-Muhsin YAZICIOĞLU'na-
Bir şeyim eksik bugün. Bir şeyim fazla, bir şeyim var veya yok...
Bilmiyorum.
Bir şey düğümleniyor gırtlağıma, Dolup duruyor gözlerim, Ağlamak zamanı diyor bir şey...
Ağlamak istemiyorum.
Onun için olamaz... -Neden olsun? - İki kere tokalaşmış, üç beş kelime etmişim en çok. Ama o her neyse, daha önce var olan bir şeyim yok işte benim, Bir şeyim eksik işte....
Anneme mi ağlamamıştım yeterince, Dayıma mı, hala oğluna mı? Dağ başlarındaki ümitsiz arayış fonlarında 'Üşüyorum'lar mı dokundu bana? Yuvasından uzakta öldüğünü düşünmek mi bir kurdun Bir dağın tepesinde; yanından her geçişimde Tuhaf şekline bakıp bakıp durduğum...
Biliyor musunuz... En başında bile yoktu umudum. Ben... Kendi saatime inatla umut kurdum. Ama... Ne saat doğru işliyor, ne ben yürürken, dururken, uyurken, uyanıkken... Ne ben... Hatta... Solurken hoşnut oluyordum.
Durdu saatler...
Duran -saat- değildi... Ben kırdım saatleri, zaman durdu... Ben durdum... Ağlayacak gibi değildim, dokunsalar, Dokunmalarına gerek yok.
Ben... Zaten ağlıyordum... Selçuk Bekâr
|