Bu nasıl cemaat!
Hanifi DörtgözDiyanet İşleri Başkanlığına bağlı müftülükler ve onlara bağlı olarak camilerde görev yapan imam hatipler, başka bir deyişle imamlar, eskiden beri
ahh şu tarikatler ve cemaatlar dedikleri çok olmuştur. Ne ilginç değilmi, ülkemizde dinimizi öğretmekle vazifeli olan bu insanlar şehirlerde ve özellikle köylerde cemaatin azlığından ve olan cemaatin de islamı emredilen gibi yaşayamamasından dolayı dert yanmışlar, ama nedense ahh tarikatler ve cemaatler yerine bir türlü ahh şu imamlar diyememiş çuvalı da kendilerine batıramamışlardır.
Yine de onlara teşekkür ediyoruz verilen yetki çerçevesinde görevlerini yapmaya çalışıyorlar, laf aramızda bazıları tarikat, cemaat, tasavvuf kelimelerini de duyduklarında sanki bir kıskanma, kendilerinde bir eksiklik görme gibi duygulara kapılmıyor değiller hani!
Epey bir zaman olmuştu, bir imam vaazda camilerin ve cemaatin öneminden bahsedip cemaatin azlığından yakınıp, ne gelirse hacıdan hocadan gelir mantığına binaen o insanların da toplumda örnek olmaları gerekirken, üç beş kişinin yüzünden o kutsal görevi yerine getirmiş hacılar ve hocalarımızı da o kategoriye soktuklarını ve bundan da rahatsız olduklarını söylerken, hem insanları camilere çekememekten hem de abdest alıp namaz kıldığı halde yaşantısında fazla bir değişiklik olmayan insanlara üzüldüğünü söylerken sanki içinden adeta
bu nasıl cemaat diyordu. Acaba bunun nedeni ne idi kıldırmış oldukları namazlarda, vermiş oldukları vaazlarda cami cemaatine ve insanlara neden bir şey katamıyorlardı da bir tarikat ve cemaatler farklılıklar katıyor ve örnek insanlar olarak gösteriliyor, ve toplumda da saygı görüyorlar idi acaba neden!
Biraz öz eleştiri yapmak gerekirse il ve ilçelerde sayın müftüler köyler dahil acaba kaç defa camileri ve imamları ziyaret ediyorlar, köylerde bir kişi iki kişi ile yada cemaatin olmadığı camilerdeki imamlara neden böyle diye niye sormuyorlar. Salla başı al maaşı. Evden camiye camiden eve giden sadece cenazelerde ve mevlitlerde halkın içine giren hiçbir sosyal etkinliği olmayan halktan toplumdan maneviyattan da uzak olanlardan ne bekleyebiliriz sizce, insanın önce kendisi örnek olması gerekmiyor mu? Tabiî ki bu işin sizcesi bizcesi de olmaz.
Geçtiğimiz gün bir yas yerini ziyaretimizde hoca geçinen bir bayanın bayanlara sohbet verdiği sevgiden, hoşgörüden, dayanışmadan, hasta ziyaretlerinden ve koşu haklarından bahsettiğini dinleyenlerin de böyle bir sohbetten dolayı teşekkürlerini sunduklarını duyduk. Buraya kadar güzel ama, ortam dağıldıktan sonra ev sahibinin tepkisi çok farklı olmuş, vefat eden kişinin uzun bir süre hasta olduğunu sohbet veren kişinin de evleri karşı karşıya olmasına rağmen bir defa dahi ziyarete gelmediklerini, kapıdan kapıya nasılsınız dendiği halde oralı bile olmadıklarını, yas yerinin varlıklı birilerinin tanıdığı olduğu için o cemaatten o bayanı da alarak sohbet verdiklerini, o insanın da okulları ile tanınmış bir cemaatten olduğunu öğrendik."Fay anasını be" demek geliyor içimizden, elbette o cemaate ve başındaki o muhterem insana bir şey demiyoruz. İstisnalar burada da kaideyi bozuyor, ne var ki yağcılığa yada ikiyüzlülüğe bir gün olsun gelmemiş, hal hatır dahi sormamış sırf o cemaatten bir insanın tanıdığı ve oda zengin diye sahte gülücük ve taklalar… o insanları kandırmışsın yas yeri sahibini ve Allah’ı nasıl kandıracaksın.
İşte insan böyle olaylara şahit olunca cemaatten de tasavvuftan da soğuyor. Maalesef İnsan bir defa daha "ne gelirse hacıdan hocadan gelir" diyor.
İnsan önce kendini düzeltmedikçe nefsini tezkiye etmedikçe, kendisi için istemediğini başkası için istemedikçe düşkününe hastasına sahip çıkmadıkça ülkesine insanına ve islama da hizmet etmedikçe biz daha çok hacı hoca sayıklar, tarikat mı cemaat mı diyanet mi diye içimizde çok cebelleşir dururuz. http://www.basakgazetesi.com/article.ph ... B1l+cemaat!