Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 7 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 12.10.09, 16:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Gazeteci yazar Ergun Göze vefat etti...

İnna Lillah ve inna İleyhi raciûn...


Gazeteci yazar Ergun Göze, İstanbul'daki evinde rahatsızlanarak vefat etti.

ERGUN GÖZE KİMDİR?

1931 yılında Sivas'ta doğdu.
İlk ve orta tahsilini Sivas'ta yaptı. Çorum Lisesi'nden mezun oldu (1950). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1957'de bitirdi. Bir kaç arkadaşıyla birlikte, Babıali Yayınevi'ni kurdu. Daha sonra serbest avukatlık yapmaya başladı. Basın hayatına, Mümtaz Turhan'ın neşrettiği Ölçü mecmuasıyla girdi. Daha sonra kitap haline getirilen Meşhurların Son Sözleri, Son Havadis gazetesinde yayınlandı (1961).
Fıkra yazarlığına Babıali'de Sabah gazetesinde başlayıp (1965), Tercüman'da devam etti (1969). Tercüman gazetesinde, milliyetçi bir kalem olarak çeşitli meslek odaları ve derneklerle yaptığı mücadelelerle sivrildi.
1988 yılında Türkiye gazetesinde fıkra yazarlığına başladı ve iki sene devam etti. TGRT'de haber yorumculuğu yaptı.
Boğaziçi Yayınları'nın editörlüğünü yapmaktaydı.

Evli ve üç çocuk babası idi.

Ailesine sabr-ı cemil dileriz.

Eserleri:

Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri,
Mukayeseli İslam Tarihi Kronolojisi,
Meşhurların Son Sözleri,
Anadolu Sahabeleri,
Gözümle ve Gönlümle Tanıdıklarım,
Üniversite Dosyası (Profesörler Geçiyor),
Peyami Safa-Nazım Hikmet Kavgası,
Köşebaşı,
Peyami Safa'dan Seçmeler (F.K. Timurtaş ile beraber),
Dirilen Çöl,
Soruşturma,
İçimizden Otuz Kişi,
Dısişleri Kavgası,
Ecevit Çıkmazı,
Seçmeler,
Üniversite Niçin Çöktü,
İslamiyet ve Teknoloji,
Freud ve Freudizmin İçyüzü,
Üç Büyük Muzdarip,
Rusya'da Üç Esaret Yılı,
Peygamberimiz ve Dört Halifesi,
İslam'a Selam,
Peyami Safa,
Ergun Göze-Aziz Nesin Kavgası,
Theodor Herzl'in Hatıraları ve Sultan Abdülhamit,
Besmele Bahçesi,
Kuğunun Son Ötüşü (Çanakkale Destanı).
Çar Tabancası (piyes),
Üçüzler (piyes),

Tercümeleri:

Malik Binnebi'den: İslam Davası,
Kur'anı Kerim Mucizesi,
İslam ve Demokrasi,
Cezayir'de İslam'ın Yeniden Doğuşu,
Asrın Şahidinin Hatıraları;

Vincent Monteil'den: İsrail'in Gizli Dosyası Terörizm.

Haber 7- Biyografi.net

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Gazeteci yazar Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 13.10.09, 14:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Sağı ve solu ile aydınlarımızı ihanet içinde gören farklı bir yazar portresi:
Ergun Göze

Mustafa Miyasoğlu


Ergun Göze ismini ben ilk kez Bâbıâli’de Sabah gazetesinde köşe yazarı olarak gördüm. Onun üslubundaki sıcaklık beni sardı. Bu yazıların iki belirgin özelliği vardı: Biri yazarının zekası, diğeri de üstadı Peyami Safa gibi kısa bir köşe yazısında “kitaplık meseleleri” halletme çabası. Tabii bir de Anadolu çocuğu olarak meselelere bize özgü bir sıcaklıkla yaklaşması. Bu yüzden Necip Fazıl yazdığı için aldığım gazetede onun yazılarını da okudum.

Bir süre sonra gazetede yazmaz oldu. Bu arada, Meşhurların Son Sözleri, Anadolu Sahabeleri ve Peyami Safa - Nazım Hikmet Kavgası adlı ilk kitapları yayınlandı. Bunlar, 30’lu yaşlardaki araştırmacı genç yazarın heyecanıyla yazılmıştı, ben de aynı heyecanla okudum.

Daha sonra Ergun Göze, bir dönemin en büyük tirajlı gazetelerinden olan Tercüman’da köşe yazarlığı yapmaya başladı. O dönemde Ahmet Kabaklı ve Tarık Buğra ile birlikte gazetenin en çok okunan isimlerinden biriydi. Kabaklı Hoca Türk Edebiyatı kitabı ile dergisine, Tarık Buğra da edebi eserlerine bağlı olarak okuyucu ilgisi görüyordu. Onlar kadar edebi kariyeri olmayan Ergun Göze ise, zekası, kültürü ve çalışkanlığıyla yazılarını okutuyordu.

Peyami Safa’nın son günlerinde nâşiri olmuş, arkadaşlarıyla kurduğu Bâbıâli Yayınevi’nde üstadının Sosyalizm, Nasyonalizm ve Mistisizm adlı son kitaplarını yayınlamıştı(1961). Bu kitaplardaki bilgileri hep önemsemiştir. Böylece yayın dünyasına girmiş, Bâbıâli’de Sabah gazetesinin de yayın yönetiminde görev almıştı. Gazetede anlaşmazlık çıkınca da ayrılıp avukatlık bürosu açmış, pek çok duruşmada Necip Fazıl’ın avukatı olmuştu. Necip Fazıl, Cemil Meriç ve Fethi Gemuhluoğlu ile sık görüşüyor, onların söz ve yazılarından “Köşebaşı” adlı sütununa nakilleri yapıyordu. Bu da yazılarını daha çok ilgi çekici kılıyordu.

Köşebaşı yazarı Ergun Göze ile ne zaman ve nerede tanıştığımızı hatırlamıyorum, ama konuşmaya başladığımızda, onun da beni ismen tanıdığını hatırlıyorum. Çünkü İstanbul’a geldiğim günlerden itibaren Büyük Doğu, Marmara ve MTTB çevresinde dolaşıyor, Bâbıâli’de Sabah gazetesi sanat-edebiyat sayfasında yazılar yayınlıyordum. 1968 yılında üç sayı çıkardığımız Millî Gençlik dergisindeki şiir ve yazılarım da dikkati çekmişti. Sık sık uğradığım yerlerden biri de Ergun Göze’nin yeniden açılması için çaba sarfettiği Milliyetçiler Derneği idi, o da geliyordu.

Sivaslı olduğu için, Kayserili olduğumu öğrendikten sonra bana hep “Hemşehrim” dedi. 1980 öncesinde bazı arkadaşların, “Üstadlar-ağabeyler dönemi bitti!” sloganıyla yaptıkları yayınların muhataplarından biri de Ergun Göze idi. Onu da Sezai Karakoç, Kadir Mısıroğlu ve M.Şevket Eygi gibi gençliği yönlendirenler arasında bertaraf etme çabalarına gücenmiş, her gençten kuşkulanır gibiydi. Kendisi kadar zeki ve kültürlü olmayanların “Siyasal İslam” söylemleriyle onu eleştirmelerine kızıyor, haksız ve toptancı tavırlara, her türden partizanlıklara öfkeleniyordu. Belki bu sebeple gençleri küçümseyen bir tavra giriyordu.
Bu yıllarda ben de Yeni Devir gazetesinde köşe yazıları yazıyordum. Karşılaştığımızda Ergun Göze’nin bana da tedirgin bir tavırla baktığını görüyordum. O yüzden, yanlış anlamaya dayalı olarak roman konusunda Tercüman ve Yeni Devir sütunlarında sert yazışmalarımız oldu, ama benim tavrımın farklılığını görünce, Ergun Göze gerçekten kadirşinas bir “ağabey” tavrıyla kitaplarımla ilgili tanıtma yazıları yazdı, Ramazan sayfalarında yazı yazmamı istedi.

Temelde bir politikacıdan çok kültür adamı olduğu için, Ergun Göze’nin yazılarında hak ve hakikat taraftarlığı dışında belli bir topluluğa ait tarafgirliği, partizanlığı ve elbette hiçbir dâvanın kör taassubunu göremezsiniz. Zekası buna izin vermez. O yüzden de bütün sağ ve sol partilerin kör taraftarları ile üst yöneticilerinin Ergun Göze’den hoşlanmaması tabii. Bunun için Demirel’den Erbakan’a kadar bütün politikacılar ondan uzak durmuştu. 12 Eylül Konseyi de onun siyasete girmesini istememiş; aday adaylığını veto etmişti...

CHP yöneticilerini eleştirdiği gibi aldığı reylere ihanet eden bütün sağ parti yöneticilerini de eleştirme cesareti gösterdiğinden ona öfkelenenler olduğu kadar, isimsiz pek çok hayranı da vardır. Bu anlamda şartlanmış muhalif gibi değil, bağımsız bir aydın olarak sorgular.

Sağcılar dinî bir dâvayı sekülerleştirdi, solcular da seküler bir dâvayı dinileştirdi

Epeyce bir zaman sağcılığı temsil ettiği söylenen Ergun Göze’ye göre, Türkiye’de aydınların sağı da solu da ihanet içindedir. Sağcılar dinî bir dâvayı sekülerleştirmek, solcular da seküler bir dâvayı dinileştirmek gibi bir sapmayı sürdürmüş ve kaos ortamı meydana getirmişlerdir. Ayrıca, Türk solunun ahlakî bakımdan da çok büyük rahatsızlıkları vardır. Milliyetsizlik ve kültürsüzlük bakımından dünyada benzerleri yoktur. Bu eleştirisinde büyük ölçüde üstad bildiği Peyami Safa ile Necip Fazıl’ın şahsi tecrübelerine ve müşahedelerine itibar ettiği gibi, Fransız Solu ile bizimkileri karşılaştırmasının da etkisi olduğu muhakkaktır. Burada, Peyami Safa’dan naklettiği bir sözü hatırlatmakta fayda var: Bu kadar haklı olmaya hakkı var mı? Çünkü bu yüzden Ergun Göze’nin çok düşman kazandığını görüyoruz... Bazı ön yargılarını ve hatta zamanla gerçekleşen sezgilerini keşke hemen söylemese ve yazmasaydı diyorum. Bu kadar vukufa ve öngörüye bu toplumun tahammülü yok. Bilenin de susması mümkün mü?

Yazarlığının üç dönemi

Türk milliyetçiliğiyle Osmanlı irfanı ve İslâm ahlâkını esas alan portresinde, inandığı değerlerin kavgasını yapma cesareti ve kararlılığı olan Ergun Göze’nin yazarlığından yarına neler kalacak diye bir değerlendirme yapmak gerekirse, şu tesbitler söylenebilir: Öncelikle bir dönemin tanıklıkları denebilecek belli konularda odaklanmış yazıları ve kavga kitapları...

Onun yazarlığını üç devreye ayırmak mümkün: Birincisi, Bâbıâli’de Sabah’tan ayrıldıktan sonra yazdığı ilk kitapları, doğrudan kitap olarak yazılmıştır. Anadolu kökenli bir genç yazarın araştırmaları olarak ortaya çıktığı için güzeldir ve hâlâ okunmaya değer kitaplardır.

İkinci dönemde yazdığı kitapların dinamosu Tercüman’dı: İçimizden 30 kişi, Profesörler Geçiyor, Dışişleri Kavgası, Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri, Gözümle ve Gönlümle Tanıdıklarım gibi defalarca basılan kitapları, hep gazete yazılarının haftada bir belli konulara odaklanmasıyla yazılmış ve kitap olarak ortaya çıkmıştır. Yabancılarla konuşma ve tercümelerden oluşan ve bazı röportajlarını da ihtiva eden Soruşturma adlı kitabı da böyledir.

Tercüman’ın çöküşünden sonra Türkiye’deki köşe yazarlığının Özal’ı eleştirmeme şartıyla kesintiye uğramasından sonra Ergun Göze kendisini büsbütün kitap yayıncılığına verdi. Boğaziçi Yayınları arasında çıkan Üç Büyük Mustarip, Rusya’da Üç Esaret Yılı, Peygamberimiz ve Dört Halifesi, Kuğunun Son Ötüşü ve Çanakkale’de Kumandanlar Savaşı gibi çalışmaları, onun yazarlığı açısından ilk kitapları gibi kitap olarak yazılmış eserleridir.

Her zaman bir sanatçı duyarlığı taşıdığını bildiğim ve Cuma Düşünceleri’ni bir romancı muhayyilesiyle geliştirdiğini memnuniyetle gördüğüm Ergun Göze’nin Çar Tabancası ve Üçüzler adlı iki piyesi ile pek çok tercümesi var. Özellikle Malik bin Nebi’den yaptığı tercümelerle Aydınların Yüzyılı ve Diktatörler Yüzyılı gibi çağımızın entelektüel ve politik portresini ortaya koyan kitaplar da Soruşturma gibi oldukça önemli ve emek verilmiş tercümeler. Keşke bunlar gibi telif birer kitapla yaşadığımız yüzyıldaki Türkiye tablosu ortaya konabilse...

Sivas ve Çorum Liselerinden İstanbul Hukuk Fakültesi’ne ve oradan da basın ve yayın hayatına uzanan 72 yıllık bir hayat tecrübesinden, İslam tarihi ile Fransız kültüründen komünist faaliyetlere, Endülüs’ten Hindistan’a kadar genişleyen merakından bu ülke gençliğinin öğreneceği çok şey var. Fakat bunlara vurgu yapmak ve sürekli kültürel birikimi aktarmak yerine, sık sık kötü politikacıları eleştirmekten, kendisini dinlemeyen yöneticileri uyarmaktan vazgeçmiyor. Bu da maalesef ona yalnızca düşman kazandırıyor, parti fanatiklerini azdırıyor.

Bu toplumun kültür adamlarında, “Kendi derdim billah gelmez yâdıma” mısraıyla özetlenebilecek bir Namık Kemal sendromu var. Osmanlı’nın son yüzyılından beri politika fanatizmi körüklüyor ve kültür adamlarını da içine çekiyor. Kötü politikacıların beceriksizliği yüzünden sağı ve soluyla aydınlarımız ihanet içinde. Bunları vukufla eleştiren Ergun Göze’nin hakkı var: Fakat bu kadar haklı olmaya ve bu kültürel birikimi harcamaya kimin hakkı var?

info@biyografi.net


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Gazeteci yazar Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 13.10.09, 20:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Nihayet bu akşam Kanal7 Haber cenaze namazını verdi.

Üzerimde hakkı olan yazarlardandır.

Lise yıllarımda "Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri" adı ile Cuma günleri için yazdığı yazıları iple çekerdim.

Bu yazılar daha sonra aynı adla -"Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri"- kitap halinde yayınlandı.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Gazeteci yazar Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 15.10.09, 22:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
D.Mehmet Doğan - Vakit

2009-10-15
Düşünce basını ve Ergun Göze


Gazete günlük bir yayındır, hükmü 24 saattir. 24 saat sona erdiğinde, gazete nüshalarının yeri çöplük veya yeniden kağıt yapılacağı fabrikaya gidinceye kadar bekleyeceği hurdalıktır. Gerçi son yıllara kadar eski gazeteler kese kağıdı yapılırdı. Böylece, miadı dolmuş gazeteler de işe yaramış olurdu. Bazı gazetelerin “kesekağıdı bile olamayacağı” nüktesi bu devre mahsustur. Tahmin edilebilir ki, gazete kağıdından içine gıda maddesi konulacak torba yapılması yasaklanmıştır. “Yasağı uygulanır kılan esas unsur son yıllarda iyice yaygınlaşan, ucuzluğu ve hafifliği ile hem filenin, hem de kese kağıdının yerini alan, bu yüzden de zararları üzerinde henüz yeterince durulmayan naylon poşetlerdir” desek yanlış olmaz.
Türkiye’de basın başlangıçda fikir yükü taşımıştır. Bir çok düşünce adamımız gazetelerde yazarlık, başyazarlık yapmıştır. Ünlü ediplerimizin gazetelerde köşeleri olmuştur. Fakat, bilhassa 1950’lerden sonra, magazincilik fikir gazeteciliğinin önüne geçmeye başlamış, son yıllarda bu daha da etkili hale gelmiştir.
Gazetelerin fikir ihtiva ettiği dönemlerde, sayfa sayıları da bu kadar fazla değildi. (Dolayısıyla kâğıt ısrafı da bu raddelerde değildi!) O yüzden çok sayıda insan gazete biriktirir, ciltletir ve muhafaza ederdi. Artık bunun da neredeyse imkânsız hale geldiğini görüyoruz. Neyse ki, bu açığı, internet haber sitelerinin arşivleri kapatıyor. Bizim günlük yazılarımız da habervaktim.com’da muhafaza ediliyor, isteyen okuyucu, istediği yazıyı günü geçtikten sonra da okuyabiliyor!
Tercüman gazetesinin fikrî ağırlığının hissedildiği yıllarda, yani 1970’lerde Ahmet Kabaklı ile birlikte geniş bir kitleye düşünce öncülüğü yapan Ergun Göze’nin vefatı basının bu yönünü mütalaa etmek ihtiyacını doğurdu.
Şimdi okuyucu gazeteleri neden alıyor? Gazetelerde magazin ve spor sayfalarının gittikçe artmasına bakarak, magazin ve spor merakından diyebiliriz. Yine de bütün gazetelerde hafifletilmiş düşünce yazılarına rastlanıyor. Bu yazıların bazılarının çok hafif olduğunu söylemeye gerek var mı acaba?
Türkiye’de fikir mücadelesinin basın yoluyla da sürdürüldüğü 1970’li yıllarda, gazete okuyucusu önceliği fikre vermişti. Ergun Göze, 1960’larda başladığı yazarlığı Peyami Safa’nın bir nevi devamcısı gibi muhafazakâr bir entelektüel olarak sürdürmüştür. Elbette Peyami Safa gibi ünlü bir edebiyatçı değildi, ama onun gibi fransızcasıyla donanımlı bir yazar olmayı önemsiyordu. Onun dış dünyayı böylece takip ettiğini, fransızcadan yararlı tercümeler yaptığını biliyoruz. Ergun Göze’nin Peyami Safa’yı aşan tarafı, dinî duyarlılığının tabiiliği olmalıdır.
Tercüman’ın devri ne zaman kapandı?
Elbette 12 Eylülden sonra da Tercüman etkili olmaya devam etti. Fakat onun asıl tesirli olduğu dönem, 80 öncesi idi. Fikri önemseyenlerin düşünce bölünmelerinin şiddetli olduğu zamanlarda, en çok okuduğu Ahmet Kabaklı ve Ergun Göze gibi yazarlara, okuyucularının zaman zaman çok kızdıkları da olurdu. Bu yazarlar umumi çerçeveleri değişmemekle beraber, zaman zaman siyasî eğilimlere uygun düşmeyen yazılar da yazarlardı. Böylece biraz hiziplerin, meşreplerin dışına ve üstüne çıkarlardı. Yine de Tercümansız, Kabaklı’sız, Göze’siz olmazdı.
Tercüman tarihe gömüldükten sonra, Kabaklı muhtemelen Türk Edebiyatı Vakfı dolayısıyla da müessiriyetini sürdürdü. Ergun Göze’nin Tercüman sonrası basın hayatı, o kadar etkili olmadı. Bir yayınevi yöneticisi olarak güzel kitaplar yayınladı, fakat artık bir kesimin basındaki fikir öncüsü konumunu kaybetmişti. Üslup sahibi, medeni tavırlı, zarif bir insan olarak ömrünü tamamladı. Allah rahmet etsin.
İbrahim Canan hoca
Biz Ergun Beyle ilgili yazımızı yazarken, İbrahim Canan hocanın elim bir trafik kazası sonucu vefatını duyduk. Müteessir olmamak mümkün değil. Mayıs ayında Urfa’da Halil İbrahim buluşmalarındaki görüşmemiz meğer ki sonuncusu olacakmış. Bir rahmet temennisi de ona...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 16.10.09, 07:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Allah mekanını cennet etsin.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 17.10.09, 09:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Ergun Göze ağabeyim

Y. Bülent Bakiler


yavuzbulent.bakiler@tg.com.tr
2009-10-17 - Türkiye

Ergun Göze ağabeyim yok artık. Demek bir güzel yürek artık vurmuyor? Ve bir mübarek kalem artık yazmayacak. Artık kimse bana, onun “Yavuzcuğum!” hitabıyla seslenmeyecek.

O, benim sevgili Ergun ağabeyimdi. Elimin kalem tuttuğu yıllardan beri, imrenerek okuduğum güzel kalemlerden biriydi. Onunla aynı şehrin insanlarıydık. Aynı türküleri, aynı masalları, aynı destanları dinleyerek, aynı oyunları seyrederek, aynı oyunları oynayarak... büyümüştük. Bütün bu beraberlikler, benzerlikler içinde, bir ayrı tarafımız vardı. O, Sivas’ın eli kalemle güzelleşen, yiğit oğullarından biriydi. Kalemi, bazen bir kadife kumaşı yumuşaklığında idi, bazen de Köroğlu’nun gürzünden farksızdı. Konularının hâkimiydi. Neyin nasıl söyleneceğini çok iyi biliyordu. Sivas’ın, İstanbul basınında yazan kalemlerinin en seçkini oydu. Hepimizin “Ergun ağabeyi” idi. Yani, yaşça da, başça da bizim büyüğümüzdü.

Sivas’ın seçkin ailelerinden birine mensuptu. Ayrıca, o seçkin ailenin de en seçkin isimlerinden biriydi. Sivas’tan daha çok Türkiye’de seveni, okuyanı, alkışlayanı, dualarla okuyanı vardı.

Yüksek tahsil diplomasını, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden almıştı. Bana göre, Peyami Safa ve Necip Fazıl üniversitelerinden mezun olduğu için kalemi mübarekti. Bu bakımdan fikir çilesi çekenlerdendi. Ah o fikir çilesi! Ah o fikir çilesi! O da, Necip Fazıl gibi şöyle diyordu:

“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş.
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş.
Fikir çilesinden büyük işkence!”

Sanat ve edebiyat dünyamızda fikir çilesi çeken üç büyük kalemin dostuydu: Peyami Safa’yı, Necip Fazıl’ı ve Cemil Meriç’i çektikleri fikir çileleriyle bir araya getirerek yazmıştı. Bu bakımdan onun kalemi de, helâl süt emmiş aydınlık kalemlerden biriydi.

Yaşadığı müddetçe, kalemine hiç gölge düşürmedi. Değişik iktidarlarda, değişik gazetelerde, hep bir haysiyet örneği olarak yazıp durdu. Yazdığı gazetelerin en çok okunan kalemlerinden biri oldu.

Dünya, ne kadar garip tecellilerle dolu. Bir zamanlar, onun yazısını okumadan, başımı yastığa koymuyordum. Sonra bir gün onunla, aynı gazetenin önlü arkalı sayfalarında, birlikte yazmaya başladık. Onun güzel isminin tam arkasındaki sütunda, benim ismim ve resmim vardı. Bu bakımdan okuyuculardan biri, bir gün bana demişti ki: “Sırtını çok iyi bir dağa yaslamışsın. Sırtın artık yere gelmez!” Ah ne kadar yazık; sırtımı dayayacak dağım yıkıldı.

Şeyh Şamil’i çok seviyordu. Şeyh Şamil için bir senaryo veya bir roman yazmak istediğini bana söyleyip durmuştu. Geçen hafta Çeçenistan’a gitmiştim. Kendisine telefonla veda etmiştim. Ben Çeçenistan’da iken eşime telefon açarak beni sormuştu. Döndüğüm günün gecesinde beni tekrar aramıştı. İlk cümlesini hiç unutmayacağım: “Ah Yavuzcuğum, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır kitabını ağlaya ağlaya okudum...” diyerek söze başlamıştı. Sonra uzun uzun Çeçenistan’ı ve Şeyh Şamil’i konuşmuştuk. O şimdi Şeyh Şamil’in yanında. Ben de burada onun yetimleri arasındayım...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ergun Göze Hakk'a yürüdü.
MesajGönderilme zamanı: 03.04.10, 08:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Ergun ağabey

Beşir AYVAZOĞLU


22 Ekim 2009

Zaman

Tercüman, Sivas'ta, bizim evimizin de tek gazetesiydi; ben önce Köşebaşı'nı okurdum, çünkü bu sütunun yazarı, bir gün kendisi gibi yazar olmayı hayal ettiğim hemşehrimiz Ergun Göze'ydi. Onunla ilk defa 1960'ların sonlarında Sivas'ta karşılaştım; yanına alı al moru mor yaklaşıp saygılarımı arz ettiğimi hatırlıyorum.

Ayaküzeri bir yığın tavsiyede bulunmuştu: Çok okumalıydım, çok yönlü okumalıydım, eski harfleri ve bir yabancı dili mutlaka öğrenmeliydim.

Yıllar sonra Cağaloğlu'ndaki avukatlık bürosunda da birkaç defa ziyaretine gittiğim Ergun ağabeye gazeteciliğe başladıktan sonra daha sık uğramaya başlamıştım. Hergün gazetesinde çalışıyordum, fakat hayalim, devrin iki büyük gazetesinden biri olan Tercüman'a geçmekti. 12 Eylül arefesiydi ve o tarihte bu mümkün olmamıştı. Hayalim 1985 yılında gerçekleşti, fakat ne yazık ki "sağ"ın büyük gazetesi artık inkıraz dönemini yaşıyordu. Bu acıklı inkırazı durdurmak için çareler arayan rahmetli Kemal Ilıcak, Taha Akyol'u genel yayın müdürü olarak gazetesinin başına geçirmişti. Güvenebileceği bir ekip kurmak isteyen Taha Bey -kendisiyle Hergün'den tanışıyorduk- beni de çağırdı. Ve 1985 yılının Aralık ayında Tercüman'da Kültür-Sanat Servisi'nin şefi olarak göreve başladım. Aileye katılmış olmam Ergun ağabeyi çok memnun etmişti; ziyaretine gittiğimde beni Taha Bey'den önce Kemal Bey'e kendisinin tavsiye ettiğini söyledi. Bunu Yaşasın Hatıralar adlı kitabında da tekrarlıyor.

Tercüman'da ilk üç yıl çok büyük bir zevkle çalışmışımdır. 1989 sonlarına doğru gazete büyük bir mali sıkıntının içine girdi. Gidişin gidiş olmadığını hissedenler birer birer ayrılıyorlardı. Ben sonuna kadar direnenlerden biriydim. Doğrusu, büyük bir gazetenin batışını yaşamak çok hüzün vericiydi. Hiç yıkılmayacak gibi görünen dev bir kuruluş gürül gürül çöküyor, "bir zamanlar kral" olan güçlü bir patron acz içinde kıvranıyor, solun gemi azıya aldığı bir dönemde tarihî bir misyonu üstlenen bir gazete -yani Tercüman, ki Türk basınında başlı başına bir okuldur- büyük bir hızla tiraj kaybediyordu.

Yaşasın Hatıralar'ı okurken, o günleri yeniden yaşıyormuş gibi heyecanlandım. Tercüman'ın en kıdemli yazarlarından olan ve elbette Kemal Ilıcak'ı ve ailesini çok yakından tanıyan Ergun ağabey, neler olup bittiğini daha iyi biliyordu. Esasen Yaşasın Hatıralar'da daha çok Tercüman'ı anlatmış, tam 170 sayfa... 1931 yılında Sivas'ta başlayan hayatının Babıali'de Sabah gazetesinde genel yayın müdürü olarak göreve başladığı 1965 yılına kadarki otuz dört yılı ve Babıali'de Sabah'ı yönettiği yılları hızlı hızlı geçen Ergun ağabey, Tercüman'a ayırdığı bölümde Kemal Ilıcak'la nasıl tanıştığını, gazetesinde yazmaya nasıl başladığını, yazdığı sürece yaşadıklarını, iç çekişmeleri, 12 Mart ve 12 Eylül'ün öncesini ve sonrasını, yönetim değişikliklerini, polemiklerini, kavgalarını, batış yıllarını, Ilıcak'ın hatalarını ve gazeteyi kurtarmak için denediği yolları vb. uzun uzadıya hikâye etmiş.

Aynı zamanda İstanbul Barosu'na kayıtlı bir avukat olan Ergun ağabey, kısa bir bölümde de avukat olarak yaşadıklarını (mesela ve İstanbul Barosu ve Barış Derneği'yle mücadelelerini) anlatmayı da ihmal etmemiş. Daha sonra Tercüman gazetesinin de rol oynadığı Milliyetçi Cephe hükümetleri, yani iç politika...

Ergun ağabey, daha sonra Türkiye gazetesiyle ilişkisinden, kısa bir süre yaşadığı Günaydın macerasından ve Tercüman'ın çöküşünden (yani 'son perde'den) söz etmiş. Ve "Portreler"... Bu bölümde yakından tanıdığı bazı politikacı, işadamı, sanatçı ve ilim adamlarının portrelerini çizen Ergun ağabeyin Yaşasın Hatıralar'ı, bana sorarsanız, sadece basın tarihimiz değil, siyasî tarihimiz açısından da büyük önem taşımaktadır. İşlek bir kalem ve ancak sürekli yazan tecrübeli yazarların sahip olabileceği akıcı üslûp, Yaşasın Hatıralar'ı daha da değerli kılıyor.

Şu hususu kaydetmeyi bir vazife olarak görüyorum: Ergun ağabey, muhafazakâr basında köşe sahibi olan yazarlar içinde ilgi alanı en geniş olandı. Çok iyi Fransızca bilir, musiki ve edebiyatla yakından ilgilenirdi. Son yıllarında yakın çevresinde yer aldığı Peyami Safa'nın unutulmaması onun yazıları ve kitapları sayesindedir. Peyami Safa, Necip Fazıl ve Cemil Meriç'i anlattığı Üç Büyük Muzdarip adlı kitabını da okuyucularıma hatırlatmak isterim. Cezayir'in en önemli düşünürlerinden biri olan Malik bin Nebi'yi onun Türkçesinden okuduk. Yanlış hatırlamıyorsam, Réne Guenon'dan Türkiye'de ilk söz eden de Ergun ağabeydir. İlerlemiş yaşına rağmen çalışmayı bir an bile bırakmamıştı; Boğaziçi Yayınları'nı idare ediyor ve tercümeler yapıyordu. Son tercümelerinden biri Michel Winock'un Aydınlar Yüzyılı, diğeri Arthur Conte'un Diktatörler Yüzyılı'dır.

Merkezefendi'deki muhteşem cenaze töreni, Ergun ağabeyin ne kadar sevildiğini ve hiç unutulmadığını gösteriyordu. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.

b.ayvazoglu@zaman.com.tr

22 Ekim 2009, Perşembe


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 7 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye