Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 60 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani ve Said-i Nursi
MesajGönderilme zamanı: 01.01.10, 00:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
Ebu Hamza yazdı:
geçtiğimiz aylarda nurcular yani diyalogcu çevre bilhassa arap ülkelerinde medrese-i yusufiyelerin açıldığına dair haberler veriyorlar idi.arap ülkelerinde ki ilim adamları risalaler üzerine tenkit yayınlamakta bizdekine göre daha rahatlarlar.zira oralarda bizde ki gibi bir fitne ortamı yok.ya da bazı sebeblerden ötürü burada yapılan çalışmalar yayınlanamıyor ve ya takıyye yolu üzerine bazı beyanatlarda bulunuluyorsa oralarda böyle durumlar sözkonusu değil.

fakir; diyalogcuların arap ülkelerinde bilhasa kutsal topraklarda bu tarz oluşumlar yani medrese-i yusufiye lerin kurulmasına yönelik haberler vermesini manidar buluyorum...

şunu farkındayız ki ;: kendi batıl fikirlerinin yayılmasına uğruna çok çaba sarfediyorlar..

emma bad; ehli sünnet ilim adamlarının salih bir niyet ile yapacağı her çalışma bunlar tarafında şiddetle tenkite maruz kalacaktır - bu açıktır... zira kendilerine göre saidi nursi merhum hatasız bir varlık -bir kul...


en azından güzeldir arap ülkelerindeki ilim adamlarının tekrardan yetişmesi ve tekrardan din üzerine eğilip araştırmaları. yoksa, bir zamanların muaazzam üniversitelerinin olduğu, ilim ve irfan yurdu olan, İmam-ı Azam hazretlerinin mekanı Bağdat şu an böyle olmazdı.

saygılar...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani ve Said-i Nursi
MesajGönderilme zamanı: 01.02.10, 14:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.11.09, 16:40
Mesajlar: 25
Alıntı:
BUGÜNKÜ DİL İLE ÖZET OLARAK RNK'da iddia edilir ki İmam-ı Rabbani başta İMAN HAKİKATLERİ konusu olmak üzere iman ve tarikat ile ilgili olarak şunları demiştir:

1. CÜMLE: "Hem bütün tarikatların ulaşabildiği son noktaları, gayeleri ve en büyük, en önemli sonuc ve maksatları, iman hakikatlerinin açıklığa kavuşması ve gelişmesidir."

2. CÜMLE: "Ve iman hakikatlerinden bir tek meselenin, bir küçük iman sorununun kesin olarak açıklığa kavuşturulması ve gelişimi ve bir tek iman sorununun açıklık ile gelişimi bin kerametler ve keşiflerden daha iyidir; benim katımda, nazarımda yüzlerce, binlerce zevk ve binlerce kerametlere tercih edilebilir. İman hakikatlerinden bir meselenin gelişimini, binlerce zevk, vecd ve kerametlere tercih ederim."

3. CÜMLE: 'Düşünürlerden biri ve Kelâm ilmi bilginlerinden birisi gelecek, bütün iman ve İslam hakikatlerini aklî deliller ile olgun bir açıklık ile bildirip kanıtlayacak. ' Ben istiyorum ki, ben o olsam, belki *o adamım" diye...

Risale-i Nur Külliyatı'nda İmam-ı Rabbani'ye isnad edilen bu sözlerin hiçbirisi Mektubât-ı Rabbani'de "aynen" yer almamaktadır. Hatta anlam olarak dahi yukarıdaki ilk iki cümlenin anlamına yaklaşan bir ibare Mektubât-ı Rabbani'de yoktur ; görülmemektedir.

( İmam-ı Rabbani'nin iman hakikatlerine ulaşılmasının seyr ü sulûk ile nasıl mümkün olacağını tarif ve talim ettiği Rabbani mektublar ile ilgili bir araştırma da yapılabilir.)

3. cümlenin Risale-i Nur Külliyatı'nda verilişi kısmen rivayetvari bir yakaza gibi anlatıldığından onu bu değerlendirme dışında tutmak da mümkündür.

***

Peki o halde yıllardır ve yıllardır "tahkik-i iman elde etmenin en kısa yolu Risale-i Nur'dur" diye ehl-i tasavvufa karşı kullanılan bu cümleler İmam-ı Rabbani'ye istinaden nasıl olup RNK'na girmiştir?

Burada hüsn-i niyet göstererek belirtilmelidir ki Said-i Nursi Hz. nin yaşadığı ortamlar ve karşılaştığı müşkiller sonucu sürekli olarak Mektubât-ı Rabbânî'yi mütalaa etme (hatta sürekli yanında bulundurma) imkanına sahip olamayışı sözkonusu olabilir.

Ne kadar güçlü olursa olsun -"Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldur" gereği- Said-i Nursi Hz. nin hafızasında böylesi birkaç cümlenin İmam-ı Rabbani Mektubat'ından sanılarak muhafaza edildiği düşünülebilir. ( Bu hafıza aldatmasının "velâyet-i vustâ" konusunda da Said-i Nursi Hz. ne hata yaptırdığı bilinmektedir. İnşaallah o konuyu da Mektubât-ı Rabbani şehadeti ile açıklığa kavuşturma niyeti vardır.)

Sonuçta "hatasız kul olmaz"ı gerçeği ortaya çıkmaktadır; o "kul"un yazdıklarına "ilahi" bir vasıf ile "hatasızlık" atfedilse bile...




İMAM-I RABBANÎ’DE İMAN HAKİKATLERİ (Hakâik-i İmâniyye) KAVRAMI NASIL ELE ALINMIŞTIR?


A) MEKTUBÂT-I RABBANÎ’DE İMAN HAKİKATLERİ (Hakâik-i İmâniyye) KAVRAMI NASIL ELE ALINMIŞTIR?Seyr ü sülûkten, nefsin tezkiyesi ile kalbin tasfiyesinden gaye; manevî afetlerin izalesi olup:
«Kalblerinde maraz vardır.» (2/10) mealine gelen âyet-i kerimede işaret edilen kalbi marazların izalesidir. Ta ki: İmanın hakikat ile tahakkuk edebilsin. Anlatılan afetler mevcud olduğu halde, iman bulursa, o: ancak, işin zahiri iledir. Zira, nefs-i emmarenin vicdanı, onun aksine hakim olup küfründe ısrarlıdır. (…) İmanın hakikatına inanmak da buna benzer.. Yani: Şer'i hükümlerin hak ve doğru olduğuna iman etmek: Ancak nefsin tezkiyesi ve itminanı sonunda olur. O zaman, iman, vicdana dayalı bir iman olur. İşte, imanın bu kısmı, zevalden mahfuzdur.

Bu manada Allah-ü Taâlâ, şöyle buyurdu:«Haberiniz olsun, Allah'ın veli kullarına korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar.» (10/62)

46. RABBANÎ Mektub

***
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, bizim gibi müflisleri, imanın hakikati ile müşerref eylesin..
(...)
«Sana yakin gelinceye kadar Rabbına ibadet et.» (15/99) ayetinin anlatılan manaya bir işaret olması mümkündür. Zira âyet-i kerimenin (Arapça aslında) geçen: «Hatta…» lafzı gaye için olduğu gibi, illet (sebeb) için olur.. Bu duruma göre mana şudur: «Sana yakin gelmesi için.. Rabbına ibadet et …»

Anlatılan duruma göre: ibadet öncesi yapılan iman suret olup asıl iman hakikati yakîn olan imandır.

97. RABBANÎ Mektub

***

Bilesin ki, Şeriatın bir sureti, bir de hakikati vardır.
Şeriatın sureti: Allah'a, Allah'ın Resulüne, Allah katından gelenlere iman ettikten sonra, şeriat hükümlerini yerine getirmektir.
Nefs-i emmarenin münazaası, tuğyanı, yaratılışında bulunan inkârın varlığı olmasına rağmen iman etmek, imanın suretidir.
O nefsin, anlatılan sıfatları ile beraber kılınan namaz ve tutulan oruç dahi namazın ve orucun suretidir. Şeriatın diğer hükümleri dahi aynı kıyasa tabidir.
Nefis ki, insanın umdesidir; bu nefis, her ferd için: “Ene..” (Ben..) sözü ile küfründe ve inkârında devam etmektedir. Onun durumu böyle olunca, kendisinde imanın hakikati ve salih amellerin hakikati nasıl tasavvur edilir?

(...)

Sübhan Allah'ın fazlı ile, nefis ki: itminan makamına ulaştı [nefs-i mutmainne oldu]; Şanı Büyük Allah'ın hükmüne boyun eğdi.. İşte o zaman, hakikî İslâm müyesser olur ve imanın hakikati dahi hâsıl olur.
Bundan sonra da her ne yapar ise.. hakikat olur.
Namazını eda eder ise.. bu namazın hakikati olur.
Oruç tutar ise… bu tuttuğu orucun hakikati olur.
Eğer hacca gider ise... bu hac dahi haccın hakikati olur.
Şer'i hükümlerin kalanları dahi, bu kıyasa tabi tutulabilir.

Tarikat ve hakikat vazifelerinden her biri; şeriatın sureti ile hakikati arasında bir mutavassıttır. (Aracıdır.)
Bir kimse, has velâyetle müşerref olmadıktan sonra, mecazî manadaki İslâm'dan kurtulup hakikî manadaki İslâm'a kavuşamaz.
Sübhan Allah'ın fazlı ile şeriatın hakikatına göre mana güzelliği bulunup hakikî manada İslâm dahi müyesser olur ise.. artık nübüvvet kemalatından bolca nasib olmaya müstaid olur.. Yani: Enbiyaya tebaiyet ve onlara veraset yolu ile.. Onlara salât ve selâm olsun.
Şeriatın sureti, velâyet kemalâtına bir mübarek ağaçtır. Bu velâyet kemalâtı dahi o suretin meyveleridir.
Şeriatın hakikati dahi aynı şekilde nübüvvet kemalâtına mübarek bir ağaç olup bu nübüvvet kemalâtı dahi o hakikatin meyveleridir.

363. RABBANÎ Mektub

***

İtikadı tashih edip şeriatın iktizasına göre yararlı amelleri işledikten sonra; vakitleri şanı büyük Allah'ın zikri ile mamur eylemek gerek. O şeriat sahibine salât ve selâm olsun. Allahu Teala'nın zikrinden dahi asla uzak kalınmamalıdır.
Zahir halk ile meşgul olsa dahi, batını yüce Hakk ile [halvet der encümen] kılmalıdır. Yüce Hakk'ın zikri ile de lezzet almalıdır.

Üstte anlatılan devlet, Hacegân tarikatı müptedilerine ilk adımda, kâmil ve mükemmel şeyhin sohbeti sonunda Allah'ın inayeti ile müyesser olur.

İhtimal ki, bu manada size iman hasıl olmuştur. Hatta ondan bir nasip de gelmiştir; isterse az olsun…
Hasıl olan her ne ise, onu korumalı; şükrünü eda etmeli ve daha ziyadesine de ümitli olmalıdır.

Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin tarikatında nihayetin bidayete derc edilmesi bulunduğundan; bunda hasıl olan az şey çok sayılır. Zira, salik bidayette; nihayetten haberdar olmaktadır.

Amma müptedi salike düşer ki, çok olsa dahi, kendisine hasıl olanı az bula... Amma şükrünü eda etmekten de geri kalmamalıdır. Elbet, şükrünü eda etmeli; ziyadesine dahi talip olmalıdır.

Zikirden asıl maksat, Sübhan Hakk’tan başkasına olan alâkanın zeval bulmasıdır. Kalb marazı dahi, bu başka sayılanlardan ibarettir. Bu zeval hasıl olmadıktan sonra, iman hakikatından yana nasip gelmez. Şeriat hükümlerinin edasında dahi suhulet ve kolaylık olmaz.

429. RABBANÎ Mektub

***

Sübhan Allah'ın inayeti ile seyir, cem makamından yukarıya [fenafillahtan öteye] vaki olursa, o zaman ilim cehalet ile içtima eder; mağfiret dahi hayrete arkadaş olur. Fark ve temyiz dahi zuhur eder; sekr (sarhoşluk) hali, ayıklık haline geçer. İşte o zaman hakiki İslâm husule gelir; iman hakikati dahi müyesser olur.

İş bu anlatılan iman ve İslâm; zevalden mahfuz ve küfür gelmesinden ve değişikliğe uğramaktan yana da emin olur.
Resulullah (sav) Efendimizin bazı bilinen dualarında gelen: "Allahım, senden bir iman istiyorum ki; ondan sonra küfür olmaya…" cümledeki iman, anlattığımız imandır. Zira o, zevalden mahfuzdur.

Allahu Teala'nın buyurduğu: "Dikkat ediniz, Allah'ın veli kullarına korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar." (10/62) ayet-i kerimesindeki mana dahi, bu iman ehlinin halini beyan etmektedir. Zira, velâyet, anlatılan iman olmayınca, tasavvur edilemez.

445. RABBANÎ Mektub

***
BİRİNCİ SUAL Sormuşsun ki:
-Marifetle hakiki iman arasında ne fark vardır? (…)
İmanın sureti odur ki; Sübhan Hak, şefkatinin ve merhametinin kemalinden, şeriatta uhrevi necat için onu yeterli kılmıştır. Bu dahi, nefs-i emmarenin inkârı ve temerrüdü olmasına rağmen, kalbin tasdikidir. (…)
İmanın hakikati ise, nefs-i emmare için tabii olan emmarelikten çıktıktan sonra, kendisine itminan ve marifet hasıl olması ile nefsin tasdikidir. (…)

Şöyle bir soru sorulabilir: “Nefsin iz'anı, kalbin iz'anından sonradır,” demiştin ve “Nefsin iz'anı, hakiki imandır..” diye tabir etmiştin. Halbuki felsefeciler ve akılcılar, tasdik işinde, mutlak nefsin iz'anını almışlardır. Kalbin iz'anından kelâm etmemişlerdir.

Bu soruya [cevap olarak] şöyle derim: “Akıl erbabının, bazı beyanlarında: “Nefs...” demekten muradları ruhtur. Bazı beyanlarda ise, kalbi murad ederler. Genel manada, onların felsefi tetkikleri de, bir başka manaya yorulur ki, faydası yoktur. Onlar, bu meselede muattal ve acizdirler. Bunda onların hükmü, avam hükmü gibidir.
***
Bu işte tetkik sırası şimdi sufiyyeye [tasavvuf ehline] geldi.
Bunlar, her latifenin hükmüne girer; seyr ü sülük ile, bütün letaiften [latifelerden] yükselirler. [Latifelerden olan] nefsi kalbden, ruhu da sırdan fark ederler; hafi ile ahfa arasını ayırd ederler.

Bilinmez; akılcılara, onların isimlerini bilmekten başka bir nasib hasıl olur mu olmaz mı? Felsefeciler, nefs-i emmareyi büyük bir şey bilip onu mücerredler arasında saymışlardır. [Latifelerden olan] kalb, ruh ismi dillerine [bile] gelmemiştir. Sırdan, hafiden ve ahfadan yana da bir alâmet belirmemiştir.

Allahu Teala'nın meleği vardır ki ehli ehline, yerli yerine ulaştırır.
***
Şu da, üstteki soruya bir başka cevap:
-Akıl erbabı, nefsin iz'anını, ancak âdet ve örf hükümlere bakarak anlatmışlardır. Zira, akıllarına yakın olan budur. Bizim kelâmımız ise, şer'i hükümlerin tasdikleri hakkındadır. Halbuki, nefsin buna bizzat inkârı vardır; iz'an nerede? Bu inkâr, öyle bir inkârdır ki, münkiri o hükümlerin sahibine düşmanlık etmeye kadar götürür.

Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah'a sığınırız. Bir kudsi hadiste şöyle varid olmuştur: "Nefsine düşman ol; zira o, bana düşmanlığa saplanmıştır."

Merhametliler merhametlisi, şefkatinin kemalinden ötürü; ilk hallerde nefsin iz'anını, nazara almadı. Necatı, kalbin iz'anına bağlı kıldı.

Şayet ikinci olarak; yüce Sübhan Hakkın sırf keremi ile nefsin iz'anı da müyesser ise bu, nurdur, sürürdür, velâyet derecelerine vusuldür; iman hakikatinin dahi husulüdür.

503. RABBANÎ Mektub

***

Burada şöyle bir soru sorulabilir:
-Hak marifet, marifetin kendisi olduğuna göre; lâzım gelir ki, avam hakkında marifetin kendisi olmaya... Şunun için ki, onlarda marifetin kendisi yoktur.
Buna karşılık şöyle derim: Marifet için bir suret vardır, bir de hakikat. Hak marifetin aynı olan marifet; acze merbut olan, marifetin hakikatidir.

Onun sureti ise, bu acz haddine ulaşmayan marifettir, imkân mukayesesi şaibesinden temizlemeyendir. Nitekim bu mana, daha önce de anlatıldı.
Yüce Hakkın fazlının kemalindendir ki marifetin suretini esas iman itibar etti ve necatı ona bağlı kıldı. Cennete girmeyi dahi, ona mürettep eyledi.

Marifetin sureti, imanın suretinde yeterlidir. Amma imanın hakikatında, mutlaka, marifetin hakikati gereklidir.

***
Bu tahkikten bilinmiş oldu ki, iman iki ferddir; biri hakikat, biri de suret… Avamın nasibi olan surettir; havassa ihsan edilen dahi hakikattir.

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca; avamın imanı, enbiyanın imanı gibi olmaz. Ki onlar, havassın dahi hasıdır. Onlara selâm. Zira, o iman, bu iman değildir; aralarında bir benzerlik dahi yoktur.

Marifetten yana acz, imanın hakikatında (ele, dile) alındığına ve marifetin dahi o makamda mevcud olduğu bilinmediğine göre, hiç şüphe edilmeye ki; o makamda ziyadelik ve noksanlık yoktur. Zira, marifetin atılması (yokluğu) durumunda, marifet derecelerinin değişik olma ihtimali yoktur. Halbuki değişik dereceler, ancak sübuttadır.
Netice mana üstteki gibi olunca, imanın hakikatında ziyadelik ve noksanlık olmaz.

533. RABBANÎ Mektub

KAYNAK: MEKTUBÂT-I RABBANÎ; Abdulkadir Akçiçek Tercumesi, Merve Yayınevi.

***

B)İMAM_I RABBANÎ'nin MA‘ÂRİF-İ LEDÜNNİYYE (ARİFLERİN HALLERİ)Kitabı'nda İMAN HAKİKATLERİ

İmam-ı Rabbani'ye göre Îmânın Sûreti ve Îmânın Hakîkati:

24. Bölüm: Îmânın Sûreti ve Hakîkati
“Lâ ilâhe illallâh” zikrinden maksad, âfâkî ve enfüsî yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Meselâ Lât ve Uzzâ gibi putlar. Enfüsî ilâhlar ise, nefse ait arzulardır. Nitekim Cenâb-ı Hak buyurur: “Nefsini ilâh (tanrı) edinen kişiyi gördün mü?” (el-Câsiye, 45/23). Şerîatın zâhirinin insanları mükellef tuttuğu ve kalben tasdîk etmekten ibâret olan “îmân” için, âfâkî ilâhların yok edilmesi yeterlidir.

Enfüsî bâtıl ilâhların yok edilebilmesi için ise nefs-i emmârenin tezkiye edilmesi lâzımdır. Ehlullâhın tarîkine girmenin sonucu ve gâyesi de budur. Hakîkî îmâna ulaşmak, bu her iki tür bâtıl ilâhları yok etmeye bağlıdır. Ancak şerîatın zâhirinin îmânla ilgili hükmü, sâdece (putlar gibi) âfâkî ilâhları iptal etmek ile de gerçekleşir. Bu tür bir îmân, îmânın sûretidir. Îmânın hakîkati ise, (mal ve makâm sevgisi gibi) enfüsî ilâhları iptal etmeye bağlıdır.

Îmânın sûretinin yok olması muhtemeldir. Oysa îmânın hakîkati bundan korunmuştur. Çünkü îmânın sûretinde nefs-i emmâre kendi inkâr ve küfründen kurtulmamıştır. Kalpte bir tasdîk oluşmuştur, o kadar. Bundan fazla bir şey yoktur ve nefs-i emmârenin kavgası devam etmektedir. Hakîkî îmânda ise, aslında serkeş olan nefs-i emmâre boyun eğmiş, huysuzluğundan vaz geçmiş ve îmân şerefiyle müşerref olmuştur. Şer‘î mükellefiyetlerden (sorumluluklardan) maksat, nefsi âciz bırakmak ve harâb etmektir. Çünkü kalp, aslında ilâhî hükümlere boyun eğmiştir. Eğer kalpte bir kötülük ortaya çıkarsa, nefs ile arkadaşlığı sebebiyledir.

Şiir:
Boynu ve başı dik olanların tevâzu göstermesi güzeldir,
Dilenci tevâzu gösterse ne olur, bu zâten onun huyudur.

O hâlde hakîkî îmâna ulaşmak ve îmânın yok olmasından korunmak için tarikatte sülûk edip nefs tezkiyesi (nefsi kötü huylardan arındırmak) zarûrî olmuştur. Nefs tezkiyesi, tasavvuftaki fenâ ve bekâdan ibâret olan velîlik derecesine ulaşmaya bağlıdır. Sâlik velîlik derecesine ulaşmadıkça nefsinin itmi’nân (dinginlik) ve huzûra erişmesi imkânsızdır. Nefs itmi’nâna ulaşmadıkça, can burnuna hâkîkî îmânın kokusu ulaşamaz, îmânın yok olması korkusundan korunmuş olamaz. “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de” (Yûnus, 10/62).

Şiir:
Bu hayâtın ve eğlencenin ardından,
Yüz binlerce canı fedâ etmek gerekir.

25. Bölüm: Şerîatın Tarîkat ve Hakîkat ile Bağlantısı:
Hakîkat, şerîatın hakîkatinden ibârettir. Yoksa hakîkat, şerîattan ayrı bir şey değildir. Tarîkat, şerîatın hakîkatine ulaşma yoludur, yoksa o, şerîat ve hakîkatten ayrı bir şey değildir. O hâlde şerîatın hakîkatine ulaşmadan önce, şerîatın sâdece sûreti elde edilir. Şerîatın hakîkatini elde etmek, nefsin itmi’nânı mertebesinde ve velîlik derecesine ulaşmada mümkün olur. Velîlik derecesine ve nefs-i mutmainneye ulaşmadan önce şerîatın sûreti vardır. Îmân konusunda anlatıldığı gibi, nefsin itmi’nânından önce îmânın sûreti vardır, itmi’nândan sonra ise îmânın hakîkati elde edilir.


KAYNAK: İMÂM-I RABBÂNÎ AHMED SİRHİNDÎ: MA‘ÂRİF-İ LEDÜNNİYYE (ARİFLERİN HALLERİ)
24. Bölüm: Îmânın Sûreti ve Hakîkati
25. Bölüm: Şerîatın Tarîkat ve Hakîkat ile Bağlantısı

Tercüme: Doç. Dr. Necdet Tosun


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 05:36 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
üstad Bayram Hocaefendi'den duydum: "..imam-ı Rabbani hz. der ki bir insan tarikata 40 - 50 yıl çalışıp bütün makamları ihraz etse ama 5000 sünnetin 4999 nu yapıp 1 ni terk etse o insan zılda demektir o hala gölgelerle takılıyor demektir..." bu ifade Mektub-i şrf.den ma'nen rivayettir (*)

imdi, tarikata ömrünü adayan arifin bir iki eksiği yüzünden ahiri hali bu olursa tarikattan bî-behre olan nakısın ahiri hali ne ola: bir güzel fehm edile!..

ben cahil derim ki: bir insanın mertebe-i asl'a erişememiş olup zılal dairesinde takık, telvinde tevakkuf pozisyonunda bulunması onun farklı (teamül dışı) görüşlerinin ciddi surette analizini/ayrıştırılmasını gerektirir ve dahi (tevil götürmeyen) müşkil/aykırı sözlerinin de itibardan elenmesini..

(*)hakayık-ı imaniyye'nin imamı hz.Ahmed-i Fa'rukî efendimizin (ks.) ameli ve itikadı mertebesi aha işte budur.. şimdi, said-i nursi efendinin rh.a durumunu bir de bu noktadan yani sünnet-i seniyyeye temessük cihetinden ele alacak olursak: vaziyeti malumdur.. izahına girmeye hiç lüzum yok.. öyle veya böyle bazı şeyler terk u zayi' edilmiş ise hakayık-ı imaniyye o zatta tahakkuk etmemiş demektir.. bi defa tahakkuk erbabı tarikat-i aliyyeyi berzaha velayetini de suğraya indirgeme/azımsama yollu bir galat nesne söylemez..

inanılır gibi değil üstad hz. (tevilsiz açık surette) kendi görüşlerini cenab-ı İmam'a izafe ediyor halbuki hz.İmam'ın (ks.aziz) tahkikatı malumdur, onun mektubat-ı Rabbaniyye'sini başdan sona (doğrudan yahut dolaylı yoldan) Nakşıbendî tarikının tahkikine ve o nisbet'in ulularının medhu senasına tahsis eylediği ulülebsara nümayandır..

"..hem imam-ı rabbani şöyle demiş.. hem dahi böyle demiş.." Allah Allaah (ben mi bakar körüm acep) hani nerde ne demiş!.. biz Allah'ın her günü bu kitabı ders yapıyoruz hiç şunu görmedik ki 'cehd-i ferdî' revişiyle (zühd perhiz ilim ibadet ve tefekkürle) bir insanda hakayık-ı imaniyye tahakkuk eyleye.. ve alem halkına da bu iş öylece tavsiye edile.. fesubnallah ya-Rabbi!..

ben hakir şunu takrir ederim: bediüzzaman gönül ehli, ilham sahibi, mütefekkir bir alimdir, islam ve iman davasına hadim ve adak olmuştur lakin müceddid değildir.. tecdid bozulanları tamir etmekle sabit olur ve her yüzden itidal-i tâmm ister, sonra tecdidle tavzif edilen zatın asarı asrı içinde müttefekun aleyha olur muhtelifün fih olmazdır..

hz.İmam-ı Rabbani'den sonra tecdide kıyam edecek olan zatın hz.Mektubat'a hilaf nesne söylemesi hele hele yuce Nakşıbendî tarikını sair turuk-i aliyye ile aynı kefeye koyup kamusunu velayet-i suğra'da göstermesi akıl iz'an alacak şey değildir!..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 08:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
muhterem TûTî kardeşim,

kısaca dersiniz ki, "Üstad Bediüzzaman Said Nursi, o kadar külliyat yazmıştır, milyonlar üstadım demiştir, kitaplarından imana gelen adam da çoktur ama müceddid değildir.
zaten bazı sünnetleri de terk eylemiştir, o sebeple de durumu da vahimdir ......vs..vs...vs...
"

güzel kardeşim, belli ki siz de kelam ilminde fıkıh ilminde epey bir derin insansınız ki hatta fetva verecek kadar olmalı ki, bir zat-ı muhterem hakkında da kesin hüküm verebiliyorsunuz.


ben de size derim ki:
"Üstad Said Nursi'nin kişiliği ile uğraşmayı bırakın da Risalelerini okuyup burdaki fikirleri mihenge vurun"

zaten bunu da Üstad demiştir, benim fikirlerimi mihenge vurun der.

amma siz miheng taşına vurmamışsınız, büsbütün bu taşı atmışsınız.

neyse... Ben yine Üstad'ın dediğini yapıcam bundan böyle : " Ehl-i tarih şeyhleri ile tartışmayı yasak etmiş"
ben de hem ehl-i tarik kardeşimle de bu konuları tartışmaktan kendimi men ederim.

vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 08:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
Ebu Hamza kardeşim,

-bu konuda artık tartışmayacağım ama cevap diye yazıyorum-

bir daha dikkat eylerseniz, üstad'ın sözü değil mihenge vurulan,
orda üstad'ın hangi sözünü okudunuz.
orda mihenge vurulan üstad'ın kişiliği..!! büsbütün miheng taşı alınmış, zatın kafasına vurulmuş.. bu mudur sizin miheng anlayışınız...
vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 03.02.10, 17:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 480
Konu ilk mesajdan itibaren okunursa RNK'ndaki tüm İmam-ı Rabbani'ye değinilen yerlerin bu konudaki çalışmada ele alındığı görülmektedir.

Bunu yapmak belki eskiden aylar süren bir çalışma gerektirirdi; ancak arama motorları tahkik gözü ile konuyu ele almağı her konuda olduğu gibi RNK incelemeleri için de kolaylandırmış ve hızlandırmıştır.

Sonuçta şu çok net anlaşılıyor ki RNK'nda İmam-ı Rabbani'ye atfedilen fikir ve görüşlerin Hz. Müceddid İmam-ı Rabbani Ahmed Serhindi ile ve asıl önemlisi tümü elimizde olan eserleri ile alakası yoktur.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 04.02.10, 11:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
Ebu Hamza yazdı:
erbainer yazdı:

Sonuçta şu çok net anlaşılıyor ki RNK'nda İmam-ı Rabbani'ye atfedilen fikir ve görüşlerin Hz. Müceddid İmam-ı Rabbani Ahmed Serhindi ile ve asıl önemlisi tümü elimizde olan eserleri ile alakası yoktur.


peki bunun manası nedir.? sanırım çok şıklı bir cevap olur bu sorudan. ;)


Ben size sizin; anlamak ve görmek istediğiniz şekli ile cevap vereyim:

"hah koca bir risalede binler sayfadan bir sayfasında bir hata buldum (kendimce, ki O kadar farklı mektubat-ı Rabbani tercümelerinin içinden), o zaman tüm bir külliyat da yalan ve yanlıştır. buna inanan milyon kadar genç, hoca, alim, prof. lar hata ve tefrika içindedirler. zamanında hapis yatanlar da bu tefrika için yattılar. halbuki en doğru yol bizim yolumuzdur."

işte bunu demek istersiniz lisan-ı hal ile.

ama Ruhan kardeşime de söylediğim gibi artık Risalelerin savunucusu değilim, zaten kendini savunmakta.

ben derim ki size önce, Mektubat-ı Rabbani'nin gerçek bir tercümesinden yola çıkın yada arapçasından bir alime tercüme ettirin.
varsa yanlışlıklarını ispat edin, duyurun ki bizler de yanlış şeyleri görelim, hah sizler haklısınız diyelim.

yoksa sizler de risalei nur'u elinize alınız ve ben de okudum, aklen ve kalben anladım deyiniz.

artık bu gereksiz ve yersiz ve ispatsız ve isnadsız ve müminler arasında fitneye sebep olacak bu tartışmadan da çekilirim.

vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 04.02.10, 19:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
tanhu yazdı:
Ebu Hamza yazdı:
erbainer yazdı:

Sonuçta şu çok net anlaşılıyor ki RNK'nda İmam-ı Rabbani'ye atfedilen fikir ve görüşlerin Hz. Müceddid İmam-ı Rabbani Ahmed Serhindi ile ve asıl önemlisi tümü elimizde olan eserleri ile alakası yoktur.


peki bunun manası nedir.? sanırım çok şıklı bir cevap olur bu sorudan. ;)


Ben size sizin; anlamak ve görmek istediğiniz şekli ile cevap vereyim:

"hah koca bir risalede binler sayfadan bir sayfasında bir hata buldum (kendimce, ki O kadar farklı mektubat-ı Rabbani tercümelerinin içinden), o zaman tüm bir külliyat da yalan ve yanlıştır. buna inanan milyon kadar genç, hoca, alim, prof. lar hata ve tefrika içindedirler. zamanında hapis yatanlar da bu tefrika için yattılar. halbuki en doğru yol bizim yolumuzdur."

işte bunu demek istersiniz lisan-ı hal ile.

ama Ruhan kardeşime de söylediğim gibi artık Risalelerin savunucusu değilim, zaten kendini savunmakta.

ben derim ki size önce, Mektubat-ı Rabbani'nin gerçek bir tercümesinden yola çıkın yada arapçasından bir alime tercüme ettirin.
varsa yanlışlıklarını ispat edin, duyurun ki bizler de yanlış şeyleri görelim, hah sizler haklısınız diyelim.

yoksa sizler de risalei nur'u elinize alınız ve ben de okudum, aklen ve kalben anladım deyiniz.

artık bu gereksiz ve yersiz ve ispatsız ve isnadsız ve müminler arasında fitneye sebep olacak bu tartışmadan da çekilirim.

vesselam...


Aziz kardeşim,

Mektubat-ı Rabbani'nin 4 farklı tercümesi elimizde olduğu gibi; Arapça Tercümesi de elimizde mevcuttur. Ve zaman zaman yardım alarak da olsa okuyup okumamızı geliştirmeye çalışıyoruz.

Sizin konuya vakıf olmadığınız, kaynağı bizzat tedkik etmediğiniz ise ortada... Tedkik etseydiniz, bu gözü kapalı "güvenirim" tavrını bu kadar kolay gösteremezdiniz. Çünkü inanıyorum ki vicdanlı, insaflı, hakkın peşinde bir Müslüman kardeşimizsin.

Ayrıca, bu forumda birbirinden farklı yerlerden, birbirinden bağımsız 4-5 gardaşımız hepsi aynı hususu dile getiriyor; Tuti, Ebu Hamza, Erbainer, tahkik, bendeniz ve başkaları da... Dedikleri ortak söz de şu: "Risalede geçen Mektubat-ı Rabbani alıntılarının aslı yoktur" Ve nefsim hariç bu gardaşlarımız sizi temin ederim ki ilimden, irfandan, Arapçadan, Mektubat-ı Rabbani'den ve onun Arapça tercümesinden mahrum kimseler değildir. Bu gözden kaçırabileceğiniz bilgi belki işinize yarayabilir.

Neyse, size şunları sormak istiyorum:

Risale-i Nur'a kani olup ona tabi olmak Farz mıdır? Vacip midir? Sünnet midir? İcma mıdır? İttifak mıdır? Kıyas mıdır? Müstehab mıdır? Dindeki hükmü nedir?

Risale-i Nur'a tabi olmayan bir Müslümanın kaybı ne olur?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 04.02.10, 22:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
Ruhan yazdı:
Neyse, size şunları sormak istiyorum:

Risale-i Nur'a kani olup ona tabi olmak Farz mıdır? Vacip midir? Sünnet midir? İcma mıdır? İttifak mıdır? Kıyas mıdır? Müstehab mıdır? Dindeki hükmü nedir?

Risale-i Nur'a tabi olmayan bir Müslümanın kaybı ne olur?


Güzel ve Mübarek kardeşim Ruhan,
sorunuz şahsıma sorulduğu için cevap veririm. (açık bir ifadeyle belirtmeliyim ki, ben münferit bir insanım, yani cemaat-tarikat bir bağlantım da yok. Allah şahidimdir.)

Ben yazıcam, hükmüne siz karar verin lütfen.

Risale-i Nur'a kani olup ona tabi olmak Farz mıdır? Vacip midir? Sünnet midir? İcma mıdır? İttifak mıdır? Kıyas mıdır? Müstehab mıdır? Dindeki hükmü nedir?

Akla ve kalbe gelen tüm sorularla imanın mertebelerini zerreden güneşe dek anlatır, anlatmakla kalmaz aklen ve kalben ispat eder. etmiştir de. ben felsefeyi bilen biriyim, maddeci felsefeyi ise iyi bilen biriyim ki hayata bir dönem bu gözlükle baktımtım çünkü aklıma hitap ediyordu. baktım ki risale-i nur, benim hem aklıma hem kalbime ifade eden güzel bir Kur'an Felsefesidir.

yani bundan önce ben,
neden ve niçin her işime "bilmillahla" başlamam gerektiğini aklım bu kadar iyi almamıştı. şimdi aldı. Sözler'den 1. Söz.

neden tüm hayatıma iman gözlüğümle bakmam gerektiğini ve bana her iki dünyada da olan faydalarını böylesine bilmezdim, gördüm, bildim.

niçin Rasullullah efendimize (s.a.v.) getirilen selavatlar, neden ve nasıl Allah'ın Rahman isminin bir tecellisi olan rahmet'e sebebiyet verirdi, bilmezdim, anlamazdım. şimdi nedir bildim anladım.

neden günde 5 vakit namaz'ın bu kadar önemli olduğunu ve kılmam gerektiğini ve bana hem dünyada hem de ukbâ'da zahiri ve batıni faydaları olduğunu bu kadar net ve berrak anlayamamıştım, elhamdüllillah anladım, bildim.

neden dünyadaki zevceme, bir cennet hurisiymiş gibi muhabbet ve şevkat beslemem gerektiğini ve bu esnada da Allah'ın rahmetine tecelli olacağını böyle bilmezdim, bildim, gördüm.

neden hasta olduğumda şekva değil de, şükr etmem gerektiğini saçma ve anlamsız bulurdum ama şimdi gördüm ve bildim.


daha bunun gibi çok meseleler ve sorular ve şüpheler....


Risale-i Nur'a tabi olmayan bir Müslümanın kaybı ne olur?

gözü ile görmek gibi inanmak isterse bir müslüman Kur'an ayetlerinin bir takım sırlarına, o zaman eline almalı Risale-i Nur'ları derim aciz ve muhtaç olan şu nefsim adına....

gözü ile gören, aklen inanır, aklen inanan kalben kabul eder, tastik eder, şüphesiz ispat eder...

dip not: benim gözümde, risale-i nur; İhya i Ilumiddin ne ise ve Mesnevi ne ise Mektubat-ı Rabbani ne ise benim gözümde de kalbimde de odur.

vesselam..



Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani (K.S.) ve Said-i Nursi (Rh. A.)
MesajGönderilme zamanı: 04.02.10, 22:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Size olan tesirini değil, sizin kanaatinizi değil; İslam dinindeki hükmünü (yerini) sormuştum. Belki bu açıdan cevap vermek isterseniz devam ederiz. Mübarek kardeşim.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 60 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye