Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Faruk Beşer: Apokrif düşünceler arttı...
MesajGönderilme zamanı: 08.03.13, 14:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Apokrif düşünceler arttığına göre İslam güçleniyor diyebilir miyiz?

Faruk Beşer


Dikkatli bakan herkes görüyordur, son zamanlarda çok farklı İslam anlayışları ortaya çıktı. Bu bir yönüyle hayra delalettir. Çünkü İslam'ın gündeme oturduğunu gösterir. Ama bu anlayışların pek çoğunun İslam olmadığı, hatta İslam'ın mümkün bir yorumunun dahi olmadığı ehlince malum.

Şöyle bir değerlendirmeyle bu tezahürü / görüngüyü hayra yorabiliriz: Tarihte büyük İslam âlimleri ve düşünürleri hep böyle sıkıntılı bir dönemin ardından gelmişlerdir. O halde bu curcuna, peşinden gelecek tecdid ve ıslah gücüne sahip fertlerin ya da cemaatlerin habercisidir. Batılın zevali, ancak Hakk'ın gelmesiyledir.

Ama şu da bir tezahürdür. Modernleşmenin ve küreselleşmenin etkisiyle sanki ortak ve light bir dünya dinine doğru evirilmekteyiz. Ne olursan ol gel, ya da, sev kardeşim, dünyaya geldik bir kere, anlayışı Müslümanları da etkilemiş gözüküyor. TESEV'in anketlerinden arşivlediğim şu bilgi, üzerinde düşünülmeye değer bir veridir: '1999 yılında 'Türkiye'de şeriata dayalı bir din devleti ister miydiniz' sorusuna 'evet' cevabı verenlerin oranı yüzde 21 iken, bu rakam 2006'da yüzde 9'a geriledi'.

Mevlana'ya nispet edilen o cümle, hayra da şerre de yorumlanmaya müsaittir. Bunu, ne olursan ol, gel tövbe et ve istikametini düzelt, gel fakat geldiğin gibi kalma diye anlarsanız bunda bir sakınca olmaz. Ama ne olursan ol, gel bize katıl, bir sevgi halesinde bulun yeter. İslam'ın emir ve yasaklarına riayet etmen o kadar da önemli değil, her düşünceyi, her anlayışı hoş gör diye anlarsanız bu, Hıristiyanlığın başına gelen musibetten başkası olmaz. Şu anda da bunun fiilen böyle algılandığı anlaşılıyor. Elbette Allah'ın cemal sıfatları celal sıfatlarından fazladır, rahmeti gazabına galiptir, hiç kimse ümitsizliğe sevk edilemez, ümitsizlik küfürdür, ama Kur'an-ı Kerim'de Allah'tan korkmaya çağıran yüzlerce ayet vardır. Her şeyin dengeli hali, Kur'an-ı Kerim'in onu ele alış miktarıyla ölçülür.

Saygın bir emekli hocamız bir toplantıda bana sitemde bulundu, 'Yaşar Müslümanları dövüyor, sen de aynı şeyi yapma' dedi. Yaşar'la aynı cephede bulunmaktan Allah'a sığınırım. O, Müslümanlara dindarlaştıkları için vuruyor, ben ise dindarlıktan uzaklaşma eğilimleri gösterdikleri için uyarıyorum. Molla Kasım bilahare ona da sırayı getirecek, ama şimdilik konumuza dönelim:

Din denen şey belli temel çizgileri olmayan, ne tarafa çekersen o tarafa giden, amip gibi ortama göre şekil alan, tamamen göreceli bir olgu değildir. Onun da dışarı taşıldığında merkezden çıkılmış olunacağı sınırları vardır. Bu sınırı belirleyecek olanlar da âlimlerdir.

İkinci olarak Allah Rasulü'nün toplumunda her yanlışa sopasını kaldıran Ömer de vardı, boynu bükük Ebubekir de. Ebu Zer de vardı, Abdurrahman bin Avf da. Mütekâmil bir İslam toplumu merkezin belli olduğu ve bütün uçların merkeze aynı uzaklıkta bulunduğu bir toplumdur. Bu uçlar yelpazenin sınır taşlarını belirler.

Bu haddini aşan hoşgörü edebiyatının bizi götüreceği yer, sen kalbini temiz tut, Müslümanlığıdır. Bir adım sonrası ise her türlü din anlayışını eşit görme savrulması. Bu olsa olsa bir hümanizm dini olabilir. Hoş olan hoş görülür. Hoş olmayan ya izale edilir, ya da belki ona tahammül edilir.

Şu kuralı hatırlayalım: İslam'ın anadamarı olan Ehlisünnete göre tevilsiz küfür (küfrü bevâh) işlemedikçe insanları tekfir etmek olmaz. Ancak bir kimseye kâfir demekle, bir fiilin ya da bir sözün küfür olması farklı şeylerdir.

Bunun ne anlama geldiğini pazar yazımızda ele alalım.

***
Din pazarında sapla saman birbirine karışıyor

Cuma yazımızın son cümlesi şöyleydi: 'Bir kimseye kâfir demekle, bir fiilin ya da bir sözün küfür olması farklı şeylerdir'. Bu şu demektir:

Zarurat-ı diniyyeden, yani dinden olduğu zorunlu olarak bilinen şeylerden birini inkâr küfürdür. Mesela; hırsızın elinin kesilmesi gayri insani bir uygulamadır, namaz kılmam ama kalbim temizdir, namaz dediğin şey yatıp kalkma değildir, duadan ibarettir, Allah yönetime müdahale etmemelidir, din ayrı devlet ayrıdır, kadınların başlarını örtmeleri diye bir şey yoktur gibi sözler ve inanışlar küfürdür. Ama bunlardan birisini söyleyen bir insana biz kâfir diyemeyiz. Çünkü Ehlisünnet, küfür sözleri ve fiilleri çok alakasız da olsa bir teville söyleyeni ve yapanı tekfir etmez. İmam Azam'ın şu sözü bu konuda ölçü kabul edilir: 'Bir insanın dine girmesine sebep olan şey ne ise, dinden çıkmasına da ancak onun inkârı sağlar'. Allah birdir ve Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür diye inanıp bunu diliyle söylemek bir insanın dine girmesi için yeterlidir. Dinden çıkmış hükmü verilebilmesi için de bu iki cümleden en az birini reddetmiş olması gerekir.

Ne var ki bu, işin zahiridir, insanlara göre olan yönüdür. Küfür eylemlerden birini yapan, Allah katında gerçekten dinden çıkmış olabilir. Bu biraz da niyet meselesidir. Ama biz onu bilemediğimiz için: 'Biz zahirle hüküm veririz, kalplere muttali olan ise Allah'tır', der geçeriz.

Hasılı, dinin temel iman esaslarını açıkça reddetmeyen bir insana kâfir diyemeyiz. Ama bu küfür sözlerden birisini, ya da bunların benzerini söylemenin küfür olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar farklı şeylerdir. Ama küfür anlamına gelen söz ve fiillerin kendileri için, bir şey söyleyemeyiz, adamın niyetini bilmiyoruz demek İslam'ı İslam olmaktan çıkarır. Adamın niyetini bilmiyoruz, onun küfrüne hükmedemeyiz ama bu söz küfürdür, bundan Allah'a sığınırız, diyebiliriz, demeliyiz. Ta ki, iman küfür sınırı belli olmuş olsun.

Günümüzde laik mahalle baskısı sebebiyle, âlimlerimiz bunu söyleme riskine girmiyorlar. Hatta iki adım sonra bunun zaten böyle olmadığına kendileri de inanıyorlar. Bu sebeple sapla saman birbirine karışıyor.

Ben bazı bilgilere dayalı olarak öyle inanıyorum ki, İslam bütünlüğünü bozacak fikirlere bazı Batı ülkeleri lojistik destek sağlıyor. Liderlerini ilim ehli göstermek için gerekirse kitaplar yazdırılıp veriliyor. Pakistan'da ortaya çıkan Kadiyanîler de bu çevrelerin desteğiyle televizyon kurdular. Kurucuları Ahmed Kadiyanî'nin vahiy alan bir peygamber olduğunu anlatıp duruyorlar. Türkiye'deki bir peygamber de aynı şeyleri söylüyor. Kendisine 'Ey rasulüm, biz senin, ümmetin meseleleriyle yorulduğun için namaz kılamadığını biliyoruz, canını sıkma' anlamında ayetler geliyor.

Dün meteliği olmayan adamların bu gün ayda en az 100,000 Dolar masrafla uydudan nasıl yayın yapabileceklerini düşüneniniz oluyor mu? Türkçe yayın yapan böyle en az dört beş kanal var. Bunların bir kısmı reklam bile almadan bu işi nasıl sürdürüyor, düşünmeli değil miyiz? Ben yakınlarda bir tane daha kurulabileceğini tahmin ediyorum. Bekleyelim görelim.

İslam dünyasının ilmî otoriteleri Kadiyanîlerin din dışı bir fırka olduğunu ilan ettiler. Türkiye'de bunu söylemek çok zor. Ne olursan ol edebiyatı sapla samanın birbirine karışmasına, art niyetlilerin meydanları doldurmasına sebep oldu. Elbette birilerini kâfir ilan edelim demiyorum, kim nasıl isterse öyle inanır. Ama biz inandığımız dinin sınırlarını çizmeli miyiz çizmemeli miyiz? Böyle bir hakkımız var mı yok mu? Bütün mesele bu.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye