Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi hayatını kaybetti
MesajGönderilme zamanı: 02.06.10, 20:02 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:16
Mesajlar: 58
Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi Abdulaziz Buharî hayatını kaybetti

Filistin-İsrail barış çabalarının destekçisi, Kudüs'teki Özbek toplumunun lideri ve son Nakşibendi Şeyhi Abdülaziz Buhari, kısa süre içinde geçirdiği iki kalp krizinin ardından hayatını kaybetti.

Resim

Çarşamba 02.06.2010 - 12:11

Orta Doğu'da barış çabaları çerçevesinde bu hafta içinde Türkiye'ye gelmeye hazırlandığı belirtilen 61 yaşındaki Abdülaziz Buhari, geçen hafta bir kalp krizi geçirmiş ve Kudüs'teki Hadasa Ein Kerem hastanesinde tedavi altına alınmıştı.

Hastaneden taburcu olduktan sonra Türkiye'ye geliş hazırlıklarına devam eden Şeyh Abdulaziz Buharî önceki gün ikinci bir kalp krizi geçirdikten sonra, Eski Kent'te, Via Dolorosa'daki evinde hayatını kaybetti. Şeyh Abdulaziz Buhari'nin cenazesi, evinin bahçesinde, babasının bulunduğu kabrin yanında defnenildi.

Yaklaşık 400 yıl önce Buhara'dan Kudüs'e göç eden Buhari ailesinden gelen Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi Abdulaziz Buhari, "Kudüs Barışçıları" adlı sivil toplum örgütünün kurucularındandı.

İslam'ın bir hoşgörü dini olmasından yola çıkan Şeyh Abdulaziz Buhari, her dinin mensubuna ve hatta ateistlere evinin kapısını açan, İslam'ın barış mesajını taşıyan bir lider olarak tanınıyordu.

Güleryüzü ve neşesiyle bilinen Şeyh Abdulaziz Buhari'nin ölümü, Kudüs'te derin bir üzüntüye yol açtı.

AA

http://timeturk.com/kudusteki-son-naksi ... aberi.html

Alıntı:
Ayşe BÖHÜRLER
abohurler@yenisafak.com.tr
Kudüs'te bir vefat
03 Haziran 2010 Perşembe 07:19
Gazze'ye yardım için yola çıkan gönüllülerin geri döneceğine ilişkin sevinçli haberleri aldığımız sıralarda aldığım bir acı haber beni çok etkiledi. Kudüs'te yaşayan İmam Buhari'nin torunu Abdülaziz Buhari vefat etmişti. Bu vefat haberi ile sanki Kudüs'ün manevi direklerinden birisi sarsıldı. Kalbimde böyle hissettim.

İmam Abdülaziz Buhari ile Kudüs'te belgesel çekimi yaparken tanışmıştık. Kendisi, Mescidi Aksa'da bir Cuma namazı çıkışı esnasında Türkçe konuşan ekibimizin sesini duymuş ve bizi evine davet etmişti. Anneannesinin "Türkçe bilmemek günahtır" sözüne istinaden, Türkçeyi küçük yaşlarında öğrenmişti. __Ona dair belleğimdeki ilk resim koltuğunun altındaki seccadesi, uzun beyaz elbisesi ve Özbek takkeli halidir. Via Dolorosa'daki evi, dedelerinden kalan 600 yıllık bir mirası, mezarları ile birlikte barındırıyordu. Aynı zamanda bir Allavi şeyhi olan İmam Buhari'nin Özbek tekkesi olarak bilinen evi, İslam eserlerini de barındıran bir müze gibiydi adeta. Evdeki fotoğraflar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de burasının ziyareti makbul bir yer olduğunu gösteriyordu. _Ailesinin güleryüzlü ikramları, tekkenin tepesinde yaptığımız röportaj, sevimli kızı, evin kedisi ve diğer her şey daha dün gibi aklımda. Evine gelenlerin hatıra yazdığı defterde ise neredeyse olmayan isim yoktu. Belli ki İslam dünyasından her Kudüs'e yolu düşen ona uğramış. Geçen yıl Kudüs'e tekrar gittiğimizde Nuray Mert ile ziyaretine gittik. Kendisi yoktu. Eşi ile hasbıhal ettik. Tekrar görmek nasip olmadı. Ancak bu ölüm haberi ile bir kez daha fark ettim. Eski Kudüs'te tam Mescid-i Aksa'nın arkasında yaşayan İmam Abdülaziz Buhari, Kudüs'ün direklerinden birisiymiş. Kiliselerin sokağında mescidi olan bu yegâne evin sahibinin ölümü sadece ailesini değil hepimizi etkiledi. İmam Abdülaziz Buhari ve evi orada durdukça Mescid-Aksa'nın karşısında Şaron tarafından satın alınan evden sarkan bayraklar bir şey ifade etmez derken...

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ...

İmam Buhari ile 2006 yılında evinde yaptığım röportajdan bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum.

"İslâm bir bütündür, aşırıcılar yoktur..."

Aşırı İslâm ve İslâmcılar diyorsunuz. İslâm bu değildir. İslâm bir bütündür ve aşırıcılığı yoktur. Ama aşırı şekilde davranan insanlar İslâm adı altında çalışan siyasetçiler. Haçlılar zamanında bütün Müslümanları öldürme emri kiliseden geliyordu ve bu emirle Al-Aksa camiinde 10 bin müslüman öldürüldü. O zamanlar teröristler, aşırıcılar gibi şeyler yoktu; bu sadece bir savaştı. Vietnam'da savaş devam ederken insanlar öldürülüyordu ama teröristler, aşırıcılar yoktu. Bir tane İslâm vardır o da kişinin Allah'a inanıp peygamberin sözüne göre davranmasıdır.

"400 yıldır burada yaşıyorum..."

Biz buraya 400 yıl önce Özbekistan'dan geldik. Kimse gelip de benim buralı olmadığımı söyleyemez. Ailem yarı zeminde gömülü ama biri gelir de burası benim evim derse ne yapmalıyım? Burayı ona bırakıp gitmeli miyim? Nereye? Yahudiler buraya geldiler ve buranın onlar için seçilmiş yer olduğunu söylediler. Evimi bırakıp enerye gideceğim?

Filistinlilere hareket özgürlüğü tanımıyorlar. Buna rağmen bu insanlardan barış yapmalarını mı istiyorsunuz? Biraz âdil bakarsanız bunun çok zor olduğunu anlarsınız. Modern bir dünyada modern toplumlar olarak yaşıyoruz. İnsanların hayatlarına saygı duyalım.

"Allah bizim iyi insan olmamız ister; savaşmamızı değil..."

Aslında her din kendisini en iyi sayar. Ama önemli olan herkesin karşısındakinin inancına saygı duymasıdır. Çünkü birbirimize saygı göstermezsek dindar olamayız. Çünkü Allah, bütün dinlere karşı saygılı olmamızı ister. Başka bir dine mensuplar diye diğer insanlar hakkında kötü şeyler söyleyemeyiz. Allah "Ahret gününde sizi inandığınız şeylerden ve yaptıklarınızdan yargılayacağım." diyor.

Bir rahibi veya bir hahamı gördüğümde ona saygı gösteririm, çünkü ben de saygı görmek isterim. Allah "İnsanlara, muamele edilmek istediğiniz gibi muamele edin." der. İnsanları yargılamam; çünkü Allah "Sizi ahret gününde yargılayacağım." diyor. "Lekum dinukum ve liyedin. Sizin dininiz size, benimki bana." Benim dinim seninkinden iyidir demek için savaşmamalıyız. İbadet ederken taşıdığınız etiketler için değil, Allah için ibadet edin. Çünkü ahret gününde Hıristiyanlar, Yahudiler diye etiketler olmayacak. İyi insanlar ve kötü insanlar olacak. Dolayısıyla bu dünyada barışı ilham etmek için Allah bize iyi ameller versin ve bizi, hangi dinde olursak olalım, iyi müminler yapsın. "

Yeni Şafak


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi hayatını kaybetti
MesajGönderilme zamanı: 02.06.10, 21:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Nur içinde yatsın.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi hayatını kaybetti
MesajGönderilme zamanı: 03.06.10, 08:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Alıntı:
Kerim BALCI
k.balci@zaman.com.tr
Kudüs'te Son Osmanlı
04 Haziran 2010 Cuma 07:06
Herkesler bir ağlarken benim hüznüm ikiydi. Mavi Marmara'da akan Türk kanı Akdeniz'in masmavi sularını kızıla boyarken, Kudüs'te Son Osmanlı Abdülaziz Buhari, hayata gözlerini yumdu. Gözlerimi kuruttu. Abdülaziz Buhari, Buhârî'ydi, azizdi, abddi.
Dört asır önce Kudüs'e gelip yerleşen Nakşibendî şeyhi dedesine Osmanlı sahip çıkmış; Mescid-i Aksa'nın kuzeyinde büyükçe bir Özbek tekkesi kurmaları için gerekli mekânı vermişti. Mekân, bırakın bir Nakşî-Özbek tekkesini, içinde bir Kadirî-Afgan tekkesini bile barındırabilecek kadar büyüktü. Abdülaziz Buhari'nin dedeleri, arazilerinin bir kısmını Kadirîlere verdiler. Bugün Kudüs'te hâlâ ayakta olan iki tekke bulunur: Özbek ve Afgan tekkeleri.

Abdülaziz Buhari, kuşaklar boyu tarikat şeyhliği yapmış dedelerinin aksine bir şeyh değildi. Belki müteşeyyihti. Post boş kalmasın diye şeyh gibi davranıyordu. Tarikatı da bir sevgi ve barış tarikatına dönüşmüştü. Osmanlı Kudüs'ünün içinde, Hıristiyanların o meşhur Meşakkat Yolu (Via Dolorosa) üzerinde birkaç küçük ev, dükkân, küçük bir mescit ve bir ders odasından müteşekkil olan tekkesinde Özbek pilavı pişiyor; Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ayrımı gözetilmeden misafir ağırlanıyordu. Şehre gelen her Türk'ün yolu eninde sonunda Abdülaziz Buhari'nin evine düşerdi. Evin en küçük kızı Denya, her gelen Türk'e muziplikler yapar; bildiği birkaç kelime Türkçeyle misafirlerini kendi evlerinde hissettirmeye çalışırdı.

Kendine has bir Türkçeyle konuşurdu Abdülaziz Buhari. Birinci tekil şahıs çekiminden başkaca fiil çekimi bilmiyordu. Onun Türkçesinde herkes "ben" sigasıyla konuşurdu: Sen de, o da öteki de, Yahudi de Müslüman da hep "ben"di; "yapıyorum"du, "seviyorum"du... Bu nevi şahsına münhasır Türkçe, Abdülaziz Buhari'nin hayat felsefesinin de bir yansımasıydı aslında: Herkes ben gibi... Öteki de ben... Beriki de ben.

Geçen yıl bir defa kalp krizi geçirmiş, sonrasında apar topar hacca gitmişti. O günlerde Kudüs'ü ziyaret etmiş, evine gitmiştim. Abdülaziz Buhari, kendisi yokken bile misafirlerine sahip çıkan bir gönül dostuydu. Mekke'den aramış ve 'hoş geldiniz' deme inceliği göstermişti. Nisan ayında bir defa daha Kudüs'ü ziyaret etmiş ve Özbek Tekkesi'ne gitmiştim. Abdülaziz Buhari'yi tatlı bir heyecan sarmıştı. Türkiye'ye gelmeye, Başbakan'ımızla görüşmeye hazırlanıyordu. İki hayali vardı: Tekkesinde bulunan 300 kadar elyazması kitaba sahip çıkılmasını istiyordu. Bir de kendisinden sonra tekkesinin çocuklarının elinden alınabileceği endişesi sarmıştı onu. Tekkenin bir Türk Kültür Merkezi'ne dönüştürülmesini istiyordu. "Türkiye buraya sahip çıkarsa İsrailliler el koymaya kalkışamazlar." diyordu. Bir dönem Kudüs'te gazetecilik yapan Osman Sert'in dışişleri bakanımızla çalışmaya başlaması, ümitlendirmişti onu. Benim üzerimden Osman Ağabey'e selam söylemiş ve tekkenin Türkiye'ye devri meselesini hatırlatmamı istemişti. Kendisi de Türkiye'ye geldiğinde Başbakan'ımızdan bu iki meseleye sahip çıkmasını isteyecek, bir de Türkiye'nin önderliğinde bir Arap-İsrail diyaloğu başlatmaya çalışacaktı. Medeniyetler İttifakı'nı heyecanla izlemiş, benzer bir şeyin İsrail ile Filistin arasında da yapılabileceği ümidine kapılmıştı. Türkiye'nin dönüştürücü gücüne inanıyordu.

ki yıl kadar önce TRT için çektiğimiz Kudüs belgeseli için kendisiyle de röportaj yapmıştık. Kudüs, Taş ve İnsan belgeselini seyredenler Abdülaziz Buhari'yi hatırlayacaklardır. "Türkler Kudüs'ten ayrıldıktan sonra burada nasıl hatırlandılar?" diye sormuştum kendisine. Cevabını ses kayıtları arşivimden bir defa daha dinledim dün: "Türkiye, burada çok mühürler bıraktı. Her yer sen gitsen görsen mühürler var, yazılar (kitabeler) var. Burada geziyorum sen Türk şehirleri gibi. Türkler burayı bıraktı, yalnız burada Türk kaldı. Her yer gitse sen bazı sokaklar, binalar, mescitler hep Türk tuğra var, Türk mühür var. Nasıl söylüyor Türk buradan çıktı? Çıkmadım yahu, kendim kaldım burada!"

Allah mekânını cennet eylesin. Eskiler "mekânın şerefi içinde yaşayanlardandır" derlerdi. Abdülaziz Buhari, Kudüs'ün şerefine bir şeyler katan aziz bir dosttu. Kudüs'ün Son Osmanlı'sı ebediyen yerleşti Kudüs'ün toprağına...



Geçen yıl Ramazan'da TRT ekranlarında konuk edilince Türkiye'den çok kişinin bilgi alanına giren Şeyh Abdulaziz Buhari'yi Kudüs-ü Şerif'i ziyaret eden ve dergahında misafiri olan bir arkadaştan dinlemiştim.

Bir başka arkadaş ile de kendisine iletilmek üzere bir Divan-ı Hikmet-i Yesevi göndermiştim.

Tam da Rasulullah'ın rıhlet yaşı olan miladi 61 yaşında âlem-i bekâya nakledildi.

Rabb-i Rahîm'im makamını alî eyleye...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye