Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Çeçenistan Hatıraları: Kadiri zikri / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 14.10.09, 04:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Sabah namazında cami açılışı

Mustafa Özcan


Vakit

2009-10-14

Nalçık, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti oluyor. Bu cumhuriyet de Stalin döneminde uluslaştırma kampanyası sırasında kurulan irili ufaklı cumhuriyetlerden birisi. Kafilemizde bu bölgeyle en ilgili şahsiyetlerden birisi olan Abdurrahman Özdil Bey, Nalçık’ı öve öve bitiremiyor. Ben de onun vasfettiklerine nazaran Nalçık’tan Grozni’ye kadar ıhlamurlar altında gideceğimizi hayal ve tasavvur ediyorum. Yine şehir bir nevi Soçi veya Kırım gibi zaman zaman Yeltsin gibi Rus devlet adamlarının sağlık için sığındıkları bir sanatoryum kenti olarak da biliniyor. Tabii ki Nalçık’a gecikmeli olarak indiğimizden ve ortalık zifiri karanlık olduğundan ve buna ilaveten uyku mahmuru gözlerle sağı solu seçemediğimizden şehrin ne menem bir yer olduğunu göremiyoruz. Nalçık’tan geriye hoş seda mesabesinde yediğimiz leziz yemeklerin tadı kalıyor. Damakta kalan Nalçık yemeklerinin tadıyla yola koyuluyoruz. Temennimiz burasını bir de gündüz gözüyle görebilmek. O muradımıza da dönüşte eriyoruz. Ihlamurların altından gidiyoruz hissiyle yemekten sonra son model jeep veya 5x5 tarzı araçlara biniyoruz. Binmekle savrulmamız bir oluyor. Yusuf adlı şoförümüz parktan uçak hızıyla kalkıyor. Bize bir iki saatte Grozni’de olacağımız söyleniyor. Pasaportlar toplanıyor. Saat 24.00 suları veya gece yarısı 1.00 suları olsa gerek. Koltuklar rahat, yalnız araç hızlı gittiğinden ve yer yer yollarda kaymalar ve bozukluklar olduğundan bazen kafamız tavana değecek kadar zıplıyoruz. Bir iki saat içinde Grozni’de olacağımızı hayal ederken sık sık kontrol noktaları geçiyoruz, lakin yolculuk bir türlü tamama ermiyor. Çeçenistan’a kadar üç cumhuriyet geçiyoruz. Kabardin-Balkar Cumhuriyeti, Kuzey Osetya ve İnguşetya ve ardından da Çeçenistan...
¥
Yolculuk uzadıkça ıstırabımız da artıyor. Bir an önce Çeçenistan’a kavuşmak istiyoruz. Galiba armut sularını biraz fazla kaçırmış olacağız mesane baskı yapıyor. Yaşadığımız acıdan dolayı bir türlü çevrenin temaşasına ve zevkine de varamıyoruz. Bir an önce otele ulaşmak niyet ve derdindeyiz. Lakin bu gece tenimizin yatak görmeyeceği kesin gibi. Bize ancak sabah namazına yakın olarak Grozni’ye varacağımız söyleniyor ve bu durumda oteli unutacaktık. Varmamızla birlikte açılışlara katılmamız bir olacaktı. Meğerse 5 Ekim tarihi yerel dilde Ramzan Kadirov olarak anılan Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un doğum günü imiş ve bu gün münasebetiyle sabahtan akşama birçok açılışa davetliymişiz. Ben onda da değilim, bir an önce bir cami köşesi bulmak istiyorum. Vakit ne kadar geçti bilmiyorum ama yolumuz sık sık tren geçitleriyle ve polis kontrol noktalarıyla kesiliyor. Lakin buralardan teğet geçiyoruz. Yolda bazen şehirlerden ve benzin istasyonlarından geçiyoruz. Şehirlerde lambaları yanan evler var. Nihayetinde Grozni uzaktan gözüküyor ve şehre vasıl oluyoruz. Lakin yolculuğumuz yine bitmiyor. Bana Grozni, bitmeyecek bir tünel ve karabasan gibi görünüyor. Hayalimdeki Grozni bir üç beş evden ibaret olmalı. Sonunda uzaktan Hacı Ahmet Kadirov Camii’nin silüeti görünüyor. Araçlar reverans ederek hızlı bir biçimde cami avlusuna doluyor. Ayaklarımız yere değiyor. Hemen abdesthanenin bulunduğu mekana doğru koşuşturuyoruz. Lakin gündüzdeki gibi geceleyin de uzaktan caminin görünüşü muhteşemdi. Model, Sultan Ahmet Camii olmakla birlikte mekan ve boyut farklıydı. Gözümde bu farklı mekan, cami silüetiyle birlikte Brunei Sultanlığı’nı canlandırdı. Gerçekten de Çeçenistan kendi zenginliğini kullanabilse Brunei’den farksız olurdu. 1994’den önce Dubai ile yarışan Grozni, savaştan sonra da Brunei’ye benzemiş sanki. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla mamur ve bayındır bir ülke. Çok kaliteli petrol rezervleri var. Hatta Sovyet döneminde petrol üniversitesi burada kurulmuş. Sibirya petrolü kalitesiz olduğundan onu standart hale getirmek için Kırım Yarımadası gibi yerlerdeki petrol tesislerinde Çeçen petrolüyle karıştırıyorlarmış.
¥
Cami avlusunda şadırvanlar vardı. Lakin şadırvanlar bizdeki gibi biraz tezyin vazifesi görüyor. Abdesthane altta ve vakit geçirmeden abdesthaneye varıyoruz. Muslukları açtığımızda sabahın köründe veya gecenin ortasında elimiz birden sıcak suyla temas ediyor. Camiden sonra sıcak suyla da irkiliyor ve şok oluyoruz. Bize 15 dakika süre vermişlerdi. Bu süreyi tasarruflu olarak kullanmak zorundayız. Abdest tazeledikten sonra hemen camiye giderek yatsı namazını eda ediyoruz. Artık sabah için hazır vaziyetteyiz. 5 Ekim tarihinde ilk camiyi açmak üzere sabah namazıyla randevuluyuz. Cumhurbaşkanı Ramzan Kadirov’un Hosiyort köyünde İslam alimi olan dedesi hacı Abdulhamid Efendi adına yaptırdığı caminin açılışı için araçlar o istikamete doğru seyrediyor. Araçların farları gecenin karanlığını yararak ilerliyor ve çok geçmeden Hosiyort’tayız. Burada bir Hosiyort ve bir de Hasavyurt var. Hasavyurt’ta da Çeçenler ikamet ediyor, lakin orası sınırın ötesinde İnguşetya topraklarında kalıyor. Caminin hemen karşısında hacı Ahmet Kadirov’ların evi var. Uzun yıllar caminin karşısındaki evde yaşamış ve orada adet olduğu gibi küçük kardeşi büyüyünce de evi ona terk ederek başka bir eve/yuvaya taşınmış.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Kurçaloy sırtlarında Kadiri zikri
MesajGönderilme zamanı: 21.10.09, 10:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Kurçaloy sırtlarında Kadiri zikri

Mustafa Özcan

Vakit
2009-10-21

Arena Otel’de oda kapmaca oynadıktan ve hafif tertip dinlendikten sonra uyandırılıyor ve ardından kahvaltıya geçiyoruz. Sonrasında nefes almadan maraton devam ediyor ve hızlı bir tempo ile birlikte Kurçaloy yoluna sapıyoruz. Biraz sonra Kurçaloy’u da geçerek orman sırtlarına doğru yol alıyoruz. Sırttaki meydanda bir mezarlık var. Burası Kunta Hacı’nın validesi Heda Ana’nın kabri imiş ve özellikle yeni yönetim burasına çok önem veriyor. Zira Kunta Hacı ve Kadirilik yeni yönetimin referansı haline gelmiş. (Şimdilik olayları serdetmekle yetinirken ileride bu meselenin özüne ve tahliline gideceğiz). Heda Ana’nın kabrinin açılışında yine izdiham var. Kurçaloy mezarlığının içinden yapılan mermer yoldan ilerleyerek yenilenmiş mezarın veya ziyaretgahın içine doğru varıyoruz. Kenarlarda mezarları süzerken ilginç bir ayrıntı dikkatimizi çekiyor. Genel olarak Çeçenistan’da her yerde hilal sembolü kullanılıyor. Mezarlarda da hilal sembolü var. Onun dışında mezar taşları boyalı ve taşların üzerinde de madeni levhalar var. Şapkalık gibi duruyor. Heda Ana galiba Hediye’den bozma bir isim ve bölgedeki en önemli ziyaretgahlardan birisi sayılıyor. Heda Ana mezarı ile yukarıda Kadiri zikirlerinin icrası için yapılmış kubbeli bir mekan var. Kabir ile kubbeli zikir mahallini birbirine bağlamak ve birleştirmek için araya perdeli mermer bir yol inşa etmişler. Mermer yol üzerinden biraz yürüyor ve tepedeki zikir mahalline varıyoruz. Bu yolun çevresi ağaçlarla kaplı ve ardında yeşilin her tonunun olduğu ormanlar var. Ormanlarda altın ve diğer renklerdeki ağaçlar hoş bir manzara oluşturuyor. Şehre inerken de yolda bazılarının, yere düşmüş vakıf veya sahipsiz eriklerin tadına baktığını görüyoruz. Burada bir de ceviz ağacı bol. Lakin Çeçenler bu cevizlere Yunan cevizi diyorlar. İlk defa bu adlandırma ile karşılaşıyorum. Dolayısıyla bizim ülkemizde yetişen cevizler buna göre Yunan cevizi oluyor. Bir de Hindistan cevizi var. Onun dışında bir de Kazakistan’da Arjantin ceviziyle tanıştık. Demek ki ceviz türleri bizim bildiklerimizden fazla. Burada bitki örtüsü bir harika. Kubbeli zikir alanından geri dönerken bir ağaca bağlanmış bez parçalarını görüyoruz.
¥
Ardından Heda Ana türbesinin altında bir zikir halkasına rastlıyoruz. Kadiri zikri icra ediliyor. Epey bir kalabalık var. Ve sonbaharın yazdan kalma güneşine rast geliyoruz. Beyinleri kavuruyor. Başları kavuran bu güneş altında sesli bir Kadiri zikri icra ediliyor. Gördüğümüz zikirlere benzemiyor. Adeta askeri bir ritim içinde icra edilen bir semayı andırıyor. Gerçek bir askeri sema. Dağlıların veya Kafkaslıların hareketli yapısı ile savaş oyunları her sahnede bütünleşmiş ve zikir dahi bundan nasibini almış görünüyor. Halk oyunlarını izliyorsunuz ve onda müthiş bir ritim ile müthiş bir düzenin birleştiğini görüyorsunuz. Bu oyunlar ve zikir merasimleri aslında Çeçen ve Kafkas halkının fiziğini ve çevik yapısını yansıtıyor ve ortaya koyuyor. Tasavvuf tarihi uzmanı olan Süleyman Ateş de ilk defa böyle bir zikir meclisine rastladığını ve bunun bidat olabileceğini söylüyor. Sosyolojik zaviyeden ise şöyle görünüyor: Askeri bir hal almış yani mahalli hale gelmiş bir zikir meclisi ve tarzı. Zikir halkasına katılan ve hareketli bir biçimde dönen ve zikir eden toplulukta, alemiyle birlikte tezahür eden ve dikkat çeken Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Hashanov Mak Mohmad da göze çarpıyor. Uzun sakalı ve elindeki alemi ve asasıyla cesametli ve heybetli birisi. 1991 yılından itibaren Grozni silüeti onun figürüyle bütünleşmiş durumda. Böyle birisiyle yıllar önce Kardofan’da karşılaşmıştım ve her İslami münasebette boy gösteriyor ve ‘Kanbersiz düğün olmaz’ darb-ı meselini hatırlatıyordu. Hashanov, Çeçen kıyafeti ve asasıyla dikkat çeken birisi. Elinde alem taşıyan bir alem ve Çeçenistan’ın değişmeyen yüzü. Bir müddet zikir halkasını veya meclisini seyre dalıyoruz ve ardından cami açılışı için ovaya ve düze inmemiz gerekiyor ve Kurçaloy şehrinin varoşlarından şehre doğru süzülüyoruz. Çok geçmeden menzil-i maksuttayız.
¥
Şehre doğru inerken inşaat faaliyetleri dikkatimizi çekiyor. Halk, evlerini yeniliyor. Burada evlerin avlulu ve geniş olduğu söyleniyor. Çeçenler de Erzurumlular veya Beluciler gibi ‘gor evim, sır evim’ dermiş ve eviyle bütünleşirmiş. Ardından araçlardan inerek açılış için Kunta Hacı Camii’ne gelmiş halkın arasına dalıyoruz. Biraz sonra açılış merasimi yapılacak ve çeşitli konuşmalar irat edilecek. Temelleri 27 Ekim 2007’de atılan Kunta Hacı Camii, 5 Ekim 2009 günü hizmete giriyor. 4 minareli ve yaklaşık olarak 5 bin kişilik bir camii. Abdest almak için künbet tarzında yapılmış şadırvanına gidiyorum ve içeri girdiğimde Ankara’daki Hacı Bayram Veli Camii’nin şadırvanı ve abdesthanesiyle karşılaşıyorum. Sanki orası burada istinsah edilmiş ve klonlanmış gibi. Yanılmıyorsam orada kalabalık bir halde öğle namazını eda ediyoruz. Namaz öncesinde olmalı kalabalık huzurunda açılış merasimi yapılıyor ve konuşmalar irat ediliyor. Ardından da izdiham halinde camiye giriyoruz. Her şey yepyeni ve adeta birinci sınıf ve Osmanlı tarzına ve mimarisine de uygun. Namaz çıkışında cemaate hediyeler takdim ediliyor ve hediyelerin içinde de Tekbir Giyim’in poşeti içinde kaliteli bir seccade var. Bizim de payımıza böyle bir seccade düşüyor ve artık otel odasında yalnız değiliz ve üzerinde namaz kılacağımız bir yaygımız var. Ardından tekrar Grozni’ye avdet ediyoruz ve sonraki vakit namazını Ahmet Kadirov Camii’nde kılıyoruz. Oradan sonra yemek faslına geçiyor ve ardından da otele dönüş var. Galiba akşamında birkaç arkadaşla birlikte otelden yaya çıkarak gidiş geliş yolunun ortasına yapılmış yaya yolunu takip ederek birkaç kilometre ötedeki Kadirov Camii’ne geliyor ve burada akşam namazını da eda ediyoruz. Biraz da bu münasebetle şehri keşfe çıkmış oluyoruz. Ardından yerel paramız olmadığından tereddüt ettiğimiz bir ‘kafe kaçamağına’ ancak para bozdurduktan ve tedarikinden sonra çıkıyoruz. Bakıyoruz oraya mermer ustası Recep Uçar bizden önce arkadaşlarıyla birlikte damlamış bile. Mihmandar oluyor ve bize ödeme yaptırtmıyorlar. Lakin benim konuşmaları bile dinleyecek mecalim yok. Uykusuzluktan sürekli dalıp gidiyorum. Böylece ikinci gecenin de sinesine girmiş oluyoruz.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Cinler alemiyle tanışma
MesajGönderilme zamanı: 22.10.09, 12:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Cinler alemiyle tanışma: Cin Hastanesi
Mustafa Özcan

Vakit
2009-10-22


Yolculuğumuzun pazar günü, yolda ve çok yoğun geçmişti. Pazartesi gününü de yine uykusuz bir vaziyette açılışlarla ayakta ve yoğun ve yorgun geçirdik. Pazartesi günü otel odasına geldiğimizde adeta yığılmıştık. Otel lüks ve yeniydi, lakin her şeyin bir kusuru vardı. Onun kusuru, fazla yeni ve sofistike olmasıydı. Dolayısıyla banyo uzaktan bir heavy metal yığınını andırıyordu. Michael Jackson’ın tarzı olabilir, lakin bize kalsa dilini anlamadığımız otomatik tertibat yerine bildiğimizi; mekanik olanı tercih ederdik.
Bundan dolayı bir tılsımı andıran banyo teşkilatı bizi epey uğraştırdı. Hatta çalıştırmak için bir bilene başvurduk. İşin içinden zar zor çıktık. Ya uykuda idim ya da uzanmış bir haldeydim, odada garip ve tok sesler duymaya başladım. Bir anlam veremedim. Biraz sonra ışıkları açınca odaya yağmur tanelerinin düştüğünü gördüm. Bereket, yatağa uzak bir yere komidinin üzerine düşüyorlardı. Galiba dinlendirmek babından olsa gerek salı günü sabahleyin yanımıza uğrayan olmadı. Program esnek hale getirilmişti. Hesaba göre, bir gün sonra zaten uçakla Türkiye’ye dönecektik. Galiba artık burada pek yapılacak bir şey de yoktu. Lakin gayri resmi bazı söylentiler, şayialar vardı ve buna göre Nalçık’tan çarşamba günleri sefer yokmuş ve dönüşümüz perşembeye sarkıyormuş. Hukukçu Kamil Uğur Yaralı Bey işi olduğunu söylüyor ve Moskova üzerinden dönmek istiyor. Esasında hepimiz işlerimizi ona göre programlamışız. Lakin ‘misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ tekerlemesi burada yolculukla ilgili olarak da geçerli görünüyor. Yapacak bir şey kalmıyor. Bugünkü programda, Kadirov Camii’nin yanındaki İslam Üniversitesi’ni ve Müftülük binasını ziyaret etmek görünüyor.
¥
İslam Üniversitesi önce normal bir okul olarak programlanmış, lakin bilahare Rus yönetimi, Çeçenlerin devreye girmeleriyle birlikte binanın bir İslam üniversitesine dönüşmesine razı edilmiş. Kadirov Camii’nin karşısında yer alan bu külliyenin üzerinde İngilizce ibaresi ile Russian Islamic University/Rusya İslam Üniversitesi ifadesi kazınmış. Arapçasında ise Kunta Hacı Rus İslam Üniversitesi ibaresi göze çarpıyor. İçerisi pırıl pırıl. Hiçbir masraftan kaçılmamış. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı yani haremlik selamlık suretinde okudukları bir okul. Yemek kokularından anlaşılıyor ki ilk kat yemekhaneye tahsis edilmiş. Bizi üst katlara buyur ediyorlar. Sırı sıra derslikler ve idari bölümler var. Arapça, İngilizce ve Rusça dillerinde eğitim veriliyor. Hazırlık sınıflarında modern usulde ve tarzda Arapça öğretiyorlar. Cantaş Yayınları’nın bir zamanlar yayınlamış olduğu Arapça set esas alınıyor. Sovyet döneminden sonra ilk açılan İslam üniversitelerinden birisi Grozni’de gördüğümüz Kunta Hacı İslam Üniversitesi idi. İslam hukuku, hadis, tefsir ve Arap dili ve edebiyatı okutuluyor. Daha doğrusu bölümler hazırlık aşamasında. Bu okulda okutulmak üzere özellikle de Türkiye kaynaklı eserlere itibar ediyorlar. Heyetimizde çelebiliği ile temayüz eden Hamdi Mert Bey hemen atılarak Ahmet Akgündüz Bey’in rektörlüğünü yaptığı Rotterdam İslam Üniversitesi ile Kunta Hacı Üniversitesi’nin kardeş üniversiteler yapılmasını teklif ediyor. Bu teklif, sıcak bir biçimde yani hararetle karşılanıyor ve bu da, Medresetü’z Zehra proje veya modelinin Grozni şubesini veya benzerini akla getiriyor. Bitlis-Tiflis kardeşliği gibi sanki Medresetü’z Zehra ile Kunta Hacı Üniversitesi arasında görünmez bağlar teşekkül ediyor. Zaten buradaki hocaların bir kısmı Suriye’de Kürt asıllı bir Nakşibendi şeyhi olan ve zamanında Mustafa Sıbai ile polemikleriyle bilinen Ahmet Keftaro’nun kurduğu Ebu’n Nur çıkışlı. Ebu’n Nur 2003’ten sonra ABD’nin kara listesinde yer almış veya en azından buna yaklaşmıştı. Öğretim üyeleri veya hocalar kadro olarak teşekkül aşamasında. Aralarında Ezher’e ilaveten Türkiye, Ürdün ve Malezya gibi ülkelerde okuyanlar çoğunluğu teşkil ediyor.
¥
Fakülteler 5’er yıllık. İki yıl da Arapça öğrenmek için hazırlık bölümü var. Dolayısıyla eğitim toplam 7 yıla ulaşıyor. 3’ü bayan olmak üzere 36 öğretim görevlisine mukabil 300 talebe var. Bunlardan 58’i kız öğrenci. Genellikle ayrı bölümlerde öğrenim görüyorlar. 24 Eylül itibarıyla (2009) derslere başlanılmış. Ulema Meclisi Başkanı Ahad Kadirov’un da belirttiği gibi, Sovyetler dönemindeki gizlice verilen eğitim şu anda açıktan ve sistematik bir şekilde veriliyor. İnşallah eski gizli eğitimin sıcaklığını da kaybetmezler. Sınıflar azami 35’er kişilik. Aynel yakin planda müşahede ile gördüğümüz gibi kızlar tesettürlü, erkekler de sakallı ve takkeli okuyabiliyorlar. Süleyman Ateş okula muhtasar tefsirinden bir takım hediye ediyor. Akabinde müftülük binasına geçiyoruz. Orada da dini kurumlarla alakalı bilgi alıyoruz. Rusya laik sisteme tabi olduğundan dolayı resmi müftülük yok, dini danışmanlık var ve imamlar da paralarını müftülük kanalıyla değil, başka kaynaklardan veya kurumlardan tahsil ediyorlar. Çeçenistan’da yaklaşık 680 cami bulunuyor ve bunlardan 375’inde cuma kılınıyor. İmamlardan bir kısmı da bir nevi fahri olarak kadılık görevini deruhte ediyor ve anlaşmazlıkları tatlıya bağlıyor. İmamlıkta iyileştirmeye gidiliyor ve artık kadrolar yeterlilik seviyesine göre seçiliyor.

Müftülük ziyareti öncesinde veya sonrasında bazı modern okullara ve tam teşekküllü bir hastaneye götürüyorlar. Burada yılda binlerce ameliyat yapılıyormuş. Bizi asıl şaşırtan, cinli hastalardan cinlerin çıkarıldığı küçük çaplı bir hastane oldu. Şaştık kaldık. Aslında burası sadece cin hastanesi değil. Geleneksel tedavi yöntemlerinin uygulandığı bir hastane. Lakin cin çıkarma ağırlıkta seyrediyor. Biz de vücudundan cin çıkartılan hastaların feryatlarıyla irkiliyoruz. Hastalara hummalı bir biçimde Kur’an’dan bazı ayetler okunuyor. Bu ayetlerden birisinde cinlerin mülkü Süleyman’la olan alakalarına değinen ayet okunurken Süleyman Ateş içeriye damlıyor. Burada geleneksel tarzda cilt hastalıkları ve kırık ve çıkıklara bakılıyor. Bunlara dair uzmanlar var. Günde yaklaşım olarak 180-200 hasta başvuruyor. Ve cin meselesini sistematik yapıyorlar ve başvurdukları yöntemleri anlatan kitaplar var. Yani tedavi harcıalem yapılmıyor. Bu hastane geçmişte Şamil Basayev’in ikametgahı imiş ve bir müddet önce Ruslardan devralarak cin hastanesi haline getirmişler. Basayev, Rusları cin gibi çarparken şimdi ise ikametgahında cinler çarpılıyor. Geçmişte İmam Şamil ile Çeçenistan dağlarında vuruşan Ruslar cin taifesinden korktuklarından dağlarda istavroz çıkarırlarmış. Biz de kıyısından köşesinden böyle bir hastaneyi görerek cinler alemiyle tanışıyoruz. Cinler alemi esrarlı bir alem ve bu konuda şimdiye kadar okuduğum en etkileyici ve bilge kitaplardan birisi Bülbül Hoca lakaplı Mustafa Sakarya’nın Bir Rüyanın Buluşu adlı kitabıydı. Cin meselesi doğrusu uykumuzu biraz kaçırıyor ve salıyı çarşambaya bağlayan gece bizi cin çarpmasa da hafakanlar basıyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Çeçenistan Hatıraları: Kadiri zikri / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 28.10.09, 07:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Tekbir getiren dağ

Mustafa Özcan


Vakit
2009-10-28

Yarış aralarında genç ve bayan Çeçen şarkıcıları müzikle yarış havasını dağıtıyorlar. Bir kısmının avazını Hint şarkıcılarına benzetiyorum. Zekeriya Karaman Bey de bu yargıya katılıyor. Zaman zaman, Kadirov’un küçük ve yerinde duramaz oğlu piste kadar gelerek şarkıcılara eşlik ediyor. Rus ordusundan muvazzaf subaylardan birisi de eli denklanşöre basılı halde habire fotoğraf çekiyor. O gün, Putin’in doğum günü 7 Ekim’e rastlıyor ve bu atlar sanki bu münasebetle ortalıkta cirit atıyorlardı. 7 Ekim’de Putin yaş gününü kafadarı Berlusconi ile birlikte kutlamış. Bunlar demokraside olmayan etkinlikler, lakin Gorbaçov’a göre artık Rusya’da demokrasiden bahsetmek orta oyununa ciddiyet atfetmek gibi bir şey olur. Siyasi anlamda soya çekimle birlikte Rusya çoktan otokrasinin kucağına düşmüş bile. Krenski döneminden önce ve sonra zaten demokrasi sadece bir arayıştan ibarettir. Bunun tek istisnası Krenski dönemidir. Onun dışındaki bütün dönemler ‘kral öldü, yaşasın kral’ faslından ibarettir ve bu tekerlemeyi hatırlatıyor. Ram(a)zan Kadirov’un idare anlayışı da en azından bazı yönleriyle Arap şeyhlerininki gibi. Eğlence ve zevki ihmal etmiyor. Bu yönüyle Araplar da, Ram(a)zan Kadirov’ın zevkleriyle ilgileniyorlar. Bu bağlamda, 5 Ekim münasebetiyle Çeçenistan’a davet edilen Lübnanlı şarkıcı Meryem Faris dillerden düşmüyor. Meryem Faris üst düzeyde ağırlanmış ve altına özel bir uçak da tahsis edilmiş. Suud Kralı Abdullah’ın vaktiyle Thomas Friedman’a yaptığı gibi Arap liderleri bazen bir gazeteciye, bazen de bir şarkıcıya özel uçaklar tahsis ederler ve öylece ağırlarlar. Meryem Faris de hem şarkı söylemiş hem ünlü moda evlerinden birinin Grozni’deki şubelerinin açılışına katılmış hem de Ram(a)zan Kadirov’un çocuklarıyla bol bol hatıra fotoğrafı çektirmiş (http://www.elaph.com/Web/Music/2009/10/493290.htm). Meraklı ve bir o kadar da hareketli çocuklar da zaten kendisini yalnız bırakmamışlardır.
Bu bana İmam Şamil’in esaret günlerinde kendisi onuruna Kral İkinci Aleksandr’ın vermiş olduğu bir baloyu hatırlattı. İmam Şamil ona şöyle mukabele etmişti: Bizim balolarımız cennette kurulacak.
¥
Sanki hipodromun küpeştesinde oturuyoruz. Buranın az gerisinde küçük bir tepe var ve tepenin üzerine Allahu Ekber ifadesi kazınmış. Allahu Ekber Çeçenlerin parolası. Bir başka parola ise hilal. Bizde ise daha ziyade dağlara güneydoğu bölgesinde olduğu gibi ‘ne mutlu Türküm diyene’ gibi ifadeler kazınıyor. Karşıdan temaşa eylediğimizde dağı görünce ilk aklımıza gelen ve esen ifade tekbir getiren dağ figürü oluyor.

Mevlana’nın deyimiyle kainatta cansız, biruh görünen her şey aslında ziruhtur. Lakin biz onların dillerinden ve hallerinden anlayamayız. Dağın hemen eteğinde ise uzaktan bir minare göze çarpıyor. At yarışları bizi açmadı ve sonuna gelmeden bizi o yöne doğru sevk ettiler. Yakınına gelindiğinde burasının bir ikametgah alanı ve külliyesi olduğunu görüyoruz. Abdesti olanlar hemen namaza duruyorlar. İkindi namazı henüz geçmemiş. Lakin bizim gibi abdest sırası bekleyenler akşamı Grozni’de kılma durumunda kalıyorlar. Zira burada camiler yeni yapılmış ve bazılarında şadırvan var iken bazılarında yok. Bu durumda, Grozni’de Kadirov Camii’nde cem-i takdim yapmayı öğütleyen Yavuz Bülent Bakiler’in sözleri kulaklarımızda çınlıyor. Burada hem Kadirov’un ikametgahı hem de misafirleri için ikametgahlar var. Küçük ve iyi düzenlenmiş bir vaha gibi. En güzel yeri de şirin camisi. Bir de yanında küçük de olsa bir hayvanat bahçesi var. Kadirov gelinceye kadar hayvanat bahçesinde oyalanıyoruz. Heybetli arslan ve kaplanlar arasındayız. Ayılar ise kendi aralarında güreşiyorlar. Hallerinden memnun oldukları besbelli. Bir de çeşit çeşit köpekler var. Sinsi olanı olduğu gibi, insana dost olanları da çok. Köpek deyip geçmemek lazım. Köpek, insanların en yakın dostları arasındadır. İnsana en yakın hayvan; kedi, köpek ve at olmuştur. Hatta bazıları köpeği libas içindeki insanlardan yeğ tutmuştur. Bu bize Mevlana’nın bir sözünü hatırlatmaktadır: Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbise yoktu. Nice elbiseler gördüm içinde insan yoktu. Bu bağlamda, Muhammed Bin Halef İbni Merzuban’ın ‘Tafdilu’l kilab ala kesirin mimmen lebise’l siyab/Kürklü köpeklerin, elbiseli insanlara üstünlüğü’ başlıklı bir kitabı vardır. Burada, Sibirya’da kızak çeken köpeklere benzer köpekler de vardı. Ziyaretçilerine karşı dostane davranıyorlardı. Akşam karanlığında Kadirov geliyor. Başka misafirleri varmış heyetle ayak üstü sohbet ediyor. Ve burada 1999 yılına atıfta bulunarak kendi ve babasının çizgisini savunuyor. Şamil Basayev’in Dağistan’a girişinin Yeltsin ve Yahudi asıllı dostu (Halen Londra’da yaşıyor) Brezowski tarafından tertip edildiğini söylüyor ve Mevlodi Udugov gibi İçkerya Cumhuriyeti dönemindeki bazı yöneticileri de suçluyor.

Başkanlık ikametgahından hemen sonra yeniden Grozni’ye dönüyoruz. Bize kalpak ve kılıç hediye ediyorlar. Böylece birçoklarımızın ifadesiyle esasında Çeçenistan’da kılıç kuşanıyoruz. Göz açıp kapanıncaya kadar Çeçenistan günleri sona eriyor. Akşamdan yol veya dönüş hazırlıklara başlıyoruz.

Sabahleyin erkenden yola koyulacağız. Bu defa geldiğimiz yoldan farklı bir yolla Nalçık’a doğru gidiyoruz.Yer yer yollarımız Trek Nehri’yle kesişiyor. Yusuf değişmese bile tahsis edilen araç değişmiş. Dörtlü koltuklardan mekanı ve geçtiğimiz köyleri süze süze yol alıyoruz. Gerçekten de buralar Rusların gözlerinin kalacağı kadar güzel topraklar. Bu topraklara nazar değmiş anlaşılan. Bazen Rus köylerinden geçiyoruz. Derin bir sohbet eşliğinde Nalçık’a doğru akıyoruz, lakin ben manzarayı kaçırmak istemiyorum. Bir kulağım sohbette olsa bile gözlerim bu ulu diyarın güzelliklerine kilitlenmiş vaziyette.

Çeçen destanlarında insanlar buraları bir Sedd-i Zülkarneyn anlayışıyla beşer takatini aşan bir biçimde savunmuşlar.

Bu topraklara veda ediyoruz. Nalçık’a geldikten sonra öğle vakti yine geldiğimiz uçakla İstanbul’a doğru dönüyoruz. Dönüş bize rutin geliyor. Çeçenistan’dan geride elimizde kılıç ile kalpak kalıyor. Bu yadigarlar bizim için Çeçenistan dağlarından ve ovalarından geride kalan yegane avuntu ve teselli oluyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Çeçenistan Hatıraları: Kadiri zikri / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 29.10.09, 09:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Kahire’den Grozni’ye

Mustafa Özcan


Vakit

2009-10-29

Kahire ile Grozni aslında çok farklı coğrafyalarda yer almalarına rağmen birbirlerine benzeyen ikiz şehirler. İsterseniz benzerliği anlamak için Kahire’den başlayalım. Kahire, Fatimiler döneminde kurulmuştur. Lakin civarında ilk kurulan şehir Amr İbnu’l As tarafından Kahire’nin hicri 9’uncu yılda fethedilmesinden sonra kurulan Fustat şehridir. Fustat daha sonra Abbasiler tarafından ele geçirilince Asker olmuş ve bilahare Tolun Oğulları da burasına El Katai ismini vermiştir. Daha sonra bu şehirlerin civarına Fatimi Komutanı Cevher es Sakli 969 yılında Al Mansuriyye isimli bir şehir daha ilave etmiştir. Bu şehirle birlikte Cevher es Sakli, El Ezher Üniversitesi’ni de kurmuştur. Şehir daha sonra ‘Kahire el Muizz’ anlamında Fatimi Halifesi El Muizzi Lidinillah tarafından Kahire olarak isimlendirilmiştir. Kuzey Afrika’da gerileyen Fatimiler eski başkentleri olan el Mehdiyye’yi terk ederek Kahire’ye taşınmışlar ve burasını kendilerine yeni başkent edinmişlerdir. Ezher de bu yeni devletin ve başkentin propaganda merkezi ve yuvası haline gelmiştir. Kahire galip ve muzaffer anlamına gelmektedir ve kendisine bu adın verilmesinin temel nedeni Sünni ve rakip devletin (Abbasiler) başkenti Bağdat’a meydan okuması ve onu kahretmesi arzusu ve temennisidir. Dolayısıyla kahreden bir şehirdir ve bu bakımdan Fatimilerin bu şehri Grozni ile manen kardeştir. Hakikaten Kahire Abbasilerin başına bela olmuş ve şarka gönderdiği dailerle birlikte Abbasilerin mafsallarını titretmiş ve Hasan Sabah ve Haşhaşilerle işbirliği yapmıştır. Bağdat’ı her alanda sıkıştırmış ve kuşatmıştır. Lakin daha sonra Salahaddin Eyyübi döneminde Kahire, Bağdat karşısında düşmüş ve nihai olarak yenilmiştir. 1168 yılında büyük yangından sonra hâlâ hükümet dairelerinin yer aldığı başkent Vezir Şavir tarafından Fustat’tan nihai olarak Kahire’ye taşınmıştır.
¥¥¥
Kahire ilk önce Fustat adıyla Amr İbnu’l As’ın garnizon şehri olmuş, ardından sırasıyla Fatimilere geçmiştir. Kahire bugün Muiz ile birlikte anılmaktadır. O, Muiz’in şehridir. Grozni ise İmam Şamil’den önce garnizon iken akabinde ve zamanla bir şehir hüviyetini kesbetmiştir. Sunzha Nehri’nin kıyılarına kurulan şehir, önceleri Terek Kazaklarının mesken yeri ve bu anlamda yurdudur. Daha önce Grozni, garnizonun meydan okuması iken zamanla şehrin meydan okuması haline dönüşmüştür. İstanbul nasıl ki Fatih’ten önce Konstantin ile birlikte anılmaktaysa, Kahire de Muiz ile, Grozni ise İvan ile birlikte anılmaktaydı. İvan’ın korkunç sıfatı buraya verilmiştir. İvan Grozni’nin adı gitmiş ama sıfatı bu şehirde yaşatılmıştır. Groznaya Hisarı 1818 yılında kurulmuştur. Hisarın şehir olması ise Aralık 1869’dur ve İmam Şamil’in esaretinin akabine rast gelmektedir. Dolayısıyla iki şehrin kurulması arasında tam tamına 900 yıl vardır. Bedihi ve açıktır ki, Grozni’ye bu ismin verilmesi Kahire isminin verilmesindeki gibi Dağlılara karşı ve Rusların tercihli deyimiyle ‘vahşilere’ karşı bir tedip ve kahır temennisini ifade etmektedir. Ruslar tarafından ‘Kazan fatihi’ ve Ortodokslaştırma şampiyonu olarak da bilinen İvan’ın sıfatının bu garnizona ve ardından şehre verilmesi tesadüf olmasa gerek. Rusların güneye inmede Kazan’dan sonra en zorlandıkları mekan, işte Avaristan ve Çeçenistan’dan mürekkep bu bölgedir. Bu anlamda nasıl Kahire Bağdat’ın hasmı ise Kazan gibi Grozni de esasen Moskova’nın hasmıdır.
¥¥¥
Çeçenler şehrin bu lanetli isminden kurtulmak için burasına Sölcegala ve Cohargala gibi isimler vermişlerse de bu isimler İçkerya gibi ikinci derecede kalmış ve tam olarak yerleşememiştir. Grozni bu anlamda Kahire ismini çağrıştırmakta ise de bu kentin merkezine dikilmiş bir dünya kaidesinde şöyle bir ibare dikkati çekmektedir: Grozny Center Mir. Burada ‘mir’ birden fazla manaya gelmektedir. Bunlardan birisi barıştır, ikincisi de dünya demektir. Bu anlamda Grozny hem dünyanın merkezi hem de barış kenti olmuş olmaktadır.
Bu anlamda da Bağdat ve Kudüs’e veya öteki ismiyle Jerusalem’e tekabül etmektedir. Burada Jerusalem Ursalim’den gelebileceği gibi (Salim’in kenti), darusselam’dan da gelebilir. Darusselam da barış kenti anlamındadır. Esasında or da Türkçe’de ur anlamında yani şehir anlamındadır. Şehir yöneticilerine eskiden orhan ve emniyet müdürlerine de şahne denilmekteydi. Bağdat’ın şehir sıfatlarından birisi barış olduğu gibi; demektir ki Grozni’nin sıfatı da barış kentidir veya öyle olması arzu edilmektedir. Bugün Grozni 250 bin kişilik nüfusuyla Adapazarı nüfusuna eşit bir şehirdir.
Grozni hattı, İmam Şamil döneminde en önemli savaşların cereyan ettiği bölgelerden birisiydi.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye