SUFİZM VE PSİKOLOJİ (II)
Volkan KUMAŞvolkankumas@hotmail.com 24 Haziran 2009
Sufizm ve psikolojinin birlikteliğini ele aldığımız yazımızın ikinci bölümü ile yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edelim. Buyurun..
"Ölmeden evvel ölmek". Herkesin aşina olduğu bu ifadenin asıl çıkış noktası sufizmdir. Sıradan bir terennüm gibi gözüken bu ifade aslında bir çağrı, davet niteliği taşımaktadır. O çağrı ki, insanı nefsinin, benliğinin, egosunun, arzularının esaretinden kurtarıp manevi dünyada yeniden dirilmeye çağırır. Manayı kavrayanların zihninde oluşması gereken düşünce aslında budur. Bu kavrayıştır ki Yunus’a “ballar balını buldum, kovanım yağma olsun” dedirtir. Sufizm dünyaya bağlılığı terk etmek ama yaşamdan vazgeçmemek olarak algılandığında gerçek manası daha iyi anlaşılır. Batı dünyasında bunu en iyi kavrayan psikologların başında Maslow gelir. Kendini aşmayı, nefsin elinden kurtulmayı merkezde tutan sufizm gibi, Maslowda aşkı, insanın olgunlaşması (kamil insan) ve bütünleşmesinin özü olarak görür. Varoluşçu terapinin önde gelen ismi Victor Frankl da insanın benliğin hapsinden kurtulup varoluşunun anlamını bulmak zorunda olduğunu ifade eder. “Anlam İsteği” olarak ortaya koyduğu kavram bunu ifade eder. İnsanın kendini aşabilen bir varlık olduğunu ifade eden Frankl bu düşüncesiyle sufilere yol arkadaşlığı yapmıştır.
Psikolojik sorunların çözümünde kullanılan terapi süreçlerinde hastanın hayatına “anlam” kazandıracak yönde yapılan tedaviler “anlam” sunma konusunda genelde yetersiz kalmaktadırlar. Sufizm de akla ve mantığa dayalı bir sürecin işlemesi, hayata ”anlam” katma noktasında daha başarılı görünmektedir. Onun içindir ki artık dünyanın pek çok yerinde sufizme bağlı olarak gelişen “sufi psikolojisi” bir din ya da tarikat olarak değil. Kendine ait disiplinleri, kuralları ve buna bağlı olarak belli sonuçları ortaya koyan bir ilim dalı olarak kabul görmektedir.
"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"
"kendine iyi bak ki, âlemin özü sensin. sen varlığın gözbebeği olan âdemsin."
Şeyh Galip
Şeyh Galib in dediği gibi insan bir Zübde-i âlem’dir. Kâinatın özüdür, kâinatta ne varsa, aynı oranda insanda da vardır. Bunu görmek ve bilmek önemlidir. Bu süreçte insanın sorunlarıyla baş ederken kullandığı en önemli silahı aklıdır. Ancak o akıl ki zaman zaman kişinin varoluşuna ait sorgulamalarında yetersiz kalır. Ne kişinin entelektüelliği, ne benliği, ne de aklı bu çıkmazında kişinin yolunu aydınlatamaz. İşte bu çatışmanın olduğu anlarda ortaya çıkan farkındalık ( o da oluşursa) bize daha derin bir mana alanının olduğuna dair ışık tutar. Kişinin bu farkındalığa ulaşması ya kendi kişisel deneyimlerinin bir ürünü ya da iyi bir kılavuzun yol göstericiliğinde olacaktır.
İnsanoğlunun güne başladığı andan itibaren içinde bulunduğu sosyal hayatı ve bu süreçte ona eşlik eden egosu, kişinin iç dünyasından gelecek olan gerçek benliğin hayat bulmasını engelleyici rol oynayacaktır. İşte sufizm bu noktada kişinin gerçek benliğe ulaşması için çabalar. İnsanı engelleyen tüm zihinsel kirliliklerin aşılması için çalışır. Amaç kişinin kendi içinde bir kazı işlemi gerçekleştirerek, gerçek olana “Hakikate” ulaşmasıdır.
İnsanoğlunun benliğinde sürekli bir iç savaş ve bu savaşta bir iç hesaplaşma söz konusudur. Sonucunda ise kişi zihinsel bir hareketliliğe ulaşır. Bu hareketlik, kişinin içinde ki “ben”i keşfetmesi için atılacak ilk adımdır. Dünyanın merkezinde yer alan insan eğer dengeli olursa, içindeki mevcut yeteneklerini kullanabilecek ve bu durum bütün insanî organizasyonların her alanında kendini gösterecektir. Bütün bu ifade edilenlerin ışığında diyebiliriz ki sufi psikolojisi ileriki yıllarda terapi zenginliğine yepyeni boyutlar katabilecek bir araştırma ve eğitim alanı olacaktır.
İslâmî ve tasavvufî yaklaşımlardan ilham alan, müziği, semayı, tefekkürü terapisinde uygulayan bir süreç modern dünyanın önünde bir alternatif olarak durmakta. Özüne yönelen ve kendi topraklarıyla barışan terapistleri için bir hazine keşfedilmeyi bekliyor.
Kalp aklın bilmediği bir mantığa sahiptir der Pascal. Bu ayrıntıyı fark etmek işin en önemli kısmını oluşturuyor aslında. Nerede olduğunuz, hangi toplumda yaşadığınız, kullandığınız dil, hayata dair gidişatınıza ve nasıl olmanız gerektiğine siz farkında olmasanız da etki eder ve sizi şekillendirir. Sorgusuz kabullerimizin ürünüyüz bir bakıma. Psikolojinin insanın kalbini fark etmesi bunun için önemlidir. Aksi takdirde çözümdeki acziyet süreklilik arz edecekti. Yazımızı Wilcox’un sözleri ile sonlandıralım; “ Sufizm bir açıklama değildir. O, anlam ve yaşam kaynağına giden yolu bulup, o yolda yürümenin adıdır.”
KAYNAKLAR
1) Annemarie Schimmel, Ben Rüzgârım Sen Ateş, İstanbul. 1999
2) Kemal Sayar, Sufi Psikolojisi,İst.2004.
3) Lynn Wilcox, Sufizm ve Psikoloji, İst.2003
4) İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Tasavvuf mad. C.I.II, 2.b.
5) Abdülbaki Gölpınarlı, Yüz Soruda Tasavvuf, İst. 1969
6) Molana Salaheddin Ali Nader Angha, Theory "I" (M.T.O. Publication, Riverside CA, 2002)
7) Reynold A. Nicholson, The Mystics of Islam, ( 1914: reprint ed., Chester Springs, Pa.,1962)
8) Yılmaz, H. "Kur'an-ı Kerim ve Sünnette Tasavvuf, Tanımı, Kaynaklan ve. Tesirleriyle Tasavvuf ,İst.1991
http://www.aktuelpsikoloji.com/artikel. ... kel_id=641