Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 30 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.02.09, 13:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Allah razı olsun. Bunlara ilave olarak; Kelami Dergahı mensuplarından duymadığımız, onların nakletmediği bazı kelimeleri nur camiasından duyuyoruz. Ve onlar bunlar ile pek övünüyorlar.

Mesela, Saidi Nursi hz.leri, Es'ad Efendi'den Kadiri tarikatı dersi almış ve dergahta bir aya yakın kalmış olmasına rağmen, kimi nur çevreleri bu olayı reddeder iken kimi nur çevreleri de olayı süslemek taraftarıdır.

Es'ad Efendi, Saidi Nursi hz.lerinin eser telifi ile meşgul olduğunu bilmekte idi. Ve o dergaha geldiği zaman daha sorularını sormadan cevaplamıştır. Hatta yazdığın eserin şurasında şöyle bir hata vardır diye de ikaz etmiştir.

Hazret yirmi küsür günde sülukunu tamamlamıştır ve sonra dergahtan ayrılmıştır. Evrada düşkün olduğu bilinmektedir. Aldığı dersi de muhtemelen devam ettirmiştir.

Kendisi dergahtan ayrılır iken, Piri Ekmel Efendimiz, bu genç daha bilmiyor ama kendisi vazifelidir ve gençlere hizmet edecek demiştir.

Bu Kelami dergahı bağlılarının naklettiğidir. Bundan öte bir şey duymadım. Fakat nur çevrelerinde pek çok söz dolanmaktadır. Hatta öyle ki nerede ise Saidi Nursi hz.leri, Es'ad Efendi'yi irşad edecektir. Bu en başta Saidi Nursi hz.lerine saygısızlık olur diye düşünüyorum. Kendisine mürşid kabul ettiği bir zata karşı nur çevrelerinin naklettiği şekilde konuşsun...

Saidi Nursi Hz.lerinin manevi vazifelilerden olduğuna inananlardanım. İman hakikatlerine hizmet eyledi ve çevresinde bir cemaat oluştu. Rabbim müstakim olan yoldan ayırmasın.

Fakat, ifrat diyebileceğimiz pek çok tarafları olabiliyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 05.10.09, 14:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
Ruhan yazdı:
Bizim kulağımıza da Bitlis Nurşin'den bir Zata intisap ettiği bilgisi geldi geçenlerde... Allah bilir. Gülen, devam etti mi etmedi mi bilemiyorum. Devam ettiyse neden aşikar etmiyor veya talebelerini de teşvik etmiyor, onu da bilemiyorum.


gülenin son zamanlardaki izahlarından beyanlarından sonra kendisinde tarikat kaldığını zannetmiyorum..

derler ya görünen köy kılavuz istemez..

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 16.12.09, 03:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Ruhan yazdı:
4- Said Nursi Merhumun Zahir Batın Hocaları-Üstadları-Şeyhleri Var mıydı meselesi:


Alıntıladığım ilgili maddeye ektir:

Yakın bir zamanda şu yazıya da rastladım:

Said Nursi merhum, Tarikate karşı olmadığı gibi çeşitli şeyh efendilere intisap ederek, onlardan ilim de tahsil etmiştir. Bu açılardan Ehli Tasavvuf sayanlar vardır.

Türlü mülahazalarla, bugün Said Nursi merhumu takip ettiğini söyleyen kalabalıkların Tasavvufa soğuk ve uzak olmaları, onun devrini kapanmış gibi görüp kendilerini bundan müstağni saymaları doğru değildir.

Said Nursi merhumun "en birinci sınıf talebelerimdensin" dediği Ali Faik Yurtöven Hocaefendi Feyz Dergisi'ne anlatmıştır:

" ... Bediüzzaman Hz. çok yumuşak konuşurdu, bana dedi ki; "Kardeşim almış olduğum zehirlerin tesiriyle sizinle ancak çeyrek saat kadar konuşabileceğim" dedi, nasıl emrederseniz efendim dedim. Ondan sonra Risale-i Nur'un yazılmasından başladı. Efendim Allah razı olsun çok güzel, istifadeli eserleriniz var, ama 133 parça risaleden bahsediliyor. Hali hazırda çıkan 1'den 9'a kadar çıkan sözler var; Ufak Sözler, Gençlik Rehberi, Asayı Musa, Hanımlar Rehberi, İhtiyarlık Risalesi, Hastalık Risalesi başka da bir şey yok dedim. Müsaade buyurun da bu eserler yeni Türkçe'ye tercüme edilsin, gençlik bu eserlerden istifade etsin, imanı kurtulsun dedim. Şöyle bir düşündü ve bana baktı, "Adın ne senin" dedi, Ali Faik dedim. "Seni birinci talebem olarak kabul ediyorum, birinci sınıf talebemsin, sana ismen dua edeceğim" dedi.

Ben o anda "Yahu ben ne Kur'an okumasını bilirim nede yazmasını, nasıl olurda en birinci talebe olurum" diye aklımdan geçirdim hemen cevabını verdi, dedi ki; "Her ne kadar Kur'an okumasını yazmasını bilmesen de sen benim en birinci talebemsin işte o kadar" dedi. Teşekkür ederim efendim Allah razı olsun teveccühünüz dedim. Dışarı çıkınca saate baktım tam 45 dakika konuşmuşuz içerde
. ..."

" ... İkinci ziyaretimde de ... Ben müsait bir zaman kollayıp, "Efendim Abdulkadir Geylani Hz.lerini ziyarete gideceğim bir emriniz var mı diye geldim" dedim. "Seni Allah gönderdi buraya, ben feyzimi Abdulkadir Geylani Hz.'den alırım şeyhim odur benim, başka yerden değil doğrudan feyzimi ondan alırım ben. Ahir ömrümün O'nun yanında geçmesini istiyorum, fakat benim Urfa'da 6 şeker sandığı dolusu kitaplarım ve Halid-i Bağdadî Hz.lerinden bana intikal eden bir cübbem var, onların benden önce Bağdat'a geçmesini isterim sen Bağdat'ta bir görüşme yap bakalım, onları oraya nasıl aldırırız öğren" dedi. Ben de baş üstüne efendim dedim."

" Bağdat'ta tanıştığımız emekli veteriner albay Hüseyin Fevzi Paşa, kendisinin müntesip olduğu şeyhinin Şam'da Seyyid Muhammed Yusuf Efendi olduğunu ve Salliye mahallesinde oturduğunu söylemişti. Bana "Şeyhim 90 yaşında ve Ehl-i Beyt'tendir, zamanın büyüklerindendir, O'nu ziyaret edersen iyi olur" dedi. Ben de olur dedim, adresini aldım Şam'a geldim, Muhiddin Arabi Hz.lerini ziyaret ettim, ikindiden sonra idi, O zatın evi de oraya yakınmış

...

Seyyid Muhammed Yusuf Efendi bana "Şimdi Bediüzzaman ne yapıyor" dedi. "Efendim şimdi Bediüzzaman serbest bırakıldı, eserlerinin, telifi ve dağıtımı ile ilgileniyor" dedim. "Ben Bediüzzaman'ın ilk şeyhiyim" dedi. " Bizim yanımıza 14-15 yaşlarında gelmişti, O'na İlm-i Ledûn bu kapıda nasip oldu" dedi. Üstat Şama gittiğinde Seyyid Muhammed Yusuf Efendi ile tanışmış ve Ehli Beyt'ten olan bu zata intisap etmiş. Fakat daha sonra ben Üstadı görüp de bunu söyleyemedim, bir ortak tanıdığıma "Üstada bunu anlatırsın diye tembihledim" "o da olur abi söylerim" dedi.


Ali Faik Yurtöven Hoca İle Söyleşi

***

Bu yazı üzerine denildi ki:

*
Alıntı:
yatağanlı Nickli Üyeden Alıntı
Eğer yirmi günde tarikattaki seyri süluku bitirmiş diyorsanız buna da şaşamak gerekir. Eserlerinde tarikatı, faziletlerini isbat etmiş amma tarikat zamanı değil demeyi de ihmal etmemiştir.


Ehli tasavvufun bu konudaki nakilleri önemli değil... Asıl olan Risaleci taifesinin konudan ne anladığı.. O da yukarıda ... (Ki bu görüşün sadece yatağanlı'nın şahsi fikri olmadığını; genel kanaatin de boyle oldugunu biliyorum.)

Alıntı:
yatağanlı Nickli Üyeden Alıntı
Eserler ortada ve biz onları okuyoruz.


Okumağa devam... (minarifan)

* 1. Es'ad Efendi'den Kadiri dersi aldığına şahit çoktur. Ve Saidi Nursi hz.lerini dergahta görüp, bizlere aktaranlar da bilinmektedir. Yani ortada görülen, bilinen bir olay vardır. İnkarı mümkün değildir.

2. Başka zatlardan tarikat dersi almıştır ya da almamıştır gibi bir şey söylenmiş değildir. Es'ad Efendi'den Kadiri tarikatı dersi alması başka zatlardan da tarikat dersi almasını gerektirmediği gibi kesinlikle almamıştır demek de değildir. Almıştır ya da almamıştır, anlatılan olayla bir ilgisi yoktur.

3. Bazı zatlardan işitiyoruz, şu efendiden ders almıştır ya da şundan aldığını şundan işittim gibi sözler.. Böyle pek çok rivayet ortada var. Bunların doğru ya da yanlış olması, bizim anlattığımız olayı bağlamaz. İsterse hepsi doğru olsun, isterse hepsi yanlış olsun. Ortada bin tane yanlışın olması bir tane olabilecek doğruyu geçersiz kılmaz. Ya da bin tane doğru var diye binbirinci yanlış olmalıdır denemez.

4. Saidi Nursi hz.leri tarikat vermediği gibi tarikat öncelikli bir hizmetin sahibi de değildi. Bundan dolayı tarikatla alakalı olarak risalelerde bir tavsiye olmaması normal karşılanmalı. Başka daha geçerli sebepleri olabilir hazretin kendince. Onun anlatması ya da anlatmaması da olayı geçersiz kılmaz. Kendisinden tarikat isteyen bazılarını da Sami Efendi hz.lerine yönlendirdiği bilinmektedir ki halen yaşayanları mevcuttur. (talib)

* Niğmetullah hocaefendi de zamanının meşayıhından yanılmıyorsam 60 küsurundan faydalandığından bahsediyordu bir sohbetinde. Said nursi de zamanındaki alim ve meşayıhla görüşmüş, faydalanmış; bunu kabullenmek neden zor olsun ki.. (abla)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 16.12.09, 03:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Eke devam:

Metin Karabaşoğlu da, Nursi merhumun "zaman tarikat zamanı değil" sözünü yumuşattığını, hadi o söyleyemiyor, biz söyleyelim, bu sözünden vazgeçtiğini gösteren sonraki Risale ifadelerini de dikkate almamız gerektiğini söyler. Ve Emirdağ Lâhikası’nın ikinci cildinde yer alan bir mektupta yer alan bu yumuşatma (vazgeçme) sözlerinin, "her nasılsa" gözlerden ve dillerden uzak kaldığını ve bedelinin ağır olduğunu da ekler.

***

Hakikaten konu izah edilir gibi değil. Şahidliklere bakıyorsunuz bir türlü... Risalelere bakıyorsunuz başka türlü... Talebelere bakıyorsunuz, hepsinden de başka... Bu işin içinden çıkaracak tek bir kelam kalbimi rahatlatıyor:

En doğrusunu Allah bilir.

Kim nereye nasıl intisap etti, etti mi etmedi mi, hangi yolu tuttu; esasen gündem bu da olmamalı:

Tasavvuf gereklidir. Tarikat-ı Muhammediye'nin zamanı geçmemiştir. Mürşid-i Kamillere nurcular dahil Ümmet-i Muhammed'in şiddetle ihtiyacı vardır. Nefis tezkiyesi, kalbin tasfiyesi ve ahlakın güzelleşip kamil iman ve İslam'ın hakikatine ulaşabilmek için... İmanı muhafaza ve İslam'ı takva ile tatbikat için... İman ve İslam'dan sonra İhsan mertebesine ulaşmak için... İlim ve amelden sonra muhlislerden olmak yani İhlas'ı da kazanmak için... Ebrar'dan mukarrebun'a seyahat için... Ulema ve arifanın ittifakıyla bu böyledir.

Ves'selam.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.12.09, 13:42 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
feyz dergisinin yaptığı iktibaslara itibar etmiyorum açıkcası.halidiyide işlemiş idim.bir nurcu ile yapılan konuşmada [Rüştü Tafral ] açıkca efendi hazretlerine dolaylı yoldan dil uzatılmakda idi.[1]

bu hususta arayıp kendilerine sordum cevab veremediler sonraki sayıdada tekzipde etmediler..[2]

vesselam..

[1 Rüştü Tafralın Dedikleri.

Alıntı:
Feyz Dergisi: O zaman Ehl-i Beyt'e bağlı Mürşidler, Şeyhler ve Hocalar, İttihad-ı İslam için birbirlerini ziyaret mi etmeli ?

Rüştü Tafral: Ben başlattım, burada bir şeyhin yanına gittim. Seneler önce ama. Adını söylemeyeceğim şimdi. Niye? Çünkü o cemaat "Şeair"e fazla değer veriyor. Tatbikatta götürüyor yani. İyi dedik bu şekilde olması güzel, gerçi avam dünya ama…. İşte bana bir Nur talebesi geldi, görüşelim, konuşalım, tanışalım desin diye. Baktım bir teferruat meselesinin icrasından bahsetti bana.

Pekkendir:Sakal Meselesi mi?

Rüştü Tafral: Evet. Baktım ki ağacın meyveleri daha yenecek gibi değil. "Çok memnun oldum, teşekkür ederim, çok istifadeli oldu" dedim çektim gittim.

http://www.feyzdergisi.com/yazi_ayrinti ... zi_no=1627


şeriat-ı garranin fıkhı bir meselesine bakışı böyle olan bir adamın itikadi meselelerde ki bakışı nasıl olur.?

ne demiş: İşte bana bir Nur talebesi geldi, görüşelim, konuşalım, tanışalım desin diye.

senin gelmene gitmene ihtiyacı mı var ki.? senin var gelmeye gitmeye.!!

evliyahullah hakkındaki itikadı böyle olan birine ben kamil imanı var diyemem.!!

[2] bu cenahında sünnet-i seniyyeye olan bakışları rüştü tafral gibidir..

ALlah molla yahya efendi ye rahmet eylesin şefaatlerine nail eylesin..

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.12.09, 16:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
selamün aleyküm,

kişisel kanaatimdir, kimseyi rencide etmek istemem.

risale-i nur'u eleştirmeniz, hiç doğru değil, risalei nur; belki tasavvufa bir kapı aralar, yada o kapıya giden bir yola bir işaret levhası hükmündedir. risalei nur, bugün bir çok kardeşimin materyalist, hegelci, marksist, gnoxist felsefenin kurbanı olmasını Allah'ın izni ile engellemiştir.
Doğrudur, sizler gibi ehl-i tasavvufun, hakikate olan kalben ve ruhen imanı belki bir derece risalei nur'dan daha iyi anlamış ve iman etmiştir. Belki ondan, risalei nur, ehli tasavvufun derecelerine ulaşmakta bir basamak değildir, ancak şunu da göz ardı etmemek gerekir ki, bugün dışarda milyon kadar genç kardeşim, bırakın namaz, oruç idi, iman noktasında çok daha derin ve vahim şüpheleri varken ve onlar bu şüphelerinin arkasında materyalist felsefeyi bulurken, risalei nur o kardeşlerimin bir çoğunun imdadına yetişebilmiştir, Allah'ın izni ile.

kaldı ki müellifi Molla Said-i Nursi, dönemindeki bir çok Allah dostları ile de can ciğer dost idi. bakıyorum ki, geride kalanları birbirlerinin fikir ve inanç noktasında gediklerini arar durmuşlar... üzgünüm...

dışarda bu kadar islam ve iman düşmanı fikir ve insanları varken, bu ne bir nur kardeşime ne de bir ehl-i tasavvufa yakışmaz.

saygılar..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.12.09, 17:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Tavsiye etmeniz, nazik üslubunuz güzel efendim. Allah razı olsun.

Risalelerin dili zamanımıza uygun değildir. Bugün nette en çok tartışılan meselelerden birisi de budur. Risale sadeleştirilmeli mi, yani günümüzün anlayabileceği şekle getirilmeli mi, sadeleştirilmemeli mi? Bunu hatta savunan nur talebeleri vardır. Sadeleştirilmeli, şerhleri izahları yapılmalı diyen fırkaları var. Bu istek yalnızca dışarıya ait bir istek değil yani...

Bu haliyle az çok eski dile vakıf bizler dahi anlamakta zorlanıyoruz.

Elimizde sözlük olmadan içine içeriğine nüfuz etmek kolay değil. Hatta sözlükler de yetmiyor, tek tek kelimelerin karşılıklarını yerleştirseniz dahi kimi cümlelerin ve hatta kimi paragrafların gerçekte ne dediğinden emin olamıyorsunuz. Sormak zorunda hissediyorsunuz.

Öyleyse Risaleden yararlanmak isteyen bir genç ne yapacak, mecburen bugünkü cemaatlere yaklaşıp başlarında bulunanlara kulak verecek.

İşte onların da Tasavvufa ve Tarikate sıcak bakmadıkları, Tasavvufu zamanı geçmiş ve yetersiz gördükleri, nur talebelerini hatta Mürşid-i Kamillerden daha üstün belledikleri, hem netten hem de hayatımızda şahid olduğumuz bir vakıadır. Bu, Tarikata soğuk ve tepeden bakar duran tavır, kendi içinde haklı ve tutarlı bir mantıktır. Öyle olması da iktiza ederdi. Çünkü bu tavrın kaynağı Risalenin bizzat kendisidir. Çünkü Risale yazmıştır ki "eskinin tasavvufunda 40 seneye kadar alınan hakikat menzilleri, 33 adet Sözler eserini okumakla 40 dakikada alınır. Böyle kestirme, üstün, SAHABE tarzında, Velayet-i Kübra ile, TASAVVUF BERZAHINA uğramadan açılan, YENİ İCAD bir yola kayıtsız kalmak aklın karı değildir." Ya da başka yerde geçer: "Risale mesleği Tarikate İHTİYAÇ bırakmayan, onun nimetlerini de içeren bir kısa yoldur" Ya da yazmıştır: "Tasavvuf meyvedir, iman ekmek... Bizim esasımız iman üzerinde..." Yine yazılmıştır: "Bir adamın imanını kurtarmak (pratikte Risale okur hale getirmek) 10 tane EVLİYA yetiştirmeden daha makbul ve sevaplıdır" gibi...

Yani sizin "Bırakınız, bocalayan İslam'dan uzak gençler Risale sayesinde imanlarını kurtarsınlar, böylece Tasavvufa hazır hale gelsinler, risaleyi Tarikate bir basamak sayın" sözünüzün gerçek yaşamda bir zemini ve karşılığı bulunmuyor. Her şeyden önce gençleri Risaleye çağrınızın asıl anlamı; hadi gençler abilere tabi olmaya, onların rahle-i tedrisinden geçmeye buyrun'dur... İkincisi, o rahleden geçenin ise Tasavvufa gerekli ve üstün diye inanıp ihtiyaç hissetmesi muhal...

Biz kısaca diyoruz ki:

Tasavvufa ve Tarikat-ı Muhammediyye'ye olan bu rakip tavır (*) Müslümanların hayrına değil zararınadır. İnsanlar Risale okusunlar, tamamen faydasız ve hikmetsiz denilemez, okusunlar tabii... İstifade de etsinler. Pek güzeldir. Ama kitaplarla, zahir bilgisiyle bir yere kadardır. Ordan ötesine yol bulabilmek için başka eserlere, başka ilimlere de ihtiyacınız vardır. Hele ki kalb ilimlerine ve Hakikat-ı Muhammediyye'ye GERÇEKTEN talip iseniz, Mürşid-i Kamillere ihtiyacınız vardır. Tarikat-ı Muhammediyye sizin tasavvur ettiğinizin ötesinde ve üstündedir.



(*) Tarikat-ı Muhammediyye, Asr-ı Saadette tesis edilmiş hem bir farz, hem bir sünnet hem de bir İCMADIR. 1400 yıllık bir çınardır. Risale mesleği denilen cemaatleşmenin ise şurda 50 senelik bir mazisi var...

Tarikat-ı Muhammediyye Kitap ile emredilmiştir: Şiratev ve Minhaca Ayet-i Kerimesine bakınız. Ayrıca Kehf Suresinden Tevrat yani Kitap sahibi Musa As. efendimizin kalb ilimleri için canlı kanlı Hızır As'a nasıl sipariş edildiğini hatırlayınız.

Sünnet-i Şerifte:

1- Mir'ac'dan döndüklerinde Hz. Resulullah Efendimiz Cenabı Hak ile 1 seferde 90 bin kelam konuştuklarını, öğrendiği ilimlerin 30 binini herkese aşikar ettiklerini, 30 binini de yalnızca ehline kalben aktardıklarını, kalan 30 bini de kimseye açıklamadıklarını izah buyurmuşlardır. İşte Tarikat-ı Muhammediyye kalbe aktarılan bu 30 bin kelamdır.

2- Hz. Sıddık-ı Ekber Ebu Bekir efendimiz ki onun imanı ve sadakati bir kefeye, Peygamberler hariç diğer bütün insanlığın imanı ve sadakati bir kefeyedir. Ol mübarek ikinin ikincisidir. Yar-ı Gardır. İşte Ebu Bekir Efendimiz bu mertebelere nasıl ulaştı: "Rabbım benim sadrıma ne aktardıysa, onu Yar-ı Garım Eba Bekir'in sadrına akıttık, verdik, doldurduk"... O da kendine aktarılanı Tabiine, Tabiin Tebe-i tabiine, silsileler zincirler halinde günümüze gelen kalbi yola zaten Tarikat-ı Muhammediyye diyoruz. Bu yol, o yoldur. Bu yol Ashaba ve Peygamber efendimize; ordan da Mir'aca kadar çıkar.

Ayet ve Hadisle sabit bir yoldur Tarikat-ı Muhammediyye... Asırlardır tecrübe edilmiş, insan-ı kamil yetiştirmede nice adem evladına hizmet edip maksadına ulaştırdığı bütün bir insanlık ve Ümmet-i Muhammed tarafından şahid olunmuştur. Bilinir. Tanınır.

Efendim, Risale ile de İnsan-ı Kamil yetiştirilir. Bunu nasıl ispat edeceksiniz?

Tarikatte, silsile ve kalbi cihetten Peygamber Efendimize bağlı icazetli bir Mürşid-i Kamil, filan için Tarikatı tamamladı, kamil oldu, mertebesi yüksektir, dediğinde iş biter. Onun İnsan-ı Kamil olduğu tasdiklenmiştir. Tamam. İsnadını bulmuştur ki isnad zaten dindendir. Ve halihazırda ahlakıyla, yaşantısıyla, takvasıyla da o kemalatı herkese aksettirir, o tasdikli şahıs... Tasdik edilene, Müslümanlar da şahid olmuş olur.

Hadi gelelim Risale cemaatine; insan-ı kamil diplomasında kim kime şahitlik edecek de, kim kimin şahidliğini makbul bulacak? Bu risale okuma mesleğinde insan-ı kamil olunduğuna dair itimad edilir bir tasdiki kim verecek? Rüyalar mı? Yakazalar mı? İlhamlar mı? Zan ve tahminler mi? Bir bölük öbür bölüğe mi? Bir abi, ötekinin şakirdine mi? "Ben öyle inanıyorum, kardeşim size ne" ile mi? Ne ile?

Geçiniz efendim, birbirimizi kandırıp birbirimize gadr etmeyelim. Hakikat ne ise söyleyelim. Değme alimlerin ve müçtehidlerin, Hatta Mezhep imamlarının dahi kayıtsız kalamadığı Tarikat-ı Muhammediyye'ye nurcuların tamamı dahil Ümmet-i Muhammed'in ihtiyacı vardır. İhsan için, ihlas için, güzel ahlak için... Terakki için.. Kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi için... Salim bir zikrullah için... Kemalat için... Sözden kurtulup öze malik olmak için kısaca... Satırdan sadıra...

Efendim bize gücenmeyiniz. Dost acı söyler demişler. Ve doğru olan söz üzerinde nur vardır.

Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berkatuhu


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.12.09, 20:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan yazdı:
[color=#0000BF]Tavsiye etmeniz, nazik üslubunuz güzel efendim. Allah razı olsun.

Risalelerin dili zamanımıza uygun değildir. Bugün nette en çok tartışılan meselelerden birisi de budur. Risale sadeleştirilmeli mi, yani günümüzün anlayabileceği şekle getirilmeli mi, sadeleştirilmemeli mi? Bunu hatta savunan nur talebeleri vardır. Sadeleştirilmeli, şerhleri izahları yapılmalı diyen fırkaları var. Bu istek yalnızca dışarıya ait bir istek değil yani...

Bu haliyle az çok eski dile vakıf bizler dahi anlamakta zorlanıyoruz.

Elimizde sözlük olmadan içine içeriğine nüfuz etmek kolay değil. Hatta sözlükler de yetmiyor, tek tek kelimelerin karşılıklarını yerleştirseniz dahi kimi cümlelerin ve hatta kimi paragrafların gerçekte ne dediğinden emin olamıyorsunuz. Sormak zorunda hissediyorsunuz.

........................
Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berkatuhu


Allah hepimizden razı olsun,

Efendim, ben konuya bir tartışma üslubunda girmek istemedim, zaten bu konuda buraya bu son kez yazmak isteyişimdir. böyle islam konularını, hele ki Allah dostları tarafından taraf bulmuş konuları çarpıştırma gibi bir gayem hiç yoktur. Kaldı ben bir nur talebesi de değilim, ehl-i cemaat yada ehl-i tarik de değilim.

ben o kelimelerin büyük bir kısmını sözlük yardımı ile çözdüm, zaten sadeleştirilmiş türkçe ile yazılı kitaplarda oldukça fazla.

"anlamakta zorlanıyoruz" bir mazeret olmamalı, kaldı ki şimdiki tariklerin/fırkaların/mezheplerin hemen hepsinin temel kaynaklarını oluşturan kitapların hepsi ya eski türkçe, osmanlıca, arapça yada farsça kaleme alınmıştır. ayrıca kur'an'ı kerimin arapçası dahi bugünkü o topraklarda kullanılan arapça değildir. ama bunların hiç birisi bizler için bir mazeret değildir. olmamalıdır. olmayacaktır da.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 25.12.09, 20:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
tanhu yazdı:

Allah hepimizden razı olsun,

Efendim, ben konuya bir tartışma üslubunda girmek istemedim, zaten bu konuda buraya bu son kez yazmak isteyişimdir. böyle islam konularını, hele ki Allah dostları tarafından taraf bulmuş konuları çarpıştırma gibi bir gayem hiç yoktur. Kaldı ben bir nur talebesi de değilim, ehl-i cemaat yada ehl-i tarik de değilim.



Değerli kardeşimiz;

Nezih uslubunuz için teşekkür ile başlayayım.

Bu konuya bu forumdaki arkadaşlarımızın ilgisi 2 yıldan öncesine dayanmaktadır.

Bütün meselenin başlagıcı da sorularlarisale.com sitesinden iki aziz mürşidimiz Şeyh Şerafeddin Dağıstani Hz. ile Seyyid Abdulhakim Arvasi hz. nin manevi şahsiyetini incitici bir metinin yayını olmuştur. Site yöneticilerinin konunun gelişimi sırasından sergilediği gayrısamimi hareket tarzı da bizim için ibretamiz bir husus olarak kayda girmiştir.

Allahualem Şeyh M. Nazım el-Hakkani Hz. de bu "manevi incitme" sonrası o meşhur "Risale Okuma Devri Geçti" açıklamasında bulundu.

Zuhuratları "okuma" konusunda "biraz da olsa ünsiyeti olan mübtedi sufi" vasfındaki bizler şunu anladık ki bu işler "Rahman'ın işleri"ndendir...

Bunun son zamanda gündemde olan somut bir örneği alem-i manada sıkıntıya yol açan Adnan Oktar'a karşı Cübbeli Ahmed Hoca'nın ortaya çıkışıdır.

Tasavvufun ilk öğreteceği ledünni bilgi olan "tevhid" Fail-i Mutlak c.c.nun kulları eli ile olan tecelliyatını "fark" edebilmektir.

İşte bu "fark" tasavvuf mesleği ile "okuyucu-yazıcı" risaleci mesleği arasındaki farktır aynı zamanda...

Olan bitene bu nazar ile bakarsanız çok şeyi eminim ki siz de "fark" edeceksiniz.

Hele ki, Şeyh M. Nazım el-Hakkani Hz. bizatihi "Risale" hakkındaki açıklaması sonrasında Said-i Nursi Hz.nin kendisine ziyade teşekkür ettiğini beyan etmiştir ki bizim için o dahi kafidir.

Selam ve muhabbet ile...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Nurcular Neden Farklı Anlatma Gereği Duyuyorlar
MesajGönderilme zamanı: 05.12.14, 15:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Ruhan yazdı:
a- Eskişehir Hapishanesinde Yaşananlarla İlgili Olarak Nurcular Ne Diyor?

Şimdi ilgili soru ve cevabı kaldırılmış olabilir, fakat arşivimizde kayıtlıdır. Çünkü sitede yer alan kimi soru ve cevapların tartışmalara sebep olması yüzünden veya başka sebeplerle siteden kaldırıldığını görmüştük. Risale-i Nur ve Nurcular ekseninde sorulara cevap veren “Sorularla Risale-i Nur” sitesinde mehmet-19 adlı bir kullanıcı, 19-Temmuz-2007 – saat 16:35:21’de şu soruyu sormuştu:

Soru: Kastamonu Lahikasında geçen eskişehir hapishanesinde nur talebeleri içinde celpkarane sohbet eden nakşi evliyası kimdir?

Sorularla Risale-i Nur editörünün verdiği cevap: Osmanlıca Lemalarda geçen Eskişehir hapishanesinde nur talebelerini kendi tarikatına çekmek için cazibeli bir şekilde faaliyet gösteren ve telkinatta bulunan zat; o zamanın Nakşi velilerinden Şeyh Şerafettin efendidir.

***

Bahsi geçen Lahikadaki satırlar ise şunlardır:

Kastamonu Lâhikası - Mektup No: 52 - s.1603

Umum kardeşlerime birer birer selâm ediyorum.
________________________________________

Sıra No: 52

Feyzi kardeşim,

Sen Isparta vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede-Allah rahmet eylesin-mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne (Kendine bağlamak için) sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.

O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü'mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü'minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.

İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.

Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.

İmza: Said Nursi

***

Dört ay mütemadiyen celbkârâne (kendine bağlamak için) sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi.

Bu satırlara göre, Eskişehir Hapishanesinde Said Nursi merhumla aynı zamanda birlikte tutuklu bulunan Şeyh Şerafeddin Efendi, Said Nursi merhumun talebelerini elinden almak için mütemadiyen (ara vermeden, sürekli olarak) uğraşmış ve sadece bir tanesini kendine bağlamayı başarmıştı. Celpkarane kelimesinin anlamı ise: Çelmek, Çekmek için uğraşma'dır…

Nurcu yazar Mustafa Özcan da Şeyh Şerafeddin Efendi hakkında 03-07-2006 gününde bir yazı kaleme alarak Eskişehir hapishanesinde yaşananlara değinmiştir. “Şeyh Şerafeddin Dağıstani, bir müddet Eskişehir Hapishanesinde Bedüizzaman'la birlikte olmuş ve hapis yatmıştır. Kastamonu Lahikasında adı zikredilmeden ondan ‘cazibedar bir şeyh’ olarak bahsedilir. Şöyle ki…” diyerek yukarıda Lahikadan alınan satırları yazısında tekrar etmiştir. Mustafa Özcan’ın ilgili makalesi, internette sentezhaber com’da yayınlanmıştır.


***

Diğer taraftan, orientalist (Şarkiyatçı) Prof Dr. Hamid Algar ise yazdığı makaleler ile konuyu ele almış ve hatıranın çok geniş çevrelerce bilinmesine vesile olmuştur. Gelenek Yayınları, Algar’ın ilgili makalesinin içinde yer aldığı "Bediüzzaman ve Tasavvuf" adlı bir derlemeyi Türkiye’de neşretmiş bulunuyor...

Ayrıca, Türkiye’de İnsan Yayınlarından basılan, Prof. Dr. Hamid Algar’ın “Nakşibendilik” isimli kitabı da hadiseyi nakleden eserlerdendir. Algar’ın kitabı “bir başvuru kaynağı veya bir klasik adayı” reklamıyla basılmıştır ama Tarikat-ı Aliye-i Nakşibendiyye hakkında ciddi ve çok sayıda hatalarla ve özensizliklerle dolu bir eserdir. Fakat konumuz Eskişehir Hapishanesinde neler olduğuna ilişkin… Kitabın eksikliklerine girmemiz konuyu uzatmak olacaktır. İşte Nakşibendilik Kitabının Türkiye baskısı, sf. 298’de Algar şunları söyler:


“Türk Hükümeti'nden eziyet görmesi Bediüzzaman'ı diğer bir Nakşibendi şeyhi ile, Şerefeddin Dağıstani (v.1936) ile bir araya getirdi. Her ikisi de 1936'nın başlarında, bir grup talebelerinin eşliğinde, kendilerini Eskişehir'de mahpus buldular. Bediüzzaman'ın bağlıları, Şerafeddin efendinin bağlılarını, kendilerinin veya şeyhlerinin herhangi bir sorusuna karşı, Bediüzzaman'ın otoriter cevabına uymaya davet eder. Şerefeddin efendi, talebelerine teklife aldırmamalarını söyler, ancak Bediüzzaman'ın bağlıları ısrar edince, Şeyhin onlara şunu sordurduğunu ifade ederler: 'Niçin buraya geldik ve buradan nasıl ayrılacağız?' Bediüzzaman'ın talebeleriyle gönderdiği ilk cevabı kısa ve özlüdür: 'Makam-ı Yusuftayken (yani hapisteyken) sükutu tercih edelim, dışarı çıkınca tekrar konuşuruz.'

Şerefeddin'e özel olarak iletilen daha ayrıntılı bir cevapta ise Bediüzzaman şöyle söyler: 'Biz, yolun sorumluluklarını seçkin bir bağlılar grubuna devretmek için buradayız; hapiste olmak bir talihsizlik değildir.' O aynı zamanda Şerefeddin'in bağlılarının sırayla ne zaman hapisten çıkacaklarını da önceden söyler ve altı ay içinde 'Ehlullahtan birinin' vefat edeceğini belirtir. Bu 'Ehlullah'ın Şerafeddin'in kendisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu anektottan, Bediüzzaman'ın Nakşibendi Şeyhi ile ortak bir kaderi paylaştığı duygusuna sahip olduğu, ancak şeyhle ve bağlılarıyla ilgili yanlışsız öngörülerde bulunmasına dayanarak, daha üst bir manevi mertebede yer aldığı sonucu çıkarılabilir".

Yine aynı kitapta Nurcu Badıllı’dan da bir alıntı vardır. Vakit darlığından ayrıntılı okuyup yerini göremedim, Tarihçe-i Hayat isimli kitapta bunlar yer alıyor mu tespit edemedim… Fakat, sorularla risale-i nur Badıllının sözlerini şu şekilde doğrulamıştır: “Abdülkadir Badıllı abinin aktardığına göre ise: Şerefeddin Hazretleri dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman’ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur..” Bakınız: Tıklayınız: sorularlarisaleinur

İşte Algar, ilgili bahsin dipnotunda Badıllı’nın ifadelerine yer veriyor:


“Eskişehir hapishanesindeki karşılaşmayla ilgili tamamen farklı bir rivayet, Bediüzzaman'ın bağlılarından Abdülkadir Badıllı tarafından aktarılmıştır. Ona göre, Şerefeddin Efendi dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman'ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur. Her iki rivayet de Bediüzzaman'ın üstünlüğünü ortaya koyma eğilimindedir”



GUNCEL


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 30 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye