Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 26 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 20.03.10, 09:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Nasreddin hocaya iki davalı gelir.Hoca,birini dinler,"haklısın"der.Diğerini dinler,onada "haklısın" der.Adamlar gidince hanımı;"hoca,bu nasıl iş ikisinede haklısın" dedin der.Hoca;"hatun sende haklısın" diye cevap verir.
Şimdi efendiler;her ikinizde haklısınız.
Tanhu efendi kardeş,Akıllı bir zatı muhterem olarak,aklına hitab eden ve gayet güzel misallerle imanı,islamı anlatan risalelerden müstefid olmuştur.
Muhterem kudsi kardeşimde,deli bir zatı muhterem olarak,"usludan yeğdir delimiz " demektedir.
Menlem yezuk lem yedri(tatmayan bilmez)kaidesince,bu deliliği anlatabilmekte mümkün görünmemektedir..

Muhterem tanhu kardeşim;
İlk emir "oku" elbette okuyacağız.
Nasıl ki siz bu "oku "emrine ittiba için risale okuyorsanız,
ehli tarik dahi;bu emre ittiba için,kitap okumakla birlikte,ondan daha ehemm buldukları,Rabbimizin,kalem efendilerle gönüllere nakşettiği zikrin yazdıklarını okuma gayretindedir.Öyle ki;Zikir bir gönle girdimi,Orayı temizler ve Kur'an hakikatlerini anlamaya hazırlar.Nasıl ki abdestsiz Kuran'a dokunamıyorsak,İç temizliği gerçekleşmedende Kur'an'ın manasına,hakikatlerine dokunamayız.ki kuran asıl gönülle okunur.
Said nursi efendi,bu seyri süluku gerçekleştirip ,erdiği hakikatleri kaleme almıştır tıpkı Yunus,Mevlana,ibni Arabi misali.Tasavvufta,başkalarının yazdığı o hakikatleri okumak ,zevkli bir meşgale olmakla birlikte,esas olan,o hallerle hallenebilmektir.Yani o hakikatlerin kendi gönül aynasından okunmasıdır.En basitinden,"kul hü vallahu ehad" hakikatini tüm müslümanlar okur, bilir.Bunun hakikat olduğu inkar edilemez.Tasavvuf; bunu gönülle okumayı öğretir insana.Ve akılla okumakla gönülle okumak arasındaki fark küçük dilini yutturacak karar büyüktür.Bir ayet böyle olursa,gerisini teemül edin.

Bu konuda,Hz. Mevlananın çinli ressamlarla türk ressamların yarışmalarını konu ettiği hikayesi oldukça manidardır.
.....


Cüneydi Bağdadi hz. birgün bakar ki halk bir tarafa koşturup gidiyor."hayrola" der.Derler ki;"Falanca yere bir alim gelmiş Allahın varlığını binbir delille açıklıyormuş,onu dinlemeye gidiyoruz .Sen de gel"
Cüneyd ks."benim şüphem yok ki delil arayayım" der.
Şimdi,inanmayana,Şüphesi olanlaraAkıllara hitab ederek , deliller sunmak büyük bir hizmettir.
"ey iman edenler,iman edin.."emrince,Gönüllere hitab ederek şüphenin kırıntısı kalmayıp,emin olmak,tahkiki iman, cemalullahın ayan olması ve mutmain bir gönül kazanılmasıda,tasavvufun konusudur.Bu bağlamda,Kelam ile tasavvuf ilimlerinin kıyası gibi,mürşidlerle,alimlerin kıyas edilmeside akılla gönlün kıyasına benzer ki,uygun değildir.Her biri kendi vazifesini icra eder.Her ikiside gereklidir.

Gönül ayinesin sofi,
Edegör kalbini safi
Açılır sana bir kapı,
Ayan olur cemalullah.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 08:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Risale-i Nurda Tarikat -1

Veysel TÜRK
veyselturkey@hotmail.com


17 Şubat 2010

Ehl-i tarik olan kardeşlerden bazıları ve belki çoğunluğu, İslami yaşayışta tarikata girmenin farz mesabesinde olduğundan bahisle, bir tarikata intisab etmenin zorunluk derecesinde gerekliliğinden söz ediyorlar. Önceden olduğu gibi şimdilerde de bir kısım sofi meşreb kardeşler, Üstad hazretlerinin de bu kanaatte olduğunu ve eseri olan Risale-i Nurda bu meseleye temas eden beyanlarının olduğunu zikrediyorlar.
Bu nedenle de şakirtlerin neden bir tarikata intisab etmedikleri mevzusu ilgili zümre tarafından zaman zaman eleştirilmektedir.

Tarikata intisab Etmeden İslamiyet Yaşanılamaz mı ?

Tarikatın hakkaniyetine dair Kur'an-ı Kerimden ve hadis-i nebeviden sunulan deliller elbette ki başımızın tacıdır, velakin aynı delillerin tarikatın farziyetine dair sunulması çok geniş olan İslam dairesindeki kardeşliği zedeleyici bir durumdur.

Herşeyden önce şunun bilinmesinde fayda var ki, tarikat şeriat içinde bir yoldur. Şeriatın içinde bir dairedir. Tarikattan düşen şeriate düşer. Fakat şeriattan düşen sukut eder. Bu anlamda tarikat İslamın özel bir yorumudur. Sadece özel değil güzel de bir yorumudur. Fakat tarikatlar şeriatın yani İslamın tek yorumu denilirse sorun burada başlar. Çünkü, farzları eda eden kebairden de kendini sakınan bir mü'minin bu davranışı eğer kurtuluşu için yeterli görülmezse, tarikatta olmayan nice Müslümanın farz ve haram konusundaki bu duyarlılığı heba olmuş olur. Bu durumda tarikatın İslamiyete metbu değil de İslamın tarikate tabi olduğu manası zahir olacağından bunun ne derece vahim bir durum olduğu açıkça anlaşılır.

Ez cümle, bütün hak tarikler İslamiyetin içinde birer daire olduğu gibi, Risale-i Nur mesleği dahi İslamiyet dairesinin içinde bir dairedir ve fakat tek daire değildir. Her ehl-i tarikin, kendi tarikini 'en güzel yol' olarak görmesi tabidir ancak 'sadece benim mesleğim haktır ve güzeldir' demesi yanlıştır.

"Sen, mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit; "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur." ( Mektubat (265)

Şimdi gelelim nurlardan tarikatın farziyetine dair çıkarılan şu cümlenin analizine :

"Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir." ( Mektubat ( 445 )

Bu cümle Risale-i Nurda tarikatın faydalarının ve hatarlarının anlatıldığı "Telvihat-ı Tisa" adlı risaledeki bir bölümde geçmekte olup haddi zatında doğru bir önermedir. 'Mü'minin tarikatta hissesi olmaması' anlamındaki bu cümle, müminin İslamiyet hakikatlerinin derinliğini ve manalarını zamanın şartlarından dolayı gereği gibi yaşayamamasından ve tarikatın bu faydaları verebilmesinden dolayı söylenmiştir.

Tarikat bir vesile olmasından dolayı, tarikatın verdiği manaları verebilen başka bir ekol de mezkur cümlenin kapsamından hariç değildir. Yani tarikatın verdiği feyzleri ve faydaları ve hatta daha fazlasını veren bir sistem için de aynı söz söylenebilir. Çünkü tarikatler tasavvuftur. Tasavvuf ise İslamın hayata geçirilmesini mümkün kılan hükümleri vaz'etmiştir. Kaldı ki bu cümle tümüyle onların dediği manalara uygun dahi olsa cümlenin sonunda geçen

"..şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir” kısmı, tarikattan hissesi olmayanların bu zındıkaya karşı mukavemetinin imkansızlığını değil müşkilleştiğini beyan etmektedir. Bir şeyin müşkil olması başka imkansız olması ise daha da başkadır.

Yazılı bir metin eğer bütünlüğü içerisinde mütaala olunmazsa o metnin içindeki bir cümleden hareketle konunun bütününe aykırı hükümler bulmak her zaman mümkündür. Bediüzzaman’ın risalelerinde belirttiği ve bazen de talebelerine ders verdiği manaları onun kastetmediği anlamlara yorumlamak sadece Bediüzzaman’ın başına gelen bir şey değildir.

İslam tarihinde Şiilerin ifratkar tutumları ve el-an imanın şartları arasında saydıkları imamet meselesi benzer bir görünüm arzediyor. Şöyle ki, Efendimizin (asm) beyanları arasında sarihan gözükmeyen imamet mevzuu Şiiler tarafından akaidi mevzu haline gelmesine mukabil diğer sahabi efendilerimizin bu kadar önemli ve akaidi bir mesele olarak zikredilen imamet mevzusundan bî haber olmaları şiilerin davalarını cerh etmektedir.

Çünkü, imanın şartları arasında olan bir farziyetin Efendimizin (a.s.m) beyanları arasında açıkça ve anlaşılır bir düzeyde zikredilmemesi bu meselenin farz olmadığına açık bir delil olarak gösterilebilir. Eğer farz bir mesele olsaydı Efendimiz (a.s.m) bu mevzuyu diğer imani meseleler gibi açıkça zikreder ve bu konudaki risalet görevine halel getirmezdi. O (a.s.m) Allah’tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz tebliğ etmiştir. Bunun aksini iddia eden Şiiler bu konuda Efendimizin (a.s.m) bir kısım mü'minlere tebliğ görevini yaptığını ama diğer bir kısım mü'minlere ise imamet mevzuunda gerekli bilgileri vermediği hezeyanını savunduklarının farkında bile değildirler.

İslam tarihinde bu kadar önemli bir konunun bile speküle bir mevzuu olabilmesine nazaran Üstad hazretlerinin yazdığı beyanlarında onun murad etmediği manaları çıkarmak o kadar da şaşırtıcı olmasa gerektir.

Eğer Üstad hazretleri tarikatın farziyeti ile ilgili bizlere bilgi verecek olsaydı bunu ancak bir kaç kişinin anlayacağı bir biçimde değil, açık ve anlaşılır bir düzeyde beyan etmesi gerekirdi. Çünkü hizmetinde bulunan o kadar abiler bizlere tarikatın farziyeti ile ilgili herhangi bir bilgi aktarmamışlardır. Risale-i Nurlara vukufiyeti herkesin malumu olan zatlar dahi bu konuyu farz olarak algılamamışlardır.

Gelelim meselenin Risale-i Nur meşrebinde nasıl ele alındığına ve bununla ilgili Üstad hazretlerinin bir kısım beyanlarına...

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7559

***


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 08:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Risale-i Nurda Tarikat- 2

Veysel TÜRK
veyselturkey@hotmail.com



02 Mart 2010

Tarihçe-i hayatta geçen, Ali Ulvi Kurucu hocamızın nakşi şeyhlerinden büyük bir alim zata, alim ile ehl-i tasavvuf arasındaki farkın ne olduğu sorusuna aldığı cevap, "Ülema, Resul-i Ekrem Efendimizin ilmine, mutasavvıflar da ameline vâris olmuşlar" şeklinde olmuştur.
Bu varisliğin keyfiyeti ile ilgili olarak devamında belirtildiği üzere "Fahr-i Cihan Efendimizin hem ilmine ve hem ameline vâris olan bir zâta "Zülcenaheyn", yani "İki kanadlı" deniliyor... Binaenaleyh tarîkattan maksad, ruhsatlarla değil, azimetlerle amel edip ahlâk-ı Peygamberî ile ahlâklanarak bütün manevî hastalıklardan temizlenip Cenab-ı Hakk'ın rızasında fâni olmaktır" denmektedir.
Ali Ulvi Kurucu Hocamız bu büyük zatın 'nur yolu' hakkında şöyle bir yorumda bulunduğunu da sözlerine ekliyor "Bedîüzzaman'ın açtığı nur yolu ile, hakikî ve şaibesiz tasavvuf arasında cevherî hiçbir ihtilaf yoktur. Her ikisi de Rıza-yı Bari'ye ve binnetice Cennet-i A'lâ'ya ve dîdar-ı Mevlâ'ya götüren yollardır." (Tarihçe-i Hayat 18)

Tarikat yollar manasına geldiğinden 'nur yolu' da bir tariktir denilebilir fakat bu yol tasavvuf literatüründeki anlamıyla değil geniş anlamıyla bir yoldur. Çünkü, Üstad hazretleri, "Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'andan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor." (Sözler 476) demek suretiyle bu sözünde, tarikatı tasavvufi bir disiplin içinde içinde icra edilen bir yol olarak değil usul ve metod anlamında bir yol olarak değerlendiriyor.

Üstad Bediüzzaman hazretleri "O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'andan istifade ettiğim "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarîkıdır." diyerek böyle bir tariki Kur'andan istifade ederek keşfettiğini belirtmişlerdir. Burda dikkat edilecek husus şudur ki, Bediüzzaman hazretleri bu "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarikini bir tasavvufi disiplin olarak zikretmiyor, mesela, Risale-i Nur'un okunmasını -cay-ı dikkat- bu tarikin şartları arasında saymayarak, bu yolun bütün insanlığın istifadesine sunulacak genişlikte bir cadde-i kübra olduğunu belirtmiş oluyor. Bediüzzaman, Kur'andan istifade ederek “keşfettim” dediği bu yolun diğer yollardan daha kısa ve daha selametli olduğunu zikrederek "Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır."(Sözler 476) buyurmuşlardır. İşte Nur tarikinin evradı bunlardır ki, bütün İslamiyet ve iman hakaikini içine alacak keyfiyettedir."

Yani ilk olarak (1) Rasul-u Ekrem’in (s.a.v) sünnetine uymak bu tarikin en önde gelen şartıdır. (2) İkinci olarak farzları eda, (3) üçüncü olarak büyük günahları terk etmektir. (4) Dördüncü olarak ise kılınan namazı tüm iç ve dış şartlarına azami derecede uyarak kılmak ve namaz sonundaki tesbihatı yapmaktır. İslamiyeti en güzel haliyle hayata aktarabilecek bu şarlardan başka hangi şart vardır acaba.

Nur yolunun bütünüyle manevi bakışını yansıtan ve dörtlü bir adım olan "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" yolu ile bu dörtlü adımın hem maddi hem manevi boyutu durumundaki, "Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır." izahı birbirini tamamlayan unsurlardır.

Bu dört adımın (hatve) nasıl atılması gerektiğini izah eden Bediüzzaman, bu dörtlüyü hak tarikatlerde selametli bir ulaştırıcı olan 'aşk' adımına karşı sadece alternatif olarak değil, daha sağlam ve daha çabuk 'ulaştırıcılar' olarak sunmuştur.

"Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider."

"Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder."

"Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder."

Tarikatlarda istimal edilen aşk yolu vedud ismi ile Hakk'a ulaştırırken, nur yolunda zikredilen acz yolu mahbubiyete; fakr yolu Rahman ismine; şefkat yolu Rahim ismine; tefekkür yolu ise Hakim ismine ulaştırır kişiyi ve bu isimler vasıtasıyla da Hakk'a vasıl olunur. Tasavvuf elbetteki sadece aşk yolunu kullanmıyor fakat tarikatlarda baskın olan isim vedud isminin tezahürü olan aşk yoludur. Diğer isimler de tarikatlarda hükmünü icra ediyor elbette velakin tarikatlarda hükmü baskın olan yine aşktır.

Görüldüğü gibi Bediüzzamanın Kur'andan aldım dediği yol sadece Risale-i Nurlarla iştigal eden şakirtleri kapsamıyor belki, Efendimiz (a.s.m) ın sünnetine riayet eden ve farzları eda ederek kebairi terkeden ve namazlarını hakkıyla kılan tüm müminleri içine almaktadır.Bu tesbiti ne kadar nur dairesinin dışındakilere duyurabildik veya ne kadar zahiren dairemiz haricinde gördüklerimizi nur dairesinde mütalaa edebildik bilemiyorum. Bu ciddi bir nakisedir bizler için. Nurları sahiblenmek adına üstadımızın çizdiği nur yolunu tahdit edegeldik nice zamandır.

Bediüzzaman hem tasavvufu hem medreseyi uzun uzun tedkik etmiş bir muhakkiktir.Bu uzun araştırmalarının neticesinde vardığı kanaat ise, Risale-i Nurun bütün hakiki tarikatları ve diğer hizmet tarzlarını içine alacak genişlikte bir Kur'an dairesi olduğu yönündedir.

Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatını düşünüp "Tarîkat zamanı değil, bid'alar mani' oluyor" dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir. (Emirdağ Lahikası-2 s,54)

Risale-i Nur ile ile tarikat erbabının kabul ettikleri temel esaslar arasında hiçbir fark yoktur. Bediüzzamanın da belirttiği gibi Risale-i Nur on iki büyük tarikatın özünü yansıtan genişlikte bir Kur'an dairesidir. Risale- Nur kaynağını nerden alıyor diye tevcih edilecek bir suale ise Üstad hazretleri şöyle cevap vermektedir:

"Zâten Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A'zam'dan (K.S.) ve Zeynelâbidîn (R.A.) ve Hasan Hüseyin (R.A.) vasıtasıyla İmam-ı Ali'den (R.A.) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir." (Emirdağ Lahikası-1 s, 67 - 68)

Zaman zaman tarikat erbabının Risale-i Nur talebelerini irşad etme gayretlerini müşahede etmekteyiz.Bediüzzaman ise takva dairesindeki şakirtlerin başkaları tarafından irşad edilmeye ihtiyaçlarının olmadığını zikrediyor ve bu tür irşada hevesli zatlara uğraşılması gereken nice namazsız müslümanların varlığını hedef göstererek onlara şu şekilde nasihat ediyor :

"Hâriçteki irşâda hevesli zâtlar, Risale-i Nur’un şâkirtleriyle meşgul olmamalı. Çünkü üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir. Takvâ dâiresindeki talebeler irşâda muhtaç olmadıkları gibi, hâriçte kesretli namazsızlar var. Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak irşad değildir. Eğer bu şâkirtleri severse, evvelâ dâire içine girsin, o şâkirtlere peder değil, belki kardeş olsun—fazileti ziyade ise ağabeyleri olsun." (Osmanlıca 28. Lem'a On Birinci Nükte)

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7664


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 09:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
ankebut yazdı:
Zaman zaman tarikat erbabının Risale-i Nur talebelerini irşad etme gayretlerini müşahede etmekteyiz.Bediüzzaman ise takva dairesindeki şakirtlerin başkaları tarafından irşad edilmeye ihtiyaçlarının olmadığını zikrediyor ve bu tür irşada hevesli zatlara uğraşılması gereken nice namazsız müslümanların varlığını hedef göstererek onlara şu şekilde nasihat ediyor :

"Hâriçteki irşâda hevesli zâtlar, Risale-i Nur’un şâkirtleriyle meşgul olmamalı. Çünkü üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir. Takvâ dâiresindeki talebeler irşâda muhtaç olmadıkları gibi, hâriçte kesretli namazsızlar var. Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak irşad değildir. Eğer bu şâkirtleri severse, evvelâ dâire içine girsin, o şâkirtlere peder değil, belki kardeş olsun—fazileti ziyade ise ağabeyleri olsun." (Osmanlıca 28. Lem'a On Birinci Nükte)

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7664

:D :D :D

Yani risâle okumak ile arîf-i billâh olan nurcuların hiç kimsenin,bir tasavvûf büyüğü bile olsa irşâdına ihtiyâcı yok.Ama diğerlerinin nurcu olmaya ihtiyâcı var!

Şakirdleri irşâd edeceğine risale-i nûr okusun millet!

Kendi yolunun elemanları muhafaza etmek için elinden geleni yapan sâid efendi başka yolların müridlerini kazanmaya pek te hevesli...

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 13:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
şeyhim mahmud efendi hazretlerinin dediği gibi.

''zaman tarikat zamanı değildir diyenler vuslattan mahrumdurlar..''

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 13:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
hazret-i şeyhimiz ne güzel buyurmuş ''zaman tarikat zamanı değildir diyenler vuslattan mahrumdurlar..'' elhamdülillah kafamıza göre konuşmuyoruz burda.. aslında bu sözün ardında o kadar çok şey var ki belki de anlatılmaz.. işte (yemin ediyorum) bizim bütün sözlerimiz o sözün bir katrecik şerhidir.. ama anlayana..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 26 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye