Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 39 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3, 4  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 26.10.09, 11:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Risâle-i Nur'un makamı

Süleyman KÖSMENE

26 Ekim 2009

Mustafa Bey: “Mücedditler ne zaman gelirler ve ne görev yaparlar? Risâle-i Nûr’un dindeki makâmı nedir?”

Her yüz yılda bir Müceddid-i Dîn geleceğine dayalı bir Peygamber (asm) müjdesinin varlığı ve sıhhati konusunda hiç kimsenin şüphesi yok.1 Âhirzamanda bir mehdînin geleceğine dayalı rivâyetler de sahih.2 Hattâ Bedîüzzaman’ın ifâdesiyle Cenâb-ı Hakkın, her asırda bir nev'î mehdiyet vazifesini yapacak müceddidleri gönderdiği de muhakkak.

Ancak bunlarla ilgili rivâyetlerin bir kısmının müteşâbih olması, bir kısmının da ısrarla sadece siyâsî birer makam olarak yorumlanması çabaları, ifrat ve tefrit fikirleri doğurmuş. Bazıları bu makamları tamamen inkâr ederken; bazıları da Peygamberlerden beklemediği ve görmediği güç ve kudreti bu makam sahiplerinden bekleyen bir anlayış içine girmiş. Oysa Bedîüzzaman’ın mesleği ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mesleğidir. Bu meslekte ifrat ve tefrit yoktur, abartılı yorumlar yoktur.

Resûlullah Efendimiz’in (asm) müjde ettiği şekilde, her yüz yılda bir “Müceddid-i Dîn” geleceğine dayalı haber vahiy kaynaklı. Bunda şüphe yok. Ama bu siyâsî bir makam değil. Bunda da şüphe yok.

Mehdiyet mes’elesi de siyâset öncelikli bir mes’ele değildir.

Zâten kelime olarak “müceddid” de, “mehdiyet” de İslâmiyetin özü olan “Tevhid” ile çok yakın irtibatı bulunan kavramlardır. Yani her iki kurum için de ana temâ Tevhiddir. Peygamberler de hep Tevhid İnancını yerleştirmeye çalışmışlardır. Çünkü nedense sarsılan inanç hep Tevhid inancı olmuştur. Tevhid inancı sağlam olan milletler hep ayakta kalmışlar ve güçlü olmuşlar. Çünkü Allah’ın bir olduğuna, her yerde hâzır ve nâzır olduğuna inanan ve Allah korkusunu yüreğinde duyan milletler hiç değilse kötü çığırlardan ve ahlâksızlıklardan uzak kalmışlardır.

İslâm Tarihi boyunca da müceddidlerin hemen hepsinin Tevhid öncelikli vazîfelerle geldiklerini görüyoruz. Çünkü Tevhid dini için, Tevhid esasının ve inancının sağlamlığını temin etmek ve sıhhatini korumak önemli bir görevdir. Müceddidler, çağlarında dinin yıpranma alanına göre bazen kalbî bir yol açarak tasavvuf sâhasında; bazen akıl, ilim ve hikmet yoluyla fıkıh veya kelâm sahasında tecdid ve içtihad vazîfelerini yürütmüşlerdir. Hemen çoğu yaşadıkları devirlerdeki siyâsetin gazabına uğramışlar, en azından lütuf görmemişler, anlaşılmamışlardır. Meselâ İmam-ı Azam Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel gibi nice Müçtehitler hapishanelerde çile doldurmuşlar. Fakat hepsi de çağlarından sonra ümmet tarafından kabul görmüş, başa taç edilmiştir.

Çünkü İslâmiyetin korunması bizzat Cenâb-ı Hakkın taahhüt ettiği bir meseledir.

Cenâb-ı Hak, “Muhakkak Zikr’i biz indirdik; onun koruyucusu da elbet biziz”3 buyurarak, Kur’ân’ın ve Kur’ân’dan beslenen Tevhid İnancının ve İslâmiyetin bizzat taraf-ı İlâhîce muhafaza altına alındığını beyan etmiştir.

Peygamberler dönemi kapandığına göre; Tevhîd İnancının muhafazasının, kendisine vazîfe verilen Muhakkik ve ehil âlimler eliyle yapılacağı noktasındaki haberler elbet âdetullah’a da uygundur. Bu Muhakkik âlimlerin, âdetullaha uygun olmayan güç ve kudret ile donatılmış olacağı tarzındaki telâkkîler ile bu müessese gölgede bırakılmaya çalışılmamalıdır.

Zîra mehdiyetle ilgili müteşâbih rivâyetlerde, âdetullaha ve teklif sırrına uygun düşmeyen kanaatler ve telâkkîler, meselâ mehdinin akşamdan sabaha bütün âlemi ıslâh edeceği şeklindeki yaygın ve yanlış kanaat, kimi çevrelerce mehdiyetin inkârına sebep teşkil edebilmiştir. Oysa Bedîüzzaman’a gelinceye kadar böyle müteşâbih haberler doğru yorumlanabilmiş olsaydı, mehdiyetin inkârına da kapı açılmazdı.

Tevhid inancına bağlılığı ve teslimiyeti sarsılmış bir asırda gelen Risâle-i Nûr da bütün mesâisini îman esasları üzerinde yoğunlaştırmış, îman bayrağını yeniden gönül burçlarına dikmiştir. Said Nursî Hazretleri (ra) Risâle-i Nûr’un vazifesini şöyle tanımlar: “Risâle-i Nur, sâir ulemânın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve evliyâ misillû; yalnız kalbin keşif ve zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihat ve imtizâcı ve ruh ve sâir letâifin teâvünü ayağıyla hareket ederek evc-i âlâya uçar. Taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar, hakâik-i îmâniyeyi kör gözüne de gösterir.” 4

Müellif-i Muhteremi Risâle-i Nûr’un; Tevhid hakikati için, tasavvur değil, tasdik; teslim değil, iman; marifet değil, şehâdet ve şuhud; taklit değil, tahkik; iltizam değil, iz’an; tasavvuf değil, hakikat ve dâvâ değil, dâvâ içinde burhan olduğunu beyan eder.5

Felsefenin kör gözü iman hakikatleri ile aydınlanmadıkça Risâle-i Nur vazifesini bitirmeyecek ve devrini tamamlamayacaktır. Risâle-i Nur ile imanlarını kurtaranların, başkalarının imanlarının kurtulmasına hizmet etmeyi bir vicdan ve fıtrat borcu bilmeleri, vefa ve sadakat duygularının kendilerine yüklediği bir görevdir.

Risâle-i Nur, Kur’ân’ın iman hakikatlerini bildiren ayetlerini çağdaş bir üslûp içinde izah eden bir Kur’ân tefsiridir, İslâmiyeti çağımızın anlayacağı bir dil ile yeniden yorumlayan bir din yenileyicisidir.

Müellif-i Muhterem Bedîüzzaman Said Nursî, dinde Müceddiddir ve Mehdîdir. Hiç mübalâğa etmiyoruz.
Delil isteyeni, Risâle-i Nûr’un iki kapağını açmaya dâvet ediyoruz.

Dipnotlar:
1- Ebû Dâvûd, Melâhim, 1.
2- Feth’ül-Kebîr, 2/143.
3- Hicr Sûresi, 15/9.
4- Kastamonu Lâhikası, 13.
5- Mektûbât, 365.



http://www.yeniasya.com.tr/2009/10/26/y ... osmene.htm

http://www.risalehaber.com


En son ankebut tarafından 02.02.10, 22:01 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Bediüzzaman'da Mehdiye Ait Tüm Vasıflar Vardır.
MesajGönderilme zamanı: 02.02.10, 21:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Bediüzzaman'da Mehdiye Ait Tüm Vasıflar Var mıdır?

24 Haziran 2009

Mehmet Ali KAYA


Sual: Bediüzzaman “Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında elbette en büyük bir “müçtehit”, hem en büyük bir “Müceddit”, hem “Hakim”, hem “Mehdi”, hem “Mürşid” hem “Kutb-u Azam” olarak bir “Zât-ı Nuranî” gönderecek ve o zat da, Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır” (Mektubat, 2004, s.745) buyurur. Peki, Bediüzzaman bunlardan hangisidir?

Cevap: Bediüzzaman bu altı vasfı üzerinde bulunduran “bir Zat-ı Nurani”dir ve “Ehl-i Beyt-i Nebevî”den"dir. Ancak Bediüzzaman der ki “Baki hakikatler fani ve çürütülebilir şahsiyetler üzerine bina edilmezler.” Bu unvanların tamamı kıyamete kadar bâki, hâkim ve dâim olan “Kur’ân-ı Kerimin hakikatli bir tefsiri” “Kur’ânın asrımıza ve gelecek asırlara bir dersi” ve “Mucize-i Manevisi”, Hz. Ali’nin (ra) “İlim” noktasında bir “Veled-i Mânevisi” ve Hz. Hasan’ın hilafetinin devamı ve mütemmimi (5. Halife) olan “Risale-i Nurlarda” ve okuyanların teşkil ettiği “Şahs-ı Mânevisinde” ve her yerde bulunabilen ve her ülkeye giden “Cemaat-i Nuraniyesinde”dir ve onlara aittir. Her bir talebenin hizmetinin derecesine göre bunda bir hissesi vardır. Ve hepsinin sevabı kadar sevabı ve hissesi de bu hizmeti başlatan ve bu hakikatleri yazan “Bediüzzaman’a” aittir. Zira “Sebep olan işleyen gibidir” ve “Hayırlı bir çığır açan o yolda gidenlerin tamamının sevabını alır” hadisleri gereği “Şahsiyet-i mâneviyesi” daima terakki ve tekâmül eden Said Nursi’nin şahsındadır. Elbette böyle bir “Nurani zat” peygamberimizin (sav) iltifatına mazhar olur ve Hz. İsa (as) o mükemmel tevazusu ile gelir namazda ona iktida eder. Bediüzzaman da ihlas ve tevazusundan dolayı bütün bu unvanları üzerine almaz ve asıl membaı olan Kur’ana ve ona bağlı olan Risale-i Nur’a iade eder ve etmiştir.

Şimdi bu unvanlar tek tek ele alalım:
“Âhir zamanın en büyük fesadı zamanında…” Bu cümleyi esas kabul etmeliyiz. Zira bu unvanlar bu fesadı izale içindir. Ki bu fesat ve ifsat “Deccal ve Süfyana” aittir. Fesat yoksa, Deccal ve Süfyan yoksa ıslaha da gerek kalmaz. Deccal tüm dinlere savaş açan “Komünizm” olduğu “Süfyanın ise” İslam şeriatını yürürlükten kaldıran ve Şeriat-ı Muhammediyeyi ortadan kaldıran “Şeâir-i İslamı” kaldıran kimse olduğu 5. Şuadaki meselelerde ve peygamberimizin (sav) hadislerinin açıklandığı yerde vardır. Anlamak isteyen bakar. Anlamak istemeyene sözümüz yoktur.

1. En büyük Müçtehit: Müçtehit içtihat edendir. İçtihat ise “Ezmanın tagayyürü ile ahkam da tagayyür eder” kuralına göre hükümlerin değişmesi ve yeni hükümlerin konulmasıdır. Yeni hüküm koyan ve şeriatın tatbikini bu şekilde sağlayan alime “Müçtehit” denir. Yazın kıyafeti kışın giyilmez. İnsanın kendisini soğuktan ve hastalıklardan koruması için kalın yeni elbiseler giymesi gerekir. Bu özü korumak içindir. Özü ve esası değiştirmek için değildir. Uygulama imkanı yok gibi görünen şeriatın hükümleri müçtehitlerin çalışması ile uygulanır hale gelir.

Bunlardan bazılarını ele alalım:
a) Bediüzzaman bu zamanda cemaat, cemiyet ve kurumların öne çıktığını, fertlerin kurumlarla statü kazandığını görmüş ve şahısların zayıf ve çürütülebilir olmasını görerek şahsa bağlı dini hizmetleri de önünün kesildiğini görmüş ve “Zaman cemaat zamanıdır. Tarikat zamanı değil” diyerek yeni bir içtihat yapmıştır ki bu çok önemli bir içtihattır. Amaç zamanın gereği şeriatı ve dini şahısların hatalarından korumaktır.

b) Siyasi anlamda padişahlığın ve saltanatın dini himaye edemediğini ve kendini himaye için dine de zarar verdiğini görerek “Meşveret ve Şura”ların esas olması gerektiğini söylemiş ve esaslarını vazetmiştir. Parlamenter sistemi ve Seçimi “Şura Prensibinin” uygulama alanı olarak görmüştür. Dini hizmetlerin de “Şura ve Meşveretlerle” yapılması konusunda hükmünü vermiştir. Amaç Kur’ânın ihmal edilen “Şura” prensibini hayata geçirmektir.

c) İmana hücum edildiği onun yerine “akıl ve ilmi” koymak istediklerini görmüş ve “Zaman imanı kurtarmak zamanıdır. Ben bütün mesaimi iman üzere teksif etmiş bulunuyorum” demiş ve “İman Hizmeti” çığırını açmıştır. Burada amaç peygamberimizin (sav) ve sahabelerin yaptığı “İman Hizmetini” yeniden hayata geçirmektir. “Sahabe Mesleğini” ve yolunu açmak ve dinin selim akla ve hakikatli ilme ters düşmediğini göstermektir. Bunu yapmıştır.

d) Bireysel Hak Hürriyetlerin öne çıktığı asrımızda insanlığa gerçek hürriyeti getiren İslamiyet’in bu prensibini öne çıkarmış, günümüz “Meşrutiyet ve Demokrasinin” şeriattan kaynaklandığını izah ile “İstibdat” eseri olan ve sonradan İslamlar içine giren “hürriyetler Müslümanlara zarar verir” gibi görüşlere karşı çıkmış ve zamanın ulemasının aksine “Asr-ı Saadetin” adalet ve hürriyet ortamının ancak Demokrasi’nin “Adalet, meşveret, kanun hâkimiyeti ve Hürriyet” prensipleri ile tesis edileceği hükmünü vermiştir. Bunun amacı da Kur’anın ihmal edilen “Hürriyet, adalet” prensibini ve Asr-ı Saadetin “Seçim Modelini” hayata geçirmek ve Şeriata istinat ettirmektir. Böylece seçimler devlet başkanının seçimini esas alan Asr-ı Saadetin “Hilafet” modelini hayata geçirmektir.

d) Bu zamanda silahla savaşın artık islama zarar verdiğini ve savaşların dini olmaktan uzaklaştığını görmüş ve “Bu zamanın cihadı manevidir.” İmana ve dine hizmet ilimle ve kur’ânî ve imanî delillerle bürhanlarla dine hizmet edilir” hükmünü vermiştir. Bunun alt yapısını da “Risale-i Nurlar” ile yapmıştır. Sadece hükümle kalmamış tatbikatını da yapmıştır. Hem “Din ve Vicdan Hürriyeti”ni kabul eden devletlerle din için savaş yapılamayacağını “İman ve Kur’an hakikatlerini” neşretmenin önünde engellerin olmadığı hükmünü vermiştir. Bunda amaç “Cihad”ı yaygınlaştırmak ve sadece devlete ait bir görev olmadığını ortaya koymaktır. Bütün müslümanların bu manevi cihad görevini yapmasını sağlamaktır.

e) Tarikatların ehliyetsiz ellere geçtiğini görmüş ve günümüz tarikat liderleri yüzünden dine gelen zararı önlemek için “Telvihat-ı Tis’a” ile Tarikatın hakikatini izah etmekle beraber “Bu zaman Tarikat zamanı değil” hükmünü vererek ehl-i tariki “Risale-i Nurlar” ile İmana hizmete çağırmıştır. Dine hizmetin bu zamanda tarikat yolu ile değil, İmana ve Kur’ana “Kur’anın i’cazı” olan “İlim ve Hikmetle” “İman hakikatlerini” akıllara ve kalplere yerleştirmekle olacağını izah etmiştir. “Marifetullah ve Muhabbetullah” derslerinin artık tarikatlarla değil Risale-i Nurlar ile kalplere yerleşeceğini ispat etmiştir.

Daha bunun gibi pek çok içtihatları vardır ki bunlar bin yıldır yapılamayan çok önemli içtihatlardır. Bu sebeple Bediüzzaman “En büyük müçtehittir.”

İçtihatlar dışında bir de fetvalar vardır ki bunlar şartların gereği kaçınılması mümkün olmayan hususlarda inananların günaha girmemeleri ve günahtan korunması için verilir. Yoksa inananları günaha sokmak için verilmezler. Örnek olarak fiilen Bediüzzaman’ın sakal bırakmaması, kendi resmini “Tarihçe-i hayata” koydurması, Diş kaplaması ile ilgili fetva vermesi, (Barla Lahikasında), Şapkayı kanun zoru ile giyenlerin günaha girmeyeceğine dair fetvası gibi hususlardır. Sakal bırakmaması sakal bırakmayan harama girer diye Müslümanları zor duruma sokanlara karşı, devlet memuru olan ve her gün sakal traşı olmak zorunda olanların günaha girmediğini göstermek içindir. (Başka hikmetleri ve kendine has durumları bahsimizden hariçtir.) Resmini kitaba koydurması, resim çektirmek haramdır diyenlerin bu hükümlerinin doğru olmadığı belli ölçüler içindeki resimlerin câiz olduğunu göstermek içindir. Şapkayı kanun zoru ile giyenlerin küfre girmeyeceği fetvası da daha önceki Zembilli Ali Efendi ve Ebussuud’un “Şaka ile dahi olsa serpuşu başına koyan küfre girer” fetvalarına karşı bu zamanın kanuni zorunluluğu gereği Bediüzzaman’ın yeni içtihatla fetva vermesidir.

Ancak Bediüzzaman “Şeâir” sayılan sünnetleri terk etmemek için ölümü göze almıştır. Ezanı asla tercümesi ile okumamış ve asla fetva vermemiştir, sarığını ise asla çıkarmamış resmi erkana ve mahkemeye karşı “Bu sarık bu başla beraber çıkar” demiştir. Sakal şeâir olmadığı için Bediüzzaman ancak “Sakalı sünnet üzere bıraktıktan sonra kesmek haramdır; yoksa sakal bırakmadan her gün veya haftalık traş olmanın mahzuru olmadığını” belirtmiştir.

2. En büyük Müceddit: Tecdid, yenileme anlamına gelir ki, bu aslı ve esası bozmadan, reform falan gibi hususlara girmeden, dini peygamberin uyguladığı ve nazil olduğu şekli ile muhafaza etmek ve dine sonradan giren bid’aları temizleyerek “Sünnet-i Seniyeyi” ihya etmektir. Bu bağlamda Bediüzzaman “İman ve İhlas” vadisinde, “Uhuvvet ve Muhabbet” potasında, “İmanın ispatı ve Fenn-i hikmete muvafakatı” noktasında, “Kalplere Allah korkusu ve Ahiret duygusu yerleştirme” hususunda ve Kur’ân-ı Kerime itiraz eden bütün hususları aklî ve mantıkı delillerle ilmî olarak ispat ederek en büyük, tarihte misli görülmeyen tecdidini yapmıştır. Risale-i Nur ile imanlarını kurtaran milyonlar buna şahittir. Kelam ve İslam Felsefesi sahasında Risale-i Nur gibi bir eser yazılmamıştır.

Bediüzzaman’ın müceddit olduğu konusunda bir şüphe zaten yoktur. Ancak bazıları 13. Asrın müceddididir” dedikten sonra 14. Asrın müceddidi aranmakta ve 15. Asrın müceddidi de “Mehdi-i Azam” olacak denilmektedir ki bu yorumlar doğru değildir. Risale-i Nur Talebeleri ihtilafsız “Son müceddit Bediüzzaman’dır ve son müceddittir ve Mehdi-i Azamdır” fikrinde ittifak etmektedir.

3. Hakim: Bilge ve hikmet sahibi anlamına gelir. Eskiler buna filozof derlerdi. Bu yönü ile Bediüzzaman o derece büyük bir hakim ve düşünürdür ki Mehmet Akif ve Ali Ulvi Kurucu gibi alimler Nurettin Topçu gibi felsefeciler “Sokrat ve Eflatun felsefede Said Nursi’nin ancak talebesi olabilirler” demişlerdir. Bize daha söz düşmez.

Hükmetmek açısından meseleye bakacak olursak “Hüküm ve hâkimiyet her zaman “ilim ve kalem” erbabınındır. Ve her zaman ilim erbabı hâkimdir. Bütün insanlar ilmin mahkûmudur. Haklı olan da her zaman hâkimdir, mahkûm ancak suçlu olandır. Bunun için Bediüzzaman için “Mahkûmken dahi hükmediyordu” ifadesi kullanılmaktadır. Gerek Hurşit Paşa’ya, gerek Rus orduları Başkomutanı’na ve gerekse Mustafa Kemal’e karşı nasıl hükmettiğini herkes bilir. Tarih böyle bir hâkimi ve kumandanı asla göstermemektedir.
Bu bakımdan Bediüzzaman Said Nursi hem Hakîm’dir hem de hâkimdir. Asla mahkûm olmamıştır.

4. Mehdi: Bediüzzaman’ı okuyanlar daima hak ve hidayet üzeredirler. O eserlerinden daima hak ve hidayet yolunu göstermiştir ve bu konuda şüphe yoktur. Risale-i Nurların “Hak ve Hakikati” ders vererek iman ve Kur’an hakikatlerini en güzel şekilde gösterdiği, Kur’an ve iman ile ilgili bütün şüpheleri giderdiği ve milyonların hidayetine vesile olduğu ve kıyamete kadar olmaya devam edeceği görüldüğü için “mehdiyetinde” asla şüphe yoktur. Ayrıca “İman-Hayat ve Şeriatı” davasında topladığı ve en azam mesele olan imanı tam olarak ders verdiği ve burada izah edilen altı yönü ile mükemmel olduğu ve Mehdi-i Azamın altı esasını şahsında cemettiği için de ahir zamanda müjdelenen “Mehdi-i Azamı” olduğunda şüphe yoktur.

5. Mürşit: İrşadın en tesirlisi “Kalbe ve akla hitap etmektir.” Bediüzzaman her ikisini de tam olarak yapabilen bir mürşittir. Hayatından sonra dahi eserleri ile bu irşat vazifesini sağlığındaki gibi bizatihi yapmaktadır. O öyle bir mürşittir ki sadece yanına geleni değil, eserlerini okuyan herkesi irşat etmektedir. Aklını ve kalbini nurlandırmaktadır. Böyle bir allameye ve okuyanı hem irşat eden hem ilmini ve imanını artıran esere tarihte pek rastlanmamaktadır.

Bediüzzaman talebelerini şahsına değil, risaleleri vasıtası ile doğrudan Kur’âna, Peygambere ve Asr-ı Saadete bağlayan tam bir mürşid-i kâmildir. Mürşid-i kâmil, Allah’ı kâmil manada tanıyandır. Bu hususta Bediüzzaman Mevlana’dan, Muhyiddin-i Arabi’den ve Abdulkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani'den daha ileri seviyededir. Doğrudan Hz. Ali’nin (ra) “Evlâd-ı mâneviyesidir.” Bu husus Bediüzzaman’ın ifadeleri ve O büyük zatları tanıyan ve Risaleleri de okuyanların şahadetleri ile sabittir. Tabii ki O büyük zatları tanıyan ve eserlerini okuyanlar Bediüzzaman’ı da okur ve hayatını bilir de kıyas ederse bunu anlar ve ifade eder. Ama böyle bir tahkik sonucu değilse o zaman “Hayalî bir tanıma ve ale’l-amya (körü körüne bir taassubun sonucu) tarafgirlikle konuşmuş olur. Bunun da hakikat noktasında bir değeri yoktur. Sözümüz ehl-i tahkik ve ilim erbabı içindir. Bilmeyene ve taassupla hareket edene sözümüz olamaz.

6. Kutb-u Azam: Kutup değirmen taşının üzerinde döndüğü mile verilen addır. Tasavvuf erbabı “dünyanın manevi yönetiminden sorumlu gördükleri velilerin büyüklerine “Kutup” adını verirler. Kutup yıldızı nasıl şaşkınlara doğru yönü gösterirse bu kutuplar da şaşkın olanlara “Sırat-ı Müstakimi” gösterirler. Kutbun büyüğüne “Kutbu’l-Aktap” “Gavs” ya da “Gavs-ı Azam” adı verilir.

Kutup yaratılış sebebi olan “Hakikat-ı Muhammediye”nin şahsında tecelli ettiği kişidir. Bu mana Abdulkâdir Geylâni’de tam tecelli ettiği için ona “Gavs-ı Azam” denilmiştir. Onun dışında Ahmet Rufai, Ahmed-i Bedevî ve İbrahim Desukî (kaddesellahü esrarehüm) hazeratına “Aktab-ı Erbaa” yani Dört büyük kutup denilmiştir. Aynı şekilde Anadolu Evliyalarından Mevlana Celalettin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli ve Şeyh Şaban-ı Veli hazeratına da Anadolu’nun dört kutbu denilmektedir.

Şimdi bu büyük zatları tanıyanlar ve onların hizmetlerini ve irşatlarını bilen ve eserlerini okuyanlar, Bediüzzamanı da iyi tanır ve eserlerini okursa anlarlar ki, Bediüzzaman “Hakikat-ı Tevhidi” ve “Hakikat-i Muhammediye”yi bu zatlardan daha mükemmel bir şekilde hem yapmış, hem de eserlerinde ortaya koyarak mükemmel bir irşat görevi ifa etmiştir. Sadece avama değil, havassa, tasavvuf ve şeriat erbabına, ulemaya ve hocalara, siyasilere ve yöneticilere rehber ve yol gösterici olmuştur. O büyük zatlara “Kutup ve Kutb-u Azam” dedirten hususların hem velayet, hem de hakikat ve ilim noktasında en mükemmeli Bediüzzaman’ın şahsında ve eserlerinde mevcuttur.

Bu sözümüz de ehl-i tahkik olan ulema ve tasavvuf erbabınadır. Kendilerinde ilim ve tahkik olmayan taassuptan kendisini kurtaramayan amilere ve avama sözümüz yoktur.

“Ehl-i Beytten olan bir ‘Zat-ı Nurani”: Bediüzzaman’ın Kürdistan vilayetinde doğması ve Kürtçe konuşması onun “Kürt” olduğunu göstermez. Mehdinin kendisini gizleyerek davasını öne çıkarması ve imtihan gereği böyle olması gerekirdi. Nitekim Ahir zaman peygamberinin Arabistan’da doğması ve Arap olması gibi. Gerçekte ise peygamberimiz (sav) Hz. İbrahim’in (as) neslinden Hz. İsmail’in neslinden olduğu bir gerçektir. Yahudi ve Hıristiyanlar bununla imtihan edilmiş ve imtihanı kaybetmişlerdir. Elbette yukarıda geçtiği şekli ile Anne tarafından Hz. Hasan ve baba tarafından Hz. Hüseyin neslindendir. Hem Seyyid hem de Şerif’tir. Bunun erbabı bilir. Herkesin bilmesi de gerekmez.

http://www.fikirbahcesi.org/soru-cevap/ ... midir.html


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 08:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
Alıntı:
e) Tarikatların ehliyetsiz ellere geçtiğini görmüş ve günümüz tarikat liderleri yüzünden dine gelen zararı önlemek için “Telvihat-ı Tis’a” ile Tarikatın hakikatini izah etmekle beraber “Bu zaman Tarikat zamanı değil” hükmünü vererek ehl-i tariki “Risale-i Nurlar” ile İmana hizmete çağırmıştır. Dine hizmetin bu zamanda tarikat yolu ile değil, İmana ve Kur’ana “Kur’anın i’cazı” olan “İlim ve Hikmetle” “İman hakikatlerini” akıllara ve kalplere yerleştirmekle olacağını izah etmiştir. “Marifetullah ve Muhabbetullah” derslerinin artık tarikatlarla değil Risale-i Nurlar ile kalplere yerleşeceğini ispat etmiştir.


saidi nursi merhum zamanının bir tane bile murşidine denk değildir.onun eseri ne mesneviye denkdir ne de risale kudsiyye gibi murşidlerin eserlerine denkdir..

bu kadar açık ve net yazıyorum..

vesselam..

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 08:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
Alıntı:
Mürşid-i kâmil, Allah’ı kâmil manada tanıyandır. Bu hususta Bediüzzaman Mevlana’dan, Muhyiddin-i Arabi’den ve Abdulkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani'den daha ileri seviyededir.


:=) demek istiyor ki ne mevlana ne geylani ne imam rabbani lar murşid değildir :mrgreen: :mrgreen: :mrgreen:

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 09:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
moderatör arkadaşlarımdan ricamdır.

yukarıdaki ebu hamza nick'li kardeşimin 2 yazısını kaldırmalarını rica edicem zira bu yazılar risalelere gönül vermiş ben fakirin haysiyetine dokunuyor.

artık biz müslümanlar, "benimki seninkinden daha iyi, seninki yanlış vs.." söylemlerden de uzak durmalı.

haa derseniz, "bizim haysiyetimize de dokunuyorlar." eğer her dokunmaya bir cevap verecek olursak, kimse kendi işini adamakıllı yapamaz.
nihayetinden sadece bilen konuşmuyor, cahiller de konuşuyor.

vesselam...

***
MODERATÖR NOTU: Hakaret ve aşağılama içermeyen mesajlara müdahale edilmemektedir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 10:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
tanhu yazdı:
moderatör arkadaşlarımdan ricamdır.

yukarıdaki ebu hamza nick'li kardeşimin 2 yazısını kaldırmalarını rica edicem zira bu yazılar risalelere gönül vermiş ben fakirin haysiyetine dokunuyor.

artık biz müslümanlar, "benimki seninkinden daha iyi, seninki yanlış vs.." söylemlerden de uzak durmalı.

haa derseniz, "bizim haysiyetimize de dokunuyorlar." eğer her dokunmaya bir cevap verecek olursak, kimse kendi işini adamakıllı yapamaz.
nihayetinden sadece bilen konuşmuyor, cahiller de konuşuyor.

vesselam...


saidi nursi mehdidir yazıları islamın hassiyetine dokunuyor kusura bakmayın..
bu hususda ne senin ne de bir başka nurcunun hassasiyeti önemli değil..

***
MODERATÖR NOTU: Konuyu kişiselleştirmeyelim.

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 15:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
güzel ve muhterem kardeşim Hamza,
beni rahatsız eden nokta, mehdi'lik üzerine değil idi, mürşid'lik kıyaslamanız üzerine idi ama neyse....

mehdi'lik konusu pek tartışmaya gidilecek bir konu değildir, belki gelmiştir, belki her asırda mehdi'likten bir pay gelmiştir, belki de hiç gelmemiştir.

ancak şuraya da dikkat etmek gerekir ki, (araştırmalarıma göre);
mehdi'lik üzerine bahsedilen hadislere, Buhari ve Muslim hadis kitaplarında yer vermemişlerdir.
Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir.

vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 15:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
tanhu yazdı:
güzel ve muhterem kardeşim Hamza,
beni rahatsız eden nokta, mehdi'lik üzerine değil idi, mürşid'lik kıyaslamanız üzerine idi ama neyse....

mehdi'lik konusu pek tartışmaya gidilecek bir konu değildir, belki gelmiştir, belki her asırda mehdi'likten bir pay gelmiştir, belki de hiç gelmemiştir.

ancak şuraya da dikkat etmek gerekir ki, (araştırmalarıma göre);

mehdi'lik üzerine bahsedilen hadislere, Buhari ve Muslim hadis kitaplarında yer vermemişlerdir.

Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir.


vesselam..


sayın adminim.

inanız meseleyi kişiselleştirmiyorum.

şu altını çizdiğim yerler var ya..zaten o satırlar işin vahametini ortaya koymakda..Allah hidayet etsin diyelim biz..

vesselam..

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 16:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Alıntı:
"Bediüzzaman talebelerini şahsına değil, risaleleri vasıtası ile doğrudan Kur’âna, Peygambere ve Asr-ı Saadete bağlayan tam bir mürşid-i kâmildir. Mürşid-i kâmil, Allah’ı kâmil manada tanıyandır. Bu hususta Bediüzzaman Mevlana’dan, Muhyiddin-i Arabi’den ve Abdulkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani'den daha ileri seviyededir."
Mehmet Ali Kaya


bu Mehmet Ali efendi kendisi onlardan daha mı yükseğe çıkmış ki onların seviyelerini ölçüp karşılaştırmış.

Efendim bu forumda sürekli böyle konuların tartışılmasından rahatsızım.
Bu konulara da girmemeye gayret ediyorum.
Fakat Haddini bilmek gibi irfan olmaz demektende kendimi alamıyorum.

Haddini bilmeyene haddini bildirmek öksüze kaftan giydirmekten evla olsa da,ehli tasavvuf gününü bu kısır çekişmelerle harcamak yerine ,tasavvufi üslupla doğrusunu belirtip geçmesi daha uygundur sanırım..

Malum cedel hoş görülmemiştir.Akıntıya kürek çekmekten ve fikirleri sabitleştirmekten başka işe yaramıyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risaleci Taifesinin Said-i Nursi'yi "Mehdi" ilanı
MesajGönderilme zamanı: 05.02.10, 08:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
tanhu yazdı:
güzel ve muhterem kardeşim Hamza,
beni rahatsız eden nokta, mehdi'lik üzerine değil idi, mürşid'lik kıyaslamanız üzerine idi ama neyse....

mehdi'lik konusu pek tartışmaya gidilecek bir konu değildir, belki gelmiştir, belki her asırda mehdi'likten bir pay gelmiştir, belki de hiç gelmemiştir.

ancak şuraya da dikkat etmek gerekir ki, (araştırmalarıma göre);
mehdi'lik üzerine bahsedilen hadislere, Buhari ve Muslim hadis kitaplarında yer vermemişlerdir.
Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir.

vesselam..


bir meselenin dinde delil - hatda akidevi bir inanç olması için illa buhari ve muslimde mi geçmesi laızm acaba.?

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 39 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2, 3, 4  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye