Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 16 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 12.01.10, 10:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
tanhu yazdı:

ancak, özellikle şu şehir hayatında, değil bir tekkede ders görmek ders alabilmek, çoğu zaman vakit namazlarımız için camiye dahi gidemiyoruz. en yakın ahbabımızı belki aynı şehirde olmamıza rağmen 1-2 ay gibi göremiyoruz. eğer ki evliyseniz haftada bir gün tatiliniz kendi evinizin işlerini halletmenize dahi yetmiyor. bu kadar belki gereksiz yoğun şehir hayatında (özellikle istanbul) benim ehl-i tarik olmam sadece, söz de mi kalır, fiil de mi??

bu işin sadece bir cenahı...


Sizin işaret ettiğiniz zorluk zahiridir. Zamanımızda seyr ü süluk yapmak isteyen istidadlı birisi için yol çok kolaylaşmıştır.

Bakınız: Tasavvuf Tarihinde Yeni Bir Dönem Başladı: ON-LINE BİAT
viewtopic.php?f=146&t=3392

Bir de şu makale:

Dr. Hayati BİCE: Küreselleşen Dünyada Bireyselleşen Tasavvuf
viewtopic.php?f=124&t=2646&hilit=Globalle%C5%9Fen


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 12.01.10, 11:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.12.08, 03:44
Mesajlar: 190
tanhu yazdı:

güzel ve mübarek kardeşim,
doğru söylersin, tüm tariklerin yolu, islamı hakiki yaşamaktır, nihayetinde Allah aşk'ını yaşamaktır. ne mutlu o insana.

"zaman tarikat zamanı değildir" derken Üstad Said Nursi, bunu bir cephe, yanlışlama, yadsıma olarak anlamadığınızı da düşünüyorum.
kime?, neden? niçin? söylediğine de bakmak lazımdır, nihayetinde kimi öğrencilerini dönemindeki kimi ehl-i tarikten Şeyh'lere bağlanması için salık da vermiştir.

bu cümleyi söylerken, şu anki zamanın bir sıkıntısı neticesinde söylendiğine de dikkat etmek isterim.
bir ehl-i tarikseniz, belki yıllarca mürşidinize hizmet etmeniz gerekir ki, onun rehberliğinden en azami derecede faydalanabilesiniz, nasiplenebilesiniz.

ancak, özellikle şu şehir hayatında, değil bir tekkede ders görmek ders alabilmek, çoğu zaman vakit namazlarımız için camiye dahi gidemiyoruz. en yakın ahbabımızı belki aynı şehirde olmamıza rağmen 1-2 ay gibi göremiyoruz. eğer ki evliyseniz haftada bir gün tatiliniz kendi evinizin işlerini halletmenize dahi yetmiyor. bu kadar belki gereksiz yoğun şehir hayatında (özellikle istanbul) benim ehl-i tarik olmam sadece, söz de mi kalır, fiil de mi??

bu işin sadece bir cenahı...

Üstad Bediüzzaman bu söze söylemişken, emin olun ki siz ehl-i tariklere karşı ve tarikatlara karşı söylememiştir. Belki, bu cemaat yapılanmasının yıllar sonraki nihayi noktası tarikatlar olabilir. Zamanında Hz. Peygamber ve ashabı da ufak bir cemaat olduğunu hatırlamak lazım...

ben şahsen Bediüzzamanın bir talebesi olmamakla birlikte, sık sık bu cümlesinin ağıza alınmasını ve tekrar tekrar savunma yapılması uygun görmüyorum. diğer 10'dan fazla eserlerinde belki binlerce cümlesinden sadece bu mu görmemiz gereken..??

saygılar vessealam...


bediüzzaman hz.lerinin ne amaçla söylediğini anlıyorum daha en temel farzların yerine getiremezken tarikat neden diyor.ancak ben de tam bunu kastediyorum önce şeriat sonra tarikat dersek kim tam anlamıyla uygulayabiliyor ki şeri hükümleri?bu anlayışa göre kimse tarikata girmemeli.

farklı bi açıdan da bakarsak zaten tarikat şeri hükümlerle içiçe geçmiştir zaten birbirinden ayrı düşünülemez.tarikat'ın farkı işin öz'üyle aşk'la yapmaktır.yaptığını her ibadeti takriri değil hakiki yapmaktır.

ben kendi adıma istanbul'da yaşamış nur cemaatinin evlerini de görmüş dergah'larda da bulunmuş biri olarak nur cemaatindeki sohbetlere de dergah'daki toplantılara da vakit bulabiliyordum eğer ki istersem.bu konuda nur cemaatini yürütmek daha kolaydır diyemem.hatta nur cemaati evli olanlar için çok daha zor çoğu evli arkadaşım iş çıkışı en erken 8e kadar evine gidemiyordu neredeyse hergün.oysa bulunduğum dergah'ta hergün toplantı yoktu.en erken haftada bir.ayrıca iki taraf için beraber olduğun insanlar arasında bazı farklar var naçizane gözlemlerimden edindiğime göre.

bir kere çok mübarek abla ve abiler var ama icazetli bi şeyhin sohbetinde bulunmakla tamamen farklı.abi'nin bilgisi fazla olsa bile bir şeyhin bulunduğu ortamla aynı ortamda bulunmak onun nazarına mazhar olmak çok ayrı birşey.nazarıyla olduracak etkiye sahip,o imana aşka sahip.

abi ve ablaların zaman zaman esma verdiklerine de şahid oldum ki bu bana göre çok yanlış.çok farklı bir ilme sahip bir şeyh bile esma verirken bin kere düşünüyorken çok basit şunun için şunu çek denmemeli bence.tarikatta bir fatiha almakla nur cemaatinde abi abla olmak arasında fark var.abi'ye abla'ya sorumluluk veriliyor da ona göre mi abla abi olunuyor yoksa imanına göre mi? tam net ayrımı yok zaten mümkün de değil bu ayrım.

tabi burada bana göre ayrı bir husus daha var.kişinin fıtratı.yani herkes aynı yola gidemez o yüzden farklı uygulamalar vardır kişilerin eğilimlerine göre.zaten her yol da farklı bir ihtiyacı da karşılar bu çember içinde.

sonuç itibarıyla tarikat tam da bu zamanda gereklidir herşey otomatik olmuş tüm güzel değerlerin içi boşaltılmışken.

bu zamanda nur cemaati daha doğrudur demek de bana göre tamamen yanlış bir cümle ki tarikat işin özünü kapsarken şeriatı dışlayamaz ama nur cemaati aklı ön plana çıkararak bir miktar özü dışlıyor.ve sadece kitap okuyarak olur diyor.

evet olur ama öyle bi yer gelir ki orada akıl da dahil kalmaz mürşid'i olmayanın mürşid'i şeytan olur akılla kitapla tarif edilemeyecek öz'e ulaşılır.elbette akıl çok önemli ama herşey değil.öyle olsa aşk'la yaratılmazdı bu kainat..

_________________
asl'olan AŞK'tır..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 12.01.10, 20:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Hızır As. ile neredeyse günlük görüşen Celali Baba Hz.lerine ne oldu:

Alıntı:
1915 yılından beri Bayburt’un Demirözü ilçesine bağlı Ozansu (Tahsini) köyünde medfun bulunan Bayburtlu Celali’yi, Celali Baba yapan onun aldığı Tasavvuf eğitimidir, gönülden bağlandığı Şeyhidir, Mürşididir.

Peki, Celali’yi irşad edip ölümsüz eserlere imza atmasını sağlayan Zat kimdir? Ve Mürşidine nasıl bağlanmıştır. Bu sorumuzun cevabını Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatçı’nın hazırladığı “Bayburtlu Celali ve Şiir Dünyası” adlı eserde buluyoruz:

“Nakşibendi büyüklerinden Muhammed Beşir Erzincani (vefatı 1932), yanında bir grup mensubu ile birlikte Celali Baba'nın köyü olan Tahsini’ye gelir. Beraberlerinde Ekmel halifesi Dede Paşa Hazretleri de bulunmaktadır. Dede Paşa Hazretleri (Vefatı 1973), Celali Baba’nın Beşir Efendi’ye bağlanışını şöyle anlatmıştır:

Özetle nakledersek; Muhammed Beşir Erzincani Hazretleri, ihvanlarıyla beraber Celali’nin köyüne giderler; meclisler kurulur, sohbetler olur. Celali’nin de bulunduğu bir mecliste bir ara Şeyh Efendi murakebeye dalar, murakabeden sonra başını kaldırır:

Celali, bizden el alsan (bize bağlansan) iyi olurdu, buyurur. Celali de,

Ben el almışam!

karşılığını verir. Çünkü, Celali Baba, Hızır AS'dan ders almıştır, Ondan istifadelerde bulunmakta ve Hızır AS ile neredeyse günlük görüşmektedir. "Benim zaten Mürşidim var" deyip Beşir Efendiyi reddetmesinin sebebi de budur.

Bu reddedişin hemen sabahında Celali’nin ağır bir hastalığa yakalandığını duyan misafirler, bir müddet sonra köyden ayrılırlar. Celali Baba ağır bir hastalık baygınlığı ve ıstırabı içinde Kırk gün yatağında kalır. Kırkıncı gün, kendine gelerek bir mektup hazırlatır ve Beşir Efendiyi köyüne davet eder. Çünkü kendisi yürüyecek takati dahi bulamamıştır.

Celali’den gelen davet mektubu üzerine Beşir Efendi bir heyetle beraber Celali’nin köyüne tekrar gelir. Celali, etrafından kendisini kucaklarına almalarını, köyün dışına çıkarıp Beşir Efendiyi öyle karşılamalarını rica eder. Öyle de yaparlar. Beşir Efendi ve yanındaki topluluğu uzaktan görününce Celali irticalen (o anda, manevi bir beliriş eseri olarak) söylediği şu şiirle karşılar misafirlerini:

Yanında bir bölük melek simalar
Gene esti bize bâd–ı sabâlar
Derd ehli derdine alsın devalar
Hayat iksirinin lokmanı geldi

Habib–i Kibriyanındır bu dergah
Kasem olsun inan vALLAH billah
Neden münkir olalım ALLAH ALLAH
Sultan–ı Enbiya varisi geldi

Celali dur selama gözle râhı
Budur burc–ı felekin sems ü mâhı
Tarik–i Nakşi’nin Piri penahı
Elinde gavislik fermanı geldi.


Celali Baba'nın, “yanında bir bölük melek simalar” demesi, Muhammed Beşir Efendi’den sonra yerine geçen Dede Paşa Hazretlerinin de beraberlerinde gelmesi sebebiyledir..

Bayburtlu Celali’nin Beşir Erzincani ile buluşmasını bize nakleden ve Beşir Efendi’nin vefatından sonra da irşad makamına oturan Dede Paşa’nın irşad selahiyeti ile ilgili bir paragrafını sözünü ettiğimiz kitaptan birlikte okuyalım:

“Dede Paşa Hazretleri sohbetinin devamında;

Hızır Aleyhisselam ile her gün konuşan bir zatın bile mürşitsiz kemale kavuşamayacağını ifade eder ve irşad etme selahiyetinin, Kur’an, ilim, Hızır, melek veya başka bir vasıtada bulunmadığını bu yüce vazifenin ancak ve ancak Mürşitlerin kârı olduğunu, sadece velayet kemalinin ve veraset şerefinin bu işin tek lokmanı bulunduğunu ifade ile başka türlü konuşanların hepsinin de aldanmış ve yanılmış kimseler olduklarını;

Zahirde, şeriat ve sünneti ikmal edenlere bir Mürşidin manen sahip olup irşad etme selahiyetlerini kullanmak suretiyle kemale ulaştıklarını böylece irşad olanlara Üveysi denildiğini belirterek istisnasız her hal ve şartta; “Mürşitsiz müşkil hallolmaz” buyurup Eşrefoğlu Rumi Hazretlerinin şu beytini okumuştur:

Gör ol Şeyhsiz gidenleri
Kimi mülhid kimi dehrî
Olma Cebri ya Kaderi
Zinhar Şeyhe eriş Şeyhe
"

(Bu alıntı tarafımdan, olayın aslını Dede Paşa Hazretlerinden dinleyenlerden bizzat öğrendiğim için genişletilmiş, kitapta bildirilmeyen ayrıntılar da eklenerek nakledilmiştir.. karuban)


Alıntı:
Tarikatı:

Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Abdulbaki Gölpınarlı gibi kimi araştırmacılar Celali Baba Hazretlerinin Alevî veya Bektaşî olduğunu sanmışlardır. Bazı yazarlar da şiirlerinde geçen ifadelerden onun Kadiri Tarikatına bağlandığını zannetmişlerdir.

Araştırmacıları yanıltan bir husus, şairin "Baba" lakabıyla anılmasıdır. Celâli ile Sûmmânî'nin birbirlerine "Celâli Baba", "Sûmmânî Baba" şeklinde hitap etmeleri, bu "Baba" kelimesinin tarikat kültüründen ziyade, mahalli bir hürmet ifadesi olarak kullanıldığını göstermektedir.

Halbuki Celâlî'nin Nakşibendî tarikatine bağlı olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir. Celâlî'nin Nakşibendi tarikatine intisabı (bağlanması, girmesi) ise şu şekilde olmuştur:

Nakşibendi büyüklerinden Es-Seyyid Muhammed Beşir Erzincani Hazretleri, yanında bir grup dervişi ile birlikte Tahsini’ye gelmiştir. Bunlar arasında, Muhammed Beşir Efendi'den sonra yerine geçen Dede Paşa Hazretleri de bulunmaktadır. Dede Paşa Hazretleri, Celâlî'nin intisabını şöyle anlatır:

"Hazreti Pir (Muhammed Beşir Efendim), Tahsini’yi teşrife karar verince, birkaç ihvandan ibaret bir kafileyle refakat etmeye başladık.

Yolda, ne hikmetse, Hazreti Pir'in atı bir türlü yürümedi... Gençlik âlemi, tüfek ata olan merakım sebebiyle o zaman kırmızı altın liraya aldığım o havalide bir eşi daha bulunmayan cins atımı hemen Hazreti Pir'e takdim ederek, nefsim de yürümemekte ısrar eden ata bindim. Ne hikmetse Hazreti Pir'in altında yürümeyen bu at, inadı bırakarak onu takibe başladı...

Tahsini’de büyük bir alâka ile karşılandık... Çok kimseler el ve himmet aldılar. Bu esnada, Celâli de ziyarete geldi. Mecliste beş dakika kadar sükût hâli hâsıl oldu. Hazreti Pir ile Celâlî'nin ikisi de murakabeye vardılar (sessizce başları önde gözleri yumuk bir süre beklediler)... Bir müddet sonra Hazreti Pir:

— "Celâli, bizden el alsan iyi olur" diye buyurunca, Celâli iftiharla:

- "Ben el almışam" karşılığını verdi.

Sabahleyin, Celâlî'nin tepetaklak düşüp hastalandığını işittik ve bir müddet sonra Tahsini’den ayrıldık.

Aradan kırk gün kadar bir müddet geçtikten sonra, Celâlî'den bir mektup alan Hazreti Pir:

Dede, haydi Tahsini’ye dönüyoruz” buyurdu ve süratle hazırlanıp acele ile köy meydanına ulaştığımızda, Celâli:

Durun üftâdeler istikbâline
Velayet tahtının sultânı geldi
Dest uzadın lâl-i lebin balına
"Ledünni" ilminin irfânı geldi

Habib-i Kibriya'nındır bu dergâh
Kâsem olsun inan vallahi billâh
Neden münkir olalım Allah Allah
Sultân-ı enbiyâ vârisi geldi

Diye başlayıp devam eden; göz ve gönül perdelerinin kaldırılması üzerine açıkça görmeye başladığı velayet kemâllerini nazmeden meşhur şiirini irticalen okudu ve bu büyük mürşide (Muhammed Beşir Efendiye) bağlanarak o gün manevî nimetine ulaştı...

Celâli, ani hastalığında, kırk gün yiyip içmeden yatmış, vücûdu eriyip ufalmış, yakınları ümidi keserek cenaze hazırlığına başlamışlar... Kırkıncı günü birdenbire doğrularak:

'Beşir Efendi Hazretlerinden haberiniz var mı? Bana kalem kâğıt getirin' diye iç yakıcı bir mektup yazarak özel olarak Hazreti Pîr'e göndermiş ve hastalığını şöyle anlatmıştır:

'Kırk gündür beni azaba tuttular... Yiyip içmeme, konuşma ve hareketime mâni olmalarından ayrı, her gece önüme bir çuval dolusundan koyarak, 'Haydi bunu say' diye zorlarlar, yüz binlerce küçük daneyi sayarken yaptığım bir yanlış üzerine de yeniden 'Haydi bunu say' diye karşı konması imkansız bir azap ve çileyi tekrar edip dururlardı...' "

Celâli, Beşir Efendi Hazretlerinin manen tecellisine kadar bu tarifsiz azabın devam ettiğini belirterek, '[B]Hazreti Pir'in eliyle işaret edip 'Kalk Kalk' demesiyle de hiç rahatsızlık çekmemişim gibi, bu acaib hastalık geldiği şekilde, yine birden bire zayi oluvermiştir
[/B]' demiştir...

Dede Paşa Hazretleri, sohbetinin devamında, Hızır Aleyhisselâm'la her gün konuşan bir zatın bile mûrşitsiz kemâle kavuşamayacağını ifade eder ve irşad etme selâhiyetinin, Kur'an, ilim, Hızır, melek veya başka bir vasıtada bulunmadığını, bu yüce vazifenin ancak ve ancak mürşitlerin kârı olduğunu, sadece velayet kemâlinin ve Peygamberlere veraset şerefinin bu işin tek Lokmanı bulunduğunu ifade ile başka türlü konuşanların hepsinin de aldanmış ve yanılmış kimseler olduklarını;

Zahirde, şeriat ve sünneti ikmal edenlere bir mürşidin manen sahip olup irşâd etme selâhiyetlerini kullanmak sureliyle kemâle ulaştırdıklarını, böylece irşâd olanlara "Üveysi" denildiğini belirterek istisnasız her hâl ve şartta:

"Mûrşitsiz müşkül hallolmaz..." buyurup Eşrefoğlu Rumi hazretlerinin şu beytini okumuştur:

Gör ol şeyhsiz gidenleri
Kimi mülhid kimi dehrî
Olma Cebrî yâ kaderi
Zinhar şeyhe eriş şeyhe


Şeyhi Muhammed Beşir Efendi Hazretleri: “Celâli bir müddet daha yaşasaydı, çok yüksek makamlara ulaşabilirdi” demiştir.


İşte böyle... Şu yaşanmış hadiseyi ve peşinden söylenenleri iyi değerlendirmemiz lazımdır. Bu da "Hakiki Hayat Risalesinden"... ;)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 13.01.10, 17:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
raber yazdı:

bediüzzaman hz.lerinin ne amaçla söylediğini anlıyorum daha en temel farzların yerine getiremezken tarikat neden diyor.ancak ben de tam bunu kastediyorum önce şeriat sonra tarikat dersek kim tam anlamıyla uygulayabiliyor ki şeri hükümleri?bu anlayışa göre kimse tarikata girmemeli.farklı bi açıdan da bakarsak zaten tarikat şeri hükümlerle içiçe geçmiştir zaten birbirinden ayrı düşünülemez.tarikat'ın farkı işin öz'üyle aşk'la yapmaktır.yaptığını her ibadeti takriri değil hakiki yapmaktır.ben kendi adıma istanbul'da yaşamış nur cemaatinin evlerini de görmüş dergah'larda da bulunmuş biri olarak nur cemaatindeki sohbetlere de dergah'daki toplantılara da vakit bulabiliyordum eğer ki istersem.bu konuda nur cemaatini yürütmek daha kolaydır diyemem.hatta nur cemaati evli olanlar için çok daha zor çoğu evli arkadaşım iş çıkışı en erken 8e kadar evine gidemiyordu neredeyse hergün.oysa bulunduğum dergah'ta hergün toplantı yoktu.en erken haftada bir.ayrıca iki taraf için beraber olduğun insanlar arasında bazı farklar var naçizane gözlemlerimden edindiğime göre.bir kere çok mübarek abla ve abiler var ama icazetli bi şeyhin sohbetinde bulunmakla tamamen farklı.abi'nin bilgisi fazla olsa bile bir şeyhin bulunduğu ortamla aynı ortamda bulunmak onun nazarına mazhar olmak çok ayrı birşey.nazarıyla olduracak etkiye sahip,o imana aşka sahip.abi ve ablaların zaman zaman esma verdiklerine de şahid oldum ki bu bana göre çok yanlış.çok farklı bir ilme sahip bir şeyh bile esma verirken bin kere düşünüyorken çok basit şunun için şunu çek denmemeli bence.tarikatta bir fatiha almakla nur cemaatinde abi abla olmak arasında fark var.abi'ye abla'ya sorumluluk veriliyor da ona göre mi abla abi olunuyor yoksa imanına göre mi? tam net ayrımı yok zaten mümkün de değil bu ayrım.
tabi burada bana göre ayrı bir husus daha var.kişinin fıtratı.yani herkes aynı yola gidemez o yüzden farklı uygulamalar vardır kişilerin eğilimlerine göre.zaten her yol da farklı bir ihtiyacı da karşılar bu çember içinde.
sonuç itibarıyla tarikat tam da bu zamanda gereklidir herşey otomatik olmuş tüm güzel değerlerin içi boşaltılmışken.bu zamanda nur cemaati daha doğrudur demek de bana göre tamamen yanlış bir cümle ki tarikat işin özünü kapsarken şeriatı dışlayamaz ama nur cemaati aklı ön plana çıkararak bir miktar özü dışlıyor.ve sadece kitap okuyarak olur diyor.evet olur ama öyle bi yer gelir ki orada akıl da dahil kalmaz mürşid'i olmayanın mürşid'i şeytan olur akılla kitapla tarif edilemeyecek öz'e ulaşılır.elbette akıl çok önemli ama herşey değil.öyle olsa aşk'la yaratılmazdı bu kainat..


saygıdeğer mübarek kardeşim,

elbette işin fiziki zorluğu bu konunun sadece bir cenahı idi.

diğer bir cenahı da şudur ki,
"şeriatsız tarikat olmaz" demişler, ehl-i tarikten biri tüm farzları yerine getirdiği gibi tüm sünnetleri de yerine getiren bir kişi olmakla birlikte fıkhi konulara hakim olup, tasavvufa girmiş yada girmeye hazır bir öğrenci gibidir, sanıyorum.

İmam Malik (r.a) sanıyorum (yanlışsa düzeltiniz lütfen, ayrıca kelime kelime hatırlayamıyorum) demiş ki:
"şeriatsız tasavvufa giren, zındık olur,
tasavvufu bilmeden şeriatı yaşayan ibadetinden zevk alamaz.
ikisini bilen ve yaşayan tam olur."

bu devrin insanlarında belki de sorgulayacı mantıktan, bireysel yaşam ve başarı gibi dış eğitim etkenlerinden, insanlarda bireysellik hakim durumda. aklına takılan konuları dahi reddetme eğiliminde, bunun dini yöndeki durumuna bakarsak, ibadet ve irfan yolunda olmayan/olamayan kerdeşlerimizin çoğunda imani konularda ciddi şüphe ve cahillikleri vardır. bırakın şer'i konuları da kardeşlerimizin çoğu bu dünyanın ve doğa olaylarının kendiliğinde olabileceğini aklen kabul ettiklerini sanmaktalar, imani konularda tatmin edici cevap bulamadıklarından şüphe içindeler. şimdi sizler bunun gibi kardeşlerimizi bir tarikat sistemi içinde iman ve şer'i konular konusunda bir eğitim verebileceğinizi sanıyorsanız, bir daha sokaklardaki insanlara göz gezdirmeniz gerekmektedir.

aslında, islam'ın yayılmasında da benzer bir sistem vardır, yani cemaat eylemi ön plandadır. bakınız, içki ayetine... iman konusundaki ayetlerden, namaz ve oruç emirlerinin geldiği ayetlerden sonra gelir. önce iman, sonra ibadetler sonra da yasaklar gelmiştir.

maalesef ki şu anki genel olarak dünya toplumlarının çoğunda tam bir cahiliyye dönemini aratmayacak bir genel yaşam formu mevcuttur.

1 - Üstad'ın bu sözüne takılan kardeşlerim, Fatih'in Çarşamba semtinden dışarı çıktıklarında Üstad'ı bir derece anlayabileceklerdir. Yoksa Üstad Bediüzzaman, (haşa) tarikat insanlara göre değil falan da dememiştir. İçinde bulunduğumuz şu zamana ve şu zamandaki insanlara bakmıştır.
Yoksa Molla Said Nursi bunu kitaplarında tek bir cümle ile anlatmasa dahi, sokaklarımız, insanlarımız ve şu dünya zamanı bunu gayet iyi anlatıyor.


Sizler bu sözleri ehl-i tarik olarak Risalelerden şahsınızı ve şahs-ı manevi'nize söylenmiş bir söz olarak telakki etmekten ziyade, bunu zamana söylenmiş bir söz olarak görmeniz gerekirdi.

2- artık zaman itibari ile şahıs devri, tek adam devri bitmiş, şahs-ı manevi devri açılmıştır. Bugün bir mürşid-i kamil şahıs olabileceği gibi neden şahs-ı manevi olmasın/olamasın?


...vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 13.01.10, 21:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
tanhu yazdı:



bu devrin insanlarında belki de sorgulayacı mantıktan, bireysel yaşam ve başarı gibi dış eğitim etkenlerinden, insanlarda bireysellik hakim durumda. aklına takılan konuları dahi reddetme eğiliminde, bunun dini yöndeki durumuna bakarsak, ibadet ve irfan yolunda olmayan/olamayan kerdeşlerimizin çoğunda imani konularda ciddi şüphe ve cahillikleri vardır. bırakın şer'i konuları da kardeşlerimizin çoğu bu dünyanın ve doğa olaylarının kendiliğinde olabileceğini aklen kabul ettiklerini sanmaktalar, imani konularda tatmin edici cevap bulamadıklarından şüphe içindeler. şimdi sizler bunun gibi kardeşlerimizi bir tarikat sistemi içinde iman ve şer'i konular konusunda bir eğitim verebileceğinizi sanıyorsanız, bir daha sokaklardaki insanlara göz gezdirmeniz gerekmektedir.



Tecrübeyle de sabittir ki bu zamanın insanı Mürşid-i Kamillerin tasarruflarıyla pek kolay İslam'a dönüp yaşamaya başlıyorlar. Bu sayılan hastalıkların ilacı akılları tatmin değil, kalbin yolunu göstermektir.

Bu satırların yazarı inançsızken, Bir mübarek Şeyh Efendinin himmet ve şevkatiyle bir kaç ayda İslam'ı tanıma ve yaşama sevdalısı olmuş bir günahkardır. Tasarruf böyle bir şey.

Yoksa ondan önce Nurcular dahil kırk yerde bulunmuş hiç biri onu tatmin edip ikna edememiştir.

Söz çok kolay. Öze bakmak lazım.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Zaman Tarikat Zamanı Değil"
MesajGönderilme zamanı: 13.01.10, 22:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.12.08, 03:44
Mesajlar: 190
bediüzzaman hz.lerinin sözünü tam da kastettiği gibi anlıyorum zaten bahsettiği zaman için -cumhuriyet dönemi- sözlerine hak da veriyorum.o zamanla bu zaman arasında çok fark var.zaten bahsettiğim şey de bu.tarikatlar da o zamanki gibi işi gücü olmayan her insanın gittiği (elbette içinde çok manevi insanlar var onları tenzih ederim) yerler değil.zaten tarikatlar da bahsettiğiniz gibi çarşamba'nın içine hapsolmuş değil ki.nur cemaat'i eğitime önem veriyor bu çok güzel birşey ama ne biliyorsunuz bir şeyhin de sadece imanda değil ilimde de ilerde olmadığını? belki bir doktor bir mühendis ya da profesör de şeyh olabilir pekala ya da hocaefendi gibi okulda değil kuantum fiziğini okuyarak öğrenmiş olabilir.
ayrıca tarikat de kelime anlamı gibi yoldur.yol öğrenmek içindir.zaten herşeyi bilen kimse niye arasın tarikati cemaati?oraya öğrenmeye geliyor.cemaat'de nasıl öğreniliyorsa sohbetle yoldaşıyla -mümin müminin aynasıdır- bazen şeyhin yol göstermesiyle yaşayarak müslümanlığı dergah'ta da öğrenebilir.hayatımızın amacı hayatımızı insan-ı kamil olarak tamamlamak veya bu yolda ölmektir.nasıl ki nur cemaati evlerinde hristiyan mecusi kalıyorsa -ki bu takdir edilecek birşey- aynı hristiyan mecusi gidip tarikatte de bulunabilir yaşayabilir görüp öğrenebilir.orada müslümanlığı kabul edip herşeyi orada öğrenebilir.
ehl-i tarik'te de tek bir şahıs yoktur o şahıs da kendinden önceki şeyhlerin ta peygamber efendimiz'den gelen temsil görevini üstlenmiştir,hal diliyle anlatır.fena fiş'şeyh yolundaki bir mürid kendini şeyhe teslim etmeye çalışırken amacı o şahıs değildir o da bir araçtır Allah aşkı için fenafillah için.
size yol gösterici olarak bir şahsı manevi elbette olabilir bir tarikate bağlı olmak bediüzzaman okumaya engel değildir zaten.ancak veliler yoluyla icazetli,işaretlere göre konuşan sorduğunuza cevap veren yaşayan bir örnek her zaman gerekmekte.bu konuda abi ve ablalar da söz sahibi ama icazeti yok.bu kısım benim aklıma takılan bir husus.bana yol gösterecek kişi evliyaullah tarafından bizzat seçilmiş kişi olacağına imana mı sorumluluk kaabiliyetine göre mi seçildiği tam olarak belli olmayan abi ve ablalar mı olmalı? nur cemaatine karşı değilim herkesin görevi farklı müslümanlık dairesinde. ancak yerimizi de bilmek gerek biz bu zamanda müslümanlığı en iyi yaşayan en akılcı en kestirme yoluz diyebilmek hiç de basit bir iddia değil.ki yüzyıllardır hiç bir tarikat büyüğü içlerinde en iyisi en kestirmesi benim yolum dememiş.

_________________
asl'olan AŞK'tır..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 16 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye