Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 9 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 15.07.10, 10:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman

Mustafa ÖZCAN


15 Temmuz 2010

Nakşibendilik, dört devre olarak da anılır. Birincisinde Gücdvaniyye diye bilinir ve onun devresiyle ve ismiyle anılır. İkinci devreye ise adını ve şanını Şah-ı Nakşibendi Hazretleri vermiştir. Üçüncü devre ise İmam Rabbani ile anılır ve genellikle Müceddidiyye ekolü olarak bilinir. Dördüncüsü ise Halidiye kolu ile anılır ve bu devreye adını veren Halid-i Bağdadi Hazretleridir. Hepsinin benzer tavsiyeleri ve nasihatleri vardır. Bunlardan birisi, ehl-i dünyadan uzak kalmaktır.

İmam Rabbani Hazretleri, Mirza Fethullah Hakimi’ye yazdığı Seksenbeşinci Mektubunda bu hususta mühim uyarı ve tavsiyelerde bulunur: ”Oğlumuz Şeyh Bahattin, Allah adamları ile görüşmekten sıkılıyor. Zenginlerle, dünyaya düşkün olanlarla bulunmak istiyor. Onlarla düşüp kalkmanın insanı felakete götüreceğini anlamıyor. Onların yağlı ve tatlı yemeklerinin zehir gibi gönlü öldüreceğini, ahlakı bozacağını düşünemiyor…” Bediüzzaman da sık sık hubbu cah ve hubb-u zuhur hastalıklarından bahseder. Şöhret ve ehl-i dünya ile düşüp kalkmak gönlü öldürür. En azından perdelendirir.

Nakşibendilik esaslarını vaz eden önemli şahsiyetlerden olan Abdulhalık Gücdüvani Hazretleri ise bir talebesine yazdığı mektubunda o da aynı noktaya vurguda bulunur ve aynı tarzda nasihatlerde bulunur. Gücdüvani’nin sözleri bize İmam Gazali’nin Eyyühe’l veled (ey oğlum) şeklindeki nasihat kitabını hatırlatmaktadır. Madem ki din hadisde buyrulduğu gibi herkes ve her taife için nasihattir öyleyse küçük de büyük de fark etmez. Büyükler de öyle yapmıştır. Gazali devlet adamlarına ayrı nasihatnameler (Tibrü’l mülük) yazarken çocuklara da ayrı nasihatnameler yazmıştır.

Gücdüvani’nin talebesine nasihatına gelince aynı bağlamdadır ve şöyle seslenir: ”Çocuğum senden dileğim, ilim ve edep tahsiline ve takvaya önem vermendir. Eslafın (öncekiler) yoluna bağlan ve onların ve sünnet ve cemaatin yolundan ayrılma ve sapma! Fıkıh, hadis, ve tefsir tahsil et. Cahil sofilerle birlikte olma. Cemaatle da namaza devam et yalnız bir şartla; Sakın ola ki, imam müezzinliğe özenme. Şöhretten kaçın, zira o afettir. İnsanlar arasına karış ve bilinme. Onlardan sadece birisi ol. İyi de olsa makam mansıp peşine düşme. Kadı ve müftü olmak gibi…”

Mevlana Halid-i Bağdadi de Bağdat’taki müritlerinden bazılarına şöyle seslenir, bir nasihat yazar ve gönderir: ”Sünnet-i seniyeyeye ittiba konusunda sizleri uyarıyorum. Adi bidatlardan ve cahiliyet formlarından sakın ola ki kaçınasınız. Sufilerin şatahatına (şeriata mugayir hallerine ve sözlerine) da aldanmayın. Bilin ki bana en yakın olanınız, taraftarı en az ve dünya ehli ile en az düşüp kalkan ve içli dışlı olanınızdır. Bana en yakın olanınız, en az yükü olan ve fıkıh ve hadisle iştigal edeninizdir…”

Bu tavsiye ve nasihatleri Bediüzzaman’ın tarz-ı hizmetine veya hayatına yansıtacak ve uygulayacak olursak, görülüyor ki Bediüzzaman da taraftarlarıyla şahsi münasebet geliştirmek yerine onların nazarlarını Kur’an ve Sünnet hakikatlerine yani ebedi hakikatlere çeviriyor. Şahıs merkezli bir hizmeti esas almıyor. Bu anlamda Tarihçe-i Hayat ve benzeri eserlerde de olduğu gibi Iraklı bir zat(İsa Abdulkadir) bu noktada İhvan hareketiyle Nurculuk arasında birçok noktada farklılıklar görüyor. Bu farklılıkların temelinde ise dünya ve dünya ehli ile münasebetleri kesmek veya en aza indirmek vardır. Daha doğrusu insanlara karışmak ya da karışmamak meselesi vardır. Ve Hamalı Şeyh Muhammed el Hamid’in de büyüklerden menkul tavsiyelerinde olduğu gibi: İnsanları kendine değil Allah’a bağla. Nazarlarını sana değil Allah’a tevcih et!

Yolun meşruiyeti buradan gelmektedir. Dolayısıyla Bediüzzaman da insanları kendisine değil Allah’a giden merdivenlerden biri olarak gördüğü Risale-i Nur’a bağlamak istemiştir. Bu anlamda, Risale-i Nur bir rehberdir. Bediüzzaman da bundan dolayı sevenlerinin kendisini ziyaret etmek yerine Risalelere yönlendirmiş ve onları okumalarının daha evla olduğuna hükmetmiştir. Dolayısıyla muhalata yani insanlara karışma en asgari seviyede gerçekleşmiştir. Bu itibarla, Bediüzzaman zaman farkıyla birlikte Nakşibendiye sadatının ilkelerini uygulamış ve insanlarla ihtilattan sakınmış ve kaçınmıştır. Bunu asgari düzeyde ve Allah için yapmıştır. Bunu dar dairede ve onların ahretlerine hizmet ettiği kadarıyla yapmıştır. Yoksa siyasi ve hatta dini anlamda doğrudan kendisine bağlamaktan kaçınmıştır. Esas olan da bu olsa gerek…Kendisini köprü yapmış ama perde yapmamış…


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 16.07.10, 06:39 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Mustafa Özcan'ın Nakşibendi Sadatının ölçü ve ilkelerinden ki onlar Asr-ı saadetten alınmıştır, bu ölçü ve ilkelerinden yola çıkıp Said Nursi merhuma kadar gelmesi isabetlidir. Güzel bir tespittir. Biz dahi bunu çok önce görmüşüzdür.

Ve lakin aynı ilke ve ölçülerden yola çıkan yazıya bakarak, bugünkü Nurculuğa sıçrayacak bir zihin faaliyeti hem ifsad olmuştur hem de müfsiddir. Zira hiç alakaları yoktur.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 16.07.10, 19:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 30.12.08, 13:50
Mesajlar: 175
Yazı için Mevla razı olsun.
Sufi adabından bahsederek ilerleyen yazı,neden sufi olmayan ve bu meşrebin tarafdarı olmayan biri ile nihayet bulur anlamış değilim.Said Nursi Hazretlerinin metodu tasavvuf üzerine değildir.Kendisi 'iman kurtarıyorum' demek suretiyle,tekke ve tasavvuftan uzak durmamış mıdır?

Muharriri beğenerek,severek okurum ama tasavvuf büyüklerinden sözleri aktardıktan sonra neden herzaman,Bediüzzamanla yazısına son verir anlamam...
Bütün ilimler ve terbiye usulleri S.Nursi de son bulur mu demek istiyor acaba : )


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 18.07.10, 10:39 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Vukuf-i Kalbi yazdı:
Yazı için Mevla razı olsun.
Sufi adabından bahsederek ilerleyen yazı,neden sufi olmayan ve bu meşrebin tarafdarı olmayan biri ile nihayet bulur anlamış değilim.Said Nursi Hazretlerinin metodu tasavvuf üzerine değildir.Kendisi 'iman kurtarıyorum' demek suretiyle,tekke ve tasavvuftan uzak durmamış mıdır?

Muharriri beğenerek,severek okurum ama tasavvuf büyüklerinden sözleri aktardıktan sonra neden herzaman,Bediüzzamanla yazısına son verir anlamam...
Bütün ilimler ve terbiye usulleri S.Nursi de son bulur mu demek istiyor acaba : )


"O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakip, veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için, bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliyâyı azimeden dört-beş zatın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bu günlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlâna Zülcenaheyn Halid Ziyaeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarık ile pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğine bazı emarelerle bana kanaat geldi.[/color] Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakka yüz binler şükrediyorum. (Bu mübarek emaneti Risale-i Nur talebelerinden ve ahiret hemşirelerimizden Asiye namında bir muhterem hanımın eliyle aldım..[/color].)" Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Risale-i Nurdan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar | 148

bu sebeple olmasın.
o cübbede şimdi A.Badıllıda imiş.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 18.07.10, 19:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Şifa olsun diye teberrüken bir hanım teyzeden, Mevlana Halid Bağdadi Hz.lerinin cübbesini alan Said Nursi merhum, "Gençliğimde ilim icazeti alamamıştım, şimdi icazetim temam oldu" demiştir; kendisi ve talebeleri bu cübbbeye bakarak ve de yanında Mevlana Halid Bağdadi Hz.lerinin hayatından günlerine bir takım ebced hesaplarını sıralayarak kendilerine Hicri 14. Asrın Mücedditliği payesini verivermişlerdir. Şifa olsun, ölümden dönsün diye verilen bir mübarek cübbeden yola çıkarak bütün bu yüce payelere ulaşmak esaslı bir haleti ruhiye ister zahir...


****

Cübbe meselesi

Said Nursi Hz.lerinde Mevlana Halidi Bağdadi’ye ait bir cübbenin bulunması onu Hz Pirin varisi ya da asrının müceddidi yapmaz.

Hz. Pire ait cübbelerden bir tanesi Gavs-ı Kasrevi Seyyid Abdulhakim Hüseyni k.s. Hz.lerine ondan da Seyyid Abdulbaki k.s. Hz.lerine intikal etmiştir. Elan Menzil-i şerifte mevcuttur.


Yine Hz. Pire ait harmani (peştemal / hilafet alındığı zaman başa örtülmesine müsaade edilen şal) Hacı Ali Haydar Efendi Hz.lerine ondan da damadı Hacı Osman Nuri Hoca efendiye intikal etmiştir. Elan aynı koldan bir hoca efendi de muhafaza edilmektedir.

Harmaninin ve de cübbenin emanetçisi olan zatlar, (doğrudan) Hz. Pir Mevlana Halid-i Bağdadi’nin varisiyiz (ya da asrımızın mücedditiyiz) diye ortaya çıkmış değiller...

Mevlana Halidi Bağdadi 1826’da ahirete irtihal etmiş, Said Nursi merhum 1878 (veya 1876) doğmuştur. 52 sene kutupluk (Asrın imamı ya da mücedditi) makamı tasavvufa göre boş kalmamıştır. Ama arkadaşımızın din tasavvuru bizimkinden farklı olduğundan (güya) arada boşluk var.


(Azizan söylemişti. Halidiye com zamanından...)

***

Biz de o vakit demiştik ki:

"Madem, cübbeyi almak bir MÜCEDDİTLİK ve İCAZET alameti, asrımızın icazetli Mücedditi Abdulkadir Badıllı'dır! Çünkü cübbe onda kalmıştır."

Akla ziyan!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 19.07.10, 08:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
Ruhan yazdı:
Gençliğimde ilim icazeti alamamıştım, şimdi icazetim temam oldu" demiştir;


****

Cübbe meselesi
.....

***

Biz de o vakit demiştik ki:

"Madem, cübbeyi almak bir MÜCEDDİTLİK ve İCAZET alameti, asrımızın icazetli Mücedditi Abdulkadir Badıllı'dır! Çünkü cübbe onda kalmıştır."

Akla ziyan!


muhterem azizim;
akla ziyan olan, artniyetli ve önyargılı yaklaşmaktır, konu içinde Bektaşîlik yapmaktır.

evvela : "Gençliğimde ilim icazeti alamamıştım, şimdi icazetim temam oldu" nerde demiş çok merak ediyorum ?

ikincisi " İkincisi: Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı... "

demiştir ki, zaten Said Nursi hz. leri daha 14 yaşında (bir çocukken) Muhammed Celâli Efendi Hazretlerinden icazetini almıştır.

işte yukarıda ondan dolayı diyor yaşımın küçüklüğü sebebi ile sarık sardıramadım, cübbe giyemedim.

icazetin zahiri alameti dediği Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin'in cübbesini giymek nasip oldu diyor.


Ruhan kardeşim,
sanki kimse bilmiyor yazmışsınız kırmızı kocaman puntolarda: üstadı müceddid ilan eden üzerinde giydiği o eski cübbedir.
belki sizler bunu böyle zannediyor olabilirsiniz... diyecek lafım yok..

vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 19.07.10, 10:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
ortada karışık bir durum var.
14 yaşındaki alınan icazet,medrese icazeti(diploması)mıdır?yoksa tasavvufi irşad icazeti midir?

bize göre,medrese icazetidir.
said nursinin ilk sözünden de bunun medrese diploması olduğu anlaşılıyor.Ancak sonraki beyanındanda mevlana Halidin(k.s.)bir vesileyle eline geçmesinden ,yeni bulduğu ,tarikate gerek bırakmayacak yola tasdik vermiş manası mı çıkıyor.nurcuların kısmi azamı bunu böyle anlıyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 19.07.10, 11:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 147
peki muhterem,

(gerçi kişisel olarak beni çok ilgilendirmiyor, ben risalelere bakan, ondaları anlamaya çalışan biriyim)
o zaman neden "Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı... "

gibi bir cümle sarfetsin ??


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halid-i Bağdadi’nin vasiyeti ve Bediüzzaman
MesajGönderilme zamanı: 19.07.10, 12:42 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Alıntı:
O yıllarda medrese eğitimini tamamlayan talebelere hocaları tarafından sarık sardırılarak cübbe giydirilir ve böylece mezuniyet merasimi gerçekleştirilirdi. Kader-i ilahinin bir cilvesi olarak medrese tahsilini tamamlamasına rağmen Bediüzzaman'a cübbe giymek merasimi nasip olmamıştır. Bediüzzaman; bu sırada icazet merasimini ifa edebilecek dört veya beş büyük velinin vefat ettiğini, bazı alimlerin kendisini rakip gördükleri veya teslim oldukları için üstadlık pozisyonuna girmediklerinden dolayı kendisine cübbe giydirecek birinin bulunamadığını, bir üstadın elini öpüp cübbe giymenin elli altı sene geçmesine rağmen kendisine nasip olmadığını beyan ediyor. Bunlara ilave olarak Bediüzzaman medrese tahsilini tamamladığında henüz onüç yaşında olduğunu, büyük hocalara mahsus kisvenin yaşının küçüklüğüne yakışmadığını, merasimin manileri arasında zikrediyor. Böyle çeşitli nedenlerle icazet merasimi yapılamayan Bediüzzaman Hazretlerine, asırlar ötesinden gönderilen Mevlana Halid Hazretlerinin cübbesi nasip olmuş ve kendisine giydirilmiştir.

Bu cübbe, bir sarıkla birlikte, Mevlana Hazretlerinin meşhur halifelerinden 'Küçük Aşık' namıyla tanınan, Mehmet Efendi'nin torunu Asiye Mülazimoğlu eliyle Bediüzzaman Hazretlerine ulaşmıştır. Asiye Hanımın kocasının Kastamonu Hapishanesi müdürlüğüne atanması üzerine buraya gelip yerleşmeleriyle emanetin sahibine teslim imkanı doğmuştur. Hediye kabul etmeyen Bediüzzaman'a cübbeyi teslim etmek isteyen Asiye Hanım, Üstadın talebesi Mehmet Feyzi'yi arayıp bulmuş, geri çevrilmesin diye de 'sizde emanet olarak kalsın' demiştir. Üstad cübbeyi kabul etmiş ve şükrederek giymiştir.

Kaynak: RisaleiNur Enstitüsü


kaynaktada belirtildiği gibi,icazet,medrese icazetidir.
oysa nasıl olmuşda bu hırkanın bir vesileyle eline geçmesi mevlana halidin kendisine manevi irşad icazeti verdiği gibi algılanmış.
bu bize göre garip bir durumdur.Böyle bir icazet türünün tasavvuf tarihindebir örneği daha var mıdır bilemiyorum.Bu konuda bilgili ağabeyler açıklama yapacaklardır inşaallah..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 9 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye