Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 67 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 02.04.09, 15:13 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Bu Bizim En Güzel Günümüz Olsun
Yazdırılabilir Sayfa
Bu Haberi Arkadaşına Gönder

Arşiv

Aybars FIRAT
Muhsin Başkan, güzel insan, sevdiğine kavuştun, mekânın cennet olsun. Milyonlarca insan senin için Allah’tan niyazda bulundu. İnanıyoruz ki Allah duaları geri çevirmez ve sen Cennette senin gibi güzel insanlarla olacaksın. Biz Peygamber çiçeklerini dermeye bütün acizliğimizle çalışırken, sen çeşme başında dinleneceksin. Yorgunluk nedir bilmeden milletin için var gücünle çalıştın. Buna şahitlik ettik. Türk Milleti’nin her sıkıntısında gür sesini duyduk. Her büyük ülkücüye yapıldığı gibi size gülenler, sağlığınızda size sırtını dönenler, arkanızdan çarşaf çarşaf yazılar yazıyorlar, yazacaklar. Ülkücülerin kaderi bu. Milletin ülkücülüğünü tasdik etti, hayırlı olsun. Tacettin Dergahı’nda vazifesini yapmış insanların huzurlu uykusundasın, rahat uyu. Haklarımız varsa helâl ediyoruz. Sen de bize hakkını helâl et.

Kocatepe Camiinin avlusunda bu kalabalığı gören birisi dedi ki; keşke bu kadar seveni oyunu da ona vermiş olsaydı! Yanındaki söze karıştı, o başka bu başka, dedi. Biz hep böyleyiz, severiz, sevdiğimizi ancak onun yokluğunda belli ederiz. Galip Erdem Abi için, Ayvaz Gökdemir için de aynısını yapmadık mı? Ya Kemal Çapraz? Onun da tabutuna Doğu Türkistan bayrağını, sadece Doğu Türkistan Bayrağını değil, bütün Türk Topluluklarının bayrağını koymamış mıydık? Bu fani dünyada kalan bizler, bir saniyesine bile hâkim olamadığımız halde bin bir fırıldaklık yaptığımız şu mezellette, savunmamız gereken ne kadar dava varsa, yükseğe kaldırmamız gereken ne kadar bayrak varsa hepsini sizin cansız bedenlerinizi taşıyan tabutlara yüklemedik mi?

Bu kalabalığı Türkeş’in cenazesinden bu yana görmemiştim. Cenazede, ülkücü hareketin başlangıcından bu güne bir şekilde içinde bulunmuş neredeyse bütün ülkücüler hazırdı. Hiç ilgisi olmadığı halde, samimiyetle bu millete hizmet ettiğin için seni seven on binlerce insan vardı. Milletimizin geleceği için endişeli bir kalabalıktı bu. Kalabalığın bir başka özelliği de fakir olmasıydı. Ülkücüler hep fakir oldu. Olmaya da devam ediyor. Böyle kalabalıklar eşliğinde sevdiğine kavuşmak her babayiğide nasip olmaz. Hatta diyebilirim ki milletini ardına takabilen başka liderler kolay kolay çıkmayacaktır.

Şimdi Kocatepe’de Sıhhiye’de, Hacettepe’de toplanan yüz binlerce ülkücünün düşünme zamanıdır. Türk Milleti paramparça hale getirilmeye çalışılırken ülkücüler nerede yanlış yapmışlardır? 1990 lı yıllarda “Milli kültür düşmanları hedefine ulaşmıştır” diyen Galip Erdem’i neden haklı çıkardık? Bunca kültür adamımız neredeler? Bayrak isimlerin her biri ayrı kovuğa girerken asıl yapılması gereken neydi? Bundan sonra ne yapılabilir? Her ülkücü bir bayraktır diyerek, herkesi bayrak haline getirirken nasıl bir yanlış yaptık? Bayrağı taşıyan, tutan, yükselten insanları neden yetiştiremedik? Ortada bayraklarımız var ama neden rüzgârımız yok! Bir adım daha ileri gidip; ortada milyonlarımız var ama ülkücülük akıllarına zor zamanlarda geliyor mu demeliydik?

Aklımızı kurcalayan sorular var. Mademki seni herkes seviyordu. Neden sağlığında sana bu kadar ilgi gösterilmedi. Helikopterinizin düşmesinden size ulaşılan saate kadar koca devlet mekanizmasının başıboşluğu, kurtarma, kriz yönetimi, adına ne derseniz deyin, her aşaması skandal olan bir süreç yaşandı? Böyle bir skandal başka bir yerde olsaydı, değil Kayseri Valisi, İçişleri Bakanı, Başbakan bile istifa ederdi. Her saniyesi soruşturularak çok önemli dersler çıkarılması lazım diye düşünüyorum. 48 saatin veya 5 günün romanları, filmleri çekilmeli, beyinler bu rezaleti soruşturmalı ve sağlıklı cevaplar bulunmalıdır. Ortada elbette takdir-i İlahi vardır ama, bir de katliam gibi bir kaza vardır ve bu cinayet milletimize anlatılamamıştır. Sorulması gereken soru şudur: Ergenekon’u kuran dış güçler, yerine aynı şekilde kendisine hizmet edecek bir yapı kurmadan Ergenekon’u tasfiye etmemiş olmalı. Muhsin Başkan acaba kurulmakta olan bu yeni yapının önündeki en büyük engellerden biri olarak görüldüğü için bir suikasta uğramış olabilir mi?

Bir iğne de kendimize batıralım: Alperenini uğurlamaya gelen milyonların, en azından mezar başındaki dağınıklığını düşünelim. Bu millet çok mu töresizdir? Bir cenazeyi doğru dürüst bir törenle gömemeyecek kadar başıbozuk mudur? Bunun bir kuralı kaidesi olmaz mı? Kitleler bu kadar başıboş olabilir mi? Allah’tan Muhsin Başkan’ın kızı kalabalığa çok veciz bir söz söyledi: Bu gün bizim en güzel günümüz olsun, dedi. Güç bela vazife yerine getirilebildi. Bu başıbozukluk, ülkücülerin hali pür melalini gösteriyordu.

Aziz şehit; Bu günün en güzel günümüz olması için senin baş koyduğun yolun yolcularının birleşmesi, bütünleşmesi gerekiyor. Her biri ayrı baş çeken ülkücülerin, alperenlerin bir araya gelmesi çok mu zor? Hayır. Nefislerinden feragat etmeleri gerekiyor o kadar. Bir araya gelenler için maksat Allah rızası ve Millete hizmet ise bu hiç zor değil. Yokluğun bu birliğe yol açarsa, sevdiğine kavuşman, bir büyük birliğe yol açarsa bu gün en güzel günümüz olur. Aksi takdirde yok edilmeye çalışılan milletimiz için çok daha zor günler gelecektir.

Türk Milleti hapisten kurtulabileceği, tahliye imkânı olduğu kendisine söylendiğinde, arkadaşlarını yalnız bırakmamak için bunu kabul etmeyen, davasına inanmış yiğidini, unutmayacaktır ama dava arkadaşları da Türk Milleti göz göre göre yok edilirken hala sen-ben davasında olduklarını anlamalı, şapkalarını önlerine koyup davalarını yalnız bıraktıklarını görmelidir. Bu bir parti, ocak, bucak davası değildir. Aleme nizam verme davası çoktan manasını yitirmiş, kendine nizam veremeyenlerin cılız seslerine dönüşmüştür. Bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu Türk’ün nizamı, adaleti böyle sağlanamaz. Benliğinden sıyrılmış alperenlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız bulunmaktadır.

Bir şeyler yapamadan eksiliyoruz. Yapalım ki ardımızda milyonlar olsun!

Gül yüzlü, güle sevdalı güzel insan; Allah taksiratını affetsin, mekânın cennet olsun.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 02.04.09, 15:42 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
.


En son aşkınsonhecesi tarafından 03.04.09, 21:01 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Acı zulum biter bu hayat Koca Reis!
MesajGönderilme zamanı: 02.04.09, 17:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 17.12.08, 16:48
Mesajlar: 237
Acı zulum biter bu hayat Koca Reis!

Yavuz BAL


Sustum koca Türkmen Bey'i, sustum. Anlatmayı hüner bilen dilime inat, yazmayı marifet sayan elime inat sustum!! Ankara soğuk değildi, ben üşüyordum! Sincan'dan Ankara'ya giderken gördüm yeni açmış kayısı çiçeklerini. Otobüsün camı kirliydi ya, o yüzden, ya kar yağmış ya da kırağı düşmüştür bu ağaçlara diyordum! Sonra yüzümü güneşi döndüm! Kimsecikler kapatmamıştı güneşi, demir kafes içinde de değildim. Sadece bir otobüs içindeydim ve baharı gördüm! Trafik tıkanmıştı bir ara, gözlerim ağaçlara takılmıştı, ağaçlardaki beyazlığın kar olmadığını gördüm, yani kayısı çiçeklerini gördüm!

Gökyüzünde bir helikopter uçuyordu! Otobüsün içinde orta yaşlı bir adam ağlıyordu! Ağlamaktan utanmıyor, sesini saklamıyordu! Kucağındaki kocaman bir çerçeveye sarılıyor sarılıyordu! Gözlerinde, yaştan gayrı, biraz keder, biraz sitem ve görülememiş bir ince hesaın izi vardı! Gökyüzündeki helikoptere bakıyor belki de onu bir Yusufçuk sanıyordu! Adam ağlıyordu, benim içim kanıyordu! Sahi elimdeki bu telefon ne işe yarıyordu? Hani dağda kalsam yerimi bulduracak bir aletti bu? Hani öbür ucundan dinleyen ikinci şahıslar bu zımbırtıdan taa Ergenekon'u buluyordu! Koca adam ağlıyordu reis! Ben içimde yangın, dilimde dua, gözümle gökyüzünü tarıyor ve ağlayan adamı dinliyordum! Herkes bir şeyleri dinliyordu Koca Reis! Dinliyor ama konuşmuyordu! Bir ara üşüdüm yeniden! Ölmek ile uyku arasındaki farkı ben de bir kaç kere uyanarak gördüm reis! Sanırım sen uyanmak istemedin! Kayısılar çiçek açmıştı, sen toprağa, kayısıların köklerine giden sulara imrenmiştin!

Acı zulum biter bu hayat Koca Reis! Kocatepe’de bir kadın ağlıyordu! Elleri duaya açılmış, gözlerinde keder, heder olmuş reis, heder! Alperenler geçiyordu! Bozkurtların gözleri göğü deliyor, geçmişin hesabına sünger çekiliyordu! Reis, sen de bilirsin ya; “Ardından yüz tane köpek ürümez ise, kurt, kurt değildir!” Elbette ardından ürüyenler olacaktı, Alperenlerin duruşundan, Bozkurtların bakışından korkup köşelerde ürüyorlar, çakal eniği gibi kıvranıyorlardı!! Acı zulum biter bu hayat reis!

Taceddin dergâhında bir çocuk ağlıyordu! Dergâhta bir şair oturmuş sanki bir Alp’i, bir ermişi bekliyordu! Alperen gelecek diyor, bir şiir okuyordu:

Doğduk, "Yaşamak yok size!" derlerdi beşikten;
Dünyâyı mezarlık bilerek indik eşikten!*

İnsanlar sel olmuş, Taceddin dergâhına akıyor, şairin ruhu ayaklanmış, bu sele bakıyordu! Dergâh kapısında bir çocuk ağlıyor, babasının elinde tuttuğu resimdeki güler yüzlü amcaya veda ediyordu! Baba ağlıyor, çocuk ağlıyor, dergâh kapısı çilehaneye değil semâya açılıyor, gözdeki buluttan düşe yağmurlar peygamber çiçeklerini suluyordu!

Ben ağlıyorum Koca Reis! Yalan dünyanın ne götürdüğünü öğrenip, neler getireceğini hesap etmeyenlerdenim.. Siyaset sahnesinde figüran bile değilim, sadece izleyenlerdenim. Derdim memleket, memleket derdim olmuş, bastığı toprağı vatan bilenlerdenim.. Bir yanım Alperen, bir yanım Bozkurt, ölmeden ölenlerdenim!! Başbuğun ardından ağlamıştım, senin ardından da ağlıyorum Koca Reis!! Dilimde bir şiir var şimdi;

Dağda bir kurt uludu,
Koca Reis Hakka yürüdü!!
Dağlar tipi, dağlar kar,
Kar içinde kardelenler var..
Yorgunum,
Üşüyorum, gözlerimi uyku bürüdü
Adam gibi yaşadı dünyada
Adam gibi HAKK'A YÜRÜDÜ!!

______________________________________________
* M.Âkif Ersoy’un Yeis Yok adlı şiirinden alınmıştır..


http://www.haberhilal.com
http://www.aksarayolay.com
http://www.vurulurankakuslari.azbuz.com
http://www.sairyavuzbal.azbuz.com


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 02.04.09, 19:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
Senin için ağlıyorum ama senle gurur duyarak

Mehmet Ali BULUT

Haber 7

28 Mart 2009



Onun ne âlihimmet bir insan, ne bahadır bir evlat olduğunu dost düşman herkes bilir…


Bilir amma geldi geçti işte o da herkes gibi…


Çünkü bu dünya Ankalar için sadece, sonsuzluk ummanı içinde küçük bir adacıktan ibarettir. Göçmen kuşların konup nefeslendikleri bir adacık…


İki cihan serveri, erler eri, sonsuzluk kervanının zülcenaheyn rehberi Efendimiz derler ki “Bu cihan yurdunda Adem için zaman, bir demden ibarettir. Ve kim ki o ‘dem’i, bir ‘adem’ olmaktan kurtarır, işte o Allah dostu bir erdir….”


Ben onu öyle bir er bildim, öyle bildik, öyle bildiler.


Allah Hz. Musa (as) için ‘Ve kane Muhlasan nebiyya’ buyurur. O ‘muhlas’tı der. ‘Muhlis’in de ötesinde... Muhlis, samimi olandır. Muhlas ise, karşısındakini bile erliği, mertliği, dürüstülüğü, yiğitliği ve ihlasıyla ihlaslı olmaya mecbur edendir. O kadar net ve samimidir ki, ona karşı hile yapmaya gerek duymazsınız. İşte o öyle bir kumaştı.


Bediuzzaman, ‘Bir insanın himmeti kendi milleti ise o bir millet kadar büyüktür’ der.


Evet o bir millet kadar büyüktür.


Bir gün bir genç emanet etti bana. “Kardeşim, o cins bir kumaştır. Bu millet adına ona sahip çıkmak lazım” demişti. Onun istediği kadar yapamadım ama o genç, 10 senedir, her Pazartesi, her Cuma, iki eli kanda olsa, beni arar, hürmetini bildirir, aramızda çok yaş olmamasına rağmen, ‘elini öperim’ der. En küçük bir şeye ihtiyacım olduğunu sezdiğinde atlar gelir…


Hayatımda onun kadar dikkatli, vefalı ve görevini bilen birini görmedim. O delikanlı bana Muhsin kardeşin bir emaneti idi, ‘İstanbul’u bilmez göz kulak ol’ diye. Kendisi için hatır koydukları böyle ise, kendisini siz düşünün.

* * *

Aramızda bazı nebi gönüllü adamlar vardır.

Biz onları anlayamayız. Gözyaşlarıyla dalga geçeriz, ‘hep ağlıyor’, diye…

Yüzlerindeki hüznü anlayamayız, ‘o hiç gülmez’ diye.

Saflıkları, duruşları, toklukları bize tuhaf görünür. Anlayamayız yüreklerindeki yüceliği erliği, fedakarlığı.


Bir gün TGRT’yi ziyarete gelmişti. Genel Yayın müdürünü ziyaret ediyordu. Ben İHA haber müdürü idim. Geldiğinden haberim yoktu. Beni sormuş, çağırdılar. Yukarı çıktım. Genel yayın müdürü onu kendi makamına oturtmuştu. Kapıdan başımı uzattım. İçeri kalabalıktı, beni görünce yerinden kalkıp geldi kapıya kadar ve kucaklaştık. Utandım. O gün “bu kadar tevazu ile bu güzel adam hiçbir şey yapamaz bu çarşıda” diye düşünmüştüm.


Evet, onun malları bu çarşıda fazla alıcı bulmadı!

Üftade hazretlerinin, saf katışıksız süt sattığı için kimsenin sütünü almadığı müridine söylediği ‘Sen de sütüne biraz su kat evladım!” şeklindeki latifesini hatırladım. Ve anladım ki, Muhsin kardeşin katıksız, saf, temiz, helal sütüne verebilecek kadar temiz paramız yokmuş ki, Allah şu helale bu murdarı nasip etmedi.


Evet o nebi gönüllü bir Anka idi. Nebiler, bilirsiniz, herhangi bir mümini, bir ananın çocuğunu sevdiği kadar severler. Hatta daha fazla… O yüzden biz onların şefkatini, merhametini anlayamıyoruz. Yüksek himmetlerini algılayamıyoruz.


Muhsin kardeş öyle muhlass, nebi gönüllü bir anka idi.


Ve göçüp gitti. Ardından yürek yangınları bırakarak... Çünük yapabilecek çok şeyi vardı. Hele bir ‘büyük aile’ projeleri vardı ki, belki de Anadolu’nun bahtını değiştirecek bir proje idi. O projenin mimarı Cevdet Tellioğlu. Projenin ortaya çıkışında emeğim var diyemem ama katkım olmadı değil. Bence de büyük değişimlere yol açacak bir proje.


Bireysel menfaati değil, toplumun ve milletin menfaatini öne çıkaran, ayağı yere basan bir proje. Cevdet bey, “Abi bunu Muhsin beye götüreceğim” dediği zaman, “Hah” demiştim “bu proje ancak ona yakışır!” Nitekim dinler dinlemez, hemen sahip çıkmıştı.


Bir şeyde milletin menfaati varsa, emin olabilirdiniz ki Muhsin kardeşim, ya o işin içindedir, ya arkasında ya önündedir. Ama asla karşısında olmazdı. Son konuşmasını dikkatle dinleyin. Sanki Rahman onun dilini kullanıyor gibi…


Bir anekdot daha anlatarak bitireyim. Bir dostum aradı, aramaların yapıldığı kinci günün sabahında. Dedi ki, “abi büyük ihtimalle Muhsin kardeş gitti”. Nereden biliyorsun dedim: Şöyle dedi:

“Gece saat üç gibi rüyama girdi. Sağ yumruğunu havaya kaldırmış, bir çocuk saflığı ve coşkusuyla “Şehid oldum ben şehid” dedi. Yataktan sıçradım. Baktım ki rüya imiş… “


Evet geçip gitti.

Ve bir millet, istikbalini, toprağa attığı tohumlarıyla, yani şehidleriyle ve gazileriyle besler. Garantiler.


Bediuzzaman da öyle demiyor mu, I. Dünya Savaşın’da verdiğimiz şehidler ve gaziler için? Onları milletin istikbali adına toprağa atılmış tohumlar gibi görür ve ‘istikbalde gelecek güzel günlerin’ gerekçesi sayar.


2002 yılında Bediuzzaman’ın, ‘kendisine bedel’ Kore’ye gönderdiği gazi talebesi Bayram abi, bir kaza sonucu hayatını kaybetmeden iki gün önce, yanında kalanlardan birine rüyada, “Allah bu milletin kadası için bir kurban alınacak” denilmiş. İki gün sonra Bayram abi düz yoldu kaza yapıp vefat etti.


Bazen güzel şeylerin büyük bedelleri oluyor işte.

Eminim ki o da bizim istikbalimiz için seçilen bir kurban oldu. Gerçi ben helikopterin kazaen düştüğüne inanmıyorum. Önceki yazımda da belirttim. Ta baştan beridir kalbim itiraz ediyor kaza olmasına. Ama delilim de yok. Kaza kabul edeceğiz yani. O yüzden de onu kaderin seçtiği bir kurban diye biliyorum bu miletin kadası için.


Ona da yakışır hani! İsmail’in (Türk millet’nin) yerine kurban olmak ne muazzam bir makam!


Bak vefatıyla nereye varacağı kestirilemeyen sisayi tartışmalar bıçakle kesilir gibi kesildi. Siyaset sahnesine edep, sükunet ve vakar geldi. İnşallah kaybı da bu Milet için, çekirdeğin, filiz için kendi varlığından geçmesi gibi manalara, maksatlara ve gayelere vesile olur.


Sen de ey kardeş, iyiliklerden bükülmüş ipliğinle, içimizde ebedi yaşayan ‘can’ olacaksın. Ne demişti Mevlana:


“Bir gün gidersin sen de. Tek tek gidenler gibi…

Yok olmak istemiyor musun?

İyi şeylerden evladın olsun.

İyiliklerin bükülmüş ipliğidir kalan…

Odur dünyaya direk olanların canı…”


Eminim dünyaya direk olanlardan biri olup gittin. Ama yine de özümüz göynüyor, içimiz yanıyor. Yunus da öyle dememiş miydi:


Bu dünyada bir nesneye / yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere / gök ekini biçmiş gibi

….

Yunus Emre bu dünyada / iki kişi kalır derler

Meğer Hızır, İlyas ola / abıhayat içmiş gibi…


Sen ‘hızır’a ‘llyas’ oldun. Çünkü Hızır ve İlyas, yeniden doğuşun sembolüdür. Musa’nın balığı yok olmasaydı, Hızırla buluşamazdı. Sen bizi Hızırla buluşturmak için suya atlayan balık oldun ki biz dönüşümümüzü, dirilişimizi tamamlayalım diye… Çünkü şehid oldun. Ve bu topraklar yaşadıkça sen de dalgalanacaksın havamızda, toprağımızda can diye, dirlik diye, düzen diye…


Selam olsun sana! Ve bizden salat ve selam ilet, perde ardında bekleyen canlar canı Nebiye.


Ağuşunu açmış bekliyor seni… Uğurlar olsun kardeşim!

Senin için ağlıyorum ama Senle gurur duyarak!

Mehmet Ali Bulut - Haber 7
mabulut@gmail.com


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 08:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Yer gök inledi: Helal olsun

Mehmet Şeker



03-04-2009


Muhsin Yazıcıoğlu'nun resmini taşıyan bir çocuk vardı yanımda. Üzgündü. İçinde bulunduğu kalabalığa bakıyor ve belki de bu kadar çok insanın nasıl toplandığını düşünüyordu.

Adını sordum, Buğra dedi.

Abidinpaşa'dan gelmiş. Altıncı sınıftaymış.

Bugün okul yok mu diye sordum, var dedi. Gitmedim, buraya geldim.

***

Kocatepe Camii'nin içi, avlusu tıklım tıklımdı.

Dışarıda da adım atmak zordu.

Etraftaki caddeler ve sokaklar insan kaynıyordu.

Cenaze namazı kılındı. Hoca, hakkınızı helal ediyor musunuz diye sordu.

Yer gök helal olsun diye inledi.

***

Benim sesim pek gür çıkmadı. Fısıldar gibi söyledim.

Yüksek sesle bağırmadığım için, içimde az da olsa bir mahcubiyet duymadım.

Benim ne hakkım olacaktı ki?

Bir hak varsa, onun bizim üzerimizde hakkı vardır ancak.

Borçlu olan biziz.

Helallik alma ihtiyacında olan biziz.


***

Hepimiz ondan birşeyler öğrenmiş, birşeyler almış, bir şekilde borçlanmışızdır mutlaka.

O ise verdikleri için, gösterdikleri için, öğrettikleri için, en ufak bir karşılık beklemedi.

Nasibi olanı aldı ve gitti.

Razı oldu hep.

İyi kötü başına ne gelirse Hak'tan bildi.

Zafer değil, sefer idi önemli olan. Öyle söylerdi.

***

Kazanmak nasip işi, sen yolda ol da...

Dürüstçe mücadele et...

Üzerine düşeni yerine getir...

Vazifeden kaçma...

Kavganı kimseye haksızlık etmeden yiğitçe yap, gerisini düşünme. Allah kerimdir.

***

Buğra'nın ve diğerlerinin taşıdığı resimlerde Muhsin Abimiz gülümsüyordu.

Hepimizin gözünün içine bakıyordu.

Kalbimizi görüyor gibiydi bakışı.

O resmi birinin karşısına koy, ne sorarsan sor doğru cevap alırsın.

Hiç kimse karşısında o resim varken yalan söyleyemez.

İşte öyle bir bakış anlatmaya çalıştığım.

***

O kalabalığı görünce bir yakınım şu soruyu sordu:

Kenan Evren için böyle bir cenaze töreni yapılabilir mi?

Vay dedirten bir soru bu...

Vay ki vay!

***

12 Eylül darbesinin başında bulunan ve Muhsin Yazıoğlu ile beraber pek çok genci, senelerce boş yere cezalandıran, bazılarını idam ettiren, kiminin de yaşını büyüterek darağacına gönderen ve bize kartondan bir anayasa bırakan Kenan Evren öldüğünde böyle bir tören yapılabilir mi gerçekten?

Allah ona çok çok uzun ömür versin, biz cenaze törenini görmeyelim.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 10:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Başını arayan gövde!

Özcan Yeniçeri

Ankara tarihi ve mahşeri bir gün yaşadı. Başbuğ’un Hakk’a yürümesi sonrasında ilk defa bu kadar çok ülkücü Muhsin Başkan’ın cenazesinde bir araya geldi. Eskisi yenisi, içerideki dışarıdaki, muhalifi muvafığı hepsi Kocatepe Camii’ndeydi. Millet değerleriyle oradaydı. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı’yla devlet de oradaydı. İsyankâr suratlar, asık yüzler, beyaz sakallar, yaşlı gözler, mağrur alınlar; ezanlar semaya yükselirken birbirlerinin ayakları altına serdikleri ceketler üzerinden secdeye vardılar. Dualar, salâvatlar, tekbirler, hıçkırıklar, “helal olsun” nidaları birbirine karışarak semaya “sonsuzluğun sahibine” ulaştı. Ayrılık zamanı gelmişti. Kimi hıçkırarak, kimisi slogan atarak kimisi de dua ve tekbirler eşliğinde büyük bir gövde gibi yüzbinler yürüyüşe geçti. Birbirine karışmış bir vaziyette birler binlerin, binler onbinlerin ardından yürüdü. Sonuçta daha önce Başbuğ’dan ayrılanlar sonra da Muhsin Başkan’la vedalaştılar. Emanet de sahibine Tacettin Dergâhı’nda vasıl oldu.

Nihayet Ankara’ya görevini yapmaya gelenler, geldikleri yerlere geri döndüler. Onlar, acıyı ve yası paylaşmak için geldikleri Ankara’da başını arayan bir gövde görüntüsü verip dağıldılar.

Çankaya Yokuşu!

Onların arasına ve onlara karışmış bir biçimde Kocatepe yokuşunu çıkarken, içimden “Çankaya Yokuşu’nda Asya’nın Bozkurtları Marşı” nı okumak geldi. Düşündüm: Neden “Çankaya Yokuşu” na -yani iktidara- doğru değil de Kocatepe, yani yasın ve acının yokuşuna doğru bu inanmış kitleler yürür? Niçin ölümleri şölen yapar da zaferi kutlamaktan mahrum kalır bu kitleler? Bir zamanlar yöneldikleri, kilitlendikleri hedeften her geçen gün neden biraz daha uzaklaştı bu insanlar? Kendi kaderlerini başkalarının tayin etmesine neden izin verdiler gibi yüzlerce düşünce meşgul etti zihnimi!

12 Eylül öncesinde de yüzlerce gencin “bir gül bahçesine girercesine” al kanlara boyalı tabutlarını omuzlamıştık. O zaman da acıyı paylaşmak bakımından durum aynıydı. Ama o zamanlar bu kitle bir umut, bir iddia ve bir ideali temsil ederdi. Aynı istikamete yürürlerdi. Onun için de büyük bir güçtüler. Şimdilerde aynı kitleler ne kadar da ayrı yönlere bakıyor! Acılarını yüreklerine gömdükten sonra her biri ülkenin bir başka yönüne doğru dönüp dağılıp gittiler.

Kuşkusuz kitleleri bir iddiaya, ideale ve davaya odaklamak görevi onun önünde yer alan mensuplarına aittir. Bozkurtlar yolu açar ya da işaret eder, kitleler de o yollardan geçer. Bunu başarmak da onların görevidir. Kitleleri idealsiz ve istikametsiz bırakmamak onların en önemli işidir. Sorun belirli süreler için iktidarda yer almak ya da bir yerlere oynamak sorunu değildir. Sorun bir kitleyi, kendi geleceğini belirleyecek mekanizmalar üzerinde söz sahibi yapmaktır.

Hayatlarını milletlerine vakfedenler eninde sonunda görevlerini yapıp çekilirler. Onların yaptıklarını yapacak, mücadele adamları ve önderler elbette dışarıdan ithal edilemez, içeriden çıkmak zorundadır.

İdealler diri tutulmalıdır. İdeal kesinti kaldırmaz. İdeal sahibi insanlar yılmak, yıkılmak, yorulmak nedir bilmez. Onların zafer istiyorlarsa; engellerin aşılmak, birliklerin başarılmak, sorunların da başa çıkılmak için var olduğunu bilmeleri gerekir. Bunun için onlara uğrunda her türlü riski üstlenebilecek doğru bir istikamet göstermek gereklidir. Bu da toplum, siyaset ve kültür önderlerinin başarabileceği bir iştir.

Kocatepe’de başını ve başlığını arayan gövdeler belki de son kez bu mesajı verdiler. Bu mesajı alanlar oldu mu?

Sanmıyorum!


_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 14:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Milli direnç gücünü temsil eden liderin ölümündeki sırlar!

Arslan BULUT

Muhsin Yazıcıoğlu, partisinin adını “Büyük Birlik” koymuştu ama sağlığında bu birliği gerçekleştiremedi. Fakat cenaze töreninde en azından halkın milliyetçi-muhafazakâr kesimlerini aynı yerde, aynı zamanda ve aynı mekânda buluşturdu.

12 Eylül öncesi disiplin içinde, Ankara caddelerinde yan yana yürüyen Alperenler, Ülkücüler hep birlikte tekbir getirirken bir kısmı şahadet parmağını kaldırıyor bir kısmı da bozkurt işareti yapıyordu.

TBMM ve Kocatepe Camii’ndeki törenlere katıldım. Yüzbinlerce insan Kocatepe Camii’ne, avlusuna ve çevre yollara sığmadı. Biz Yavuz Selim Demirağ ile birlikte güçlükle içeri girebildik. Devlet oradaydı, siyasi parti genel başkanları oradaydı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ oradaydı.

Cemaatin bir kısmı avluda ceketini seccade yapıp öğle namazını kıldı. Muhsin Yazıcıoğlu, cenaze namazından sonra yine tekbirlerle son yolculuğuna Türk bayrağı ve Turan Bayrağı dediğimiz “Gökbayrak” ile uğurlandı. Bu yazıyı yetiştirmek için gazeteye geçtiğimde cenazenin Taceddin Dergâhı’na defnedilmesi konusunda çıkan bürokratik problemler henüz çözülmemişti ama bir defa karar açıklanmıştı. Nitekim Yazıcıoğlu, Taceddin dergahında toprağa verildi.

***

Muhsin Yazıcıoğlu, ülkücü hareketin gençlik liderliğini yapmış olduğu için, bu birikimle, ana siyasi hareket olan MHP’den (MÇP’den) kopuş sürecinden sonra, Alparslan Türkeş’in yöntemleriyle, fakat İslami söylemi daha ağır basan bir gençlik yetiştirdi.

Ülkü Ocakları da elbette yaşıyordu ama Alperen Ocakları, son dönemde Türkiye’nin dışarıdan kurgulanmış senaryolara karşı en dinamik gücünü teşkil ediyordu.

Herkese hatırlatmak isterim; Türkeş’in bölücüler karşısındaki “Gerekirse kan da dökeriz, teslim mi olalım” şeklinde ortaya koyduğu tavır, devletin iradesi haline gelmişti. Diyebilirim ki bir kişinin iradesi devlet iradesi olmuştu. Yazıcıoğlu da bu kararlılığı gösterebilecek nadir insanlardan biri idi.
Bu bakımdan Yazıcıoğlu’nun bir helikopter kazasında kaybedilmesi, Türkiye’nin direnç gücünü etkileyecektir. Elbette gidenin yeri doldurulmaz ama Alperen Ocakları, eskisinden daha disiplinli ve daha kararlı durmalıdır ki, Muhsin Yazıcıoğlu rahat uyusun.

***

Bu vesileyle “milli direnç” meselesini de hatırlatayım:
Türkiye, dışarıdan içeriden bir kuşatma altındadır Batının büyük sermaye güçleri, Türkiye topraklarında koloniler kurmaya başlamıştır. Ülkenin, bütün kaynaklarına el koymanın yasal hazırlıklarını tamamladılar, eyleme de geçtiler. Türkiye, diliyle, kültürüyle, toprağıyla teslimiyete zorlanıyor.

İktidarda veya muhalefette bulunan partiler, Batı’nın Türkiye’ye dayattığı politikalar dışında bir milli proje sahibi değildir. Bütün bunlar çöküş işaretleridir. Çöküşü durdurmanın tek çaresi, milletin kendi enerji direniş seviyesini yükseltmesidir. Enerji direniş seviyesi nedir, nasıl yükselir peki? Enerji direniş seviyesi, milletin büyük badirelere direnç gösterme gücüdür ve onu, milletin içindeki yüksek karakterli insanlar taşır. Milletini omuzlarında taşıyan adamlardır onlar. Tıpkı Muhsin Yazıcıoğlu gibi. Yaşayan halk, onlara sahip çıkarsa, çocuklarının, yani milletin istiklâlini ve istikbalini kurtarır.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne sebep olan kazanın gerçekten kaza olup olmadığı da sonuna kadar araştırılmalıdır. “Yaralı kurtuldu, ambulansla hastaneye götürüldü” gibi ilk haberlerin nereden kaynaklandığı tespit edilmelidir. Çünkü bu haberler, devletin zamanında harekete geçmesini önlemiştir. Sanki birileri, kurtarma çalışmalarını geciktirmiş gibi bir tablo ile karşı karşıyayız.
Milletin enerji direniş seviyesinin aşağılara indirilmek istendiği bir ortamda, o milletin emellerini Atatürk’ün deyimiyle “ma’şeri bir sır gibi vicdanlarında taşıyan” lider insanlar kolay yetişmiyor.

Nur içinde yatsın.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 14:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Üşüyorum veya bin yıl öteden gelen bir ses

Ahmet B. ERCİLASUN

bercilasun@yahoo.com


Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgâr gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor

Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum.


Bu ses, 1980’lerden, Mamak zindanlarından geliyor. Duruşmalara gittiğim her gün, Mamak, Mamak / Olmak veya Olmamak diye mırıldandığım işkence odalarından; tecrit hücrelerinden. Çok da emin değilim; bu ses belki de bin yıl öteden geliyor. Ta Doğu Türkistan’dan, adını bilmediğimiz, Budist bir Türk şairinden:

Sıralanıp duran kat kat dağlarda...
Ardıç ağaçları altındaki akar sularda
Sevinçle uçuşan kuşçukların toplandığı yerde
Her şeyden uzak, huzura ermeli öyle yerlerde.

Bin yıl önceki meçhul şair, kat kat dağlar arasındaki ardıç ağaçları altından akan sularda, uçuşan kuşların toplandığı yerde ruhunu dinleyip huzura kavuşmak istiyor. Bin yıl sonra, Mamak zindanlarındaki ülkücü şair, kekik kokulu koyaklarda, güvercinler ülkesinde dolaşıyor; bir çeşme başında ruhunu dinlemek istiyor. Türkçenin ve Türk ruhunun ilahi sesindeki birliğe, bölünmezliğe bakar mısınız? Bin yıl önce bir Uygur Türkü, Budizm’e iman etmiş; ruhunu tabiatın sessizliklerinde arıtmak ve Nirvâna dediği kendi huzur dünyasına kavuşmak istiyor. Bin yıl sonra bir Oğuz Türkü, bir ülkücü Türk, Müslümanlığın, dinler içinde belki de en olgun, en gelişmiş Tanrı tanımıyla tanımlanan Allah’ına iman etmiş; o da ruhunu tabiatın sessizliklerinde arıtmak ve kendi huzur dünyasına kavuşmak istiyor. Zaman, bin yıl önce, bin yıl sonra. Mesafe, binlerce kilometre, Doğu Türkistan - Anadolu. İman, uzak mı uzak, Budizm ve Müslümanlık. Fakat ruh aynı ruh, ses aynı ses; Mübarek Türk ruhu ve kutlu Türk sesi!..

Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi
Sana ulaşmak istiyorum.


İşte Muhsin Başkan’ın imanı: Sonsuzluğun sahibi. Allah sözünü telaffuz etmese de Allah diyor. Sonsuzluğun sahibi. Artık CC diye yazmaya gerek var mı? Binlerce yıl içinde nice şairimiz Allah sözünü şiirinde kullandı; CC diye yazmadan. Her vesileyle şiirini okuduğumuz, Mevlid şairimiz Süleyman Çelebi, Allah adın zikredelim evvelâ diye başladı o unutulmaz şiirine; CC diye yazmadan. Muhsin Başkan sonsuzluğun sahibi diyor. Elbette önsüzlüğün de sahibi. Doğmadı, doğurmadı; evrende eşi benzeri yok. Zamansız, mekânsız, cisimsiz. Bundan daha gelişmiş Allah tanımı olabilir mi?

Meçhul Budist şair, bin yıl öteden şöyle sesleniyor:

Göğerip duran görklü dağlarda...
Sık, yoğun ağaçlar arasında
Köpürüp duran göl sularında
Gözden, duyulardan sıyrılarak
Arzulardan uzak, huzur bulmalı öyle yerlerde.

Bin yıl sonra Muhsin Başkan, Müslüman imanı ile Mamak’ın taş duvarlarından süzülerek tabiatın koynuna uzanıyor:

Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum.


Aman Allahım! Budist şair, tabiatın koynunda, göl sularında, gözden, duyularından, arzularından sıyrılıp kendi huzuruna, Nirvâna’ya kavuşmak istiyor. Muhsin Başkan bütün tabiatın zikre daldığını biliyor; papatyaların gülümseyerek Allah’ı tesbih ettiğini biliyor ve güneşle kol kola girerek bir çeşme başında evrenle bütünleşiyor. Budist şair köpürüp duran göl sularında huzuru bulmak istiyor; Muhsin Başkan bir çeşme başına uzanarak. Sevgili Muhsin Başkan, belki güneşle kol kola değil ama, yine tabiatın koynunda sonsuzluğun sahibine ulaştı.

Tabiatla birleşti; evrenle bir oldu; vücut, vahdet oldu; vahdete kavuştu. Şimdi vatanın kekik kokulu koyaklarında, güvercinlerin uçuştuğu semalarda, nane kokularında, papatyaların gülümsemesinde, güneşin ışıklarında, çeşme başlarında o var. Onun ümit dolu bedeni Mamak’ın parke taşlarında üşümüştü; sonsuzluk yolculuğuna giderken karlar arasında yine üşüdü. Fakat ruhu, güneşle kol kola sonsuzluğun sahibine doğru koşuyor.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 16:02 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Ahsen-i Muhsin

Zafer Işık



“Rabbenâ âtinâ fid dünyâ haseneten ve fil âhirati haseneten ve ginâ azâben nâr.”

Söz bittiğinde, SÖZ lisanından konuşarak, sonsuzluğun sahibine sarılmakla hâlet-i ruhiyemiz ancak izhar olabilmektedir.

365 gün içerisine nasıl Kadir gizlenmiş ise; insanlar içerisinde de Allah dostları öyle gizlenmiştir. Mâşukların bazıları bildirilmiş fakat âşıklar saklanmıştır. Bunun maksadı “Her gördüğünü Hızır; her geceyi Kadir bil!” kaidesini tatbik ettirebilmek içindir.

Bir Allah dostu mekân-ı ilahiye'ye intikal ettiğinde, cümle mevcûdat zahir varlığı ile istifâde edemeyecek olmasından dolayı ağlar. Yıldızların feryâdı ile çınlar kâinat, dağlar heybetlerinden utanır, çiçekler âşıkların nazarına muhtâciyetlerinden figân eder. Bizler de bu vücud dairesi dahilinde mürekkep olunduğumuzdan, bu melâli kalbimizin en mahrem huzurunda hissetmekteyiz.

Eskiler “güzelliğin şükrü iffettir” der. Varlığı ile mâsivânın şerefyâb olduğu Muhsin Bey'in şükrünü ise, dâvâsına sadâkat ile tatbik etmemiz icâp eder. İnsan ne ile insandır? Sualine cevaplardan biri: “Dâvâsı ile insandır” demeli ve hatta bundan yoksunluk hâli -SÖZ'de belirtildiği gibi- hayvandan daha aşağılık bir derekede yer bulabileceğinden dolayı da ibret almalıyız. Bu dünyada hakk bir dâvâ sahibi olmak, sanıldığı gibi bu dünyayı ilgilendiren bir mesele değildir. Dâvâ sahibi bir duruşun mânâsı, “Elestü bi rabbiküm?” sualine karşılık gelen “Belâ”nın idrak ve feraseti ile dillenmesidir.

Muhsin Bey'in firâkından, yalnız fasih dâvâsı ile haşrolan yoldaşlarının boğazları kördüğümlenmedi. Tıpkı Cenâb-ı Mevlânâ'nın vuslatında zuhur ettiği gibi, yetmiş iki milletin “Ah!” nidâsı yükselebilmektedir. Büyük Birlik Dâvâ'sı da Muhsin Bey'in vuslatı ile âyân olmuştur. Bu birliğin esbâbının ne siyâsî ne de fikrî bir menşe'e sahip olmaması, tek dişi kalmış canavarın bizi aşağılık kompleksi ile terbiye etme çabalarından hâlâ kurtulabileceğimiz müktesebâtı sağlamış, Türk'ün Var! Olduğu fikrini ve zikrini yeniden “Belâ” demeyip eşrefiyetini zûl eden kavimlere bildirilebilmesini mümkün kılmıştır.

Bu millet kendi romantiklerini başa geçirmemiş olabilir, ama Behlül Dânâ'larını hep baştâcı etmiştir. Bir gün dâvânın icrâsına vasıl olduğumuzda, pişmanlık yerine şükür ile yâd edeceğimiz bilinmelidir. Çünkü o hâle ulaşabilmemiz ancak Muhsin Bey gibi sebat gösterebilen, erlerin ve hatunların birikimine mecburdur, borçludur.

Devlet Bey'in -benim idrâkım haricinde- söylemiş olduğu “demokrasi şehidi” lafına katılmamam mümkün değil. Ne yazıktır ki hakîkatte var olmayan bir sisteme kurban verdik. At izi ile it izinin birbirine girmiş kardaki izlerinden, çağdaşlığa kavuşacağız avuntusu ile, bilene de bilmeyene de verilmiş bir takip hevesi, kılavuzu kargadan hallice olan demokrasi, yiğitleri oyalamakta ve kalleşçe canlarını almaktan başka neye yaramıştır?

Millet irâdesine olan saygı, kişilerin kendi irâdelerini tercih etmeleri koşulu ile duyulması gülünçtür. Ne Allâh'ı ne Vatan'ı ne de Hürriyet'imizi kimsenin irâdesine ve tedbirine borçlu değiliz, bize bunlar Muhsinler aracılığı ile İhsan edilmiştir. Onlardan koparmaya çalışacak olanların karşısında karlar altında dahi cayır cayır yanacak Muhsinler tükenmeyecektir.

Kaht-ı rical devirlerinde yiğit yitirmek ne büyük hüzün. Bunu yüreğinde acı, şuurunda titreme ile yaşayabilene ne mutlu. Ne mutlu sıcak odaları zehir olanlara, sobaların üzerinde pişen kestânelere dokunamayanlara...

Allâh'a ısmarladık, ahsen-i Muhsin

“Ölen hayvan imiş, Âşıklar ölmez”

Zafer IŞIK

kulpsuzfincan@gmail.com

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Muhsin Yazıcıoğlu için Yazılan Yazılar
MesajGönderilme zamanı: 03.04.09, 16:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Bozkırın Çocuğu: Muhsin Yazıcıoğlu

Rüstem Budak


Bir insan, başka bir kişi için ne anlam ifade eder? Bu anlam en çok da o kişi göçüp gittiğinde kendini belli eder. İnsanlar arası anlam ilişkileri, kişilerin etki derecesi ile ilgilidir. Anlam ilişkisi bakımından bazıları bilgi, bazıları kalbi bir etki ile diğer insan üzerinde bir hatıra- iz bırakır. İnsanlar içerisinde bu izleri bırakanlar çok azdır. Muhsin Yazıcıoğlu kendi partisinden olsun olmasın insanların kalbinde- aklında derin izler bırakmış önemli bir şahsiyettir.

Muhsin Yazıcıoğlu Milliyetçi Hareket içerisinde önemli görevler almış ve geniş bir kitle üzerinde etkisi vardı. Türkiye kamuoyu bu ismi 1990’lı yıllarla beraber duyacaktı. Milliyetçi Hareket Partisi’nden bir grubun ayrılması ile gündeme geldi. 1980 sonrası dönemde cezaevinde bulunan ülkücü mahkûmların içsel dönüşümü sürecinde önemli bir kısım ırkçı- milliyetçi anlayışın İslam anlayışı ile Türkiye ve insanlık için zararlı olduğu düşüncesine inandı. Milliyetçi Hareket’in ırksal ve İslam’ı araçsallaştırıcı düşüncesine karşı İslam’ı amaç kılan anlayışı ön plana getirdi. Bu özeleştiri sürecinde Muhsin Yazıcıoğlu önderliğindeki grup ayrı bir parti yapılanmasına gitti. Milliyetçi Hareket Partisi gibi katı örgütçü yapıdan kopmak cesaretini gösterdi. Tabii ki bu MHP tabanında büyük sarsıntıya yol açtı. İhanetle suçlandılar. Ama Muhsin Yazıcıoğlu önderliğindeki grup ısrarla bu özeleştiriyi yapmaya devam ettiler ardından Büyük Birlik Partisi’ni kurdular.

Büyük Birlik Partisi hızlı bir örgütlenmeye gitti. Gençlik örgütlenmesini Alperen Ocakları olarak gerçekleştirdi. Milliyetçi Hareket içindeki birçok aydın ve sanatçının desteğini aldı. Çıkarılan basın- yayın organları ile Büyük Birlik öğretisi tanıtılmaya çalışıldı. Parti amblemine seçilen gülü ile Anadolu çocuklarına yeni oyunların parçası olmadan var olmaya çağırıyordu. Barış- sevgi ve hoşgörüyü Anadolu bozkırında yeniden diri tutmaya çalıştı.

Büyük Birlik Partisi 1995 seçimlerinde Anavatan Partisi ile yaptıkları ittifak ile 6 milletvekili ile mecliste bulundular. 28 Şubat döneminde 6 milletvekilinin olgun, yapıcı muhalefetine şahit olundu. Baskı ve yıldırma çabalarına rağmen Refah- yol hükümetine desteklerini geri çekmediler. Milletinin gönlünde taht kurdular. Daha sonraki seçimlerde önemli bir başarı elde edemediler. Muhsin Yazıcıoğlu’nun memleketi Sivas’tan bağımsız aday olarak mecliste temsili oluştu.

Türkiye için planlanan birçok karanlık senaryoya alet olmadan, kendi tabanını koruyabilen ve geçmiş savruk yapıların düşünsel olarak zenginleşmesini sağladı. Sağ- Muhafazakâr ve inançlı bir anlayışla Anadolu enerjisinin ifadesi oldu.

Muhsin Yazıcıoğlu ismi güven veren, kişilikli, doğruları söylemekten çekinmeyen, mücadeleci bir portre oluşmasına yol açtı. Türkiye halkının oy veren- vermeyen tüm insanların sevdiği- saydığı bir insan oldu. Parti içerisinde bir mücadelede yer alıp kesimlerden bu muhabbeti kazanmak kolay değildir. Muhsin Yazıcıoğlu bu sevgi ve güvene layık bir insandır.

Bozkırın son çocuğu Muhsin Yazıcıoğlu Anadolu gençliğinin yeni yanlış maceralara atılmaması için büyük bir mücadele yürüttü. Varlığı ile birçok planları bozguna uğrattı. Ancak bu bazılarını rahatsız etti. Bozkırın gür sesi oldu. Bozkırın büyük oğlu Cengiz Aytmatov “Bozkır uçsuz bucaksız, insan ise küçüktür. İnsan çok güçlü ve hünerli olmalıydı burada” diyordu. İçinden geldiği gibi konuştu. İmajların arkasına saklanmadı. Soylu bir duruşun ifadesi ve dili oldu.

O bozkırın çocuğuydu. Yine bozkıra kendin teslim etti. Yüce sarp dağlarına sığındı. Kirletilmiş hafızalardan, sinsi planlardan uzak olmak istedi. Siyasetin kirliliklerin her an yeni bir perdesinin açıldığı zamanda ölümüyle en büyük mesajı verdi. Kinlere, hırslara, mevki ve makamlara teslim insanlara giderken son mesajını verdi. Ve en güzel seçimde, en değerli yere oyunu kullandı. O oyunu sahibine teslim etti.

Muhsin Yazıcıoğlu’ düşünce ve ruh dünyasında önemi yeri olan Osman Yüksel Serdengeçti’nin bozkır için söylediği nasıl da kendisiyle örtüşüyor.

Bozkır sükun, bozkır ruh, bozkır bir derviş gibi!
Kendi kendinden geçmiş, Allah'ı görmüş gibi!”


Ey bozkırın soylu çocuğu! Allah sana rahmet etti, katına aldı. Bizden de rahmetini esirgemesin…

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 67 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye