TûTî yazdı:
mustafa kara hoca ne demek istemiş anlamadım tarikat sonradan teessüs etmez ki mütevassıl silsile lazımdır ona..
şimdi molla said efendiyi ve kitabı risale-i nur'u nereye koyacağız, yere mi sığdıralım göğe mi kaldıralım bilemiyorum..
fakat bana sorarsanız 'bediüzzaman' ifadesi bile ona haksızlık ve şanında büyük bir abartıdır.. yani, parantezi içinde: müceddid müctehid allame-i cihan eşsiz deha kıyassız âdem vs. gibi 'ıtlak üzere' aklına geleni koy, ver gazı öyle bir tabir..
biz diyoruz ki: hazret ibadet ve keramet sahibi bir velidir ve belki -özel sıfatı- meczub (cezbesi galip) bir alimdir, kalem ve kelam erbabı olduğu için de akranı (meczûbin) içinde elbette mümtaz bir yeri vardır olabilir..
said-i nursi hz. -meşreben- melami neşesinde güzel bir aşıktır iyi bir derviştir ama yolu tarikat-ı aliyye değil dimdirek cezbedir öyle olunca da 'mazur galat'tan hâlî değildir: maalesef kardeşlerimiz bu noktayı anlayamadılar..
[insanın başında anlayıp anlatanı olmazsa bu da normaldir tabii..]
muhterem hocam,
risale-i nur'ları ne yere koymak, ne de göğe sığdırmak doğru olmaz!
olsa olsa akla sığdırmak gerek, zaten akla giren sonra kalbe yolunu bulur inşallah.
hem zâtınıza sorsak "bediüzzaman" haksızlık ve abartı ama şu milyon kadar gence ve ihtiyara sorsak, tam yerinde ve tam anlamında..!
kaldı üstad bu mahlayı kendi koymamış, onu sevdiklerinden ve kendilerinden üstün tuttuklarından koymuşlar.
kaldı ki sizler demez misiniz, şeyh'in hatası, muridinin sevabından iyidir.
yine kaldı ki, tarikat tarikat der bunu basa basa söylersiniz şu zamanda,
bundan gitsek 2-3-5 yüzyıl öncesine, bugünün ehl-i tarik gençleri acaba geçebilirler miydi
o zamanların dergah-ı tarikat-ı aliyye'lerinin kapılarının eşiklerinden...?
o zaman bırakın her derviş gibi herdem kendi nefsine baksın, kendi nefsini yersin, kendi nefsine sövsün.
Allah yolunuza nur yağdırsın....vesselam.