Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 23 Nisan 1920: Büyük Millet Meclisi dini bir törenle açıldı.
MesajGönderilme zamanı: 21.04.10, 05:33 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
90 yıl önce ve bugün 23 Nisan

D.Mehmet Doğan

Vakit
2010-04-20

Cihet-i askeriye, Kutlu Doğum’un 23 Nisanı gölgelediğini kuvvetli bir şekilde öne sürdü ve o günden sonra, Kutlu Doğum haftası biraz öne alındı ve hafifletildi. “Aman 23 Nisanı gölgelemesin” diye!
Kutlu Doğum’un “23 Nisan”a ihtiyacı yok, fakat 23 Nisan Kutlu Doğuma borçlu!

“Bu da ne demek?” diyenler elbette çıkabilir.
Ankara’da 23 Nisan günü Büyük Millet Meclisi “Kutlu Doğum” sayesinde toplandı!


İstanbul’da her yıl yapılan 29 Mayıs kutlamaları, gazetelerde yer alan haber ve resimlerden ötürü, bu törenleri hiç görmeyenlerin bile zihninde yer etmiştir. İstanbul’un fetih yıldönümünde, beşyüz küsur yıl önce cereyan eden çok önemli bir hadise temsilî olarak canlandırılır. O dönemin kıyafetlerini giyinmiş, teçhizatını kuşanmış askerlerimiz, Topkapı surlarından “Allahuekber!” nidaları ile içeri girerler ve Ulubatlı Hasan’ı temsil eden asker sancağı surun üzerine diker...

Birçok önemli tarihî hadise, böyle temsilî hatırlatmalarla kutlanırken, neden 23 Nisan’da böyle yapılmıyor? Bunun esası, 23 Nisan’a, yani Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplandığı güne sonradan yüklenen anlamda aranmalıdır. Çünkü bu anlamlandırmaya uygun olarak olayların akışı yaşananlardan alâkasız şekilde sonradan kurgulanmıştır. Yani, 1920 yılının 23 Nisan’ında Ankara’da yaşananlarla, sonradan anlatılanlar birbirinin zıddı olacak şekilde farklılaştırılmıştır.

Türkiye’de ilköğretimden yüksek öğretime kadar, yakın tarihin bir kesiti “devrim tarihi” veya “inkılâp tarihi” olarak öğretilmektedir. Her yıl binlerce çocuk ve genç, bu kitaplarda verilen bilgileri öğrenmekte ve kanaatleri bu bilgilere göre teşekkül etmektedir. Bu bilgilerin gerçeklere tekabüliyeti üzerinde durmak, elbette geniş kitlelerin yapabileceği bir şey değildir. Fakat en azından bu dersleri veren çeşitli unvanlar takınmış “bilim” adamları tarafından merak edilmesi gerekmez miydi?

Bugün Türkiye üniversitelerinde İnkılâp Tarihi Enstitüsü veya merkezi kurmak zorunludur. Bu yüzden ne kadar üniversite varsa, hepsinde böyle birimler oluşturulmuştur. Bu enstitülerin büro elemanları olduğu gibi, “bilim adamı” mensupları da vardır. Sayıları yüzlerle, belki binlerle ifade edilebilecek bu elemanların, kendi ilim dallarında tarih gerçeklerini araştırmak, bu gerçeklere göre alanını tanzim etmek yönünde bir hareket içinde oldukları görülmemektedir. İnkılap tarihi dersleri, 1930’larda başladığı şekilde, Mahmut Esatların, Şükrü Kaya’ların jargonu ile sürdürülmektedir.

Olayların sıcaklığının geçmediği, Cumhuriyetin yöneticilerinin kendilerini güçlü ve haklı göstermeyi önplana aldığı dönemler hayli uzaklarda kaldı. O zamanların ideolojikleştirilmiş, dolayısıyla bilerek saptırılmış yaklaşımlarının bugün hâlâ mutlak gerçekmişcesine kullanılması, yakın tarihi bir efsane ve masal havasına büründürmektedir. Bu efsanecilik, masalcılık Millî Mücadeleyi “çılgın türkler”in kazandığı şeklinde hikâyeleştirilmesiyle son haddine varmıştır Millî Mücadele’nin en küçük rütbeli erinden en yüksek rütbelisine kadar hiç bir kahramanı, bu işin içinde çılgınlık olsun diye bulunmamıştır. Çılgınlık hikâyeleri, gerçeklerin üzerine çekilen son romanesk örtüdür. Millî Mücadele’nin kadrosu, tepeden tırnağa, baştan ayağa gazilik ve şehidlik saikiyle hareket etmiştir. Ne şehidlerimiz çılgındır, ne de bu harbi kazanmış olan gazilerimiz!

(Yarın: 90. yıldönümünde 23 Nisan hakikatleri)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 90 yıl önce ve bugün 23 Nisan
MesajGönderilme zamanı: 21.04.10, 05:35 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
90. yıldönümünde 23 Nisan hakikatleri

D.Mehmet Doğan


Vakit
2010-04-21


Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri 23 Nisanı “Millî hâkimiyet ve çocuk bayramı” olarak kutluyor. 23 Nisan 1920’de ilk Büyük Millet Meclisi’nin nasıl açıldığını bilen pek fazla insan kalmadı, ancak 23 nisan kutlamalarının nasıl cereyan ettiğini hepimiz biliyoruz. Çünkü bu “bayram”ın on yıllardır değişmez bir kutlanış biçimi vardır.
Biz bu kutlamaları, bu kutlamalar vesilesiyle devlet büyüklerinin konuşmalarını, açıklamalarını dinleyerek 23 Nisan’da Ankara’da olup bitenleri gerçekten anlayabilir miyiz?

Bu soruyu cevaplamaktansa, 23 Nisan 1920 cuma günü Ankara’da neler olup bittiğini, o günlerin kaynaklarından öğrenmeye zaman ayırmalıyız. 23 Nisan’ın hakikatini bilmek istiyorsak, bunu yapmak zorundayız. Böyle bir niyetimiz yoksa, haminnemizin üfürükten masallarını dinlemeye ve millete de bol laiklik salçası ihtiva eden nutuklar yutturmaya devam ederiz.

Hâkimiyet-i Milliye’deki haberler

Bu konudaki en sağlam kaynağımız, M. Kemal Paşa’nın çıkardığı Heyet-i Temsiliye’nin (sonradan Meclis’in) yayın organı olan Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin haberleridir.

O sıralar haftada bir yayınlanan Hâkimiyet-i Milliye’nin 23 Nisan nüshasından sonraki 25. sayısı, 28 nisan günü neşredilmiştir. Bu nüshanın birinci sayfasında Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ile ilgili bir haber ve değerlendirme yazısı, onun altında da “Ahmed Fevzi Paşa” başlıklı kısa bir haber vardır. Bu haberde ingilizlerin baskısı sonucu istifa etmek zorunda kalan Salih Paşa Hükümeti’nin Harbiye Nazırı Fevzi Paşa (sonradan Mareşal Fevzi Çakmak)’nın İstanbul’dan ayrılarak bir gün önce Ankara’ya ulaştığı, Büyük Millet Meclisi Başkanı M. Kemal Paşa ve bazı Meclis azası tarafından İstasyonda karşılandığı duyurulmaktadır.

Birinci sayfanın diğer yarısı, Mustafa Kemal Paşa’nın imzasını taşıyan “Büyük Millet Meclisi’nin Memlekete Beyannamesi”ne ayrılmıştır.
Önemine binaen büyük puntolarla dizilmiş olan bu beyannameyi, o günlerin havasının daha iyi anlaşılabilmesi için, aynen aktarıyoruz:

Büyük Millet Meclisi’nin Memlekete Beyannamesi

Anadolu’nun her köşesinden gelen vekillerinizin teşkil ettiği Büyük Millet Meclisi olanı biteni dinleyip anladıktan sonra millete hakikati söylemeğe lüzum gördü. İngilizler tarafından satın alınan ve milleti birbirine düşürmek maksadını güden bazı hainler sizi aldatmak için türlü türlü yalanlar söylüyorlar. İzmir vilayetinin, Antalya’nın, Adana’nın, Ayıntab, Maraş ve Urfa havalisinin düşmanlar tarafından işgali üzerine, silâha sarılan milletdaş ve dindaşlarınızı yine size mahvettirmek için padişah ve halifeye isyan sözünü ortaya atıyorlar. Millet Meclisi halife ve padişahımızı düşman tazyikinden kurtarmak, Anadolu’nun parça parça şunun bunun elinde kalmasına mâni olmak, payitahtımızı yine anavatana bağlamak için çalışıyor.

Biz vekilleriniz Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem’i namına yemin ederiz ki padişaha halifeye isyan sözü bir yalandan ibarettir ve bundan maksat vatanı müdafaa eden kuvvetleri, aldatılan müslümanların elleriyle mahvetmek ve memleketi sahipsiz, müdafaasız bırakarak elde etmektir.

Hind’in, Mısır’ın başına gelen halden mübarek vatanımızı kurtarmak için İngiliz casuslarının sizi aldatmak üzere uydurdukları yalana inanmayın! İzmirini, Adanasını, Urfa ve Maraşını elhasıl vatanın düşman istilasına uğramış kısımlarını müdafaa edenleri, din ve milletlerinin şerefi için kan döken kardaşlarınızı arkadan size vurdurmak isteyen alçakları dinlemeyin ve onları Millet Meclisi’nin kararı üzerine cezalandıracak olanlara yardım edin, ta din son yurdunu kayıp etmesin, ta ki milletimiz köle olmasın. Biz birlik oldukça düşman üzerimize gelmeyeceğini resmen ilan ettik. Onun candan özlediği aramızda nifak ve şikakdır. Allahın lâneti düşmana yardım eden hainlerin üzerine olsun ve rahmet ve tevfiki halife ve padişahımızı, millet ve vatanı kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın.

Büyük Millet Meclisi Emriyle
Reis Mustafa Kemal


(Yarın: 23 Nisanda esas gaye: Dinin son yurdunu kurtarmak)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: 23 Nisan’da esas gaye: Dinin son yurdunu kurtarmak...
MesajGönderilme zamanı: 23.04.10, 23:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
23 Nisan’da esas gaye: Dinin son yurdunu kurtarmak...

D.Mehmet Doğan


Vakit
2010-04-22


Dün metnini sunduğumuz Büyük Millet Meclisi’nin ‘Memlekete Beyanname’sinin ifade tarzı ve tonunun, o günlerin havasını bize gerçekten hissettirdiğinden şüphe yoktur. Ankara’da bir araya gelen vekiller, kendilerini tanımlarken, Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem’in namına yemin ederek padişaha, halifeye isyan etmediklerini, bu yalanın vatanı savunan kuvvetleri, aldatılan Müslümanların elleriyle mahvetmek ve memleketi sahipsiz, savunmasız bırakarak elde etmek maksadıyla uydurulduğunu belirtmek ihtiyacını hissetmektedirler.

Türkiye’nin, yani dinin/İslâm’ın son yurdunun, daha önce İngilizlerce sömürgeleştirilen ve işgal edilen Hind’in, Mısır’ın başına gelen halden kurtarılması için çalışılmaktadır. O yüzden, beyanname “Allah’ın lâneti, düşmana yardım eden hainlerin üzerine olsun ve rahmet ve yardımı halife ve padişahımızı, millet ve vatanı kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın” duasıyla sona ermektedir.

HÂKİMİYET-İ MİLLİYE’NİN HABER MUHTEVASI

Hâkimiyet-i Milliye’nin bu nüshasında, 2. ve 3. sayfalar Büyük Millet Meclisi’nin ilk toplantılarına ayrılmıştır. Üçüncü sayfanın sonunda, Afganistan ve Hindistan’la ilgili bir haber başlamakta, üçüncü sayfada da devam eden bu haberden sonra Mısır, Suriye ve Hindistan başlıklı başka bir habere yer verilmektedir. Bu sayfada bulunan diğer haberler şunlardır: Fethiye limanına gelen İngiliz gemisi, İmam Yahya Hamideddin’in cihadı, Trabzon’a gelen İngiliz harb gemisi, Suriye şimalinde Fransızlar, Şehrimizde bir Amerika muhabiri, İki şüpheli şahsın tevkifi, İngilizlerin telâşı, Mısır ahvali, Bahr-ı Hazar’daki Rus donanması.

Gazetede, iç haberlerden çok İslâm dünyası ile ilgili haberlerin ağırlıkta olması dikkat çekicidir. İmam Yahya’nın cihadı ile ilgili haber, bilhassa enteresandır. Yemen’de İmam Yahya Hamideddin’in İstanbul’un işgali ve hilafet-i islâmiye nüfuz ve istiklâlinin kesr ve iptali (engellenmesi, ortadan kaldırılması) dolayısıyla İngilizlere karşı cihad ilan ettiği ve bütün Arapların aynı istikamete doğru yöneldiği belirtilmektedir.

Afganistan’la ilgili haberde ise Afgan ordusunun İngiliz ordusunu mağlub ederek Peşaver’e kadar ilerlediği belirtilmektedir. Haberin sonunda, Hindlilerin iştirakiyle Afganistan’ın teklif ettiği sulh şartlarından söz edilmektedir. Burada, Hindistan’ın istiklâli, İngiliz askerlerinin Hindistan’dan çekilmesi gibi hususlardan sonra, İstanbul’un hilafet ve saltanat merkezi olarak kalması, yabancı müdahalesine son verilmesi, halifeye karşı isyan eden Şerif’in, halifeye tarziye vermesi (halifeden özür dilemesi), tecziye veya adem-i tecziyesinin (cezalandırılıp cezalandırılmamasınin) halifenin reyine tevdii (bırakılması), Mekke ve Medine’ye halife tarafından bir şerif tayini gibi hususlar zikredilmektedir. Bu şartların kabul edilmemesi halinde Hindistan ve civarındaki bütün Müslümanların cihada devam edecekleri hususu da metinde yer almaktaymış. Bir İngiliz generali Londra’ya telsiz telgraf çekerek, İngilizlerin bugüne kadar kazandıkları nam ve şöhreti devam ettirmek için, bu taleplerin kabul edilmesi gerektiğini bildirmiş.

Bu ve diğer haberlerde, İslâm dünyasının birçok yerinde İngilizlere karşı ayaklanmalar olduğu belirtilmektedir. Böyle bir dünya panoraması çizilerek, Anadolu’daki mücadelenin mahiyeti de ortaya konulmak istenmektedir.
YarIn: Büyük Millet Meclisi nasıl açıldı?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 90 yıl önce ve bugün 23 Nisan
MesajGönderilme zamanı: 23.04.10, 23:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Büyük Millet Meclisi nasıl açıldı?

D.Mehmet Doğan


Vakit

2010-04-23


Başlangıçta Meclis’in adında “Türkiye” kelimesi yoktu. Daha geniş bir coğrafya için, hatta bütün İslâm âlemi için mücadele edecek bir Meclis oluşturulduğu intibaı verilmek isteniyordu. Sonradan, bir tahdit mahiyetinde Büyük Millet Meclisi’nin başına “Türkiye” kelimesi eklendi.

Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ile ilgili olarak Hakimiyet-i Milliye’nin birinci sayfasında yer alan haberde şu bilgiler verilmektedir:

O gün yüce milletvekilleri ile beraber küçük büyük bütün hükümet memurları, memleketin eşrafı, Hacı Bayram Veli Camii Şerifi’nde toplanmaya acele ederek ve cuma namazının büyük bir cemaatle edasından sonra, önde lihye-i saadet (peygamberimizin sakalı) ve sancak-ı şerifi taşıyan bir âlimler ve şeyhler heyeti tekbir ve tehliller ile müminlere ruhanî feyzler saçtıkları halde alay ile Büyük Millet Meclisi dairesine varılmıştır. Yüce Meclis’in kapısında beliğ bir dua ile kurbanlar kesilmesinden sonra herkes içeriye girmiş ve lihye-i saadet ile sancak-ı şerif büyük saygı gösterisiyle başkanlık kürsüsü üzerine konularak zaten camii şerifde başlamış olan Kur’an hatmi ile Buharî-i şerif okumasının son kısımları uğur getirmesi için orada tamamlanmış hal ve zamanın gereğine uyan bir duadan sonra en yaşlı üye olan Sinop meb’usu Şerif Bey’in başkanlık kürsüsüne çıkmasıyla Büyük Millet Meclisi açılmıştır...

Tamamen dinî bir açılış!

Büyük Millet Meclisi’nin açılışında bütün tören sayılabilecek unsurlar, doğrudan dinî veya dolaylı olarak dinî sayılabilecek unsurlardır. Başlangıç, Hacı Bayram Camii’nde kılınan cuma namazıdır. Cuma namazı, mutlaka cemaatle kılınan, erkekler için farz-ı ayın (herkesçe yerine getirilmesi gereken farz) bir namazdır. Namaz öncesinde okunan hutbe de, farzdır. Hutbede, müslümanlara öğüt vermek esastır. Hatib, konuşmasında ekseriya günün siyasî ve sosyal olaylarından bahseder.

Cuma namazından sonra, camide bulunan Peygamber’imizin sakalı ile Sancak-ı şerif hocalar ve şeyhler tarafından tekbir ve tehlillerle en önde Meclis’e kadar götürülmüştür. Bu elbette, dinî unsurlar ihtiva eden ama dinî bir zorunluluk olmayan bir saygı ifadesidir. Meclis’in önünde, başka dinî bir tören yapılmakta, kurbanlar kesilmektedir. İçeriye girildikten sonra, Peygamberimizin sakalı ve Sancak-ı şerif başkanlık kürsüsüne büyük saygı gösterisiyle konulmuştur; kürsüye herkesten önce, bunlar çıkmıştır ki, kürsünün bir anlamda Hz. Peygamber’e hasredildiği, onun bir parçası sayılan sakalının teli ve sancağı ile gösterilmektedir. Daha sonra, Kur’an hatmi ve Buharî-i şerif okumalarının duası yapılmıştır. Burada dikkat edilirse, dinî yönü olmayan hiç bir tören sayılabilecek fiil yoktur. Baştan sona dinî veya dinî sayılabilecek bir törenle açılış yapılmış olmaktadır.

Elbette burada zamanının resmî bir yayınına dayanarak verilen bilgiler, sonradan laikleştirilmiş “kurtuluş” veya “bağımsızlık” savaşı anlatımına aykırı düşmektedir. Burada “resmî yayın” tâbiri tesadüfen kullanılmamıştır. Hakimiyet-i Milliye, M. Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldikten sonra yayınlamaya başladığı gazetedir. Önce Heyet-i Temsiliye’nin, Sonra Büyük Millet Meclisi’nin yayın organı olmuştur. Bu gazetenin muhtevasının belirlenmesinde M. Kemal Paşa’nın birinci derecede rolü olduğunu tahmin etmek güç değildir. Paşa, gazetenin sadece muhtevasıyla değil, teknik meseleleriyle, hatta abone işleriyle bile ilgilenmiştir. Gazetenin 28 Nisan tarihli nüshasında yer alan haberlerin onun kontrolü olmaksızın yayınlanmadığını tahmin etmek güç değildir.

Neden canlandırılmıyor?

Bugünkü şartlarda TBMM’nin açılışının gerçek hüviyetiyle canlandırılması mümkün müdür? Millete anlatılanlarla, gerçekte olanlar arasındaki fark o kadar büyüktür ki, 23 Nisan, asla hatırda kalacak şekilde canlandırılan bir yıldönümü olamamaktadır. 23 Nisan gününün hareket noktası olan Hacı Bayram Camii, bu gün dolayısıyla yapılan törenlerde hatıra bile gelmemektedir!

Milli Mücadelenin başlangıcında halka emperyalizme karşı dini muhtevalı bir hareket sözü verildi. Halkdan bu şekilde destek istendi. Gerçekten de hem Meclis’in açılışında, hem de Meclis’te dini muhteva yüksek seviyede idi. Yunanlılar mağlub edildikten sonra mücadeleyi yürüten Meclis feshedildi. Yeni Meclis Lozanı kabul ettikten sonra, Türkiye o zamanın dünya hakimi İngiltere’nin projesine uygun tarzda küçük bir devlet olarak oluşturuldu. Buna uygun ideolojik yapılanma meydana getirildi. Yeni devletin ideolojisi, Meclis’in açılışındaki muhteva ile kavgalı bir yapıda idi. Yeni devlet meşruiyetini din dışı sentetik unsurlara dayandırmaya çalıştı. Aidiyetle meşruiyet arasında büyük bir açıklık, hatta zıddiyet meydana getirildi. Türkiye, aidiyetle meşruiyeti birbirine yakınlaştırdığı oranda güçlenecek ve gelişmesini engelleyen çatışmacı yapıdan kurtulabilecektir. İşte o zaman 23 Nisan’ın asli hüviyetine uygun olarak kutlanması mümkün olabilecektir!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye