Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 29 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 14.02.10, 19:39 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Bir gâye-i hayâlim var: Bediüzzaman’ı yazmak...

Hüseyin Yılmaz
huseyinyilmaz@timeturk.com

13.02.2010

Sokrat, konuşmak için doğmuştu; mütemâdiyen konuşuyor, durmadan anlatıyordu. Yazmakla başı hoş değildi, yazamıyordu. Düşünmüyordu ki, yazıya dökmedikleri bir kelebeğin ömrü kadar kısa yaşayacaklardı; derbeder ve zayıf üç beş hâfızada devam eden ksacık ve zayıf bir ömrü olacaktı düşüncelerinin.

Ama öyle olmaz... Antik Yunan Felsefesi’nin kurucusunun ismini de düşüncesini de bir şâkirdi bâkileştirir:Efllatun... Üstadının efkâr ve hayatının kalemi olur şâkird... Elbet de Eflatun’un kendisine has düşünceleri de vardır, ama daha çok hocasının açtığı yoldan ilerler. Bir takım tevsi ve şerhlerle Sokrat ve düşüncesinin anlaşılması için mücâdele verir.

Bediüzzaman Said-i Nursi, Sokrat’ın hatasını tekrarlamaz, bütün düşünce ve maksadını bir kuyumcu hassasiyetiyle yazıya döker. İkinci Said devrinin şartları da yazıyı bir zaruret haline getirmiştir, doğru. Ama ondaki yazma cehdi İkinci Said’le başlamaz. Müellif doğmuştur o... Eski eserleri ve gazete makaleleri ortada.

Eseriyle şahsı arasında kurduğu münasebeti yüklediği misâl, emsâlsiz bir tevazuu resmeder:

“Lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.”

İlâhî mazhariyetteki sonsuz rahmeti anlatan bu mutlak hâkikat, Üstâd’ın göz kamaştırıcı hayat ve şahsiyetini görmezlikten gelmemizi iktiza etmez. “Haklısın ya Üstâd!” mânâsına gelecek bir teyid, yalnız kelâmındaki derin hakikat ve tevazuunun hudutsuzluğunu anlamamak değil, aynı zamanda bedihî bir hamâkat ilânı olur.

Bediüzzaman’ın hayat ve şahsiyeti de en az eserleri kadar muhteşem, en az eserleri kadar yol göstericidir. Risâle-i Nur Bayrağı ancak onun keskin deha, sarp irâde ve emsâlsiz şahsiyetinin burçlarında dalgalanabilirdi. İlâhî hikmet, kesif ormanların haşmetli ve yüksek ağaçlarını kollayan yıldırımlar gibi, asr-ı âhirin necat kapısı Kur’an tefsirini bu büyük şahsiyete yükler.

Bediüzzaman’ın hayatı bütün detayları ile bilinmeden, hâdiseler karşısında ortaya koyduğu tavrın unsurları bütünüyle anlaşılmadan Risale-i Nurları da hakkıyla anlamak mümkün olmaz. Bediüzzamanın muhteşem hayatıyla münasebetleri kesilmiş bir Risale-i Nur Külliyatı mürur-u zamanla dâvâ vasfını kaybedip bilgi dağarcığı derekesine düşer.

Divan-ı Harb’de Şeriat istemek isnadıyla idamla yargılanırken, “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zirâ, şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir.” deyip beşer târihinin ender kaydettiği bir müdafaanın akabinde beraatle çıktığı mahkeme kapısından “Zâlimler için yaşasın Cehennem!” diye haykıran bu yalçın irâde ve muhkem kahramanlığı görmezlikten gelirseniz hâdiselerin hercümerci içinde yol alma cesaretinizi kaybedersiniz.

Rus kumandanının önünde ayağa kalkmayıp idamı göze alan, bir milleti tepeden tırnağa inanıp yaşadıklarının zıddıyla değiştirmeye kararlı M. Kemâl’e şiddet ve hiddetle karşı koyan Üstâd’ın bır kır gezisi için evinden çıkmış iken bir nefer veya polisin “Evine dön!” deyişine bir çocuk safvet ve mutîliği içinde itaat etmesinin sebeb ve hikmetlerini bilmezsek Risale-i Nurları da doğru anlayamayız.

Girdiği hapishânelerde tâlebelerini korumak için gösterdiği fedâkârlığın her türlü kahramanlığı gölgeleyecek cesamet ve ulvilikte olduğunu unutur veya bilmezsek dâvâsının cihânşumûl semâsındaki yıldızların ışıltısı söner. Hakikatın büyüklüğü ve aklın ihatasızlığı sebebiyle keşfedemediğimiz hakiktalere ancak hayatının muhteşem yol göstericiliğinde ulaşabiliriz.

Geceleri sabahlara kadar dünyânın bütün ızdırablarını aksettiren eninlerle niyâzını, şems-i tâbân gibi gözlerini birer gözyaşı pınarına çeviren elemlerinin tazyikiyle ağlayışını görmezlikten gelirseniz, bu büyük mücahidin parlak dâvâsı ışıltısını kaybeder, sönükleşir.

Risâle-i Nur’un Üstâd’ın hayat ve şahsiyetiyle münasebeti kesilse, Nurculuk hareketi mevte mahkûm olur. Risale-i Nur hakikatleri muhteşem bir dâvânın nizamnâmesi olmaktan çıkıp ukâla sohbetlerinin gevezeliklerine malzeme olur... Bilir ama bildiğinizi yaşayamazsınız.

Bir gâye-i hayâlim var: Bediüzzaman’ı yazmak... Roman tadında, roman gibi, nakış nakış, düğum düğüm işlemek istiyorum... Yıldız parlaklığında yaşanmış bir hayatı, ışıltılı kelimelerin büyüleyici dünyasında bir Sinan eseri gibi inşâ ile kıyametle yaşıt bir ömre mazhar etmek istiyorum.

Yılmaz bir cehd ve gayret, kılı kırka yaran bir dikkat, sabır kahramanlarını gıbta ile baktıracak bir sabır ve bir yığın imkân ister... Yapabilir miyim, takat getirebilir miyim? Bilmiyorum... Dedim ya: Gâye-i hayâl...

Murad-ı İlâhî de bu istikamette ise, niçin olmasın?.. Fânî ömrümün bâki bir semeresi olacak bu maksadın tecellisi için mü’min kardeşlerimden dua istesem, çok şey mi istemiş olurum?

Murad-ı İlâhîye de zemin teşkil edecek makbul ve gönülden dualarınızı rica ediyorum. Kim bilir!...

http://timeturk.com/yazardetay.asp?Newsid=20258


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 15.02.10, 04:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
biz de şimdiden o müstakbel yazıyı tanıtalım: kadr u kıymetinden çok çok aşağılarda bilinir ve duyulur olan zatların (ks.hum) yanında hadd-i zatından çok çok ziyade büyütülen ve tekrar tekrar işlenen zata (rh.a) yapılan son şişirme...


ama kabahat bizdedir!.. (misal) bugün said-i nursi ve risale-i nur için yapılan çalışmaların binde birini biz Hz.İmam-ı Fa'rûkî ve Mektubat-ı Rabbani için yapamıyoruz..

zenginin makbulü derd-i Hakk ile hüşyar olanıdır ve Hakk'ın hakkı neşri içün halka bir şeyler sunanı...

1- şunu bilmek her mü'mine elzemdir: yakin-i selase'nin (ilmel y., aynel y., hakkal y.) ve hidayet-i erbaa'nın (h.şeriat, h.tarikat, h.ma'rifet, h.hakikat) yegane burcu ve bayrağı Mektubat-ı Rabbani'dir..

2- bu kitabta muraat olunan ulum ve hidayet hatm-i kemalat-ı Nübüvvet ve hatm-i kemalat-ı Velayet'e müsteniddir.. her kim bu KuR'an ve Sünnet mecellesini (kanunname) -doğrudan veya dolaylı yoldan- tahrif ve tezyif ve ta'tile uğratmaya kalkışırsa helak olur!..

ha şimdi, tv.ler, radyolar, siteler, kitaplar, gazeteler, dergiler, konferanslar, vaazlar, sohbetler, yurtlar, haneler, okullar.. sürekli olarak risaleyi ve bediüzzaman'ı zikrediyor...........

bakın, bizim buna bir diyeceğimiz yoktur, kardeşlerimiz isterlerse konuyu dünyaya yaydıktan sonra uzaya da taşıyabilirler..

bizim itiraz noktamız: Mektubat-ı Rabbani başta olmak üzre asar-ı celile-i Tasavvufa muhalif ve muğayir olan bahislerin "risale ne diyorsa o!.." mantığı ile millete sunulmasıdır..

biz kimseye tarikat ve şeyh bezirgancılığı yapmıyoruz, diyoruz ki: sen nereye aid ve hangi ma'naya müşteri olmak istiyorsan ol.. ama bizim yolumuzu arzulayana da mani olma, sana tarikattan sorana hilaf-ı hakikat beyanda bulunma, irşad isteyeni risale'ne celb etme.. tamam mı!..

mesele bu kadar açık ve basit..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 20.02.10, 18:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Efsaneleştirme konusunu 3-4 seneden beridir dile getiririz. Nursi merhum, efsaneleştirilmeye çalışılmaktadır. (Kısmen de olsa başarılı olunmuştur) Bundan maksad bir alimi yüceltmek değil, korkuyorum ki Ümmeti fesad etmek için bu şişirmeyi yapıyorlar. Kendi fikirlerini, Nursi merhumun imiş gibi sunabilmek için... İnsanlar bu fikirlere kapıldıktan sonra kayıtsız şartsız bağlansınlar, sorgulamasınlar diye... İnsanları başka "Bediüzzamanlardan" uzak tutmak, istedikleri gibi şekillendirmek, yönlendirmek için... Kim kimi kullanabilirse kâr sayıyor! Ama ne kâr! Ahirete, hesaba, kitaba inanan adam, nefs u şeyatine esir olmamış adam asıl kârı, asıl zararı bilir; bilmesi lazımdı...

Bu efsaneleştirme çabasının pek çok örneğini yazılarımızla ortaya koyduk.

Mustafa Yıldırım'ın yazdığı bir kitapta da pek çok örneğiyle daha karşılaştım. İşte onlardan birisi:

Hem Risale (Sikkeyi Tasdiki Gaybi), hem Nursi'nin hayatını yazan (Nurcu) Necmeddin Şahiner, hem de (Nurcu olmayan) Şerif Mardin, Nursi biyografisinde merhumun bütün tahsilini 3 AY'da (yanlış okumadınız ÜÇ AY'da) tamamladığını yazarlar.

Dikkat ederseniz; başkalarının onlarca senede ancak başardığı (kimilerinin 40 yıl uğraşsa da başaramadığı) ALİMLİK vasfını 3 AYDA kazanan bir şahsiyet mükemmel üstü mükemmel, ÇOK ÖZEL YARATILIŞLI (adeta seçilmiş) olmalıdır... Öyle değil mi? İşte efsaneleştirmek (şişirmek) için pek ustaca ve kurnazca bir yöntem. Peki, gerçekten Nursi merhumun bütün tahsili 3 AY mıdır?

Sadık Albayrak, "Son Devrin İslam Akademisi" isimli kitabının 185. sayfasında, Nursi merhumun kendi elleriyle yazıp 17 Kasım 1921'de Dar'ül Hikmet'ul İslamiye üyesi olarak verdiği biyografiyi yayınlamıştır:

"...On beş (15) sene kadar muhtelif ilimlere ait tedrisat ile iştigal etmişimdir."

Bizzat kendi eliyle yazdığı bir biyografidir. Uzundu, ayrıntılıydı. Kısa aldım.

Sikke-i Tasdiki Gaybi denilen eser de (güya) Nursi merhumun denetim ve onayı ile basılıyor. Orada denilen "3 AY tedrisat gördüm" Önceki biyografide "15 yıl tedrisat gördüm" deniyor.

Aradaki fark ve çelişki açık. Tedrisatının 15 yıl olması ise akla uygun olan.

Bir balon daha patladı. ;)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 20.02.10, 23:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
güzel bir eleştiri Allah razı olsun Ruhan aziz..

ben bu konuya bir şey daha eklemek istiyorum,

ama bu çok mühimdir ha!..

gerçek şu ki: insan büyüklerin sîreti ve asarı celilesi ile kontağı (meşguliyetini/tefekkürünü) kestiği zaman hızla şaşılaşıyor ve gitgide gitgide basireti körelmeye yüz tutuyor, idraki de fehmi de felce uğruyor..

sonra, bu felcin ve körelmenin sonucu olarak: işin içinde din var ya, [dine uysun uymasın] o din adı kullanılarak yapılan her şeyin artık kesinkes dinden olduğu, onun ındellah marzi ve makbul olduğu ve bunların herkes tarafından hayır ve şükranla yad edilmesi gereken şeyler olduğu fikri (vehmi/hayali) şuurlara genlere göğüslere hücum etmeye, zerk olmaya, işlemeye başlıyor..

bu tedrici bir zehir midir, uyuşturcu mudur, sihir midir, illüzyon mudur artık ne derseniz deyin.. {Eızzenin izinden sapmanın/kopmanın kaçınılmaz tesiri bu..}

peki, netice ne oluyor: korkunç bir şey oluyor!.. zerreyi dağlarla musademe ettiriyorsunuz hatta katreyi deryalara tafdil etmeye başlıyorsunuz..

kömür kantarında altın elmas tartıyorsunuz; kantarda (risalede) gözükmüyor diye "abi bu ne biçim şey yaa kantarımda tık bile yok" diyorsunuz.. :D :lol:

ve ondan sonra da o malum klasik muhabbetler başlıyor: "ya işte bu zamanda şöyledir böyledir falan filan vs... vs...."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 09:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan yazdı:
.............

Hem Risale (Sikkeyi Tasdiki Gaybi), hem Nursi'nin hayatını yazan (Nurcu) Necmeddin Şahiner, hem de (Nurcu olmayan) Şerif Mardin, Nursi biyografisinde merhumun bütün tahsilini 3 AY'da (yanlış okumadınız ÜÇ AY'da) tamamladığını yazarlar.

Dikkat ederseniz; başkalarının onlarca senede ancak başardığı (kimilerinin 40 yıl uğraşsa da başaramadığı) ALİMLİK vasfını 3 AYDA kazanan bir şahsiyet mükemmel üstü mükemmel, ÇOK ÖZEL YARATILIŞLI (adeta seçilmiş) olmalıdır... Öyle değil mi? İşte efsaneleştirmek (şişirmek) için pek ustaca ve kurnazca bir yöntem. Peki, gerçekten Nursi merhumun bütün tahsili 3 AY mıdır?

Sadık Albayrak, "Son Devrin İslam Akademisi" isimli kitabının 185. sayfasında, Nursi merhumun kendi elleriyle yazıp 17 Kasım 1921'de Dar'ül Hikmet'ul İslamiye üyesi olarak verdiği biyografiyi yayınlamıştır:

"...On beş (15) sene kadar muhtelif ilimlere ait tedrisat ile iştigal etmişimdir."



Sikke-i Tasdiki Gaybi denilen eser de (güya) Nursi merhumun denetim ve onayı ile basılıyor. Orada denilen "3 AY tedrisat gördüm" Önceki biyografide "15 yıl tedrisat gördüm" deniyor.

Aradaki fark ve çelişki açık. Tedrisatının 15 yıl olması ise akla uygun olan.

Bir balon daha patladı. ;)


güzel ve mübarek kardeşim Ruhan,
sizden umardım ki Sikke-i Tastik-i Gaybî isimli koca bir kitabın da tamamını okumanızı ve burda eleştirdiğiniz bir cümleyi iyi anlamanızı. Eğer Sikke-i Tastik-i Gaybî okusaydınız anlayarak, burda eleştirdiğiniz son cümleyi de böyle yerlere çıkarmazdınız.

orda telebeleri aynen der ki : "Evet, o zât daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, ...."

bu doğrudur, Üstad'ın ömrünün; 15 yıllık tahsil hayatındaki, 3 aylık tahsil müddetinde bu dereceye ulaşmıştır. kaldı ki ömrünün 28 yılı hapis, sürgün ve tecridlerle beraber toplam 35 yılı olduğu düşünülürse ve toplamda 13 eser, daha önceki küçük mahiyette 11 eseri göz önüne alınırsa, bu sürenin hiç de kısa olmadığı görülebilir.

yine bilirsiniz ki, risalelerin yazılma hikayesi, "Üstad'ın rüyasında Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v)'in kendisine bir tavsiyesinden sonraya başlar: o tevsiye de, ümmetimden kimseye sual etmemen şartı ile sana Kur'an ilmi verilecektir"

kaldı ki, bir müceddid'i sıradan bir insan gibi kıyas etmek o akla mahaldir.

ör. İmam-ı Gazalinin yazdığı eserleri göz önüne alırsa, (kaynaklara göre ki, araştırabilirsiniz) bebekliğinden beri her güne 18 sayfa kitap yazması gerekir ki, bu sizce mantıklı mıdır, peki bu ömrüne bu kadar eseri nasıl sığdırmıştır??

İmam-ı Rabbani hz.'nin onlarca eserleri göz önüne alındığında bu ömre bu kadar hem sayfa hem ilim gözü ile bakıldığında sığdırmak mantıklı mıdır, akla uygun mudur??

günümüzde bu kadar bilgiye ulaşmak mümkün iken, neden böyle insanlar çıkıp insanlara hem imani hem akli faydalı ciltler dolusu kitaplar yazamamaktalar?? bunu cevabını da siz gayet iyi biliyorsunuz ;) ...

vesselam...




Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 16:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
"Evet, o zât daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, ...."


efendi kardeşim, biz üveysiyetle, ilahi cezbenin inayeti ile bir ümmiye bile hesapsız (tahsilsiz, tetebbusuz) ilimler hibe edilebileceğiden habersiz değiliz..

ha bu said efendi (rha.) için de gerçekleşmiş olabilir lakin ortada büyük bir abartı, maksadını aşan değerlendirmeler var..

bu fakir der ki: said efendiyi (rh.a) bu kadar büyütmeyin, hazreti rahatsız ediyorsunuz.. olduğu kadarını söyleyin.. olduğundan ziyade göstermeniz bir zulümdür..

yukarıda ki ibare insanı dehşete düşürüyor.. bir insanı bu kadar yüceltmenin izahı nedir?.. "Allah daha büyüğünü gönderene kadar en büyüğü bu.." mu demek istiyorsunuz?..

said efendi (rh.a) manevi seyrini nereye kadar yapmış deyin bakalım!.. hocalarınız gelsin buraya bunu bi izah etsinler ya!.. said efendiyi (rh.a) asrını ve hem-civarını silip süpürecek kadar yücelten Seyr'i soruyorum size..

risale-i nur külliyatının içinde hazerat-ı Mektubat'a (hz.İmam'ın kalem oynattığı makam ve hikem ve hakayık hakkında) cevap ve nazire teşkil edebilecek bir tek bahis var mıdır acaba?..

burda bazıları diyor ki hazret şu kadar yazmış bu kadar yazmış belli yani.. ben de diyorum ki: Allah'ın feyzi nereye kadar yâr olursa kişi anca oraya kadar baliğ olur ve onun da (varılan yerin alameti) kişinin namesinden belli olur..

ee hani nerde?, deyin bakalım said efendi manevi seyrinde nere baliğ olmuş?.. tafsil edin: şuraya varmış, burayı görmüş.. seyr-i ilellah şurdan başlar.. letaiflerde sırayla şöyle olur mebde-i taayyünü şuraya kadardır.. seyr-i fillah şudur şuraya kadardır.. asıl şudur zıll şudur vs.. vs..

cevabınızı merakla bekliyorum..??


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 17:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Risale diye ortalıkta dolaştırılanlar tanhu kardeşimizi yalanlıyor malesef:

Ehl-i ilim, ehl-i tasavvuf ve ehl-i mektep ve fen, Bediüzzaman'ın eserlerinden sadece istifâza ve istifade ederler. Evet, üç aylık bir tahsili bulunan ve kırk seneden beri Kur'ân-ı Kerîmden başka bir kitapla iştigal etmeyen, yüz otuzu Türkçe, on beşi Arapça olan eserlerini telif ederken hiçbir kitaba mürâcaat etmediği, henüz hayatta olan kâtipleri tarafından şehâdet edilen, esâsen kütüphânesi de bulunmayan, yarım ümmî bir zât, öyle misilsiz bir ilânâtla, ulûm-u cedîde de dahil mütenevvi' ilimlerde, yüksek âlimler ve büyük mürşidlerle, genç yaşında yaptığı münâzaraların hepsinde muvaffak olduğu meydanda bulunan, ittifaklı olan meseleleri tasdik ve ihtilâflı olanları tashih eden, kendisi için "Bediüzzaman'ın cevap veremeyeceği bir suâl yoktur" diye allâmeler tarafından tasdik edilen ve Avrupa'nın bir kısım idrâksiz ve garazkâr feylesoflarının, müteşâbih âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflere yaptığı taarruzlarını, o âyet ve hadîslerin birer mu'cize olduğunu eserleriyle ispat ederek itirazlarını kökünden yıkan ve böylece evhâma düşürülen bâzı ehl-i ilmi de kurtarıp, İslâmiyete olan hücumları akîm bırakan Said Nursî gibi bir müellifin, elbette dâhî bir müfessir-i Kur'ân ve onun ilminin vehbî ve vâsi' olduğuna, eserleri olan Nur Risâlelerinin bir hayat boyunca okumaya lâyık hârika bir şâheser olduğuna şüphe edilemez. ...


Sözler | Konferans | 709 (http://www.risaleara.com/oku.asp?id=699 ... %20ayl%FDk)

------------------------------------------------------------------------------------------

Alaadin Başar, çelişkinin farkında olacak ki kendine mahsus bir yorumla çelişkiyi gidermeye çalışmış:


http://www.sorularlarisale.com/subpage. ... e&aid=9672

(Başar'ın özetle söylediği, Medresede 3 ay tahsil gördü, alet ilimlerini öğrendi; yüksek ilimleri ise hocalardan değil kitaplardan aldı: Hem de sırf kitap ezberleyerek!)

Ayrıca Baknz:

Değerli Kardeşimiz;

Bediüzzaman’ın üç aylık tahsili, medresede on beş yılda okunan ilimleri öğrenmek için geçirdiği süredir; yoksa kendisi ömür boyu ilimlerle meşgul olmuştur. Mesela, valinin misafiri olarak kaldığı Van’da, devamlı kütüphanede çalışmalarını yapmaktaydı.

Bediüzzaman, her yeri bir çeşit medrese olarak görür. Ona göre hapishane bile bir medresedir. Hapishaneye, "Medrese-i Yusufiye" adını verir. Ona göre tren de bir medresedir; tren için, "Medrese-i Seyyâre" tâbirini kullanır.
...

On dört yaşında iken “Bediüzzaman” lakabının, medrese hocaları tarafından kendisine verilmesi de önemli bir delildir.

On beş senede tahsil edilen ilmin, üç ayda tahsilinin nasıl ve ne hikmete binâen olduğu, Bediüzzaman tarafından Emirdağ Lâhikası isimli eserinde şöyle ifâde edilmektedir;

Said Nursi: Birinci nümune: Medrese usulünce hiç olmazsa on beş sene tahsil-i ilim lâzım geliyor ki, hakâik-i diniye ve ulûm-u İslâmiye tam elde edilsin. O zamanda Said'de, değil harika bir zekâ veya bir mânevî kuvvet, belki bütün istidat ve kabiliyetinin haricinde bir acip tarzla, bir iki sene sarf ve nahiv mebâdisini gördükten sonra, üç ayda acip bir tarzda kırk elli kitabı güyâ okumuş ve icâzet almış gibi bir hâlet göründü. Bu hal, altmış sene sonra doğrudan doğruya gösterdi ki, o vaziyet ulûm-u imâniyeyi üç dört ayda, kısa bir zamanda ellere verebilecek bir Tefsir-i Kur'ânî çıkacak ve o biçare Said’de onun hizmetinde bulunacak işâretiyle, hem bir zaman gelecek ki değil on beş sene, belki bir sene de ulûm-u imaniyeyi ders alacak medreseler ele geçmeyecek ve azalacak bir zamana, bir nevi işâret-i gaybiye gibi mânâlar hatıra geliyor.

http://www.sorularlarisale.com/subpage. ... a&id=13267

(Yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.)

-------------------------------------------------------------------

Yansıtılan biçim: 3 Aylık bir tahsille bütün ilimleri hallettiği şeklindedir.

Şu kısa alıntılarımda dahi birden fazla çelişki var. Sorularla Risale başka kitap okumadı derken, Alaaddin Başar ise akla uygun hale getirmek amacıyla onlarca kitap okuyup ezberleyip yüksek ilimleri öyle elde ettiğini açıklamak zorunda kalıyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 17:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Tabii, kısa olsun diye Nursi merhumun kendi elleriyle yazıp 17 Kasım 1921'de Dar'ül Hikmet'ul İslamiye üyesi olarak verdiği biyografiyi tam alıntılasaydım, orada ayrıntılar da var idi. Onları görmeyince tanhu kardeşim de yanıldılar:

"Tahsilimin başlangıcında İsparit nahiyesinde biraderim nezdinde ilimlerin başlangıcını 2 SENE KADAR okudum. Sonra Erzurum'a bağlı Bayezid Kasaba'sında Şeyh Muhammed Celali Hazretlerinin tedris halkasında okunması adet olan dersleri tamamlama ile nüshaları BİTİRDİM.

Sonra Van'da tedrise BAŞLADIM. 15 SENE KADAR çeşitli, başka başka fen ve ilimlere ait tedrisat ile UĞRAŞTIM.
" (Sadık Albayrak, "Son Devrin İslam Akademisi", sf. 185)

Alaaddin Başar'ın tevilini esas alsak dahi başlangıca dair dersleri 3 Ay'da okumak nere, 2 SENEDEN ziyade okumak nere.

Aradaki fark açıktır. Yorum ile, söz ile geçiştirelemeyecek kadar farklı hem de. Tanhu kardeşim yanılıyorlar. Dikkatle inceler iseler, kendilerinin de fark edeceğini zannediyorum


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 18:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan kardeşim cevabım şudur:

evet resmi tahsili 3 aydır,(kaldı ki bir çoğumuz ve bir çoklar prof. ünvanına çıkmasına rağmen bu dereceye gelememişlerdir) ancak bir ömrü zaten tahsil derecinde geçmiştir. bu söz yalan değil, yanlış değildir. talebeleri bu sözü sarfetmiş, Üstad'ta yine aynı kitapta talebelerini kırmak istemediği,

"Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsi namına kabul ettim.
Said Nursî"

demiştir.

şimdi bunun yalan abartı olduğunu ispat edercesine, risale-i nur'ların şahsı manevisini reddetmeye gerek de yok.

Kudsî kardeşime cevabım da şudur:


"Zahirden hakikata geçmek iki suretledir."

"Biri: Tarikat berzahına girip, seyr-ü sülük ile kat-ı meratib ederek hakikata geçmektir."

"İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarikat berzahına uğramadan, lütf-u ilahi ile hakikata geçmektir ki, sahabeye ve tabiîne has ve yüksek ve kısa tarik şudur. Demek hakalk-i Kur'aniyeden teraşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hassaya malik olabilirler ve maliktirler." (Mektubat, s. 31)

5.Mektup'tan:

Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil.


27.Söz'den:


Halbuki, o infilak ve inkılâbdan sonra, git gide letâif uykuya ve havâs o hakâik noktasında gaflete düşüp, o kelimât-ı mübâreke, meyveler gibi, git gide ülfet perdesiyle letâfetini ve tarâvetini kaybeder. Âdetâ sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki, kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iâde edilebilir. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazîlete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir.

vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bediüzzaman’ı yazmak.../ Hüseyin Yılmaz
MesajGönderilme zamanı: 21.02.10, 18:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
tanhu yazdı:
Ruhan kardeşim cevabım şudur:

evet resmi tahsili 3 aydır,(kaldı ki bir çoğumuz ve bir çoklar prof. ünvanına çıkmasına rağmen bu dereceye gelememişlerdir) ancak bir ömrü zaten tahsil derecinde geçmiştir.


Mübarek kardeşim, bir önceki iletimizi okur iseniz; Nursi merhum önceden verdiği biyografisinde sizin "Resmi Tahsil" dediğiniz süreyi senelerle ifade ediyor. Önceki biyografi, sonradan yazılan Risalede geçen 3 Ay "Resmi tahsil" ifadesiyle çelişkilidir. Bunu fark etmeniz lazım idi. ;)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 29 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye