Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Halep İzlenimleri / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 02.07.10, 20:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Halep’te bir gün iki gece

Mustafa Özcan


Vakit
2010-07-02


Mart ayında direnişle ilgili bir konferans için Halepli Muhammed Velid Rıdvan Bey, bizi Halep'e davet etmişti. Lakin ardından pek ses seda çıkmadı. Bu defa da Gazi Mavi Marmara olayından sonra Mavi Marmara ve Türk-Arap ilişkileri paneli münasebetiyle davetini yineledi. Bu defa da 'evet' dedim. Lakin gündem yoğundu. Sakarya Belediyesi'nden de yine aynı konuda bir konferans veya etkinlik daveti aldım. Davet ve etkinlik 25 Haziran tarihine denk geliyordu. Ben de olur dedim. Lakin daha sonra Velid Rıdvan Bey tekrar arayarak daveti teyit etti ve güncelledi. Mesele biraz çakışır ve çatallaşır gibi oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Danışmanı Erşad Hürmüzlü ile bendenizi El Alakat es Suriyye-et Türkiyye: Tarih ve Müstakbel Müşrik: Türkiye Suriye Münasebetleri: Tarih ve Parlak Gelecek paneline davet ediyorlardı. Ve mümkünse birlikte aynı uçakla 24 Haziran gecesi gelmemizi istiyorlardı. Ağzımdan 'evet' çıkmıştı bir kere ama ben de hayrette kalmıştım. Bu durumda daha önce Sakarya'ya verdiğim sözümü çiğnemek durumunda kalacaktım. Daha öncesinde durumu birader İbrahim'e çıtlatmıştım. Lakin Mart ayındaki durumu da hatırlatarak davetin kesin olmadığını da iletmiştim. Büyük ihtimalle Sakarya'daki davete icabet edeceğimi söylemiştim. Ama beklemediğim bir biçimde Halep'ten teyitli davet geldi. Paneli Halep Valiliği tertip ve organize ediyordu. Son saate kadar yeni durumu ' ne olur ne olmaz' diyerek biradere açmamıştım.

Son gün uçağın kalkışına saatler kala biraderi haberdar ettim. O ise istemeyerekten de olsa çar naçar emri vakiyi kabul etti. Havaalanına gittim. Geç saatlerdeydi. Uçak 23 40 sularında kalkıyordu. Havaalanına vardım etraf tenha gözüküyordu. Ve hiçbir yerde de hareketlilik yoktu. Bu beni biraz yanılttı. Bir eş-Şarku'l Avsat gazetesi aldım ve okumaya koyuldum. Monitörden de uçak kalkış saatlerini takip etmiştim. Olağanüstü bir durum gözükmüyordu. Biraz gazeteye dalmışım. Semir Ataallah'ın Haydarpaşa Garı'yla alakalı yazısını okuyordum. sonrasında kalkalarak uçağın durumunu kontrol etmek istedim ve saate baktım 23 00 sularını gösteriyordu. Biraz tedirgin oldum ve sanki gecikmişim gibi bir hisse maruz kaldım. İçime böyle bir his doğdu veya kurt düştü. Derhal THY standlarına veya kabinlerine yöneldim ve neyse ki işlem kabinini buldum, lakin beni bir sürpriz bekliyordu. Geç kaldığımı söylediler ve bileti değiştirmek için derhal bilet satış noktasına gitmemi tavsiye ettiler. Derhal oraya yöneldim ve benim gibi uçağı kaçıran iki kafadar bilet satış görevlisini boş sorularıyla oyalayıp duruyorlardı. Biraz sabırsızlık ve biraz da kızgınlık nöbeti içinde sıramızı bekledim. Nihayet satış görevlisi, iki genci sırada bekleyenler dolayısıyla uyardı. Biletimi değiştirdim ve ertesi güne ertelettim. Bu defa 24'ünde değil de 25'inde uçacaktık. Derhal biraderi arayarak Sakarya'daki programa da yetişebileceğini söyledim. Sonra eve döndüm ve kendi kendime 'bunda da bir hayır var' dedim. Uçağı kaçırarak iki programa da yetişmiş oluyorduk. Birisini kaçırıp ikisini yakalamış oluyorduk.

Sakarya'da IHH'dan arkadaşlarla birlikte Mavi Marmara'nın dünyadaki akislerini ve yansımalarını konuştuk. Programdan sonra özel bir grupla birlikte havaalanına geldik. Biniş kapısı 225 olarak görünüyordu. Kapıyı buluncaya kadar akla karayı seçtim. Havaalanının en dip ve kuytu köşesine atmışlardı. Bu defa da kapıyı aramaktan dolayı uçağa yetişemeyeceğimi sandım. Neredeyse umudumu keserken sora sora Halep uçağını bulduk. Uçak kalabalık görünüyordu. İşi şansa bırakmamak için de Velid Rıdvan Bey'e geleceğimi gün içinde haber vermiştim. Yolda konferansla alakalı olarak sunacağım konuşmayı veya tebliği hazırladım ve yazdım. Zira, belki de uyuma fırsatı bulamadan ertesi gün sabahleyin panele katılacaktık. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım. Birden inişe geçtiğimizi söylediler. Uçak alana indiğinde ismim anons edildi ve öne gelmem istendi. Lakin insanları yararak öne varmam mümkün değildi ve sıramı bekledim. Kokpit önüne vasıl olduğumda kendimi takdim ettim ve baktım beni bekliyorlarmış ve bir grup memur ve THY görevlisi bana buyur ettiler ve önden ve farklı bir merdivenden aşağıya indik. Bana bağajım olup olmadığını sordular elimdekinden hariç bağajım olmadığını söyledim. VIP salonuna getirdiler önce şekerli bir çay ikram ettiler. Şekersiziyle değiştirdim. Pasaportumu aldılar ve biraz bekledikten sonra pasaportumu getirdiler ve yanıma da bir refaketçi vererek beni salavatladılar. Havaalanla otel arasını eski model bir Mercedes araçla katettik. Havaalanı gözüme biraz mesafeli göründü. Zira ilk defa Halep Havaalanı'na iniyordum. Yolda şoförle biraz gevezelik ettik. Geçen yıllarda inşaatını gördüğüm Shereton Oteli'nde ikamet edecektik. Gece yarısı saat 03 sularında otele vasıl olmuştuk. 511 nolu odayı tahsis ettiler.

Biraz hazırlık yaptım ve yattım. Sabahleyin saat 08 sularında almaya geldiler ve Erşad Hürmüzlü Beyi de aşağıda bulduk. Birlikte hemen yandaki Halep Kültür Müdürlüğü Salonu'na geçtik ve orada pek de tanımadığım devletlüler vardı. Bizi buyur ettiler ve hazirunla tanıştık. Protokol konuşmasını Başbakan Muhammed Naci Otri Bey yapacaktı ve bir müddet bekledikten sonra salona buyur ettiler. Salon dar ve küçük görünüyordu. Yerlerimizi aldık. Biraz sonra konferans başladı. Selamlama veya protokol konuşmasını Başbakan Naci Otri Bey yaptı ve ilişkilerin aldığı mesafeyi özetledi ve daha fazlasını umduklarını dile getirdi.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Suriye-Türkiye İlişkileri: Tarih ve Parlak Gelecek
MesajGönderilme zamanı: 03.07.10, 18:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Türkmen şehri Halep

Mustafa Özcan

Vakit
2010-07-03


Suriye-Türkiye İlişkileri: Tarih ve Parlak Gelecek ünvanı taşıyan panel (26 Haziran 2010) Başbakan Muhammed Naci Otri tarafından açıldı ve ilk selamlama konuşmasını o yaptı. Hazirun arasında Halep Valisi Ahmet Mansura, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdulfettah Ammure ve Türkiye'nin Şam Büyükelçisi Ömer İnhun gibi önemli şahsiyetler vardı. Panel boyunca herkesin genelde Türk-Arap ilişkilerinin özelde de Türkiye-Suriye ilişkilerinin geliştirilmesi noktasında kararlı ve yapıcı olduğu anlaşılıyordu. Başbakan Otri'nin bu tarz panellere katılımının istisnai bir durum olduğu da söyleniyor. Bu onların Türkiye ile ilişkilere verdikleri önemi göstermektedir. Stratejik İşbirliği Konseyi'nin eş başkanlığını ise General Hasan Türkmani yapıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Yardımcısının Naibi sıfatını da taşıyor. Panel çok iyi hazırlanmıştı ve zaman çok dikkatlice kullanıldı. Ayrıca 'kendin pişir, kendin ye' tarzında bir panel de değildi. Samimi ve içten sorulara ve kaygıların dile getirilmesine açıktı. Özellikle bazıları Türk sanayisinin Suriye'ye açılmasıyla birlikte Suriye'deki geleneksel sanayinin ve el sanatlarının batacağını öne sürdü ve bu hususta ısrarlı da davrandı. Buna iki şekilde cevap verildi. Türk tarafı ve özellikle de Ömer İnhun Türkiye'nin 1995 yılında Gümrük Birliği'ne girdiğini ve bu vesile ile aynı kaygıyı Türkiye'nin de yaşadığını lakin zamanla aştığını hatırlattı. Hatta meydan okumalarla birlikte kalitenin geldiğini ve yerli sanayinin de açıldığını ve rekabet edebilir bir pozisyon yakaladığını ifade etti. Suriye tarafı da dışa kapanmanın çözüm olmadığını ve aksi takdirde Suriye'nin çağı kaçıracağını ifade ettiler.

Milli şairimiz ve ülkemizin ruhu, canı cananı Mehmet Akif'in 'Türk Arap'sız yaşayamaz' sözleri ülkemizde çok yankılandı ve tartışıldı. Lakin benzeri sözler tarih içinde de söylenmişti ve bu sözler Halep'teki panelde de yankılandı. Bu sözleri söyleyenlerden birisi Divan-ı Lugat-ı Türk'ün sahibi Kaşgarlı Mahmut'tur. Suriyeli panelistler ve dinleyiciler onun bir sözünü aktardılar: Türklerle Arapları ayırmak kabil ve mümkün değildir. Bu ayrılık cefa olur ve şizofrenik ve anakronik bir durum arz eder. Bundan dolayı da yine konuşmacılardan birisi yeni dönemi ve ruhu şöyle tasvir etti: Türkiye teudu ile zatiha min bevvabeti Dimeşk: Türkiye Şam kapısından kendi asil ve aslı kimliğine dönüyor, kavuşuyor. Biz de bu dönüşün Halep'teki şahitleri olduk. Anadolu'yu yurt edinmeden evvel Halep bizim şehrimizdi. Ve yine Halep, Osmanlı'nın son döneminde Osmaniye'de askerlik yapan dedemin şehriydi. Ve bizim de şehrimizdir. Ne zaman Halep'e varsam muhakkak ki Türkmenlerle de karşılaşırım. Bu Türkmenler bize Nureddin Zengi ve Alp Arslan'ın emaneti ve yadigarıdır. Halep, Rey'den daha öncelikli Alp Arslan'ın şehridir. Bununla birlikte kadim Rey veya modern Tahran ile Halep, Alp Arslan'ı böğrüne basmış şehirlerdendir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin gelişmesi başta Türkmenleri mes'ut ve bahtiyar etmektedir. Bir yönüyle ve dinleriyle Araplarla irtibatı olan Türkmenler diğer taraftan da hem kan bağı hem de yine din bağı üzerinden Türkiye'ye canı gönülden bağlıdırlar. Bunu her gittiğimizde hissederiz. Kulakları daima Türkiye'dedir. Türkiye ile gülerler Türkiye ile ağlarlar. Ayrıca, Suriye'ye kavuşmakla onlara da kavuşmuş oluyoruz.

Muhammed Velid Rıdvan ile Halep sokaklarını arşınlarken samimiyet timsali bir Türkmenle karşılaştık. Benim Dost TV veya benzeri kanallarda yaptığım sohbetleri dinlemiş. Tiryakisi imiş. Fazlasıyla ve layık olmadığım iltifatlarda bulundu ve "Gelin bu gece beraber olalım' dedi. İran'da 'konuk olalım' derler Suriye'de ise 'beraber olalım' diyorlar. Beraber olmak yeni dönemin de parolası. Hem Araplarla birlikte olacağız hem de tarihi şehrimiz olan Halep'te yine atalarımızın o topraklarda nöbetçi olarak bıraktıkları Türkmenlere kavuşacağız ve yeniden bir ve beraber olacağız. İnşaallah onların ihlas ve samimiyeti kerametini gösterecek ve Türkiye ile Arap alemi sonsuza dek bir kez daha kucaklaşacaktır.

Panel beklediğimizin fevkinde başarılı oldu. Lakin Suriyeli katılımcıların da işaret ettiği gibi, salon küçüktü ve pek halka da mal olmamıştı. Türkiye'den de yeteri sayıda dinleyici yoktu. Sanki devlet ricali ve seçkinlere mahsus bir panel gibi oldu. Panelin tek kusuru buydu ve ileride telafi edilmesi noktasında temenniler dile getirildi Velid Rıdvan ilişiklerin tarihi ve kutsal boyutundan bahsetti. Abdulkadir Abdilli de daha ziyade Arap Türk sanatlarının imtizacından bahsetti. Konuyu örnekleriyle birlikte anlattı. Öğleden sonraki oturumda ise Dr. Semir Taki ile bendeniz vardım. İlk sözü misafir ve Mavi Marmara'nın tanıklarından biri olarak bana tevcih ettiler. Ben de gemide yaşadıklarımızı özetledim. Ciddi alaka ve ilgi gördü. Panelin akabinde dinleyiciler fotoğraf çektirmek istediler. Konuşmamı yazmıştım ve yazdıklarımı okudum. Sonrasında SANA Haber Ajansı benden konuşma metnini istedi. Ben de tek nüsha olan metni Velid Bey vasıtasıyla onlara ulaştırdım. Benden sonra ise Semir Taki konuştu ve yer yer benim ifadelerime atıfta bulundu. Anladık ki, gemi Arap Türk ilişkilerini kaynaştırma noktasında yeni bir araç ve yeni bir ivme noktası haline gelmişti. Gemi, tarihi ve istikbaldeki ortaklığımızın araçlarından ve köprülerinden birisi olmuştur. Ortak bir zemin haline gelmiştir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Halep İzlenimleri / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 04.07.10, 11:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Halebli Bir Sanatçı: Hamam el-Hayri

Mustafa Özcan

Vakit
2010-07-04


Panel planlanan süreden önce bitirildi. Bunun için bazı fasılalar ve aralar kaldırıldı. Hoş da oldu. İnsanları sıkmadı ve yormadı. Ardından Velid Bey'le birlikte şehri biraz dolaştık ve Shereton Oteli civarında ve II. Abdulhamid Han'ın yaptırmış olduğu Saat Kulesi'nin yakınlarında serazat dolaştık.

Ridvan Bey yazılarını yazmış olduğu otele götürdü. Birer çay içtik. Ayak üstü şehrin Kürt yazarlarından birisiyle karşılaştık ve beni tanıdığını söyledi. Demek ki buralarda Türkiye yakından takip ediliyor. Selçukluların devamı olan Zengiler, Kudüs'ün kurtarılmasında öncü bir rol oynamışlardır. Velid Bey tebliğinde Nureddin Zengi için Hulefa-i Raşidin'in altıncısı ifadesini kullanmıştı. El hak doğru. Gerçekten de Ömer Bin Abdulaziz'den sonra raşid halifeler silsilesine en uygun isim Nureddin Zengi olmalıdır. Halep her devirde, Zengilere sonuna kadar sadakat göstermiştir.

İmadüddin Zengi, Urfa'yı Haçlıların tasallutundan kurtarmış ve oğlu Nureddin de çığırını genişletmiş ve Halep ve Şam'ı ve ardından da Salahaddin Eyyübi ve Şirkuh vasıtası ile Mısır'ı İslam birliği çatısı içine katmıştır. Velid Rıdvan Bey'e göre, İmamüddin Zengi'ye Urfa Kalesi'ni melekler açmıştır. Panelde konuşmacıların anlattığı gibi, Salahaddin Minberi olarak anılan minber aslında Nureddin minberidir ve 1969 yılında fanatik Yahudiler tarafından ateşe verilmiştir. Bu minber İslam konferansı Örgütü'nün de nüvesi ve çekirdeğini oluşturmuştur. Yani minberin bereketi günümüzü de etkilemiş ve aydınlatmıştır. Bir başka yazımda da ifade ettiğim gibi, minber Hazreti Musa ve Al-i Harun'un mukaddes emanetlerini barındıran Kutsal Tabut'a benzer bir misyon ifa etmiş ve yapılı minberi Mescid-i Aksa'ya yerleştirmek için gönüller seferber olmuş ve minber girilen savaşlarda zaferlerin yakıtı olmuştur. Zaferlerin hedefi bu minberi Mescid-i Aksa'ya dikmektir. Mücahitler de bu somut hedef etrafında kenetlenmişlerdir.

Panelde öğrendiğimiz hususlardan birisi de bizimle birlikte gemide namaza iştirak eden Başpiskopos Karluchi'nin de Halepli olmasıydı. Bu bizi daha da mutlu etti. Alp Arslan Malezgirt'e buradan gitmiştir. Hatta Alp Arslan ve arkadaşlarının ölüme hazır bir vaziyette savaşa girmeleri nedeniyle Malazgirt 'Kefenliler Savaşı' olarak da tarihe geçmiştir. Malazgirt Haçlı Savaşlarının da başlangıcı olmuş ve Haçlı Savaşlarında ilk kırılma noktası ise iki kardeşin yönettiği Halep ve Şam'ın birbirine düşmesi nedeniyle Halep olmuştur. Panelde ilginç tarihler de verildi. Buna göre Arapların toplam hükümranlık tarihi 225 yıldır. Mesela Türkler İslam sonrasında İran'ı bin kusur yıl yönetirken Arapların hükümranlığı onlarca yılı (28 yıl olmalıdır) geçmemiştir. Türk-Arap münasebetlerinin tarihi ise Yavuz'la başlamıyor. Mutasım Billah ile başlayan tarihin kökeni 1200 yıllık bir tarihi kapsıyor. Dolayısıyla bu ilişkiyi et ile tırnak misali göstermek bile yetersizdir. Lakin Aydınlanma adına kendilerine yabancılaşanlar bu ulu kökü ve çınarı kesmek ve dibine de kibrit suyu dökmek istemektedirler.

Velid Rıdvan Bey'in otelinden sonra saat 3'te verilen yemek randevusuna gittik. Mardin'de Abbara denilen üstü örtülü veya daracık Halep sokağından geçerek bir eski Halep evine varıyoruz. Eski Halep evi Diyarbekir veya Gaziantep evlerinden farklı değil. Geniş bir avlusuyla içinde sadece bülbül sesi eksik bir mekan. Havuzu da var. İlk talebelik yıllarımda eğitim aldığım Fethülislam da böyle bir evde faaliyet gösteriyordu. Zümrüt adlı lokantada Başbakanın gelmesini bekledik. Kadro tamamlanınca yemeğe geçtik. Bizimle birlikte bazı rütbeli zevat da görünüyordu. Türk misafirlerden birisi beyaz kıyafetli zatı donanma mensubu zannetti. Meğer adam Halep Emniyet Müdürü imiş. Beni bir gülme krizi tuttu. Kendimi zor zapt ettim. Yemeği müzik eşliğinde yedik ve ardından yine yürüyerek mekandan ayrıldık. Ben biraz kitapçıları gezmek istiyordum. Taha Hüseyin'in bende olmayan el Eyyam adlı eserini ve bazı kitaplar aldım. Otele döndüm ve geceden de uykusuz olduğumdan göz kapaklarımın düşmesine mukavemet edemedim ve biraz kestirmişim. Sonra telefon çaldı ve lobiye indim ve Suriye'nin Ankara Büyükelçisi Nidal Kapalan ve Türkiye'nin Şam Büyükelçisi Ömer İnhun ve Halep Konsolosumuz ve Velid Rıdvan Bey vardı. Nidal Bey bizi Suk el İntac'da bir gece faslına davet etti. Hamam el Hayri'yi dinleyeceğimizi söyledi. Velid Bey, Hamam'ı banyo hamamı olarak anladı ve hamamda icra-ı sanat olacağını zannetti. Yanlış anlamıştı. Hamam el Hayri, Halepli yerel bir şarkıcı.

Gülhane Parkı'ndaki konserler gibi konser veren bir ses sanatçısı. Velid bey mazeretini bildirdi ve biz Suk el İntac adı verilen yere gittik. Halk matinası kurulmuştu. Adam bütün maharetini sergiliyordu. Dinleyiciler arasında peçeliler dahil her düzeyden insan vardı. Ve bizim varlığımızı da hatırlattılar ve irticalen bazı şarkı veya türkülerini iki ülkenin dostluğuna adadı ve uyarladı. Adam coşuyor ve coşturuyordu. Biraz sonra kahvelerimiz de geldi. Yanımda bazı zevat vardı. Meğerse onlar da başka gece çalıp söylüyorlarmış. Safvan Abid isimli birisi kendisini takdim ederken 'ben de buraların İbrahim Tatlıses'iyim' deyiverdi.

Bende öyle zannettim. Akabinde Suk el İntac'ın müdürüne sözlerinin sıhhatini sordum. 'Dilin kemiğe yok' dedi. Bir garip oldum. Fasıl çoktan bitmesi gerekirken bizim yüzümüzden müzisyen grubu tam mesai yaptı. Lakin bizim gecemiz bitmemişti. Nidal Bey illa da yemeğe buyur etti ve yatsılık yememiz gerektiğini söyledi. Birlikte Rakka Valisi Dr. Adnan Bey ait olan fabrika büyüklüğündeki lokantaya gittik. Gecenin ikinci faslı da burada başlıyordu. Burada da Almanya'dan Cemal Karslı ile tanıştık. Lakin bizim uçak saatimiz de yaklaşıyordu. Uçağa yetişmemize yetecek vakte ayarlı lokanta faslına devam ettik. Lokantadan kalktığımızda otelde ancak eşyamızı toparlayacak bir vaktimiz kalmıştı. Yerimiz doldu ama Halep gecesi hâlâ bitmemişti. Geride anlatacak çok şey kaldı.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye