Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Bir Başkaldırı İmkanı Olarak Tasavvuf
MesajGönderilme zamanı: 10.05.10, 08:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Bir Başkaldırı İmkanı Olarak Tasavvuf

Bilal Medeni
bilalmedeni@timeturk.com

07.05.2010

Başkaldırı, şeytanın Allah’a isyanıyla insanın gündemine yerleşmiş bir kavram ve şeytan ile insanın ortak karakter özelliklerinden. Başkaldırıyı anlamlı ve meşru kılan şey başkaldırılan nesnenin niteliğidir. Yoksa kendi başına değeri bulunmayan bir kavramdır.

Tarih içerisinde yitirilen birçok insani yetenek gibi yaşadığımız çağda başkaldırı yeteneği de büyük ölçüde yitirilmiştir. Oysa bir paradoks olarak başkaldırılacak otorite ve nesne en çok bu çevrimde varlıklarını izhar ediyorlar. İnsanın elinden başkaldırının araçlarını alan ve onu adeta taşlaştıran bu ototriteler başkaldırı araçlarını anlamsızlaştırmış ve tahrif etmiştir.

Zaman içerisinde sayısız başkaldırı denemelerinde bulunmuştur ama insanı gerçek özgürlüğe (tek olan ilaha kulluk) ulaştıracak model seçiminde genelde hataya düşülmüştür. Özgürlük istenciyle varolan hareketlenmeler bir zaman sonra insanların kulluğuna talip olmuş ve başkaldırıcak otoriteler safına yerleşmişlerdir.

Günümüz için insana ihtiyacı olan özgürlüğü sunabilecek gerçek bir başkaldırı imkanı sunması açısından tasavvuf en çok ıskalanan, teğet geçilen hatta dışlanan bir imkanlar bütünüdür.

Bazı batılı devletlerin islam dünyasına model olarak tasavvufu sunmaları ve halkı müslüman olan bazı ülkelerin (mısır) bu modeli benimsemeleri müsümanları tehdit unsur olmaktan çıkarmaya matuf projelerdir. Bu durum kesinlikle tasavvufun aleyhine kullanılacak bir husus değildir. Zira tasavvuf tüm yanılgılara rağmen devrimci bir öz taşır. Tasavvufun sistemleşmesi dahi bu özden kaynaklanmıştır.

Tasavvuf bireyin iç dünyasını düzenlemeye ve disiplinize etmeye yönelik çabalar bütünüdür. Bu noktada içe dönük bir öğretinin harici otoritelere başkaldırıyı nasıl sağlayacağı sorusu sorulabilir. Unutulmamalıdır ki bütün kazanım ve kaybetmeler öncelikle insanın iç aleminde başlar ve oradan dışına sirayet eder. Dolayısıyla görünür her yozlaşma ve olgunlaşma ancak içteki deveranın dışa yansımasıdır. Zira hayat, insanın içinin kamuya aksetmesinden başka birşey değildir. Böylelikle tasavvuf insanın iç alemini düzenemekle aynı zaman da sosyal yaşamı da değerler üzerinden inşa etmektedir.

Tasavvufun işlediği bazı kavramlar ele aldığımız başkaldırıyı daha bir mümkün kılmaktadır. “Masiva” kavramı Allah’ın dışındaki herşeyi kapsar ve birey masivadan uzaklaşma ile yükümlü tutulur. Yine “terk” kavramı da aynı devrimci özü kendisinde barındırır. Dünyadan, ahiretten, kişinin kendi arzularından yüz çevirmesini sağlayacak denli muhtevası geniş bir kavramdır terk. Bu kavramların ihtiva ettiği anlamları özümsemiş birinin dünya ölçeğinde kölelik edeceği ne bir düşünce ne bir otorite kalabilir.

Tasavvuf merkeze Allah’ı alan özgün bir duruştur. Tasavvufun Allah ve Resul dışındaki tüm içsel ve dışsal otoriteleri tartışılır kabul etmesi içerdiği en büyük devrimci formülasyondur. Mutlak varlık olarak sadece Allah’ı kabul eden bu yaklaşım Allah’ın dışındaki herşeyi izafi, suni, fani ve aşılması gereken bir engel olarak görür.

Bu anlamıyla tasavvuf mü’min bireyin Allah’ın dışında kalanı/masivayı ötekileştirme ameliyesidir. Bu yaklaşım tarzı çağımızın karakteri göz önüne alındığında daha bir önem kazanır. Mevlana mesnevideki bir beytinde şöyle der:

“Her birimiz kendimizi bir huya feda etmişiz.
Kimimiz yüksek mevkiye, kimimiz dünya malına, kimimiz şehvete kendimizi kaptırmışız.”

Çağımızın karakteri herkesin herşeye kulluk yapabilmesi ve taparcasına her nesneye bağlanabilmesidir. Sahte ilahların, icat edilmiş ayinlerin ve uyduruk modern sunaklarda varlıklarını vehimlere kurban sunan kalabalıkların zamanındayız. Böylesine kararmış, karışmış bir çağda kim hangi imkanla neye başkaldıracaktır? Tasavvuf ile ilintisini kuramamış olanların bu soruya verebilecekleri esaslı bir cevapları olamaz. Zira bu rabıtanın yokluğu kişiyi ve toplumu her an dekadans ile yüz yüze getirecektir.

Tasavvufun başkaldırı imkanları sunmasının pratikteki örnekleri de oldukça önemlidir. Tarih içerisinde birçok sufi bu başkaldırıyı sergileyip tasavvufun sadece iç aleme gömülüp kalma olmadığını herkese göstermiştir. İbn-i Arabi, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Mısır Sultanı El-Kâmil Franklarla müzakerelere başladığında, “Sen haysiyet sahibi değilsin ve İslam senin gibileri hoş görmez Ayağa kalk ve savaş, yoksa onlarla savaştığımız gibi, seninle de savaşırız!” demiştir.

Necmüddin Kübra moğollarla savaşarak şehid edilmiştir. Yedinci Haçlı Seferinin Mısır’daki direnişini, Rifai tarikatına mensub Şeyh Ahmed el-Bedevî idare etmiştir.

Kafkaslardaki Rus emperyalizmine direnen akımın tamamen tasavvufi bir örgütlenme olduğu ise herkesçe malumdur. Birinci dünya savaşı sonrasında İslam coğrafyasındaki batılı güçlere karşı direnen güçlerinde tasavvufi çevreler olması yukarıdaki anlatıları doğrular mahiyettedir. Bu örnekleri çoğaltmak kuşkusuz ki mümkündür. Ama işin üzücü yanı tasavvufun teorik ve anlattığımız pratik veçhelerinin bugün için yerini pasifize edilmiş algılara bırakmış olmasıdır. Günümüz tasavvuf anlayışının ciddi bir yenilenmeye ve asli temelleri üzerinde doğrulmaya ihtiyacı vardır. Mevcut haliyle tasavvufi cereyanlar başkaldırının değil ancak uyuşmuşluğun simgesi olabilecek bir durumdadırlar. Ama şahsi inancım o dur ki Yıllarca tasavvufu pasifliğin ideolojisi haline dönüştürenlerin çabası boşa çıkacaktır ve tasavvuf gerçek devrimci nesillerin yetişmesini sağlayacaktır.

Bu mevzunun daha geniş bir çalışmayı gerektirdiğinin bilincindeyim ve sadece ana fikri sunabilmeye gayret gösteriyorum. Son zamanlarda gündeme sunulan sol-islam ve benzeri terkip tartışmalarına da bir yandan atıfta bulunan bir mevzudur bu husus. İslam ne sola ne anarşizme ne de başka bir fikriyata ihtiyaç duymamakta ve kendi bünyesinde yeterli imkanları barındırmaktadır. Tasavvufta bu imkanların en önemlilerindendir.

Hakan Albayrak’ın dediği gibi, “Derviş devrimcilerin kuru ekmeği, yolumuzu aydınlatıyor...”

http://timeturk.com/yazardetay.asp?Newsid=22457


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye