Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Bu başlık kilitlenmiştir mesajlarınızı düzenleyemez veya cevap gönderemezsiniz.  [ 34 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
İsmail Çetin Hocaefendi'nin söylediği iddia edilen "kitab da (özellikle Risale) mürşid olabilir" sözüne en az 10 yerde muhatap oldum. Üstelik bu rivayet(?)i Risaleci taifesi her yerde çoğaltıp duruyor...

Ayıklasın pirincin taşını...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
İsmail Efendi Hazretleri, Tarikat-ı Aliyye'de bir Mürşid-i Kamil midir?

Evet.

Kendileri hem zahiri hem de batıni olarak taliblilerini kabul ediyorlar mı?

Evet.

Onları şeriat ve kalb ilimlerinde yetiştiriyorlar mı?

Evet. Şüphesiz.

İsmail Efendi Hazretleri, Said Nursi merhumu en kamil ve en büyük alim biliyorlar mı?

Evet.

İsmail Efendi Hazretleri, Said Nursi merhumu Müceddit olarak göstermiş midir?

Evet.

İsmail Efendi Hazretleri Said Nursi merhum ile başkasını yanyana getirdiğinde, hiç kimseye itibar ediyorlar mı?

Etmiyorlar? (Tabii yukarıdaki söz gerçekten kendilerine ait ise)

Said Nursi merhum, Velâyet-i kübrâ olarak yansıttığı "nurculuk" yolunun tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya (Mürşid-i Kamile gerek kalmadan) Hakikate gittiğini söylemiş midir?

Evet

Said Nursi merhum, eskilerin, geçmiş mutasavvıfların 40 seneye kadar ancak çıkabildikleri menzillere "kırk dakikada" (yanlış okumadınız 40 dakikada) çıkaracak Kur'ânî bir yol bulduğunu ve o yola karşı kayıtsız kalmanın elbette akıl kârı olmadığını söylemiş midir?

Evet.

Said Nursi merhum, kendi kitaplarının tarikat berzahına uğramadan doğrudan doğruya, hakikate götürdüğünü, açtığı hizmetin Sahabeye ve Tabiine has ve yüksek en kestirme yol olduğunu ifade etmiş midir?

Evet.

Said Nursi merhum, bu zamanda Nur dairesi hakikat mesleğidir, Tarikatlerin faydasını da temin eder, ona gerek bırakmaz demiş midir?

Evet.

İla ahir... Sayfalarca uzatmak mümkün.

İşte bendenizin anlamadığı şudur: En büyük evliya ve en kamil alim olan Bediüzzaman ne derse hak mıdır? Haktır. Onun yanında başkasının sözüne bakılır mı? Bakılmaz.

O zaman birisi bendenize izah edebilir mi? İsmail Efendi Hazretleri, yıllardır neden Tarikat-ı Aliyye'de hizmet etmektedir de Said Nursi merhumun Hak olan sözlerine ve asrın tecdidine uymamaktadır? Kendileri, Tarikatta bulunmakla ve insanları Tarikate kabul etmekle, hem kendilerini hem kapısına gelenleri yıllarca uğraştıracaklarına, 40 Dakikalık Sahabe ve Tabiine has bir hizmete neden talip olmamıştır ve olmuyor? Ya da kapısına gelenleri neden o yola sevk etmiyor?

Yanlış anlaşılmasın: İsmail Efendiyi tahkir ve onu alaya almak için bunları sormuyoruz. Sorumuz şunun üzerinedir, edilen övgüler ile tatbikat birbirine muvafık değildir. O övgü sözleri, eğer edilmişse, ya tevile muhtaçtır, ya öncesiyle sonrasıyla maksadı farklıdır, ya maslahaten söyleniyor, ya da idare ve mudara olarak muhataplarına edilmiştir. Öbür türlüsünü anlamak zaten mümkün değildir.

(Bu da daha önce yazdıklarımızdandır)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Nisbet ve huzuru yani Kemaliyetleri elde etmenin dört usulü vardır:

Birinci yol, musafaha ve biat etmekle mü’minin teslim olduğu şeyhinin emrine girmesiyledir.

İkinci yol, ümmet haklarında ittifak etmiş büyük zevatların kitaplarını okumak, nisbet veyahut bereketleriyle şereflenmek yoludur. Buna yalnız nisbet ve bereketlenmek için, kitaplarının ince manalarını tedkik etmeden mücerred okumakla devam edilir. Tarikat usullerinden haberleri olsun olmasın bu yolla da Kemaliyetleri elde etmek mümkündür.

Üçüncü yol, dirayetle kitaplarını okumak, kitaplarının içindekilerini inceden inceye düşünmek ile devam edilen yoldur. Bu yolla da, ikinci yol gibi biat olmaksızın nisbeti elde etmek imkanı vardır. Her iki yolu da Kadiri, Şazeli ve bazı Sıddikıyye yolundakiler tercih ettiler. Bu iki yolda yetişene üveysiyy-ul meşreb denilir. Şu kadar ki bazı Sıddikiler bu iki yol zor olduğundan tercih etmediler; tercih etmeyenler bu yoldaki tehlikeleri nazar-ı itibara almışlardır. Bu abd-i fakir’in itikadı da şudur: İntisabla kemaliyeti elde etmek için birinci yolun tercihi şart değildir, deriz. Ekmel-ul-alimin Bediuzzaman Hazretleri de ikinci ve üçüncü yolu tercih etmiştir. Binaenaleyh üçüncü yolla devam eden her müslimin, İhya, Kut-ul-Kulup, Reşahat, Mektubat-ı Rabbani gibi kitaplara dalıp incelemek ve içindekileriyle amel etmek sayesinde yetişmesi mümkündür. Hatta halisane evradlarını, hizblerini okumak da çok faydalıdır. Şu kadar ki bu yolla süluk edene yedi şart vardır. Bu şartları yerine getirenin ehli tasavvuftan sayılmasında şüphe olmadığı gibi nisbeti de alırlar.

Nisbet almanın dördüncü yolu, diri bir şeyhe intisab etmekle tezhib-i ahlak, Tevhide fena bulmak için şeyhin sohbetine girmektir. Ümmetten bu yolda tehlike gören hiçbir zat olmamıştır. Sohbet ve mücahede, intisab edilen şeyhe hizmet etmekten ibarettir. Sohbet kemal bulunca salik Cenabı Hakkın izin ve iradesiyle kendini kemalata erdirmiş olduğundan, başkalarını da Hakk’a davet etmeye hak kazanır. Bu yol kıyamete kadar açıktır.

İsmail Çetin Hoca


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Yukarıdaki kısaltılmış haliydi. O metin tam olarak şöyledir:

TARİKATLARDA İNTİSAB VE KEMALİYETLERİ ELDE ETMEK USULÜ

Nisbet ve huzuru yani Kemaliyetleri elde etmenin dört usulü, dört yolu vardır.

1- Musafaha ve beyat etmekle mümin teslim olduğu şeyhinin emrine girmesiyledir.

Giren onun emrinde zikir ve rabıtaya devam eder. Sarık cübbe giymek yani İslami kıyafete girmesi de faydalıdır. Bu yol yalnız nisbet almak içindir. Bilahare şeyhinin emri ile süluka başlar, halini Cenabı Hakk’a havale eder. Artık bir taraftan Allah’a tevekkül etmekle, diğer taraftan da şeyhinin emri ile azami tedbir alır. Bütün hallerini hatta rüyalarını şeyhine arz eder. Şeyhi de münasib gördüğü en kolay yolla onu yetiştirmeye çalışır.

2. Yol- Ümmet hakkında ittifak etmiş olduğu zevatların kitaplarını okumak nisbet ve yahut bereketleriyle şereflenmek yoludur. Buna yalnız nisbet ve bereketlenmek için kitaplarının ince manalarını tetkik etmeden, mücerred okumakla devam edilir.

Tarikat usullerinden haberdar olsun olmasın bu yolla da Kemaliyetleri elde etmek mümkündür. Hadis-i şerifte ‘İlme riayetçi olun, ilmi rivayetçilerden olmayın’ buyrulmuştur. Bu yolda başkaları için değil, kendilerine faydalı olanlar yetişir.

3. yol-, Dirayetle kitaplarını okumak, kitapların içindekileri inceden inceye düşünmek ile devam edilen yoldur. Bu yolda ikinci yol gibi beyat olmaksızın nisbeti elde etme imkanı vardır.

Her iki yolu da Kadiri, Şazeli ve bazı Sıddıkiyye yolundakiler tercih ettiler. Bu iki yolda yetişene ‘ Üveysiyü’l meşreb’ denilir. Şu kadar ki bazı Sıddikiler (Yani Nakşibendi Tarikati) bu iki yol zor olduğu için tercih etmediler, tercih etmeyenler bu yoldaki tehlikeleri nazarı itibara almışlardır.

Bu Abdi Fakirin itikadı da şudur: İntisab ve kemaliyeti elde etmek için birinci yolun tercihi şart değildir deriz. Ekmelü’l alimin Bediuzzaman Hazretleri de ikinci ve üçüncü yolu tercih etmiştir.

Binaenaleyh üçüncü yolla devam eden her Müslim, İhyau Ulumi'd Din, Kutü’l Kulub, Reşahat, Mektubat-ı Rabbani gibi kitaplara dalıp incelemek ve içindekileriyle amel etmek sayesinde yetişmesi mümkündür.

Şu kadar ki bu yolla süluk edene yedi şart vardır. Bu şartları yerine getirenin ehli tasavvuftan sayılmasında şüphe olmadığı gibi nisbeti de alırlar.

Gavs-ı Hizani, Şeyh Abdulaziz Mağrabi’nin müşahedesini tevil etmekle şöyle demiştir:

Müşarun ileyh (adı geçen) hayattaki kutba beyat etmeyen vefat etmiş zevatlardan faidelenmez demiştir. Fakat iş öyle değil, kemali samimiyetle vefat eden bir zata bağlanan mürid, hayatta olan Gavsın vasıtası olmaksızın vefat eden zatlardan faydalanır ve saliklerin imdadına yetişirler.

1- Okuduğu kitapta anlayamadığı cümle veya kelimeyi işaretleyip bilen bir zata müracaat etmekle tahlil etmektir
2- Kemali muhabbetle virdlerine yahut hizblerine devam etmektir
3- Kemali ihlasla anladığı miktarca okuduğu kitapla amel etmektir. Burada en çok sakınacağı evham, hayal ve rüyadır
4- Kemali zillet ve nefsin kırılmasıyla ruhaniyetlerinden istimdat ederek süluka devam etmektir.
5- Salik hangi velinin tarikatına göre amel ederse o tarikatın edebine, usul ve temel kaidelerine riayet etmesi şarttır. Yani her bir evliyanın meşrebinden bir parça alarak, sonra almış olduğu parçalardan kendine bir yön tayin ederek faydalanamaz. Bu hata bil netice saliki yoldan çevirip münkir de edebilir.

6- Kat’i bir itikalda okumuş olduğu kitabı, prensip etmiş olduğu tarikatı Cenabı Hakk’ın rahmet kapılarından birisi olduğuna inanmaktır. Çünkü mürşid olan veli, hayatında Allah’ın halifesidir. Vefatından sonra ise Allah Teala onun vekili ve kefilidir. Onun kefili Allah olunca Feyyad-ı Mutlak Teala o veli mürşidin yerinde melekler yaratır. Melekler de o velinin yerinde, mezkur velinin tarikatıyla amel edeni irşad ederler. Yeter ki teslim ve ihlas olsun.

7- İntisab ettiği tarikat meşhur ve maruf olmasıdır. Yani ümmetçe meşhur olmayanların yolu hak ise de ona suluk edilmez. Mesela , Bazı Geylani Şeyh Abdulkadir, Şahı Nakşibend, Eba Hasan Şazeli, İmam Rabbani ve İmam Gazali (kaddesallahu esrarehüm) hazretlerinin kitapları var, meşrepleri meşhur olan bu gibi zatlar hepsi vasıta olurlar. Bu zevatların ittifakıyla tarikatı tevatür derecesini bulan zatı görmemek ve onunla buluşmamak, ittiba etmeye ve nisbeti almaya zarar vermez denilmiştir.


Şeyh Ahmed Gümüşhanevi kuddise sirruh büyüklerin himmetine sarılan kimsede üç şart varsa o büyüğün ona şefaat etmesi farzdır, demiştir:

a) Emrini yerine getirmek ve amel etmek
b) Meşrebini gizlemek ve evhamı sarf ı nazar etmek
c) Nefsini koruduğu gibi büyüğünün de şerefini korumaktır.

Bu üç haslet müridin üzerine farz olduğu gibi bunun mukabilinde şeyhinin üzerinde de üç haslet vacib olur. Bidayette müridini en kolay yolda yürütmek yahut celb etmek, tebliğde son derece izah etmek ve himmetiyle onu korumaktır. Ancak vefat eden zata intisab eden Allah’a ve Resulullah’a ve bağlı olduğu ruhaniyete karşı edebi bilmek şarttır. Aksi takdirde fayda elde edilemez buyrulmuştur.

4 - Nisbet almanın dördüncü yolu; diri bir şeyhe intisab etmekle tezhibi ahlak, tevhide fena bulmak için diri şeyhin sohbetine gitmektir. Ümmetten bu yolda tehlike gören hiçbir zat olmamıştır. Sohbet ve mücahede intisab edilen şeyhe hizmet etmekten ibarettir. Sohbet kemal bulunca salik Cenabı Hakk’ın izin ve iradesiyle kendini kemalata erdirmiş olduğundan, başkaları da hakka davet etmeye hak kazanır.

Bu yol her zamanda revaç bulmuş, Sıddıkiye ve Şazeli meşayıhı tarafından tecrübe edilmiştir. Şazelilerden asrının müceddidi İmam Şerani, ikinci binin müceddidi İmam Rabbani rahimehullah her zamanda bu yolun açık olduğunu ve kıyamete kadar devam edeceğini beyan etmişlerdir.

İmam Rabbani diri bir kediye intisab, vefat etmiş bir aslana intisabdan daha hayırlıdır demekle bu yol ashabı kiramın yoludur, şüphe ve tehlikelerden aridir buyurmuştur.

İmam Şerani de, bir insan 600 kanatla tek başına amel etse bile kemalatı elde etmeye yol bulamaz ve mürşidsiz yola çıkanın evham ve hayal tuzaklarında boğulmasından korkulur. Onun için diri bir şeyhe intisab etmek vaciblerden sayılmıştır. Ben de en son bütün ilim ve bilgilerimi terk etmekle Hace Ali el Havvas’ın kuddise sirruh sohbetine girdim, ondan sonra bu kavmin hakiki olan meşreblerine vakıf oldum. Hatta ilimde tekamül etmeme rağmen Hace’nin sohbetine devam ettikten sonra hiçbir şey bilmediğimi idrak ettim, buyurmuştur.

İmamın sözünden anlaşılıyor ki: Şazeli tarikatının esası Sıddıkiye gibi zahiri ilimleri tahsilden sonra acz ve fakrini idrak etmekle aşka dönmek ve ilmi terk etmektir.

Bu yolla birinci yolun arasındaki fark şudur: Bu yolda suluk eden hem kendini yetiştirir, hem de başkasını kemale erdirir. Dördüncü yoldan kemal bulan Sadreddin Konyevi ve Şehy ul Ekber şöyle dediler: Herhangi bir şeyh kemalden sonra, kendilerinden daha mükemmel bir şeyhi bulursa kendisi ve müridleri ile beraber, mükemmel olan şeyhe teslim olması vacibdir. Mevlana Halid, halifelerine şu tavsiyede bulunmuştur. Sizden iki halife bir beldede bulunduğunuzda, sizden kamil olan, mükemmel olana teslim olsun. Bu hususta mektupları meşhurdur.

Gavs-ı Hizani, bir müslümana beyat ve nisbet almaksızın tüm kamil şeyhleri dolaşıp ziyaretlerinde bulunsa bile fayda göremez, intisab ettiği zattan başkasına göz diktin mi o zatın feyz ve nisbet kapısı sana kapatılır diye tasrih etmiştir.

Bir gün Hazne’de bulunduğum sırada Arap kentli Şeyh Muhammed, Şeyh Masum’un sohbetindeydi. Müşarun ileyh Molla Muhammed, sen kubbeye gitmiyor musun diye sordu. O da ona şu cevabı verdi: Ruhum sana feda olsun. Ben kubbe için buraya gelmedim, dedi. Şeyh Masum kuddise sirruh onu da ihmal etme diye emretti. Bu fakirin itikadı da Şeyh Muhammed’in itikadı gibidir.


Edeble Varış Lütufla Dönüş Dilara Yayınları Üstaz Fakih İsmail Çetin kuddise sirruh.

Kapanan hak-dilaram com'dan alınmıştı


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
Alıntı:
beyat olmaksızın nisbeti elde etme imkanı vardır.

İsmail Çetin Hocaefendi


NİSBET elde etmek ne demek ?

Mektubat-ı Rabbani okuyan bunu anlar; ve der ki "Allah dilerse bir kulunu kuru ağaçtan da irşad eder"
cahil Risaleci taifesi ne anlasın ?

Ben onu-bunu bilmem: Millet ne anladı: Risale okuyup irşad olmak mümkündür; bunu soyleyen de Nakşi şeyhidir.

"Risale mürşiddir ; iki ayaklı mürşid istemem; beyat almam da gereksizmiş..." diyenlerin vebali boynuna...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 13:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Ağabeylerim,

İsmail Efendinin bahsi geçen "Kemaliyetleri Elde Etme Yolları" yazısını tamamen ve dikkatle okuduğunuzda ASLINDA ne demek istediği ve NASİHATİ belli oluyor. Lisanından iyi anlayamayanlar hata etmektedirler. İsmail Efendinin Furkan Dergisi, Ağustos 2009 mülakatı da en taze ve yeni bir konuşma olduğu için, orada söyledikleri iyice açıktır. Ve bizim ASLINDA dediğimiz halete uygundur.

... ... netten kayboldu. Belki başka bir nickle yazmaya devam ediyordur. Bilemiyorum.

2 sene önce, çeşitli forumlarda nurcuları arkasına almış, Ehli Tarik'e karşı, karşı cepheden siper olmuştu. Sonrasını bilmiyorum. Şimdi ne düşünür, pişman mıdır, vicdanı rahat mıdır, aynı yerde midir? Değişmiş midir?

Kendisini özlediğimi söylemeliyim. Ortaya çıksa da bu konulardaki hissiyatından bize bildirse. :)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 09.12.09, 14:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 657
Senirkentli Ali İhsan Tola ağabey anlatıyor:

“Hazret-i Üstadı, bir kaç kişi ile ilk def’a ziyarete gidiyordum. O sırada İmam-ı Gazali’nin İhya’sını okuyordum. Üstadın yanına vardığımızda arkadaşlar, benim için “Bu İhya’yı okuyor!” dediler. Üstad, o zaman çoraplarını çıkararak diz üstüne geldi ve dedi ki: “Ben, İmam-ı Gazali’nin yanında bu çorab da olamam. Fakat onlar da bu zamanda olsalardı, vallahi de billahi de imana hizmet edeceklerdi.”

Akdeniz Üni. son sınıfta güller ve nurlar diyarına yaptığımız gezide, Senirkent ilçesinde Orman Işl. eski müdürü Üstad (RA) hazretlerinin talebelerinden Ali Ihsan TOLA Abiden dinlediğim bir hatırasını hatırlattı...

Ayrıca Mevlana Celalettin Rumi (RA) HAzretlerinin bir kerametinin de aynen bu olaya benzer bir özelliği vardı, öncelikle Mevlana Celalettin Rumi Hazretlerinin (RA) kerameti hatırladığım kadarıyla şöyleydi:

Mevlana Hazretleri (RA) bir gün Şeyhi Şems-i Tebrizi (RA) ile bir havuzun başında otururken okuduğu (elde yazılmış) eserler elinden kayarak suyun içine düşüyor, Mevlana Hazretleri kitapların mürekkeblerinin dağılmasıyla bozulacağından telaşa düşüyor.

Şems-i Tebrizi (RA) Hazretleri ise gayet sakin bir şekilde Besmele çekerek kitabı suyun içerisinden çıkarmış, kitapda hiç bir bozulma işareti olmadığı gibi mürekkebleri de dağılmamış ve ıslanmamış olduğunu orada bulunan insanlar görmüşler. Mevlana Celalettin Rumi (RA) ve Şems-i Tebrizi (RA) Hazretlerinin bir kerametini talebeleri müşahede etmişler....

(not: Bu yazılarımı dün akşam dinlediğim radyo prog.göre farklı sitelerde yazdığım bilgiler düzeltilmiştir. Sudan çıkaran Şems-i Tebrizi (RA) dır.)

Üstad (RA) Hazretleri Barla'da bulunur iken sık sık Çam Dağına çıkar, bu zamanlarda kendisiyle görüşmek isteyen gelirse Ali Ihsan Tola Abimiz de gelenleri Çam Dağına götürürmüş.

Üstad (RA) Hz.leri Çam dağında iken bir Mevlevi kardeşimiz görüşmek için Barlaya geldiğinde Ali Ihsan Abi bu kardeşimizi alarak Çam dağına kestirme yollardan götürmüş. Mevlevi kardeşimiz giderken Şems-i Tebrizi (RA) HZ. lerinin bu kerametini anlatmış. Çam Dağı na vardıktan sonra Üstad (RA) Hz. ile görüşmüşler, ayrılırken Üstad (RA) Ali Ihsan Abiye giderken şu yoldan gidin diye tembihlemiş..

Ali Ihsan Abi ile Mevlevi kardeşimiz o yoldan inerlerken önünde küçük bir havuzu bulunan bir çeşmenin yanında su içmişler ve dinlenmişler. Tam bu sırada Mevlevi kardeşimiz suyun içine düşmüş, can havliyle sudan çıkarken üstü başı kir ve su içinde olduğunu ..düşünürken bir bakmış ki hiç bir yerinde ıslaklık yok, tertemiz su içine düşmemiş gibi çıkmış. Mevlevi kardeşimiz bunun Üstad (RA) Hazretlerinin bir kerameti olduğunu anlayarak Üstad (RA) hakkında düşündüğü olumsuz düşüncelerden sıyrılmış...

Bu hatırayı bizzatihi yaşayan Ali Ihsan Abimiz bizlere anlatırken inanın tekrar yaşıyor gibiydi..

Ali İhsan TOLA, Orman Mühendisliğini bitirmiş ve Bediüzzaman Hz.lerinin ziyaretine gitmiş. Namazdan sonra “İşarat-ül İ’caz”’dan ders okunuyor. Herkesin elinde bu kitaptan var. Biri okuyor, diğerleri takip ediyor. Ali İhsan Bey de takip ederken bilmediği bir kelime görünce durmuş. Acaba bu kelime nedir diye düşünüyor. Bediüzzaman Hz.leri gözlüğünü çıkarıp demiş:

“Yeni gelen, takılma,devam et...”

Ali İhsan Bey utanmış, okunan yeri bulmuş, okuyana tabi olmuş. Ama yine bilmediği bir kelimeye rastgelince yine: "Acaba bu kelime nedir?" diye düşünüyor. Bediüzzaman Hz.leri yine gözlüğünü çıkarıp demiş:

“Yeni gelen, takılma,devam et...”

Bu durum birkaç defa olunca Bediüzzaman Hz.leri dersi bitirip demiş:

“Misafiri mutfağa götürün.”

Ali İhsan Bey mutfağa girince Üstadın hizmetinde bulunan abiler kahvaltılık ne malzeme varsa hepsini birden önüne yığmışlar. Kocaman bir ekmek, büyükçe bir tabak peynir, büyükçe bir tabak zeytin... Ali İhsan abi anlamış ki; “bunların hepsini ben birden yiyemem. Azar-azar, öğün halinde yiyebilirim. Birden hepsi bitmez...” Risale-i Nurda böyledir diye anlamış.

(vanasyanur.com)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 14.12.09, 12:46 #mesajın linki (?)
Alıntı:

MUHABİR: Tasavvuf ve tarikatlarla diyor aranız nasıl? Bakış açınız ne, ne durumda, yararlı buluyor musunuz, sizin de birine intisabınız var mı diyor hocam?

ADNAN OKTAR: Evet, benim intisabım Şeyh Nazım Hocamı çok severim. Eğer bir intisab ise ona intisablıyım. Mahmut Hocamı çok severim, Mahmut Hocayı. Eğer intisab anlamında alınıyorsa ben ona da intisablıyım. Yani o anlamda çok seviyorum. Kadiri birçok şeyh efendiyle görüştüm, onlara da intisablıyım o anlamda. Esat Coşan Beyefendi, Allah rahmet eylesin, onla da görüşmüştüm, ona da intisablıyım.

MUHABİR: Cemaatlerin hepsini seviyorsunuz yani hocam.
ADNAN OKTAR: Evet, onların hepsi benim canım ciğerim. Bunlar çok samimi, Osmanlı’dan bize emanet kalan, onlardan bize varis kalan tertemiz insanlar. Ve Osmanlının dimdik ayakta kalmasına vesile olmuş, Türk İslam Birliği’nin oluşmasında büyük emekleri geçen yiğitlerdir onlar. Tabii ki bu tarikatlara karşı derin bir sevgim var, ama çok çok nadir böyle sapkın tarikatlar olur, çok çok, ama onlar kale alınmaz. Yani onu oturup, yani bu cümleden olarak değerlendirmek ayıp olur, yakışık kalmaz. Onun için Sünni olan, samimi tarikatlara karşı sevgim büyük. Ama ben Caferileri de seviyorum, Alevileri de seviyorum, Bektaşileri de seviyorum, Vehabileri de seviyorum. Hepsi bunların benim kardeşim, hepsi ayrı ayrı takvadır. Hepsi Allah’a, dine aşkla, muhabbetle bağlı olan insanlardır. Bu Osmanlı coğrafyası içinde her zaman birlik beraberlik içinde yaşadık biz. Bektaşilerle, Alevilerle, Caferilerle iç içe yaşadık. Hepimiz aynı milletin içindeyiz, hepimiz İslam milletindeniz, hepimiz Türk’üz Allah’a çok şükür. Onun için böyle ayrı gayrı değerlendirmek doğru olmaz, hepsine sevgiyle bakmak lazım. Çünkü Allah’ımız bir, kitabımız bir, kıblemiz bir. Daha ne istiyoruz.

MUHABİR: Peki hocam, bu tarikatlar İslam’ın bir emri mi? Yani tarikat olmak veya tarikatlarla ilgili, İslam bir emir mi veriyor, yani böyle bir şey yapın ve ya İslam’dan mı alıyorlar bu şeyi? Tarikatlar nereden
ADNAN OKTAR: Tabiki değil, ama bir okuldur. Mesela asrımızda okullar var, bir ihtisas okulları var. Tarikatlar da bir ihtisas okuludur ve gönüllü kurulmuş okullardır. Ve din eğitimi veren bir okul hükmündedir adeta. Bir “Ahlak okulu”dur, aslında onu daha çok söyleyebiliriz yani. Bir ahlak okuludur. Sabrı, nefsi teskiye etmeyi öğreten, şefkati öğreten, derinleşmeyi öğreten, Allah’ı derin sevmeyi, Allah aşkını öğreten bir okuldur. Yani, ama tabiki bir mecburiyet yok, yani din, Allah tarikat kurun demiyor.

MUHABİR: İşte, yanlış yapanlar da var mı hocam, yani bu okul gibi görüp de bunu yanlış yapanlar. Bu Tarikatların içinde yanlış yapanlar tarikatlar da var mı yani? Herkes, her vatandaş tarikatların çok iyi olduğuna inansınlar mı yani?
ADNAN OKTAR: Tabiki o anlamda değil. Ama bizim milletimiz çok akıllı, zekidir. Yani milletimizi böyle saf görüp aman tarikatlara kapılmayın, aman şunlara kapılmayın. “Aman sol cereyanlara kapılmayın, sağ cereyanlara kapılmayın” bunlar laf değil. İnsanlara saygı duymak lazım, bir insan doğru bildiğini yapar zaten. Anormal olan bir şeyi bir insan görür, çünkü internet var, kitaplar var, bilgi alabileceği bilgi hazinesi olan çok kaynağı var insanların. Yani bütün bunlara rağmen insanları çocuk gibi görmek, aman oğlum şuraya gitme, aman çocuğum buraya gitme. Bunlar yersiz. Hayır, anlatabilir bir insan, ikaz edebilir ama ikaz ettikten sonra güvenmesi lazım o insanlara.
MUHABİR: Evet.
ADNAN OKTAR: Yani, zora gerek yok. Yani, zorla engellemelere gerek yok. Tabi ki, tarikatlar olacak, Masonluk derneği de olsun, efendim, başka komünist dernekler de olsun. Ama şiddet uygulamasınlar, vatanı milleti bölmeye kalkmasınlar. Yani, fikir özgürlüğü güzel olan bir şeydir. Çünkü insanların dürüst olmasını sağlar bu. Baskı olan yerde dürüstlük olmaz, münafıklık başlar. Yani tek yanlı bir fikre insanı mecbur edersen, o fikrin münafığı olur. Tek yanlı fikir empoze edilmez. İnsanları hür bırakmak lazım, samimi kanaatleri neyse onu yapsınlar. Ama, yani işte tarikatlar sapkındır, dikkatli olun falan, ne münasebet. Osmanlı’yı ayakta tutan güç neydi, İstanbul’un fethindeki manevi güç neydi? Bunları sağlayanlar kimlerdi, Akşemseddinler, Fatih Sultan Mehmetler, Kanuniler, bunlar hep tarikat ehliydi. Bütün Osmanlı padişahlarının tamamı tarikat ehliydi. Ve bize güzel bir yurt bıraktılar. Onun için bu konuda çok samimi olmak lazım. Osmanlı’nın medeniyeti gözler önünde, Tarikatlar da bir ahlak okulu olarak, içten içe bütün Osmanlı coğrafyasını eğitmişlerdir. Bütün Osmanlı coğrafyasını bir okul haline getirmişlerdir. Çok yanlış aksini düşünmek.

KAYNAK: ADNAN OKTAR’IN SİVAS SİPAS TV RÖPORTAJI (2 Eylül 2008)


İntisabın ne anlamından ne de öneminden dan habersiz bir mürşit (!)


Alıntı:

MUHABİR: Peki, baktığımızda Harun Yahya ismi ön plana çıktı bu zamana kadar, son dönemde Adnan Oktar olarak ciddi anlamda tanınmaya başladınız öncelikle neden Harun Yahya ismini ön plana çıkarttınız bu zamana kadar bir de vatandaşlar mutlaka bir kalıba oturtmak istiyor insanlar kafasında bu tür düzende, tarikat dinde olan bir şey bir tarikat mı? Harun Yahya ve çevresindeki insanlar, bilimsel araştırmalar vakfı mı bu cemiyetin oluşum yeri, yoksa direk Harun Yahya isminin de oluşumu mu? Nedir bu?
ADNAN OKTAR: Eğer illa bir isim konulması gerekirse Harun Yahya kitaplarını sevenlerin oluşturduğu bir insan topluluğu, bir insan grubu diyebiliriz. Ama bu dünyanın her yerinde yani en az benim şu an gördüğüm yani 300-400 milyon insan var, en az benim kitaplarımı muntazam takip eden dünyada, yani kitaplarımı okuyan. Nerdeyse 1 milyar kitap dağıtılmış olabilir şu ana kadar yani gerek internet yoluyla, gerek CD yoluyla, gerek kasetler yoluyla, ses kasetleri yoluyla, yani benim anlattığım konular en az 1 milyar insana ulaşmıştır. En az. Bu tabi çok büyük bir yekûn, ama buna cemaat denebilir mi? Bence gerek yok yani benim kitaplarımdan istifade eden Müslümanlar diyebilirim. Benim kitaplarımı okuyan, beğenen, seven Müslüman kardeşlerim diyebilirim.
MUHABİR: Evet, bunu sormamın sebebi şuydu, bu tür oluşumlarda mesela muhakkak sizinde yanınızda bazı insanlar vardır,
ADNAN OKTAR: Var tabii arkadaşlarım,
MUHABİR: Yani insanlar hep bir cemaat, bir sohbet ortamı yani sadece kitaplar, görsel yayınlar değil sizin yanınıza da gelip dini sohbetleri yapabileceği bir ortam böyle bir oluşumda var mı bunun içinde?
ADNAN OKTAR: Hayır yok ben samimi bir insanım yani iyi niyetli olmam samimi olmamdan dolayı arkadaşlarım beni severler, bana bir şeyler danışırlar, konuşuruz, sohbet ederiz ama onlarda çok kültürlü. Benim arkadaşlarım gece-gündüz kitap okurlar, araştırırlar, çok çok bilgili insanlar, birkaç üniversite mezunu, en az 2-3 yabancı dil bilen insanlar, yani birçok konuda uzmanlık alanları var, baya kültürlü insanlar, dolayısıyla benim dizimin dibinde oturup böyle gece-gündüz benden ders dinleyen insanlar yok çevremde. Hatta ben zaman zaman onlardan bilgi aldığım da oluyor, yani şu nedir diyorum, anlatıyorlar, hocam şunu işte şöyle araştırdık şöyle bir netice bulduk diyorlar, benim zaten kitap çalışmalarımda da onların bilgilerinden geniş çaplı istifade ediyorum, yani mesela ben bu atlası yaparken, fotoğrafları, belgeleri hep arkadaşlarımdan temin ettim, ben kendim bizzat bulmuş değilim, bilgileri de onlar bana toplayıp getiriyorlar, tercümeleri onlar yaptırıyorlar, ben hazır bilgileri yorumluyorum, bir araya getiriyorum kitap düzenini açıklıyorum nasıl olacağını, seçilecek resimleri seçiyorum o kadar.
Yani ben ondan sonra redaktöre veriyorum, öyle detaylarla uğraşmıyorum, ama yani klasik anlamda ben demek istediğinizi anladım böyle bir tarikat hiyerarşisi var mı gibi, öyle bir şey yok, ben o benim yapabileceğim bir şey değil, yorar beni o, yani istediğim bir şey de değil, bir de tarikat kökeninden gelmiyorum yani gerçi birçok şeyhe efendiye manen bağlıyım mesela hepsini çok severim, Mahmut Hocamızı çok severim, Esat Coşan hazretlerini çok severim bizzat görüştüm kendileriyle, Şeyh Nazım Kıbrısi hazretleriyle bizzat görüştüm, bir manevi bağım var, bir sevgim var, eğer bir intisapsa bir anlamda intisabımda var onlara, ama yani bir tarikat yapılanması olmadığı da çok açık çünkü bilimsel bir çalışma yapıyoruz. Kültürel çalışma yapıyoruz, daha ziyade iknaya yönelik bir çalışma bu da hep kitaplarla ve CD ile oluyor o yüzden tarikat diyemeyiz tabii.

MUHABİR: Şimdi tarikat diyemeyiz ama birçok isimle, birçok hazretlerle beraber oldum, sohbet imkânım oldu dediniz ama ben kitaplarınıza veya yayınlarınıza baktığımda özellikle Said Nursi hazretlerinin isminin ön plana çıktığına dikkat ediyorum,
ADNAN OKTAR: Evet doğru,

MUHABİR: Şimdi baktığınızda Said Nursi hazretlerinin gösterdiği yolda veya onun anlayışıyla hareket eden Türkiye de bir grup var yani Fethullah Gülen cemaati bildiğimiz adıyla Nur cemaati, bunda bir bağınız var mı? İnorganik, organik, böyle bir bağ var mı?

ADNAN OKTAR: Fethullah hocayı ben severim insan olarak, kişilik olarak ben samimi buluyorum yani ben anlatılanlara inanmıyorum aleyhinde konuşulan şeylere inanmıyorum, o cemaati de ben çok samimi buluyorum, ellerinden geleni yapıyorlar dünya şartlarında olabilecek imkânları kullanarak kendilerince güzel ahlak için, İslam’a faydalı olmak için güzel bir çizgide devam ediyorlar. Bilimsel yöntemlerle de çalışıyorlar, güzel yani kimseyi rahatsız edecek bir tavırları yok,
MUHABİR: Bir bağ anlamında,
ADNAN OKTAR: Ama benim bağım olmadı yani özen de gösterttim ben Fethullah hoca hazretleriyle bizzat görüşmemeye özen gösterttim yani öyle dedikodu olmasın bir rahatsızlık olmasın gibisinden yoksa istesem görüşebilirdim, daha önce Türkiye’deyken böyle bir imkanım vardı hatta bir keresinde böyle çok yakın geldik 2-3 metre kadar yakınımdaydı istesem görüşürdüm özellikle görüşmedim yani herhangi bir dedikodu olmasın, tedirginlik meydana gelmesin diye.

KAYNAK: ADNAN OKTAR’IN KONYA SUN TV RÖPORTAJI (14 Eylül 2008)



En son analiz tarafından 16.12.09, 11:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.

Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 15.12.09, 13:39 #mesajın linki (?)
"Adnan Hoca'nın Müritleri"

Alıntı:
Muhabir: Yani şey anlamında söylüyorum, hani hep şöyle bir kelime şeyi vardır; “Adnan Hoca’nın müritleri.” Siz bu tanımı doğru buluyor musunuz?

Adnan Oktar: Yok yok, o kasten söylenmiş bir söz. Belli ki ben bir tarikat şeyhi değilim, arkadaşlarım da tarikat bağlısı değil. O biraz kendilerince olumsuz imaj vermek için, bazı mihraklar tarafından çıkarılmış bir yakıştırma. Çirkin değil ama keşke tarikat şeyhi olsam, keşke onlar da mürit olsa, bunlar güzel şeyler, ama değiliz.

KAYNAK: ADNAN OKTAR’IN ODA TV RÖPORTAJI (İstanbul, 25 Eylül 2008)


Adnan Oktar: "Ben bir tarikat şeyhi değilim..."


Başa Dön
  
 
 Mesaj Başlığı: Re: "Adnan Oktar hiçbir dergahın müridi değil..."
MesajGönderilme zamanı: 16.12.09, 11:29 #mesajın linki (?)
Cübbe-Sarık, Said-i Nursi, F. Gülen ve Adnan Oktar

Alıntı:
Çay TV: Peki birazda sizin efendim cemaatlere bakışınızı konuşalım. Cemaatler Türkiye’de hemen her dönem tartışılır ama son zamanlarda iyice tartışılmaya başlandı. Sizin bu anlamda işte farklı cemaatler var. İsimleri malum hepimiz biliyoruz. Bu cemaatlerin liderleriyle görüşme, görüşüyor musunuz? Onlarla irtibatınız var mı? Bunları da konuşalım efendim.

Adnan Oktar: Türkiye’de dini cemaatler ve bunların liderleri ehli sünnet inancında yahut ehli sünnet olmayanlarda mesela alevilerle de geçenlerde konuştum. Çok Efendi bir insan. Çok nezih bir insan. Bir kanal tam ismi şu an aklımda değil de. Tam böyle kamil bir insan, güzel ahlaklı hepsi öyledir alevilerin. Güzel insanlardır. Aynı şekilde Türkiye’deki tarikatların yahut cemaatlerin önde gelenleri de öyledir. Mesela ben Mahmut hocayla görüştüm. Çok mazlum ve çok efendi. Çok halim selim bir insan bayağı alim. Ve değerli bir insan. Fetullah hocamızı şeyde gördüm rahmetli Turgut Özal’ın herhalde o cenazesinin gelmesi töreni vardı oradaydı hatırladığım kadarıyla, Yani tam iyi hatırlayamıyorum. Orada görmüştüm. Fakat yanına fazla yaklaşmadım. Fakat insan olarak gördüğüm kadarıyla televizyonda gördüğüm görüntülerinden başka şeylerden. Çok halim selim bir insan o da çok efendi, mazlum. Yani o kadar acayip şeyler söylüyorlar ki o muhterem insan için yani insanın vicdanını çok çok zorlayan şeyler. Bence böyle izahlara hiç gerek yok. Çok samimi değerlendirmek lazım. Soldaki insanları değerlendirirken böyle zalimane bir üslup kullanmak doğru değil. Dindarları değerlendirirken böyle bir zalimane üslup kullanmak doğru değil. Her şeyi samimi dürüst olarak değerlendirmek. İnsanları da samimi ve dürüst olarak gözlemlemek en doğru olan olur.

Çay TV: Peki size samimice sorsak Nurcu musunuz diye?
Adnan Oktar: Bende Nurcu ağırlık vardır tabi, Said Nursi Hazretleri’ni çok ama pek çok severim. Çok değerli ve büyük bir alimdir. Onun değerini daha insanlar o kadar anlayamadılar. Çok olağanüstü bir insan, çok çok şaşırtıcı bir insan, mesela 1971’deki olayları, yıllar öncesinden haber vermiştir. 81’deki olayları haber vermiştir. 91’deki olayları gelişmeleri anlatmıştır. 98’deki 97 yılında olacak olayları bilmiştir. Mezarının yıkılacağını bildirmiştir. Ölüsünün, cenazesinin kaybolacağını bildirmiştir. Rusya’nın yıkılacağını bildirmiştir ve bütün dedikleri ortaya çıkmıştır ve son olarak onun inşaAllah istihracatından, son sözlerinden onu bekliyoruz. 2001 ve 2011 ve 2021 yıllarını bildiriyor. İslam ahlakının tamamen hakim olmasıyla ilgili yıllardır bunlar. Said Nursi Hazretleri’nin sözlerindendir bunlar. Onları bekliyoruz inşaAllah ama her söylediği kesin doğru çıkmıştır. Mesela bu tohumlar diyor. Eğer şimdi ıslah olmazlarsa, 20 yıl sonra diyor tokatları dehşetli olacak diyor ve terörün başlayacağını söylüyor 71 yılında. Hayret edilecek şey. Kuran ayetini çıkarmış yani çok şaşırtıcı bir insan. Çok çok olağanüstü bir insan,

Çay TV: Peki dindar insanı nasıl tarif edersiniz? Örneğin bugünlerde işte kılık kıyafetle ilgili tartışmalar yaşanıyor. Çarşaf, cübbe, sarık gibi, işte eşarbın birde değişik adlandırılması yaşanıyor sizce dindar insan nedir? Örneğin işte az önce örnekte kullanmış olduğum gibi cüppesi olmayan, sarığı olmayan insanlarda takva olabilir mi?
Adnan Oktar: Pek tabii ki olur. Yani bu öyle bir kural olmadığı çok açık. Bunu herkes bilir Peygamber Efendimiz o devrin kıyafetlerini giyiyordu. O devrin kıyafetleri oydu. Ama asrımızdaki insanlarda bu asrın kıyafetlerini giyiyorlar. Bu da doğru ama mesela Peygamber Efendimiz’in zamanının kıyafetini giymek isteyen bir insanda hoşuna gidiyorsa giyer. Özellikle başörtülü hanım kızların mağdur edilmeleri beni çok üzüyor yani. Çok rencide ediyor. Çok rahatsız ediyor. Girsin o çocuklar okusunlar. Benim zamanımda okuyorlardı hiç bir şey de olmuyordu. Yani mesela ben akademideyken iki hanım kız vardı. Rahat rahat girip okuyorlardı kimseyi de rahatsız etmiyorlardı. Bence bu konunun çok üzerine gidilmesinden bir rahatsızlık meydana geldi. Çok dillendirilmeseydi konu herhalde çok rahat hallolurdu diye düşünüyorum. İyi bir Müslüman bence en samimi olan insandır “Allah katında en iyi olanınız en takva olanınızdır” diyor Allah, şeytan’dan Allah’a sığınırım “ancak samimi olan kullarım kurtuluşa erer” diyor Allah demek ki son derece samimi olacağız. Samimi olan da zaten takva olmuş oluyor.

KAYNAK: ADNAN OKTAR’IN ÇAY TV’DEKİ CANLI RÖPORTAJI (İstanbul, 23 Temmuz 2008)



Başa Dön
  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Bu başlık kilitlenmiştir mesajlarınızı düzenleyemez veya cevap gönderemezsiniz.  [ 34 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye