü'l-Mevakıf, İbnü'l-Hacer gibi kitapların iki yüz sahifesini, kendi kendine anlamak şartıyla mütalaa ederdi. O derece ilme dalmıştı ki, hayat-ı zahiri ile hiç alakadar görünmezdi. Hangi ilimden olursa olsun, sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verirdi.

Tarihçe-i Hayat - 31"

ki bu olaylardan sonra 13-14 yaşlarındadır Üstad, abisi olan Molla Abdullah, kardeşi Said Nursiyi imtihan eder, daha sonra Molla Abdullah, kendi talebelerinden gizli gizli Üstad'tan ders almaya başlar.

amma ben yine derim ki: Üstad'ın şahsı ile uğraşmak yerine Risaleleri ile uğraşmak daha doğrudur:)

vesselam....


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 18:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Hadi diyelim, Celali Hocanın dersleri 3 Ay sürsün. Başlangıç ilimlerini 2 sene kadar okuması neden tahsilden sayılmıyor? Anlamak mümkün değil. İlla ki mükemmel ötesi bir adam olması için bütün tahsil hayatı 3 ay demek lazım öyle mi? Başlangıç derslerinin tahsilden sayılmaması; bu bir açık ve çelişkidir. Denildiği gibi 3 Ay'da bütün diğer ilimlerin özünü özetini öğrenmiş olsa bile tahsil hayatı (en az) 2,5 sene kadar denilmelidir. Medresede geçirdiği zamanları ifade etmek için doğru olan budur. Biyografi haricinde Risalede de bir yerde rastladım bir kaç sene başlangıç ilimlerini okudum diyor.

Sonra, Celali Hoca ile bütün kitapları ve bütün dersleri mütalaa etmediğini, kimilerini atladığını, kimilerini zübde olarak öğrendiğini siz de nakletmişsiniz. Öyleyse tam bir tahsil değil. Hatta diyor: "Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim" Bu nasıl bir mantık gerçekten kavraması imkansız. O kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değil ama 90 kitabı ezberine aldığı söyleniyor?! Mantığa ve nakledilenlere bakar mısınız? Neyse.

Şunu da izah etmeniz lazım:

Biyografilerde verilen:

1876 – Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi.

1888 – Medrese eğitimini tamamladı. (12 yaşında)
1894 – Van’a giderek orada coğrafya, matematik, jeoloji, fizik ve kimya gibi müsbet ilimleri öğrenmeye başladı.

Aradaki 6 sene biyografilerinde yoktur? Bu 5-6 sene ne yapmıştır?

Buyrunuz.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 00:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Muhterem,
(belki diğer kardeşlerim artık yeter diyecekler, burası Bediüzzaman forumu değil diye :) bu konuda da son defa yazmak niyetindeyim)

evvala, "kimsenin mükemmel ötesi bir adam" gibi gösterme gayretinde olduğunu sanmıyorum, amma güneş de balçıkla sıvanmıyor. 14 yaşında tüm alimlerle ilim konuşacak ve cevap verecek biri de pek de sıradan ve normal biri olmasa gerek.

imdi; dersiniz ya başlangıçtaki 2 sene neden tahsilden sayılmıyor, bi kere o 2 sene abisinin yanında, onun gözetiminde aldığı bir eğitim.

ben 3 yaşındaki kızıma 1,5 yaşından bu yana düzenli olarak resim çizmekti, şekillerdi, renklerdi, bazı rakamlardı vs.. eğitim vermeye çalışıyorum ama bu sistematik bir eğitim okul eğitimi deği yani. o da bunun gibi olsa gerek.

öyle görülüyor ki; bir alimin her anı ilim mütalaa etmektir, sürekli bir şeyler öğrenir ve de öğretir. bu yüzden de abisinin yanında 2 yıllık eğitim ve sonraki 3 aylık medrese öğretiminden sonra da kendisi, sürekli kitaplardan ilim mütalaa etmiştir.
yani kimi talebelerinin 3 aylık medrese eğitim aldı demesinde bir yanlışlık ve çelişki de yok görünüyor!

diğer taraftan bu 90 kitabı ezberlemiş ama okumadığı diğer kitaplar için de "Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim" diyerek hocasına bu kitapların anahtarları sizde olduğu için bana kitapların içindekilerini anlatın diyor.
Mantık da ve nakilde bir hata da göremiyorum ben, zira teşbihde hata olmaz!

Gelelim o eksik biyografisine, ben de bilmiyorum biraz araştırdım:

http://www.risaleforum.net/risale-i-nur ... onolojisi/ buradan okuyabilirsiniz.

not: ben bu kadar Said Nursi'nin hayatını bilmez idim ama biraz da sizin sayenizde oldu, size bir teşekkür borçluyum.

söylemeden duramayacağım, Üstad ile uğraşıyorsunuz gibi geliyor bana, yoksa bunlar saklı bilgiler değil, heryerde bulabilirsiniz. Bu kadar uğraşmasanız merhumla belki daha iyi olacak. Fikirleri ile uğraşın, bunu kendisi de öğütlüyor zaten. Amma, risalelerindeki o dönem ve belki de bu dönem için söylenmiş o malum söz için uğraşıyorsanız, Allah'a havale ediyorum. Zira siz ve sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki, bu işler ve yollar batınîsini bilmeyene pek garip ve anlaşılmaz ve saçma gelebilir. yoksa zahiren var olmak, varolmak değildir.

vesselam....


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 04:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
"Zahirden hakikata geçmek iki suretledir."

"Biri: Tarikat berzahına girip, seyr-ü sülük ile kat-ı meratib ederek hakikata geçmektir."

"İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarikat berzahına uğramadan, lütf-u ilahi ile hakikata geçmektir ki, sahabeye ve tabiîne has ve yüksek ve kısa tarik şudur. Demek hakalk-i Kur'aniyeden teraşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hassaya malik olabilirler ve maliktirler." (Mektubat, s. 31)

5.Mektup'tan:

Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil.


27.Söz'den:


Halbuki, o infilak ve inkılâbdan sonra, git gide letâif uykuya ve havâs o hakâik noktasında gaflete düşüp, o kelimât-ı mübâreke, meyveler gibi, git gide ülfet perdesiyle letâfetini ve tarâvetini kaybeder. Âdetâ sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki, kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iâde edilebilir. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazîlete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir.
---------------------------------------------------------------------

:shock: ya cevap bu mu şimdi?

bu cevap sorum hakkında hiç bir şeyi içermiyor ki..?
daha neyi sorduğumdan bile haberiniz yok anlaşılan..!

öyle emri vaki, oldu bitti, sığ, yüzeysel, yuvarlak: kelimeler kelimeler kelimeler.... başka bi şe yok?..

said efendi (rh.a) seyirden ne görmüş seyirden (uruc fena beka nüzul tekmil..) bana bunlarla gel 8-)

bakın hayalat da hakikat gözükebilirmiş ha, bu yolun envai çeşit oyunları, vartaları, gölgeleri, cıvıl cıvıl berzahları ve nefis lezzetleri var imiş, kişi kendini hakikatta görürümüş meğer o hakikat oyun ve hayal ve gölge olur imiş.. (bunları unutmayalım!)

doğrudan doğruya hakikata intikal nasıl oluyor kardeşim? risale yoluyla 40 gün veya 40 dakkada devr-i alem varken buna iltifat edilmese o akıl karı iş değil vs.. bu sözlerle ne hasıl olur bunlar neyi izah eder Allah aşkına ya?

Sahabe-i kiram Resulullah AS'ı bizzat görmekle ve yüce sohbetlerinin berekatı ile intikal ettiler, tabiin ise o mübarek asra kurbları ve Sahabeye (göreni görene) tebeıyyetleri ile intikal ettiler..

o asli nur (kemalat-ı nübüvvet) o asırdan sonra artık zılla (kemalat-ı velayete) intikal etti.. ve ta 1000 yıl sonra hz.İmam'ın (ks.) marifet nurları ile yeniden tulu eyledi: (hakiki tebeıyyet yoluyla..)

(yeri gelmişken diyeyim) said efendinin (rha.) bir sakal kesmesi var ya o az bi şey değildir: bir tek sakalın zayi edilmesi bile fi nefsel-emr (işin aslını) örter: olduğu gibi göstermez: karartır anlaşılmaz yapar.. haberiniz olsun!..

said efendi rh.a gölgelere mültefit ve giriftar olmuş 'ilim' sıfatının aslına vasıl olaydı eğer: "tarikat berzahtır.. zaman tarikat zamanı değil vs.." demezdi kesinlikle.. ve siz dahi Mektubat'ın ibaresi üzerinde birazcık overlok (tetkik ve tahkik) yapsaydınız onun bu sözlerine hiç bir surette itibar etmezdiniz.. ve onu hiç bir surette büyüklerle de kıyas etmezdiniz..

bakın mesela hz.İmam (ks.) makamların ve onda seyr edenlerin derece farklarının hangi boyutlara baliğ olduğu hakkında bi yerde ne diyor: "evladım sakın ha ola ki bir İlim sıfatı ile el-Alim ismi arasında ki farkın az bi şey olduğunu zann etmeyesin: iki itibar arasında var olan makam farkı bir okyanusdur ki arzın çekirdeğinden arşın fevkına kadar olan mesafe o okyanusdan bir damla bile değildir.."

bana bunlarla gelin... 8-)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 09:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Kudsî yazdı:
:shock: ya cevap bu mu şimdi?

bu cevap sorum hakkında hiç bir şeyi içermiyor ki..?
daha neyi sorduğumdan bile haberiniz yok anlaşılan..!

..........

doğrudan doğruya hakikata intikal nasıl oluyor kardeşim? risale yoluyla 40 gün veya 40 dakkada devr-i alem varken buna iltifat edilmese o akıl karı iş değil vs.. bu sözlerle ne hasıl olur bunlar neyi izah eder Allah aşkına ya?
...............

(yeri gelmişken diyeyim) said efendinin (rha.) bir sakal kesmesi var ya o az bi şey değildir: bir tek sakalın zayi edilmesi bile fi nefsel-emr (işin aslını) örter: olduğu gibi göstermez: karartır anlaşılmaz yapar.. haberiniz olsun!..
..............


güzel ve muhterem kardeşim Kudsî,
işte bu temel ayıraçtır zannımca.

2. yolu tercih etmiş ve bu yolda gitmiş bir zât'a bu soruyu sormanız mahaldir. kime neyi sorduğunuzdan bihabersiniz! tarikat berzahına uğramadan, lütf-u ilahi ile hakikate geçmeyi anlatan (sahabe mesleği gibi) birine seyr-ü süluk sorarsınız!


bu şuna benzer: sürekli işine kendi aracı ile giden birine, hergün hergün metroda yolculuk, otobüste yolculuk nasıldır? gibi bir soruya benzer.


doğrudan doğruya intikal olur kardeşim, neden olmasın, Allah'ın hazineleri gizli ise bu kadar da saklı mıdır?
hz. Peygamberi gören sahabe efendilerimiz doğrudan hakikate ulaşmışlarken, Vesyel Karani örneğindeki gibi hz. Peygamberi dünya gözü ile görmeden de hakikate ulaşmışlar vardır elbet.


ve maşallah derim, Rabbim devamını versin derim, demekki sünnet-i seniyeyi tam manada yaşayan bir kardeşimizsiniz ki Üstad'ın sakalına da dokunursunuz. amma Allah bu kadar ilim ve keramet vermiş bir zata, Evliyaullah'tan olan bu zâta sorduğunuz sorunun cevabını yine Üstad kendisi vermiş. demek yine o dönemde de sakal mevzusu olmuş ve o dönemdeki mübarek sakallı nice dedelerimizin sakallarını da mahkemeler zorla kestirmişler. buna dayanamazdım da diyor Üstad.

"Üstad Hazretleri sakal konusunda şöyle diyor:

"Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım."

"Bazı âlimler “Sakalı tıraş etmek caiz değildir” demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir."(Emirdağ Lahikası 1 - 24.mektup)

not: bu mevzuların bir çoğunu çeşitli kaynaklardan bulabilirdiniz aslında.

dipnot (kendim içindir): şimdi anladım ben Üstad'ın ehl-i tarik (şeyhleri) ile münazara etmeyin demesini. çünkü bunlar hakikate ulaşmak için gidilen 2 yoldan; biri birisini tercih etmiş (tarikat berzahı), biri diğer birisini tercih etmiş (lütfu ilahi).artık hangisi kolayınıza gelirse, seçim serbest!
kardeşlerim beni bağışlayın bundan sonra sizlerle bu konuda münazara etmeyeceğim....


vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 14:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Yazılanları pek okuyamadım. Okumak içimden gelmedi. Nurcuların ifrat tavırları olduğu konusunda her aklı selim insan hemfikirdir. Ötesine lüzum yoktur. Şimdi tarikatlar daha rahat bir ortamdalar ve hizmet sahaları çok daha geniştir. Pek çok yerde aleni bir davet olmadığı halde ehli tarik günden güne hızla artmaktadır ve dünya çapında daha geniş bir organizasyon olmasa gerek.

Zaman tarikat zamanı değildir diyenler, hangi tekkede Allah Allah diyen dervişlerin zikirlerinin nurlarını söndürebilmişler; kimleri Menzil, Kıbrıs yolundan alıkoyabilmişler; hangi İsmailağa medresesinin kapısına kilit vurup, Süleyman Efendi cemaatinin yurtlarına mani olabilmişler!?

Bir "hiç" için tartışmaya lüzum yoktur.

Sözlerim Saidi Nursi hz.lerine değildir. Halen bu sözün peşinde olanlaradır. Hazret bu sözü, bir takım hassasiyetler ile söylemiş olabileceği gibi söz farklı manalara çekilip tevil de edilebilir.

Kıyas illetine yakalandıklarından beri papağan kesildiler.

tanhu'nun yazılarında da bu nahoş koku duyalabilmektedir.

Yazılarına bir cevaba lüzum göremiyorum. Herkesi bir yerden yakalamak lazımdır. Kimilerini de Mehdi, müceddit, ahir zaman muhabbeti ile bir yerlerde tutuyorlar demek ki. Varsın tarikatları da noksan olsun diyeceğim ama buna da dilim varmıyor büyüklerin sözleri hatıra geldikçe..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 14:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
muhterem talib kardeşim,

beni inan ki yazdıklarımdan dolayı mahçup ettiniz, yoksa yazdıklarımla ne ehl-i tarik ne de nurcu diye isimlendirilen kardeşlerimi incitmek gibi bir niyetim yoktu, Allah biliyor.
kaldı ki ben nurcu da değilim, yani bir cemaat ehli de değilim. kendi halimde bir adamım.

elbet hakikate ulaşmak için farklı yollar vardır.

amma burdaki ehl-i tarik kardeşlerim, Üstad'ın risaleleri idi, sözleri idi, nihayetinde şekli, sakalı idi pek de eleştirir dururlar. hepimiz biliriz ki, evliyaullah kesiminden zâtları gelişigüzel eleştirmek, tenkid etmek pek de hoş olmasa gerektir!

benim hala anlamadığım konu, hala ısrarla derler ki, hakikate ulaşmak için tek yok tarikat berzahıdır, seyrü süluk olduğudur. elbet bu hakikate ulaşmak için tastamam bir yoldur amma tek yol da olmasa gerek. daha kestirme bir yol varsa, aklen ve kalben kabul etmişsem neden onu tercih etmiyeyim, diye de kendime sorarım.

ben de sizin gibi düşünürüm, bu konuları cedelleşmek aklı selim bizler için uygun değildir.

incittim ise, bağışlayın, Allah'a emanet olunuz...

vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 22.02.10, 15:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
tanhu kardeşim

cahilsin cahil olduğundan bile haberin yok,
ben de cahilim ama bundan haberim var...


tarikat (s.süluk) yolu ne
seyr-i süluksuz (Sultan) yolu ne
üveysiyet durumu ne
sakal sünneti ne
Sahabe'nin şanı ne
sonra gelenlerin durumu ne

bunlar hakında hiç bir şey bilmiyorsun

taassub yok!

okuyalım Mektubat görelim halimizi...

said efendi (rh.a) Mektubat-ı Rabbaniyi okumamıştır..eğer okudu ise anlamamıştır.. eğer anladı ise -o vakit- doğruyu aks ettirmemiştir.. büyük vebal içindesiniz.. büyüklerin demediğini der dediğini demezsiniz ben sizi Allah'a havale ediyorum..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 23.02.10, 22:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
İnsan ne kadar ibadet ederse etsin, bütün ömrü secdeyle geçsin, bütün ömrü oruçla geçsin, sevap kazanır. Mânen terakkiyât, seyr ü sülûk yoluylaSeyr ü sülûk yolunda ne oluyor? İnsan nefsini biliyor. Nefsini bilen, Allah Teâlâ’yı ancak o zaman bilebiliyor. Nefsini bilemeyen istediği kadar zâhid olsun, âbid olsun, zikir sâhibi olsun, o kâfî gelmiyor. Nefsini bildin mi, o zaman mânâ değişiyor. Her şeyi Cenab-ı Hakk’a ircâ ediyor insan… Her nevî kürrede ve zerrede bu Cenâb-ı Hakk’ın ihsanıdır diyor, onu kabulleniyor. Vecd ve huşû içinde her hatt u hareketi ibadet oluyor.

Musa Topbaş Efendi


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 24.02.10, 10:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Muhteremler birazca uzun bir yazı ama benden değil, Said Nursi'nin sözleridir ve bu zamana dair de benzerlik ihtiva eder.
Aslında bu sözler, yanlış anlamayın lütfen, ehl-i tarik'e karşı söylenmiş sözler de değildir, Üstad'ın kendi talebelerine söylediği sözlerdir. Talebelerinin varsa sizlerin hakkındaki yanlış sözleri onların kendi hatasıdır.

bu yazıdan sonra derim ki: "en iyi benim mesleğim demek yerine en güzel benim mesleğimdir" demek hem en doğru, hem en nazik, hem de en kardeşçedir.
çünkü bütün mü'minler kardeştir.

vesselam...



Gayet muhlis kardeşimiz Hasan Âtıf’ın mektubunda, bir ihtiyar âlim ve vaiz, Risale-i Nur’a zarar verecek bir vaziyette bulunmuş. Benim gibi binler kusurları bulunan bir biçarenin, ehemmiyetli iki mazeretine binaen bir sünneti (sakal) terk ettiğim bahanesiyle şahsımı çürütüp, Risale-i Nur’a ilişmek istemiş.

Evvelâ: Hem o zât, hem sizler biliniz ki: Ben, Risale-i Nur’un bir hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellâlıyım. O ise (Risale-i Nur), Arş-ı Âzamla bağlı olan Kur’ân-ı Azîmüşşanla bağlanmış bir hakikî tefsiridir. Benim şahsımdaki kusurat, ona sirayet edemez. Benim yırtık dellâllık elbisem, onun bâki elmaslarının kıymetini tenzil edemez.


Saniyen: O vâiz ve âlim zâta benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını, başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de, o zâtı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hattâ tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü, daha müthiş düşman ve yılanlar var.


Hem elimizde nur var, topuz yok. Nur kimseyi incitmez, ışığıyla okşar. Ve bilhassa ehl-i ilim olsa, ilimden gelen enaniyeti de varsa, enaniyetlerini tahrik etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar, 1 وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا düsturunu rehber edininiz.

Hem, Hasan Avni ismindeki zât, madem evvelce Risale-i Nur’a girmiş ve yazısıyla da iştirak etmiş, o daire içindedir. Onun fikren bir yanlışı varsa da affediniz. Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarikata mensup Müslümanlar, şimdi bu acip zamanda, imanı bulunan ve hattâ fırak-ı dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak; ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa, onlarla medâr-ı nizâ noktaları medâr-ı münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.


Ve Risale-i Nur’un âlem-i İslâmda intişarına karşı hayat-ı içtimaiye ve siyasiye cihetinde mâniler çıkmamak için, Risale-i Nur şakirtleri musalâhakârâne vaziyeti almaya mükelleftirler.

Sakın hocaların Cuma ve cemaatlerine ilişmeyiniz. İştirak etmeseniz de, iştirak edenleri tenkit etmeyiniz. Gerçi, İmam-ı Rabbanî demiş ki: “Bid’a olan yerlere girmeyiniz.” Maksadı, “sevabı olmaz” demektir; yoksa, namaz battal olur değil. Çünkü, Selef-i Sâlihînden bir kısmı, Yezid ve Velid gibi şahısların arkasında namaz kılmışlar. Eğer mescide gidip gelmekte kebâire mâruz kalırsa, halvethanesinde bulunması lâzımdır.


Salisen: Hasan Âtıf’ın mektubunda, cesur ve sebatkâr zâtlardan—ki “efeler” tâbir ediyor—bahis var. Biz, o cesur, sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruh u canla kabul ediyoruz. Fakat Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve metanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmaya sarf edip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikatperestlik sıddıkiyetindeki fedakârlık elmasına çevirmek gerektir.


Evet, mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir. Ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler, herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş âdi bir adam ve yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velîlere tefevvuk etmişler var.

Hem bir adam, kendi başına cesareti güzel de olsa, bir cemaat-i mütesanideye girdikten sonra, onların istirahatini ve sarsılmamalarını muhafaza etmek için, o şahsî cesareti istimal edemez.


2سِيرُوا عَلٰى سَيْرِ اَضْعَفِكُمْ hadis-i şerifinin sırrıyla hareket etmek, hem şimdilik, bu müşevveş vaziyetlerde çok zararlı, hem hocaları, hem ehl-i siyaseti Risale-i Nur’a karşı cephe almaya ve tecavüz etmeye sebebiyet veren şapka ve ezan meseleleri ve Deccal ve Süfyan ünvanları, Risale-i Nur şakirtleri yabanîlere karşı lüzumsuz medâr-ı bahis ve münazaa edilmemek lâzımdır ve ihtiyat etmek elzemdir ve itidal-i demmi muhafaza etmek vaciptir. Hattâ, sizde cüz’î bir ihtiyatsızlık, buraya kadar bize tesir ediyor.

Said Nursi. (Kastamonu Lahikası)


Bir başka mektupta ise şunları ifade ediyor:

Bu sırra binaen 5 وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ deki ulüvv-ü cenab düsturuna ittibaen ve avâm-ı mü’minînin şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla, imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek ve Risale-i Nur’un erkânlarının haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmak lüzumuna binaen; ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakkın mabeynindeki husumetten istifade ederek, birinin silâhıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten içtinaben, Risale-i Nur şakirtleri, bu mezkûr dört esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için musalahakârâne, medâr-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevap vermek gerektir.


Çünkü bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip bozmuyor, kendini mazur biliyor; ondan nizâ çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder; ehl-i dalâlet istifade ediyor.

İstanbul’da malûm itiraz hâdisesi ima ediyor ki, ileride, meşrebini çok beğenen bazı zâtlar ve hodgâm bazı sofi-meşrepler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risale-i Nur’a ve şakirtlerine karşı kendi meşreplerini ve mesleklerinin revacını ve etbâlarının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler; belki dehşetli mukabele etmek ihtimali var. Böyle hadiselerin vukuunda, bizlere, itidâl-i dem ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını çürütmemek gerektir. Said Nursi. (Kastamonu Lahikası


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 29 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye