Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Şeyh Said'in torununa : "Olmadı şeyhim, olmadı!.."
MesajGönderilme zamanı: 29.01.10, 02:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Şeyh Said'in torunu Şeyh M. Said Fırat'dan : "Said Nursi manevi evladımız..."

28 Ocak 2010


Şeyh Said'in torunundan Türkiye'yi sarsacak açıklamalar… Şeyh Said'in torunu Bediüzzaman Said Nursi'nin kendilerine manevi evlat olmak için müracaat ettiğini söyledi.

Röportaj: NEVZAT ÇİÇEK / TİMETURK

Şeyh Said Palevi'nin torunu Şeyh Muhammed Said Fırat, TİMETURK’e özel açıklamalarda bulundu.
Fırat, dedesi Şeyh Said ile ilgili olarak mahkeme zabıtlarının açıklanmasını ve mezarının yerinin kendilerine söylenmesini istedi.
Fırat, Şeyh Said Olayı ve Said Nursi ile bilinmeyen tarihi gerçekleri ilk defa TİMETURK sitesi aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı. İşte, tarihe ışık tutacak ve ses getirecek röportaj:


Şeyh Said olayı olduğunda Şeyh Said’in Said Nursi’ye bir mektup yazdığı iddiaları var bu konuyu açmanızı rica ediyorum.

Said Fırat: Said Nursi “1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim. 1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir. Ben bu davada yokum. Eğer isterseniz tayin edeceğim bir vekil bu hususları çok güzel anlatır“ demiştir. Çünkü amcam kendilerine demiş ki “bazı hususlarınız aykırıdır, bunu sizin adınıza kabul edemem” o da bunun üzerine, “Altı talebem var. Bunlardan birisini vekil seçmem için kuvvetim yerinde değil. Kolhisara geleceğim hangisini beğenirseniz ben onu vekil tayin edeceğim” dedi. Ne yazık ki bu olmadı kendisi Urfa’ya geliyor orada vefat ediyor. Amcam Şeyh Ali Rıza Efendi de Sivas Kampı’na ailemizden 11 kişi ile sürgün edildi.

Bu sürgün hadisesi üzerine ben de Ankara’da Avni Doğan ile görüştüm. Avni Doğan, Şark Umumi Müfettişliğini yapmıştı. Ben doğudaki durumu iyi bildiği için Milli Birlik Komitesinde girişimde bulunsun diyerek kendisinden randevu talep ettim. Evinde Pazar günü beni kabul etti. Beni götüren Şemse dedi ki “Bu gencin ilmi var mı? Söyleyeceklerimi anlayabilir mi” dedi. O da kendisine medrese mezunudur dedi. "O halde gel evlat, dediklerimi iyi belle" dedi.

Ne anlattı size?

“Bana kin gütme ve kızma” dedi. “Ben senin deden Şeyh Said’in idamına imza atmadım. Hatta iki üyeyi benimle birlikte idama onay vermemeleri için yanıma çektim. Onlar da idam kararını imzalamadı. Hedefimiz ittifak olmasın ki idam kararı çıkmasın. O zaman ki kanuna göre çoğunluk olmadan idam kararı verilemiyordu; ama ne yazık ki verildi. Benim bu olayda vebalim yoktur” diye konuştu. Buradan da anlıyoruz ki bu idam kararı keyfi bir idam kararıdır. Kanuna dayalı değildir. Avni Doğan bana “Siz muhalefet şerhimi ele geçirdiniz mi?” Ben de kendisine her zaman sürgün ve acılarla boğuştuk, devlete yanaşamadık, alamadık” dedim. Sürekli “Ben mesul değilim” diyordu.

Ayrıca o konuşmada şunları anlattı: “Ben sizin ailenizi araştırdım ta İdris-i Bitlisi’den beri sekiz kuşaktır ilim ve irşat faaliyetlerinde bulunuyorsunuz. Soyunuz Hz. Peygambere kadar varıyor. Bunu öğrendikten sonra idam kararını onaylamadığıma binlerce kez şükrettim.”

Sizin bu mahkeme karalarını almak için herhangi bir girişiminiz oldu mu?

1990 yılında askeriyeye başvurdum. Kadın bir görevli vardı. Ne istiyorsun dedi bana: "Şeyh Said torunuyum mahkeme kararının fotokopisini istiyorum ve albayla görüşmek istiyorum" dedim. Albaya gittiler albay demiş ki “Ben kendisini kabul edip görüşemem ve bu kararların fotokopilerini de veremem. Benim yetkimi aşar çünkü bunlar halka açık değil” dedi. Bende çıktım geldim.

Şimdi yetkililerden ricada bulunuyorum, "lütfen üzerinden uzun zaman geçen bu mahkeme kararlarını artık açıklayın. Dedemin mezarının nerede olduğunu açıklayın. Bunca zamandır ailemize yapılan baskıların kaldırın." Vefatımdan önce bunları görürsem çok mutlu olacağım...

Peki, tekrar Şeyh Said ve Said Nursi arasındaki mektuba dönersek...

Said Nursi amcama devamla şunları söyledi “Ben Van’da iken Şeyh Said’in mektubu bana ulaştı. Beni de bu hizmete davet etti. Ben de mektubuna cevaben dedim ki bana görev ver ki ben de bu hizmete buradan katılayım. Mektubun ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Sonra Şeyh Said tutuklandı. Benim mektubumdan dolayı beni de götürürler dedim ama beni götürmediler. Bunun üzerine ağladım sızladım. Sonra istedim ki, Şeyh Said oğullarını göreyim. Bugün bana nasip oldu beni kardeş kabul etsinler. Ben bu manevi üzüntüden kurtulayım. Beni manevi evlat kabul etsinler. Ben de manevi evlat olarak huzura çıkayım. Kolhisar’a gelip kalacağım. Altı talebem içinde hangisi uygun görülürse onu vekil tayin edeceğim."

Said Nursi bir şey yapmıyor mu hadise üzerine...

“40 gün Van’da mağarada feryat figan ettim. Sonra bana ilham geldi dendi ki “Ben küfrü mutlakla mücadele ettim, sen de cehli mutlakla mücadele et. Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.” Diyor. Selahattin Efendi de kendisini manevi evlat olarak kabul etti. Said Nursi, “Siz beni kabul ettiniz ben de rahat ettim” diyor.

Bu konuşmalar nerede ve ne zaman geçiyor?

Şeyh Ali Rıza Efendi 1959 yılında Ankara’da ameliyat oldu. Bir gün Abdülmelik Fırat’ın evinin kapısı çalıyor sabah namazında, çünkü bizimkiler ona misafir. Gelen kişi diyor ki “Üstad ben çok yaşlıyım ve hastayım gelemem Şeyh Said’in oğulları otele gelsin görüşelim” diyor. Bunun üzerine bizimkiler gidince talebeler bekletiyor ve iletmiyor. Bunun üzerine Şeyh Ali Rıza Efendi “Ben hastayım bekleyemem, neden haber vermiyorsunuz. Kendisi beni çağırmış” diyince Said Nursi kapıyı açıyor ve bizimkilerle görüşüyor. Şeyh Selahattin ve Şeyh Ali Rıza Efendi ikisi de görüşüyor Said Nursi ile. Ancak bu görüşmeyi Nurcular yazmadı.

Sivas Kampı’na aile ferlerinizden 12 kişi gitti siz nasıl kurtuldunuz?

Beni de yolda tuttular annemle beraber Hasankale’de askeriye getirdiler. Komutan beni görünce “anneni de al defol git” dedi. Sonradan babama demiş ki, “Listede hepinizin ismi var. Bu nedenle senin oğlunu öyle kötü kovdum ki size yardımcı olsun. Söyle kendisine kusura bakmasın” Ben dışarıda serbest kaldım. İhbarlar vardı üzerimde dedim getirin ispat etsinler sonuçta hepsinden kurtuldum. Mecburi iskânda bizimkileri nezarete koydular. Bende sürgüne giden aile fertleriyle uğraştım. Daha sonra Devlet Bakanı Cahit Bilgehan ve Müsteşar Muhlis Babaoğlu imzasıyla telgrafla bildirildi ve bizimkiler nezarethaneden çıkarılarak Balıkesir içinde serbestçe gezebildiler.
Daha sonra bizim malları açık artırmayla satışa çıkardılar. Ben de Erzurum Valisi’ne gittim kendiside çok eziyet çekmişti ve boynuma sarılıp ağladı mallarımızı bize iade etti.

Bu Sivas Kampı’nın emrini sizce kim verdi?

27 Mayıs olur olmaz Şeyh Ali Rıza efendi’nin evini ablukaya aldılar. Milli Birlik Komitesi önceden bu konuda bir hazırlık yapmış. Nasıl darbe olduysa herkesi tek-tek topladılar.

http://timeturk.com/Said-F%C4%B1rat--Sa ... aberi.html


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Şeyh Said'in torunundan : "Said Nursi manevi evladımız..."
MesajGönderilme zamanı: 29.01.10, 16:51 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Alıntı:
Said Nursi 1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim.

1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir. Ben bu davada yokum. Eğer isterseniz tayin edeceğim bir vekil bu hususları çok güzel anlatır“
demiştir.

Çünkü amcam kendilerine demiş ki “bazı hususlarınız aykırıdır, bunu sizin adınıza kabul edemem”

o da bunun üzerine, “Altı talebem var. Bunlardan birisini vekil seçmem için kuvvetim yerinde değil.

Kolhisara geleceğim hangisini beğenirseniz ben onu vekil tayin edeceğim”
dedi.

Ne yazık ki bu olmadı kendisi Urfa’ya geliyor orada vefat ediyor.


Çok ilginç noktalar:

1950'ye kadar şuurum yerinde ...SONRA ???

Altı talebem var ; birisini vekil olarak tayin edeceğim... Kim bu 6 kişi?

Vekil seçmeğe kuvvetim yetmiyor... "Şu şahıs benim manevi halefimdir" demek çok mu zor ???

Hangisini beğenirseniz onu vekil yapacağım... Kimler bu tercihi yapacak KİŞİ veya MAKAM ??

***
Değerlendirme: Bu röportaj çok su götürür.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Şeyh Said'in torununa : "Olmadı şeyhim, olmadı!.."
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 11:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 10.11.09, 15:59
Mesajlar: 37
Olmadı şeyhim, olmadı!..

Hüseyin YILMAZ

yilmaz@hyilmaz.net


03 Şubat 2010

Çoğu zaman kasıtlı veya cehâlet eseri olarak karıştırılan iki Said onlar... Biri milyonlara istikamet veren Bediüzzaman Said-i Nursî, diğeri bir tertib ve emr-i vâki karşısında M. Kemal ve ekibinin icraatlarına kıyamla son nefesini darağacında veren merhum Şeyh Said... Aşağı yukarı aynı toprağın çocukları, aynı kavmin mensubları. Soylarının seyyidlerin nurânî şeceresine bağlanması “Kürt” olarak tesmiyelerine mâni teşkil etmez. İkisi de hayata Kürtçe ile başlar, Kürtçe ile düşünür, Kürtçe ile büyürler... Bağrında yetiştikleri irfân, Kürt irfânı.. Müşterek ve mümeyyiz vasıfları: Muhkem îmãnları.

Şeyh Said, Nursi’den on üç – on dört yaş kadar büyük... İyi bir medrese eğitimi alır... Nüfuzlu bir tarikat şeyhi olmasının yanısıra, kuvvetli bir aşiretin de reisidir... Bediüzzaman, adaşının aksine fakir bir ailenin çocuğudur... Küçüklüğünden beri zekâsı ve fevkalhâl oluşu ile şöhret bulmuştur. Bütün tahsili üç ayla sınırlı. Şeyh olmadığı gibi, herhangi bir tarikata da mensub değildir. Çocukluğundan itibaren dik başlı, korkusuz, mücadeleci ve hürriyetçi bir insan olarak göze çarpar. Hayat serencamı bir düzineyi aşkın kalın cild ister, hülâsa edemem...

Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat adlı eseri, kendisi hayatta iken ve onun nezaretinde basılır. Hassasiyetle kitabı tashih ettiği, metinleri tasnif ve tanzim ettiği, hangi resimlerinin konulacağına kadar müdahil olduğu talebelerinin kuvvetle şehâdetiyle sâbittir. Şeyh Said ile tek muhaveresi bu eserde Şeyh Said’in kıyam için destek taleb etmesine mukabil, “Türk milleti asırlardan beri İslamiyete hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir” (1) cümlesiyle ifâde edilir.

Şeyh Said’in şehâdetinden sonra da otuz beş yıl yaşıyan Said-i Nursî’nin bu kıyamla ilgili başka bir yazılı kaydı yoktur. Dersim katliamı sebebiyle duyduğu elem ve ızdırabı Şeyh Said kıyamı bahanesiyle gerçekleştirilen katliam karşısında da duyduğu, bilinen hakikattır.

İmam-ı Azam’a göre kıyamın cevaz şartı: Başarmaktır... Başarılmayacak kıyam, caiz değildir... Asla emin olunamayacak bir cevaz şartı...

Fakirin bu mevzudaki tetebbuatı, “Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler” (2) adlı eserde uzun uzadıya yer alır. Kanaatım kat’i ve net: Şeyh Said kıyamı, enine boyuna plânlanmış bir harekat değil, bir emr-i vâki ile girilmiş elîm bir yoldur... Şeyh Said’in nokta-i nazarı ve hedefinde asla ve asla Kürtçülük yoktur. İngiliz işbirliği de Şeyh Said’in şahsı itibarıyla adice bir iftiradan ibarettir. Ankara iktidarının hazırlığına başladığı lâdini rejimin emâreleri ve ayak seslerinden her mü’min gibi rahatsızdı ve karşı koymak istiyordu... Onun bu dinî hissiyatını bir kuvvet-i zahr olarak kullanmak isteyen Cibranli Halit ve Bitlis Meb’usu Yusuf Ziya gibi bâzı ırkçı zâtların bu hareketin içinde yer almaları Ankara’nın elini kuvvetlendirmiş ve Türk amme efkârına Şeyh Said’i Kürtçü olarak takdim ve telkin ile kıyamı da hayasızca “Kürt İsyanı” olarak ilân etmişlerdi.

Üzerinde durmak istediğim husus, Şeyh Said Kıyamı değil, -mevzuun muktezası olarak temas zarureti hâsıl oldu- Şeyh Said’in torunu Şeyh Muhammed Fırat’ın Time Türk’e verdiği bir mülâkatın sebebiyet verdiği tartışmalardır. Önce Şeyh Muhammed’i dinleyelim:

“Said Nursi ‘1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim. 1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir. Eğer isterseniz tayin edeceğim bir vekil bu hususları çok güzel anlatır’ demiştir. Çünkü amcam kendilerine demiş ki ‘bazı hususlarınız aykırıdır, bunu sizin adınıza kabul edemem’ o da bunun üzerine, ‘Altı talebem var. Bunlardan birisini vekil seçmem için kuvvetim yerinde değil. Kolhisara geleceğim hangisini beğenirseniz ben onu vekil tayin edeceğim’ dedi. Ne yazık ki bu olmadı kendisi Urfa’ya geliyor orada vefat ediyor. Amcam Şeyh Ali Rıza Efendi de Sivas Kampı’na ailemizden 11 kişi ile sürgün edildi.

“Said Nursi amcama devamla şunları söyledi ‘Ben Van’da iken Şeyh Said’in mektubu bana ulaştı. Beni de bu hizmete davet etti. Ben de mektubuna cevaben dedim ki bana görev ver ki ben de bu hizmete buradan katılayım. Mektubun ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Sonra Şeyh Said tutuklandı. Benim mektubumdan dolayı beni de götürürler dedim ama beni götürmediler. Bunun üzerine ağladım sızladım. Sonra istedim ki, Şeyh Said oğullarını göreyim. Bugün bana nasip oldu beni kardeş kabul etsinler. Ben bu manevi üzüntüden kurtulayım. Beni manevi evlat kabul etsinler. Ben de manevi kardeşiniz olarak huzura çıkayım. Kolhisar’a gelip kalacağım. Altı talebem içinde hangisi uygun görülürse onu vekil tayin edeceğim.’

“Bediüzzaman Said Nursi hadise sonrası yaşadıklarını amcama şöyle anlatıyor; ‘40 gün mağarada feryat figan ettim. Sonra bana ilham geldi dendi ki -Ben küfrü mutlakla mücadele ettim, sen de cehli mutlakla mücadele et.- Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.’ Selahattin Efendi de kendisini ailemizin manevi evladı olarak kabul etti. Said Nursi, ‘Siz beni kabul ettiniz, ben de rahat ettim’ diyor.” (3)

Aslında bu ifâdeleri yok sayıp ademe mahkûm etmek mümkün, ama mümtaz bir âilenin teveccühe mazhar bir evlâdından bu kadar hatanın sudur etmesini sükûtla karşılamayı gönlüm el vermiyor.

Mübarek Şeyhim, Bediüzzaman Hazretleri ömrünün en hareketli, en çok göz önündeki bir zaman dilimini de 1950-60 arasındaki on yılda yaşar... Zerre kadar bir şuur sekâmeti tezâhür etseydi a’da-i din olan şedid düşmanları tef çalarak değil, savaş alayları tertip ederek eğleneceklerdi. “1950 yılına kadar şuurum yerinde ben düşüncelerimi kaleme almışım, fikrime güvenirdim. 1950 yılından sonra benden habersiz talebelerim bazı hususları söylemiştir.” gibi hakikatsiz, elim bir ifâdeyi sarfetmekte hiç mi tereddüt yaşamadınız?.. Bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyecek, na makul bir hilâf-ı hakikat olduğunu da mı idrak edemediniz? Bir şey hakikatsız olabilir, ama bâri aklın kabulünü imkânsız göreceği ölçüde bir şey söylemeseydiniz...

Bu mevzuda sarfettiğiniz diğer ifâdeler de müdellel değil... İlmen ve mantıken olmasına da imkân yok. Kabul edilebilir hiç bir delili de ortaya koyamazsınız... Hâl böyle iken, bu fütursuzca serd-i kelâmı temenna ile karşılamamızı bekleyebilir misiniz?..

Fakirin ve mü’minlerin nazarında Şeyh Said, zâten yeterince büyük bir zâttır, sizin için de öyle olmalıydı... Niçin bu büyük insanı daha da büyük göstermek için muhayyel bir hikâyenin himmetiyle Said-i Nursî’yi dedenize mânevî evlad, amcalarınıza da mânevî kardeş göstermeye çalışıyorsunuz? Böylesine abes, böylesine yersiz bir rüçhaniyet dâvâsına niçin ihtiyaç duyuyorsunuz?..

Muhterem Şeyhim, Şeyh torunu Şeyhim!.. Sizi daha fazla rencide etmeyi cidden gönlüm kaldırmıyor, susuyorum... Ama sizden samimyetle bir ricada bulunmak istiyorum: Lütfen bu yanlış beyanları tashih ile ilân ediniz ki, şehid dedenizin huzuruna ruz-i mahşerde mahçub olmadan çıkabilesiniz...

Bilmecburiye sükût...

DİPNOTLAR:
1-Said-i Nursî, Tarihçe-i Hayat, Sayfa: 135
2-Hüseyin Yılmaz, Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler, Timaş Yayınları
3- http://timeturk.com/Said-F%C4%B1rat--Sa ... aberi.html

KAYNAK: http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7434


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye