Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Türk Kimliğinin Coğrafyaları
MesajGönderilme zamanı: 03.04.10, 07:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Türk Kimliğinin Coğrafyaları

Hüseyin Öztürk


Vakit
2010-03-29

Resim

Bu haftaki kitabımız merkezi Ankara’da bulunan Yazar Yayınları’ndan. Eserin yazarı ise gazetemizin yazarlarından ve Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan.
“Türkistan/Türkiye Türk Kimliğinin Coğrafyaları” adını taşıyan kitap, hepimize şöyle bir omuz vuruyor, daha doğrusu omuz veriyor. Omuz vurmak, “uyarmak” anlamı taşıyor, “omuz vermek” de uyardıktan sonra destek vermek, ilgilenmek ve ilgilenilmek anlamlarına geliyor.

Dilimizin yaşamasına ve gelişmesine öncülük eden, dilimizi “kurutanlarla” mücadele eden, dilimizi yeşerten, dilimizi ırkçılık ve solculuk gibi suyu çekilmiş ve dibinde ne olduğu belli olmayan kör kuyulardan kurtaran, dilimizin kökeninin İslam kültürü ile mayalandığını ispat eden D. Mehmet Doğan, bize ihmal ettiğimiz koca bir coğrafyadan, göç eylediğimiz topraklardan omuz vuruyor ve omuz veriyor.
Kitabı görünce şaşırdım. Cidden de öyle bir hengâme içerisinde yalpalayıp duruyoruz ki bir zamanlar dilimizden düşürmediğimiz ve sık sık ağıt yaktığımız, destanlarımıza dizdiğimiz, türkülerimizde söylediğimiz, hikâyelerimizde, masallarımızda, romanlarımızda oraların rüyalarını gördüğümüz dev bir Müslüman coğrafyayı unutmuşuz.

Kırım denilince yüreğimiz hoplardı, Van’ın Bahçesaray ile Kırım Bahçesaray’ı kardeş ilan etmiş ve Kırım’ın Bahçesaray’ını Van’a taşımıştık. Türkistan coğrafyasının her beldesine, her kasabasına ve her şehrine yurdumuzda ve yüreğimizde bir yer ayırmıştık. Hasretimizi böyle gideriyorduk.
Türkistan halkı, Sovyetler’in baskısı altındayken nümayişler yapılıyordu, oradaki yazarlar tanınıyor, biliniyor, okunuyordu. Zor zahmet Türkiye getiriliyordu, her gelen yazarın arkasında onlarca Rus ajanı dolaşıyordu, bazen köşe kapmacalar bile oynanıyordu.

Gerçi aynı oyun Türkiye’de de oynanıyordu. Sadece Rusya’daki Müslümanlar Ruslardan çekmiyordu. Ülkemizde de belli kesimler ve bir kısım medya, Müslüman avcılığına soyunuyor, “Allah” diyenler fişleniyor, caminin önünden geçenler işten atılıyor, alışkanlık gereği selam alıp verenler “irticacı” diye derhal damgayı yiyor ve sicili bozuluyordu.

Biz kısa süre çektik ama Rusya sınırları içerisinde Müslüman kimliğinin yanında Türk kimliği bulunan hemen herkes yıllardır çekiyordu ve onların durumu bizden daha çok kötüydü. Kendi derdimize düştüğümüz yıllardan beri oraları ihmal ettiğimizi D. Mehmet Doğan’ın bu kitabını görünce anladım.

D. Mehmet Doğan’ın eline sağlık. Bir gezi yazısı şeklinde severek okunan ve heyecan veren tarzda bir Türkistan tarihi anlatıyor. Eserin ilk yazısı, “Sınırların dışına, özümüzün içine yolculuk” diye başlıyor ve şu mısralar kitabın ilk sayfasını süslüyor.
Daima yollar uzar, kalb üzülür,
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür...

D. Mehmet Doğan bu mısralardan sonra meramını anlatmak için de şunları söylemiş:
“Birkaç nesil, Yahya Kemal’in bu mısralarında ifade edilenleri dünyanın bazı coğrafyaları için tecrübe etmek şansına sahip olamadı. Türkiye tabii havzası olan doğusuna tamamen kapanmıştı. Üzerine “ülkü” veya “ideoloji” inşa edilmiş memleketleri gezmek bir yana, coğrafya kitaplarından bile sağlıklı şekilde öğrenmek imkânı bulunamıyordu.”

Bu kapanma dönemi nihayete erdikten sonra büyük bir tehalükle, neredeyse yüzyıldır görülmemiş bakir coğrafyalara doğru bir akış başladı. İşte malumları ile meçhulleri kestirilemeyen bu seyahatlerin efsanevi diyarlarını tanıtan D. Mehmet Doğan’ı kutlamak gerekiyor. Kısacası; “Kendi geçmişini bilmeyenler başkalarının geçmişiyle övünürler.”

Eser hakkında bilgi için;
Yazar Yayınları: 0312 417 34 72 – 417 45 70


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Türk Kimliğinin Coğrafyaları
MesajGönderilme zamanı: 25.11.10, 00:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 28.09.10, 13:01
Mesajlar: 166
Türk Kimliğinin Coğrafyaları

Ümit Savaş Taşkesen


Atlasları getirin, tarih atlaslarını
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız


Ece Ayhan’ın Yort Savul’daki bu dizelerini dilime düşüren şey D. Mehmet Doğan’ın, Türk Kimliğinin Coğrafyaları adlı kitabı oldu. Kitabı incelemeye başladığımda dilimden yukarıdaki mısralar döküldü belli belirsiz. Geniş zamanlı bir kitap olmalı mutlaka dedim kendi kendime. Benim için çarpıcı ve merak uyandırıcı bir isim: Kimliğin coğrafyası. Neden bahsediyordu acaba? Bir kimliğin coğrafya olarak inşası üzerine notlardan mı oluşuyordu yoksa haritada, atlaslarda, yüzölçümünden, ovalardan, dağlardan, kuşbakışı diyarlar arasında bir gezinti miydi ya da türüne çokça rastlanan şanlı tarih söylemiyle yazılmış bir kitap mıydı?

Kitabı okumaya başlamadan önce kendime soru sordum Türkistan diye bir ülke var mıdır diye. Bu sorunun bendeki cevabı nedir Ağrı Dağı’na çıkıp başını doğuya doğru çevirdiğinde bulutların ve gökyüzünün ötesine doğru uzanan bir coğrafyaydı.

Türkistan adını duyunca ben bunu anlıyorum. Geniş, çok geniş bir coğrafya. Başımı döndürecek kadar geniş, zengin ve dingin uzanan bir düzlük, deniz, bozkır, çöl, düşman ve amansız, kelimenin gerçek anlamıyla amansız bir coğrafya uzanıyor önümde. Renkten renge bölünmemiş dünya haritasında etrafı yapay sınırlarla çevrili olmayan bir yer. Bu anlamda hem var, hem yoktur. Anlam coğrafyamda Türkistan’a dair isimler ilkokul dördüncü sınıfta, kendi biriktirdiğim paramla alıp baştan sona defalarca okuduğum ansiklopediden ve babamdan zaman zaman dinlediğim kimi şiirlerle yer etmiştir: Orhun yazıtları, Türkler, Çinliler, destanlar, Bilge Kağan, Kültiğin, Tonyukuk, Dede Korkut, Maveraünnehir, Buhara ve at, ok, sadak, yay diğer şehirler…

“Sınırların Dışına, Özümüzün İçine Yolculuk” böyle başladı “Türk Kimliğinin Coğrafyaları”nda, gezintiler, kendini dünyada garip bir yolcu gibi hissetmeye, garip bir yolcu gibi olmaya çalışan, “kendinin dahi ücrasında yaşayan benim için”, uzun ve uzak, gitmediğim diyarlara bir yolculuk biletiydi. Bileti aldım ve daldım kitabın satırları, sayfaları arasına. Bunları düşünerek başladım D. Mehmet Doğan’ın kapağı, tasarımı, ismi, fotoğrafları, içeriği ile bütün merak duygularımı kışkırtan kitabını okumaya.

Yüzyıllardır “büyük yürüyüşünü”, fetihlerini, gazalarını, sınırlarını, ufkunu, batıya, hep batıya doğru yöneltmiş / sürdürmüş bir tarihin / milletin, doğunun en batısında veya batının en doğusundaki ülkede, Türkiye’de doğan ve yaşayan birisi olarak bulunduğumuz yeri tanımlama ve anlamlandırmak, buraya nereden gelmiştik sorusuna anlamlı bir cevap vermek ile mümkün olabilirdi.

Bu yüzyılın ilk çeyreğindeki bizler bir an durup düşündüğümüzde ve bu yürüyüş ne zaman nerede başladı, geldiğimiz yerde ne gibi izler bıraktık yol boyunca, geriye ne kaldı bizden önce yürüyenlerden diye sorduğumuzda zihninizdeki soruların birçoğunun cevabını bulabileceğimiz bir kaynak Türk Kimliğinin Coğrafyaları. Kitap uzun bir yol, yolculuk, tarih, coğrafya, kültür, mimari, hatırat türlerinin usta bir şekilde zenginleştirilerek harmanlandığı bir eser olarak ilgimize sunulmuş.

Mehmet Doğan bu kitabında bundan önceki bütün kitaplarındaki bilgi birikimini, yaptığı gezileri, seyahat notlarını, gözlemlerini, düşüncelerini sentezleyerek okuyucunun zihninde oluşabilecek muhtemel sorulara bir cevap olarak düşünmüş sanki kitabı. Türk kimliğinin coğrafyası ya da Türk dünyası kavramının ne anlam ifade ettiğini o coğrafyalarda gezerek, inceleyerek, araştırarak, duyumsayarak yazan usta bir kalemin elinden çıkmış eser.

Kitap bilinen anlamda bir coğrafya, tarih, şehir, mimari, gezi ya da hatırat türü kitapların dışında bir formata sahip. Bütün bu türleri içinde barındıran bir harmoni ile ortaya çıkartılmış farklı bir eser. Bir sentez. Zihnimde şu ya da bu gibi herhangi bir şablona oturtamıyorum kitabı. Çünkü yazarın düşünce dünyasındaki zenginlik ve perspektif, kitapta bize sunmuş olduğu projeksiyon bu tanımlama ya da sınırlamaları biraz anlamsızlaştırıyor. Kitabın farkı da buradan kaynaklanıyor. Böyle bir projeksiyon sunabilecek bir düşünceye ve bunu ifade etme yeterliliğine sahip bir kalemin elinden çıkmış olması.

Diğer kitaplardan farklı olarak bir eşzamanlılık, bütünlük içerisinde sunuluyor coğrafyadaki gezintiler kitapta. Yani birçok metinde tarih okumaları yapıldığında, aynı zaman diliminde farklı ülkelerdeki gelişim genelde ıskalanır. Parçalar kopuktur. Doğan ise bu kitabında bize eşzamanlılık kavramı diye ifade edebileceğim bir çerçevede kendisinin 1990’lı yıllarda yaptığı yolculuktan, hatırattan giriş yapıyor sınırların ötesine. Önce coğrafyanın tarihine bir geri dönüş yapılıyor, tarihsel gelişime değinildikten sonra bugünkü durum tasvir ediliyor. Böylece karşılaştığınız bir eser, tarihini bilmediğinizde anlamsız bir taş, toprak gibi görünen mimari başyapıtlar ete kemiğe bürünüp bir anlam bir ruh kazanıyor dünyanızda. Öyle gezdiriyor Doğan sizi Türk Kimliğinin Coğrafya’larında.

Çok boyutlu bir yolculuk bu... Kişisel izlenimlerin tarihî arka plânına vâkıf bir yazarın bir mekân üzerindeki gözlemleri ve aslında oraları gezerken zihninde yaşadığı tarihsel ve duygusal geliş-gidişleri, duygu ve düşüncelerini bizimle paylaşıma açması kitabı keyifle okunur kılıyor. Paylaşımın okuyan herkesi zenginleştireceği, istifade edeceği, görsel öğeleri de uygun bir şekilde yerleştirilmiş sayfalar arasına. Bu anlamda sözcüklerin tasvirinin ötesinde şehirler, mekânlar, türbeler, isimler daha da bir somutlaşıyor. Zihnimizde, gönlümüzde bir bütün olarak zaman ve mekâna oturup anlam kazanıyor.

Eser, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı tarafından kurulmuş Yazar Yayınları’nın beşinci kitabı olarak Ocak 2010 tarihinde yayınlanmış. “Mehmet Doğan Külliyatı”nın dördüncü kitabı. Beş bölüm, ek’ler ve fihristten oluşmuş. Giriş bölümü “Sınırların Dışına, Özümüzün İçine Seyahat” ile başlıyor. Türkistan’a doğru yapılan yolculuğun ilk aşaması, duygu ve düşünceler ve atlı göçebelerin tarihî dönüşümü, Türkler ve İslâm kültürünün farklı sahaları ile yukarıda eşzamanlılık olarak tanımladığımız iki tarihi beraber okumak adlı alt başlıklardan oluşuyor.

İkinci bölüm “Semerkand ü Buharalar” adını taşıyor. Önceki bölümde sunulan tarihî perspektiften sonra bu bölümde coğrafya üzerindeki geziler ve şehirler, şehirlerin bugünü anlatılıyor. Hangi şehirler bunlar: Hazarın kıyısındaki Beyoğlu: Bakü, Taşkent, Ayineicihanda Özbekistan, tarihin rengini kanla karartan Belcivan. Üçüncü bölüm “Emir’in Goru Çelebi’nin Türbesi” adını taşıyor. Bu bölüm Semerkand yahut Timur, Emir’in Goru / Çelebi’nin türbesi, Timur’dan sonra Timurlular ve Türk dünyası, Uluğ Bey’in zeyci, Buhara’da kalan minare ve Kasr-ı Arifan adlı alt başlıklardan oluşuyor.

Dördüncü bölüm ise “Türkistan ve Türkmenistan” adını taşıyor. Türkistan dedikleri bir küçük şehir, Hazreti Türkistan, Kayıt Kazak eline, Horasandan Harizm’e Türkmenistan, Hive: Ayakta ölen şehir, bölümün alt başlıkları.

Beşinci ve son bölüm ise “Türkiye’de ve Türkistan’da Değişim ve Kimlik” başlığını taşıyor. Böyle bir esere fihrist yerleştirilmesi de gayet yerinde olmuş. O kadar çok konu, isim, yer zenginliği var ki dönüp okumak, bulmak istediğinizde size büyük kolaylık sağlıyor. Yukarıda saydığımız konu başlıklarının altında çok zengin içerikler yer alıyor ki bunları burada aktarmamız imkânsız.

Türk Kimliğinin Coğrafyaları mutlaka okunması gereken bir kitap.

(Karagöz, sayı 11, Nisan-Mayıs-Haziran 2010)

***

Türkistan / Türkiye – Türk Kimliğinin Coğrafyaları

04 Temmuz 2010 Pazar, 13:12 tarihinde Kitap Haberleri tarafından eklendi

D. Mehmet Doğan’ın Yazar Yayınları’ndan çıkan Türkistan / Türkiye – Türk Kimliğinin Coğrafyaları kitabı Türk kültüründe klasik halini alacak bir kitap. Mehmet Doğan kitabında Türkistan bölgelerine yaptığı geziler ekseninde bölgenin tarihi hakkında önemli bilgiler verir. Kitapta Göktürk Hakanlığı’ndan itibaren sıkıcı olmayan bir dil ve genel bilgilerle Türklerin Müslüman olmaları, Çinlilerle ilişkileri, Moğollarla olan muharebeleri yanında Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlık süreçleri de ele alınır.

Buhara, Semerkand, Kaşgar ve Anadolu’nun İslamlaşması

Anadolu’nun Müslümanlaşmasında Horasan Erenleri’nin büyük etkisi vardır. Heterodoks kimlikli dervişlerin yanında Anadolu coğrafyasının Sünni kalmasında yine bu bölgelerin isimlerini taşıyan evliyalar yaygındır: “En ünlü Buharî (yani Buharalı) Bursa’da Emir Buharî, yani Emir Sultan idi. En ünlü Semerkandî ise, galiba Ankara yakınlarındaki (Şıhlar, Çamlıdere) Ali Semerkandî idi. Bolu’da bir yatırda ise bu iki şehir adı birleşmişti: ‘Semerkand ü Buhara Hazretleri’… Hamedan, Belh, Kazirun, Harakan, Tebriz, Erdebil, Hoy, Şirvan vb. yerleşmeler yatır literatüründe sık geçen isimler arasında yer alıyor.”

Mehmet Doğan Türk Kimliğinin Coğrafyaları’nda kültürümüzde önemli izleri bulunan yerler hakkındaki izlenimlerini kaleme alırken, buralara yaptığı gezilerde hali hazırda bu coğrafyalardaki kültür hayatı hakkında bilgiler verir, kültür adamları ve kültür hayatı hakkında gözlemlerini anlatır. Bölgenin tarihi ile kültür hayatını paralel değerlendiren Doğan, bilhassa Rusların egemenliği altında bu coğrafyanın kültürünü ve kimliğini hatırı sayılır ölçüde yitirdiğinin altını çizer.

Mehmet Doğan hem kendi çektiği hem de faydalandığı fotoğraflarla kitabı oldukça zenginleştirmiş. Kitap kuşe kâğıda basıldığı için resimler Türk sanatları hakkında da görsel bir şölen sunar. Bunlardan bir tanesi de Uluğ Bey Rasathanesi’ni gösteren fotoğraf. Türk Kimliğinin Coğrafyaları Timur sonrasında Anadolu ile aksayan ilişkilere ışık tutarken, Orta Asya’nın önemli bir bilim ve ilim hazinesi olduğunu gözler önüne serer.

Mehmet Doğan kitabında bazı anekdotlarda aktarır. Bunlardan biri de hem bilim adamı hem de devlet başkanı kimliği bulunan Uluğ Bey’dir. Yıldızları çok iyi inceleyen Uluğ Bey bir gün yıldız falında oğlu Abdullah tarafından Herat’ta öldürüleceğini görür. Kaderden kaçmak istercesine oğlunu orada bırakır, ayrılır. Ancak Horasan’a sefer yapmayı düşünürken, Herat’taki oğluyla çarpışmaya mecbur kalır. Uluğ Bey savaşı kaybeder, Semerkand’a sığınmak ister. Kendi atadığı kale komutanı onu içeri almaz, Siriderya kıyısındaki Şahruhiye’ye geçer. Fakat oradaki kale komutanı Uluğ Bey’i oğluna teslim eder. Uluğ Bey oğlundan Hacc’a gitmek için izin ister, ancak kabul edilmez, düzmece bir mahkeme neticesinde idam edilir. Babür, hatıratında olayı anlatırken Farsça “Babasını öldüren padişahlığa yakışmaz; padişah olursa dahi altı aydan fazla saltanat süremez.” beytini aktarır. Gerçek de beyitteki gibi gerçekleşir ve oğul Abdüllatif altı ay sonra bir suikastla öldürülür.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Türk Kimliğinin Coğrafyaları
MesajGönderilme zamanı: 10.12.10, 21:02 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Türk Kimliğinin Coğrafyaları'ndan Notlar

Türkistan “Türk ülkesi” demek. Türkiye de “Türk ülkesi” anlamına neredeyse bin yıldır Avrupalıların verdiği bir isim olarak kullanılıyor. Yer küresinde, Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var.

Talip Işık'ın röportajı

Hazırlamış olduğu, Büyük Türkçe Sözlüğü ve kaleme aldığı kitaplardan özellikle Batılılaşma İhaneti ile Camideki Şair: Mehmet Akif adlı eserleri ile kültür sanat çevrelerinin ve okurların beğenisini kazanan D. Mehmet Doğan son kitabı ile yine kaleminin gücünün konuştururken, ufkunun genişliğini de gözler önüne seriyor.

D. Mehmet Doğan, Sekizincisi geçtiğimiz yıl Azerbacan'ın Bakü kentinde yapılan Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenlerinin düzenlenmesine öncülük eden isimler arasında. Türk Dünyası ile ilişkilerin yeniden kurulması sürecinde, kültürel ve edebî ilişkilerin gelişmesinde önemli yeri olan şölenlerin İlki 1992'de Türkiye'de, ikincisi Kazakistan'da, üçüncüsü Türkmenistan'da yapılmıştı.

Bu kitap bir anlamda o etkinliklerin mahsulü olan olgun meyva olarak tanımlanabilir. Çünkü, D. Mehmet Doğan'ın Türk diyarlarına yaptığı seyahetlerden doğan izlenimler ve kültür etkileşimleri ana iskeleti oluşturuyor.

D. Mehmet Doğan'ın bu coğrafyaya olan ilgisi ile kendi aile bağları arasında da ilginç bir paralellik söz konusu. Doğan Hoca'nın dedesi Kafkas ordularında askerliğini yapmış ve Bakü'de şehit düşmüş ve Mehmet Doğan'ın adı da şehit düşen dedesinden ona miras kalmış.

Bu nedenle coğrafyaya hassasiyeti önemli olan D. Mehmet Doğan, kitabında neleri anlattı. hangi noktaların altını çizdi. Kendisine bu konuda sorularımızı yönelttik:

> Gezi notlarını kitaplaştırma fikri nasıl doğdu, kısaca bahseder misiniz?

> Esasen, kitap bildik bir gezi kitabı değil. Gezi intibaları yorumları destekleyen, bütünleyen, anlaşılır kılan bir arkaplan oluşturuyor.

Türk dünyasına yaptığımız seyahatler, bir dönemin sona erdiği, yeni bir dönemin başladığı bir zamana rastlıyor. Kendimizi tanımlama hususunda ezberlerimizi sınadığımız, aynı zamanda gezip gördüğümüz dünyayı doğru olarak kavramaya çalıştığımız ve kitabilikten uzak durduğumuz bir zaman diliminde izlenimlerimizi sıcağı sıcağına yazmaktan kaçındık. Bu intibaları geniş bir bilgilenme ve mukayese zemininde ifade ederek uzunca bir süreç içinde kitabı oluşturduk.

> Bu tarz çalışmalara edebiyatımızda pek yer verilmiyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş şehir” isimli eseri var. Başka da hafızalarımızda iz bırakan çalışmalar yok denecek kadar az.
"Yer küresinde, geçmişte Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var. Fakat bu ikisi daha sürekli ve günümüzde de kullanılan adlandırmalar."

> Yine de ceddimizin Evliya Çelebi olduğunu iftiharla söyleyebiliriz! Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi sadece bir intiba aktarıcısı değildir, engin Osmanlı birikimini metninde her fırsatta hissetiren bir medeniyet yorumcusudur aynı zamanda. Modern dönemde Yahya Kemal’in, daha sonra onun talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çığır açıcı yazılarını, eserlerini elbette ihmal edemeyiz. Onların izinde bir kitap Türkistan Türkiye-Türk Kimliğinin Coğrafyaları.

> Sayın Doğan, etraflıca bir tanım ortaya koymak gerekirse Türkistan/Türkiye kavramları ne tür anlamlar ifade etmektedir. Kökleri itibariyle nereye uzanmaktadır?

> Türkistan “Türk ülkesi” demek. Bu ismin en azından müslüman Arapların verdiği bir ad olduğunu düşünebiliriz. Bu adlandırma daha önceki arapça olmayan isimlendirmelerin bir tercümesi olmalıdır. Türkiye’nin ise, yine “Türk ülkesi” anlamına neredeyse bin yıldır Avrupalıların Küçük Asya’ya, Anadolu’ya verdiği bir isim olduğunu biliyoruz. Yer küresinde, geçmişte Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var. Fakat bu ikisi daha sürekli ve günümüzde de kullanılan adlandırmalar.

> Türk Kimliğinin Coğrafyalarını ele alırken özellikle; Semerkant, Buhara, Merv, Ürgenç, Hive ve Bakü gibi önemli tarihi şehirlerin ön plana çıktıklarını görüyoruz. Bu şehirleri Türk dünyası için önemli kılan sebepler nelerdir?

> Bu şehirler yüzyılların, hatta bin yılların birikimini süzerek tarih içinden geçmiş, bugüne çok şey söyleyen olağanüstü medeniyet merkezleri. Bizim millet hafızamızın sembolleri, hatta şifreleri. Bu isimlerin çağrışımlarını İran’dan, Anadolu’dan Rumeli’den şehir isimleri ile bütünlediğinizde coğrafyaları birleştiren geniş ve derinlemesine bir medeniyet perspektifi ortaya çıkıyor.

> Sayın Doğan biraz özel olacak ama konu şehirlerden açılmışken Bakü ile ilgili bir anınız vardı, hatta bu anı bugün Türkiye Yazarlar Birliği’nin Başbakanlığa bakan balkonunda Azerbaycan ve Türk bayrağının birlikte dalgalanmasıyla sonuçlanmıştı. Sizi bu kadar hislendiren ve 1918’lere götüren olay neydi?

> Geçen yılın Cumhuriyet bayramına tesadüf eden günlerinde, ekim ayı sonunda, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de idik. Türkçenin 8. Uluslararası Şiir Şölenini yapacağımız bu tarihi şehirde, kardeş Azerbaycanla bayrak tartışmalarının yaşandığı günlerin akabinde ağır bir hava hissediliyordu.

Azerbaycan devletinin temelinde, Birinci Dünya savaşının sonunda Osmanlı Devleti’nin Irak cephesinden çekerek oluşturduğu Nuri Paşa kumandasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun kanı vardı. Osmanlı Devleti son döneminde kardeş bir devletin zeminini oluşturdu. Sovyet yayılmasına kadar süren kısa istiklal dönemi, Sovyet sisteminin çöküş sürecinde yeni Azerbaycan Devleti’nin dayanak noktası oldu.

Türkiye, Azerbaycan’ın istiklali için şehid olan Kafkas İslam Ordusu askerleri için bir anıt yaptırdı ve orada yıllardır Türkiye ile Azerbaycan’ın bayrakları yan yana dalgalanıyordu. Türkiye Ermenistan ilişkileri ile ilgili spekülasyonlar üzerine bayrağımız oradan söküldü. Bunun ciddi bir kırılma meydana getirmesi kaçınılmazdı. Biz Bakü’deyken bayraklar yerine iade edilmişti. Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenin açış konuşmasında bu konuya yer vermek ihtiyacını hisettim. Konuşmamın sonunda şunları söyledim:

“Türkiye’de hiçkimse, birgün bütün gönderlerde Azerbaycan bayrağının çekili olduğunu görse şaşırmaz, gocunmaz. Çünkü o bayrağı kendi bayrağından ayırmaz… O bayrak Azerbaycan Türkçesi gibidir. Ne bu dili duymaktan rahatsız oluruz, ne de o bayraktan. Biz o bayrağa kırmızı rengini veren kanın Anadolu’dan ve Bosna’dan Bağdat’a Osmanlı coğrafyasından devşirildiğini unutsak da, Azerbaycan unutmamış olmalıdır. Türkiye’de edebiyat çevrelerinin çok iyi tanıdığı bir yazar olan Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey’den Türkiye Yazarlar Birliği’ne bir Azerbaycan bayrağı hediye etmesini rica ediyorum. Bu bayrağı Türkiye’ye dönünce Ankara’nın merkezinde bulunan, Başbakanlığa yüz metre mesafede TYB merkezinin gönderine çekeceğiz, bundan hiç kimse rahatsız olmayacak, aksine Başbakanımız başta olmak üzere Türkiye’nin idarecileri ve halkı büyük memnuniyet duyacak.”

Ertesi gün törenle bize tevdi edilen bayrağı öpüp başımıza koyduktan sonra, Türkiye’ye getirdik ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin balkonundaki göndere, Türk bayrağının yanına çektik. O günden bugüne iki bayrak yan yana dalgalanmaya devam ediyorlar. Bu güne kadar buna itiraz eden hiçbir kimse olmadı, aksine haberdar olan, gören herkes memnuniyetini ifade etti.

> Türkistan ve Türkiye coğrafyaları arasında ortak kültürel bağlarımız nelerdir? Aradan geçen yüzlerce yıl günümüz açısından nasıl bir kompozisyon ortaya koymaktadır? Bunu nasıl anlamalıyız?

> Siyasi ayrılıklar, sınırlar bu coğrafyaları ayırsa bile, sınır aşan birliktelikler, köklü müşterekler her zaman birleştiriyor. Elbette bu kadar geniş coğrafyalar ve bu kadar farklılaşan tarih, kültür ve hayat tarzını da değiştiriyor. Yine de temel kodların fazla değişmediğini, bunu esas olarak din ve dilin sağladığını söyleyebiliriz.
"Batı Türkleri, batıyla içi içe yaşadıkları için, sürekli Avruya ile ilişki halinde bulunduklarından değişmeleri, gelişmeleri yakından takip ettiler. Zorunlu bir modernleşme sürecini erken hissettiler.

Bu sancılı dönem, Türkistanda, Türkiye’nin doğusunda daha sert şekilde yaşandı. Modernlik Türk dünyasına Rusya üzerinden geldi. Sömürgecilikle paralel yürüdü, bu yüzden direnç daha fazla oldu. Sovyet döneminde ise, bütün türkiler modernliği ideolojik süzgeçlerden geçmiş şekilde yaşadılar"

> Sayın Doğan, kitabınızda Türklerin İslamlaşma sürecini de ele alıyorsunuz? Bilindiği üzere Talas savaşı ve Karahanlılar’la mı başlamıştır bu süreç...

> Talas savaşının Türklerin islamla müşterek zeminini hazırladı. Türkler, sürekli düşmanları, hasımları Çin’e karşı hem bir müttefik askeri güç buldular, hem de düşmana karşı direnç oluşturan bir iman ve fikir zemini keşfettiler. Bu Türklerin tarihinde büyük bir dönüşüme yol açtı. Türkler, doğu ve kuzeyeden güneye ve batıya müslüman olarak yayıldılar. Böylece hem kendi tarihlerini yeniden yaptılar, hem de islam tarihinin belli bir dönemden sonrasını temsil etttiler, elbette böylece de dünya tarihinde vazgeçilmez bir rol oynadılar.

> Kitabınızın bir yerinde Buhara’nın merkezinde Leb-i Havz’da Nasrettin Efendi’ye karakaçanının üzerinde rastladığınızdan bahsediyorsunuz. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün mü?

> Hep etkilerin doğudan batıya olduğunu sanıyoruz. Elbette batıdan doğuya doğru yayılan tesirler de var. “Efendi” kelimesi, batıya mahsus bir kelime. Bizim rumcadan iktibas edip kullandığımız bu sıfat, Türkistan’da Nasreddin Hoca için kullanılıyor. Buhara’da Nareddin Hoca ile değil de, batı türkçesinden bir adlandırma ile karşımıza çıkan Nereddin Efendi ile karşılaşmak bizim için doğuya doğru giderek batıyı bulmak gibi bir şeydi. Destani dönemden Dede Korkut’un, klasik dönemden Köroğlu’nun ve halk hikâyelerinin müşterekliği doğu ile batının ortak kültür zeminini yaşatmaktadır. Modern dönemde, 19. Yüzyılın sonunda okunabilen Orhun Yazıtları, 20. Yüzyılın başında bir tesadüf sonucu bulunan Kaşgarlı Mahmud’un Lügati, islâmi devrin başındaki edebi metinler, Yeseviye, Nakşıbendiye gibi yaygın tasavvuf akımlarının oluşturduğu zemin ihmal edilebilecek gibi değildir. Buna 19. Yüzyılın sonu ile 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da, Kırım’da ve Kazan’da yayınlanan gazete ve dergiler, kitaplar da eklenebilir.

> “Türkistan/Türkiye-Türk Kimliğinin Coğrafyaları” Türk İslam tarihini de fevkalade özetleyen bir kitap? Bu konuda ne dersiniz?

> Bugün için söylediklerimizin kolay anlaşılabilmesi için böyle bir hülasaya ihtiyaç hissettik. “Yolcunun tarih notları: Atlı göçebelerin dönüşümü”, “Türkler ve İslâm kültürünün farklı sahaları” ile “İki tarihi (İslam ve Türk) beraber okumak” başlıklı bölümler bu yüzden kitabın giriş kısmını teşkil ediyor

> Modernleşmenin Türkistan ve Türkiye coğrafyaları üzerinde ne tür etkileri olmuştur?

> Batı Türkleri, batıyla içi içe yaşadıkları için, sürekli Avruya ile ilişki halinde bulunduklarından değişmeleri, gelişmeleri yakından takip ettiler. Zorunlu bir modernleşme sürecini erken hissettiler. Bu sancılı dönem, Türkistanda, Türkiye’nin doğusunda daha sert şekilde yaşandı. Modernlik Türk dünyasına Rusya üzerinden geldi. Sömürgecilikle paralel yürüdü, bu yüzden direnç daha fazla oldu. Sovyet döneminde ise, bütün türkiler modernliği ideolojik süzgeçlerden geçmiş şekilde yaşadılar. Bunun ciddi kırılmalara, bozulmalara yol açtığını tahmin etmek zor değil.

> Sayın Doğan, bu kitap bizlerde hangi ezberleri bozacak?

> Türkiye’de Türk dünyası ile ilgili tasavvurlar gerçek bir zemine oturmuyor. Turancı yorumlamalar iflas etti. Buna karşılık, gerçek bir kültür ve medeniyet zemininde ortaklaşa yapılacak işler ve bunun sonucunda iktisadi ve siyasi yakınlaşmalar sağlanabilir. Kitapta bu bahisler bütün boyutlarıyla ele alınıyor ve bize göre gerçekten ezber bozucu sonuçlara ulaşılıyor.

> Sayın Doğan, bu çalışmayla ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?

> Türkiye ile Türkistan ilişkileri Timur sonrasında neredeyse tamamen kopdu. Buna karşılık Timur döneminde Türkiye’nin kültür ve sanat birikiminin Türkistana taşındığını, mukabilinde Türkistan’ın birikiminin de Türkiye’ye yansıdığını biliyoruz. Timurlulardan sonra bu ilişkiler neredeyse tamaman kesildi. Bunun sebebi, Türkiye ile Türkistan arasındaki köprü rolü oynayan İran’an devreden çıkmasıdır. Sünni Erdebil şeyhlerinin torunları, siyasi bir dava olarak şiiliğe sahip çıktılar, sünnni Türkistan ve Osmanlıya karşı mezhebi bir yapı oluşturdular. Bu hem Türkiye’deki sünniliği hem de Türkistandaki sünniliği katılaştırdı. İranın şii doktrine dayanan bir devlet olarak ortaya çıkması ve bunu sürdürmesi, ilişkileri neredeyse tamamen iptal etti. Buna karşılık, yine de Türkistan ahalisi hacca giderken İstanbul’a uğramaktan vazgeçmedi. Dini bağların bütün kültürel unsurları ihtiva eder şekilde bir müşterek zemin oluşturduğundan hiç şüphe yok. Modern zamanlarda bu müştereklik etnik olarak dışa vurulmaya çalışılsa da, esasta dini idi. Bunu kavrayamayan bazı mililiyetçi akımlar, ciddi sukut-ı hayaller yaşadılar. Milliyetçilik iddiasındaki siyasi akımların güç ellerine geçtiğinde Türk dünyası ile ilişkilerinde bu yüzden daha fazla sıkıntı yaşandı.

http://www.haber7.com/haber/20100302/Tu ... notlar.php


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye