Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Terkedenler ve reddedenler / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 11.01.10, 21:15 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 30.04.09, 09:08
Mesajlar: 148
Mustafa Özcan

Terkedenler ve reddedenler

Neden 'Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat' bu ismi kendisine seçmiş ve layık görmüştür ?. Bunun en bariz nedenleri arasında vasatiyeti temsil etmesiyle camiiyyete haiz olmasıdır. Uçların tezlerini itidal çizgisinde toplaması ve adalet potasında eritmesindendir. Ehl-i Sünnet camiiyyet makamındadır. Sözgelimi zıddiyete girmeden sahabe saygısı ile Ehl-i beyt sevgisini bünyesinde cemetmiştir. Ortak noktada buluşturmuştur. Lakin bunu yaparken uçlara gitmemiş ve gaip imam gibi suistimale açık vartalara düşmemiştir.

Bu bağlamda, Gazali şöyle der :" Bizim gaip imamımız yoktur. Gerçek manada tek imamımız Hazreti Peygamber idi onun irtihalinden sonra kriterimiz, ölçümüz ve imamımız Kur'an'dır…" Bu ayrıntı gibi duran veya gözüken husus nirengi noktasıdır. Bu Ehl-i sünnetin, şahısların hakkını yemeden ; (Bediüzzaman buna temsilci der) şahısları değil ilkeleri esas alan bir meslektir, paradigmadır. Zaten şahıslar önplana çıktıkça değerler veya ilkeler örselenir ve etkisizleşir. Fikirler fırıldak gibi şahısların etafında dönmeye başlar. Fikirler ve ilkeler şahıs nereye dönerse oraya öner. Modernistlerin değerlerin değil konjonktürün ve zamanının peşinde dönmeleri ve deveran ve seyeran etmeleri gibi. Halbuki ilkeler ve prensipler şahısları izlemez. Bilakis şahıslar kuralları, ilkeleri izler. Öyle olmasaydı Kur'an ' İttehezu ahbarehum ve ruhbanehum erbaben min dunillah' demezdi. Dolayısıyla mertebesi ne olursa olsun Ehl-i sünnet kişilerin değil değerlerin peşinde dolaşır.

Zaman zaman uygulamada bunun hilafına gelişmeler olsa dahi. Bediüzzaman 'zaman tarikat zamanı değil cemaat zamanıdır' derken bunu kastetmiştir. Bu bir uygun yöntem meselesidir yoksa tasavvufa karşı bir duruş ve tavır değildir. Keza Hasan el Benna tarikat içinde kalıcı olan damara işaretle 'hakikatu't tasavvuf' demiş ve ona sahip çıkmıştır. Yani tasavvufun cevherini ki, kimileri ihlasa sevk etmesinden dolayı onu dinin özü saymışlardır. Yani tasavvufun ferd dairesinden çıkan hakikat dairesine yükselen değerlerine sahip çıkmıştır zira onlar İslam'ın değerleridir. Lakin bunu yaparken bir şahsın veya zümrenin ila nihaye veya körü körüne takibine de karşı çıkmıştır. Bir terbiye mesleği olan tarikatta elbetteki mürebbiye tabi olmak esastır. Bu terbiye kurallarında böyledir. Yoksa fikri bağlamda değil. Bu edep makamında böyledir yoksa epistomolojik makamda değil.

İmam Şafii'nin İmam-ı A'zam'ı kabrine veya türbesine geldiğinde namaz kılarken onun vazettiği kurallara uyması gibi.

Dündar Taşer, Alparslan Türkeş ile ilişkisi anlatırken ' onun yanlışı benim doğrumdan yeğdir'demiştir. Abdulvahhab Şarani de kitaplarında aynısını söyler. Bu olgunluk mertebesine kadar taklit düzeyinde doğrudur. Ve İhvan'ın literatüründe de böyle meseleler vardır. Mesela Ömer Telmisani cemaat mensuplarına sufilerin bir sözüyle nasihat eder :" Mürşidin önünde gassalın önündeki cenaze gibi olun" der. Kimileri bu sözü ona yakıştıramaz ve eleştirir.

Gerçekten de bu ifade tabi metbu ilişkilerinde dakik değildir. Buna nazaran Bediüzzaman şöyle der :" Söylediklerimi mihenge vurun…" Buradaki mihenk hepimizin kriteri olan Gazali'nin söylediği Kur'an ve sünnettir. Gaip veya şahit imam değildir. Dolayısıyla hocalarımıza ittibada üst çıtamız Kur'an ve sünnet olacaktır. Allah'a isyanda nasıl kula itaat yoksa o şekilde ilkeler bazında da yanlışta üstadımıza itaat yoktur. Hürmetten dolayı büyüklerimize pratik bir şekilde yanılmazlık veya masumiyet payesi vermemiz eğitim amaçlı olarak bir dereceye kadar makuldur. Onun ötesinde şer'i çizginin dışına çıkmaktır. Dolayısıyla saygı, sevgi ile Kur'an ve sünnete dair değerler çerçevesinde kritizm arasında mutlaka bir denge yakalamamız gerekir. Saygı kültürü ile kritik kültürü arasında dengeyi yakalamak hakikatı temsil eden değerlerle ilişkimizin sıhhati açısından elzemdir.

*

Ehl-i sünnet akaid alanında da nas ile tevil arasına dengeyi gözetir. Onun denge arayışı dinamiktir ve vasatiyetinin bir tezahürüdür. 'Ve'l cemaat' yani cem ve camiiyyet makamında yine hassas dengeleri gözeterek sahabe ile Ehl-i beyt sevgisi arasında sağlıklı ilişkiler kurar. Bu bağlamda dağıtıcı ve uç değil toplayıcı ve toparlayıcı ve kaynaştırıcı ve merkezdir. Bundan dolayı 14 yüzyıllık dilim içinde ümmetin ekseriyetini temsil etmiştir ve etmektedir. Bunun karşısında ise her türlü renkten rafizilik geleneği vardır. İmam-ı Zeyd aynen Ehl-i sünnet çizgisinde olduğu gibi Hazreti Ebubekir muhabbeti ile Ehl-i beyt temsilciilğini böğründe barındırma ısrarı yüzünden taraftarlarınca terkedilmiştir. İmam Zeyd Hazreti Ebubekir ve Ömer gibi sahabilerle birlikte Ehl-i beyti bir arada tutunca yani çem makamında davranınca cemaatın iki yakasına da sahip çıkınca yandaşları onu terk etmişler ve yalnız bırakmışlardır. O da Hasan el Basri'nin Vasıl Bin Ata'ya söylediğinin bir benzerini onlara söyler: Rafadtumuni. Beni reddettiniz. Hasan Basri de :"İ'tazele anna'l Vasıl/ Vasıl bizi terk etti" demiş idi. Bu hadiseden sonra Vasıl ve taraftarları 'Terkedenler grubu/Mutezile' olarak anılmıştır. Onlarla huruç edenler (karşı çıkanlar/Hariciler) aynı noktada (sahibi kebire, büyük günah işleyenin durumu) ana gövdenin omurgasından kopmuşlar yani cemaatı terk etmişlerdir. Zeyd Bin Ali de eski taraftarlarına bu itizalcı ve ayrımcı ve redci yaklaşımlarından dolayı inşikak ehli olduklarına işaretle :" Rafadtumuni' demiştir. Bu ifadesinden dolayı da eski taraftarları rafiziler yani reddedenler olarak anılmıştır. Dolayısıyla İmam-ı Ali'ye arşı çıkarak harici damgası yiyenlerle İmam Zeyd'e karşı çıkarak Rafızi damgası yiyenler aynı damarı temsil ederler. Bunda şüphe yok. Ehl-i Sünnet çizgisi ise insaf çizgisi olarak hizipleşmeden beri ve uzaktır. Zira hakikat dinamiktir. Hakikat maniheistlerin tasavvuruyla statik değildir. Bundan dolayı İmamı A'zam en azından kalben ve maddeten İmam Zeyd'i desteklerken bu dualist yapıları yüzünden şiileri (taraftarları) onu terk etmiştir. Bu tarihi hadisatta göstermetktedir ki, Ehl-i sünnet çizgisi sofistike, esnek ve dinamiktir. Diğerleri ise statiktir. Eskilerin 'fi'l cehaleti rahatun' dedikleri gibi statik çizgide kafa konforu vardır. Dolayısıyla diğer çizgilerin insanları bir iki slogan üzerinden kitleleri dondurur ve sürüleştirir. Hakikat fırkalar üstüdür bu açıdan her ne kadar Ehl-i sünnet tanım için bir fırka olarak anılıyorsa da o fırkalar üstüdür zira o bir bütün olarak cemaatü'l müslimindir. Ortak paydadır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye