Burası dünya, burdan çıkış yok!
M. Nedim Hazar n.hazar@zaman.com.tr AKSİYON
Sayı: 780
Tarih : 16-11-2009
Roland Emmerich’in yönettiği 2012, bir ‘kıyamet’ filmi olduğu kadar aynı zamanda bir ‘kurtuluş’ filmi de... Bir tür postmodern Nuh’un Gemisi’ni de içeriyor.
Mısırlı müfessir Seyyid Kutub, babasına ithaf ettiği kitabı “
Kur’an’da Kıyamet Sahneleri”nde şöyle der:
“Babamın en çok dikkat ettiği şey, bizim ruhumuza ahiret duygusunu yerleştirmekti.” Semavi kitapların sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim sinematografik bir mercekle okunduğunda en can alıcı sahneleri ‘kıyamet’ oluşturur. Tasvirden diyalog üslubuna, iyilik ve kötülüğün tartışmasından karşılaştırmalı üsluba, dünya ile ahiret arası benzetmeler-zıtlıklara kadar birçok başlıkta ele alınabilecek kadar derinlikli ve önemli bir konudur aslında bu.
Merhum Kutub’un bahsi geçen kitabını okuduktan sonra o ana kadar hiç fark etmediğim birtakım ayrıntılar dikkatimi çekmişti mesela. Müthiş bir benzetme sanatı vardı bir sefer ilahî cümlelerde. Misal Adiyat 1 ila 5 arasında Kıyamet’in kopuşu; gruplar hâlinde harekete geçen, etkili, dokunaklı sesler çıkaran, düşman ordularının içine atik bir şekilde dalan atların hareket tarzlarına benzetilmişti. Keza Mürselat’ta muazzam bir semavi meydan okuma vardı. Gaybı yalanlayanlara, hile, tuzak, plan ve delillerini ortaya koymaları için meydan okunuyordu. Ve elbette öğüt, Kur’an’ın hiçbir zaman elden bırakmadığı öğütler; müminlere, kâfirlere ve münafıklara. Henüz yaşanmamış olan sonu hatırlatarak nasihat verilmesi…
Hele bir de yemin bahsi var ki o en can alıcı kısmıydı. Yüce yaratıcı fırtınalara, meleklere (Mürselat); geceye, gündüze, ışığı ile karanlığı delen sabah yıldızına (Tarık); burçlara, göğe, şahitlik edecek olanlara ve şahitlik edilenlere (Buruc) yemin ediyordu kıyamet ile uyarırken…
Dramaturjiyi bir yana bırakırsak beni en çok etkileyen iki filmi sizinle paylaşmak isterim.
İlki Claude Nuridsany-Marie Pérennou ikilisinin yönettiği
‘Microcosmos-Çayırın Sakinleri.’ Mikro âlemdeki o muazzam evren beni benden almış, âdeta itikat tazeleme seansına dönüşmüştü.
İkincisi ise Carl Sagan’ın müthiş kaleminden çıkan ve Robert Zemeckis’in yönettiği
‘Contact-Mesaj’ filmi.
Jodie Foster’ın fırladığı uzaydaki muhteşem armoniyi görünce, ‘Buraya beni değil bir şairi yollamalıydılar’ demesi neredeyse koltuğumdan zıplatacaktı beni.
İşte bu nedenle ne zaman dünyanın sonu ile alakalı filmlere denk gelsem içim acır. Dünyevi bir korkudan kaynaklanan bir acıma değildir bu şüphesiz. Kur’an gibi muazzam bir film hammaddesini kullanamadığımız ya da kullanabilenlere ulaştıramadığımız için yanar dururum.
Felaket filmlerinin yönetmeni olarak tanınan (
Yarından Sonra ve
Kurtuluş Günü filmlerinden de hatırlarız) Rolan Emmerich bu kez eski kültürlerin ortak kıyamet olarak belirledikleri tarih olan 2012 ile karşımıza çıkıyor.
Film özellikle Maya tarihine göre dünyanın sonu olarak belirtilen 2012’de başımıza gelecekleri muazzam bir görsellikle anlatıyor. Elbette görsel şov kadar Emmerich’in bireysel yetersizlik ve zaaflarını içeren yönleri de var 2012’nin.
Önce konusuna bir göz atalım: Yazar Jackson Curtis’in romanına fazla zaman ayırması, evliliğinin yıkılmasına ve ailesinin gelgitler yaşamasına neden olur. Ama Jackson hep çocuğuna düşkün bir baba olur ve bıçak kemiğe dayandığında ailesini kurtarmak için her şeyi yapacağını kanıtlar. Jackson’ın eski eşi Kate, kocasının işine duyduğu ilgiyle rekabet etmekten bıktığı için ondan ayrılmış, ama onunla arkadaş kalmıştır. Dünyada dengeler değişmeye başlayıp Los Angeles’ı yerle bir edince, Jackson ve ailesi hayatta kalıp yeni dünyayı görmek için karadan ve havadan umutsuzca bir yolculuğa koyulur.
Bu arada, dünyadaki hükûmetlerin en yüksek zirvelerinde bir plan yapılmıştır. Tüm insan ırkını kurtarmaları mümkün olmayacaktır ama bir kısmını kurtarabileceklerdir. Bu insanlar yeni bir toplum kurma imkânına sahip olacaktır. Başkan Thomas Wilson dünyanın karşı karşıya olduğu krizi çok çabuk anlar ama kitlesel bir isteriye meydan vermemek için de bu bilgiyi gizli tutmaya aynı hızla karar verir. Başkanın bilim başdanışmanı Adrian Helmsley, dünyanın mesaj kodlarını kırmayı başarmıştır ve olabildiğince çok insanı kurtarmaya kararlıdır. Genelkurmay Başkanı Carl Anheuser kibirli ve çabuk öfkelenen biri olmakla beraber, toplumun -en azından parası yetenlerin- kurtulduğunu görmeye aynı ölçüde kararlıdır. Başkanın kızı Laura, babasının hükümetinin dünyadan sakladıkları şey karşısında şok geçirir. Aslında, görünen odur ki hükûmetten olmayıp da olacaklar hakkında bir fikri olan tek kişi bir radyo sunucusu (ve belki bir peygamber) olan Charlie Frost’tur. Frost öngörülerini dinleyicilerine aktarır.
Görüldüğü gibi 2012, bir ‘kıyamet’ filmi olduğu kadar aynı zamanda bir ‘kurtuluş’ filmi de...
Bir tür postmodern Nuh’un Gemisi’ni de içeriyor.
Önce hakkını teslim etmek lazım; Emmerich 2012’de epeyce yüklü insani mesajlar, sınıf farklarına eleştirel göndermeler ve insanoğlunun bindiği dalı kesmesi hakkında sağlam eleştirilerde bulunuyor. Ancak bütün bunların yanı sıra önceki filmlerin zaaflarını da tekrarlamıyor değil. Doğu dünyasına, İslam coğrafyasına mesafeli ve ön yargılı davranıyor. Kaçmanın en büyük çözümlerden biri olduğu tezini işliyor vs...
Birkaç hafta önceydi sanırım, bazı filmleri izledikten sonra eve gelince daha eski başka bir filmi izleme ihtiyacı hissettiğimi söylemiştim. 2012’yi de izleyince eve gelir gelmez hemen Nicholos Cage’in başrolünü oynadığı
Knowing-Kehanet isimli filmi tekrar izledim. Görsel yönden Emmerich’in filminden hiç de geri kalmayan Kehanet, kıyamet ve insana dair çok daha sağlam ve erdemli bir duruş sergiliyor şüphesiz.
İnternet meraklılarına (mevzi.blogspot.com/2009/04/gormek-ac-verir.html) adresindeki yazımı salık verebilirim.
Ve eğer imkânınız varsa
Kehanet’in DVD’sini bulup izleminizi tavsiye ederim.
Semavi terminolojiyi taklit edersek; izleyip de ibret almak için!