Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Nûr’un birinci talebesi El-Hâc İbrâhîm Hulûsî Yahyagil-Rh.A-
MesajGönderilme zamanı: 04.01.10, 01:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Merhûm Hacı Hulûsî ağabey’den tesbitler (1)

İsmail AKSOY

aksoyismail06@gmail.com

01 Ocak 2010

Nûr’un birinci talebesi ve muhâtabı El-Hâc İbrâhîm Hulûsî Bey, Üstad Hazretlerinin takdir ve övgüsüne mazhar olmuş, Müceddid-i A’zam’a tam ve hâlis ve müdakkik/muhakkik bir talebe olmanın ötesinde bir “İmam” sıfatıyla Kur’ân hizmetinde yerini almış, mühim müjdelere mazhar olmuş ehl-i fazl ve ilim olarak gönüllerde yerini almıştır.

Üstad Hazretleri’nin O mübârek zât hakkında söylediklerinden biri şöyledir:
“Hulûsi Bey, benim yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellîm ve hakikî vârisim…Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenab-ı Hak bana hizmet-i Kur'ân ve imanda bir talebe, bir muin tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum…” (Barla Lâhikası, Mukaddeme)

Bu zât, ehl-i Kur’ân ve ehl-i irfân olması hasebiyle; فَسَْلُوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَاتَعْلَمُونَ “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun” (Nahl, 16/43) âyet-i kerîmesinin sırrına mazhar idi. Gerçekten, o nûrânî zât, Risâle-i Nûr gibi îmân-ı tahkíkí dersini veren hakíkatlı bir Kur’ân tefsirinin birinci muhâtabı olmakla âyet-i kerîmede ifâde edilen اَهْلَ الذِّكْرِ “bilgi sahipleri, bilenler) nurlu zümresine dâhil olduğu ehlince tasdik edilmektedir.

Kezâ bu zât, ehl-i Kur’ân ve ehl-i ilim olduğundan, da’vânın ve ilmin her cebhesi ile alâkadârdı.

Hem افة العلم النسيان “İlmin âfeti, unutmaktır” hadîs-i şerîfi de, ilmi unutmamak için yazı ile onu muhâfaza etmeyi bize ders vermektedir. Mezkûr káide ve hadîs-i şerîfe binâen Hacı Hulûsî Bey merhûm kendisi bizzat cemâatine derslerde not almalarını emreder ve, “Bir şey duyduğunuz zamân, fâideli ise kitâbetle not ediniz ki zâyi’ olmasın” tavsiyesinde bulunurdu

İşte biz de böyle muazzam bir deryanın bereketli bahr-ı ummanından bir kaç katreyi istifadelerimize sunmak istiyoruz.

Buyurunuz birlikte takip edelim:

“İhlâs Risâlesi, Risâle-i Nûr talebelerinin iç ta'lîmâtıdır. Bu dersin yazıldığı zamândaki vaz'ıyyete göre yazılmıştır.”

“Bu zamân, ene zamânı değil; cemâat zamânıdır. Bu zamân uzlet zamânı değil, cemâat zamânıdır. “

“Dînsiz felsefe, hakìkatsız bir safsatadır. Kâinâta bir tahkírdir. Felsefenin hâlis bir şâkirdi Fir’avundur, menfaati için her şeyi fedâ eden bir fir’avun-i zelîldir. Her menfaatli şeyi kendine rab tanır.
“İnsân, ilim tahsîl ettikçe cehlini anlar. İlmin nihâyeti de yoktur.”

“Siz (yaşça) benim emsâlim değilsiniz, ammâ Kur'ân hizmetinde kardeşiz. Üstâd bir küçük çocuk görse, önce ona “kardeşim” derdi. Biz, hepimiz İlâhî bir sofrada bulunuyoruz.”

“Ma'nen kalkınmak, Rabbine takarrub etmektir. İşte kalkınma budur. Hâlâ geçmişi arıyorum. Çünkü, bu zamânda ihlâs yoktur.”

“Üstâd Hazretleri, “Ben namaz için el bağlamadan siz elinizi bağlamayınız” derdi. Arkasında bulunan bütün cemâatı huzûra götürürdü. Hattâ beş sefer tekbîr aldığını hatırlıyorum.”

“Benim kanâatimce, hâfızsız meclis, meyvesiz bahçeye benzer.”

“Harput’ta Sârâ Hatun Câmii’nde Üstâd’la berâber Gavs-ı A'zam’ı ma'nen gördüm. Kurşunlu Câmii’nde Hazret-i Ali Efendimizi gördüm. Gavs-ı A’zam’ı gördükten sonra Üstâd Hazretlerine “Kerâmet-i Gavsiyye” adlı eser, İmâm-ı Ali’yi gördükten sonra da “Kerâmet-i Aleviyye” adlı eser yazdırıldı. Bu câmi’ler, feyiz verici câmi'lerdir. Ben çok büyük zâtların arkasında namaz kıldım. Fakat, Üstâd’ın arkasında kıldığım namazdan daha fazla feyiz aldım.

“Ben ma'nen bu işe vazîfeli adamım. 51 senedir bu işin içindeyim. Cenâb-ı Hak, benim rûhumu burada ve bu işte kabzetsin.”

“Üstâd zehirlenmeden evvel, Âlem-i Ma'nâ’da Üstâd’ın bıyıklarını yeşil olarak gördüm. Kendisine mektûb yazdım, cevâb vermedi. “Ru'yân mübârek olsun!” dedi. Yeşilden murâd, zehirlenmeye alâmetmiş. 1957 senesinde son görüşmemizde, 19 sefer zehirlediklerini söyledi.”

“... Zafer inşâallah îmân-ı tahkìkìnin olacaktır. Me'yûs olmak yok, rahmet-i İlâhiyyeden ümîd kesmeyeceğiz. Kuvvet ayrılmakta değil; bir araya gelmekle olur. Yeter ki gàye bir olsun, bir şeye hizmet edilsin.”

“Cemâat içinde sorulan suâllere, cemâatın güzel ve ihlâslı niyeti, o suâle cevâb verdiriyor.”

“Uykunuz kaçtığı zamân salevât-ı şerîfeyi okumaya devâm edin.”
“Biz gazete ve roman okumuyoruz. Burası huzûr ister. Cenâb-ı Hak insânın akıl ve kalbine bakar.”

“Abdülmecid Efendi (Bedîüzzamân Hazretlerinin kardeşi), bize bir gün misâfirliğe gelmişti. 21. Söz’den 33. Söz’e kadar yanımda vardı, ona verdim. Bilâhare okumasını söyledim ve yatağını hazırladım. O gece yatmamış, sabaha kadar o sözleri okuyup bitirmiş. Sabahleyin kalkıp baktım, yatağa el sürülmemiş, yatak serildiği gibi duruyordu. Üstâd Hazretleri o zamân sağdı.”

“Abdülmecid Efendi, bir gün Üstâd Hazretlerini ziyârete gidiyor. Üstâd, o zamân mağarada münâcâtını yapıyormuş. O hâl ile meşgúl iken, -Abdülmecid’i görmeden- “Kardeşim sen misin?” diye sorar. O da, “Belî kurbân” diye cevâb verince, Üstâd Hazretleri ona, “Çocukların yatağını değiş!” der. Zîrâ, akıl ve bâliğ olan iki çocuğun -kız olsun, erkek olsun- bir örtü altında yatmaları harâmdır.”

“Vitir namazı:
a) Amelen farzdır, terk olunmaz.
b) İ’tikáden vâcibtir, münkiri tekfîr edilmez (İnkâr eden kâfir olmaz).
c) Sübûten sünnettir, çünkü fiilen sâbittir.

“Üstâd’ın yanında az bulunduk. Ama, iltifâtı da çok olmuştur. Bana akşam ile yatsı arasında okunması lâzım olan vird için izin vermiştir. Bana, “Sen de istediğine izin ver” demiştir.

“Risâle-i Nûr’un virdi var mı?” diye soran olursa, “Evet vardır” deriz.”

“Sabahleyin kalkarken, “Yâ Allah, Yâ Fettâh, Yâ Rezzâk, Yâ Alîm” demeliyiz. Kur'ân’ın hakkını ödeyebilmek için günde bir hizb Kur'ân okumalı ki, âhirette Kur’ân da'vâcı olmasın.”

“İmâm-ı Ali (ra), 1300 yıl sonra, Bağdad fırkası askerlerinin Kafkas cebhesine gidip orada savaşacağını haber vermiş.”
“Üstâd’ı oradan oraya sürmeleri karşısında sabırsızlık gösteriyorduk. Çok sıkıştığımda Âlem-i Ma'nâ’da hatırıma geldi: “Senden zarâr kaldırıldı.”

“Elazığ’lı İmâm Efendi (Harput’ta türbesi var), “Papucunuzu dahi İstanbul’a atmayınız” derdi.”

“Tenbellikten dolayı namaz kılmayan fâsıktır.”

Risâle-i Nûr’da eksik kalan yerler, ileride bir nûrcu tarafından te'lîf edilecektir. Te'lîf edecek zât, Üstâd gibi meşakkatlere ma'rûz kalacağı gibi, ilhâma da mazhar olması gerekir ki, te'lîf edebilsin. Eddâî’de, Üstâd buna işâret etmiştir kanâatimce. Hakìkaten Risâle-i Nûr’da te'lîf edilecek şeyler vardır. Bunlar Üstâd’ın sağlığında te'lîf edilmedi. Hikmetini bilmiyorum. Fakat, bunlar bugün bize ihtâr ediyor ki, hâdiseler karşısında müteessir olmamak lâzım. Risâle-i Nûr’un hizmeti bitmedi. Bunlar bize istikbâle ümîdle baktırıyor”

“Kur'ân’ın bütün kaleleri yıkılmıştır. Kur'ân tek başı ile kendini muhâfaza eder. Bu eserler roman değildir. Bu eserler îmânla göçürecek, Sırat’tan geçirecek ve cadde-i kübrâyı açacak eserlerdir. Bu eserlerin şükrü, yalnız hizmettir. Beni Rabbim bu işe lâyık görmüş ve beni bu işte istihdâm ediyor.”

“Risâle-i Nûr hâdimlerine karşı gelenler, muhakkak kahrolacaklar, kahrolunacaklar. Fakat, korkarım ki, onlara yazık olur ve memleketin başına bir felâket dahi kopar. Beni ve bizleri ipe çekseler dahi, bu nûrlu yoldan aslâ dönmeyeceğiz. İsterseniz bu sözleri bir yere yazın, getirin altını imzâ edeyim. Bu hizmetin hâdimleri ile uğraşanların muhakkak Allah haklarından gelecektir. Benim hiç kimse ile pakim yoktur. Üstâd’la son görüşmemizde ayrılırken, “Kardeşim (Hulûsî)! Ne senin için, ne benim için korkma! Fakat, Sözler için ihtiyât et. Bir gün gelecek bunlar aranacak, fakat bulunamayacak” dedi. Cenâb-ı Allah bize o günleri göstermesin. Çatlasalar da, patlasalar da Allâh’ın nûru devâm edecektir. Hiç bir şey yapamazlar! Açık konuşuyorum.”

“Cenâb-ı Hak, bize açtığı şu mübârek kapıyı aslâ kapamasın, âmîn.”

“Ehl-i bid’a, ehl-i dalâlettir. Yâ Rabbî! Bizi dînde musîbete uğratma, dînde musîbete uğratma, dînde musîbete uğratma! Dînimizle uğraşanları, îmânımıza ilişmek isteyenleri, Yâ Rabbî, Senin azametine havâle ediyoruz. Ancak Sen onların hakkından gelebilirsin. Onları yerle bir et! Onların şerlerinden Ümmet-i Muhammediyye (asm)’ı muhâfaza eyle. Yâ Rabbî! Aramızdaki nifâk ve şikàkı kaldır. Bizi yine bir araya getir. Tek vücûd hâline getirip aramızdaki dargınlığı ortadan kaldır, birlik ve berâberlik içinde yaşayalım, âmîn.”

Biz dahi bu dualara âmîn diyoruz…
Yüce Rabbim, cümlemize başta Efendimiz (asm) hürmetine, Üstadımız ve bu mübarek zâtlar hürmetine; sahih bir akîde, sağlam bir imân, amellerimzde ihlâs, hizmetimizde şevk, aramızda muhabbet, Kur’ân’ı, Sünnet-i seniyye’yi ve onların bu zamanda mânevî tefsiri olan Nurları hakkıyla anlamayı, anlatmayı ve neşretmeyi, hüsn-i hâtime ve imân-ı kâmil dairesinde son nefesimizi vermeyi nasîp ve müyesser eyle.

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7147


En son ankebut tarafından 06.01.10, 11:54 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nûr’un birinci talebesi El-Hâc İbrâhîm Hulûsî Yahyagil
MesajGönderilme zamanı: 06.01.10, 11:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Merhûm Hacı Hulûsî ağabey (2)

İsmail AKSOY

aksoyismail06@gmail.com

05 Ocak 2010

Bu başlık altında kaleme aldığımız birinci yazımıza; Merhûm’un şahs-ı mânevîsi, meslek/meşrebi, mensup bulunduğu Kur’ân hizmeti, verâset-i mâneviyye’ye mazhariyeti, muhterem ve mübârek şahsiyeti adına değerli okuyucularımız tarafından yoğun olarak gelen değerlendirmeler, kendi aralarındaki soru/cevaplar, mümâileyhin Kur’ân talebeleri ve Risâle ehlince ne kadar hakkaniyetle ve yakından takip edildiğinin bir işâreti olmakla, O yâdigâr-ı Bediüzzaman’ın ne derece kadrinin yüce, kıymetinin bâlâ olduğunun bir katre ile dahi anlaşılmasının hazzını ve heyecanını yaşatmış olmasından dolayı Rabb-ı Rahîmimize sonsuz şükürler olsun…

Kıymetli yorumlarda ve değerlendirmelerde bulunan kardeşlerimize, müktesebatlarının derinliği, nezaket kaidelerine riâyetleri, seviyeli ve kitâbî kayıtları sebebiyle teşekkürlerimi ve hürmetlerimin arzını bir vazife addediyorum. Böyle mübarek ve ferasetli bir topluluğa hitap etmenin zorluğunun da farkındayım. Allah’ın tevfîki cümlemize refîk olsun…

Evvela bir mektubun bazı kısımlarını birlikte tezekkür edelim:
“…Sen selâmetle, bulaşmadan, süratle mescide eriştiğin, herkesten evvel envâr-ı Kur'âniyeye sahip çıkıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir… O cemaat, telsiz Âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikati ise, inşaallah tamamıyla sonra çıkacak. Şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i İlâhî ile birer şecere-i Âliye hükmüne geçerler ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar. Sarıklı, küçük, genç bir zat ise, Hulûsi'ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi, naşirler ve talebeler içine girmeye namzettir. Bazılarını zannederim, fakat katî hükmedemem. O genç, kuvve-i velâyetle meydana atılacak bir zattır. Sair noktaları sen benim bedelime tabir et…” (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup)

Demek ki “Sarıklı küçük genç bir zât ise;
a) Hulusi’ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi;
b) nâşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat’î hükmedemem.
c) O genç kuvve-i velâyetle meydana atılacak bir zâttır.”

Bu mevzuya dâir ortalıkta çok söz dolaşmaktadır… "Falandır, filandır, bizim hocamızdır, falan abidir v.s..”
Ben şimdi desem ki, “O dedikleri zât değildir.” Sevenleri bana kızacaklar…
En iyisi cevabı yine Hulûsî ağabey merhûma bırakalım : (1973 yılında kendisine sorulan bir suâl üzerine verdiği cevap)

Suâl: “Sarıklı genç zuhûr etmiş midir?”
Cevâb: “Sarıklı genç, bana Âlem-i Ma'nâ’da görünen meczûb Şeyh Mustafa’dır. Üstâd’ın ta'bîrinde bahsettiği gençler, o târihten sonra Risâle-i Nûr dâiresine giren, meşrû' hidemâtta bulunan mübârek genç kardeşlerimizdir. Bir kişi demek değildir. Kanâatim böyledir.”

Başka bir mürşide bağlı olup olmadığı hususuna şu sözü cevap olarak yeter sanırım:
“Hayâtımda ilk def'a birine Üstâd dedim. Hatâ etmedim, isâbet ettim.“

Yorumlarda sorulan veya tereddüt edilen konularda; 26. Lem’anın, 15. Ricasının haşiyesine, kardeşlerimizin bütün yorumlarına ve hassetsen muhterem Mustafa Kaplan beyin yorumuna bakılması tavsiye olunur.

“Ecel gizli olmasından, vasiyyetnâme yazmak sünnettir. Benim metrûkâtım ve Risâle-i Nûrdan olan benim husûsî kitâblarım ve güzel cildlenmiş mecmûâlarım vesâir şeylerimin bütününü, Gül ve Nûr fabrikalarının hey’etine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o hey’etten on iki (**) kahramân kardeşlerime vasiyyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zamân, benim arkamda o metrûkâtım, benim bedelime o sâdık ve mübârek ellerde hizmet-i nûriyye ve îmâniyyede çalışsın ve isti’mâl edilsin…” (Emirdağ Lâhikası)

Bu Kur’ân hizmetinde mânevî verâsetin hususiyetini göz ardı etmemek lâzım.
“Benim vârisim olan sen.” (Mektûbât)

“Azîz âhiret kardeşim ve hizmet-i Kurânda gayretli arkadaşım ve ders-i esrâr-ı îmânîde zekâvetli ve ferâsetli talebem. VE VEFÂTIMDAN SONRA SADÂKATLİ VÂRİSİM, BİRÂDERZÂDEM...” (Barla Lâhikası)

““Azîz kardeşim, çendan Abdülmecid benim nesebî kardeşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat, ne o, ve ne hiç birisi BENİM HULÛSÎme yetişmiyor. O mektûblar (ekseriyyet-i mutlaka) senin nâmınla yazılmış ve sana gönderiliyor.” (Barla Lâhikası)

“Risâle-i Nûr’u tebdîl ve tağyîr etmemek ve sadâkat şartıyla, o eserler hem ma’nevî hem de maddî olarak bütün ümmetin malıdır. O hâlde, Risâle-i Nûr’un da ne maddî ve ne de ma’nevî vârisleri inhisâr altına alınamâz. Kur’ân’ın mu’cize-i ma’neviyyesi olan bu eserler
“Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Rasûlullah” diyen bütün ümmetin malıdır”

“Ma’nevî vârisler: Dellâl-ı Kur’ân olan Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerine ma’nevî ve ilmî cihette vâris olan ve hakáik-ı îmâniyye ve esâsât-ı İslâmiyyeyi insânlara teblîğ etmekle vazîfedâr olan eşhâsdır. Bu eşhâs, zâhirî ilimleri elde ettikten sonra bâtınî ilimleri de elde etmek sûretiyle Risâle-i Nûr vâsıtasıyla hakíkate geçmek isteyen kimselerdir. Bu zevât-ı âliyye, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr’un irşâdâtıyla tekâmül edip -Âyetü’l Kübrâ risâlesinde beyân edildiği tarzda- hakíkatü’l-hakáika geçen ve o hakáikın hakíkí zevkını tadan başta Hacı Hulûsî Bey olmak üzere Hoca Sabri, Hüsrev, Mehmed Feyzi, Hâfız Ali, Hasan Feyzi, Hâfız Tevfîk gibi erkân ve esâslardır. Bunlar Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın irşâdıyla tasfiye-i zihin eden ve ilm-i zâhir ile ilm-i bâtını mezceden kimselerdir. Bunların içinde daha yüksek bir makám olan “asrın imâmı” vazîfesiyle tavzîf edilmiş biri vardır ki, o da el-Hâc İbrâhîm Hulûsî (rh.a) Bey’dir.”

“Terakkí netîcesinde zâhirden hakíkate geçen herkes de Risâle-i Nûr’un ma’nevî vârisi olabilir. Risâle-i Nûr’un maddî ve ma’nevî vârisleri herhangi bir sayıyla da mukayyed değildir. Çünkü, şahıslar fânî, hizmet-i îmâniyye ve Kur’âniyye ise bâkídir. Demek, da’vâlar fânî şahıslara binâ edilemez”

“Cenâb-ı Hak, her iki kısım vârislere sadâkat ve samîmiyyeti muhâfaza etmek şartıyla ve Risâle-i Nûr’u tağyîr ve tebdîl etmemek şartıyla hayr-ı kesîr ihsân eylesin.”

Yine şu hâtırası önem arz eder :

“Bedre’li Hoca Sabri (Hulûsî-i Sânî), trafik kazâsında vefât ettiği zamân cenâze namazını Üstâd kıldırır ve bana haber gönderir ki: “Hulûsî-i Sânî vefât etti, ona duâ etsin.” Ben şahsen ona imrendim, keşke ben vefât etmiş olsaydım diye düşündüm.”

Merhûm’un, Ahkâm-ı Kur’âniyye ve şer’î hükümlere bakış açısınını bir nebze yansıtan cümlesi şöyle:
“Risâle-i Nûr Allâh’a, îmâna, Kur'ân’a taarruz edenlerle mübâreze ediyor. O zamân şer'î hükümlere hücûm yoktu. Bu zamânda ise şer’i hükümlere hücum var. Onun için, Risâle-i Nûr talebesi, ihtiyâc hâsıl olduğunda şer'î hükümleri öğrenmek için ilmihâllere bakabilir. Yoksa hâşâ, “Risâle-i Nûru bırakıp da başka şeylerle meşgúl olmak yasaktır. Risâle-i Nûr talebesi hiçbir eseri okumaz” denilmez. Sırası geldi mi, şer'î hükümlere bakabilir. Zîrâ, Üstâd eserlerinde havâle etmiştir.” (Târih: 13.04.1980. Saat: 15.30.)

Yine O’nun tesbitlerinden bazıları :
“Üstâd, Kastamonu Mahkemesinde iken şöyle buyurmuştur:
لَوْ مَزَّقْتُمْ جَسَدِى لاَ اَسْكُتُ عَنِ الْحَقِّ “Benim cesedimi parça parça etseniz, ben da'vâmdan ve hakkı söylemekten sükût etmem.”
“Lâhika mektûbları bir çok zevâtın mektûblarını ihtivâ etmektedir. Benim de orada bir çok mektûblarım var. Fakat, bunlar Risâle-i Nûr diye okunmaz.”

“Vazîfemiz:
1) Kur'ân-ı Kerîm’i düzgün okumak,
2) Kur'ân-ı Kerîm’in lâfzını ezberlemek,
3) Kur'ân-ı Kerîm’in ma'nâsını anlamak,
4) Ma'nâsıyla amel etmektir. “

“Risâle-i Nûr iki ma'nâ üzerine söylettirilmiştir:
1) İlm-i Hakìkat. Yâni, bir mes'elede o mes'elenin hakìkatını, iç yüzünü ilim yoluyla isbâtlayıp hâlletmektir.
2) Sülûk-i velâyet. Yâni, bir mes’elede veyâ bir mevzû'da tefekkür yoluyla esmâ ve sıfât-ı İlâhiyyeye vukûf peydâ edip kurbiyyet-i İlâhiyyeye ihlâsı nisbetinde nâil olmaktır.”

“Harf düşmanlığı, Kur'ân’a kadar gider. Arap düşmanlığı, Hazret-i Rasûlullah (sav)’e kadar gider.”
“Her gün bedenden ayrılan zerrât, o şahsın günlük ameline göre şehâdet ederler.”

Tavsiye ettiği bir duâyı teberrüken buraya kaydettik:
“On gün üst üste olmak şartıyla Bismillâh ile berâber her murâd için şu duâ 100 defa okunur: يفعل الله ما يشاء بقدرته ويحكم ما يريد بعزته

El-Hâc İbrahim Hulûsî Yahyagil’i (rh.a) bir kez daha rahmet, şükran ve minnetle yâd ederken, yazımızı O’nun kısa duasıyla hitâma erdirelim:

"Mağfiret: Yâ Rabbî! Kusûrlu geçen günümüzü de ibâdetle geçmiş gibi kabûl et.”
“Yâ Rabbî! İlim yolu ile bizi zengin kıl. Yumuşaklıkla beze. Takvâ ikrâm et. Âfiyetle techîz eyle.
Âmîn.”

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7176


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye