Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İslamcılık Tecdit Çizgisidir
MesajGönderilme zamanı: 05.05.09, 19:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İslamcılık Tecdit Çizgisidir

Mustafa Özcan

11 Nisan 2009


İslamcılık, tecdit mesleğidir ve bütün müceddidlerin yoludur. Yeni şeriat veya risalet eskisinin bir devamı olduğu nispette ve oranda aslında bir yenilenmedir. Bu anlamda, bütün Peygamberler aynı zamanda yenileyicidirler. Bu bağlamda, Tevrat Ahd-i Atik yani önceki sözleşme olarak anılır. İncil ise Ahd-i Cedit yani yeni sözleşme olarak bilinir. Jan Jack Russo’nun içtimai mukavelesinden çok önce, kullar veya İslam milletleri ile Allah arasında sözleşmeler yapılmış ve bu sözleşmeler mururu zaman ile yenilenmiştir. Russonun sosyal sözleşmesine mukabil Allah ile kullar arasında risalet sözleşmesi yapılmıştır. Bunun en eskisi kalu bela sözleşmesidir. İslam dairesinde bütün müceddidler de birer İslamcıdır. Mevdudi, müceddidleri konu edinen İslam’da ihya hareketlerine temas ederken aslında zımni olarak bu hususa parmak basmıştır. Lakin son sıralarda özellikle yenikçi anlayış barındırdığından ve bazı tatil edilmiş hükümleri hatırlattığından dolayı muhafazakarlardan seküler ve laik çevrelere kadar bir sürü grup İslamcılılık aleyhine geçmiş ve aleyhinde olmuştur. Kimileri bilerek karşı çıkarken kimileri de bilmeden ve insiyaki bir biçimde karşı çıkmaktadır. Bundan dolayı da bu kavrama neşter vurmanın vakti gelmiştir. En son olarak Hani Nakşibendi isimli yazar,’ İslamcı ne demektir?’ babından bir yazı kaleme almıştır. Bizdeki İslamcıların da kuşkularını ve itirazlarını karşılayan ve ihtiva eden değerlendirmeler yapmıştır. Müslümanlara İslamcılık yapmayı veya taslamayı ‘eski köye yeni adet’ olarak görmektedir. Elbette ki kendi zaviyesinden İslamcılığın bu manada modern bir kavram olduğu kadar ayrımcı yönüne de dikkat çekmektedir. Hani Nakşibendi şöyle sormaktadır: Bu İslamcı Müslümanlar diğer Müslümanlardan farklı mı ? Farklıysa farkları nedir? Değilse neden isim veya sıfat farkı vardır? Hani Nakşibendi’ye göre, bu kavramı dini nedenlerden ziyade iktisadi ve siyasi nedenlerden dolayı yaygınlaştırdık. İslami bankacılık bunlardan birisi. Hani Nakşibendi’nin faiz diye bir derdi olmadığından dolayı neden normal bankalar dururken İslami bankacılık sisteminin icat ve ihdas edildiğini soruyor? Ona göre buna ne lüzum vardı? İslami bankaların olduğu yerde ötekiler kendiliğinden gayri İslami olmuş oluyorlar. Esasında Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi’ye sorulmuş olsaydı da benzeri bir cevap alırdık. Zira o faize kazanç veya yarar demektedir. Hani Nakşibendi’ye göre, İslamcılık fikri aşırılara doktrinlerini gelecek kuşaklara aktarma ve aşılama imkanı veriyor. Hani Nakşibendi mugalata ve aldatmaca yaparak ‘İslami cami’ veya ‘İslami mescid’ denilip denilemeyeceğini soruyor. Ve akabinde Budist cami de olabilir mi diye soruyor. Esasında cami İslami vasfını içinde taşıdığından ve barındırdığından dolayı vurguya gerek yoktur. Lakin Budist mabedi denildiği gibi İslami mabed de denilebilir. Keza İslami sanat ve İslami mimari diye de bir dal vardır. İslami yazı da öyle. İslam bankası, İslam koleji ve İslam üniversitesi olur muymuş diye soruyor.

Hani Nakşibendi İslam bombası ifadelerini hatırlatırcasına İslam koleji olunca Hıristiyan ve Budist koleji de olabileceğini ve bu eğilimin genelleşmesiyle ilimlerin de dini ayrıma tabi tutulacaklarını ifade etmektedir. Esasında o inkar etse de buna benzer Katoliklerin okulları var. Dünyada Vatikan’ın 40 milyon öğrencisi ve yüz binlerce öğretmeni bulunmaktadır. Dolayısıyla seküler eğitim olduğu gibi dini eğitim de vardır. İlim bazen dine alet edildiği gibi sekülerizme de alet edilebilmektedir. Dini eğitim de dinlere göre farklılaşmaktadır. Bundan daha tabii ne olabilir? İsmail Raci Faruki sosyal ilimler alanında bir çığır açarak bu ilimleri İslamileştirmek istemişti. Esasen Gazali mantığı İslami ilimlere sokarak ve dercederek benzeri bir düzenlemeyi yüzyıllar öncesinde yapmıştı. Dolayasıya başarısı tartışılsa bile çok rahatlıkla Faruki’nin en azından bu bağlamda Gazali’nin izinde olduğunu söyleyebiliriz. Faruki’nin meşrebi Gazali’den çok farklı olsa bile diğer taraftan da ona benzeyen işler de yapmıştır. Hani Nakşibendi basit bir mantık yürüterek şunları söylüyor: Namaz kılsam, oruç tutsam İslamcılardan ne eksiğim veya farkım kalır? (http://www.elaph.com/Web/ElaphWriter/2009/2/413562.htm)

İSLAMCILIĞIN TARİHÇESİ

Hani Nakşibendi’nin hilafına Mehdi Mencere, İslam tarihi, İslam medeniyeti gibi ifadelerin kullanıldığını hatırlatır. Lakin Mehdi Mencere ‘ben İslamcıyım’ tabirini sevmez ve kullanmaz. Mehdi Mencere’nin araştırmalarına göre, Batı’da ‘Islamic’ kavramının serüveninde ilk kullanıldığı yüzyıl 18’inci yüz yıldır. Akabinde, 19’uncu yüzyılda da İslamcı/İslamic tabiri kullanılmıştır. Ana Britanica bu kavramı ilk kullananlardandır. Belki fundamentalizmden daha önce tedavüle girmiştir. İslamcı kavramının etimolojik serüveni epeyce eskidir Mehdi Mencere’ye göre, İslam müceddidlerinden olan İmam Şafii, kavramı ilk kullananlardan birisidir. Arapça’ya bihakkın vakıf olan ve badiye/ çöl Arapçasını öğrenen İmam Şafii Cahiliyye şairlerinden farklı tarzda şiir söyleyen ve şiir tarzında yenilik getirenlere İslami ve İslamcı demiştir. İki tarzı da kendinde cem eden ve barındıranlara muhadram denmiştir. Demek ki şairler İslam öncesi ve sonrasına göre üç kısma ayrılır. Cahili şairler, muhadramlar ve İslamcılar. Yeni tarz ve üslup getirenlere ve geliştirenlere İslami denilmiştir. Cahiliye edebiyatı ve şiiriyle yapılan karşılaştırmada yeni tarzlara İslami denmiştir. 1492 tarihinde İspanya’dan göç ederek Fas’a yerleşen ve Müslüman olan Yahudilere de mühtedi anlamında ‘İslamist/İslamcı’ denmiştir. İran devriminden sonra kavramın etimolojisinde yeni bir dönemeç (münatif) gerçekleşmiş ve gelenekçilerin dışında yeni ihyacı yaklaşımı ve ideolojik çığırı benimseyenlere İslamcı denmiştir. Bilahare İslamcı fedai ve terörist manasına kullanılmıştır. Bunu ilk kullanan Fransız ve Batı matbuatı olmuş ve bunu kullanırken daima şöyle bir hava ve intiba vermeye çalışmıştır :” Bizim klasik ve gelenekçi Müslümanlarla bir alıp veremediğimiz yoktur. Bizim sorunumuz münhasıran geleneği aşan yenilikçi İslamcı kuşaklarladır…

(http://www.aljazeera.net/NR/exeres/7278 ... 8029CD0281)

Sami Klip’in 6/12/2008 tarihinde yaptığı özel ziyarette Mehdi Mencere kavramın tarihçesine ışık tutmuştur. Elbette İslamcılık kavramı indirgemeci surette kullanılırsa maksadı aşabilir. Sözgelimi, sadece siyasi alana münhasıran kullanıldığında parçalı bir İslam anlayışına ve yaklaşımına neden olabilir. Lakin bunun yanında zamanın şartlarına göre, ehem-mühim arasında yani önceliklerde değişiklik olması kaçınılmazdır.

Bu ise konjonktürel bir gereklilik ve gerçektir Biz zaten konjonktürel yenilenmelere tecdit diyoruz. Bu anlamda bütün müceddidler aynı zamanda İslamcı da olmuş oluyorlar.

İmam Şafii’den sonra İslamcılık tabirini kullanan isimlerden birisi Ehl-i Sünnet ekollerinden birisinin kurucusu olan Ebu’l Hasan el Eş’ari’dir. Başyapıtı mesabesinde olan Makalat el İslamiyyin kitabı erken dönem İslami tabirini kullanıldığına dair önemli ipuçlarından ve örneklerden birisidir.

Fırkaların söylemiyle İslam’ı birbirinden ayırmak için Ebu’l Hasan el Eş’ari bunu söylemiştir. Abdulkerim Suruş’un da belirttiği gibi aslında yorumla yorumun kaynağı arasında bağlantı varsa da yorum metnin yerine geçmez. Birbirlerinden bağımsız olmasalar bile bire bir aynı değillerdir. İkisinin aynileşmesi mümkün değildir. Mukallit ile mukallet birbirinden farklı olduğu gibi aynı şekilde yorum ile metin, tefsir ile nas birbirinden farklıdır. Lakin yorum nassa delalet eder. İkisi arasındaki ilişki ve münasebeti kaldırmak ise tamamen maksadın dışına çıkmaktır. Dolayısıyla Eş’ari İslami fırkaların yorumlarına ve tezlerine ‘makalat’ demiştir. Makalat el İslamiyyin kitabı İslami fırkaların ve İslamcıların tezlerini aktarmaktadır. Burada İslamcılık, İslam’ı anlama ve kavrama gayretidir. İdrak ve ihata sorunu olduğundan dolayı beşerin algılaması hiçbir zaman dinin yerine geçmeyecektir. Arada daima bir mesafe kalacaktır. Dolayısıyla bu gayretle bütünleşen fırkalara İslamcılar denilmiştir.

SİYASAL İSLAM

Tecdit kısmı bütünlükçü olabileceği gibi İslamcılık da bütüncül veya kısmi olabilir. Kısmi yıpranmaya karşı kısmi mukabele ve yenilenme çabaları görülür. Bu kısmi yenilenme çabalarından birisi de siyasal İslamcılıktır. Kimi yazarlarımız siyasal İslamcılık akımının bir Batılı kavram ve uydurması oluğunu ve İslam’ı tecezzi etmek ve parçalamak için bu kavramı ortaya attıklarını ve uydurduklarını düşünürler. Batılıların coğrafi ve kültürel manada İslam’ı kısımlara ayırma sevdaları ve merakları vardır. Bir Mağrip İslam’ı, Henry Gorbin’in tesis etmeye çalıştığı gibi bir Acem İslam’ı veya bir Türk İslam’ı gibi tabirler vardır. Türk İslam’ı arayışlarının temerküz ettiği en önemli noktalardan birisi ibadet dilinin Türkçe olmasıdır. Bunun başını da bir zamanlar Yaşar Nuri Öztürk çekmiştir. Bunların özelliği modernist ve tali olarak reformist olmalarıdır. Bununla birlikte kısmi aşınmaya karşı lokal bir tedavi ve tecdit anlamında siyasal İslam tabiri kullanılamaz mı? Burada iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Bütün ile parça arasındaki münasebet açısından indirgemecilik doğru değildir. Lakin bununla birlikte aksayan yönleri tecdit etmek ve yenilemek ise ehem mühim bağlamında önemli bir noktadır. Bu itibarla, indirgemeci yaklaşımlara iltifat etmeden tamir veya tecdide aksayan yönlerden başlanması bir kusur değil aksine bir öncelik meselesidir. Batılılar bazı kavramları o yapıyı kafeslemek için kullanırlar. Bazen siyasal İslam’a alternatif olarak kültürel İslam tabirleri kullanılır. Radikalizm ve fundamentalizm bunlardan birisidir. Lakin bir kısımda yenileme yaparken diğer yanları ihmal etmemek veya yabancılaşmamak gerekir.

Siyasal İslam İslam’ı bütün yönleriyle yeniden hakim kılma mücadelesidir. Bu akım ile İslam coğrafyasında gözü olan batılılar mücadele ederken diğer taraftan da onların yerel uzantıları olan katı laik yapılar da yine onlara karşı bilvekale mücadelelerini sürdürürler. Lakin burada bazen siyasal İslami akımlar da kantarın topuzunu kaçırırlar ve İslam’ın diğer özellikle de manevi boyutlarını küçümserler ve görmezlikten gelirler. Bu bağlamda, Mehmet Akif Ersoy’un bazı ifadeleri anılan mahzurları temsil eder veya en azından tedai ettirir.

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde!
Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu âyetler de?
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın,
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın:
Ya açar nazm-ı celîlin, bakarız yaprağına;
Yâhud üfler, geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkiyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!


Belki merhum Mehmet Akif Ersoy’un feveranı denge içinde tenasübün kaybolmasındandır. Lakin Kur’an çok boyutludur ve o sadece münhasıran dünya için kullanılamaz. Kullanıldığında ise maksadının aksine hizmet eder ve Müslümanların Kur’an’a ilgisi Yahudilerin Tevrat’la münasebetine dönüşür. Bazıları da bütüncül İslam’a yabancılaşmışlardır. Bu anlamda yönetimlerle birlikte siyasal İslam dedikleri anlayışa amansız bir savaş açmışlardır. Onlara göre, İslam devlet değildir. Yine onlara göre, siyasal İslam dini devlet ve teokratik sistem kurmak istemektedir. 1970’li yıllarda bu Demirel’in önemli söylem ve sloganlarından birisi olmuştur. Bu örnekte, Kilise’nin din anlayışı bir şekilde İslamiyet’e uyarlanmıştır. Namaz ile zekat, zekat ile devlet birbirinden ayrılmıştır. Halbuki Cuma namazı siyasi yönü olan bir namazdır. Hac keza siyasi yönü bulunan ibadetlerden birisidir.

KUR’AN’DA İSLAMCILIK

Kur’an bize statik değil dinamik bir İslami anlayışı tembih eder ve öğütler. Bundan dolayı ‘ ey iman edenler iman edin’ buyurur. Fatih Sultan Mehmet Han bu ayetin anlamını ve mağzasını yani sırrını merak eder. Bu bir kavrama merakıdır. Yanındaki alimlerden birisine iman edenin iman etmesi gereğinin sırrını sorar. O da bir davulcuyu gösterir. Adam tokmakla sürekli olarak davulu dövmektedir. Dolayısıyla ancak bu hareketiyle ritmi yakalar. İşte aynı şekilde Müslüman’ın da daima dinamik olacağını ve Müslüman’ın imanını dinamik tutacağını ve yenileyeceğini söyler. Kur’an’da tecdidi ifade eden kavramlardan birisi ifsat kavramına mukabil ıslah kavramıdır. Şöyle diyebiliriz normal mümin salih kimsedir. Ama ıslah ve imar bir nevi havassın işidir. Teceddüt ve reform kavramı bazen tecdit ve yenilik kavramının yerine geçtiği ve kullanıldığı gibi ıslah kavramı da keza reform için kullanılır. Islah kavramı bu noktada geçişlidir. Sözgelimi, İran’da Hatemi’nin temsil ettiği reformcu kanat Islahçı kanat olarak bilinir ve anılır. Bu bağlamda, batılılaşma, reformizm ve ıslahçılık eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Buna mukabil, yine İslamcı, ıslahçı ve müceddit veya tecdit ehli de eşanlamlı ve müteradif kavramlardır. İslamcılık muslihun hareketidir. Bu anlamda salih ile muslih arasında bir tezat yoktur sadece derece farkı vardır. Herkesin İslamcı olması gerekmez. Herkes potansiyel olarak ıslahçı olsa bile fiiliyatta salih bir insandır. Bu itibarla bazı kesimler Müslüman ile İslamcı arasına bir zıtlaşma üretme eğilimindedir. Halbuki, salih ile muslih kullar arasında bir mahiyet farkı veya tezat bulunmuyor sadece bir derece farkı bulunmaktadır. Bu anlamda, Hamza Türkmen’in Hazreti Adem’den itibaren İslamcılığın olduğunu söylemesi yerindedir. Şöyle demektedir: “İslam yaşama ve yaşatma eyleminin adıdır ki, hicri 2-3 yy’da İslami din ifadesinin kullanıldığını görüyoruz…( Ümran dergisi 2008)

Aksama, gevşeme ve aşınma, genleşme olduğu her yerde imar, tamir ve yenileme olacaktır. Eğitim de böyledir. Eğitim eskiyen bir libasa benzer daima onu yenilemek gerekir. Dolayısıyla tecdit anlamında İslamcılık başta peygamberler olmak üzere müceddidlerin yolu ve mesleğidir.

http://www.ozgunirade.com/

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye