Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 59 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 18.11.09, 20:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
32. Mektub'un Arapçasıdır:


المكتوب الثاني والثلاثون ارسل الى المرزا حسام الدين احمد في بيان الكمال
المخصوص بالاصحاب الكرام رضوان الله تعالى عليهم اجمعين وانه قد تشرف
به قليل من الاولياء وما يناسب ذلك

قد ورد مكتوبكم المرسول على وجه الالتفات لله سبحانه الحمد والمنة على مالم
يصر المهجورون منسيين بل ذكروا مع المذكورين ولو اس تطر اد ياً ( ع ):
دعونا نسلي بالاماني قلوبنا
قد اندرج في كتابكم الشكاية من فقدان نسبة حضرة شيخنا عليه الرحمة
الخاصة به وعدم وجدانها والاستفسار عن سببه ( ايها المخدوم ) ان شرح امثال هذه
الكلمات بطريق التحرير بل بالتقرير غير مناسب فانه لا يدري ماذا يحصل في فهم
انسان وماذا يأخذ منه بل اللازم الحضور بشرط حسن الظن او طول الصحبة على اي
نهج كان وبدونه خرط القتاد ( شعر ):
اريد صفو ليال مع ضيا قمر * حتى احدث انواع الحكايات
ولكن بحكم لكل سؤآل جواب أظهر هذا القدر إن لكل مقام علوما ومعارف
على حدة و احو الاً ومواجيد متمايزة ففي مقام يناسب الذكر والتوجه وفي مقام
يناسب تلاوة القرآن والصلوة ومقام مخصوص بالجذبة ومقام بالسلوك ومقام ممتزج
بهاتين الدولتين ومقام خال عن جهتي الجذبة والسلوك بحيث لا مساس له بالجذبة ولا
تعلق له بالسلوك وهذا المقام عال جد واصحاب النبي عليه و على آله وعليهم من اً
الصلوات افضلها ومن التسليمات اكملها ممتازون بهذا المقام ومشرفون بهذه الدولة
العظمى من بين الانام ولصاحب هذا المقام امتياز تام عن ارباب المقامات الآخر


والمشابهة بين أرباب هذا المقام قليلة بخلاف ارباب مقامات اخر فان لهم مشابهة بعضهم
ببعض ولو بوجه دون وجه وهذه النسبة تظهر بعد الصحابة رضوان الله عليهم اجمعين
في المهدي عليه السلام على الوجه الاتم انشاء الله تعالى وقل من اخبر عن هذا المقام من
مشائخ الطبقات فكيف التكلم من علومه ومعارفه ذلك فضل الله يؤتيه من يشاء والله
ذو الفضل العظيم غاية ما في الباب ان هذه النسبة العزيزة الوجود كانت تظهر في
الصحابة في اول القدم ثم تبلغ مرتبة الكمال بمرور الزمان واما غير الصحابة فان اريد
تشريفه بهذه الدولة وترتبه على قدم نسبة الصحابة انما يستسعد بها بعد قطع منازل
الجذبة ومراتب السلوك وطي علوم هذين المقامين ومعارفهما وظهور هذه النسبة

الشريفة في الابتداء كان مخصوصاً ببركة صحبة سيد البشر عليه و على آله الصلوات
والتحيات والبركات و التسليمات ولكن يمكن ان يتشرف بهذه البركة بعض متابعيه
صلّى الله عليه و سلّم فتكون صحبته يضاً س باً لظهور هذه النسبة العلية في الابتداء أ ب
يعني في ابتداء الحال قبل قطع منازل الجذبة والسلوك ( شعر ):
لو كان من فيض روح القدس من مدد * لغير عيسى ليصنع مثل ما صنعا
وفي هذا الوقت يتحقق في هذه النسبة اندراج النهاية في البداية ً ايضا كما هو
متحقق في صورة تقدم الجذبة على السلوك ولا مساعدة للزيادة على هذا ( شعر ):
ومن بعد هذا ما يدق بيانه * وما كتمه احظى لدي واجمل
( فان وقعت ) الملاقاة بعد ذلك واحست مظنة حسن الاستماع من جانب
المستمعين ترد نبذة من هذا المقام في معرض الظهور انشاء الله تعالى وهو سبحانه الموفق


(Alınan kısmın Arapçası buraya kadardır)

Mehmet Ali Kaya'nın 32. Mektup şunları yazıyor dediği yazısında yukardaki iki kırmızı Arapça cümle yoktur. Yoktur. Eksik bırakılmıştır. Ve olmayınca Mektubun anlamı baştan aşağı değişmiştir

Öte yandan Kaya, kendi iki cümlesini de araya sıkıştırmış, yazmayanı yazılmış gibi göstermiştir:

2 önemli cümle çıkarılmış, iki tane alakasız cümle eklenmiştir. Daha nasıl izah edelim bilemiyorum.

Kaya, İmam Rabbani Hz.lerine iftira ediyor. Sözlerini vermediği gibi, demediğini de yazmış gibi gösteriyor.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 18.11.09, 21:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
Risale-i Nur taifesinden İmam-ı Rabbani'yi görmezden gelme tavrını terkeden sayılı yazarlardan birisi olan M. Ali Kaya'ya anlayış göstermek lazım.

Tasavvuf terminolojisine yabancı oldukları için hata yapmaları kaçınılmaz.

M. Ali Kaya, İmam-ı Rabbani tarafından "nübüvvet kemalatı" diye tarif edilen seyr u sulûk safhasını "Rasulullah s.a.v ve diğer enbiyanın nübüvvet görevi" olarak algılamıştır... ( "Nübüvvet Kemalâtı"ndan zerre kadar haberi oldugunu sanmıyorum.)

Aslında komik ötesi durum ama bu kişilerin cemaatleri içerisinde "sözü dinlenen" "ağabey" pozisyonunda kişiler olduğunu hesap edince gülünesi değil ağlanası bir durum ortaya çıkıyor.

Ortaya çıkan bir başka şey ise Şeyh Nazım hz. nin "isterse bin yıl Risale okusalar hiçbir şeye vakıf olamayacaklar" sözünün hakikatı...

Şu mütevazı "sufiforum.com"daki "Tasavvufta Makamat" konusunu okuyan bir lise talebesinin anlayabileceği kadar bir İslami fehm ve idrak mertebesine ulaşamamış kişilerin gazetelerde köşe yazarı (Mehmet Ali Kaya YeniAsya gazetesi yazarlar dizininde yer alıyor) ve sitelerde "akil adam" pozisyonunda olmaları ülkemizin genel İslami kültürü açısından da vahim bir durum.

Bu durumu düzeltmek ise bizlerin elinde olmayan bir şey...

Dileğim o ki Mektubat-ı Rabbani'yi kendi "hayali Mehdi"lerine ve mehdiyetlerine basamak yapmak için bile olsa cidden anlamağa çalışarak okusalar ve çok değil birazcık anlasalar...

Mektubât-ı Rabbani'de anlatılan Mehdi a.s. ile Said-i Nursi Hz. arasında hiçbir ilgi olmadığını anlayacak kadar anlasalar..

Rabbim c.c. basiret nasib eyleye cümleye...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 18.11.09, 22:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
Ebu Hanif yazdı:
ankebut yazdı:
İmam-ı Rabbani Mehdiyi anlatıyor-2

Mehmet Ali KAYA


malikaya_111@hotmail.com

18 Kasım 2009

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Şualar” isimli eserin “Marifetullan ve Tevhit” dersini en güzel şekilde ehl-i küfür ve inkâra da ders verdiği 7. Şuası olan “Ayetü’l-Kübra” Risalesinin “Berahin-i Tevhidiyeye Dair” olan ikinci kısmında İmam-ı Rabbani Hazretlerinin talebelerine ders verirken “Bütün tarikatların en mühim neticesi hakaık-ı imaniyenin inkişafıdır. Bir tek mesele-i imaniyenin vuzuh ile inkişafı, bin kerâmata ve ezvaka müreccahtır” dediğini belirtir. Ayrıca “Mütekellimînden ve İlm-i Kelam Ulemasından birisi gelecek hakaik-i imaniye ve islâmiyeyi delâil-i akliye ile kemal-i vuzuhla ispat edecek” dediğini nakleder. (Şualar, 2005, s.264)




Sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, Müceddid-i Elf-i Sâni İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farûkî’nin medresesine rast geldi, girdi, onu dinledi. O imam, ders verirken diyordu:

"Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakaik-ı imaniyenin inkişafıdır" ve "Birtek mesele-i imaniyenin vuzuhla inkişafı, bin kerâmâta ve ezvâka müreccahtır."

Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki: ’Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemâl-i vuzuhla ispat edecek.’ Ben istiyorum ki, ben o olsam, belki o adamım" diye, iman ve tevhid bütün kemâlât-ı insaniyenin esası, mayası, nuru, hayatı olduğunu ve düsturu, tefekkürat-ı imaniyeye ait bulunması ve Nakşî tarikatında hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nev’i olmasıdır diye tâlim ederdi.


Buradan şunu mu anlamak gerekiyor?

Said-i Nursdi Hz.nden nakledilen bir İmam-ı Rabbani'nin kendisine olan dileğini -niyâzını diyelim ya da- (keşke...) Mehmet Ali Kaya Said-i Nursi Hz. ne mi çevirmiş?

"Sizin fehminizce de oyle midir?" manasına tekid için soruyorum...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 18.11.09, 23:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 19.09.09, 21:50
Mesajlar: 103
ben 2 şeye dikkat çektim :

1- İmamı Rabbani'nin sözü diye a.kaya nın naklettiği yer imamın değil, imamın kendinden önceki alimlerin sözüdür : (nakledelim) Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki: ’Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek,

2- İmamın kendisi olduğunu zannettiği kişinin Bediuzzaman olduğunu iddia etmesi...(yazar)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 19.11.09, 08:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Ebu Hamza yazdı:
ruhan kardeşim ben konuya şimdi vakıf oldum .elbetde mümkündür..

efendi hazretleri boşuna demiyor : mektubat-ı rabbaniyi elinizden düşürmeyin.


Öyleyse muhterem hocam yukarıdaki Arapça kısmı kelime kelime tercüme ederek yani her kelimeden sonra uygun olan anlamını parantezler içine alarak buraya yazabilir misiniz? Size zahmet.



Ebu Hamza yazdı:
ankebut yazdı:
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri başta imam-ı Rabbani’nin müjde verdiği gibi “Hakaik-ı İmaniyeyi ve İslamiyeyi aklî ve mantıkî delillerle ilmen izan ve ispat eden ve ilm-i kelam ulemasından gelceği beklenen zattır” ve Risale-i Nur eserleri de onun Tevhid ve Marifetullah konusundaki bilgisinin delildir. Böyle bir zat ve eser bu zamana kadar yazılanların en mükemmelidir. Buna eski âlimleri ve eserlerini okuyan ve Risale-i Nurları da okuyarak kıyaslayan âlimlerin tümü şahittir. Okumayanların ve taklidi surette konuşanların bu konudaki sözlerinin bir değeri yoktur.

Konuya devam edeceğiz…


bismillah.

halidiye de bir nurcu diyordu ki kabaca: eski eserlerin risaleler yanında ne değeri var.

elhamdulillah diyoruz ki :iyi ki o eserler var ki bizler sizin ne bozuk bir yol tutduğunuzu daha iyi anlıyoruz her geçen gün..


Allah razı olsun.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 19.11.09, 11:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
Ebu Hanif yazdı:
ben 2 şeye dikkat çektim :

1- İmam-ı Rabbani'nin sözü diye M.A.Kaya nın naklettiği yer imamın(Rabbanî) değil, imamın kendinden önceki alimlerin sözüdür : (nakledelim) Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki: ’Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek' ..."

2- İmam'ın (Rabbanî) kendisi olduğunu zannettiği kişinin Bediuzzaman olduğunu iddia etmesi...(yazar)


Anlaşıldı...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 19.11.09, 15:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
Ebu Hanif yazdı:


Sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, Müceddid-i Elf-i Sâni İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farûkî’nin medresesine rast geldi, girdi, onu dinledi. O imam, ders verirken diyordu:

"Bütün tarikatlerin en mühim neticesi hakaik-ı imaniyenin inkişafıdır" ve "Birtek mesele-i imaniyenin vuzuhla inkişafı, bin kerâmâta ve ezvâka müreccahtır."

Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki: ’Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemâl-i vuzuhla ispat edecek.’ Ben istiyorum ki, ben o olsam, belki o adamım" diye, iman ve tevhid bütün kemâlât-ı insaniyenin esası, mayası, nuru, hayatı olduğunu ve düsturu, tefekkürat-ı imaniyeye ait bulunması ve Nakşî tarikatında hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nev’i olmasıdır diye tâlim ederdi.



EL-İNSAF: Said-i Nursi Hz.'nin demediğini kendisine dedirtmeğe çalışma gayretfuruşluğunun bu kadarı da olmaz ki... Evliyaullah "kırmızı kaplı kitaplar"ı görememişler de "bir adam" görmüşler-miş-...

Alıntı:
Haşiye: Zaman ispat etti ki, o adam, adam değil, Risale-i Nur'dur. Belki ehl-i keşif Risale-i Nuru ehemmiyetsiz olan tercümanı ve nâşiri sûretinde keşiflerinde müşahede etmişler, "bir adam" demişler.

KAYNAK: Şualar; Yedinci Şuâ; s.152

(Haşiye: RNK yayıncılarının sonradan eklediği açıklama)

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 20.11.09, 02:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Ebu Hamza yazdı:
Ebu Hamza yazdı:
Ebu Hamza yazdı:
bu arada huseyin avni hocaefendinin bir yazısı var idi saidi nursinin nuzul isa meselesinde ki görüşlerinin tenkidi idi.güzel bir yazı idi..halidiye ye eklemiş idi.ruhan hocam siz hatırlarsınız belki.eğer o yazı varsa eklersek güzel olur.ben arşivimde bulamadım :(



hocam arşivde ararken netde buldum.. :mrgreen: [1]

siz eklemişsiniz zamanında ..burda..hemen alalım inşallah..[2]

[1]gökde ararken yerde buldum derler ya :=)

[2]bu arada ilgili forumda ki nurcuların yazdıklarının okudum ve rabbime çok şükretdim.adamlar ne hale gelmişler itikadi mevzularda öyle.??


hocam mümkünse tamamını eklerseniz sevinirim.zira ordakinide 9.bölümden itibaren eklemişsiniz.


Oldu hocam upload edip vereyim.

Buyrunuz:

http://rapidshare.com/files/309433033/H ... i.chm.html


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani’ye göre Mehdi / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 20.11.09, 10:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 238
İmam-ı Rabbani Mehdiyi anlatıyor-3

Mehmet Ali KAYA


malikaya_111@hotmail.com

20 Kasım 2009

İmam-ı Rabbani hazretleri “Ehl-i Sünnet itikadını” çeşitli mektuplarında anlattığı gibi Mektubatın 2. Cildinde 380 nolu mektubunda da geniş bir şekilde yeniden anlatır. Çünkü dünya ve ahret saadetinin membaı imandır ve imanın doğru ifadesi ve şekli “Ehl-i Sünnet” itikadıdır. Her türlü yanlış inanç “Ehl-i Sünnet” inancından sapmadır. İnanç ve itikat bozuk olursa ibadet ve amel fayda vermez. Bilhassa Allah’ın sıfatlarında hata etmek kişiyi şirke, şirk ise dalalete götürür. Dalalet hak ve istikamet yolundan ayrılmak demektir. Ehl-i Sünnet dışındaki mezheplerin yanıldıkları husus budur. Mutezile’nin “Kul fiilinin hâlıkıdır” demesi, Cebriye’nin “Kaderi” inkâr etmesi hep Allah’ı bilmemekten ve sıfatlarında hata etmekten kaynaklanır. Keza Şia’nın yanlışı da “Nübüvvet” meselesini tam olarak anlamamasından kaynaklanmaktadır. Felsefeciler de bozuk akıllarına sığmayan meseleleri anlamadıklarından itiraz ederek kendi akıllarına göre anlamaya çalıştıkları için hakikatten uzaklaşmaktadırlar.

Bu sebeplerden dolayı Mücedditler ve bilhassa İmam-ı Rabbani hazretleri mü’minlerin itikatlarını düzeltmekle işe başlamışlardır. Mektuplarından pek çoğu “Ehl-i Sünnet” itikadını anlatmakta ve öncelikli olarak imana ait bilgileri düzeltmeye çalışmaktadır. Zira itikadı bozuk olanın düşüncesi bozuk olur ve düşüncesi bozuk olanın davranışı ve ameli bozuk olur. İman düşünceye, düşünce ise ibadete ve ahlaka etki eder. İmanı sahih ve sağlam olanın ise düşüncesi doğru ve ameli doğru ahlakı da istikamet üzere olur.

İmam-ı Rabbani “ehl-i sünnet” itikadını anlattığı 2:380 nolu mektubunda “Allah şirki affetmez, bunun dışında dilediği günahı affeder” (Nisa, 4.48) ayetini izah etmek amacı ile başladığı için bu ayeti mektubun başına yazmıştır. Son kısmında ise Muhbir-i Sadık Resulullah’ın (sav) Deccal ve Mehdi hakkındaki hadislerini nakleder. Kıyametin alameti olarak peygamberimizin (sav) haber verdiği en büyük alametler “Deccalın çıkması, Ye’cüc ve Mecücün zuhuru ve Mehdinin gelmesi ve Hz. İsa’nın nüzulüdür.”

Deccal gelmeden mehdi gelmeyeceği bir gerçektir. Deccal gelerek dini ve “Şeriat-ı Ahmediyeyi” ortadan kaldırmaya çalışacaktır ki, Mehdi gelerek onun tahribatını tamir etsin, fitne ve fesadını ortadan kaldırsın ve davasını iptal ederek şeriatın hakkaniyetini ispat etsin. Nitekim Hindistan’da Ekber Şah İslam şeriatının ahkâmını kaldırarak yerine kendisine göre bir din uydurmaya çalışmıştı. İmam-ı Rabbani onun hışmına uğrayarak hapse girmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri yeniden dini ve “Şeriat-ı Ahmediye”yi ve “Sünnet-i Seniyyeyi” ihya etme mücadelesi verdi ve başarılı da oldu. Aynı şekilde deccal gelerek dini tahrip etmeden Mehdi gelip düzeltecek değildir. Bu nedenle Deccalı tanımadan Mehdi’yi tanımak mümkün değildir. Nitekim İmam-ı Rabbani (ra) da 381. Mektubunda peygamberimizin (sav) “Küfür her tarafı istila edip hükmü her yana yayılmadıkça Mehdi zuhur etmez” hadisini nakleder. Yine 258. Mektubunda da Mehdinin fitnelerin zuhur ettiği zaman geleceğini söyler. Dinde fitne ise küfür ve inkâra dayanan sapıklıktır. Çünkü bütün kötülüklerin kaynağı şirk ve küfürdür.

İmam-ı Rabbani’nin naklettiğine göre hadis-i şerifte “Mehdi çıkacaktır. Başının üstünde bir parça bulut olacaktır. Orada bir melek bulunacak ve “Bu şahıs Mehdi’dir, kendisine tabi olun” diyecektir. (Rabbani, Mektubat, 2:380. Mektup) Bu hadis-i şerif hadisin müteşabihat kısmındandır. Anlaşılması için te’vil ve tefsir gerekmektedir. Zira müteşabih olmazsa o zaman hakikat-ı hale muvafık olmaz, teklifin ve imtihanın hilafına bir durum olur. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi “İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki, Ebu Bekir'ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil'ler esfel-i sâfilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mucizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrât-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur'âniye gibi kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin mağripten çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü, Ebu Bekir'ler Ebu Cehil'ler ile tasdikte beraber olurlar. (Bediüzzaman, Şualar, 1994, Beşinci Şua, s.498)

Madem hakikat budur “Mehdi’nin üzerinde bulutun olması ve ondan bu Mehdi’dir diye bir meleğin nida etmesi”nin anlamı Mehdi’nin “İlâhî ilhama mazhar olması ve ispat ettiği hakaık-ı Kur’âniyenin Kur’ân-ı Kerimin bir tefsiri olarak manevi bir desteğe sahip olması” anlamında olması gerekir. İlham eseri yazdığı eserlerini okuyanlar, eserlerini okuyarak imanı kazananlar ve şüphelerinin giderildiğini görenler, “İşte bu Mehdi’dir” kanaatine ulaşacaklardır.

İmam-ı Rabbani daha sonra “Yeryüzüne iki mü’min iki kâfir hâkim olacaktır. Mü’min olanlar Zülkarneyn ve Süleyman (as) kâfirler ise Nemrut ve Buhtunnasr’dır. Beşinci olarak ehl-i beytimden biri, yani Mehdi sahip olacaktır” hadisini nakleder. Bu hadiste de Mehdi’nin hâkimiyeti anlatılmaktadır. Zülkarneyn, Süleyman (as) ve Nemrut ve Buhtunnasr birer devlet başkanı ve komutan oldukları ve asker gücü ile yeryüzüne hâkim oldukları tarihi bir gerçektir. Bu nedenle İslam bilginleri Mehdi’nin de bir devlet başkanı ve askeri bir komutan olarak geleceği beklentisi içindedirler.

Ahir zamanda bu beklenti tersine vuku bulduğu için beklenin aksine bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu da “Mehdinin hâkimiyeti” noktasında bir te’vil ve tefsir gerektirmektedir ki o da İmam-ı Rabbani hazretlerinin de dikkatimizi çekmiş olduğu Mehdi’nin “İlim” vasfıdır. Bu durumda Mehdi’nin hâkimiyeti “manevi ve ilmî” olmasıdır. Mehdi yazdığı eserleri ve Kur’ana dayanan ilmi ile kalplere ve gönüllere imanı hâkim kılacağı için onun hâkimiyeti yeryüzüne “İmanın ve islamın” hâkimiyeti şeklinde olacaktır. Nitekim peygamberimizin (sav) yeryüzüne hâkimiyeti elbette imanın ve sünnetinin hâkimiyeti şeklinde olup gerçek hâkimiyettir. Mehdi de “Şeriat-ı Ahmediye”nin hâkimiyetini sağlayacağı için Mehdi’nin hakimiyeti mecazi olup gerçek hakimiyet “Kur’anın hakimiyeti” ve “Şeriat-ı Ahmediye”nin kalplere ve gönüllere hükmetmesidir. Mehdi de ona yardım eden Hz. İsa’da (as) Şeriat-ı Ahmediye’ye uyacaklar ve onun hâkimiyetine çalışacaklardır. Bu hadisin tevili ve tefsiri de budur.

Mehdi’yi Nakşîlerin, “Nakşî Tarikatı” silsilesinin son halkası olarak, Kadirî’lerin “Kadirî Tarikatı” silsilesinden gelmesini beklemeleri ve böyle bir beklenti içinde olmaları da doğrudur. Gerçeğe aykırı da değildir. Zira ahir zamanda gelecek olan Mehdi peygamberimizin tam bir temsilcisi, Kur’ân-ı Azimüşşan’ın mübelliği ve müfessiri, Şeriat-ı Ahmediye’nin ve Hakaık-ı İmaniyenin hâkimiyeti için çalışan kumadanı, müceddidi ve müçtehidi olacağından, Şeriat dairesi içinde olan, Nakşîlerin, Kadirilerin, Şazelîlerin ve Mevlevîlerin, yani bütün hak tarikatların da muhafızıdır. Şeriat-ı Ahmediye’nin temsilcisi olma noktasında Hz. İsa’nın (as) da kendisine tabi olacağını da varsayarsak ki hakikati budur. O zaman Şeriat dairesi içinde olan olan ehl-i tarikin Şeriatın ve Hakaik-ı İmaniyenin temsilcisi olan Mehdi’ye uymaları ve kendilerinden bilmeleri elbette doğrudur. Bu da İmam-ı Rabbani hazretlerinin bu konudaki izahları ile birebir örtüşen bir durumdur.

Mehmet Ali KAYA'nın MEHDİ konulu yazıları:

1. http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=6752

2. http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=6773

3. http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=6800

4. http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=6815


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani Mehdiyi anlatıyor-1 / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 20.11.09, 19:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
ankebut yazdı:
İmam-ı Rabbani Mehdiyi anlatıyor-1

Mehmet Ali KAYA
malikaya_111@hotmail.com


15 Kasım 2009


İmam-ı Rabbanî ve Müceddid-i Elf-i Sani, yani ikinci bin yılının müceddidi olan Ahmed-i Farukî Serhandî hazretleri Sünnet-i Seniyyeyi saadet-i dareynin temel taşı, her nevi kemâlatın madeni ve membaı olarak görür. Mektubatında özetle şöyle der: “Ben seyr-i sülûk-i ruhanîde görüyordum ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervî olan kelimat nurludur, Sünnet-i Seniye şuâı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki, Sünnet-i Seniyyenin şuâı bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir; hariçte nur aramaya ihtiyaç yoktur.” (Lem’alar, 2005, s. 185)

Seyr-i sülûk ile, yani tarikatle ulaşalamayan makamlara Peygamberin (sav) sünnetine uymakla ulaşılabileceğini belirtmiştir. “Sonra gelen Evliyâdan birini, bu ni'met ile şereflendirmek ve Eshâb-ı kirâmın terbiyesi ile yetişdirmek isterlerse, cezbe ve sülûk mertebelerini geçirip ve bunların ilm ve ma'rifetlerini atlatdıkdan sonra, bu devlete erişdirirler. Bu mertebelere yetişebilmek, insanların en üstününün 'aleyhi ve alâ âlihissalevât' sohbeti ile mümkin olabilir. Onun izinde gidenlerden pekaz kimseye de, bu bereketi ihsân edebilirler. Bunun sohbetine kavuşan da, bu mertebelere ulaşdıran nisbet ile, yol ile şereflenir. Bu makam Eshab-ı Kiramdan sonra Hz. Mehdi’de görülecektir” (İmam-ı Rabbani, Mektubat, 1:32. Mektup) buyurmaktadır.

Hz. Muhammed’den (sav) önce yüce Allah her bin senede bir ulul-azm peygamber göndererek yeni bir şeriatle din kuvvetlendirilirdi. Hz. Muhammed (sav) peygamberlerin sonuncusu olduğu ve dini değişmeyeceği için onun dinini kuvvetlendirme işi ümmetinin âlimlerine verildi. Bundan dolayı onun ümmetinin âlimleri Benî İsrail’in peygamberleri gibi oldu. İslamiyeti bunlar kuvvetlendirdiler. Böylece “Kur’ânı biz inzal buyurduk; onu koruyacak olan da biziz” (Hicr, 15:9) ayeti gereği din müceddid âlimler eliyle güçlenmiş oldu.

Resulullah’ın (sav) vefatından bin sene geçtikten sonra ümmetinden gönderilen âlimlerin sayısı az ise de, islâmiyeti tam kuvvetlendirmek için çok yüksek olacaklardır. Resulullah (sav) Hz. Mehdi’nin geleceğini haber vermiştir ve bin sene sonra gelecektir. İsa (as) da bin sene sonra gökten inecektir. Bin sene sonra gelen evliyanın yükseklikleri Eshâb-ı Kiramın yüksekliklerine benzeyecektir. Her ne kadar peygamberden sonra insanların en üstün olanları sahabeler ise de sonra gelenler bunlara çok benzedikleri için peygamberimiz (sav) “Beni görmeden iman eden ve dine hizmet edenler sahabelerime benzedikleri için hangilerinin daha üstün oldukları anlaşılmaz gibi olmuştur” buyurmuşlardır. “Ben bilmem” buyurmadı, “bilinemez” buyurdular. Peygamberimiz (sav) bildiği için “En üstün olanlar sahabelerimdir” buyurmuşlardır.

Sonradan gelenlerin sahabelere benzemesi zamanın dehşetinden ve bidaların yaygın olmasındandır. Peygamberimiz (sav) “Bidaların yaygın olduğu, ümmetimin fesadı zamanında sünnetime sarılıp sünnetimi ihya eden yüz şehit sevabını kazanır” (Feyzü’l-Kadir, 9:171) buyurduğundan dolayıdır. İşte Hz. Mehdi bunlardandır” buyurur İmam-ı Rabbanî hazretleri… (İmam-ı Rabbanî, Mektubat, 1:209. Mektup)

İmam-ı Rabbanî hazretleri Sahabe-i Kiramın ve bilhassa “Aşere-i Mübeşşere”nin ilk dördü olan “Hulefa-i Raşidinin” yüksekliklerini ve hiç kimsenin onlara yetişemeyeceğini izah ederken bu dört büyük sahabeyi bizzat peygamberimizden (sav) ders alan kimseler olması münasebeti ile kendilerine kitap verilen peygamberlere benzeterek şöyle der: “Hz. Ebubekir-i Sıddık (ra) ve Hz. Ömer (ra) velâyet-i Mustafavî’in derecelerine kavuştukları için velayet bakımından Hz. İbrahim’e (as) ve insanları dine çağırmak bakımından Hz. Musa’ya (as) benzer. Hz. Ali (ra) de her iki bakımdan da Hz. İsa’ya (as) bağlıdır. Hz. İsa (as) ruhullah ve kelimetullahtır. Bu nedenle Hz. İsa’nın (as) velayet yönü daha kuvvetlidir ve Hz. Ali (ra) ona bağlı olduğu için Hz. Ali’in (ra) de velayet yöne daha kuvvetlidir. Dört halifenin de mertebe-i taayyünleri “İlim Sıfatı”dır. Geleceği haber verilen Mehdi’nin sıfatı da ilim sıfatıdır.” (İmam-ı Rabbanî, Mektubat, 1:251. Mektup)

İlimlerinin membaı doğrudan Vahyin kaynağı olan Resulullah (sav) olduğu için onun getirdiği “İman ilmi” en yüksek ilimdir. Peygamberimiz (sav) “Ben ilmin şehriyim Ali onun kapısıdır” buyurmuşlardır. Mehdi de Hz. Ali’in (ra) menevi evladı olduğu için ilim sıfatı ile şöhret bulacak ve ilmi ile bütün âlimleri ilzam edecek, şeriatın hakkaniyetin ispat edecek ve ehl-i dalaletin ve ehl-i küfrün davasını ve iddialarını iptal edecektir. Bu sebepledir ki Hz. İsa (as) semadan nüzul ile kendisine tabi olacaktır. Zira Mehdinin davası İman ve Kur’ân ve Hak ve Hakikat olacaktır. İmana ve Kur’âna, hak ve hakikate hizmet etmek isteyen onun ile beraber olması iktiza eder. Ona muhalefet İmana ve Kur’âna, hak ve hakikate muhalefet sayılır. Yine bu nedenledir ki Mehdi’ye onun ilmini bilen âlimler tabi olacak ve cahiller ona muhalefet edeceklerdir.

İlimden maksat “Marifetullah” yani “İman İlmi”dir. İlimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir. Nitekim İmam-ı Gazali (ra) buyuruyor ki, halife Hz. Ömer (ra) şehit edilince oğlu Abdullah b. Ömer (ra) “İlmin onda dokuzu Ömer (ra) ile beraber öldü” buyurdu. Bazıları bu sözü anlamayınca “İlimden maksat Allah’ı bilmektir. Abdest ve gusul bilgileri değildir” şeklinde izah etti. Üstünlük kitaplarda yazılı olan bilgileri ezber bilmekte değil onlardan elde edilen marifette ve Allah korkusundadır. Marifetullah ise bütün ilimlerden elde edilen amaç ve anlayıştır. Her ilim insanı Allah’a götürür, kişi bunu anlayamamışsa ansiklopedileri ezberlemenin kendisine faydası yoktur. Bu nedenledir ki marifeti olmayanın ilmi yoktur. Nitekim şeytanın Allah hakkındaki bilgisi, münafık ve kâfirlerin imanı olmadığı için marifetleri de yoktur. Onların Allah hakkındaki bilgileri cehalettir. Cehalet ise bilmemek değil, yanlış bilmektir.

Nitekim peygamberimiz (sav) “Yeryüzünden ilim kalkar. Âlimlerin fetva vermede ilimleri olmaz, halk arasında imtiyazları da kalmaz. İşte o zaman neslimden Mehdi gelir de ilmi yeniden ihya eder. Önemsiz hale gelmiş olan dine yeniden önem kazandıracaktır” (Müslim, İlim, 5; Tirmizi, İlim, 5; İbn-i Mâce, Mukaddime, 1) buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir. İmam-ı Rabbanî hazretleri de Mektubat’ında bu hususa dikkatimizi çekerek “Hz. Mehdi’nin velayetin en yüce mertebesinde olmasını” kendisinde bulunan ilme bağlamıştır. (Rabbanî, Mektubat, 1:251. Mektup) Çünkü peygamberler mal miras bırakmazlar, onların malı ilimdir. Bu nedenle “Âlimler peygamberlerin varisidir.” Burada kastedilen ilim “İman ve Marifet ilmidir.” Bu ilme kim daha çok sahip olursa gerçek âlim odur. Bu da o âlimin bu konda yazdığı eserlerinden ve ümmetin meselelerini halletmesinden belli olur. Müceddidlerin en belirgin özelliği de zaten ilimleriyle kendilerini ulemaya kabul ettirmiş olmasıdır. Yoksa bu konuda ilim ve ihtisas ehli olmayan cahillerin ve inkârcıların hiçbir değeri ve kıymeti yoktur. Milyonlarca ehl-i ihtisas ve ilim sahibi olmayan bir ispat edici âlim kadar olamaz.

Biz bu makalemizde şahıs ve isim üzerinde durmuyoruz. Vasıf üzerinde duruyoruz. Peygamberimiz de (sav) ondan dersini alan İmam-ı Rabbanî’de (ra) ve her ikisinden dersini ve ilmini alan Bediüzzaman hazretleri de isim üzerinde durmamışlardır. Mehdinin yapacağı hizmeti ve vasıflarını nazara vermişlerdir. İsme ve resme takılmamak öze, esasa ve vasfa bakmak lazım. Mehdilik ve Mehdiyet bir dava ve ilim işidir; iddia meselesi değildir. Kendisinde Marifetullah ilmi ve vasfı olmayan Mehdi olamayacağı gibi, birilerine “şeref ünvanı” olarak Mehdiyet vermek de onu Mehdi yapmaz.

İnşaallah konuya devam edeceğiz…


:)

Kaya, bütün tezini, yanlış anladığı bu müphem tercüme, kırmızı ve büyütülmüş ifade temelinde yükseltiyor. Farkında değil ki su üzerine bina inşa edilmez.

Gün gelip yanlış anladığını "anlayınca" bu yazılar için harcadığı zamana acıyacak. Ümid ediyorum.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 59 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye